Ibnü'l-câRÛD; Tam adı Ebû Muhammed Abdullah b. Ali b el-Cârud en-Nisâbû-rî'dir. Hadis münekkitleri kendisinden övgüyle bahsetmektedir. Hadis hafızı ve fakihidir. Hicri 230 (845 m.) yılında Nişâbur'da doğdu



Yüklə 1,23 Mb.
səhifə3/22
tarix26.04.2018
ölçüsü1,23 Mb.
#49049
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   22

Önsöz
Alemlerin Rabbi Allah'a hamd; Peygamberimiz Muhammed el-Emin'e emaneti yerine getirip risaleti tebliğ eden ve Allah yolunda hakkıyla cihad eden mübarek ve pâk Ashabına salât ve selâm olsun.

Şüphesiz ki; müslümanlar vahiy Kitab ve Sünnetle tebliğ etmişlerdir. Bu sebeple Ayetlerin ve hadislerin nakli hususunda pek titiz çalışmışlar, tefsir ve şerhlerinde her türlü gayreti göstermişlerdir. Bu işi içlerinde adil ve bil­gin olanları üstlenmiştir. Kur'an ayetleri "tevkifi" olup bu konuda içtihada mecal olmayınca, bilginlerin bu husustaki çabaları, Kur'an'ı Kerim'i ilk defa yazıldığı gibi meşhur kıraatler içerisinde nakletmekle sınırlı kalmıştır.

Sünnet-i Nebevi'ye gelince, bilginlerin bu konudaki gayretleri ise, dikka­te değer ve farkedilir bir surette olmuştur. Sünneti tedvinleri müteaddid me-dotlar çerçevesinde olmuş hatta sahabeden tedvin devrinin sonuna kadarki dönemde, ravilerde bulunması gereken şartlar dahi farklılık arzetmiştir. Bu sebeble bir hadisi bazan onlarca müellif rivayet ederken, bazan yalnızca bir veya iki kişi rivayet etmiştir. Bütün bunlar, her birinin kayıtlı kaldığı şartla­ra uygun olarak gerçekleşmiştir. Kaviler içerisinde çok ve az rivayette bulu­nanlar olduğu gibi, ansiklopedist (cami') veya belirli (muayyen) hadislerle yetinenler de olmuştur. Her halükârda Sünnet, bize sened adıyla bilinen zin­cirlerle Resulullah (s.a.v.)'e ulaştırılarak tedvin edilmiş bir halde gelmiştir.

Hadis Kitablannın Nevileri

el-Ucâle en-Nâfia'dan naklen Me'ârifu's-sıınen'de müellif şöyle demek­tedir:

Şüphesiz hadis kitapları altı nevidir:



1- Camiler.

2- Müsnedler.

3- Mu'cemler.

4- Cüzler.

5- Risaleler.

6- Erba'înât

Bennûri der ki: "Ben bunlara sünenleri de ilave ettim. Çünkü bunları ta­nımak daha mühimdir." Cüzler, Risaleleri de içine aldığı için onu zikretme-miştir."

Müellif bu nevileri şu şekilde tarif etmektedir.

1- el-Câmi; Hadislerin şu sekiz bölümünü bir araya getiren eserlere denir.

1- Akâid hadisleri.

2- Ahkâm hadisleri.

(Şu anda takdim etmekte olduğumuz eserin konusu da bu hadislerdir.)



3- Ahlâk hadisleri.

4- Yemek, içmek, yolculuk ve benzeri konularla ilgili edeb (=âdâb) hadisleri.

5- Tefsir ile ilgili hadisler.

6. Siyer ve Tarihe dair hadisler.

7- Fi ten hadisleri.

8- Menkıbe hadisleri.

1- Cami': Kütüb-ü Sitte içerisinde (yalnızca) Buhâri'nin sahihi ve Tirmi-zî'nin süneni Cami'dirler. Müslim'in sahihi ise, bütün bu bölümleri ihtiva et­mekle birlikte, tefsir bölümünün muhtevası az olduğu için Cami olarak isim-lendirilemez.

2- Müsned: Hadis bilginlerinin ıstılahında Müsned, hadisleri sahabe terti­bine göre ele alan eserlere denir. Bu ya harf sırasına göre; yani eî-Câmiu's-Sa-ğtr'de olduğu gibi alfabetik sıraya göre, ya da fazilet veya neseb ve soy üs­tünlüğüne göre tertip edilir.

3- Mu'cem: Yine muhaddislerin ıstılahına göre, hadisleri el-Müsned'in tasnifinde zikredilen tercih sıralaması dikkate alınarak, râvilerin tertibine gö­re zikredilen eserlere denir.

4- Cüz: Sahabe ya da onlardan sonra gelenlerden yalnızca bir zatın riva­yetlerini bir araya getirmek üzere telif edilen, veya yukarıda zikredilen sekiz bölümden yalnızca bir bölümle ilgili hadisleri toplamak üzere telif edilen eserlere Cüz denir. Bunlardan birincisine aynı zamanda el-Müfred de denir.

ikincisine örnek olarak ise, Buharî'nin Cüzu'l-Kırâai vb. eserleri gösterile­bilir.



5- Risale: Zikredilen bölümlerden yalnızca bir bölümle alakalı hadisler ko­nusunda tasnif edilen eserlere denir.

6- el-Erba'în: Bu veya birden çok bab'da, bir veya daha fazla senedle ge­len kırk hadisi bir araya getiren eserlere "Erba'în" denir.

el-Bekrî'nin "Kitâbu'î-erba'ine hadis" adlı eserinin mukaddimesinde şu bil­giler yer almaktadır.

"Onlardan kimileri fıkıh bablarına ve ihtiyaç duyulan hususlara göre ha­disleri derleyip tertip ederken, kimileri de zühd ve ahlak konularındaki ha­disleri toplamıştı. Diğer bazıları, cihadın faziletine dair hadisleri toplarken, birtakım kimseler de sufi tabakalarının zikrine ve tarikat şeyhlerinin haber­lerine dair derleme yapmışlardır. Kimileri ise uzun hadisleri bir araya getir­miştir. Kimilerine Allah (c.c.) yolculuk nasib etmiş ve ülke çapında yaygın olan tüm hadisleri toplamıştır. Bize ulaşan habere göre ilk defa "Kitabu'l Er­ba'în" derleyen, alim ve zahid olan, asrırun imamı Ebû Abdurrahman Abdul­lah b. el-Mubârek el-Mervezî (ö 181.h.)'dir."

Müellif daha sonra bu konuda telif yapan müellifleri ve eserlerini geniş olarak anlatmıştır.



7- Sünen: Fıkıh bablarına göre tertib edilen eserlere sünen denir. Süne-nu'n-Nesâî, Siinenu Ebî Dâvud ve Sünenu îbn Mâce gibi Tirmizî'nin eseri de, cami olmakla beraber, fıkıh bablarına göre tertib edildiği için sünen olarak isimlendirilmiştir. Aynı şekilde "garâib" kitaplar -ki bunlar bir râvinin tek başına rivayet ettiği ve başka râvisi bulunmayan rivayetleri ihtiva eden eser­lere denir, "iki" kitapları, "el-Etrâf," "el-hâustahrec," ve "el-Müstedrek"lerle bablar ve şeyhler üzerine yazılan eserler de hadisdeki tasnif türlerindendir.

Ahkâm Hadisleri ve Bu Konuda Yazılmış En Önemli Kitaplar

"Ahkâm hadisleri"nin durumu da "Ahkâm ayetleri" ninki gibidir. Bilgin­ler bunları, Ahkâm hadisleri adıyla bilinen tasniflerde toplamışlardır.

Bu ümmetin bilginleri, haberlerin kabul şartlan hususundaki zevk ve meş-reblerinin ihtilafınca, nasları ve rivayetleri anlamadaki farklılıklarına göre, bü­tün hadisleri derleyip tasnif etmek ve onları metin, sened ve delalet yönleriyle izah etmek konusunda, bütün çağlarda ısrarlı bir çaba sarfetmişlerdir.

Musanniflerin metodları sünen hadislerinden başlayarak Musannefler ve Ahkâm hadislerine doğru gelişmiştir. Asırlar boyunca müslüman bölgeler, sünnet/ hadis ilimlerinin yükünü nöbetleşe taşımaktaydılar. Bu ilmin tarihi­ni yazanlar bize, sünen türü eser yazma fikrinin ortaya çıkışının üçüncü yüzyılda; yani Saîd b. Mansûr (227 h.), Dârimî (255 h.), Ebû Davud (275 h.), Ibn Mâce (275 h.), Tirmizî (279 h.), Nesâî (303 h.), Dârekutnî, (385 h.) ve Beyhakî (458 h.) gibi bilginlerin sünenlerinin yazıldığı dönemde olduğunu göster­mektedirler.

Musannefler: Musannefler erken bir dönemde ortaya çıkmıştır. Muhad-dislerin ıstılahında Musannef, sünen gibi fıkıh bablarına göre tertib edilen esere denir. Ancak sünenlerden farklı olarak aynı zamanda hem "merfu" hemde "mevkuf" ve "maktu" hadisleri; yani hem nebevi hadisleri hem de sahabe rivayetleriyle tabiin ve tebe-i tabiin fetvalarını kapsamaktadır. Sünen ve Musanneflerin ortak özellikleri, her iki türün de, dinin sair konularından ayrı olarak fıkhı ahkâmla ilgili hadisleri bir araya getirmeleridir.

Hicri ikinci yüzyılda yazılan musanneflerden, Hammad b. Seleme (167 h.) ve Vekî b. Cerrâh'm (196 h.) musannefleri bilinmektedir. Bize tam ve kapsam­lı olarak ulaşanları ise, Abdurrezzak es-San'ânî (211 h.) ve Ibn Ebi Şeybe'nin (235 h.) musannefleridir. Bu ikisi, matbu ve mütedavel olan en geniş musannef-lerdendir. Beki b. Mahled'in (276 h.) musannefi de bu tür eserlerdendir.

Müslüman alimler, her asır ve mısırda ( ülkede ) yaptıkları teliflerle bu metodu geliştirme gayretlerini devam ettirmişlerdir.

Sonra bu, muhtasar ve mutavvel (=geniş hacimli) eserler şeklinde devam edegelmiştir.

Daha başka alimler de, ahkâm hadislerini şerhedip onlardan şer'î hü­kümler çıkarmaya devam etmişlerdir. Böylece musannef türü eserlerin ya­zılış gayesi gerçekleşmiş oldu. Ancak şunu ifade etmek gerekir ki, her mü­ellif ve sarihte eşit oranda mezhep damgası hissedilmektedir. Çoğu zaman telif ve şerh muayyen bir fıkhi mezhebi desteklemek için yazılırdı. Bu ga­yeyle yazılan musanneflere örnek olarak, Hanefi mezhebine mensub Ebu Cafer et-Tahâvî'ye (229-321 h.) ait "Me'âni'l-âsâr" gösterilebilir. Dört cild ha­linde olan bu esere pek çok Hindistanlı alim şerh yazmıştır. Aynı müellifin "Müşkîîu'î-âsar" adıyla da bir eseri vardır ki, bu da Hindistan'da dört cild halinde basılmıştır. Kadı Ebu'l Mehâsin Yusuf b. Musa el-Hanefi bunu, Ka­dı Ebu'l Velid el-Bâcî el-Malikî (474 h.)'nin muhtasarından özetlemiş ve eser iki cild halinde basılmıştır.

Bu sahada yazılmış eserlerin adlarını şu şekilde sıralamak mümkündür.

1- îbnu'l Harrât adıyla meşhur Ebu Muhammed Abdulhak b. Abdulhak b. Abdullah el-Işbilî'nin (581 h.) "el-Ahkâmu'l-kııbrâ"sı. Altı cild halinde olan bu esere Ibnu'l-Kattân (628 h). "Beyamı'l-vehm ve'l-ibhâm el-vâkiayn fi kiiabi'l-ahkâm" adında bir tenkid yazmıştır. Fakat bu Kitabıı'l-vehm'e de "el-Âhzıı'l-hufâl es-samiye an meâhizi'l-ihmâli fi şerhi mâ teâammenehû kitabıı'l-vehm ve'l îhâm mine'l-ihlâîi ve'l-iğfâl ve ma indafe ileyhi min tetmîm ve ikmâl" adında bir kitabla tenkid yazılmıştır. el-Ahkâmu'UKubra, onunla ilgili olarak yazılan ki­taplarla birlikte Riyad'ta (1403 h./1983 m.) da basılmıştır.

2- Abdulhakk, "el-Ahkâmu'l-vustâ" iki cild halindedir.

3- Abdulhakk "el-Ahkâmu's-suğrâ" Bunu, şeriatın gerekleri ve ahkâmı, he­lal ve haramları konusunda terğib ve terhib türleri içerisinde tasnif etmiştir. Bu kitab üzerine de, "el-Umde", "eş-Şifa", "el-Burde" ve Ibn Hâcib'in muhta­sarını şerheden şârih ve başkalarına ait bazı şerhler bulunmaktadır.

4- 7 akiyyuddin Ebu Muhammed Abdulğâni b. Abdulvâhid b. Ali b. Su-rur el-Makdisî el-Hanbeli, (ö. 600 h.) "Umdetu'l-ahkâm an Seyyidi'henâm."

Ibn Dakî ki'l-îyd (ö. 702 h.) bunu, " Ahkâmu'hahkâm şerhu umdeti'l -ahkâm" adlı eserinde şerhetmiştir. Kitap defalarca basılmıştır.

Mukaddimesinde (müellif) şöyle demektedir: "Müellif sadece, "Şeyhân" (Buharı ve Müslim)'ın ittifak ettikleri hadislerle yetinmiş olduğu için, kitabın metinini "Ahkâm'ın delilleri" için yetersiz görerek, konuya uygun düşen yalnız Buharî'nin veya yalnız Müslim'in tek başlarına rivayet ettikleri sahih hadislerle veya diğer kaynakların tahric ettikleri, senedi ve metni sahih olan rivayetlerle, buna bir zeyl yazmamın uygun olacağını düşündüm."

Yine şöyle demektedir. "Bu hadisleri şerhederken tek bir üslubun hakim olması için, ahkâm istinbatı, mezheblerin ve onlardan tercih edilenin redde­dilenden ayrımı gibi konularda sarihin metodunu izledim.



5- Aynı müellif "e\-Ahkâm"

6- Mecduddin Abdusselâm b. Abdullah b. Teymiye el-Harrânî (ö. 653 h.) "el-Ahkâmul-kubrâ".

7- Aynı müellif (a. mit) "el-Müntekâ min ahbâri'l-Mustafa".

Bu eseri de, Ahmed b. Ahmed b. Abdulhâdi el-Makdisî (744 h.) ve Sirâ-ceddin Ömer b. Ali el Mulekkin eş-Şafiî (804 h.) şerhetmişlerdir.

En geniş şerhlerinden biri ise, Şevkânî'nin (1250 h.) " Neyin'l-evtâr şerhu munteka'l-ahbâr"'dır. Eser, çok meşhur ve yaygın olup birlikte üniversite müf­redatında da benimsenmiş mutemed eserlerdendir.

8- Izz b. Abdisselâm (660 h.) "el-îlmâm fî beyâni edilleti'l-ahkâm"

9- îmarn Ebu Zekeriya "el-Hülâsafi ehâdîsi'l ahkâm"

Bundan sonra Hindistanlı ehl-i sünnet ve'1-cemaat alimlerinin rolü gel­mektedir ki; bunların, son asırlarda sünnet konusunda yazdıkları eserler her urlu takdirin fevkindedir. Altı asıl (el-Kutübu's-sitte) hakkında kaleme al-ıkiarı şerhler, "Ahkâm hadislerini" geniş bir şeklide ele almaktadır. Meşe­yi Fe*hli'Umülhe™ fi şerhi Sahihi Müslim." "Bezlu'l-mechûd fi şerhi Süneni Ebî wud' ve "el-Urfu'ş-şezt fi şerhi Sünen et-Tirmizt' bunlardandır. 3azılarının ahkâm hadislerini kaynaklarından çıkararak, özel bir bab altında derlemek ve her bir hadisi "cerh" ve "ta'dil" açısından incelemek gibi, yeni ve nefis bir tarzda tasnif edilen "ahkâm hadisleri" konusunda hususi te­lifleri bulunmaktadır.

Ahkâm hadisleri konusunda yazılan eserlerden biri de Zahîrruddin en-Nimevî'nin "Âsânı's-Sünen" idir. îki cüz şeklinde telir ettiği eserinde müel­lif, fakihlerin görüş ayrılıklarına göre Taharet ve Namazla ilgili hadisleri der­leyerek, herbiri üzerini muhaddislerin usulüne göre "cerh" ve "ta'dil" açıla­rından değerlendirmiştir.

Ahkâm hadisleri konusunda yazılmış mutlak manada en geniş eserlerden biri de, şüphesiz ki yirmi cild halinde kaleme alınan, Allâme Zafer Ahmed et-Tehânevfnin "î'lanu's-sünen"iâir. Eser Pakistan ve Hindistan'da defalarca ba­sılmıştır. Aynı müellifin "îhyau's sünne" adında bir eseri daha vardır. Yahya b. Şeref en-Nevevî eş-Şâfiî'nin (ö. 676 h.) "Câmiu'l-âsâr"\ da bu tür eserlerdendir.



10- Ibn Dakîki'1-Iyd eş-Şâfiî (702 h.), "el-îlmâm fi ehadisi'l-ahkâm". Bu esere birden fazla şerh ve hülâsa (özet) yazılmıştır.

11- Hafız îbn Hacer el-'Askalanî (852 h.), "Buluğu'î-merâm min ehadisi'l-ah-kâm"ı.

Bunun da yine birden fazla şerhi bulunmaktadır/1'


Müellif:
İbn'l-Cârûd'un asıl adı, Abdullah b, Ali b. el-Cârûd Ebu Muhammed en-Nisâburî'dir. Mekke-i Mükerreme'nin civarında oturmuş ve orada hadis ha­fızlarından biri olarak vefat etmiştir. Bu veciz ifadelerle onu tamtan tarihçi­ler: Onun tasniflerinden biri de "eî-Müntekâ fi'l-ahkâm"dır, demişlerdir.(2) Fa­kat ondan sonra gelen herkes, ondan nakilde bulunmuştur.

Bu eserin Daru'l-Kalem tarafından yeniden basılması inşallah sünneti müşerrefe'nin, özellikle ahkâm hadisleri'nin hizmetinde hayırlı bir katkı ola­caktır. Sözlerimi müellife (rh), kitabı neşreden ve Lübnan-Daru'l-Kalem'in sahibi Ustad Ahmet Ekrem'e, okuyucularına ve bu kitabı ve benzerlerini is­tifadeye sunmak için çalışan herkese Allah'tan sevab ve fayda dilekleriyle bi­tiriyorum. Şüphesiz ki, Allah (c.c.) herşeyi işiten ve duaları kabul edendir. Allah niyetleri bilir.


1- DEFTER
1- Abdestin Farzlarına Dair Bab
1- Allah (c.c.) bu konuda şöyle buyurmaktadır:

“Ey iman edenler! Namaza kalkacağanız zaman yüzlerinizi ve dirseklere kadar kollarınızı yıkayıp, başlarınızı meshederek, her iki ayağınızı topukla­ra kadar yıkaymız..." (Maide-6).

Namaza kalkarken, abdestin herkese değil de sadece abdesti olmayanla­ra tarz olduğunu gösteren delil şu hadis-i şeriftir:

Süleyman b. Büreyde babasından (r.a) rivayet etti ki; "Resûlullah (sav) namazda abdest alıyordu. Fetih günü (Mekke'nin fethi) ise abdest aldı ve mestlerinin üzerine mesnetti. Sonra, bütün namazları bir abdestle kıldı. Bu gören Ömer (r.a): "Ey Allah'ın RasÛlu! Sen şimdiye kadar yapmadığın bir da: "Ben bunu te^ yaPtim ^ Ömer!" buyurdular, is tshak tarîki ile gelen rivayettir.

İbni Hâşim ise rivayetinde, "ve mestleri üzerine meshetti" ibaresini zik-retmemiştir.
2- Yellenme Sebebiyle Abdestin Bozulacağına Dair
2- Ebu Hureyre (r.a) rivayet etti ki; Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdular: (Yellenme kuşkusu var ise) "Ancak ses veya koku hissedildiğinde abdest gereklidir."
3- Abbâd B. Temîm Amcasından Naklen Rivayet Etti Ki; Resûlullah (s.a.v.) Şöyle Buyurdular:
"Sizden biriniz, namaz esnasında karnından bir şey hissederse, koku duy­madıkça veya ses işitmedikçe namazdan ayrılmasın".
3- Def-i Hacet, Bevl ve Uyku Sebebiyle Abdestin Gerekliliğine Dair
4- Safvan b. Assai el-Muradî şöyle söyledi:

Resûlullah (s.a.v.) bize, yolculukta veya yolcu durumunda olduğumuz zamanlarda, defi hacet, bevl (küçük su dökmek) ve uyku gibi hallerden do­layı üç gün üç gece mestlerimizi çıkarmamamızı emrederdi.


4- Mezi Sebebiyle Abdestin Gerekliliğine Dair
5- el-Mikdtâd b. Esved (r.a) o şöyle dedi:

Resûlullah'a (s.a.v.), eşine yaklaşması neticesinde mezisi gelen kimsenin ne yapması gerektiğini sordum, şöyle buyurdu: "Herhangi biriniz böyle bir-şey (mezi) görürse avret mahallini yıkasın"

Yani, fercini yıkar ve sadece abdest alır, buyurdu.

6- Ali (r.a) şöyle dedi:

Mezisi çokça gelen birisi idim. Kızı nikahım altında bulunduğundan bu hususu Rasulallah'a (s.a.v.) arzetmekten utandım. Başka birisinden bunu sormasını istedim, o da sordu. Bu hususta Resûlullah (s.a.v.): "Bundan dola­yı sadece abdest lazım gelir" buyurdu.



7- Abdullah bin Saîd'in amcası rivayet etti ki:

"Resûlullah'a (s.a.v.) guslu gerektiren halleri sordum, şöyle buyurdu: 'Suyun ardından gelen su mezîdir. Bütün erkeklerden mezi gelir. Bun­dan dolayı, sadece fere ve husyelerini yıkaman yeterlidir. Sonra namaz ab-desti gibi abdest al."


5- Kusmuk Sebebiyle Abdestin Gerekliliği Hususunda Varid Olan Rivayete Dair Bab
8- Ebi'd-Derdâ (r.a) rivayet etti ki:

"Resulullah (s.a.v) istifrağ ettikten sonra orucunu bozdu"

(Ma'den b. Talha) Demiştirki:

"Daha sonra Şam Camii'nde Sevban'a rastladım ve bu durumu kendi­sine arzettim. O da; "Doğru söylemiş Abdest suyunu da ben dökmüştüm" dedi.


6- Uyku Sebebi ile Abdestin Gerekliliğine Dair Bab
9- Ebu Hureyre (r.a) rivayet etti ki:

Resulullah (s.a.v.): "Herhangi biriniz uykusundan kalktığı vakit elini, üç defa yıkamadan abdest kabına sokmasın; zira o, uyku esnasında elinin nere­lerde dolaştığını bilemez" buyurdu.

îbn el-Mukri bir keresinde demiştir. Hadis îbn el-Mukri'nin ri­vayetidir.

10- tbni Abbas anlatmaktadır:

"Bir gün teyzem Meymune'nin yanında geceledim. O zaman Peygam-ber'in (s.a.v.), gecenin bir bölümünde kalkıp su tulumunun yanına vardığı­nı, oradan su aldığını ve azar azar kullanarak hafif bir abdest aldığını gör­düm. Sonra, aynen onun yaptığı gibi ben de yaparak sol yanına namaza dur­dum. Beni tutup sağ yanma geçirdi. Sonra, Allah'ın dilediği kadar namaz kıl­dı ve ardından horlayacak derecede derin bir uykuya daldı. Daha sonra, mü-nadi/müezzin geldi ve abdest almadan namaza kalktı."



11- İbni Abbas (r.a) şöyle rivayet etmektedir:

"Birgün Teyzem Meymune b. el-Hâris'in yanında geceledim. Peygamber (s.a.v) gecenin bir bölümünde kalkarak namaz kıldı. Sonra yattı ve horlaya­cak kadar derin uykuya daldı. Daha sonra Bilâl gelerek namaza çağırdı. O da abdest tazelemeden kalktı ve sabah namazını eda etti."



12- Ebu Hureyre'den (r.a) nakledildiğine göre:

Peygamber (s.a.v.): "Benim gözlerim uyur, kalbim uyumaz" buyur­muştur.


7- Baygın Kimseye Taharetin Gerekliliğine Dair Bab
13- Ubeydullah b. Abdullah anlatmaktadır:

Âişe'nin yanma girdim ve kendisine: ''Bana Resulullah'ın hastalığından bahseder misin?" dedim.

O da: Hay hay! dedi ve şöyle anlattı. O sırada Peygamberin (s.a.v.) has­talığı ağırlaşmıştı.

Bir ara Resulullah (s.a.v.): "Cemaat, namazı kıldılar mı?" diye sordu.

Biz: "Hayır, seni bekliyorlar ya Resulullah" dedik.

Öyle ise "Benim için leğene su koyun!" buyurdular.

Dediği gibi yaptık. O suyla Resulullah (s.a.v.) yıkandı, sonra kalkmaya çalıştı fakat bayıldı. Sonra ayılarak:

"Cemaat namazı kıldılar mı?" diye sordu.

Biz de "Hayır, seni bekliyorlar ya Rasulallah" dedik yine;

"Benim için leğene su koyun!" buyurdular. Dediği gibi yaptık ve yıkandı. Sonra ayağa kalkamaya uğraştı. Fakat yine bayıldı. Sonra, ayıklığında, yine "Cemâat, namazı kıldılar mı?" diye sordu. Biz yine - "Hayır, seni bekliyorlar ya Resulullah! " dedik. Cemaat, mescide toplanmış yatsı namazı için Resu-lullah'ı (s.a.v.) bekliyorlardı. Bunun üzerine Resulullah (s.a.v.) cemaate na­mazı kıldırması için Ebu Bekr'e haber gönderdi.


8- Müslüman Olduğu Vakit, Müşrike Taharetin Gerekliliğine Dair Bab
14- Kays b. Asım'ın bildirdiğine göre:

Müslüman olduğunda, Peygamber (s.a.v) kendisine su ve sidırle yıkan­masını emretmiş.



15- Ebu Hureyre (r.a) anlatmaktadır:

Sumame el-Hanefiyye esir düşmüştü. Müslüman olduğunda Resulullah (s a v.) yıkanmasını emretti. O da, yıkanıp iki rek'at namaz kıldı. Bunun üze­rine Peygamber (s.a.v.):

"Şüphesiz, kardeşinizin müslüman oluşu iyi oldu," buyurdu.
9- Zekere Dokunulması Sebebiyle Abdestin Gerekliliğine Dair Bab
16- Abdullah b. Ebu Bekr, anlatmaktadır:

Babam ve Urve, abdesti bozan şeyleri müzâkere ediyorlardı. Urve bu hu­susları tek tek anlatırken, zekere dokunmakla abdestin bozulacağı hususunu zikretti. Babam. "Ben bunu duymadım" dedi. O da; Bana, Mervan, Bus-re'den naklen rivayet etti ki, Peygamber (s.a.v.):

"Kim zekerine dokunursa, abdest alsın!" buyurdu.

Biz: Ona (Busre'ye) birini gönder, sor, dedik. O da Haresli birini veya bir adamı gönderdi. Elçi hadisin bu şekilde rivayet edildiği haberini getirdi.



17- Busre bt. Safvan'dan nakledildi ki, Busre.

Resulullah'ın (s.a.v.) "Sizden herhangi biriniz tenasül uzvuna dokunursa, abdest alsın!" dediğini işittim" dedi.



18- Urve'nin, Mervan'dan onun da Busre'den naklen rivayet ettiğine göre: Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Kim zekerine dokunursa, abdest alsın!" Urve: Bu hadisi Busre'ye sorduğumda doğruladı.

19- Amr b. Şuayb'ın babasından, onun da dedesinden naklen rivayet etti­ğine göre; Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:

"Hangi erkek fercine (cinsel organına ) dokunursa, abdest alsın, hangi ka­dın fercine dokunursa abdest alsın!".


10- Abdestin Gerekliliğinin Kaldırıldığı Hususunda Varid Olan Rivayetlere Dair Bab
20- Kays b. Talk'ın babasından naklen rivayet ettiğine göre; babası Pey-gamber'e (s.a.v.) zekere dokunmakla, abdestin gerekip gerekmeyeceği husu­sunu sordu, o da bu durumda abdest alınması gerektiğini söylemedi.

21- Kays b. Talk'm babasından naklen rivayet ettiğine göre, babası şu ola­yı anlatmış:

"Peygamber (s.a.v) ile birlikte oturuyorduk. Derken bedevi görünümlü biri gelerek:

"Ey Allah'ın peygamberi! Birinin, namaz esnasında zekerine dokunması hususunda ne buyurursunuz?" diye sordu.

Peygamber (s.a.v.) de ona.

"O sadece bir et parçası veya senin (vücudundan) bir parça değil mi?" buyurdu.
11- Ateşte Pişen Şeylerin Yenmesi Sebebiyle Abdestin Gerekliliğinin Kaldırıldığına Dair
22-23- îbn Abbas, ve Fulan b. Amr b. Ümeyye, babasından naklen rivayet etti ki:

Resulullah (s.a.v.) koyun eti veya küreğinden bir parça koparıp yemiş sonra da suya dokunmadan yani abdest almadan namaz kılmıştır.



24- Cabir b. Abdullah (r.a) rivayet etti ki:

Ateşte pişen bir şeyi yedikten sonra abdestin gerekip gerekmeyeceği hu­susunda Peygamber'in, son olarak yaptığı, ateşte pişen şeyleri yemesi sebe­biyle abdest yenilememesidir.


12- Deve Eti Yenmesi Sebebiyle Abdestin Gerekliliğine Dair
25- Cabir b. Semure'den rivayet edildi ki: Biri Peygamber'e (s.a.v).

"Koyun eti yedikten sonra abdest alayım mı?" diye sormuş.

Resulullah (s.a.v.): "Hayır!" buyurmuşlar.

O zat, "Koyun, ağılında namaz kılabilir miyim?" diye sormuş, Resulullah (s.a.v.): "Evet!" buyurmuşlar.

O zat yine, "Peki deve ağıllarında namaz kılabilir miyim?" diye sormuş. Peygamber (s.a.v.). "Hayır!" cevabını vermiş.

26- Bera b. Azib'den rivayet olunmuştur:

Bir zat Peygamber (s.a.v.)'e gelerek: Deve ağıllarında namaz kılabilir mi­yim?" diye sordu. Resulullah (s.a.v.) "Hayır!" diye cevap verdi. O zat: "Etini yemekten dolayı abdest almam gerekir mi?" Peygamber (s.a.v.): "Evet, abdest tazelemen gerekir" buyurdu. O zat yine:

"Peki koyun ağıllarında namaz kılabilir miyim?" diye sordu. Efendimiz (s.a.v.): "Evet" dedi.

Etini yedikten sonra abdest yenilemem gerekir mi? diye sordu. Buna da Peygamber (s.a.v.): "Hayır!" cevabını verdi.


13- Def-i Hacet İçin Uzağa Gitmek
27- Muğire b. Şube (r.a)'den rivayet edildi:

"Bazı yolculuklarında Peygamber (s.a.v.) ile beraber bulundum. Defi ha ceti için araziye çıktığında, uzaklaşırdı."


14- Hela'ya Girerken Okunacak Dua
28- Enes (r.a) bildiriyor:

"Peygamber (s.a.v.) helaya gireceği zaman, "Allahım, hubs ve habaisten73[73] sana sığınırım" derdi.


15- Def-i Hacet, Bevl Ve İstinca Yaparken Kıbleye Karşı Dönülmesinin Kerahetine Dair Bab
29- Abdurrahman b. Yezid (r.a) anlatmaktadır:

Selman (r.a)'a.

"Peygamberiniz (s.a.v.) size her şeyi hatta kaza-i haceti dahi öğretti, öyle değil mi?" denildi.

Selman:


"Evet, gerçekten Resulullah (s.a.v.) bizi, kıbleye karşı, def-i hacet veya bevl etmekten, sağ elimizle taharetlenmekten, herhangi birimizin üçten az taş veya hayvan tezeği ve kemikle istinca yapmaktan men etti", dedi.

Yüklə 1,23 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   22




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin