Ibnü'l-câRÛD; Tam adı Ebû Muhammed Abdullah b. Ali b el-Cârud en-Nisâbû-rî'dir. Hadis münekkitleri kendisinden övgüyle bahsetmektedir. Hadis hafızı ve fakihidir. Hicri 230 (845 m.) yılında Nişâbur'da doğdu



Yüklə 1,23 Mb.
səhifə5/22
tarix26.04.2018
ölçüsü1,23 Mb.
#49049
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   22

105- Ümmü Atiyye (r.a) Peygamber (s.a.v.)'in şöyle dediğini işittim de­mektedir: "Olgunluk çağına ulaşmış genç kızları ve evine kapanmış kadın­ları namazgaha çıkarınız ki onlarda, bayram namazında ve müslümanların toplu dualarında hazır bulunsunlar. Hayız olanlar müslümanların namaz mahallinden uzak dursunlar!"

106- Âişe (r.a) anlatmaktadır:

"Ben hayız gördüğüm zaman, Peygamber (s.a.v.) emrederdi, bir peştamal kuşanırdım. Sonra da benimle mübaşeret (bedensel temas) ederdi."



107- Ebu Hureyre (r.a) rivayet etmektedir:

Peygamber (s.a.v.):

"Kim herhangi bir mesele için kâhine müracaat edip dediğine inanırsa ve­ya helaline dübüründen yaklaşırsa veyahut helaline hayız olduğu halde yak­laşırsa; Allah (c.c.)'m Muhammed (s.a.v.)'e indirdiği din ile ilişkisini kesmiş olur" buyurdu.

108- İbn Abbas (r.a)'den nakledilmektedir:

Peygamber (s.a.v.), hanımı hayız olduğu halde onunla cinsi münasebette bulunan kimse hakkında:

"Bir ya da yarım dinar sadaka vermelidir!" buyurdu.

109- Yine îbn Abbas'tan benzeri bir hadis rivayet edilmektedir. Hadisin ravilerinden olan Şu'be, falan kimse, Hakem'in bu hadisi Peygambere nisbet etmediğini iddia etmiştir, deyince Şube'ye: Falan ve falan kimselerin dediği­ne bakma, sen bize duyduğunu bildir" denildi. O da:

"Bunu rivayet ettikçe veya sustukça, Nuh (a.s)'ın ömrü kadar dahi, dün­yada yaşamak istemem."' dedi.



110- Aynı hadisin ravilerinden olan Abdurrahman, şöyle demektedir: "Şu'be, bize bu hadisi rivayet etti, fakat onu Peygamber'e nisbet (merfû) etmedi." Bunun üzerine birisi Şu'be'ye:

"Sen daha önce bunu merfu olarak rivayet ediyordun" dedi. O da: "O zaman mecnun idim; ama şimdi o yanlışı düzelttim" dedi.



111- Ibn Abbas'dan bir başka senedle rivayet edilen bir hadiste Peygam­ber (s.a.v.) "Bir ya da yarım dinar sadaka vermelidir" buyurdu.

112- Aişe (r.a) anlatmaktadır:

Fatıma b. Ebî Hubeyş Peygamber (s.a.v.)'e gelerek:

"Ey Allah'ın Rasûlü, ben sürekli olarak istihâza kanı gelen bir kadınım, hiç temizlenemiyorum, acaba namazı bıraksam mı?" diye sordu. Peygamber (s.a.v.):

"Hayır! O bir damar kanından ibarettir, hayız değildir. Hayız günlerin geldiğinde namazı bırakıver; hayız bittiği vakit de üzerindeki kanı yıkayıp namazını kıl" buyurdu.



113- Ümmü Seleme (r.a) dan rivayet edilmektedir:

Bir kadından sürekli kan gelir, hiç kesilmezdi. Ümmü Seleme (r.a) bu du­rumu Peygamber (s.a.v.)'e sordu.

Oda:

"Bu hastalık gelmeden önceki hayız gördüğü gün ve geceleri ve sayıları­nı gözetlesin. O günlerin sayısınca namazı kılmayıversin, günler bittikten sonra namaz vakti geldiği zaman gusletsin, bir bez barçası ile kan gelen ye­rini bağlasın ve namazını kılsın" buyurdu.



114- Aişe (r.a) anlatmaktadır:

Abdurrahman b. Avf'ın nikahı altında bulunan Ümmü Habibe bnt. Cahş Peygamber (s.a.v.)'e, sürekli kendisinden kan geldiği şikayetinde bulundu. Resûlullah (s.a.v.) ona:

"Daha önce hayzın seni hapsettiği günler sayısınca bekle, sonra yıkan" buyurdu

Artık Ümmü Habibe, her namaz için abdest alıyordu.



115- Zeyneb b. Ümmü Seleme anlatmaktadır:

"Abdurrahman b. Avf in nikahında bulunan ve kendisinden (sürekli) kan gelen bir kadına Peygamber (s.a.v.) her namaz abdest almasını, sonra nama­zını kılmasını emretti"



116- Âişe (r.a) bildirmektedir:

Temizlendikten sonra kendisini şüpheye düşüren bir durum hisseden ka­dın hakkında Peygamber (s.a.v.):

"O ancak, damardan gelen kandan ibarettir" buyurdu.

117- Âişe (r.a) anlatmaktadır:

Ensardan bir kadın Peygamber (s.a.v.)'e, hayız gören bir kadının hayız-dan yıkanmak istediği vakit ne yapacağını sordu. Resûlullah:

"Suyunu ve sidreni al. Sonra yıkanıp güzelce temizlen. Sonra saç dibleri-ne ulaştıracak şekilde başına su dök. Sonra da üzerine misk sürülmüş bir bez parçası al ve kullan" buyurdu. Kadın:

"Onu nasıl kullanacağım?" diye sorduğunda, Peygamber (s.a.v.) sustu. Bunun üzerine Âişe:

"Üzerine misk sürülmüş bez parçasını eline alarak kanın lekesi üzerine sür" dedi. Hz. Aişe bunu derken Peygamber (s.a.v.) de dinliyordu, karşı çıkmadı.

18- Hasan el-Basri'den nakledildiğine göre: "Osman b. Ebi 1-Âs, kırk gün boyunca yani nifaslı oldukları günlerde kadınlara yaklaşmazdı. Ebu Muhammed, Ebu Bekr el-Hüzelî'nin, bu hadisi Hasan'dan müsned olarak riva­yet ettiğini söylemektedir.

119- Yusuf b. Mahik'den rivayet edildi ki,

İbniÂbbas (r.a):

"Nifaslı kadınlar kırk gün boyunca namaz kılamazlar" dedi.

120- Fatıma bt. el-Münzir, ninesi Esma'dan naklen rivayet etmektedir:

Bir kadın, Peygamber (s.a.v.)'e, üzerine hayız kanı bulaşan bir elbiseyi na­sıl temizleyeceğini sordu.

Peygamber (s.a.v.) de:

"(iyice) ovalayıp çitile sonra üzerine su serpip, sonra namazını kıl" bu­yurdu.


30- Teyemmüm
121- Ammâr b. Yâsir (r.a) anlatmaktadır:

Peygamber (s.a.v.) beraberinde eşi Âişe de olduğu bir seferde Zâtü'1-Ceyş denilen yerde konakladı. Âişe (r.a)'nin Zıfar (Yemen) akikinden yapılmış gerdanlığı koptu. Bunun üzerine insanlar Hz. Âişe'nin gerdanlığını aramak için beklediler. Ta ki tanyeri ağardı. Halkın yanında su bulunmuyordu. Bu-yüzden Ebu Bekr (r.a) Aişe (r.a)'ye kızarak:

"Halkı yolundan alıkoydun, beraberlerinde su da yoktur!" diye çıkıştı.

Bu olay üzerine Allah (cc). temiz toprakla teyemmüm alma ruhsatım in­dirdi. Bunun üzerine, Resûlullah (s.a.v.) ile birlikte müslümanlar da kalkıp, ellerini toprağa vurdular. Sonra ellerini kaldırdılar avuçlarına hiç toprak al­madılar. Bununla yüzlerini, omuzlara kadar ellerini ve yine el ayalarından başlayarak koltuklarına kadar, meshettiler.

İbn Şihab: "Halk bu hadisi nazarı itibara almamaktadır" demektedir.

122- İmran b. Husayn (r.a) anlatmaktadır:

Bir yolculuk esnasında Peygamber (s.a.v.) ile beraber bulunuyorduk. Pey­gamber (s.a.v) cemaate namaz kıldırdı. Namazını bitirdikten sonra, cemaat­le namaz kılmayıp ayrı duran bir adam gördü. Ona:

"Ya filan, cemaatle namaz kılmana mani olan nedir?" diye sordu.

Adam:


"Ya Resûlullah! Cünüp oldum, su da yoktur!" dedi.

Bunun üzerine Resûlullah:

"Temiz toprakla teyemmüm et. Bu sana yeter!" buyurdu.

123- Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet edilmektedir ki:

Peygamber (s.a.v):

"Yeryüzü bana secdegâh ve temizlik vasıtası kılındı" buyurdu.

124- Enes (r.a)'ten rivayet edilmektedir ki: Peygamber (s.a.v);

'Temiz olan her toprak bana, secdegâh ve temizlik vasıtası kılındı" bu­yurdu.



125- Said b.Abdurrahman b. Ebzâ, babasından naklen rivayet etmektedir ki: Bir adam Ömer'e gelerek: "Ben cünüb oldum, fakat su bulamadım" dedi. Ömer adama:

"Namaz kılma!" diye cevap verince Ammar buna şöyle itiraz etti: "Hatırlamıyor musun ya Emirel-Mü'minin? Hani sen ve ben bir seriyye-de bulunmuşduk da, ikimiz de cünüb olmuş fakat su bulamamıştık, sen na­maz kılmamıştın ama ben, toprakta yuvarlanarak namazı kılmıştım." (Bunu öğrenen) Peygamber (s.a.v.):

Sadece ellerini yere vurman, sonra üfürerek onlarla yüzünü ve kollarını meshetmen yeterdi" buyurmuştu, dedi. Bunu dinleyen Ömer: "Ammar, Allah'tan kork!" dedi.

Ammar'da "İstersen bunu kimseye söylemeyeyim" mukabelesinde bu­lundu.

Hakem diyor ki: "Bu hadisi bana tbni Abdurrahman b. Ebza babası kanalıy­la Zerrin hadisini olarak rivayet etti. Dedi ki: "Bana Seleme Zerreden naklen Hakem'in zikrettiği bu isnadla rivayet etti. Buna göre Ömer (Ammar'a): üzerine aldığın mes'uliyeti sana bırakıyorum" dedi.

126- Ammar b. Yasir (r.a)'den rivayet edilmektedir: Peygamber (s.a.v.) teyemmümle ilgili olarak: "Yüz ve eller için toprağa bir defa vurmak yeterlidir" buyurdu.

127- Ibn Abbas (r.a) anlatmaktadır:

Ben ve Peygamber (s.a.v.)'in eşi Hz. Meymune'nin azadlısı Abdullah b. Yesar gittik. Ebu'l-Cüheym b. el-Haris b. es-Sammet el-Ensarî'nin huzuruna girdik. Ebu'l-Cuheym (r.a):

Peygamber (s.a.v.) "Bi'ri Cemel" dolaylarından gelirken kendisine bir adam rastladı ve selam verdi. (Peygamber (s.a.v.) duvara giderek, yüzünü ve ellerini meshedene kadar selamını almadı.

128- Ibn Abbas (r.a)'dan rivayet edilmektedir:

Bir adam, kışın soğuk bir günde cünüp oldu. Bu durumda ne yapacağını sorduğunda, yıkanması gerektiği söylendi. O da yıkandı. Bunun sonucu ola­rak vefat etti. Peygamber (s.a.v.)'e hadise anlatıldığında üç defa: "Yazıklar olsun onlara! Onun ölümüne sebeb oldular. Allah da onları öldürsün! Allah (cc), toprağı veya teyemmümü temizlik vesilesi kılmıştır" buyurdu.

İbni Abbas önce şüphe etti, sonra doğrusunu buldu.

129- îbn Abbas (r.a), "Hasta veya yolcu olmanız durumunda..." âyetinin açık­lamasında peygamber (s.a.v)'e nisbet ederek (merfu olarak) şöyle demiştir:

"Bir kimse Allah yolunda yaralandığı ya da çiçek hastalığı veya çıban ya­rasına müptela olduğu vakit cünüp olur da, yıkanması durumunda öleceğin­den korkarsa teyemmüm etsin" demektedir.


31- Beden Ve Elbisenin Pisliklerden Temiz Tutulmasına Dair Bir Bab
130- Abdullah b. Abbas (r.a) anlatmaktadır:

Peygamber (s.a.v.) iki kabrin yanına uğrayarak:

"Bunlar hakikaten azap görmektedirler. Büyük bir şeyden dolayı azap görüyor değillerdir. Bu koğuculuk yapardı. Şu diğeri de bevlinden iyice te­mizlenmezdi/ korunmazdı" buyurdu.

Sonra yaş bir hurma dalı isteyerek onu ikiye yardı ve birini birinin, diğe­rini de ötekinin kabirleri üzerine dikti. Sonra "Umulur ki, bu dallar kuruma­dıkça onların azapları hafifletilir" buyurdu.



131- Abdurrahman b. Hasene anlatmaktadır:

Ben ve Amr b. el-As bir gün otururken, Peygamber (s.a.v.) elinde bir kal­kan yakınımıza çıkageldi. Oturarak küçük abdestini yaptı. Kendi aramızda konuşarak: "Kadın gibi oturarak küçük abdest yapıyor" dedik. İşini bitirdik­ten sonra yanımıza gelerek:

"îsrailoğulları'nm idarecisinin başına geleni bilmiyor musunuz? Israilo-ğulları üzerlerine sidik değen yeri kesiyorlardı. O bunları, ondan menetti. Bu yüzden kabrinde kendisine azap edildi" buyurdu.

132- Muaviye b. Ebi Süfyan (r.a) şöyle demektedir:

Peygamberin eşi Ümmü Habibe'ye: "Cinsi münasebet esnasında üzerinde bulunan elbise ile, Peygamber (s.a.v.) namaz kılıyor muydu?" diye sordum. O da: "Evet, elbisede herhangi bir necaset (meni/mezi) görmezse" dedi.



133- Peygamber'in (s.a.v.) eşi Meymune (r.a)'rtin naklettiğine göre: Peygamber (s.a.v.), bir kısmı hayız olan Meymune'nin üzerinde bulunan yün bir şalın üstünde namaz kılmıştır.

134- Âişe (r.a)'nin bildirdiğine göre:

Peygamber (s.a.v.) hanımlarının elbiseleri ile namaz kılmazdı.



135- Hemmâm b. el-Hâris anlatmaktadır:

Hz. Âişe (r.a)'e misafir olan biri cünüb oldu. Sonra elbisesine bulaşan pis­liği yıkamaya başladı. Bunu gören Âişe: "Peygamber (s.a.v) bize, onu ovala­yarak temizlememizi emrederdi" dedi.



136- Âişe (r.a):

"Peygamber (s.a.v)'in elbisesinden meniyi ovalayarak temizlerdim. Sonra o elbise ile namaz kılardı dedi.

Muhammed b. Yahya der ki: Bununla cünüplük halini mi kasdetmekte-sin?" diye sordum: "Başka ne olabilir ki?" diye cevap verdi.

137- Âişe (r.a) rivayet etmektedir:

Peygamber (s.a.v.)'in elbisesinden meniyi ovalayarak temizlerdim. Sonra o elbise ile namaz kılardı.



138- Aişe (r.a) rivayet etmektedir:

"Peygamber (s.a.v.) elbisesine meni bulaştımı, bulaşan meniyi yıkar, son­ra namaza giderdi. Ben o giderken, meninin yıkanması neticesinde elbisesin­de beliren izleri görüyordum."



139- Ümmü Kays (r.a) anlatmaktadır:

"Kucağımda, henüz yemek yemeyen bîr çocuğumla, Peygamber (s.a.v.)'in huzuruna girdim. Çocuk Peygamber (s.a.v.)'in üzerine işedi. Nebi (s.a.v.) su is­teyip sidiğin bulaştığı yere serpti."



140- Aişe (r.a) anlatmaktadır:

"Peygamber (s.a.v)e küçük çocuklar getirilirdi, o da onlara hayır duada bulunurdu. Bir çocuk Peygamber (s.a.v.)'in üzerine işedi, hemen sidiğin bu­laştığı yere su döktü.



141- Ebu Hüreyre (r.a)'den rivayet edilmektedir:

Bir bedevi, mescide girerek iki rekat namaz kıldı. Namazını bitirdikten sonra:

"Allahım bana ve Muhammed'e merhamet et! Bizimle birlikte başka hiç kimseye merhamet etme!" diye dua etti. Bunu duyan Peygamber (s.a.v) ona döndü ve:

"Sen Allah'ın geniş rahmetini daralttın" buyurdu.

Sonra adam çok durmadı, mescide küçük abdest yaptı. Bunu gören as-hab, hemen gidip onu bundan men etmeye çalıştılar. Peygamber (s.a.v.) ise:

"Bevl ettiği yere, bir kova su dökünüz. Sizler, zorlaştırıcı değil, ancak ko­laylaştırıcı olarak gönd erildiniz" buyurdu.



142- ibrahim b. Abdurrahman b. Avf in ümmü veled (sahibinden çocuğu olan) cariyesi anlatmaktadır:

"Eteğimi uzun tutuyordum. Tabii ki, temiz yerlerde gezindiğim gibi, za­man zaman pis yerlere de uğruyordum. Peygamber (s.a.v.)'in eşi Ümmü Se-leme'ye giderek, bu hususu ona sordum:

Peygamber (s.a.v.)in: "Ardından gittiği temiz yerler onu temizler" buyur­duğunu işittim dedi.

143- Abdul Eşhel oğullarından bir kadından rivayet edilmektedir ki: Pey­gamber (s.a.v.)'e:

"Bizim pislik dolu yollarımız var. Bazan yağmur yağmaktadır. Böyle bir günde oradan geçmemiz durumunda ne yapalım?"

Nebi (s.a.v.):

"Ardından gelen yol, daha temiz değil mi?" diye sordu.

Kadın: "Evet, daha temizdir" cevabını verince:

"İşte, bu onu temizler," buyurdu.


32- Beş Vakit Namazın Farz Oluşu Ve Namaz Konularına Dair
144- Talha b. Ubeydullah (r.a) anlatmaktadır:

Necd ahalisinde bir adam, saçı başı dağınık bir vaziyette Peygamber (s.a.v.)'e geldi. Uzaktan sesinin uğultusu duyuluyor, fakat ne dediği anlaşıl-nuyd Nihayet, yaklaştı. Meğer islâm'ın ne olduğunu soruyormuş.

Resûlullah (s.a.v.);

"Bir gün ve gecede beş vakit namazdır," buyurdu.

Adam:

"Bunlardan başka namaz kılmam gerekir mi?" diye sordu.



Resûlullah (s.a.v.):

"Hayır! Ancak nafile olarak kılarsan o başka. Bir de Ramazan ayı orucu­nu tutman gerekir!" buyurdu.

Adam (tekrar):

"Bundan başka oruç tutmam gerekir mi?" diye sordu.

Resûlullah (s.a.v.):

"Hayır! Ancak nafile olarak tutarsan o başka!" buyurdu.

Peygamber (s.a.v.) ona zekatı da söyledi.

Adam (yine):

"Bundan başka vermem gereken zekat var mı?" diye sordu.

Resûlullah (s.a.v.) aynı şekilde:

"Hayır! Ancak sadaka olarak verirsen o başka!" buyurdu.

Sonra adam:

"Vallahi bunun, ne fazlasını ne de eksiğini yaparım!" diyerek dönüp git­ti. Bunun üzerine (Peygamber (s.a.v.):

"Eğer doğru söyledi ise, kurtuluşa ermiştir." buyurdu.



145- Enes b. Mâlik:

"Ben, Peygamber (s.a.v.) ile beraber, öğle namazını Medine'de dört rekat; ikindiyi ise Zul-Huleyfe de iki rek'at olarak kıldım" dedi.



146- Ya'la b. Ümeyye, anlatmaktadır: Ömer b. Hattâb (r.a)'a: "Allah Teâla. 'Eğer sefer esnasında kafirlerin size bir fenalık yapmala­rından endişe ederseniz, namazı kısaltmanızda size bir vebal yoktur/ buyürüyor. Şimdi ise insanlar güvenliktedirler. Hâlâ, niçin seferde namazı kısa kılıyoruz" dedim. Ömer (r.a):

Bu senin şaştığın duruma ben de şaşmıştım da, Resûlullah (s.a.v.)'a sor­muştum.

"Bu, Allah'ın, size bağışladığı bir sadakadır, öyle ise, onun sadakasını ka­bul ediniz" buyurdular.

147- Abdulmelik b. er-Rabi', babasından, o da dedesinden naklen rivayet etti ki: Peygamber (s.a.v.):

"Çocuğa, yedi yaşında iken namaz kılmasını emrediniz. On yaşına geldi­ğinde, eğer namazını hâlâ kılmıyorsa, hafifçe döğünüz" buyurdu.



148- Âişe (r.a) rivayet etmektedir ki:

Peygamber (s.a.v.):

"Şu üç sınıf insandan sorumluluk kaldırılmıştır: Uyanmadıkça, uyuyandan, buluğ çağına ermeyen çocuktan, ayık veya aklıbaşında olmayan deliden." Mu-hammed'in Affan'dan rivayetinde "îhtilam olmadıkça" ibaresi yer almıştır.
33- Namaz Vakitleri
149- İbn Abbas (r.a)'tan bildirilmektedir:

Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır:

Cebrail (a.s.), Beytullah'ta bana imam olarak ilk gün öğle namazını güneş zevalden, batıya doğru nalın tasması kadar kaydığı vakit; ikindiyi herşeyin gölgesi bir misli olduğu vakit; akşam namazını, oruçlunun iftar ettiği vakit; yatsıyı şafak tamamen kaybolduğu vakit; ve sabah namazını da oruçluya ye­me ve içmenin yasak olduğu vakitte kıldırdı.

Ertesi günü ise, Öğleyi, herşeyin gölgesi bir misli olduğu vakit; ikindiyi her­şeyin gölgesi iki misli olduğu vakit; akşam namazını yine aynı vakitte oruçlu­nun iftar ettiği vakit; yatsıyı gecenin ilk üçte biri geçtiği vakit; ve sabah nama­zını da, ortalık iyice aydınlandığı vakit kıldırdı. Sonra bana dönerek:

"Ya Muhammedi Bu senden önceki Peygamberlerin de vaktidir, namaz vakitleri, bu gösterdiğim iki vakit arasıdır" buyurdu.

150- Ibn Abbas (r.a) dan rivayet edilmektedir:

Peygamber (s.a.v.):

Cebrail (a.s), Beytullah'ta iki defa bana imam oldu... Hadisin son ravisi Ibn Yahya, hocalarının, hadisin devamını aynen rivayet ettiklerini belirttik­ten sonra namazın ilk ve son vaktini zikretti:

151- Süleyman b. Büreyde babasından (r.a) naklen rivayet etmektedir:

Nebi (s.a.v.)'e bir adam gelerek, namaz vaktini sordu. O da (s.a.v.): "Bi­zimle beraber şu iki günün namazlarını kıl!" buyurdu.

Sonra Peygamber (s.a.v.), güneş zevale varınca Bilâl'e emretti, o da ezam okudu. Sonra yine ona emretti, öğle namazı için kamet getirdi. Sonra Bilâl'e emretti, güneş henüz yüksek ve pırıl pırıl bir hâlde iken ikindi namazı için kamet getirdi. Sonra Bilâl'e yine emretti güneş battığı anda akşam namazı için kamet getirdi. Sonra ona yine emretti, bu sefer şafak kaybolduktan son­ra yatsı için kamet getirdi. Sonra ona yine emretti, bu defa da fecir doğduğu zaman sabah namazı için kamet getirdi, ikinci gün gelince, Peygamber (s.a.v.), Bilâl'e öğle'yi serinlik vaktine kadar geciktirmesini emretti, o da or­talık iyice serinleyinceye kadar öğleyi geciktirdi. Sonra ona emretti, güneş yüksekte iken, dünkü vakitten biraz daha geç bir anda, ikindi için kamet ge­tirdi. Sonra ona yine emretti, bu defa akşam namazı için, şafak kaybolmadan biraz önce kamet getirdi. Sonra tekrar ona emretti, gecenin üçte biri geçtiği vakit yatsı için kamet getirdi. Sonra ona yine emretti, bu sefer ortalık iyice aydınlandıktan sonra, sabah namazı için kamet getirdi.

Sonra Peygamber (s.a.v.):

"Namaz vaktini soran zât nerede?" diye sordu. Adam kalkıp Peygamber (s.a.v.)'in yanma) gitti ve Peygamber (s.a.v.):

"Namazınızın vakti, şu gördüğünüz sınırlar arasıdır" buyurdu.



152- Ebu Hüreyre (r.a)'den rivayet edildi ki: Peygamber (s.a.v.):

"Her kim, güneş batmadan, ikindinin bir rek'atma yetişirse o, namaza ye­tişmiş demektir" buyurdu.



153- Ebu Kâtâde (r.a)'den rivayet edilmektedir ki: Peygamber (s.a.v):

"Uyku sebebi ile namazı kaçırmak bir ihmal değildir. Fakat asıl ihmal diğer bir namazın vakti gelinceye kadar namazını kılmayan kimsenin yaptığıdır."



154- îbn Mes'ud (r.a) dan rivayet edilmektedir ki:

Peygamber (s.a.v.):

"Bilâl'in ezam (veya nidası -Teymi'li burada şüpheye düşmüştür) sakın sizi yanıltmasın. (Elini dikine kaldırarak), zira fecrin doğuşu bu şekilde de­ğil; (parmaklarım enlemesine uzatarak) bu şekilde olandır" buyurdu.

155- Aişe (r.a)'den rivayet edildi kî:

Peygamber (s.a.v.):

"Her kim, güneş batmazdan önce ikindinin bir secdesine ve güneş doğ­mazdan önce de sabah namazının bir secdesine yetişirse, o namaza yetişmiş demektir" buyurdu.

156- Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet edildi ki:

Peygamber (s.a.v.):

"Sıcağın kızgın olduğu günlerde, öğle namazını serin bir vakte kadar erte­leyiniz! Zira şiddetli sıcak olması, cehennem ateşinin alevindendir" buyurdu.

157- Âli (r.a)den rivayet olundu ki:

Peygamber (s.a.v.), Hendek savaşı esnasında müşriklere: "Bizi orta na­mazdan ikindi namazından alıkoydular. Allah kabirlerini -veya evlerini ve karanlarını- ateşle doldursun!" diye buyuru.


34- Ezanla Bahsi
158- Abdullah b. Zeyd (r.a) anlatmaktadır:

Peygamber (s.a.v.) insanları namaza toplamak için alamet olarak çalın­mak üzere çan yapılmasını emrettiği zaman, uyurken rüyamda, elinde çan taşıyan bir adamın etrafımda gezindiğini gördüm. Ona: "Ey Allah'ın kulu! O çanı bana satar mısın" dedim:

"Onu ne yapacaksın?" diye sordu:

"Onunla insanları namaza çağıracağız" dedim:

"Sana o iş için bundan daha hayırlı birşey söyleyeyim mi?" dedi. Ben de:

"Tabi söyle" dedim. Bunun üzerine, adam:

"Dört defa Allah'u Ekber, iki defa, Eşhedü enne Lâilâhe illallah, iki de­fa Eşhedü enne Muhammed Resûlullah, iki defa Hayye al e's-Salah', iki defa Hayye ale'l-felah, iki defa Allahü Ekber ve sonrada Lâilahe illallah, dersin" dedi.

Sonra biraz geri çekildi ve namaz için kamet getirirken de: "iki defa Alla­hü Ekber, birer defa Eşhedü enlâilâhe illallah, Eşhedü enne Muhammeden Resûlullah, Hayye ale's-salâh, Hayye ale'l-felah; iki defa Kadkâmet'is-salâh; iki defa Allahü Ekber ve Lâilâheilalllah dersin" dedi.

Sabaha ulaştığımda, doğruca Resûlullah (s.a.v.)'a gidip, gördüğüm rüya­yı ona anlattım. Peygamber (s.a.v.):

"Bu gerçek hak bir rüyadır inşallah... Bilâl ile beraber kalk da, gördüğü­nü ona öğret, onu halka ilan etsin. Çünkü, onun sesi seninkinden daha gür­dür" buyurdu.

Ben de Bilâl'le birlikte kalktım ve ben ona öğretmeye başladım, o da ilan etti. Ömer (r.a) evinde bunu işitmiş ve elbisesini sürükleyerek çıkageldi ve bir yandan da Nebî (s.a.v)'e:

"Seni hak ile gönderene yemin olsun ki, 'Ey Allah'ın Rasûlu, onun gördü­ğünü ben de gördüm." diyordu. Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v.): "Allah'a hamolsun!" dedi.



159- Enes b. Mâlik (r.a):

Bilâl'e, ezanı çift çift, kameti de tek tek okuması emredildi, demektedir.



160- Yine Enes (r.a) başka bir senedle:

Bilal'e ezanı çift, kameti de tek kelimelerle okuması emredildi, demekte­dir. Hadisin ravilerinden Eyyub'un rivayeti, kamet hariç şeklindedir. Bu hadis ise İbn îdris'in rivayetidir.



161- Yine Enes (r.a) Başka bir senedle:

Bilâl'e ezam çift, kameti de tek kelimelerle okuması emredildi, demektedir.



162- Ebu Mahzure'nin (r.a) bildirdiğine göre:

Peygamber (s.a.v.) ona ezanı ondokuz, kameti de onyedi kelime olarak öğretmiş.

ouna göre ezan şu şekildedir:

Allahü ekber, Allahü ekber; Eşhedü enlâ ilâheillallah Eşhedüenlâ-ilâhe il­lallah; Eşhedü enne Muhammeden Resûlullah, Eşhedü enne Muhammeden Resûlullah; Hayye ales-salah, Hayye ale's-salah; Hayye ale'l-felah, Hayye ale'l-felah; Allahü ekber, Allahü ekber; Lâ-ilâhe illallah.

Kamet ise şu şekildedir:

Allahü ekber, Allahü ekber, Allahü ekber, Allahü ekber; Eşhedü ennelâ-ilâhe illallah, Eşhedü enlâ-ilâhe illallah; Eşhedü enne Muhammeden Resulullah, Eşhedü enne Muhammeden Resulullah. Hayye ala-salah, Hayye ala sa­lah, Hayye ale'l-felah, Hayye ale'l-felah; Kad kâmetis-salah, Kad kâmetis-sa-lah; Allahu ekber, Allahu ekber; Lâilahe illallah.



163- Âişe ve İbn Ömer (r.a) rivayet ettiler ki: Peygamber (s.a.v.):

"Bilâl, geceleyin ezan okumaktadır. Binaenaleyh, îbn Ümmü Mektum, ezan okuyuncaya kadar yiyip içiniz" buyurdu.



164- îbn Ömer (r.a) anlatmaktadır:

Peygamber (s.a.v.) zamanında ezan iki defa tekrar edilir, kamet ise bir de­fa söylenirdi. Ancak müezzin, Kad kameti's-salah derken, bunu iki defa söy­lerdi. Bizse bunu duyduğumuzda abdest alıp namaza giderdik.


35- Kıble Bahsi
165- Berâ (r.a) anlatmaktadır:

Peygamber (s.a.v), Medine'ye ilk geldiğinde, onalti onyedi ay Kudüs'e yönelerek namazını kıldı. Bununla beraber kıblesinin, Beytullah olmasını arzu ediyordu. Beyrullah'a yönelerek kıldığı ilk namaz ikindidir. Bu nama­zı kendisi ile beraber bir grup Ashab da kılmıştı. Beraber namaz kıldıkla­rında bir adam, namazdan sonra çıkıp gitti. Yolu üzerinde Beytu'l-Makdi-se doğru namaz kılan ve rükuya varmış bir cami cemaatine rastladı ve: "Al­lah adına şehadet ederim ki! Peygamber ile beraber Beytullah'a yönelerek namaz kıldım" dedi. Bunun üzerine onlar da oldukları yerde Beytullah'a doğru döndüler, Peygamber (s.a.v.) kıblenin, Beytullah'a çevrilmesini çok arzu ediyordu...ilh.



Yüklə 1,23 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   22




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin