İletişime Giriş


"Ahlak değil, para ticari ülkelerin dayandığı kaidedir."



Yüklə 0,64 Mb.
səhifə11/14
tarix17.03.2018
ölçüsü0,64 Mb.
#45826
1   ...   6   7   8   9   10   11   12   13   14

"Ahlak değil, para ticari ülkelerin dayandığı kaidedir."

Thomas Jefferson

Uluslararası iletişim kavramı, siyasal iletişimle birlikte, 1950'lerin başlarında görünmeye başladı. Yeni-sömürgeciliğin ve Amerikan emperyalizminin sömürüyü meşrulaştırma ve karşı mücadeleler 1970'lerde kızışmaya başladığında, hem Amerikan hem de diğerlerinin üniversitelerinde yaygınlaştı. 1960'larda uluslararası iletişim emperyalist kalkınma ideolojilerinin içinde yeniliklerin yayılmasında iletişim medyasının kullanılması olarak sınırlandı. Okullarda uluslararası iletişim derslerinde medya sistemleri öğretildi ve temel kitap olarak da Siebert, Schramm ve diğerlerinin bastığı "Basının dört Teorisi" adlı, pozitivist ideolojinin ve Amerikan sisteminin propagandasını yapan kitap okutuldu. Bu kitap diğer dillere de tercüme edilerek yayıldı. 1960'in ortasında Bizim Basın Yayın Yüksek okulunda da Amerikan politikasının soğuk-savaşçısı Wilbur Schramm, Lasswell ve Lazarsfeld'le birlikte bize iletişimi öğreten temel yaklaşımdı.

Gerçi uluslararası iletişim kavramı ve iletişim biliminde kullanımı ikinci dünya savaşından sonra başladı. Elbette, uluslararası iletişim, önce kavimler kurulduğunda kavimler arası iletişim, krallıklar kurulduğunda krallıklar arasındaki, imparatorluklarda imparatorluklar arası, milli devletler kurulduğunda bugünkü kullandığımız anlama yakın biçimde uluslararası iletişim olarak vardı. Bu iletişim diplomatik, siyasal, ekonomik, kültürel alanlarda, resmi ve gayri-resmi olarak yürütüldü.

Her çağın aracı o çağ için moderndir. Modern iletişim araçlarıyla uluslararası iletişim o çağın veya zamanın egemen iletişim araçlarıyla olmuştur. Yazı el yazısı ve ferman veya haber taşıyıcılarının yönetimde ve uluslararası iletişimde kullanıldığında, bu haberciler, elçiler, bu işi yaptılar. Savaş iletişiminde zamanın teknolojilerinin sağladığı özelliklere göre savaş iletişimi yapıldı. Uluslar asında haber ve enformasyon iletişimi de aynı şekilde haber ve enformasyon teknolojilerinin özelliklerine göre yapıldı. Modern araçlarla uluslararası iletişim kolonici imparatorlukların haber ajanslarıyla yapıldı. Alman, Fransız ve İngiliz haber ajansları ülkelerinin egemenliği altındaki sömürgelerinde iletişim toplama ve yayma egemenliğini ellerinde tuttular. Amerikan imparatorluğu bu işi önce Lâtin Amerika'da yaptı ve ardından özellikle ikinci dünya savaşından sonraki yayılmacılığıyla birlikte Amerikan Ajansları dünya egemenliğini ellerine geçirdiler. Uluslar arası iletişim konusu soğuk savaşın başlaması ve radyonun bu savaşta temel araçlardan biri olarak kullanılmasıyla önem kazandı. Bir konunun önem kazanması, hangi konuda olursa olsun, hangi alanda olursa olsun, daima ekonomik, siyasal ve ideolojik amaçlar veya bu amaçlardan birinin olmasını gerektirir. Uluslararası iletişimin, örneğin Amerikan üniversiteleri için 1950'de önemi psikolojik savaşa (soğuk savaşa) katkıda bulunmak, bu sırada üniversite cemaatine ekonomik çıkar ve prestij sağlamaktır. Kapitalist düşünce tarzında her şey gibi prestij de geri dönüp ekonomik çıkara bağlanır.

Uluslararası iletişimin üretim tarzı, bu tarz içindeki ilişki biçimleri, dünyadaki materyal üretim ve siyasal egemenlik ilişkilerinin\mücadelelerinin bütünleşik bir parçasıdır. Uluslararası iletişim egemen güçlerin ideolojisine göre, demokrasinin, özgürlüğün, dayanışmanın, ortak yaşamın, kalkınmada yardımlaşmanın, rekabet ve fırsat eşitliğinin, teknoloji ve bilgi transferiyle geçiştirilebilecek bazı dengesizliklerin egemen olduğu bir alandır.

Uluslararası iletişim düzeni (örneğin Birleşmiş Milletlerde, ülkeler arasındaki ikili veya çoklu ticari ve diplomatik ilişkiler) yaşanan egemenlik mücadelelerinin belli bir durumunun ifadesidir. Uluslararası iletişim evvelce de kısaca dokunduğumuz gibi, uluslar arasında devletler ve özel teşebbüsler seviyesinde olan ikili veya çoklu ilişkileri kapsar. Devletler arası ilişkiler, aynı zamanda, Özel teşebbüs seviyesindeki firmalar ve turizm ilişkilerin uluslararası düzenlenmesini yapar. Bu düzenlenmeler, evrensel adalet, haklılık, insan hakları ve özgürlük ilkelerine göre değil, dünya pazarının egemenlik ilişkilerinin dinamiğine göre biçimlenir. Örneğin, bir Amerikalı Türkiye'ye gelmek isterse, hiçbir vize sorunuyla karşılaşmaz. Bir Türk Amerika'ya gitmek isterse, vize kararı çoğunlukla Türkün ekonomik durumuyla ilgili bir karardır.

Uluslararası iletişimleri çeşitli biçimde sınıflandırabiliriz. En geçerli ve gerçekçi sınıflandırma bağımlılık ilişkilerine göre yapılan sınıflandırmadır. Bu bağımlılık-sınıflandırmasının görünümlerini her alanda görürüz: Birleşmiş Milletlerin yapısı ve karar-güç özellikleri, uluslararası ticari ve diplomatik kurumların yapıları ve işleyiş biçimleri gibi...

İletişimde mücadele ve egemen akım, gelişmişler arasında pazar tutma, genişletme, ve pazar payını artırma politikaları biçimindedir. Gelişmişler ile geri bırakılmışlar arasında ise, ilişkiler zenginlikleri elde etme, ortaklaşma ve kontrollü geri-bırakma biçimindedir. Bu biçim de (a) siyasal yapıların, iş yapma tarzının, profesyonelliğin, siyasal ve kültürel örgütlenme biçimlerinin transferiyle (ideolojik ve kültürel emperyalizmle) gelen siyasal kontrol, yani, siyasal yapılar içinde ve arasındaki resmi, meşrulaştırılmış ve gayri-meşru ilişkiler; (b) Teknolojik araç ve ekonomik örgütlenme biçimlerinin transferi, direk ve ortak yatırımlar, kalkınma planları, yardım ve borç politikalarıyla (ekonomik emperyalizmle) gelen ve sürdürülen ekonomik kontrol; (c) savaş teknolojisi yoluyla kaba-güce dayanan şantaj ve sindirmeyle kontrol biçiminde yürütülür (Bak: Comor, 1994; Schiller; Erdoğan, 1995a; Mattelart, 1994).

Yaşadığımız dünyada, birbiriyle sığ iletişim şebekeleriyle bağıntılı egemen pazar yapısı (a) azami çıkar sağlama hesaplarını gerçekleştirir; (b) üretim faaliyetlerinin çeşidini ve amacını; (c) uzmanlaşma biçimini, derecesini ve nerede\hangi ülkede olacağını; (d) emek, mal ve diğer servisler için yapılacak harcamaların tarzını\şeklini saptar; (e) icatların ve yeniliklerin kapsamını ve yerini belirler.

Milletlerarası ilişkiler sisteminde ideolojik iletişim, özellikle kitle iletişimi 1980'lerden beri ön planda rol oynamaya başlamıştır ve bu önemin daha da artacağı kesindir. Bunun en önde gelen nedenlerini şu şekilde özetleyebiliriz:

a. Milletlerarası ilişkilerde baskı ve terörle ikna yanında, bilinçleri biçimlendirerek veya etkileyerek iknanın rolü büyük ölçüde artmaktadır.

b. Artan uluslararasılaşmayla birlikte, milletlerarası ticaret, rekabet ve mücadele gittikçe yoğunlaşmaktadır. Kitle üretiminin gereği olan kitleleri sürükleme politikası, modern iletişim araçlarına uluslararası firmaların ihtiyacını ve bağımlılığını sürekli artırmaktadır.

c. Milli ve milletlerarası özel ve devlet örgütlerinin amaçlarına ulaşmada kendileri için gerekli enformasyon ve iletişim akımına ihtiyaçları hızla artmaktadır. Devlet sektörlerinde bile bürokratik uyuşukluk kıpırdanma zorunda kalmaktadır: Bilgisayarlar, faxlar, tele-konferanslar uyuşuğu dürtüklemekte, rahatsız etmektedir.

d. İletişim teknolojisinin bilgi toplama, depolama ve dağıtmada hızla artan kapasitesinin kullanılmasının sağladığı faydaları göz ardı etmek yarışta geri kalmak demektir.

Bu düzende, uluslararası iletişim faaliyetlerine baktığımızda en azından birbiriyle bağıntılı dört ilişki biçiminin olduğunu görürüz:



      1. İletişim teknolojisi, yansızlığı ve transferi

Yeni teknolojilerin gelişimi, biçimlenmesi gelişmiş kapitalist ülkelerde, genellikle Amerikan pazarında, oluşmaktadır. Bu pazarlarda oluşup geliştikten ve biçimlendikten sonra, dünya pazarına yayılma başlar ve dünya bunu kopye etmeye itilir. Bu yayılma da, gerçekte, teknolojinin yayılması olarak yutturulan ürünün yayılmasıdır. Teknolojinin orijini ve gelişmesi gibi, teknolojinin nerede ve nasıl uygulanacağı da öyle kendiliğinde ve istatistiksel olasılığa bağlı olarak ortaya çıkmaz.

Teknolojinin yansızlığı ne demek ve teknoloji bu anlamı mı getirir?

Bu soruya doğru cevap verebilmek için önce teknolojinin, medyanın sosyal orijinine bakmamız gerekir: Teknolojiler nereden çıkıp gelir? Bu soruya daha evvelce teknoloji ve gereksinmeler üzerinde tartışırken cevaplar aradık. Özetlersek, çağımızda kullanılan modern iletişim teknolojileri kapitalist yapılardan çıkmıştır ve kapitalist yapının ifadeleridir. (Schiller, Williams, Garnham, Mattelart, Murdock, Golding, Hamelink).

İkinci olarak teknolojinin gelişmesine eğilmemiz gerekir: kapitalist egemenlikte, teknolojinin gelişmesi ve kabulü, teşviki, ekonominin karar verici merkezlerine bağımlı olarak oluşur. Yani teknolojilerin gelişmesi herhangi bir yerde, kazara veya herhangi bir yerde bir kaşifin keşfiyle kendiliğinde olmaz.

Üçüncü olarak, teknolojinin kullanılışı, uygulanması üzerine eğiliriz: Uygulamalara bakarsak iletişim teknolojilerinin bağımsız olarak gelişmediğini ve şansa bağımlı olarak keşfedilmediğini görürüz.

Elbette insanlar iletişim teknolojisini kullanmaktadırlar. Doğru soru, teknolojiyi kullanma ve kontrol kimin için, ne için? Cevap oldukça açık: Teknolojiyle çalışanlar, üretmek, dağıtmak ve tüketmek için kullananlar insanlardır. Fakat kullananlar ile kontrol edenler aynı insanlar değildir, farklı güçlerdir.

Bu üçe eğilindiğinde, teknolojinin sosyal bir inşa olduğu; çıkıp geldiği yerin, gelişmesi ve uygulamasının var olan güç ilişkileri tarafından tanımlandığını görürüz. Dolayısıyla, teknolojinin yansız olduğunu iddia etmenin kendisi ideolojik ve siyasal taraf tutmayı anlatır. Teknoloji hiyerarşik sosyal ihtiyaçlara cevap olarak meydana gelir ve elbette güçsüzlerin ihtiyaçlarını gidermeye yönelik değildir.

Hamelink (1976) göre teknoloji bilgidir ve şu ihtiyaçları karşılama gereksinmelidir: (1) Endüstriye mallar, (2) bu malları üretmek için gerekli alet ve süreçleri; (3) üretim, dağıtım ve tüketim için gerekli servisleri içerir.

Bazı durumlarda kapitalist iletişim teknolojileri alternatif kullanış olasılıkları verirler. Örneğin televizyon, bilinç yönetimi, ideolojik egemenlik ve Madison Avenue (reklamcılık) emperyalizmi için kullanılmıştır. Özgürlük ve eşitlik iletişimi ve ilişkisi açısından, TV egemenliği ve tek yönlülüğü ifadeden öte gitmez. Fakat elbette eğitime, eğlenceye yardımcı olarak kullanılabilir.

Teknolojinin yansızlığıyla birlikte, "arzu edilen her amaca göre kullanılabileceği" savı da gelir. Burjuva ve liberal-burjuva entelektüelleri bunu candan savunurlar. Schiller ve bazıları, bazı durumlarda kapitalist teknolojilerin alternatif kullanışlar olasılığı verdiğini kabul ederler. Prensip olarak bu savı kabul edebiliriz. fakat, kitle iletişim ve sıcak savaş iletişimi araçları, yapıları nedeniyle, yönetim ve kontrol amacı dışında kullanma olasılığına izin vermezler. Televizyon "bilinç yönetimi", ideolojik egemenlik, reklamcı-modacı sürükleme, siyasal kışkırtma, eğlence ve sporla sistem satışı ve yönelterek-yatıştırıp pasifleştirme aracıdır. TV'nin alternatif eğitim ve bilinçlendirme aracı olması, bence bu teknolojiyi üretmeyen toplumlar için ekonomik kayıptır: TV'nin eğitime katkısıyla, bu teknolojinin kurulması ve kullanılması için harcanan kaynaklar arasında çok büyük bir dengesizlik vardır (ta ki, bu teknolojinin yerel olarak üretilmesi gerçekleştirilinceye kadar).



      1. İletişim örgütlenmesi ve ilişkileri

Örgütsel ve finans yapıları, yapı değişimleri, yapısal ilişkiler, örgütsel yapıların transferi gibi konuları içerir. Örgüt, sahiplik, kontrol, finans ve transfer biçimleri kapitalist iletişimin ve araçlarının biçim ve çalışma tarzını gösterir. Kapitalist ülkelerde iletişim örgütlerinin belli bir biçimde şekillenmesinin nedeni, kapitalist sistemin üretimi kendi çıkarları, değerleri ve pratikleri paralelinde biçimlendirmesindendir. Kabaca kapitalist dünyada iki tür örgütlenme şekli görürüz. Özel teşebbüsün egemen olduğu ve kamu sistemlerinin egemen olduğu sistemler. Özel teşebbüsün hakim olduğu sistemde kamu servisi sistemin güçsüz ve önemsiz bir parçasıdır. Kamu servisinin egemen olduğu sistemlerde bu egemenlik sadece yayın (radyo-TV) sistemini kapsar, diğer araçlar özel teşebbüsün elindedir.

Kapitalist üretimde nitelik ve özellikle nicelik büyümesi (a) artan kapitalist ürünlerin pazarlanıp satılması için sosyal iletişim sektörünün ekonomik sömürüsünü, (b) farklı sosyal sınıfların oluşturduğu kitlelere ulaşacak bir ideolojik çerçeveyi gerektirir. Bu çerçeve kapitalist sosyal gerçeğin kapitalist sınıfın çıkarları yönünde yorumlanmasını sağlar. Bu da, örneğin, kitle iletişiminin bu amaçla kullanılmasını zorunlu kılar. Dolayısıyla, medianın yaratılışı, yapısı ve kullanılışı kapitalin hareketine uyumlu olan bir araçtır. Bu yorum siyasal yapının kurumları için de geçerlidir.



      1. Ürün üretimi, dağıtımı ve fiyat politikası

Ürün\ileti biçimleri ve pazar ilişkileri: İletişim teknolojisinin ortaya koyduğu en önemli ürün iletişimin iletileni, gözle görüleni, kulakla duyulanıdır. Bu ürünler medya teknolojisinin özelliğine göre çeşitli araçlarla taşınarak, çeşitli araçlardan geçerek, çeşitli biçimlerde gelir. Program akımının iki ana yanı vardır: Birincisi ideolojik ve kültürsel ve ikincisi de ticari. İdeolojik yan ticari yanı desteklemek, tüketicileri pazara alıştırmak ve entegre etmek için görev görür. Birinci yan bakımından, Amerikan kitle ideolojisi, kültür ve yaşam tarzı dünyada rakipsiz egemenliğe sahiptir. Dünya bu bakımdan 24 saat sürekli bombardıman edilmektedir. Bu da ne kendiliğinden ne de bu tarzın gerçek üstünlüğünden esinlenir. Tarzın sürekli olarak tekrarlanmasından, yüceltilmesinden ve yeknesaklıktan öte çoğulcu renkli ve umut verici bir görünüm içinde sunumundan; alternatifleri ortadan kaldıran pazar gücünden; ve insanlara fiziksel ve duygusal heyecan ve fanteziye kaçışla doyumu getiren eğlence özelliğinden dolayıdır. İkinci, yani ticari yanda da dünya pazarlarında Amerikan egemenliği gerileyen bir şekilde sürmektedir. Bu egemenlik altında kendi etki alanlarını genişletmeye çalışan Japonya ve Avrupa kapitalistlerini ve bu egemenlik tarzını kopya ederek kendi yakın çevresinde iş yapan diğer ülkelerin kapitalistlerini görürüz.

Amerikan ürünlerini taklit eden sadece geri kalmış ülkeler değildir, aynı zamanda gelişmiş kapitalist ülkeler de bu yolu seçmiştir. Amerikan kültürel egemenliğinden Avrupa da kaçamamıştır: Gerçi Avrupa’da bölgesel değiş tokuş uzun yıllardır devam etmektedir ve Ortak pazar ülkeleri arasında daha da kolay bir hale gelmiştir, gene de Avrupa’nın Amerika'dan ithali % 40 gibi önemli bir miktarın üzerindedir. Batı Avrupa programlarının % 40-50'sini Amerika'dan, % 10-20'sini İngiltere'den, % 5 ile 10 arasını da Almanya ve Fransa'dan, ve % 5 kadarını da diğer ülkelerden ithal eder (Erdoğan, 1995).

Bağımlı pazarlar kendi üretim olanakları ellerinden alınmış, yozlaşmış, taklitçiliğe, kopyacılığa ve hatta korsanlığa yönelmiş, dış ürünlerin egemenliğindeki tüketici ülkelerdir. Dünya pazarındaki tek yönlü trafik okunun sivri ucundakilerdir. Ortak pazarın kuralına göre, Avrupa’dan Türkiye'ye yöneltilen yayınları Türkiye Türk halkının almasını garanti eder. Türkiye televizyonlarında yaygın olan sinema filmleri, sabun-operaları (kadınların izlediği pembe diziler), polis ve macera dizileri, ve gece sonrası yayınlanan erotik, yani yumuşak-pornodur. Hepside programlarının büyük kısmını dışarıdan sağlar.

Film satışları geleneksel olarak üç merkezden olurdu (Santo Monica, Cannes ve Milan). Şimdi bu merkezler dışı yapılan satışlar tüm satışların yarısından fazladır.

Oyun programları Amerika'da bıkkınlık vermiş durumda ve yeni oyun biçimleri aranmaktadır. Amerika'da tutulanlar ve benzini bitmişler dış pazarlarda kapışılmaktadır.

Dünya pazarında, haber ve information akımı da tek yönlü bir karakter taşır. Kapitalist medya, özellikle Amerika’da, çok nadir üçüncü dünyadan haber verir. Amerika kimseden haber satın almaz. Kendi haberini kendi toplar ve kendi haberini kendi biçiminde dünyaya yayar.

Hiçbir program türü futbol yayınlarının kısa sürede topladığı izleyici ve parayı yapamaz. Futbol kapitalist düzende tüketim endüstrisinin reklamını yaparak geniş kitlelere ulaştığı bir alandır. Avrupa pazarında ismini duyuran spor kanalları Eurosport, Screen Sport, Sport Canal, ve TV Sports'dur. Her profesyonel spor, spor ve sporla ilişkili olmayan oyuncak ve eğlence endüstrilerinin palazlanmasına yardım eder.

Çocuk programları, filmleri ve çizgi filmleri, dergileri, mecmuaları alanında da Amerika'ya kimse rakip olacak bir durumda değildir. Walt Disney ürünlerine ne ticari ne ideolojik yönden dünyada bir rakip vardır. Avrupa kapitalistleri bile dünya çizgi film üretiminin ve dağıtımının yüzde beşini bile sağlayamamaktadır.

Müzik dergileri popüler müzik endüstrisinin, kadın dergileri tüketim-feminizmi ve bireyciliğin seks ve moda endüstrisinin destekleyicisi ürünlerdir. Bunların da çoğu Amerikan kaynaklıdır veya Amerika’dakinin tıpa tıp kopyasıdır

Müzik endüstrisi Amerika'nın dünya pazarlarında sattığı iletişim ürünlerinin tarihsel-geçmiş bakımından hemen hepsinden önce gelir. Müzik, ihraç edilen Amerikan "hayranlığının" belki de ilk ürünüdür. Amerikan iletişim firmaları plak üretimi ve dağıtımı yanında, videoların yaygınlaşmasıyla video-müzik üretimi ve dağıtımına büyük önem vermektedirler. CD gittikçe dünyada yaygınlaşmaktadır. CD ile birlikte, örneğin Amerika'da plak satışları büyük darbe yemiştir.

Radyo bütün dünyada Amerikan popüler müziğinin yayılmasının en önemli aracı olmuştur ve bunda da devam etmektedir. Bugün radyo denince akla hemen müzik gelir. Radyo haberciliği televizyon haberciliğine taş çıkartacak şekilde "kapsül haberler" şekline dönüşmüştür.

İletişim ürünlerinin fiyat politikaları sadece ekonomik kıstasa göre değil aynı zamanda ideolojik ölçeğe göre ayarlanır. Diğer ülkeler neden kendi filmlerini ve programlarını yapmıyorlar? Neden kendi çocuk programlarını ve dergilerini üretmiyorlar? Ürettikleri de neden köşede bucakta kalıyor? Burjuva ideoloji buna verdiği cevapta, dünyayı maddi ve manevi bakımdan soyanların bu soygunlarını sadece "hizmet," "talebe cevap" olarak sunup haklı çıkarmakla kalmaz, aynı zamanda, soydukları yerlerin insanlarını kendi ihtiyaçlarını karşılayamayacak kadar yeteneksiz olmakla suçlar.



Amerikan programlarının fiyatı pazarın yapısal özelliklerine göre saptanır. Gelişmiş kapitalist pazarlarda (Almanya, Fransa, İngiltere'de) yüksek tutulurken, diğerlerinde çok ucuza satılır.

      1. Profesyonellik, profesyonel ideoloji ve iletişim politikaları

Günlük iletişim faaliyetlerini idealleştiren değerler sistemi, medya profesyonelliği, profesyonel ideoloji ve iletişim politikaları gibi konular iletişim ideolojisi konusunda önem kazanır. İletişim profesyonelliği teknolojik araç ve ürün transferine paralel olarak ithal edilmiş bir ideolojidir. Kültürel bağımlılığın en önemli parçalarından biridir. İletişim örgütlerinde "uygun" profesyonel iş görme kuralları ve meslek ahlakı, ve neyin "uygun" ve neyin "uygunsuz" olduğu hakkındaki tutumlar ve ideolojik varsayımlar, örgütün çalışma biçimini ve ideolojik profesyonel kültürünü belirler. Burada, genel Amerikan ideolojisinin ve medyayı içeren özel ideolojik değer yargılarının egemenliğinin dünyaya yayıldığını görürüz. Bu transfer edilmiş profesyonellik sadece kitle iletişimiyle sınırlanmamalıdır: Siyasal iletişim, ücret ve sosyal politikaların iletişimi, gizli teşkilatların ve polisin kendi iç iletişimi ve enformasyon toplama biçimleri, özel teşebbüslerin iletişim yapılarında olan değişimler, diplomatik iletişim gibi biçimler üzerinde de durulmalıdır.

    1. YENİ DÜNYA ENFORMASYON VE İLETİŞİM DÜZENİ?

1970'lerin başında yoğunlaşan Dünya ekonomik ve iletişim düzeni üzerindeki durum ve çözüm tartışmaları birbiriyle bağıntılı iki tezin ve hareketin ortaya çıkmasına neden oldu: 1974'de BM General Assembly'nin özel bir oturumunda tarafsız/non-aligned ülkeler Yeni Uluslararası Ekonomik Düzen (YUED) istediler. 1976'da taleplere Yeni Dünya Enformasyon ve İletişim Düzeni (YDEID) çağrısı eklendi. 1977'de International Commission for the Study of Communication Problems (MacBraide Commission) iletişim sorunlarını incelemek için çalışmaya başladı. 1980'de rapor sunulduğunda, UNESCO'da Amerikanın ve İngiltere’nin şiddetli karşıtlığıyla yüz yüze geldi. Amerikan emperyalizminin gücünü yitirdiği UNESCO'da 1980'lerin sonuna kadar YDEID ve YUED tartışmaları oldu; çeşitli konferanslar yapıldı ve bildiriler yayınlandı; kararlar alındı ve uygulamalara girildi. YDEID tezi en özlü biçimiyle dünyadaki iletişim düzeninin dengesiz olduğunu, enformasyon akımının tek yönlü olarak çalıştığını, bunun ekonomik ve kültürel egemenlik ile birlikte gittiğini, enformasyonda koloniciliğin son bulması gerektiğini ve bunun için de yeni bir dünya ekonomik ve iletişim düzeninin zorunluluğu görüşü etrafında toplanmıştı. Tez büyük ölçüde "medya emperyalizmi" tezinin bir yansıması biçimindedir. Medya emperyalizmi tezinin uluslararası firmaların gelişmelerini desteklediği; medya firmalarının kendilerinin artan bir şekilde dev uluslararası şirket olduğu; medya şirketlerinin emperyalist askeri-endüstriyel-iletişim kompleksini oluşturdukları; bu iletişim firmaları tarafından üretilen kültür ve iletişimin diğer ülkelerin kültür ve iletişiminin üzerinde bozucu ve yok edici bir egemenlik kurduğu hakkındaki görüşleri rağbet gördü. Tartışmalar genellikle haber akımı, televizyon akımı, reklamcılık ve iletişim teknolojisi, Uluslararası iletişim, uydu iletişimi, ve kültürel egemenlik üzerinde toplanıyordu. Kapitalist güçler Amerikanın önderliğinde UNESCO'ya ekonomik fonu ödememeye ve UNESCO'dan çekilmeye kadar giden şantajlı tepkide bulundular. 1984'de Amerika ve 1985'de de büyükannesi İngiltere UNESCO'dan çekildi; UNESCO'ya borçlarını vermedi. Amerikan kitle iletişim araçları ve üniversiteleri profesörleri (Katz, Liebes, Tracey, Pool, Rogers, Hamid, Schement, World Press Freedom Committe ve Heritage Foundation gibi kuruluşlar) yoğun karşı kampanyaya giriştiler. 1985'lerde başlayan dönüşüm 1990'a varıldığında Amerika’nın yeniden egemenliğini kurmasıyla sonuçlandı. UNESCO'nun yeni İspanyol Genel Direktörü F. Mayor'ın basın toplantısındaki konuşmasını Associated Press'e şöyle rapor etti: Burası (UNESCO) özgürlük evidir, ve biz asla, enformasyonun serbest akımını garantileyen anayasamıza karşı gidemeyiz. Mayor Üçüncü Dünya Ülkeleri ve Sovyet bloğu tarafından ileri sürülen yeni dünya enformasyon düzeni düşüncesini reddettiğini söyledi (AP, October 7, 1988). Washington Post Şubat 25, 1989'da Mayor'un "Yeni Dünya Enformasyon Düzeninin UNESCO'da artık yer almadığını belirttiği haberini yazdı. Böylece UNESCO General Directory Amerikan tezi ve pozisyonunun savunucusu oldu. Amerikan tezine göre, uluslararası iletişim düzeninde üçüncü dünya ülkelerine doğru daha çok enformasyon akımı, daha çok teknoloji transferi, daha çok yardım, daha çok eğitim ve talim gerekir.

Gerçi YDEID tezi çerçevesindeki tartışmalarının ateşi söndürüldü, fakat henüz öldürülmüş durumda değil. UNESCO içindeki mücadele üçüncü dünya ülkelerinin Amerikan ideolojik egemenliğine tepkileri biçiminde devam etmektedir. UNESCO dışında, Inter-Press Servise (IPS), Non-Aligned News Pool, Pan-African News Agency (PANA), Caribbean News Agency (CANA), Gulf News Agency "enformasyonun tek yönlü akımına" karşı, daha doğrusu AP, UPI, AFP ve Reuters egemenliğine karşı, aktif olarak haber alanında mücadele vermektedir. Amerikan Televizyon programlarının dünyadaki egemenliğine karşı önemli tedbirler sadece kapitalist Avrupa birliğinden gelmektedir. Bu tepkide de Avrupa’nın başarısı programlardan çok özellikle iletişim alanında devleşen özel teşebbüslerin ekonomik girişimleri alanında olmaktadır (bak: Erdoğan, 1995a; Mattelart,1987; Meyer, 1988; Modelski, 1979; Boyd-Barret, 1977).

YDEID ve YUED tezlerinin uluslararası örgüt UNESCO'da ve diğer girişimlerdeki başarısızlığının en önde gelen nedeni üçüncü dünya ülkelerini temsil edenlerin temsil ettikleri güç yapılarının dünya kapitalist pazarına olan bağımlılıkları ve bu pazardaki çıkarlarıdır. Dünya ekonomik düzeninin değişimi sadece ileri kapitalist ülkelerin pazar politikalarında ve ilişkilerinde değişiklikle gerçekleşemez (ki zaten böyle bir değişiklik gönüllü olarak vazgeçme ile değil, egemenlik mücadelesinin bir sonucu olarak gerçekleşebilir). Aynı zamanda, bağımlılık, iç sömürü ve emperyalist ilişkilerin egemen olduğu üçüncü dünya toplumlarının sosyo-ekonomik ve siyasal yapılarında da değişiklik zorunludur (ki bu da ancak sınıf mücadelelerinin belirlediği egemenlik durumuna bağlıdır.) Aksi taktirde, Amerikan karşı-propagandasının kendi çıkarı açısından haklı olarak belirttiği gibi, serbest enformasyon akımı yerini devlet veya kamu kontrolundaki akım alır ki bu da o devletin veya "kamu" denen gücün özelliğine göre bir karakter alır. Samir Amin ve George Mandel gibilerin de belirttiği gibi YUED en iyi biçimiyle milli denen ve milliliği o ülkede doğmuş olmak ötesinde anlamını yitirmiş olan burjuvazinin çıkarınadır. Amin ve Mandel'in dediklerinin aksine YUED tezinin tezliği ötesinde UNESCO yoluyla uygulanması çabaları Türkiye veya daha kötüsü Irak ve İran gibi ülkelerde "reformist" bir karaktere bile sahip olamaz, tam aksine sansür ve baskı için bir diğer neden olabilir. Roach'ın (1990) belirttiği gibi YDEID tartışmasında sınıf analizi yoktu, hiçbir zaman kitle hareketi değildi. Yerel yönetici sınıflar elbette her zaman kendi paylarını artırma çabasından geri durmayacaklardır. Fakat bağımlılık ilişkisinde, egemen taraf her zaman aslan payını alır. Elbette hem aslan payını alan hem de kırıntılarla yetinmek zorunda bırakılan paylarını artırma mücadelesi içindedirler. Bu mücadele de, örneğin, Japonların Toyota'sının veya Hyundai'in Türkiye'de ortak bulup ucuz işçi ve hammaddeli üretime geçmesi ve Cumhurbaşkanının bunu alkışlaması biçiminde sonuçlanır. Veya, benzeri dıştan gelen ekonomik işgalin Türkiye'de yayın yapan televizyon şirketleriyle gerçekleştirilmesi ve bunun "demokratik özelleştirme" olarak sunulması gibi...

Sparks ve Roach'un belirttiği gibi, emperyalizm, basitçe, metropolitan ve gelişen ülkelerdeki var olan sosyal ilişkiler üzerine serilen bir dış güç değildir. Aksine, toplum hayatına girer ve sosyal, ekonomik ve siyasal ilişkilerini dönüştürür. (Bu dönüşüm çökertilen Sovyet imparatorluğundan çıkan ülkelerde yaşanmaktadır.)

Yeni Uluslararası düzen farklı devletler ve dolayısıyla farklı sınıflar arasındaki mücadele ve yeniden-pazarlığı ima eder. Bu çerçeve içinde, kitleler, ihtiyaçları ve istekleri öne sürülerek, bu mücadelede politikaların meşruluğunu ileri sürmede tartışan taraflarca sahne ordusu olarak kullanılır. Marksist anlamda yeni dünya düzeni görüşü ise, temel prensiplerin hem kitlelerin gerçek ihtiyaçlarına hem de kitlelerin kendilerinin kendi faaliyetlerine dayanır. Diğer bir deyimle, Marksist yeni dünya düzeni arayışı görüşü kitlelerin gerçek ihtiyaçları ve faaliyetlerinin özellikleri ve bunların değiştirilmesi üzerinde toplanır. Bu nedenle, benim "değişiklik" arayışı sunan araştırma ve kitapları okumalarımda, ne zaman ki yerel liderlere (milli burjuvaziye) ve kurdukları sisteme dayalı öneriler görürsem, (a) bu "eleştirici yaklaşım" kuramsal olarak liberal-tutuculuğa geri dönüştür, ve (b) önerilerinin gerçekleşme olasılığı yerel yönetici sınıfların ve emperyalist merkezlerin çıkar hesaplarına bağımlıdır. Bu çıkar hesapları da, kendi içinde uyumlu bir ilişkiyi anlatmaz, o anki güç mücadelesinde yönetici sınıf içinde kazananların egemenlik durumunu anlatır.

Hamelink (1983), Amin (1987) ve benzerleri YUED'nin gerçekleşmesini üçüncü dünya ülkelerinde kültürel ve iletişim bağımlılığını yaratan yapısal mekanizmaların değiştirilmesine bağlarlar: Güçlünün çıkarına çalışan uluslararası düzenden kültürel ilişkisini kesme ve kendi kendine dayanmayı da çare olarak sunarlar. Bunda da başarı aynı zamanda yeni siyasal gücün potansiyelini bu yönde kullanmasına bağlıdır: Çalışan yoksullaştırılmış sınıflar.



    1. Yüklə 0,64 Mb.

      Dostları ilə paylaş:
1   ...   6   7   8   9   10   11   12   13   14




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin