İsim ve Sıfatlar Tevhidinde Ehl-i Sünnet’in Muhaliflere Cevabı


BÖLÜM Te’vîlcilerin Ahirete ilişkin Naslar Hakkındaki Görüşleri



Yüklə 1,69 Mb.
səhifə52/92
tarix07.01.2022
ölçüsü1,69 Mb.
#83151
1   ...   48   49   50   51   52   53   54   55   ...   92
BÖLÜM

Te’vîlcilerin Ahirete ilişkin Naslar Hakkındaki Görüşleri

Onların bu konudaki görüşü, ahiretle ilgili naslara, herhangi bir te’vîle kaçmadan gerçeği üzere olduğu gibi iman etmektir.

Sıfatlara ilişkin naslarda te’vîlcilerin görüşü nasları gerçek anlamlarından, açık anlamlarına aykırı mecâzî anlamlara çevirmek olduğu için tahyîlciler onların üstüne üstüne gitmiş ve onları sıfat naslarında yaptıkları gibi ahiret hakkındaki nasları da te’vîl etmeye zorlamışlardır. Buna karşılık te’vîlciler de onlara şöyle cevap vermişlerdir: “Biz zorunlu olarak biliyoruz ki, Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-, ahiretin varlığını bildirmiştir. Üstelik biz ahiretin varlığına engel olan şüphenin bozukluğunu da biliyoruz. Buna göre ahiretin varlığını söylemek kaçınılmazdır.”

Te’vîlcilerin bu cevâbı, doğru bir cevap ve kesin bir kanıttır. Üstelik bu kanıt içerik olarak, te’vîlcilerin; ahiretle ilgili nasları te’vîl etmedikleri, tahyîlcileri de ahiretin varlığını ve onunla ilgili nasları gerçek anlamlarıyla ispat etmeye ve bunu söylemeye itip zorladıkları için onları savunmak gerektiğini gösterir. Çünkü kanıt bulunduğu, engel ortadan kalktığı zaman, kanıtın gösterdiği gerçek anlamın tespit edilip ortaya konması gerekir.

Ehl-i Sünnet, sıfatların varlığını ve onlarla ilgili nasların gerçek anlamlarıyla kabul edilmesi gereğini söylemeleri için, te’vîlcilere karşı, onların kendi kanıtı olan bu kanıtı kullanarak onlara şöyle demiştir: “Biz zorunlu olarak biliyoruz ki Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-, Allah’ın sıfatları olduğunu bildirmiştir. Üstelik biz Allah’ın sıfatları olmasına engel olan şüphenin bozukluğunu da biliyoruz. Buna göre Allah’ın sıfatları olduğunu söylemek kaçınılmazdır.”

Bu doğru bir zorunlu kılma, te’vîlcilerin ondan kaçmalarının mümkün olamayacağı kesin bir kanıttır. Çünkü ahiretle ilgili naslarda sözü gerçek anlamından çevirmeye engel olan kimsenin, ilâhî kitaplarda ahiretle ilgili naslara göre daha çok ve daha önemli olan sıfat naslarında da sözü gerçek anlamından çevirmeye engel olması gerekir. Eğer bunu yapmazsa, çelişkisi ve aklının bozukluğu açıkça ortaya çıkmış olur.



FASIL

• Techîl Ehline284 (Techîlciler: Câhil Görenler) gelince, sünnete ve selefe müntesip olduğunu söyleyenler arasında birçok techîlci vardır.

Bunların görüşlerinin hakîkati şudur: Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-’in sıfat naslarıyla ilgili bildirdikleri, anlamını peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-’in bile bilmediği bilinmez şeylerdir. Buna göre peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- sıfatlar hakkında, anlamını bilmediği sözler söylemiştir. Bununla beraber onlara göre akıl, sıfatlar hakkında hüküm vermez. Onların bu sözleri, peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-’in, ashâbının ve selef imamların sıfatlar hakkında, aklî ve naklî hiçbir ilme sâhip olmamalarını gerektirir ki, bu sözlerin en bâtılıdır.

Techîlcilerin sıfat nasları hakkındaki yöntemi; bu nasların lafızlarını, olduğu gibi kabul edip anlamlarını Allah’a havale etmektir (bırakmaktır). Onların kimileri de çelişkiye düşerek şöyle derler: Sıfatlar açık anlamları üzere bırakılır. Ancak bununla beraber bunların açık anlamlarına aykırı olan, yalnız Allah’ın bildiği te’vîlleri (yorumları) de vardır.

Bu söz açık bir çelişkidir. Eğer bu naslarla kastedilen, açık anlamlara aykırı olan te’vîller ise ve bu te’vîlleri de sadece Allah biliyorsa, bunların açık anlamlarında bırakılıp kabul edilmesi nasıl mümkün olabilir ki?!

Şeyh (İbn-i Teymiyye) “el-Aklu ve’n-Nakl” adlı eserinde (c.1, s.121) tefvîzcilerin yöntemiyle ilgili olarak şunları söylemektedir:

“Böylece kendilerinin sünnete ve selefe uyduklarını ileri süren bu tefvîzcilerin (sıfatların anlamlarını Allah’a bırakıp, bunların anlamını yalnız Allah’ın bileceğini söyleyenler) sözlerinin, bid’atçilerin ve doğru yoldan sapanların sözlerinden daha kötü olduğu anlaşıldı.”285

Techîlcilerin kanıt olarak kullandıkları şüphe; selefin pek çoğunun Allah Teâlâ'nın : “Kalplerinde eğrilik olanlar, fitne çıkarmak ve (kendilerine göre) onu te’vîl etmek için ondaki müteşâbih ayetlerin peşine düşerler. Halbuki onun te’vîlini Allah’tan başkası bilmez. İlimde yüksek dereceye erişenler ise, ‘biz ona inandık; hepsi Rabbimizin katındandır, derler’” (Âl-i İmrân, 7) ayetinde Allah lafz-ı celâli üzerinde durmaları olmuştur.

Ayete göre techîlciler, şüphelerini iki önerme üzerine kurmuşlardır:

1- Sıfat ayetleri müteşâbih286 ayetlerdendir.

2- Ayette söz edilen te’vîl, sözü (kelimeyi) açık anlamından, bu anlama aykırı olan anlama çevirmektir.

Buna göre sonuç şu olur: Sıfat ayetlerinin; açık anlamlarına aykırı, yalnız Allah’ın bildiği anlamları vardır.

Techîlcilere birkaç bakımdan cevap (reddiye) verilebilir:

1- Onlara şunu sorarız: Sıfat ayetlerine müteşâbih ayetler derken teşâbüh kelimesiyle neyi kastediyorlar?

- Acaba anlam benzeşikliğini, karışıklığını ve gizli kalışını mı kasdediyorlar?

- Yoksa hakîkat benzeşikliğini, karışıklığını ve gizli kalışını mı kasdediyorlar?

• Eğer ilk anlamı kasdetmişlerse -ki onu kasdetmişlerdir- bu durumda sıfat ayetleri bu gruptan değildir. Çünkü sıfat ayetlerinin anlamı açıktır.

• Yok eğer ikinci anlamı kasdetmişlerse, bu durumda sıfat âyetleri bu ikinci gruptandır. Çünkü sıfat ayetlerinin hakîkatini ve niteliğini Allah-u Teâlâ’dan başkası bilemez.

Buna göre sıfat ayetlerinin müteşâbih ayetlerden olduğu şeklinde bir söz genellemesinde bulunmak doğru değildir. Yukarıda da geçtiği gibi bu konuda ayrıntılı bir açıklama yapmak gerekir.

2- Onların “ayette söz edilen te’vîl, sözü açık anlamından, bu anlama aykırı olan anlama çevirmektir” şeklindeki sözleri doğru değildir. Ayetteki te’vîle verilen bu anlam, sonradan ortaya çıkmış yeni bir ıstılah (terim) olup, Kur’ân’ın kendi dilleriyle indiği Arapların ve sahâbenin bile bilmediği bir anlamdır. Onların bildiği şey, te’vîl kelimesinin iki anlama gelebileceğidir:

• Ya tefsîr demektir. Buna göre te’vîl ilim sahipleri tarafından bilinmektedir. Nitekim İbn-i -i Abbas radiyallâhu anhumâ şöyle demiştir:

“Ben onun te’vîlini bilen ilimde yüksek dereceye erişmiş kimselerdenim.”287

İşte seleften birçoğunun, geçen ayette “ve’r-râsihûne fi’l-ilmi: ve ilimde yüksek dereceye erişenler” lafzı üzerinde durması (duraklaması) buna bağlıdır.288

• Ya da bir şeyin hakîkati, âkıbet ve sonucu demektir. Buna göre Allah’ın kendiyle ve ahiret günüyle ilgili haber verdiği şeylerin te’vîli bizim için bir bilinmezdir. Çünkü bu te’vîl, hakîkat ve nitelikle ilgilidir. Bu ise bizim için bir bilinmezdir. Nitekim İmâm Mâlik ve diğerlerinin istivâ ve başka sıfatlar hakkında söylediği sözler bu anlamı doğrulamaktadır. İşte selefin çoğunluğunun, geçen ayette “Allah” lafz-ı celâli üzerinde durmaları (duraklamaları) da buna bağlanır.289 290

3- Allah, Kur’ân’ı düşünüp anlamak için indirmiştir. Bizi de Kur’ân’ın tamamını düşünüp anlamaya teşvik etmiş, sıfat ayetlerini istisnâ etmemiştir. Bir şeyi düşünüp anlamaya teşvik ise, o şeyin anlamına ulaşmanın mümkün olduğunu gösterir. Yoksa düşünüp anlamaya teşviğin bir anlamı kalmaz. Çünkü anlamına ulaşmanın mümkün olmadığı bir şeyi düşünüp anlamaya teşvik etmek boş ve anlamsız bir söz olur ki, Allah ve Rasûlü -sallallahu aleyhi ve sellem-’in sözleri bundan münezzehtir (uzaktır).

İşte istisnâsız Kur’ân’ın bütün ayetlerini düşünüp anlamaya teşvik, düşünmeyle sıfat ayetlerinin anlamına ulaşmanın mümkün olduğunu gösterir.

İnsanlar içinde bu anlamı anlamaya en yakın olan, Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- ve sahâbîleridir. Çünkü hem Kur’ân onların diliyle inmiştir, hem de özellikle dini konuların en önemlisi olan böyle bir konuda düşünüp anlamaya teşvik emrine en hızlı uyan insanlar onlar olmuştur. Nitekim Ebû Abdirrahmân es-Sülemî291 şöyle demiştir: “Bize Kur’ân okutan Osmân b. Affân,292 Abdullah b. Mes’ûd293 ve diğerleri: ‘Kendilerinin peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-’den on ayet öğrendikleri zaman onlarda ilim ve amele dâir ne varsa hepsini öğrenmeden başka ayetlere geçmediklerini’ bize anlattılar.” Devamında Ebû Abdirrahmân şöyle demiştir:294 “Hem Kur’ân’ı hem de ondaki ilim ve ameli bir arada beraberce öğrendik.”295

Bununla beraber onların, dinin en önemli konusu olan sıfat naslarının anlamlarını bilmemeleri nasıl mümkün olabilir ki?!

4- Techîlcilerin sözleri, Allah’ın apaçık kitabı olan Kur’ân’da, onlarla gerçeği açıklamadığı içi boş, sadece hece ve ebced harfleri konumunda olan sözler indirmiş olmasını gerektirir. Bu ise Allah’ın, ondan dolayı kitap indirdiği ve peygamber gönderdiği hikmetine aykırıdır.


Yüklə 1,69 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   48   49   50   51   52   53   54   55   ...   92




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin