İSLÂm prensipleri ansiklopediSİ


- Kur’an (10:45) (22:47) (23:112 ilâ 114) ve benzer âyetlerinde, uh­revi âlemlerdeki zaman hakikatıyla alâkalı işaretler vardır. 4030- qqZANN



Yüklə 13,72 Mb.
səhifə1199/1221
tarix05.01.2022
ölçüsü13,72 Mb.
#76819
1   ...   1195   1196   1197   1198   1199   1200   1201   1202   ...   1221
4029- Kur’an (10:45) (22:47) (23:112 ilâ 114) ve benzer âyetlerinde, uh­revi âlemlerdeki zaman hakikatıyla alâkalı işaretler vardır.

4030- qqZANN ±w1 : Şüphe. Zannetmek, sanmak, sezme. *Bir fikrin doğruluk veya yanlışlık ihtimalinin kuvvetli olan taraf için hasıl olan kanaat. (Bak: Su-i Zan)

4031- Zann; Kamus-u Okyanus’ta şöyle tarif edilir: « İtikad-ı gayr-ı cazimenin vücud ve ademi beyninde racih olan tereddüde denir.»

4032- Zann kelimesi, müsbet ve menfi manada kullanılır. Yani kişinin kendi arzusundan doğan bir meyil ve bilhassa inad ve tarafgirliğe dayanan delilsiz iddialar, zann-ı fasiddir ve menfidir. Müsbet zann ise kat’iyyet ifade etmemekle beraber, hariçte bazı delil ve emarelere ve insaflı nazara dayanır.

4033- Kur’anda zann kelimesi çokça geçmektedir. Ezcümle, bir âyette şöyle geçer: «(24:12) ­˜Y­W­B²Q¬W«, ²†¬~ «ž ²Y«7 Ne vardı onu -o yalanı- işittiğiniz vakit ®h²[«' ²v¬Z¬K­S²9«_«" ¬€_«X¬8ÌY­W²7~«— «–Y­X¬8ÌY­W²7~ Åw«1 mü’minler ve mü’mineler kendi nefislerine hayır zannetseler -kendilerine ve kendileri mesabesinde ta­nımaları lâzım gelen hemcinslerine hüsn-ü zann besleseler °w[¬A­8 °t²4¬~ ~«g«; ~Y­7_«5«— de bu açık bir ifktir deselerdi ya. Zannın menşei nefiste bir kıyastır. Bir kimse nefsinde kendi hakkında tecviz edebildiği nisbettedir ki, kendine benzettiği kimseler hakkında kıyas-ı nefs ile bir zanda bulunur. Halbuki mü’minler, mü’mineler kendi nefislerine fena şeylere cevaz vermemek, nezih olmak lâzım gelir. Binaenaleyh kötü bir söz işittikleri zaman kendilerinden şübheleri olmamak lâzım geldiği kadar, kendileri gibi saymaları iktiza eden mü’minîn ve mü’minat hakkında da hüsn-ü zannetmek, beraet-i zimmet asl olduğunu bilmek, zahir-i halin hilafına olan beyyinesiz lakırdılara açık bir if­tira demek iktiza eder.» (E.T. 3490)

4034- Zan hakkında diğer bir âyet de şöyledir:

«(49:12) ~Y­X«8³~ «w<¬gÅ7~ _«ZÇ<«~_«< Ey o bütün iman edenler!

¬±wÅP7~ «w¬8 ~®h[¬C«6 ~Y­A¬X«B²%¬~ Zannın bir çoğundan ictinab edin, uzak bulunun, beslemekten, yahud onunla amel etmekten sakının. °v²$¬~ ¬±w«P7~ «m²Q«" Å–¬~ çünkü zannın bazısı büyük günahtır.

İsm, sonunda üzerine ukubet terettüb eden günahtır. Çünkü zann, ihti­mal üzere bir hüküm olduğundan bir kısmı hakka hiç isabet etmez, etme­yince de gayrın hakkı taalluk eden hususta o suretle aleyhine hüküm bühtan ve iftira ve binaenaleyh bir vebal olur...



4035- Gerçi zannın hepsi ism ve günah değildir. Allah’a ve mü’minlere hüsn-ü zann gibi vacib olan zann da vardır. Nitekim Sure-i Nur’da

~®h²[«'²v¬Z¬K­S²9«_¬" ¬€_«X¬8ÌY­W²7~«— «–Y­X¬8ÌY­W²7~Åw«1 ­˜Y­W­B²Q¬W«, ²†¬~«ž²Y«7 buyurulmuş ve ha­dis-i kudside: |¬" >¬f²A«2 ¬±w«1 «f²X¬2 _«9«~ (338) “Ben, kulumun bana zannı ya­nında­yımdır.” diye varid olmuştur.

Hazret-i Peygamber (Sallalahü Aleyhi Vesellem) buyurmuştur ki:

(339) ¬yÁV7_¬" ÅwÅP7~ ­w¬K²E­< «Y­;«— ެ~ ²v­6­f«&«~ Åw­#Y­W«< «ž “Herbiriniz Allah’a hüsn-ü zann ederek ölsün.” Ve buyurmuştur ki: ¬–_«W<¬ž²~ «w¬8 ¬±wÅP7~ ­w²K­& (340) “Hüsn-ü zann imandandır.” Ameliyatta kat’i bulunmayan hususatta zannî delil ve amelin vacib olduğu mevaki’ de vardır. Sonra maişete müteallik hususatta olduğu gibi mübah olan zanlar da vardır. Lakin zannın bir kısmı da haramdır. Lakin vacib olan İlahiyyatta ve nübüvvâtta zann haram olduğu gibi Allah’a ve ehl-i salaha su-i zann da haramdır. Nebi-i Ekrem (Sallallahü Aleyhi Vesselem) buyurmuştur:

¬šYÅK7~Åw«1 ¬y¬" Åw­P«< ²–«~«— ­y«/²h¬2«— ­y«8«… ¬v¬V²K­W²7~«w¬8 «•Åh«& «yÁV7~ Å–¬~

(341) “Allah Teala müslimden kanını ve ırzını, kendisine su-i zann edil­mesini haram kılmıştır.” İşte bu âyet de bu siyakda varid olmuştur. Ve hepsinin değil, bazı zannın ism olduğu tasrih buyurulmuştur...



4036- İctinabı vacib olan zannı diğerlerinden ayıracak olan mümeyyize gelince; zahirde bir sebebi ve açık emaresi bulunmayan zann haramdır, ictinab lâzımdır. Binaenaleyh mestur bir adama hüsn-i zann vacib olmasa bile su-i zann da caiz olmaz. Lâkin fısk u fücur ile tanınan kimselere su-i zann haram olmaz. Bununla beraber (49:12) ~Y­KÅK«D«# «ž«— tecessüs de et­meyin -yani mü’minlerin eksikliklerini bulacağız, açık delil ve emareler elde ederek zan veya yakîn husule getireceğiz diye casus gibi inceden inceye yoklayıp araştırmayın da zahir olanı tutun, Allah’ın örttüğünü örtün.

Tecessüs, cessten tefe’uldür. Cess aslında hastalığı sağlığı anlamak için nabz yoklamaktır ki, el ile yoklamak ve haber araştırmak manalarına gelir. Tecessüs de bundan tekellüftür ki dikkat ve gayretle araştırmak demektir. Nitekim casus da bu maddedendir. Bir hadis-i şerifte şöyle varid olmuştur: “Müslimîn eksiklerini, ayıblarını tetebbu’ etmeyin. Zira her kim müslimînin ayıblarını tetebbu’ ederse Allah Teala da onun ayıbını ta’kib eder, nihayet evinin içinde bile onu rezil ü rüsvay eder.» (E.T. 4471-4473)



4037- Ve (41:22, 23) (33:10) (48:6, 12) âyetleri de aynı mana ile alâkalıdır. İlm-i hakikata ve hikmet-i Kur’aniyeye dayanmayıp şahsın nefsî temayülün­den doğan zanların da hak ifade etmediklerini (10:36, 66) (53:28) âyetleri bil­diriyor.


Yüklə 13,72 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   1195   1196   1197   1198   1199   1200   1201   1202   ...   1221




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin