İSLÂm prensipleri ansiklopediSİ



Yüklə 13,72 Mb.
səhifə397/1221
tarix05.01.2022
ölçüsü13,72 Mb.
#76819
1   ...   393   394   395   396   397   398   399   400   ...   1221
1168- qqHAMİYET-İ CÂHİLİYYE }[V;_% }[W& : Cahillikten gelen ırk­çılık gibi bâtıl inanışları koruma gayreti. *Cenab-ı Hakk’ın ve Resul-i Ek­rem’in (A.S.M.) nehyettiği ve Hak dine uymayan eski ve kötü inançları mu­hafaza gayreti. Bu tabir, Kur’an (48:26) âyetinde geçer. (Bak: Milliyet) (Hami­yet-i diniye esas olmalı, bak: 553.p.)

1169- qqHAMR hW' : Ekşi. *Şarap. *Bir hususu söylemeyip setreylemek, ketmeylemek manasına da gelir. (Lügat-ı Remzi)

Kur’an (2:219) ve (5:90,91) âyetlerinde sarahatla haram kılındığı bildiri­len içki olup, sarhoşluk veren şey demektir. İçki haram olmadan evvel içkiyi takbih eden ilk âyet (16:67) nazil olup, hurma ve üzümden, zararlı ve faydalı iki netice alındığını şöyle beyan eder:

“(16.67) _®X«K«& _®5²ˆ¬‡«— ~®h«U«, ­y²X¬8 «–—­g¬FÅB«# “Bir müskir, bir de güzel rızık alırsınız.” Bu âyet, müskirata dair ilk nazil olan âyettir. Bununla şarab henüz tahrim edilmiş olmamakla beraber, görülüyor ki “rızk-ı hasene” mukabili zikr edilmiş ve binaenaleyh güzel bir şey olmadığı anlatılmıştır. Makabline de dikkat edilince anla­şılır ki “rızk-ı hasen” ile “sekr”in tekabülü, süt ile fers ve demin tekabülüne nazır­dır. Bu ise “rics” tahrimine imadır. Binaenaleyh bu­rada “rızk-ı hasen”, pekmez ve mamulatı gibi tatlılardır.” (E.T.3107)

İçkiye mübah rızık nazarıyla bakan muhatablara ve âyette içkinin esas hususi­yeti anlatılarak tevarüsen gelen yanlış anlayışın tashihi ve tedricî terbi­yenin icabı ola­rak ilk ikaz yapılır. İkinci âyette ise şöyle buyruluyor:

“Ya Muhammed (2:219) ¬h¬K²[«W²7~«— ¬h²W«F²7~ ¬w«2 «t«9Y­V«\²K«< sana hamr ü meysirden, şarab ve kumardan soruyorlar. Bunu soranlar Hazret-i Ömer ve Muaz ile beraber sahabeden bir takım zevat idi. “Ya Resulallah, hamr hak­kında bize bir fetva ver, çünki aklı gideriyor” dediler ve bu ayet nazil oldu.” (E.T.761)

Mezkûr âyetin diğer cümlesi de şöyle:

_«W¬Z¬Q²S«9 ²w¬8 ­h«A²6«~ _«W­Z­W²$¬~ ¬— Günahları da menfaatlerinden, mazarratları faidelerinden çok büyüktür. Şu halde bunların aklen haram olması lâzım ge­lir. Bu âyet de böyle delalet-i iltizamiye ile şer’an bunların hurmetini ifade etmiş olur. Kur’anda hamr hakkında başka bir âyet olmasa idi, sade bununla tahrim-i hamr sâ­bit olurdu. Ancak bu tahrim, liaynihi sarih bir tahrim ol­mazdı. Aklına güvenerek mazarratlarını tahdid ve menfaatlerinden istifade edeceğiz zannedenler bulunabi­lirdi. Bunun için ashab-ı kiramda bu tahrim-i aklîden tahrim-i şer’î anlamayan zevat olmuş ve bilâhare (5:90) ­˜Y­A¬X«B²%_«4 °j²%¬‡ emriyle suret-i sariha ve mutlakada tahrim-i şer’î vârid olmuştur.” (E.T. 766)

1169/1- “Din-i İslâm’da hamrın ve müskiratın men’i tedricen vaki ol­muştur. Bidayet-i İslâm’da hamr henüz mübah idi. Bu babda aledderecat dört âyet nazil ol­muştur.

Evvela Mekke’de ~®‡_«U«, ­y²X¬8 «–—­g¬FÅB«# ¬_«Q²9«ž²~ «— ¬u[¬FÅX7~ ¬€~«h«W«$ ²w¬8 «—

_®X«K«& _®5²ˆ¬‡«— (16.67) âyeti nazil olmuştu.

O zaman müslümanlar da içerler, Hz Peygamber sükût buyururdu. Sani­yen ber-vech-i bîlâ Hz. Ömer Muaz ve diğer bazı asbab-ı kiramın

¬u²T«Q²V¬7 °}«A¬;²g­8 _«ZÅ9¬_«4 ¬h²W«F²7~ |¬4 ¬yÅV7~ «ÄY­,«‡ _«< _«X¬B²4«~ diye istiftalarına binaen bu âyet nazil oldu ve ilk tahrim bununla başladı. Bundan memnuiyet zahir olmakla be­raber, cevaz ihtimali de yok değil idi. Bunun üzerine hemen terk edenler bulun­duğu gibi, henüz etmiyenler de vardı. Sonra bir namaz hâdisesi üzerine (4:43)

>«‡_«U­, ²v­B²9«~«— «?«ŸÅM7~ ~Y­"«h²T«# «ž âyet-i nazil oldu. Bunun üzerine içenler pek azaldı ise de yine vardı. Bir gün İtban ibn-i Mâlik, Sa’d ibn-i Ebî Vakkas ile beraber birkaç kişiyi davet etmiş, işret de olmuş, sarhoş oldukları zaman tefahura ve şiirler inşadına baş­lamışlar. Bu sırada Sa’d, Ensardan birinin hic­vini mutazammın bir şiir okumuş, o da bir çene kemiğiyle vurup başını yar­mış. Binaenaleyh Sa’d, Hz.Peygamber’e gide­rek şikayet etmiş. Bunun üze­rine Resulullah;

_®Q¬4_«- _®9_«[«" ¬h²W«F²7~ |¬4 _«X«7 ²w¬±[«" Åv­ZÅV«7~ (125) diye dua etmesi üzerine (5:90,91) âyetleri nazil ol­muş ve bununla hurmet-i hamr son derece teşdid edilmiştir.” (E.T.763)

1170- “Hamr, esasen örtmek manasına masdar olduğu halde çiğ üzüm şirasından iştidad etmiş ve köpüğünü atmış olan şaraba isim olmuştur. Çünki aklı bürüyüp örter ve bir tabir ile kafayı dumanlar ki buna humar denilir. Hamrın bu üzüm şarabına ıtlakı, ıtlak-ı hastır. Bu münasebetle hamr, bir de alelumum akla hu­mar veren şey manasına kullanılır ki, bu manaca müskira­tın hepsi hamrdır. İbn-i Ömer hazretlerinden mervidir ki, tahrim-i hamr na­zil olduğu gün hamr beş şeyden: Üzümden, hurmadan, buğdaydan, arpadan, darıdan idi ve hamr, akla humar veren demektir. Ebu Davud’da Nu’man ibni Beşir’den rivayet olunduğu üzere Resullullah

¬u«K«Q²7~ «w¬8 Å–¬~¬— ~®h²W«' ¬h²WÅB7~ «w¬8 Å–¬~«— ~®h²W«' ¬`«X¬Q²7~ «w¬8 Å–¬~

~®h²W«' ¬h[¬QÅL7~ «w¬8 Å–¬~«— ~®h²W«' ¬±h­A²7~ «w¬8 Å–¬~¬— ~®h²W«'

buyurmuştur ki: “Üzümden bir hamr, hurmadan bir hamr, baldan bir hamr, buğ­daydan bir hamr, arpadan bir hamr vardır” demektir. Buna binaen İmam Malik ve Şafii ve bunlardan mukaddem veya muahhar bir hayli ülema ve fukaha, Kur’andaki “hamr”ın mana-yı eammı ile alelıtlak müskir demek ol­duğuna ve binaenalyh her nevi müskiratın nass-ı Kur’an ile aynen haram bulunduğuna ve her birinin yalnız sekir derecesi değil katrelerinin bile şürb ü isti’mali ve bey’u şirası asla caiz olamıyacağına hükmetmişlerdir.” (E.T.761)



1171- Bir hadis-i şerifte de şöyle buyurulur:

«w[¬& «h²W«F²7~ ­«h²L«< «ž«— °w¬8²¶Y­8 «Y­;«— |¬9²i«< «w[¬& |¬9~Åi7~ |¬9²i«< «ž

°w¬8²¶Y­8 «Y­;«— ­»¬h²K«< «w[¬& ­»¬‡_ÅK7~ ­»¬h²K«< «ž«— °w¬8ÌY­8 «Y­;«— _«Z­"«h²L«<

Yani: Zinakâr (mü’min) kişi zina ettiği sıra, (tam ve kâmil bir) mü’min olduğu halde zina edemez. İçki içen de içki içtiği zamanda (kâmil bir) mü’min olarak içe­mez. Hırsız da sirkat ettiği sıra (kâmil bir) mü’min olduğu halde sirkat edemez. (Bak: 906.p. sonu)

Şârih İbn Battal der ki: Şürb-ü hamr hakında varid olan haberler içinde en şid­detli rivayet, Ebu Hüreyre’den mervi bu hadistir. Çünki hadiste zikro­lunan dört nevi fazihayı irtikâb edenlerden irtikâb ettikleri cürmü ika ettikleri sırada iman şuu­runun kendilerinden münselib olduğu bildiriliyor ki, zâhir şekline göre çok ağırdır. Tebliğin bu zâhir şekline bakarak Haricîler: Bu bü­yük cürümleri-haram olduklarını bilerek amden-irtikâb edenleri tekfir et­mişlerdir. Ehl-i Sünnet üleması ise bu hu­sustaki imanı, kemale hamlederek: Büyük günahları ve bu meyanda şürb-ü hamrı irtikâb edenlerin imanı tam ve kâmil olmaz” suretinde tefsir etmişlerdir. Şârih Hattabî de: “Şürb-ü hamrı ve diğer fazihaları helal addederek irtikâb edenler” diye tavsif etmiştir. Bazı âlimler de, büyük bir tehdiddir, demişlerdir.” (S.B.M. cild 12, hadis: 1889)


Yüklə 13,72 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   393   394   395   396   397   398   399   400   ...   1221




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin