İSLÂm prensipleri ansiklopediSİ



Yüklə 13,72 Mb.
səhifə611/1221
tarix05.01.2022
ölçüsü13,72 Mb.
#76819
1   ...   607   608   609   610   611   612   613   614   ...   1221
1916- qqKÂFİR h4_«6 : Hakkı görmiyen ve örten. İyilik bilmiyen. *Allah’ı in­kâr eden. Dinsiz. *İmanın esaslarına veya bunlardan birine inan­mayan. *Mülhid. (Bak: Küfr)

1917- qqKÂİNAT €_X¶<_6 : Var edilen şeylerin hepsi. Yaratılanlar. Mevcu­dat. Âlemler. (Bak: Arş, Arz, Halk, Semavat)

Bu mevzu hakkında pek çok ansiklopedi ve alâkalı kaynaklar daha çok maddi cephesini ön plana alarak, lüzumlu lüzumsuz malumat verirler. Biz ise burada mev­zuumuzu câlib-i dikkat bazı hususları cihetiyle ele aldık ve fennî teferruata yer ver­medik.

Kâinat, hududları bilinemiyen ve daima tekemmül eden büyük bir ağaca ben­zemektedir. Evet “şecere-i âlemde, meyl-ül istikmal vardır. Yani kâinatın, bir ağaç gibi bütün zerratı ve eczası kemale meyleder ve kemalata doğru yü­rümektedir.” (İ.İ. l17)

1918- Kâinatın teşkili, ref’ ve tevsii ile alâkalı bir âyetin tefsirinde şu iza­hat veri­liyor:

“... Yaradılmak cihetiyle siz mi daha zor ve çetinsiniz (79: 28) ­š_«WÅK7~ ¬•«~ yoksa sizden yüksek ve sizi muhit sema mı? Belli ki o daha çetin değil mi? Çünki siz onun içinde bir zerre demeksiniz. Öyle iken _«Z[«X«" O Allah, onu bina etti-Bina, müteferrik eczayı yekdiğerine zamm u rabt ile mecmuundan bir küll inşa etmektir. Sema da böyle latif ve kesif nice mevadd ve ecramın türlü kuvvetlerle suret-i mahsusada terkib ve rabt olunarak mecmuundan husule getirilmiş bir yapıdır ki onu Allah yapmıştır. Şöyle ki _«Z«U²W«, «p«4«‡ boyuna irtifa’ verdi-direksiz olarak yükseğe kaldırdı. (Kur’an (13:2) (88:18) âyetlerine de bak)

Semk, bir şeyin irtifa’ ta’bir ettiğimiz boyu, aşağıdan yukarıya imtidadı ve yük­sekliğidir. Yukarıdan aşağıya mülahaza edildiği zaman, umk ta’bir olunur. Enine boyuna olmak üzere (sihan) ile de tefsir edenler olmuştur. _«Z<ÅY«K«4 sonra da onu tesviye etti.

«–~«i[¬W²7~ «p«/«—«— _«Z«Q«4«‡ «š_«WÅK7~«— (55:7) mantukunca mizanını vaz’edip denkleştirdi, nizamına koyup düzeltti. Bundan semanın şekli tam küre oldu­ğunu anlamak isteyenler olmuş ise de bütün semanın hey’et-i umumiyesinin şekli tam küre olduğu sabit değildir. Tafsilini Allah bilir.

_«Z«V²[«7 «k«O²3«~«— Gece karanlık olmak ma’nasına “gatş”tan olduğuna göre ge­cesini karanlık etti, muzlim kıldı diye ma’na verilmiştir. (*)

Bir de gatş ve gataşan, Kamus’ta mezkûr olduğu üzere, hastalıktan veya ihtiyar­lıktan naşi aheste aheste yürümek ma’nasına gelir. Bundan (ıtgaş) ahesbte aheste yü­rütmek demek olacağından, gecesini tedricen giderdi de­mek olur. Bu ise şu ihrac ile pek mütenasibdir. _«Z[«E­/ «‚«h²'«~«— Ve duhasını çıkardı-ziyasını çıkarıp gündü­zünü yaydı



1919- ... Zulmet esası i’tibariyle ademî olduğundan güneşi ve sair ecram-ı münire yaratılmazdan evvel sema elbette muzlim, gece halinde demek idi. Ecram-ı muzie yaratılmağa başlandığından i’tibaren gitgide o gece giderilmiş ve gündüzü çı­karılmıştır... Bundan sonra söyleneceği cihetle buradaki geceyi ve gündüzü dediği­miz gibi semanın kendisinin gecesi ve gündüzü diye an­la­mak bize daha muvafık görünüyor. «Œ²‡«ž²~«— Arza gelince _«Z[«&«… «t¬7† «f²Q«" ondan sonra da onu bast edip döşedi. Arzın üzerinde yaşadığımız kış­rını on­dan sonra yaratıp döşek halinde döşedi.” (E.T. 5564-5566)

Kur’an (51:47) âyetinde geçen “mûsiûn” ifadesinden, Allah’ın bu kâi­natı tevsi” ettiği manasını anlayanlar vardır. Cevşen-ül Kebir namındaki meşhur ve hârika mü­nacat-ı Ahmediye’nin 63. ve 92. ukdesinde geçen “Ya Râfi’assemai’“ ifadesi de aynı manayı te’yid eder.



1920- Âlemimizin ilk yaradılışı mes’elesine ait âyetler vardır. Ezcümle:

Åw­Z<ÅY«K«4 ¬š_«WÅK7~|«7¬~>«Y«B²,~ Åv­$ _®Q[¬W«% ¬Œ²‡«ž²~ |¬4 _«8 ²v­U«7 «s«V«' >¬gÅ7~ «Y­;

°v[¬V«2 ¯š²|«- ¬±u­U¬" «Y­;«— ¯€~«Y«W«, «p²A«, (2:29) âyetinde geçen Åv­$ ifadesiyle “Bu âyet, arzın semadan evvel yaratılmış olduğuna delalet eder ve (79:30) _«Z[«&«… «t¬7«† «f²Q«" «Œ²‡«ž²~«— âyeti de semavatın arzdan evvel halkedildiğine dâldir. Ve _«W­; _«X²T«B«S«4 _®T²#«‡_«B«9_«6(21:30) âyeti ise ikisinin bir maddeden beraber halkedilmiş

ve sonra birbirinden ayırd edilmiş olduklarını gösteriyor. Şeriatın nakliyatına naza­ran, Cenab-ı Hak bir cevhereyi, bir maddeyi yaratmıştır, sonra o mad­deye tecelli etmekle bir kısmını buhar, bir kısmını da mayi kılmıştır; sonra mayi kısmı da, tecel­lisiyle tekâsüf edip ²f«"«ˆ (köpük) kesilmiştir; sonra arz veya yedi küre-i arziyeyi o köpükten halketmiştir. Bu itibarla, herbir arz için hava-i nesimîden bir sema hasıl olmuştur; sonra o madde-i buhariyeyi bastetmekle yedi kat semavatı tesviye edip yıldızları içine zer’etmiştir; ve o yıldızlar tohumuna müştemil olan semavat inikad etmiş, vücuda gelmiştir.



1921- Hikmet-i cedidenin nazariyatı ise şu merkezdedir ki: Görmekte olduğu­muz manzume-i şemsiye ile tabir edilen güneşle ona bağlı yıldızlar cemaati basit bir cevhere imiş; sonra bir nevi’ buhara inkılab etmiştir; sonra o buhardan, mayi-i narî hasıl olmuştur; sonra o mayi-i narî bürudet ile tasallub etmiş yani katılaşmış, sonra şiddet-i hareketiyle bazı büyük parçaları fırlatmıştır. O parçalar tekâsüf ederek seyyarat olmuşlardır; şu arz da onlar­dan biridir. Bu izahata tevfikan, şu iki meslek arasında mutabakat hasıl ola­bilir. Şöyle ki:

1922- “İkisi de birbirine bitişikti, sonra ayrı ettik” manasında olan

_«W­;_«X²T«B«S«4 _®T²#«‡ _«B«9_«6 nın ifadesine nazaran, manzume-i şemsiye ile arz, dest-i kudretin madde-i esiriyeden yoğurmuş olduğu bir hamur şeklinde imiş. Madde-i esiriye, mevcudata nazaran akıcı bir su gibi mevcudatın arala­rına nüfuz etmiş bir maddedir. ¬š_«W²7~ |«V«2 ­y­-²h«2 «–_«6«— (ll:7) âyeti, şu madde-i esiriyeye işarettir ki, Cenab-ı Hakkın Arş’ı, (Bak: Arş) su hükmünde olan şu esir maddesi üzerinde imiş.

Esir maddesi yaratıldıktan sonra, Sani’in ilk icadlarının tecellisine merkez ol­muştur. Yani esiri halkettikten sonra, cevahir-i ferd’e kalbetmiştir. Sonra bir kısmını kesif kılmıştır ve bu kesif kısımdan, meskûn olmak üzere yedi küre yaratmıştır. Arz, bunlardandır. İşte arzın-hepsinden evvel tekâsüf ve tasallub etmekle acele kabuk bağlayarak uzun zamanlardan beri menşe-i ha­yat olması itibariyle hilkat-i teşekkülü semavattan evveldir.

Fakat arzın bastedilmesiyle nev’-i beşerin taayyüşüne elverişli bir vazi­yete gel­diği, semavatın tesviye ve tanziminden sonra olduğu cihetle, hilkatı semavattan sonra başlarsa da bidayette, mebde’de ikisi beraber imişler. Bi­naen-alâhâza o üç âyetin aralarında bulunan zahirî muhalefet, bu üç cihetle mutabakata inkılab eder.



1923- İkinci Bir Cevab: Ey arkadaş! Kur’an-ı Kerim tarih, çoğrafya mu­allimi değildir. Ancak, âlemin nizam ve intizamından bahisle Sani’in ma’rifet ve azametini cumhur-u nasa ders veren mürşid bir kitabdır. Binaenaleyh bunda iki makam var­dır:

Birinci Makam: Ni’metleri, ihsanları, merhametleri göstermekle delail-i zahiriyeyi beyan etmekten ibarettir. Bu itibarla arz, semavattan evveldir.

İkinci Makam: Azamet, izzet, kudret delillerini gösterir bir makamdır. Bu ci­hetle semavat, arzdan evveldir.

1924- Åv­$ maba’dinin makablinden bir zaman sonra vücuda geldiğine delalet eder ki, buna “terahi” denilir. Demek burada arz ile semavat arasında bir uzaklık vardır. Bu uzaklık, arzın semavattan evvel halkedildiğine göre za­tîdir. Aksi halde rütebî ve tefekkürîdir. Yani semavatın hilkati birinci ise de, tefekkürce rütbesi ikin­cidir; arzın hilkati ikinci ise de, tefekkürü birincidir. Yani evvela arzın tefekkürü, sonra semavatın tefekkürü lâzımdır.

Buna göre Åv­$ ile >Y«B,~ arasında ~—­hÅU«S«#«—~Y­W«V²2¬~ mukadderdir. Tak­dir-i kelâm: >«Y«B²,«~­yÅ9«~~—­hÅU«S«#«—~Y­W«V²2¬~Åv­$ ilââhirdir.” (İ.İ. 187-189)



1925- Cenab-ı Hak en evvel Nur-u Muhammedî’ye (A.S.M.) halketti. Nur-u Muhammedî’den de madde-i aciniyeyi ve o cevherden de kâinatı ya­rattı. Evet “(21:30) _«W­;_«X²T«B«S«4 _®T²#«‡ _«B«9«_«6 «Œ²‡«ž²~«— ¬€~«Y«WÅK7~ Å–¬~ âyetinde avam için safha-i ûla budur ki: ¬–~«Y«T²#«‡_«W­; ²>«~ Yani gökler safi, yağmursuz ve kuru iken, yerler katı, ölü ve hayatsız olduğu halde, Cenab-ı Hakk’ın izniyle bu ikisi izdivac edip gökler yağmuru, zemin çiçekleri doğurup evlat verdiler diye anlar. Bu safhaya delil ise şu âyettir: (21:30) ¯±|«& ¯š²|«- Åu­6 ¬š_«W²7~ «w¬8 _«X²V«Q«%«— Bu safha ve sahife­nin arkasında şu safha vardır ki; Seyyid-ül Enam olan Peygamberimiz’in (A.S.M.) nurundan halkedilen bir maddenin acin ve hamuruyla, herşeyin aslı bitişik ve bera­ber iken, seyyarat güneşleriyle birlikte o maddeden ayrılıp fasledilmiştir, diye feh­meder. Bu safhanın delil ve alâ­meti de şu hadis-i şeriftir: >¬‡Y­9 ­yÁV7~ «s«V«' _«8 «ÄÅ—«~ (183) Yani Cenab-ı Hak, herşeyden evvel benim nurumu halketti.. ilh.” (M.Nu. 243) (Bak: 2607.p.)

İşte kâinat böylece bir çekirdekten yaratılan ağaç gibi halk edilerek inbi­sat etti­riliyor.



1926- Evet “şecerenin nasıl dalları, yaprakları, çiçekleri, meyveleri vardır. Şu şe­cere-i hilkatin de bir şıkkı olan âlem-i süflînin anasır, dalları; nebatat ve eşcar, yap­rakları; hayvanat, çiçekleri; insan, meyveleri hükmünde görünür. Sani-i Zülcelal’in ağaçlar hakkında cari olan bir kanunu, elbette şu şecere-i azamda da cari olmak, mukteza-yı ism-i Hakîm’dir. Öyle ise mukteza-yı hikmet, şu şecere-i hilkatin de bir çekirdekten yapılmasıdır. Hem öyle bir çe­kirdek ki; âlem-i cismanîden başka, sair âlemlerin nümunesini ve esasatını cami’ olsun. Çünki binler muhtelif âlemleri ta­zammun eden kâinatın çekir­dek-i aslîsi ve menşei, kuru bir madde olamaz. Madem şu şecere-i kâinattan daha evvel, o nev’den başka şecere yok. Öyle ise ona menşe’ ve çekirdek hükmünde olan mana ve nur, elbette yine şecere-i kâinatta bir meyve libası­nın giydirilmesi, yine Hakîm isminin muktezasıdır. Çünki çekirdek daima çıp­lak olamaz. Madem evvel-i fıtratta meyve libasını giymemiş, elbette âhirde o libası giyecektir.

Madem o meyve insandır. Ve madem insan içinde sabıkan isbat edildiği üzere, en meşhur meyve ve en muhteşem semere ve umumun nazar-ı dik­katini celbeden ve arzın nısfını ve beşerin humsunun nazarını kendine has­reden ve mehasin-i maneviyesi ile âlemi ya nazar-ı muhabbet veya hayretle kendine baktıran meyve ise: Zat-ı Muhammediye Aleyhissalatü Vesselâm’dır. Elbette kâinatın teşekkülüne çe­kirdek olan nur, onun zatında cismini giyerek en âhir bir meyve suretinde görüne­cektir.” (S.579)



1927- Baştan buraya kadar yapılan izahlarda görüldüğü üzere böylesine ref’ü tevsi’ olunan semanın kıyamette terkib ve nizamı bozularak merkezine doğru çö­küp yıkılacağı hakkında muhtelif âyetlerin işaretleri vardır. Meselâ semanın zat-ür ric’ tabir edilen geriye dönüş sahibi (fıtratında) olduğu (86:ll) ve açılıp genişlemiş olan semanın dürülüp evvel-i halk’a iadesi (21:104) ve semavatın toplanıp dürül­mesi (39:67) ve semanın inşikakı (55:37) (69:16) ve semanın mühl’e, yani eriyip dibe çökmüş madene döndürülmüş gibi olması (70:8) ve semanın infitarı, yani infitar lâ­zım fiilinin ihsas ettiği manaya göre kendi bünyesinde merkezine doğru yıkılışı( 82:l) ve kıyametin arzdan semaya doğru intikali, yani merkezden icad edilen semanın yine merkezden bozul­masına işaret (75:18) ve inşikak-ı sema (81:l) ve semanın ferc olunması, ya­rılması (77:9) âyetleri örnek verilebilir. Bu inşikak ve ferc, cennet ve cehen­nem taraflarına taksimine de işaret olabilir.


Yüklə 13,72 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   607   608   609   610   611   612   613   614   ...   1221




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin