İsmail arabaci kiMDİR



Yüklə 2,91 Mb.
səhifə121/269
tarix07.01.2022
ölçüsü2,91 Mb.
#83021
1   ...   117   118   119   120   121   122   123   124   ...   269
ÇİNGENELER

 

Çingeneler Daha çok Avrupa’da ve Önasya’da bulunurlar. Tarihleri hakkında çok bilgi yoktur. Anavatanlarının Hindistan olduğu kabul edilir. Hindistan’ın ise Kuzey Batı’sı Pencap Sind bölgesi Çingenelerin esas vatanı sayılmaktadır. Yedi iklim dört kıtayı buradan yayıldıkları ifade edilir.



Çingenelerin Hindistan’daki Kast sisteminin en alt tabakasını oluştururken, ülkelerinde adi suçlar işledikleri gerekçesiyle yurtlarından sürüldükleri ve M.S. 800 yıllarında, göç yolu ile çeşitli ülkelere dağıldıkları yazılır. Anadolu’ya ise M.S. 1300 lerde geldikleri çeşitli tarihi kayıtlarda bulunuyor. Balkanlara Anadolu’dan geçtikleri varsayılır. Dünya üstünde bugün en fazla nüfus yine Hindistan’da bulunuyor. Hindistan parlamentosunda çok güçlü bir parlamenter grupları bulunuyor. 1300-1400 yıllarında Anadolu’ya geldiklerinde Anadolu’da Beylikler dönemi yaşanıyor. Osmanlı kuruluş ve genişleme sürecini yaşıyor. Ama bir zaman sonra Balkanlar’ın Osmanlı hakimiyetine girdiği dönem Çingeneler, Rumeli Eyaletine bağlı Çingene Sancağı kuruyorlar ve içişlerinde bağımsız bir sancak olarak yaşıyorlar. 16. yüzyılda kurulan Çingene sancağının beyi ise, “Miri Kıptiyan”dır. Çingene sancak beyinin görevleri arasında sancağını en iyi şekilde yönetmek, sancağın güvenliğini sağlamak, vergileri devlet adına toplamak, gerektiğinde orduya asker toplamaktır. O sırada Çingene müselimleri 300 ocaktan oluşuyordu.Her ocak 5 kişiydi. Toplam bu sayı 1500 ediyor.Balkanlardaki ve İstanbul’daki Çingeneler bu sancağa bağlı idiler.

5 Eylül 1990 tarihinde Almanya’da çıkan “Der Spiegel” adlı haftalık dergi Avrupa’da bulunan Çingenelerin nüfus dağılımını şöyle veriyor: Avrupa’da 7 milyon civarında Çingene nüfus bulunuyor. Bu sayının %60, Balkanlarda yaşıyor. Ülkelere göze dağılımı:

 

Romanya                               :        800    bin



Bulgaristan                            :        600    bin

Eski Yugoslavya                   :        550    bin

Eski Çekoslavakya                :        500    bin

Macaristan                            :        450    bin

İspanya                                  :        450    bin

Türkiye                                  :        400    bin

Eski SSCB                             :        260    bin

Fransa                                   :        250    bin

Portekiz                                 :          92    bin

Yunanistan                            :          90    bin

İtalya                                      :          80    bin

Almanya                                :          75    bin

Arnavutluk:                           :          62    bin

Polonya                                  :          50    bin

İngiltere                                  :          50    bin

Belçika-Hollanda –

Danimarka-Lüksenburg        :          30    bin

İsveç, Norveç, Finlandiya     :          26    bin

Avusturya                             :          16    bin

İrlanda                                    :          15    bin

İsviçre                                    :            5    bin

  Dünya da 15 milyona yakın Çingene yaşadığı tahmin edilmektedir.

Dünyada Çingeneler’in en rahat yaşadıkları yer Makedonya. Bazıları bu ülkeye “Çingene Cenneti” diyor. Makedonya’da Çingeneler’in televizyon yayınları, radyo yayınları, dergi ve gazete yayınları var. Birde siyasi partileri var. Çingene Partisi’nin adı ise Rom Partisi başkanı ise, Faik Abdi. Faik Abdi 1991’den beri Makedonya parlementosunda parlementer.

Türkiye’de Çingeneler’in coğrafi dağılımına baktığımızda İstanbul ve çevresi 1. sırada gelir. İstanbul’da; Balat, Karagümrük, Kasımpaşa, Sulukule, Küçükbakkalköy, Üsküdar-Selamsız. Trakya’da ise, Edirne, Kırklareli sayılabilir. Bunu, Adapazarı ve Bursa izler. Adana’da; Aksu Ovası, Serik önde gelir. Ayrıca; Zonguldak, Denizli, Uşak, Konya, Antalya, Eğridir, Burdur, Hakkari, Mardin, Siirt, Van, Niğde dışında da Doğu Anadolu’da dağınık göçer guruplarda yaşamlarını sürdürüyor. Çingeneler’de aşiret sistemi devam ediyor. Yerleşik çingeneler, göçer çingenelerle anlaşamıyorlar. Örneğin; Mıtrıp Çingenesi ile Karaçi Çingenesi asla evlenmez. Evlilikler kendi içinde olur. Yabancı ile evlilik olmaz.

Meslek olarak; falcılık, sepetçilik, kalaycılık, müzisyenlik, elekçilik, demircilik, çiçekçilik, atçılık, bohçacılık, eskiden ayı oynatıcılığı yaparlardı.

 

ÇİNGENELER’DE DİL ve DİN



 

Çingeneler, Çingenece konuşurlar. Rumeli’de, İstanbul’da, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da Çingenece konuşulur. Bazı bölgesel farklılıklar var. Anadolu’da Türkçe, Yunanistan’da Rumca, kelimeler var. Sadece Türkçe konuşanı yok. Çingenece, Farsça, Kürtçe, Türkçe yardımı ile konuşuluyor. Doğu’da Poşaların konuştuğu dil Ermenice’nin Çingenece lehçesi sayılıyor. Samsun’da bir Trakya şivesi Çingenece konuşuluyor.

Çingenece, Hint-Avrupa dil grubunun Hint-Ari (satem) koluna dahil ediliyor. Üç ana lehçesi var. Asyalı, Avrupalı ve Ermeni. Doğuda müzisyen bir grup olan Matrip Çingeneler Kürtler’le yakın ilişkiler içinde bulunuyorlar. Kürtçe konuşuyorlar. Hakkari’deki bütün davulcuların, zurnacıların Mıtrıp olduğu sanılıyor. Mıtrıp Çingeneler ile Kürtler arasında sıkça evliliklerde oluyor.

Yerleşik Çingeneler’in büyük çoğunluğu eskiden Hıristiyan’dır. Göçebelerin ise çoğunluğu sözde de olsa İslamiyeti kabul etmiştir. Ama dinsel inancın uygulamasında oldukça liberal oldukları gözleniyor. Din ile fazla araları yok. Dini kurallardan haberleri yok. Buna karşın kendi gelenekleri daha canlı yaşıyor. Bahar şenlikleri olan Kakava Törenleri, Kakava’nın kurban edilmesi törenleri çok sıkı her yıl yapılıyor. 6 Mayıs’dan sonraki pazar günü kutlanan Kakava Törenleri olabildiğinde suya, denize girilerek yapılıyor. Çılgınca eğleniliyor.

Van’daki Çingeneler’de Müslüman, Tokat’takiler’de Hıristiyan, Güneydoğu’daki Cuki inancında olanlarda, İsmaili ve Alevi inancı benzeri semboller görülüyor. Doğu’daki Mıtrıp Çingeneler de ise Şafiilik mezhebi etkisi var. Eski dinleri’ne Romania, tanrılarına De Ladı verilirmiş.

Kırklareli, Şeytan Deresi’nde her yıl 6 Mayıs’tan sonraki ilk pazar günü yapılan tören 3 gün sürer. Sabah erkenden eskiden katılanların çırılçıplak suya girdikleri de anlatılır. Töreni çeribaşı yönetir. Her şey bir düzen dahilinde olur. Bir taşkınlık yapılmaz. Mitolojiye göre; bugün Mısır’da zulüm görenlerin mucizevi şekilde kurtulmalarının yıldönümüdür. Firavun askerlerinin ise suda boğulması anısına yapılır. Anadolu’da yapılan ise Hıdırellez ile aynı tarihte yapılır.

 

 

ÇİNGENE OLMAK



 

Dünya’da nerede ise Çingene’nin olmadığı ülke yok, her ülkenin kendi Çingenesi var. Mısır Çingenesi, Polonya Çingenesi, Bulgar Çingenesi gibi. Çingeneler genelde rahat bir toplum. Dünya umurunda olmayan bir toplum, Dünyaya, dünyadaki siyasi ya da dinsel düzene ilişkin müdahale diye bir sorunu olmayan bir toplum. Çingeneler sosyolojik olarak etnik bir ayrım ifade ediyorlar. Ortak paydaları Çingene olmak. Dinsel farklılıkları var. Dil farklılıkları da var. Ama ortak kimlikleri Çingene olmaktır. Çingenelik ortak bir kültürün bir kimliğin adı olmuş.

Çingeneler bir devlet kurmadıkları halde bu konuda mevcut oluşuma müdahale diye birşey düşünmedikleri halde taraf olmadıkları halde birçok savaşın acı faturasını ne yazık ki, ödemek zorunda da kalmışlar. İşte bunlardan birisi Hitler Almanya’sı sırasında başına gelenler. 11 Aralık 1942’de SS şefi Himmer’in çıkardığı yasa; “çingenelerin topyekün imhası” adını almış. Almanya’da gaz odalarında Faşistler tarafından 500 bin Çingene gaz odalarında yakılıyor. Savaş bittiğinde Almanya dışında katledilen Çingeneler’in sayısı 240 bine ulaşıyor. Fransa’da 15 bin, Polonya’da 35 bin, Rusya’da 40 bin, Yugoslavya’da 28 bin Çingene katledilmiştir.

Son yıllarda çeşitli ülkelerde Çingene örgütleri kuruluyor. Macaristan, Çekoslovakya, Bulgaristan v.s. Türkiye’de de; ‘’Romanlar Kültür ve Dayanışma Derneği’’, “Çingeneler Derneği” gibi dernekler kuruldu. Çingeneler Türkiye’de yurttaş olarak geçmişte ve günümüzde devlete sorun çıkarmayan bir toplumsal kesimdir.

 

Kaynak: Cemal ŞENER. Türkiye ‘de Yaşayan Etnik ve Dinsel Gruplar. ETİK YAYINLARI. www.karacaahmet.org



TÜRKMEN ve TÜRK ADINA DAİR


 

Kaşgarlı Mahmud, Türkmen adını Oğuz ve Karluk adlarıyla birlikte anmaktadır. Ancak, onun Karluk ile Türkmen annılığından bahsederken belli bir ifade tutarlılığının olmaması meselenin izah edilmesinde karşımıza önemli bir müşkilat çıkarmaktadır.

Kaşgarlı Mahmud’un “Karluklar Türkmenlerden bir bölüktür, “Bunlar [Karluklar] Türkmenlerden bir boydur” şeklindeki ifadelerine bakılacak olursa , Türkmen adının Karlukları da içine alan siyasî bir terim olduğu ve “boylarbirliği/budun” anlamına geldiği düşünülebilir. Nitekim, bu hususta İ. Kafesoğlu da Türkmen adının “Göktürk” terimi gibi siyasî bir isimlendirme olabileceğini (ancak bu isimlendirmenin Karluklar tarafından yapıldığını) ileri sürmektedir. Fakat, kaynaklarda ne Kaşgarlının ifadelerini ne de Kafesoğlu’nun görüşünü destekleyecek bir kayıt bulunmaktadır. Öte yandan, Divan’daki “Karluk göçebe Türklerden bir bölüğün adıdır. Oğuzlardan ayrıdır. Oğuzlar gibi Türkmendirler” ifadesi ise konuya bir başka açıdan bakmamızı zaruri kılmaktadır. Bu cümlede dikkati çeken birinci nokta Karlukların göçebe Türkler arasında sayılmasıdır. Oysa, X. yüzyıl coğrafya eserlerinden Hududü’l-Alem’de Karlukların ziraat ve hayvancılık ile uğraştıkları belirtildikten sonra onların onbeş tane de şehrinden bahsedilir. Acaba, burada kasdedilen Karluklardan konar-göçerliği devam ettirenler midir? Türkmen adının yer yer konar-göçer Oğuzlar için de kullanıldığına bakılırsa bu ihtimali göz önünden uzak tutmamak gerekir. Kaşgarlı’nın Karlukları, Oğuzlardan ayrı sayması ise ilk önce lehçe bakımından bir ayrılığı ifade ettiği ortadadır. Destana göre Oğuz Kağan’ın isim verdiği Türk kabilelerinden biri de Karluklardır. Ancak, Karluklar ananevî Oğuz boyları içinde yer almazlar. Kaşgarlı Mahmud’un Karlukları Oğuzlardan saymamasında bu destanın etkili olduğu savunulabilir. Nitekim, Ebu’l-gazi’de “onlar Oğuz Kağan’ın sofrasinda yer almazlar çadırın dışıında beklerler” diyerek karlukları Oğuzlardan saymaz.

“Oğuzlar gibi Türkmendirler” ifadesine gelince: bu husus Türkmen adının etnik form veya kavmi teşekkülü ifade etmek amacıyla kullanılmaktan ziyade yukarıda belirtildiği gibi siyasî bir terim veya konar-göçerliği ifade eden bir kavram olarak kullanılmış olma ihtimalini kuvvetlendirmektedir.

Divanu Lügati’t-Türk’te geçen “Karluklu Türkmenler” ve “ Karluk Türkmenleri” ifadeleri de izaha muhtaçtır. Burada Karlukların hakimiyet sahası içinde yaşayan Türkmen topluluklarının kastedilmiş olması icab eder. Kaşgarlı’nın bildirdiğine göre bunlar, diğer kardeşlerinden ağız farkı ile ayrılıyorlar ve “b” sesini “p” şekilnde söylüyorlardı. İslam Coğrafyacısı Makdisi, İsficab yakınlarındaki Ordu şehrinin sakinlerinin Türkmenler olduğunu, bunların İsficab hakimine ( yani Karluklara) hediyeler (vergi) gönderiğini haber vermektedir. Divan’da geçen Karluklu Türkmenler veya Karluk Türkmenleri Makdisi’nin bahsettiği Ordu şehrinin sakinleri olmalıdır. Bununla birlikte, eğer Türkmen adı bir zamanlar Karlukları da içine alan (veya Karlukların ikame ettikleri) siyasî bir terim ise Karlukların hakimiyet sahasında bulunan küçük Türkmen toıpluluğunun Karluklara vergi vermesini anlamak güç olacaktır.

Oğuzların, Türkmen diye adlandırılmaları hususunda bir şüphe bulunmamaktadır. Ancak, Oğuzlar bu adı ne suretle almışlardır?

Türkmen adının daha 8. yüzyılda görüldüğüne bakılırsa bunların On-Ok kabilelerinden birinin bakiyesi olması ihtimalini göz önüne almak gerekir. Aslında, Türkmen adının içinde yer alan “Türk” kelimesi ile Türk ve İslam tarihçilerinin benimsediği “Türk’e benzer” ve “İmanlı Türk” izahları arasındaki ortak “Türk” isimlendirmesi de dikkati çekmektedir. Türk adının Göktürk Devleti’ni kuran asıl boyun adı olduğu ve giderek siyasî bir kavram haline gelip Göktürk bayrağı altında toplanan bütün Türk boylarının ortak adı olduğu bilinmektedir. Ancak, Türk üst kimliğinin benimsendiği dönemlerde bile boy asabiyesinin güçlü oluşu yüzünden, Türk boylarının hepsi kendi boy adlarını da devam ettirmişlerdir. Çin kaynağında geçen ve Türkmen diye isimlendirilen Tö-kö-möng’ler’de böyle olmalıdır. Oğuzlar, Tö-kö-möng’lerin bulunduğu sahaya hakim olduktan sonra Oğuzlar ile Tö-kö-möng’ler (yani Türkmenler) birlikte anılmaya başlamış olması imkan dahilindedir. Çünkü, Türkmenler bir kabileden müteşekkil olsalar idi Oğuz ananesinde Karluk, Halaç ve Kanglılar gibi yerlerini alırlardı. Oysa , Türkmen adı doğrudan Oğuzların adı olarak karşımıza çıkmaktadır.

Kaşgarlı Mahmud Türkmen adını doğrudan Oğuzlara tahsis etmekte ve onların Türkmen adını ne suretle aldıkları hususunda da bir hikaye anlatmaktadır. Buna göre, Zülkarneyn doğu seferi sırasında Türk ülkesine gelmiş, kaçışan halktan geriye 22 kişi kalmış, Zülkarneyn de bunlara Türk’e benzer manasında “Türk-manend” demiştir. Kaşgarlı bu 22 boyun adlarını da saymaktadır. Divan’da Türkmen maddesi izah edilirken “bunlar Oğuzlardır” şeklinde açık bir ifade bulunmaktadır.

Oğuzların Türkmen adını almalarına dair ilginç görüşlerden biri de el-Biruni’nin el-Cemahir fi Marifeti’l-Cevahir eserinde yer almaktadır. El-Biruni’ye göre “Oğuz Türklerinden Müslüman olup müslümanlar arasına katılanlar iki taraf arasında tercüman olurlardı. O kadar ki bir Oğuz Müslüman olunca ‘Türkmen oldu’ derlerdi. Bunlar Türk olmalarına rağmen müslümanlar tarafından ‘Türkmen’ yani ‘Türke benzeyen’ denildi”. El-Biruni’nin verdiği bu bilgilerin en kıymetli tarafı şüphesiz , İslamiyete giren Oğuz zümrelerine Müslüman komşuları tarafından Türkmen adının verilmesidir. Acaba Türkmenler İslamiyete giren Türk zümrelerinin öncüleri olduğu için mi böyle bir isimlendirme yoluna gidilmiştir? Yoksa bu yakıştırma Oğuzların ( yani Türkmenlerin) İslam dünyasında etkilerinin artmasından sonra, onların siyasî kudretine manevi bir boyut kazandırmak amaciyla oluşturulmuş bir halk iştikakı mıdır?

Türkmen adının yükselişi Oğuzların İslamiyete girmelerinin bir neticesi gibi görünüyorsa da aslında burada Selçuklu Devleti’nin İslam dünyasında oynadığı rol gözden kaçırılmaktadır. Bu cümleden olarak Türkmen adının yükselişi doğrudan Selçuklu tarihi ile ilgilidir ve Türkmenlerin İslam tarihçilerinin eserlerinde yer işgal etmeye başlamaları da buradan kaynaklanmaktadır.

Türkmenler, Anadolu’yu baştan başa doldurduktan sonra tedricen yerleşik hayata geçmeye başladılar. Konar-göçerliği terk edip, köyler kurarak veya şehirlere yerleşerek ziraat, ticaret gibi daha çok yerleşik unsurların mesleklerini icra edenler “Türk” diye isimlendirilmiştir. Buna mukabil, konar-göçer gelenekleri devam ettirenler ise “Yörük” veya “Türkmen” adıyla anılmışlardır.

Böyle bir değişim Osmanlı tarih yazıcılığında da görülür. Ananeye göre , Osmanlıların ataları konar-göçer Türkmenlerdir. Osmanlılar, Oğuzların Kayı boyuna mensupturlar. Hanedanın şeceresi Oğuz Kağan’a dayanır. Bunlar, Moğol istilası sırasında Anadolu’ya gelmişler ve uca yerleşerek beyliklerini kurmuşlardır. Osmanlı beyliği aşiret aristokrasisi temeline dayanır. Ancak kısa zamanda konar-göçerlikten yerleşikliğe geçiş süreci başlar. Aşiret gelenekleri yerini yavaş yavaş yerleşik devlet düzenine bırakır. Bundan sonra Osmanlılar “Türk”, Osmanlı ordusu da “Türk ordusu” diye isimlendirilir. Osmanlı kaynaklarında Akkoyunlu, Karakoyunlu, Safevî Devletleri ile Anadolu beylikleri “Türkmen devletleri” olarak isimlendirilir. Bu husus, adı geçen devletlerin aşiret aristokrasisine ve Türkmen geleneklerine dayanan devlet yapılanması içinde olduklarından kaynaklanıyor olabilir. Osmanlı kaynaklarında Türkmen adının sıklaşması, Osmanlı Devleti’nin Anadolu’ya ( Beylıklerin, Akkoyunlu ve Karakoyunlu devletlerinin topraklarına) hakim olması ile başlar.

Osmanlı Devleti’nde konar göçerler bulundukları coğrafyalara göre “Yörük” veya “Türkmen” diye isimlendirilir. Yörük adı Anadolu’da oluşmuş bir terimdir. Bu adın “yürü-mek” masdarından türetildiği ve yürüyen sefere koşan çadır halkı anlamına geldiği umumiyetle kabul edilmiştir. Osmanlı kanunnamelerinde Yörük, toprağı olmayan yani bir yerde durmayan konar-göçer olarak tanımlanmıştır. Anlaşıldığına göre Yörük tanımlaması daha çok Kızılırmak yayının batısından İçel’i de içine alacak şekilde çekilecek çizginin batısında kalan bölgeler ile Rumeli topraklarında bulunan konar-göçerler için yapılmaktadır. Bununla birlikte, Kızılırmak yayının doğusunda kalan ve Türkmen diye isimlendirilen konar göçerler için de bazen “Yörük”, bazen de “Yörük Türkmenleri” şeklinde isimlendirildikleri görülür. Bu cümleden olarak Osmanlı resmî vesikalarında Dulkadirli Türkmenler için “Yörükan-ı Maraş”, Halep Türkmenleri için “Yörükan-ı Halep”, Bozok bölgesinde bulunan Türkmenler için ise “Yörükan-ı Bozok” gibi vasıflandırmalara sıklıkla rastlanmaktadır. Bu husus, Yörük-Türkmen isimlendirmelerinde etnik amillerin değil, yaşama tarzının yani konar-göçerliğin ifade edildiğini göstermektedir. Türk adı ise yerleşik hayatın temsilcisi durumundadır. Bundan dolayı, Türkmen veya Yörük’ün konar göçerliği terk etmesi halinde yaşama biçimine bağlı olarak iktisadî kaynakları ve vergi düzeni de değiştiğinden, konar-göçer’in yerleşik hayata geçmesi halinde “yörüklükten çıktı” veya “Türkmenlikten çıktı” diye tanımlanıyordu.

Netice olarak, Türkmenler hakkında haberler veren kaynaklara nazaran Türkmen adının ilk olarak hangi anlama geldiği hususu pek açık olmamakla birlikte zaman içinde konar-göçerlikle eş anlamlı olarak kullanıldığı görülmektedir.


Yazan: Dr. Tufan GÜNDÜZ . G.Ü.Fen Edebiyat Fakültesi Dergisi, S. 2, Ankara 1999.



Yüklə 2,91 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   117   118   119   120   121   122   123   124   ...   269




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin