İsmail arabaci kiMDİR



Yüklə 2,91 Mb.
səhifə172/269
tarix07.01.2022
ölçüsü2,91 Mb.
#83021
1   ...   168   169   170   171   172   173   174   175   ...   269
IRAK TÜRK TARİHİ
Türklerin Irak’a gelişleri ve yerleşmeleri kesin olarak bilinmemekle birlikte, M. Ö. Orta Asya’dan Anadolu ve Mezopotamya bölgelerine göç eden çeşitli Türk grupların bölgede bulundukları bilinmektedir.

Tarihçilere göre, Türkmenlerin Irak’a ilk gelişleri 674 yılında Emevi komutanlarından Ubeydullah bin Ziyad’ın Buhara ve çevresinde Kaboç Hatun idaresinde bulunan Türkmen devletçiğinin 24.000 askeri ile kuşatması ve sonuçta bölgeyi fethetmesi üzerine, Türkmen askerlerin cesaretlerinden dolayı, Basra’da zencilerin çıkardığı ayaklanmayı bastırmak için 2.000 Türkmen askerini getirmesiyle gerçekleşmiştir.

Yine Maşrık valisi Yezid bin Ömer Bin Hüseyin, 749 senesinde Buhara’dan 300 kadar Türkmen askerini getirerek ordusuna katmıştır.

Türkmenlerin hilafet merkezi olan Bağdat’ta görünmeleri Abbasi devleti’nin kurulmasıyla beraber başlamıştır. Halife Cafer el- Mansur (754-775), Bağdat şehrinin kurarken Türklerden oluşan askeri birlik için garnizon yaptırmıştır.

Daha sonra gelen Abbasi halifeleri, siyasi ve askeri merkezlerini güçlendirmekte Türk askerlerine büyük önem vermişlerdir, hatta Halife Harun Reşid (786-809) muhafız birliğinin tamamen Türklerden oluşturmuştu. Halife Mutassım (833-842) devrinde Türk askerlerinin kalması için Bağdat ile Kerkük arasında Samarra şehri kurulmuştu. Türk askerlerinin şehirdeki sayısı 40.000 e ulaşmıştı. Buradaki Türk askerlerinin evlenmeleri için çeşitli Türk bölgelerinden kızlar getirilmiş ve bunlara maaş tahsisi edilmiştir. Bu dönemden sonra, Türklerin hilafet merkezinde söz sahibi olduklarını gösteren bir başka gelişme de Halife Mutassım’ın hilafet merkezini Bağdat’ta Samarra’ya taşıması idi.

Irak’a Türkmen aşiretleri ikinci dalga halinde 1050-54 yılları arasında kalabalık gruplar arasında gelerek muhtelif şehirlere yerleşmişlerdir.

1055 yılında Abbasi Halifesi El-Kaim Bi-Emrillah’ın İranlı Şii mezhepli Büveyhilerin baskılarından kurtulmak ve manevi hilafet makamını korumak için, Selçuklu sultanı Tuğrul bey’den yardım talebinde bulunması, Selçuklu devletinin Bağdat’a hakim olmasına vesile olmuştur. Bağdat’ta Cuma hutbelerinin Tuğrul bey adına okutan Halife, onu doğu ve batının sultanı olarak tanımlamış ve dünyevi yetkilerini de ona devretmiştir. Araplar Türklere sadece Etrak (Türkler) derken bu tarihten sonra Etrak-ı Bağdat (Bağdat Türkleri) demeye başlamışlardır. Selçuklu Türkleri artık, Sünni İslam’ı koruma ve yayma görevini üstlenmişlerdir. Bu dönemde hilafet başkenti Bağdat’ın, Selçukluların elinde kalmasıyla Türkler Irak’a gelerek büyük bir çoğunluk oluşturmaya başlamışlardır. Yine bu dönemde Musul, Erbil ve Kerkük’de Türkmen Atabeylikleri kurulmuştur.

1258 yılında Moğol istilası ile Hilafet devleti düşmüş, Moğolların önünden kaçan kalabalık Türk grupları da Irak’a gelmişlerdir. 1258’den sonra sırasıyla 1258-1336 İlhanlı, 1338-1360 Celayirli, 1360-1469 Karakoyunlu ve 1470 tarihinden itibaren de Akkoyunlu devletinin hakimiyetinde kalan Irak, 1508 yılında Şah İsmail önderliğinde kurulan Şii Türkmen Safevi Devletinin eline geçmiştir. Akkoyunlu devletini 1508 yılında yıkan Şah İsmail Safevi’nin 16. yüzyılın başlarında başlatmış olduğu Şii mezhebini Anadolu’da yayma çabaları başarılı olmaya başlamış ve giderek Osmanlı toplumunda ve yönetiminde huzursuzluk yaratmaya başlamıştır.

1514 yılında Şah İsmail ile girdiği Çaldıran savaşından galip çıkan Yavuz Sultan Selim, komutanlarından Ferhat Paşa’yı iki devlet arasında kalan yöreleri ele geçirmesini emretmiş, Ferhat Paşa da bu iş için Bıyıklı Mehmet Paşa’yı görevlendirmiştir. Bıyıklı Mehmet Paşa, 1515 yılında Mardin, Raha, Rakka, Musul, Sincar, Telafer, Cezire, İmadiye, Erbil ve Kerkük şehir ve kasabalarını ele geçirmiştir.

Irak’ta Osmanlı dönemi Bağdat’ın Kanuni Sultan Süleyman tarafından 1534 yılında fethi ile birlikte başlamış ve bu dönem ile birlikte Irak’a yeni bir Türk dalgasının gelişi gerçekleşmiştir. 1662 yılında İranlı Safeviler, Bağdat’ı işgal etmiş iseler de Bağdat 1638 yılında Sultan 4. Murat tarafından geri alınmıştır. Irak bu tarihten sonra Birinci Dünya Savaşına kadar Osmanlı idaresinde kalmıştır.

Osmanlı dönemi boyunca, iki devlet arasında Irak üzerinde devam ede gelen mücadele, aslında siyasi ve askeri olduğu kadar aynı zamanda bir mezhep mücadelesi idi. Zira bölgeye hakim olan taraf, yandaşları mezhep mensuplarından Türkleri yerleştirmeye çalışmışlardır.

Şah İsmail zamanında (1505-24) tarihleri arasında Azerbaycan’ın Şii mezhepli Merağa Türklerinden bir kısmını Irak’a yerleştirmişlerdir. Nadir Şah’da 1733-43 yılları arasında Irak’ta hakimiyet kurmaya çalıştığı dönemlerde, beraberinde Şii mezhepli bir kısım Azeri Türk’ünü getirip yerleştirmiştir.

Osmanlılar da 4. Murat döneminden itibaren, İran-Irak sınırındaki dağlık bölgedeki tabiiyetleri belirsiz olan yarı yerleşik ve göçebe olan Kürt aşiretlerin, Dicle ile Fırat arasında El-Cezire bölgesinden ve Fırat’ın batısında çöl bölgesinden gelebilecek Göçebe Arap aşiretlerinin muhtemel saldırılarını önlemek, Musul-Bağdat yolunu güvence altına almak için bu yol üzerinde bulunan şehir ve kasabalar da Sünni mezhepli Türkleri yerleştirmişlerdir.

Irak’ta Türklerin yerleşim bölgeleri, Osmanlı döneminde bu amaç doğrultusunda şekillenmiş ve Birinci Dünya Savaşının sonrasına kadar bunların yerleşim bölgeleri, kuzeyden güneye doğru ‘’Büyük yol’’ olarak tanımlanan ve Bağdat’ı İstanbul’a bağlayan güzergah üzerinde yoğunlaşmıştır. Musul ve etrafındaki kasabalar özellikle Telafer, Nebi Yunus ve Reşidiye, Erbil ve Kerkük şehirlerinin yanı sıra bu şehirler ve etrafındaki köy ve kasabalar; Altınköprü, Kuştepe, Dakuk, Tazehurmatu, Tuzhurmatu, Karatepe, Salahiyye, Kifri ve Leylan, Bağdat ve Bağdat’ın doğusu ve güneydoğusunda yer alan Hanekin, Mendeli, Kızılrabat, Bedre ve Cessan kasaba ve kazalarının yanı sıra bunlara bağlı çok sayıda köy ve mezra Türklerin yerleşim bölgeleri olmuştur. Böylece Irak’ta var olan Türk varlığı, Osmanlı dönemi boyunca, Anadolu’dan gelen Türkler ile birlikte doruğa ulaşmıştır.

Irak Türkleri, Osmanlıların geldikleri ilk dönemde, şehirlerde yönetim kadrolarında bulunmalarının yanı sıra, tarım ve hayvancılıkla da uğraşmak da idiler.Ancak Türklerin 18. yüzyıldan itibaren, Irak’ın büyük şehir ve kasabalarında yerleşmiş olanları el sanatları, esnaf ve ticaret mesleklerini de büyük ölçüde icra etmeye başlamışlardır. Böylece bu dönem ile birlikte Irak’ta Türklerin büyük toprak sahibi olmalarının yanı sıra, Erbil, Kerkük, Musul ve Bağdat gibi büyük şehirler ile civar kasabalarda zengin sermaye sahibi tüccar ve esnaf olarak iktisadi hayatta da faaliyet gösterdikleri bir dönem olmuştur. Zira zenginleşmesinin bir neticesi olarak, Türk aileleri bu dönemden sonra, Bezirgan, Otrakçı, Neftçi ve Doğramacı gibi meslekleri ile tanınmaya başlamışlardır.

Bununla birlikte Osmanlı devletinin son dönemlerine doğru gelindiğinde, Türklerin bir kısmı Arap ve Kürtler ile zaman içerisinde gerçekleşen evlilik ve gerçekleşen kaynaşmaları sonucu Kürt ve Araplaşmışlardır. Bunların kuzeyde Erbil ve Süleymaniye çevresinde yerleşmiş olan Türkmenlerin bir kısmı Kürtleşmiştir. Musul etrafındaki köy ve kasabalarda, güneyde Bağdat ve civarlarında bulunan Türkmenlerin de bir kısmı Araplaşmıştır. Horasan Türkmenlerinden olan ve Kifri’de yerleşmiş olan Bayat aşireti ise Araplar ile olan evlilik sonucu bir kısmı Osmanlı döneminin sonuna doğru Araplaşmıştır. Bunların yaklaşık %35’i Arap ve %65’i Türkmenlerden oluştukları iddia edilmektedir. Kerkük ve civarında bulunan Türklerin öteki bölgeler göre bu durumdan daha az etkilendikleri gözlenmiştir.

Irak Türklerinin çoğu Sünni Müslümandırlar. Kerkük, Musul ve Bağdat Türklerinin büyük çoğunluğu Hanefi mezhebine mensuptur. ErbiL ve Süleymaniye gibi Kürt bölgelerinde yaşayanları ise Şafii’dir. Kerkük-Bağdat yolu üzerinde ve civarlarında kırsal kesimde yaşayanlar Türklerin büyük çoğunluğu da, Caferi (Şii) mezhebine mensuptur. Dolayısıyla şehir merkezlerinde yaşayan Türkler Sünni-Hanefi, Kürt bölgelerine yakın civarlarda yaşayanlar Sünni-Şafii, güneye doğru Arap bölgelerine yakın yaşayan Türklerin büyük çoğunluğu da Caferi (Şii) mezhebindendirler. Fakat Musul’un doğusunda bulunan Telafer şehrinin halkı, güney Şii Arap bölgelerine uzak olmasına rağmen Şii mezhebine mensup Türklerden oluşmaktadır. Türklerin bu inanç ve mezhep yapısındaki coğrafi dağılımın temelinde yukarıda açıklandığı gibi bölge üzerinde yüzyıllar boyunca yaşanan Osmanlı-İran çekişmesinin bir sonucu idi.

30 Ekim 1918’de imzalanan Mondros mütarekesi ile birlikte (Musul hariç), Irak’ın tamamı İngilizler tarafından işgal edilmiştir. Nüfusunun büyük çoğunluğunu Türkler ile Kürtlerin oluşturduğu Musul ise, mütareke sonrasında İngilizler tarafından işgal edilmiş ve bu yüzden Musul meselesi siyasi bir sorun olarak, Türkiye ile İngiltere arasında 1926 yılına kadar devam etmiştir. Eski Musul vilayeti; 91.000 km2 arazi üzerinde o günkü idari taksimata göre Musul, Kerkük ve Süleymaniye sancaklarından oluşmaktaydı. Erbil ili ise Kerkük sancağı içindeydi. Musul vilayeti, Misak-ı Milli sınırları içinde bir vatan toprağı idi. Türkiye, iç ve dış siyasi, askeri gelişmeler neticesinde 5 haziran 1926 tarihinde imzalanan Ankara Anlaşmasıyla Musul vilayetinden çıkarılan petrolden 25 yıl boyunca %10 bir pay alma karşılığında, Musul vilayetinin Irak’a bırakılması resmen kabul etmek zorunda kalmıştır.

Irak Türklerinin kaderi Birinci Dünya Savaşından sonra tamamen değişmiş ve günümüze kadar devam eden katliam, sürgün, acı ve ızdırapla dolu bir zaman tüneline girmiştir. Irak Türklerine karşı sindirme, sürgün, asimilasyon politikaları ile katliamlar uygulanmış ve Irak’daki Türk nüfusunun azaltılması ve bir bölgede çoğunluk oluşturmaması politikaları hem Irak Kraliyet hem de Cumhuriyet dönemlerinde sürdürülmüştür. Kraliyet döneminde 1924 ve 1946 yıllarında katliamlar

yapılmıştır. Tarihe ‘’59 Kerkük katliamı olarak geçen soykırım girişimi, 14-16 Temmuz 1959 tarihlerinde yaklaşık 3 gün sürmüş ve insan olan herkesi dehşete düşüren yöntemlerle, yaşlı,genç, kadın-erkek ve büyük-küçük demeden, silahsız ve masum Kerkük Türk halkına yönelik cinayet işlenmiş, evleri, dükkanları ve ticarethaneleri yağmalanmıştır. Bu katliam Abdülkerim Kasım döneminde olmuştur. Baas partisi döneminde de Araplaştırma politikaları başlamıştır. Türk bölgelerindeki Türk isimli okul ve köylerin isimlerinin Arap isimler ile değiştirmekle başlayan süreç, Türklerin çoğunlukta oldukları ilçe ve kasabaların idari bağlantılarının başka illere bağlamakla, güneyden Arapların Kerkük’e gelmelerinin ve yerleşmelerinin teşvik etmekle devam etmiştir. Bu Araplaştırma politikası en çok, Irak Türklerinin merkezi olan zengin petrol kaynaklarına sahip Kerkük ve civarında uygulanmıştır. 1984 ve 1986 yıllarında nüfus kütüğünü Kerkük’e nakleden ve burada yerleşen Araplara, 10.000 Irak Dinarı ve bedava arsalar verilmiş, Türk kızları ile evlenen Araplara, işyeri açmak isteyenlere kredi verilmiş, bir kısmı da Kerkük’te petrol şirketinde istihdam edilmişlerdir.

Coğrafi konumları itibarı ile Araplar ile Kürtler arasında sıkışıp kalan ve yaşam tarzları ile büyük çoğunluğu şehirli olan Türkmenlerin, sahipsizlik ve çaresizlik içersinde kalan eğitimli, aydın, bilim adamı ve yolunu bulan her biri 1000 yıldan beri vatan edindikleri topraklarını terk etmek zorunda bırakılmaktadır.

Kaynaklar:

1. www.turkatak.gen.tr

2. www.turkmencephesi.org




Yüklə 2,91 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   168   169   170   171   172   173   174   175   ...   269




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin