Hanım :
Daniyalım bir soyunsun dokunsun Aynada kendisin görsün övünsün Kendi güzelliğin be oğlan süsün Güzelliğin be süsün!
Daniyai :
Hani çuha potur çuha câmedan Dallı güllü işlemesi sırmadan Soyunamam utanırım aynadan Aman aman aynadan!
Hamım :
Yeter nazın a kayıkçı kopuğu Terk eyle de nümayişi yapuğu Daniyalım yürü gel vur topuğu Vura vura topuğu!
Daniyai :
Hanımıma oynaş olurum ama Yakışır mi don gömlekde kırk yama İsterim kabzası elmaslı kama Aman elmaslı kama!
Hanım :
Daniyalım işte donandı boğça Hem hamam parası bir kese akça Pabucunda bile gümügdür nalça Aman gümüşdür nalça!
Daniyai :
Hanımım kayıkla geldim bu gece Yolu izi göster oynaşın gence Gece kısa buluşalım erkence Aman aman erkence!
Âşık :
Kapayalım câmehâbın kapusun Çıkmasun dışarı yanık kokusun Nev îcad destanı cihan okusun Aman cihan okusun!
(Tarih)
Hanim sevdi kopuk bir daltabanı Lazoğlu Daniyai şah balabanı Murassa tarihle çekdi âguuşe «Kayıkcıgüzeli o laz oğlanı»
1307 (1889 - 1890) Vâsıf HİÇ
DANÎYAL BEY
DANÎYAL BEY — Geçen asır sonları ile asrımız başında yaşamış büyük kalender halk şâiri Tophane ketebesinden Üsküdarlı Asık Râzinin manzumelerle övdüğü nevcivanlardan olub Asık Râzi bir tarih kaydetmeden ayrıca şu satırları defterine ilâve etmişdir : «Bursa tüccârânı mûteberâmndan Kazaz Abdünnâfi' Efendinin mahdûmi melahetpenâhı olub Babası uşaklarından Sürmeli Osman nâmında bir çap. kının igvâsı ile babası çekmesinden sirkef töhmeti ile haneden matrud oldukda İstanbula firar ve şehrimizde külhen nişin mühmel dilberâna mülhak olub Hocapaşa Çarşısında hammallık iderdi, 'bir mürâhik taze fetâ, gene irisi dürri yetim, esas keyfi ibtilâsı ile sefilü zelîl iken günlerde bir gün Hocapaşa Hamamının kadınlar hamamcısı dul hâtuınun nazarı muhabbeti iğlana düş olub hâneberduş Daniyai Beyi çir&i mezelletden halâs eylemişdir, elhak hac sevâ. bıdır. Bu vekaayi sebâvetim zamanında olub hamamcı dul hâtûn ebem Hanif e Dudunun hem şiresi idi ki Hanife Dudu bu Daniyai Bey maddesinden karındaşı ile dünyâ selâmını kesmiş idi. Hikâyeyi validem merhumeden dinlemiş idim».
Râzinin hâneberduş Daniyai Bey satımdaki manzumesi şudur:
Kibarın düşkünü bahtın küskünü Pırpırılar şahı Daniyai Beyim Döşedim dayadım gönül köşkünü Seninçün vallahi Daniyai Beyim
Güzellikde yekta küihenî fetâ Gör bak idem tarif Daniyai Beyim Perçeminden tut da pâyinedek tâ Kaddi sülüs elif Daniyai Beyim
Kaş gözlerin nakşi ZülcelâJ bahsi Şahin başlı püser Daniyai Beyim Onyedi onsekiz çağı da yahşi Âhûyi sebükser Daniyai Beyim
Kâkülleri sünbül tatîu dil bülbül
Anber topak nâfin Daniyai Beyim Gazebe de gelse gamzeler gül gül Humret üzredir renk Daniyal Beyim
îki kara çakıl durdurur akıl Anber toprak nâfin Daniyal Beyini Koşarh ayaklar billûrlu nakil Geç topuk tâfirin Daniyal Beyim
DANİYAL ÇAVUŞ (ZaraJı)
— 4230
İSTANBUL
ANSİKLOPEDİSİ
— 4231
DANİYEL (Turşucu)
Bir nazlı bey öyle çul çaputla söyle Gezmek reva mıdır Daniyal Beyim Âlâ al çuhalar kesdîreyim şöyle Külfet dâva midir Daniyal Beyim
Baldır bacak çıplak hem yalın ayak
Dolaşmak hiç olmaz Daniyal Beyim Baldırlara tozluk yaraşur elhak Gülle topuk şehbaz Daniyal Beyim
Sol güzel ayaklar giymez mi fuar Hele güllü çorab Daniyal; Beyim Topuk nümayişi uşşâkı talar Nakşi pâyi mihrab Daniyal Beyim
Böyle külhen nişin olmak bil ki sın Var gir hamama sen Daniyal Beyim Boğça hediye hem akçesi peşin Bir de atlas kîsen Daniyal Beyim
Yıkan giyin kugan hüsne gelsün şan Aguuşe gel şehbaz Daniyal Beyim Askınla bak olmuş gaayet perişan Sol nigârı aşkbaz Daniyal Beyim
iki otuz yaşı kınalı başı Dime anam hâtûn Daniyal Beyim Olsa dahi hattâ yekçeşim şaş* Altun gerek altun Daniyal Beyim
Vâsıf HÎÇ
DANÎYAL ÇAVUŞ (Zaralı) — 1887 ile 1888 arasında Üsküdarda Selimiye Kışlasında atlı posta çavuşluğunu yapauı bir delikanlıdır; Üsküdarlı halk şâiri Aşık Râzinin evrakı met-rûkesi arasında bir defterde bir aşk macerası-, nin, kahramanı olmuş bu gencin hayâtı şöylece anlatılıyor : «Zaralı Daniyal Çavuşu bir gün Çiçekçi Kahvehanesinde gördüm; posta çantası omuzunda atla geçdi, bilenler : — îşte Nuhku. yusundaki paşa kızının çavuşu bu delikanlıdır!... dediler. Esmer, kara gözlü, tığ giibi, elhak erkek güzeli idi. Güzel çavuş konağın önünden atla gelib geçerken paşa kızı oğlaını sevmiş. Bir gün de dayanamamış, çavuş geçerken kafesi vurmuş, Daniyal Çavuş da bir şey söyliyecek-ler zanm ile durmuş. Sonra her geçişinde kafes vuruldukça konakda kendisi ile meşgul olan bir kadın veya kız bulunduğunu anlamış. Bir ara da Kışlanın su yollarında arıza olmuş, kışla bir hafta kadar susuz kalmış; askerler abdest al.
mak için takım takım civardaki çeşmelere gönderilmiş. Paşa kızı da konaklarının harem hal, kından birkaç kadın ile bir misafirliğe giderken Çiçekçi Kahvesinin karşısındaki çeşme başında çavuşu görmüş, çıplak ayaklarında takunya, paçalar .sıvalı, ceketi omuzda, sırtında bir gömlek, fes arkaya atilnıi'ş, kâkülümsü bir tutam saç alnına dökülmüş; oğlanı bu nümayiş i1 e gören kızda aşk ateşi birden harlamış ve kız ora, cıkda bayılıp düşmüş. Önce kimseler bir şey anlamamış, hattâ kızın yüzüne serpilmek üzere tas ile su getiren de güzel çavuş olmuş. Va&'a sonra sonra anlaşılmış. Kızın paşa babası da alaylı paşalardan, neferlikden paşalığa yüksel, mis bir zât imiş, oğlanın kumandanı ile görüşmüş, soyu sopu temiz çıkarsa damadım olmasında hiçbir mahzur yok demiş. Zaradan sormuşlar, temiz kâğıdı gelince de hemen nikâh kıyılmış.»
Âşık Râzi kalenderâne edası ile bu macera üzerine kızın ağzındaın bir manzume yazmıştır :
Çavuşumun omuzunda nazarlık Muhabbete n'olur uysa pazarlık Uymaz ise ben canıma kıyarım Kışlasının karşısında mezarlık
Çavuşumun belde kasaturası Çatık kaşlar dilber yüzün turası Nakdi canım vermeye ben hazırım Tükendiyse eğer harçlık parası
Çavuşumun şahin bağında al fes Vahşi pelenkdir ki sevemez herkes Yârin îydi adhâ çekip bıçağı Âşıkı şeydânı koç (?) yerine kes
Çavuşumun ayağında takunya Selvi fidanı mı disem o boya Abdest almak için gelmiş, çeşmeye
Reşk idilir pâyin bûs iden suya
Çavuşumun ardı bir dizi asker Aila geçer dolu dizgin her seher Salamına duran uşşâka o şuh Kâh tebessüm idev kâhice küser
Çavuşumun palaskası armalı Nevhat civan bıyık yok ki burmah Tenhâda bir rastlayub da o şaha Nezâketle adın aslın sormalı
Çavuşumun hâl hatırın kim sorar Lütfedüb söyledi ismin şehsüvar Cemâline elhak gaayet yaraşmış. Daniyalmış ne de güzel adı var
(Tarih)
Geçerken kafese bakardı çavuş Her sefer işmarı çakardı çavuş Çıkıp yüz nefer söyledi tarihin «Hânımı çileden çıkardı çavuş»
1405 _ 100 = 1305 (1887 - 1888)
Târih lafzen yüz üzerine tâmiyelidir.
Vâsıf HÎÇ
BANİYAL EFENDİ (Seydişehirli) — Kalender meşreb halk şâiri Tophane ketebesüıden Üsküdarlı Âşık Râzinin evrakı perîşânmdaki bir manzume ve hâtıra kaydına göre geçein asrın ikinci yarısında Fatih medreselerinden Ayak Kurşunluda aşırı derecede güzelliği dillere destan olmuş iffet ve ismet sahibi genç bir softa; bir şeker bayramı günü sekiz on gene toplanırlar, hocalarının evine el öpmeye gider, ler; bu ziyaret esnasında hoca efendinin gaayet kıymetli el yazması bir Niyazii Usrî Dîvânı çalınır. Daniyal arkadaşlarından Kadem adında bir laz delikanlıdan şüphelenir ve şüphesini belli etmeyerek Kademi göz habsına alır ve birkaç gün sonra onu, çaldığı dîvânı bir sahha-fa satar iken yakalar. Araya şefaatçiler girince, dîvânına kavuşan hoca efendi : «Daniyal bize olan hürmet ve sadakati yolunda hatâya düş. müs, ben o dîvânı okumak üzere Kademe âri-
j'
yet olarak vermişdim, satmaya kalkması ayıp amma Kadem hırsız değildir» der. Hapisten, yakasını kurtaran laz delikanlı da «Namusumu bir paralık etti, namus lekesini kan temizler» diyerek bir sabah güzel Daniyal Fatih Camii iç haremi avlusundaki şadırvan başında abdest alır iken arkasından bıçakla vurarak zavallıyı şehid eder. Râzi Seydişehirli Daniyalin ıgüzelli-ğini övme yolunda bir manzume ile ölümüne bir tarih yazmıştır:
Softa nevcivanim güzeller şahı Ayak Kurşunlunun bedri tam mâhı Daniyal Efendi ismi şerifi Kaddi çekmiş nurdan sülüs elifi Seydişehirlidir dânişmend şehbaz Anda tamam olmuş edtbâne naz
Hâcesinin odur gözünde nuru Gurbet diyarında gönül sürürü Payın bûs itmeğe refikan teşne Pervane olmuşlar hem âteşine Perşenbe günleri cuma gecesi Soyunur hamamda o gül goncesi Halvetde bir melek resmitse hayâl îşte ol melekdir softa Daniyal Sol sular ki akub yıkar bedenin Gülâb olur ıtri ile ol tenin Kâkülü hattiyle gör Âyeti Nur Cebini pâkinde celi okunur Talibi ilim o timsâli ismet Timsâli iffeti Benî Muhabbet Kamaşur nûrinde dîdei evbâş Hurşîdi gördükde misâli haffâş
TARİH
Târihin söyler iken perişan bî mecalim «Şad hayf gitti ondokuz yaşında Dâniyâlim»
1321 (1903)
Vâsıf HİÇ
DANİYEL (Turşucu) — 1943 üe 1945 ara. sında Eminönü BaJıkpazarının meyhanelerinde dolaşır uygunsuz güruhundan mürâhik bir mûsevî geınci idi, kocaman bir cam kavanoz içinde sözde turşu satar, aslında ise muhabbet dellâlı idi, o kirli yolda, yine turşuculuk ile dolaşır Rafael adındaki babasının yamağı idi.
Turşucu Daniyel'iii resimlerinden : «Müşterim Balıkçı Çopur Hasan»
DANTELACI SOKAĞI
4232 —
— 4233
Turşucu Daniyel'in resimlerinden: «Arkadaşım Balıkçı Rifat»
fakat kendisi de ga ay etle nıahbub bir gene olduğu için babasından kat kat üstün iş görürdü; peyledikleri müşterileri biri Hasköyde diğeri Tarlabaşında iki ramdevu evine götürürler idi ki Hasköydeki ev zendostların hizmetinde idi, Tarlabaşmdaki ev ise bir acâib yer idi, oğlan esvabı ile dolaşır, başları oğlan gibi tıraşlı kız uşakları, kız gibi uzun saçlı ve entarili hizmetkârları vardı, öylesine bir yer idi ki, kızlı oğ-lanlı müstahdemleri hattâ kızılderili, cinli, hindli, meksikalı kıyafetlerime girerlerdi. Da-niyelin kendisi de Tarlabaşmdaki -evin şıkır -dımlarından idi. Fakat bu kirli gencin resim sanatına karşı büyük bir kaabiliyeti vardı. Turşu satarak dolaşırken meyhanelerden birinde mola verdiği zamanlar, müşterilerinden nazı geçenlerin resimlerini çizerdi; bir meraklı1 çı -kıp da Daniyelin eline her akşam birkaç kuruş verek yapdığı resimleri toplamış olsaydı, ken-
dine has kıymetde bir koleksiyon sahibi olur. du. Çok düzgün türkce konuşurdu, mûsevî olduğu aslaa anlaşılmazdı. 1945 den sonra ortalık-da görülmemişdir, babası Rafael 4e o yıllarda ölmüş idi, onun ölümünden sonra kendisini çir, ki mezelletdsn kurtararak edeb yolunda bir iş tutmuş olduğu tahmin olunabilir.
Hüsnü KINAYLI
DANTELÂCI SOKAĞI — Bakırköyün so -kaklarından; köyün göbeğinde, Hüsreviye Sokağı ile Bakırköy Hamamı Sokağı arasında uzanır (1934 Belediye Şehir Rehberi, Pafta 12). Yerine gidilip şu satu-ların yazıldığı sıradaki durumu teöbit edilemedi (1965).
DANTON (Nizâmeddin) — Gazeteci, muharrir ve mütercim, büyük mütefekkir ve cemâl aşıkı zamanının en büyük kalenderlerinden biri; Osmanlı İmparatorluğunun Trablus -garbda son naibi sultam Şemseddin Paşanın oğludur,- 1890 - 1895 arasında İstanbulda Göztepe-de doğdu, Vefa idadisini bitirdikten sonra Fransaya gitti, Parisde Sorbon Üniversitesinin felsefe şubesinden diploma aldı, memlekete döndükten sonra bütün ömrünü basın âleminde geçirdi ve 1946 yılı mayısında îstanbulda öl. dü; kabrine, üç beş vefakâr dostunun uğurladığı bir kimsesiz, garib adam olarak tevdî edildi, son vazifesi Anadolu Ajansımda idi. Niza. nreddin Danton'un ölümü üzerine Nizâmeddin Nazif Tepedelenlioğlu asîl vefakârlığın örneği şu güzel yazıyı yazmışdır :
«Hâdiselerin ine garib bir cilvesidir bu; Trablusgarb ile Bingazi üzerinde italyan iddialarının pek yalçın bir Arab inancına çarparak tuzbuz olduğu bugünlerde Osmanlı imparatorluğu Trablusgarb nâibüssultauu Şemseddin Paşa merhumun biricik malıdumu ve irfan muhitlerimizin mümtaz şahsiyeti Nizâmeddin Danton vefat etmiştir.
«Başta Anadolu Ajansı olmak üzere Tüf-Idyenin bütün gazete ve mecmuaları ile kitab-cıiık âlemimizi ve Türkiyeye uğrayıp geçmiş olan yabancı muhabirlerle şu anda aramızda bulunan bütün yabancı gazeteler ve ajanslar mümessillerini tâziyete lâyık görürüm. Nizâmeddin Danton'un ölümü ile kaybettiği orijinal ve şahsiyetli hemşeriden ötürü istanbul şehrini, ve çok temiz ruhlu, fedakâr ve feragatli, asîl bir vatandaş kaybettiğinden ötürü de
ANSİKLOPEDİSİ
bütün Türkiyemizi teselli edemiyeceğimi ise bilmekteyim.
Nizâmeddin Danton pek yüksek tahsilin cliplamaları ile aramızda tam bir insan olarak yaşadı. Bilgi göklerinin en üst ve üstün tabakalarında yalnız iyi insan olabilmek için yıl -larca kanat sallamış ve iyi insanları aramak için cemiyetin en aşağı tabakalarına kadar inmekte dahi tereddüd etmemiş olan bu büyük insan, dostluğu bir imtiyaz gibi dağıtmazdı; herkesin dostu idi. Ben onu gördükçe, hafifçe aksayan yürüyüşü ve filozofça mühmel kıyafeti ile, Şimalî Afrakadaki son Osmanlı günlerinin canlı bir heykeli ile karşılaşmışım sanır -dım. O, Trablusta ulduğu gibi Tunusta ve Mısırda da hâkimiyet iddialarına devam ederken siyasî ve malî aczin en korkunç derecelerine düştüğünü düşünmeğe lüzum görmiyecek derecede geniş kalbli ve kendince rind olan bir devrin cici bir hâtırasıydı.
«Trablusganb nâibüssultanı devletlû, fe-hametlû, Şemseddin Paşa hazretlerinin necib mahdumları1 Nizâmeddin Danton beyefendi üzerine Cenabı Hakkın rahmetini niyaz ede -rim.
«Çok temiz ruhlu, pek münevver bir vatan-. daş kaybettiğimize inanalım.»
(N. N. Tepedelenlioğîu, 14 Nisan 1948).
DARACIK SOKAK — 1934 Belediye Şe -hir Rehberine göre Beyoğlu Kazası merkez nahiyesinin Kamerhâtun, Mahallesi sokaklarından; Eczacıbaşı Sokağı ile Kalyoncu Kolluğu Caddesi arasında uzanır; yerine gidilip bu satırların yazıldığı sıradaki durumu tesbit edilemedi (Ocak 1966).
DARAGENLÎ (Hilmi) — Armatör, 1917 de Samsunda doğdu, Nâdir Bey ile Neviye Hanımın oğludur; ilk, orta ve lise tahsilini Galat a-sarayı Lisesinde tamamladı (1938); 1942 de istanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinden diploma aldı. Fransızca bilir; Galatasaraylılar Cemiyeti, Galatasaray Spor Kulübü, istanbul Kulübü üyesidir. 1939 ile 1960 arasında birçok Av. îupa memleketlerine seyahatları vardır.
Bibi. : Kim Kimdir Ansiklopedisi.
DAKAGNES (Jean . Gabriei) — Ünlü fran-si'z ressamı, bilhassa «Kitab Resimleme Sanatı» üzerinde çok geniş ve derin bilgisi olan bir
DABANGO (Perikli)
sanatkâr; 1945 — 1948 arasında önce Ankara-da sonra îstanbulda, çok usta, seçkim ressamlar tarafından resimlendirilmiş kitablardan bir sergi açdı; îstanbuldaki sergisi, editörler hariç, çok geniş bir ilgi topladı. Jean - Gabriei Da. ragnes, Güzel Sanatlar Akademisinde KitaD Resimleme Sanatı içim ayrı bir öğretim şubesi açılması için Millî Eğitim Bakanlığına bir rapor verdi ise de o teklifi de tahakkuk edemedi.
Bib!. : Metin Toker, makaale, Cumhuriyet Gazetesi.
DAEAGO (Eeşad Nuri) — Türk kültürüne ve İstanbul basınına yıllar boyunca büyük hizmetde bulunmuş ünlü mütercim, muharrir, gazeteci; 1891 de İstanbulda doğdu; Nuri Bey ile Safiye Hanınım oğludur. Hususî tahsil görerek yetişdi; fransızca, ingilizce, almanca öğrendi. 1908 — 1923 arasında Hariciye Nezâre -tinde, mütercimlik yapdı; 1923 — 1925 de Türk-Yunan Mübadele Komisyonunda, bulundu; 1932 — 1934 de Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankasıında çalışdı; 1934 — 1942 arasında An. karada Ulus Gazetesinin fransızca nüshası1 olan Ankara Gazetesinin müdürlüğünü yapdı; yine o sıralarda, 1936 — 1948, Mülkiye Mektebinde, 1942 — 1948 de de Ankara Dil ve Tarih - Coğrafya Fakültesinde, 1948 — 1953 arasında da İstanbul Liselerinde mullamlik yapdı. Ve Tür-kiyenin en büyük gazetelerinde terceme ve telif eserleri ile basın âleminin seçkin sîmâlariıi-dan biri oldu; 1963 yılında vefat etti, ki o sırada îstanbulda Dünya Gazetesinde çalışıyor -du.
İstanbul Gazeeciler Cemiyeti, Pen Club, Türk - Fransız Kültür Cemiyeti üyesi idi.
Fransızcadan Türkceye, Türkeeden Fran. sızcaya lügat kitabları; fransızcadan türkceye çevrilmiş pek çok romanlar başlıca eserleri ol-muşdur. Türkeeden fransızcays. çevirdiği eserlerin en önemlisi de «XVI., XVII., ve XVIII. asır Türk Dîvan Şâirleri» dir.
Bibi. : Kim Kimdir Ansiklopedisi.
BARANGO (Perikli) — Hicrî 1303, .milâdî 1885 — 1886 da Üsküdarlı halk şâiri Tophane ketebesinden Âşık Râzinin bir manzumesi ile İstanbul külhânüeri arasında güzelliği dillere destan olmuş bir italyan cırmık (B. : Çırnık) kaptanının oğlu, ve aynı zamanda babasının gemisinde tayf alık eden bir gene; Âşık Râzi ayrıca kaleme aldığı bir tarih kıt'asında gemi-
DARAYI
— 4234 —
İSTANBUL
ANSİKLOPEDİSİ
— 4235 —
DARBHANE
nin adını da «Vankelistra» olarak kaydediyor. Halk şâirinin bir Venedikli olduğunu söylediği bu gene gemicinin soyadı italyanca ise de vaftiz adı ile geminin ismi rumcadır; Perikli Da, rango'nun bir rum - italyan melezi olması gerekir; manzumenin kaleme alınmasından üç s-e, ne sonra, 1305 de Galatada bir zabıta vak'ası1-na adı karışan Perikli Daraıngo yine bir italyan gemici olarak kaydedilmiştir, Râzinin man, zûmesi şudur :
Mahiesi Darango nâmı Perikli Frengi mahbubum var Venedikli
Güzelin esmeri bin içinde bir Saydi için ister bin türlü tedbir
Görmüş idim anı günün birinde Limon İskelesi kahvelerinde
Kaptanzâdedir o serenbaz fetâ Yalın ayak çıkar gönülde tahta
•Meşrebi küşâde bî perva bî bak Gemici civandır câbükü çâîak
Bir dayı reftarh kaanıeti gönder Htiaçer ebrûleri nigâhı ejder
Orısekiz ondokuz bıçkınlık çağı K ra perçemleri korsan sancağı
A! .rga dururdu hâli vahşetde V..hşeü görmedim ben bu haşmetde
Bir tekellüm itsem italyancayı Attım gitdi inan ona kancayı
Lcbrîzi muhabbet gönül kandili Ne gam didinı yahu konuş kuşdili
Verince şûhe bir sırmalı çevre Minnet ile kabul itti gülçehre
Şehri îstanbulu gezdik beraber Bin mânâ taşır gör arife haber
(Tarih)
Hamulesi âlâ Girid sabunu Müjde olsun dellâk ile natıra Gsrmâbei safa içre mest olub Bir nev îcad tarih yazdım hâtıra Yediden yetmişe geîüb okusun «Çimıkımn adı Vankelistıra»
1226 + 7 + 70 = 1303
«Zabıta vak'ası da şudur : Galatada Yağ İskelesi kayıkçılarından ve sabıkalı güruhundan îstim Yani, tulumbacı Kiryako, Haralam.' bo kaptanın Vasilikoz 'nâm beş çiftesi tayf ala, rından Todori Apostol ve Aleksandri nam gemiciler refakatlerinde Perikli Darango ismin, de gene bir italyan gemici olduğu hâlde birkaç meyhanede işret idüb cümlesi kör kütük sarhoş Sidikli Elenimin umumhanesine gitdiklerin- ' de aralarında kavga çıkıp İstim Yani gemici Todori Apostolu cerh ve kati ile firar eylemiş. dir. Kavgacılardan diğer üçü derdest edilmişler, kanlı döğüşe sebeb olan italyan gemicisi firar eylemek istemiş ise de, gemisinin bulunduğu Yemiş tarafına kayık ile geçmek ister iken, telâşlı hâlinden ve mintanının yırtık olmasından şübhelenen bir kayıkçı tarafından tutulup zabıtaya teslim edilmişdir. Kaatil Yani aranmaktadır.»
Hüsnü KINAYLÎ
DÂRAYÎ — «Dara, milâddan önce VI yüzyılda yaşamış ünlü İran İmparatoru, Darios I (M.Ö. 521 — 486); onun adından alınarak mecazen Melik, Hükümdar anlamında kullanıl-mışdır» (Türk Lügati); Dârâyî memleketimize İrandan idhal edilir, çeşidli renkler üzerinde kalıtn bir eski kumaşın adı. M. Zeki Pakalıri «Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri» isimli eserinde : «... Başvekâlet arşivinde hicrî 1183 (M. 1769 — 1770) tarihli bir vesikaya göre. . sipahi binbaşıları ile yüzbaşılarının bayrakları kırmızı dârâyîden yapılırdı» diyor.
Samda dokunan (benzerlerine «Şam Dâfâ-yîsi» gaayet kalın diğer bir ney'ine de «Puladı'' Dârâyî» denilir; Evliya Çelebi XVII. nci yüz yıl ortalarında istsnbuld-a dârâyîci esnafının 100 dükkân 500 nefer olduğunu kaydediyor.
DARBAZ (Feridun) — Müzisiyen; 1927 de ; İstanbulda doğdu, Ali Mevlûd Bey isminde bir zâtin oğludur, annesinin adı Feride Firdevs Hanımdır; 17. ilk okulda, Karagümrük Orta Okulunda okudu, 1946 da Vefa Lisesini bitirdi. | Yedi sene İstanbul Belediyesinin İ.E.T.T. işlet-''-" melerinde çalışdı. Musiki ile meşguliyeti 1943 i yılında başlamışdır; İstanbul Radyosuna inti- :; sab etti, Radyo neşriyatım idare etti, musiki :s mecmualarında yazıları intişar etti; Musiki :| Kültür Derneğini kurdu; 1960 da istanbul Rad-1
yosunda prodüktör oldu. Bayan Mediha (Sönmez) ile evlidir, iki evlâd sahibidir; biraz fransızca ve rumca bilir. Vefa Kulübü ve Vefa Liseyi Mezunları Ce-•ıj miyeti üyesidir. Fut-,4 bolu, yürüme ve deniz sporlarımı sever. Deneme mahiyetinde şarkılar ve saz e. serleri bestelemiştir.
Feridun Darbaz
(Resim : S. Bozcalı)
Bibi. : Kim Kimdir Ansiklopedisi.
BARBHANE VE DAMGA MATBAASI — İstanbul Darbhânesi Fâtih Sultan Mehmed tarafından kurulmuş, Damga Matbaası da 1845 de Abdülmecid devrinde tesis edilmiş, mâliye bakanlığına bağlı olan iki müessese 1933 de «Darbhâne ve Damga Matbaası Müdürlüğü» adı ile bir müstakil müdürlük olarak birleştirilmiş-dir.
Darbhâne — İlk İstanbul Darbhânesi, Fa -tih Sultan Mehmed tarafımdan Bayazrd civarında Bizans yapısı harab bir kilisenin yerinde yapdırılmış bir binada kurulmuşdur. Darbhâne XVIII. asrın ilk yıllarına kadar orada kal-mışdır. Bu binayı gören XVII. yüz yılın büyük muharriri Evliya Çelebi şu satırları yazıyor:
«Sultan Bayazıd kuffbinda darbhânei azimdir. Yerinde bir kilise varmış, Fâtih Sultan Mehmed Han kiliseyi yıkdırıp yerine darbhâne inşâ etti. Dört tarafı kale gibidir. Darbhâne Eminliği büyük memuriyetdir. Darbhâne Kethüdası1, simsarlar, kâtibler, sikfcezen basılar rü-us ile tâyin olunur memurlardır (Rüus, sadırâ. zamlar tarafından verilen memuriyet berâtına denilir). Sikkeclier 300 nefer keferedir, ama gaayet doğru adamlardır. Kalcılar 100 neferdir, hepsi yahudidir. Gördükleri çeşidli işlere göre darbhânede çalışanlar dolabcı, telci, haddeci, cilâcı, sayıcı, sikkeci, sebîkeci, vezneci, yassıla. yi'cı, sarraf, dîdeban (gözcü, muhafız) gibi isimlerle anılırlar. Hiç birinden bir alçaklık görülmez, ihanetleri görülse, Darbhâne Emininin einde kat'î ferman vardır, aman vermey'üb el-
lerini keserek Darbhâne kapusunun önüne bırakır. Sikke vurucuları gelirken ve giderken üryan idüb ararlar. Datfbhâne Âli Osman Devletinin yüzü suyudur».
XVII. asrın ilk yarısında Darbhâne Baya-zıddaki binadan Topkapusu Sarayında Birinci Avluda silâh deposu olarak kullanılan Aya İrini Kilisesinin yanındaki sureti mahsusada inşâ edilmiş yeni bir binaya nakledildi ki zamanımızda da aynı binada bulunmaktadır B.: Aya İrini Kilisesi; Birinci Avlu).
Hicrî 1119 (M. 1707 — 1708) yılında, Ba-yazıddaki metruk Darbhâne binası devrin pâdişâhı Üçüncü Sultan Aihmedin baş hasekisi Emetullah Sultan tarafından yıkdırılarak ye -rine muazzam bir Simkeşhâne 'binası ile yanı-na bir sebil ve mekteb yaptırıldı. O tarihe kadar Çarşıkapusuada eski ve harab bir (binada bulunan Siskeşhâne Bayazıddaki yeni binası-na nakledilince, boşalan eski Simkeşhâneyi de Sadırâzam Çorlulu Ali Paşa satın alarak yık-dırttı, onun.yerine de Çorlulu Ali Paşanın Camii ve Medresesi yapıldı (B. : Simkeşhâne; Çorlulu Ali Paşa Camii). Bayazıdda XVIE asır Türk mimarisinin en güzel eserlerinde.! biri olan büyük Simkeşhâne de 1957 — 1958 arasında Adnan Menderes tarafından yıkdı -rıldı.
Dostları ilə paylaş: |