İstanbul ansiklopediSİ istanbul Hanımı Resim : Sabiha Bozcalı



Yüklə 5,85 Mb.
səhifə68/91
tarix11.09.2018
ölçüsü5,85 Mb.
#80346
1   ...   64   65   66   67   68   69   70   71   ...   91

«Büyük Kapalı Çarşı bir facia yeridir. Hareket esnasında çarşıdaki halk ve esnaf evvelâ müdhiş bir korku ile kaçışmaya başlamış, fakat hareketin şiddetinden kapular kapanmış, ve çarşı yer yer çökmeye başlamışdır.

«Divan Yolunda Süleymanpaşa Hanı, Ta-vukpazarmda bir çok yer, ve Yemeniciler Çarşısı başdan başa yıkılmışdır.

«Kapalı Çarşıda Bodrum Hanı ile Kelleke-sen Hanının bazı yerleri yıkılmış, enkaaz altında 10 ölü vardır.

«Gedikpaşa, Kadırga, Kumkapu, Yenikapu ve Langada 1000 ev yıkılmışdır.

«Bayazıdda Hasanpaşa Hanının yanındaki meşhur Hasanpaşa Fırını yıkılmış ve içinde 6 hamurkâr olmuşdur. Hasanpaşa Hanının da üst kısmı artık iskân edilemeyecek şekilde harab olmuş, tehlikeli görülerek belediyece hemen yıkılmasına başlanmışdır.

«Koskada Papasoğlu Camiinin minaresinin üst kısmı ve medresesinin çatısı yıkılmışdır.. Samatyada pek çok ev ve dükkân yıkılmış, Topkapusunda Ahmedpaşa Camii ağır hasara uğramışdır, Edirnekapusunda Mihrimah Caminin minaresi yıkılmış ve müezzin efendi olmuşdur. Demirkapuda Ahmedpaşa Camii yıkılmışdır. Sarachânebaşında Mimar Ayaş Camiinin minaresinin üst kısmı yıkılmışdır. Anıı-cazâde Medresesinin bâzı odalarının kubbeleri çökmüş, mekteb kısmen yıkılmış ve enkaaz al-

ANSİKLOPEDİSİ

tında bir kız çocuğu olmuşdur. Demirkapu civarında Küçükkağa Hamamı kısmen yıkılmış ve yine o civarda pek çok ev ve dükkân yıkılmışdır.

«Galatada Yeraltı Camiinin minaresi kamilen yıkılmış, halk panike kapılarak rıhtıma dolmuş, kayıklarla denize açılmışdır.

«Adalardaki tahribat da çok büyükdür. Evler, manastırlar, karakollar, oteller yıkılmışdır. Hayırsız adalardan Sivri Adada bir taş ocağında devrilen kayalar altında 6 amele öl-müşdür. Heybeli Adada Şehiremâneti muhasebecisi Reşad Beyin kerîmesi Halet Hanım korkusundan balkona kaçan kızının peşinden koşmuş, balkonda üzerlerine köşkün bacası devrilerek ana kız beraberce ölmüşlerdir (Halet Hanım bu ansiklopedinin müellifi R. E. Koçunun halasıdır).

«Üsküdarda yazma basmahanesi yıkılmışdır, Kadıköyünde kuyu kazan bir amele toprak kapanıp içinde kalmışdır,

«Zınkapusunda Hacımustafa Camii yıkıl-mışdır. Mektebi Sanayi civarında Güngörmez Camiinin minaresinin üst kısmı yıkılmışdır. Aksarayda Kasavet Hamamı tamamen yıkılmış. Surlarda Edirnekapusu çökerek bir tütüncü dükkânı ile yemişçi dükkânını hurdahaş etmiş, iki kişi olmuşdur. Lâlelide Çukurçeşme Hamamının kubbe ve duvarları çökmüş, Horhor Hamamının külhanı yıkılmışdır. Koca IVIustafapaşa Camiinin kubbesi çökmüş, ' civarındaki derviş odaları ve hamam kamilen yıkılmışdır.

«Odunkapusunda Çürükelma Camiinin ve Soğancılarda Adilesultan Camiinin minareleri yıkılmışdır.

«Uzunçarşı, Tahtakale, Kutucular, Kantarcılar başdanbaşa bir harabezâra dönmüşdür.

«Balipaşa Camiinin üç kubbesi ve mihrab duvarı çökmüş, Abidçelebi Camii ve dergâhı yıkılmışdır.

«Zelzele esnasında hamamlarda yıkanmak-da olanlar ve hamam müstahdemleri sokaklara birer peştemalla çıplak olarak fırlamışlardır.

«Şimdiye kadar enkaz arasından 700 yaralı ve 70 ölü çıkarılmışdır. Ölü sayısının çok yükseleceği tahmin ediliyor. Bilhassa Büyük Kapalı Çarşıda hafriyat süratle yapılmaktadır. Çarşının Fesçiler, Kuyumcular, Yağlıkçılar tarafı tamamen yıkılmışdır. Çarşı civarında Yolgeçen Hanı, Baltacı Ham, Takkeci Hanı, Sepet-

DEPREM

çi Hanı artık ikaamet edilemeyecek şekilde harab olmuşlardır.



«Şehiremânetinde Şehremini Rıdvan Paşanın riyasetinde bir komisyon kurulmuş, açıkda kalan fukaraya para, yiyecek ve çadır teminine başlanmışdır..» (Sabah Gazetesi).

Zelzele felâketzedelerine iane olarak altı ay içinde 90,000 altın toplanmış ve en küçük bir suiistimal olmadan hakikaten muhtaç olanların yardımına koşulmuşdur.

«Büyük Hareketiarz» rûmî takvim ile 1310 yılına rastlar; Edebiyatı Cedîde'nin genç şâirlerinin en heyecanlı devridir, facia yılında 24 yaşında bulunan Tevfik Fikret birkaç yıl sonra «Zelzele» adı ile şu şiiri yazmışdır :

Bin üçyüz ondu.,, henüz dün bu köhne izbeye sen

Misafir olmugdun,

Ki hep sinirli ve hummalı hastalar gibi yer,

Birden

İçin için ve uzun



Bir ihtilâç ise çırpındı, kırdı, yıkdı... keder

Ve korku yüzleri soldurdu; evler, aileler

Birer döküntü; kalanlar bütün ezik, hurda;

Bir inkisarın huşu en şerefli başlarda..

Minareler bile serbezemîn;

Beşer, bu sadmei meş'ûma böyle uğrar da

Biraz tenebbüh eder.

Biraz tenebbüh için bin belâ... ne dersi haşîn!

Sen işte böyle siyah günlerin misafirisin,

Hayâtın elbete

Kolay ve neş'efezâ bir seyahat olmayacak;

Lâkin


Bu tîhi mihnetde

Kolay ve neş'efezâ bir seyahatin ancak

Hayâli vardır; uzak bir serâb için koşmak,

Nihâyetinde yorulmak, ve boş yorulmakdır;

Hayâtı dev hakikatle çarpışan kazanır;

Zafer bir az hasar

İster;

Koşan cihâdı meâliye şanlı, lâkin ağır,



Mahuf adımlar atar!..

Önünde zelzeleler, arkasında zelzeleler!..

1894 de Hâlid isminde ve muhakkak ki tulumbacılığa hevesli bir delikanlı da büyük vak'alarm üzerine destanlar yazılan o devrin âdetince bir «Hareketiarz Destanı» yazmışdır, pek acemice bir manzumedir; destanın sözlerinden nâzımı Hâlid Efendinin Fâtih Rüşdiyei Askeriyesi talebelerinden olduğu anlaşılıyor:


— 4471 —


DEPREM

Dinleyin ahvâli başdan ihtida İstanbul şehrinde olan kazayı Karalar giymekde ehâli hâlâ Nice baba yiğit gitti ziyâne

Muharrem ayında bir sah günü Saat de hemen geçmişdi dördü Ehâli hemen bir zulüm gördü Cihan bulanmışdı toza dumâne

Fâtih Rüşdiyesinde ders okunhık Hareket başladı cümlemiz durduk Şiddeti arttırdı hepimiz korkduk Allah diye bağrışdık ulu Yezdâne

Zabitler derki: — Bu ne felâket Varım bizim için câyi selâmet Ölür ise »ncak MevJâden hidâyet Cümlenin halleri «Semişdüm yamâne

Kurtulduk mektebden çok fükür ettik Kimsede hal kalmadı cümlemiz bittik Peder mâderimizi görmeye gittik Hazır olduk ol emrü fermâne

Kimisi bırakdı hep kitablarım Kurtarmak için hem canlarını Kosdular görmeye hep hanelerini Hepsinin göz yaşları oldu revâne

Teneffüshâne başdan başa yıkıldı Şâkirdan zabit sokaklara dökUldü Çok şükür tanrıya hepsi kurtuldu Koç kurban kesildi Rabbu Sübhâne

Görün Çırçırhlar yangına geldi Pervane misâli ateşe daldı Kurtardı çok yerleri kurbanlar aldı Çok şükür ettiler emrül Sübhâne

Sandıklar gelmişdi kargı tarafdan Kurtardı cümlesin Bârî Yaradan

Lütfünden gösterdi gayret insâne

Yıkıldı cümle haneler hanlar Kalmadı aşlaa sağlam duvarlar Ehâlinin güz yaşı sel gibi çağlar Çok dua ettiler ulu Yezdâne

Ne çâre bozulmaz takdiri Hûda Hemen yardım etsin cümleye Mevlâ

— 4470 —


ÎSTANBUL

Yıkıldı Fâtihin alemi hâlâ Çıkmaz oldu müezzin ezâne

Yıkıldı Edirnekapu minaresi Harab olmuşdu civarlar kalesi Kurtulmanın yokdu gayri çâresi Herkes dökülmüşdü bağ ü bostâne

Yıkıldı cümle kagir binalar Çatladı karakol kışla duvarlar Harab oldu cümle hanlar hamamlar Bu da ibret oldu böyle dhâne

Yıkıldı Yeni Camiin külhanı Billâh söylemem aslaa hilafı Ey kerem kânı cenabı Bârî Yazık değil miydi bunca insâne

Zelzeleden Çarşı olmuşdu harab Dökülmüş cümle taş île ttirab Burada ezilenler gaayet bîhesab Leşleri serdiler cümle meydâne

Bir kimesne var idi hanın içinde O da kalmışdı bu zulüm dibinde Çıkardılar toz toprak içinde Yazıl elif kaddi döndü kemane

Anı kurtardılar toprak içinden Tuttular hemen iki kolundan Verdi bir seda ol derûnundan Çehresi benzerdi bir kahramâne

Allah din ü devlete vermesin zeval Cümlesi buldu keyfinde kemâl Ehli servet yardımda etmedi ihmâl Rahmet ettiler ehli islâme

Her bir devletten iane geldi Takdir böyle imiş yerini buldu Nice canlar gül gibi soldu Kara haber gitti bunca cihâne

Nasıl hareket desem bu bir zulümdür Söz laf anlamaz böyle bir zâlimdir Kimi babacığım kimi evlâdım der Yeniden gelmişdi sanki cihâne

Sene bin üçyüz on iki tamam Takdir bu hâli eyledim beyan Söylesem çokdur hâsılı kelâm Gayret et Hâlid işbu destâne

ANSİKLOPEDİSİ

Destanda bahsedilen yangın, Fâtihde Şekerci Hanı yangınıdır.

Hüsnü KINAYLI

Bibi.: Solakzâde Tarihi; Raşid Tarihi, II ve V; Silâh-dar Tarihi II; Vâsıf Tarihi. I; Tâhir Alangu, Külhanbeyi Edebiyatı.

DERDLÎ — Ünlü halk şâiri, asıl adı İbra-himdir; 1772 de Bolu vilâyetinde Gerede kazasında Şahneler Köyünde doğmuşdur, babasının adı Ali'dir; babasını küçük yaşda kaybetmiş, geçim kaygusu ile çocuk sayılacak çağda önce Konyada, sonra İstanbulda gurbete düşmüş, bilhassa İstanbulda bekâr uşaklığı hayatında hanlarda kahvehanelerde gördüğü saz şâirlerine özenerek pek genç yaşda âşıklık yoluna sapmış; aşık kahvehanelerinde çırak olarak kahvehanede yatar barınırken saz çalmaya, şiirler düzmeye başlarmşdır, söylediği şiirler muhitinde beğenildiği için istîdâdını Allâhın lütfü bilerek ilk şiirlerinde «Lutfi» mahlasını kullanmışdır. Dikkati çekerek himaye gördüğü muhakkakdır; kendisine edebî bir eğilim sağlayan, divan edebiyatı ve tasavvuf ile meşgul olmasına imkân veren hâmî veya hamileri meçhul kalmışdır, devlet kapusuna alınmış, memur olarak Anadoluda bulunmuş, hattâ Mısıra kadar gitmişdir. Bir ara köyüne dönmüş, evlenmiş, iki evlât sahibi olmuş, sonra geçinme yolunda tekrar gurbete düşmüşdür; seyahatla-rından birinde, 1846 da Ankarada 74 yaşında vefat etmiş Koyunpazarındaki camiin mezarlığına defnedilmişdir.

Bu büyük halk saz şâiri hakkında Çankırı millet vekili Talet Beyin «Âşik Derdli» adı ile yazdığı ve 1928 de Boluda basdırdığı eseri göremedik. İbrahim Alâeddin Gövsa «Türk Meşhurları» isimli eserinde: «tarikata girdi», «Köyüne elinde saz, başında sikke ile döndü» diyor, girdiği tarikatın adını yazmıyor, edebi hüviyeti için de: «Hem parmak hesabı ile, hem aruz vezni ile şiirler meydana getirmişdir, sözlerinde düzgün tahsil görmeyenlere mahsus pürüzler olmasına rağmen içli bir şairlik ve bâzı defa çok ince bir birim vardır» diyor. Türk Ansiklopedisi de şunları yazıyor: «Dili oldukça ağırdır, Divan Edebiyatının etkisinde kalmışdır».

Derdlinin divânı arab asıllı Türk harfleri ile bir kaç defa basılmışdır. Darbı mesele hâline gelmiş şu zarif mısra Derdlinindir:

DEREAĞZI İSKELESİ

Mevlevîdir sevdiğim her dem külah eyler bana

Bu büyük şâirin yetişmesinde eski İstan-bulun en aşağı halk tabakalarına kadar sinmiş kültür atmosferinin tesiri çok büyükdür.

Hüsnü KINAYLI

DEKDLİ — Gecen asır sonlarında yaşamış çulha esnafından İstanbullu bir halk şâiri; asıl adının Mustafa olduğunu kendisi söyleyen ve Derdli ismi hem mahlası hem de muhitinde lakabı olduğu anlaşılan bu zâtin yalnız bir manzumesi, Üsküdarlı halk şâiri Âşık Râzinin evrakı metrûkesi arasında bulunmuşdur:

Âşık Derdlidir nâmim ey ihvanı bâ safa Mehdim şehri İstanbul göbek adim Mustafa

Derde olan nisbetim mahlas değildirbenim

Eyyamı sabâvetden zaif nahif derdliyîm

Nevcivanîık çağında çulhalıkdı kârımla Tezgâhdaki refikim olmuşdu dildârımız

Bibâyi aşk dokurduk mekik atııb rûzmerre Kitabı aşk okurduk yârim ile ezbere

Sîne üryan don paça baş açık yalun ayak Pırpırılar şahı o bıçkınım gaayet kıyak

Pâyini bûs etmeğe destur didikde şehhazım Târihim eflâke nakşeyledi bu nazım

Maşukumun emridir târihini yaz diye «Mihrabı askı oldu payı dilber Derdlîye»

1298 (M. 1880-1881)

DEREAĞZI İSKELESİ — Boğazın Rumeli ya


kasında Aranvudköyünde, Arnavudköyü Dere
sinin denize döküldüğü yerde eski büyük bir
kayık İskelesinin adı; yeri, Arnavudköyü Va
pur İskelesi ile Akıntıburnu arasına düşer; 1826
daıı az önce tanzim edilmiş bir Bostancıbaşı
defterinde Arnavudköyü İskelesi tarafından
gelindiğine göre şöyle kaydedilmişdir: «... De-
libeyzâde Hatmam Yorgakinin Yalısı, yanın
da Dereağzı İskelesi, yanında İstefenâki Yalı
sı, yanında Dimitrâki karısının arsası, yanında
Aleksom Beyin arsası, yanında Boyar Yorgaki
nin Yalısı, yanında Kamburoğlu Dimitrakinin
Yalısı, yanında hekim Despotun Yalısı, yanın
da Mise Yorginin Yalısı, yanında Hançerlibey
karısının yalısı, yanında Akıntıburnu...». (B.:
Bostancıbaşa Defterleri, cild 6, sayfa 2979; Ar
navudköyü, cild 2; sayfa '1033). '


— 4473 —



— 4472 —
DEREBEYİ SOKAĞI

DEREBEYİ SOKAĞI — Boğaziçinde Anadolu yakasında Çengelköyünün sokaklarından; köyün merkezî kısmının az gerisindedir, 1934 Belediye Şehir Rehberine göre iftar Yokuşu ile Çengelköyü Mezarlık Sokağı arasında uzanır; yerine gidilip şu satırların yazıldığı sıradaki durumu tesbit edilemedi (Eylül 1966).

Hâlid ERAKDAN

DERE BOSTANI SOKAĞI — Kasımpaşa-da Hacı Hüsam Mahallesinin yollarından, Kasımpaşa Zincirlikuyu Yolu ile Tahtkadısı Sokağı arasında uzanır; Zincirlikuyu Yolu Hacı Hüsam Mahallesi ile Kaptan Mahallesi arasında sınır yoldan. Derebostanı Sokağı, bostanlar arasından geçer bir toprak sokakdır; vaktiyle kabataş döşeliymiş, büyük sağnaklarda sel yatağı olurmuş, bu yüzden bozula bozula, tamir de görmeyerek toprak yol hâlini almış. Sokak üzerinde mesken yokdur (1966, eylül). Hacı Hüsam Mahallesinin bu noktası, Kasımpaşamn bu noktası, Kasımpaşamn gerilerine, bitimine rastlar, Derebostanı Sokağından bir sokak aşırı yerde Büyük Piyâle Camii bulunmaktadır. (1934 Belediye Şehir Rehberi, pafta 16/183).

Hâlid ERAKDAN

DEREBOYU SOKAĞI — Kasunpaşada Ca-

mîikebir ve Küçükpiyâle Mahallelerinin müşterek sokağıdır; Camiikebir Mahallesinde Kasımpaşa Muvakkithânesi Sokağı ile Küçükpiyâle Mahallesinde Tahtakadı Sokağı arasında uzanır, ve bu iki mahallenin arasında sınır olan Kasımpaşa fırını Sokağı ile dört yol ağzı yaparak kesişir (1934 Belediye Şehir Rehberi, pafta 16/185 ve 184). Kabataş döşeli bir yoldur, Belediyece paket taşına çevrilmesi hazırlığı yapılmış bulunuyordu, l tornacı, l marangoz, l berber,, l terzi, l kuyumcu dükkânı, l eczâhâ-ne, müteaddid bakkal dükkânı, dört katlı bir iş hanı ve pasaj, Tahtakadı Sokağı ile birleşdi-ği noktada da Belediye Hamamı bulunmaktadır, Eski ahşab evlerinden ancak bir kaç tane kalmışdır. Sait ve Ramazan Uçmana âid «Kardeşler Kıraathanesi» bu sokak üstünde semtin en büyük kahvehânesidir; kapu numaraları l—63 ve 2—40 olup iki araba rahat geçecek ge-nişlikde bir yoldur (eylül 1966).

Hâlid ERAKDAN

DERE ÇIKMAZI — Boğaziçinde Arnavud-köyünün yollarından; Arnavudköyü Kireçhâ-ne Sokağı ile Arnavudköyü Dere Sokağı ara-

İSTANBUL


sında uzanır, sokakdan ziyâde 2,5 metre geniş-likde beton bir kanal geçiddir, kenarında gaa-yet dar bir yerden yürünerek üzerindeki evlere gidilir; kagir ve yarı kagir evlerin kapu numaraları l—15 ve 2—16 dır. Yağışlarda bu kanal-geçidde toplanan sel suyu, ızgaralı geniş bir mecra ile Arnavudköyü Deresine akıtılmış-dır (eylül 1966).

Hâlid ERAKDAN

DEREGAZİNOSU SOKAĞI — Kadıköyü-nün Kuşdili semti yollarından, Kuşdili Caddesi ile Mahmud Baba Sokağı arasında uzanır ki Kuşdili Çayırı ile Kurbağalı Dere arasından geçmektedir. Kuşdili Caddesi tarafındaki başından gelindiğine göre sağda ve solda ikişer katlı birer ahşab ev vardır, sol kolda .Miskian-ber Sokağı ile olan kavuşağı başında bir terkos çeşmesi vardır. Sokağın sağ tarafı Kurbağalı Dere boyundur, burada ahşab yalı-evler görülür; dere üzerinde demir takviyeli bir tahta köprü bulunmaktadır. Kurbağalı Dere boyunun yakın geçmişde pek meşhur olan gazinoları burada idi (eylül 1966).

Hâlid ERAKDAN

DEEE HAMAMI — Kasımpaşada küçük bir hamam idi; zamanımızda mevcud değildir; hicrî 1147 ve milâdı 1735 tarihli hamam müstahdemleri sicil defterinde Kasımpaşa hamamları arasında kaydedilen bu Dere Hamamında şehri (İstanbullu) Süleyman bin Mahmud adında bir hamamcı ile 27. cebeci bölüğü neferlerinden Avlonyah san bıyıklı Ahmed bin Hasan ve 6. cebeci bölüğü neferlerinden yine Avlonyah çârebrû Ahmed bin Ali adında iki arna-vud dellâk, Mardin adında zinnî, gayri müslim bir külhancı ve üç nefer hammal, - hamamın külhanında barınır külhanbeyi delikanlı-oğlan bulunduğu kayıdlıdır (B.: Arnavud Dellâklar, cild 2, sayfa 1038; Dellâk, cild 8, sayfa 4368; Hamam; Kasımpaşa; Külhan beyleri).

DESE HAMAMI — Onyedinci asırda yaşamış büyük muharrir Evliya Çelebi, meşhur seyyahatnâmesinin İstanbula tahsis edilmiş birinci cildinde İstanbul hamamları arasında Ey-yub civarında Dere Hamamı adı ile bir hamam kayd ediyor. Eyyub hamamları arasında bu isimde bir hamama başka kaynaklarda rastlamadık (B.: Hamam).

DERE İÇİ — Kasımpaşa Deresi boyunun

ANSİKLOPEDİSİ

eski adı; Zamanımızda bu meşhur derenin üstü boydan boya beton ile örtülmüşdür (B.: Kasımpaşa Deresi).

DERElÇt YOLU — 1934 Belediye Şehir Rehberine göre İçerenköyün sokaklarından; yerine gidilip şu satırların yazıldığı sıradaki durumu tesbit edilemedi (eylül 1966).

DEREKARŞISI SOKAĞI — Hasköyün Sokaklarından, Hasköyün gerisinde, kırlığında-dır (1934 Belediye Şehir Rehberi, pafta 17/186), mûsevî mezarlığına giden caddenin sağında ufak bir derenin kenarındadır, toprak bir yokuşdur. Birer ikişer katlı bir kaç ve gece kondu tipi meskenler görülür; bir bakkal dükkânı vardır, kapu numaraları l—9 ve 2—22 dir.

Bu sokağın bir koluna «Derekarşısı Yan Sokağı» adı verilmişdir, Derekarşısı Sokağı ile Muhibbarı Sokağı arasında uzanır, toprak yokuşdur, ikişer katlı evler ve gecekondu tipi meskenler görülür; bir 'bakkal dükkânı vardır, kapu numaraları l—11 ve 2—8 dir( eylül 1966).

DERE KAYASI — Sazan balığı soyundan 15, en çok 20 santim boyunda ince uzun, kızıl ve yeşil ile karışık sincabı renginde bir balık-dır; üzerinde esmer ebruları vardır; akıntısı çok, zemini çakıl, taş ve kum ile örtülü ırmak ve derelerde çoklukla bulunur; üst çenesi uzun, dudaklarının yanlarında iki bıyığı vardır; sırtında, karnında ve makadında üç küçük yüz-

Derckayası Balığı

geçi vardır, sırtındaki 9, karnındaki 9, ve maka-dmdaki 10 suâlidir, kuyruğu acık çataldır. Bir takım kurt ve balık yumurtaları yer; kışı göllerde geçirir, ilk baharda akar sulara iner ve dişisi oralarda taslar ve otlar üzerine yumurtasını döker, erkek balık da tohumunu döker; son baharda tekrar göllere dönerler. Eti lezzetlidir; İstanbul piyasasına Anadolu nehirlerinde avlanan dere kayalarının tuzlusu gelir. Bibi.: Karakin Deveciyan, Balık ve Ba'ıkcılık.

DERELİ (Cevad) — «Ressam; 1902 de Rize-de doğdu, Çallı İbrahimin atöliyesinde çahsdığı

DEREOTU SOKAĞI

Sanayii Nefise Mektebini 1924 de bitirerek devlet himâyesi ile Parise gönderildi, avdetinde Güzel Sanatlar Akademisinin resim şubesine mu-alelim muavini tayin edildi, 1933 de Tıb Fakültesinde desinatör oldu. Paletinde hâkim olan renkler gümüşî, yeşil ve mavidir. En güzel eserleri İstanbul kıyılarında yapdığı manzaralardır. Renkle tatlı ve âhenkdar olub yumuşaklığı ile mütenâsibdir. Cevad Dereli tamamen realist tanınmış ve o yolda calışmakda bulunmaktadır; daha ziyâde manzara ressamıdır; Resim ve Heykel Müzesinde eserleri vardır. 1939 da Cumhuriyet Halk Partisi tarafından Sinopa gönderilmiş ve oradan çok güzel eserlerle dcn-müşdür» (Pertev Boyar, Türk Ressamları, 1948)

Hâlen Güzel Sanatlar Akademisi profesörlerinden olan. Cevad Dereli, bu ansiklopedi için hâl tercemesinde yukarıdaki satırlarla yetinile-cek sanatkâr değildir; fakat esefle kaydederiz ki çok eskiden beri ve çok iyi tanıdığımız ressam, sânına lâyık bir hal tercemesinin yazılabilmesi için gerekli notları kendisinden bir kaç sefer taleb ettiğimiz halde ne yazmış, ne de konuşmuşdur. Onun en güzel portresini çizecek bir kalem için yapacak iş, şu satırın sonuna bir nokta koymakdan ibâdet kalıyor.

DEREN (Haşmet) — Tıb doktoru, göğüs hastalıkları mutahassisi, 1923 de İstanbulda doğdu; Sid İbrahim Bey ile Bedia Hanımın oğludur; 1941 de İstanbul Erkek Lisesini bitirdi; 1947 de İstanbul Üniversitesi Tıb Fakültesinden diploma alarak 1951-1952 de Frankfurt Üniversitesi 1. Dahiliye Kliniğinde ihtisasını yapdı, Almanyada muhtelif hastahânelerde ça-lışdı; memlekete dönüşünde Yakacık Sanator-yomu asistanı (1948-1950), Bursada Uludağ Sa-natoryomu başhekim muavini (1954-195&); İstanbul Verem Savaş Derneği Merkez Epidemioloji Servisi Şefi oldu (1956).

Etıbba Odası ve Milletler Arası Verem Savaş Cemeiyeti üyesidir; İhtisas tahsilini yapdığı Almanyaya sık sık gidip gelir, hatta Essenli bayan Christine ile evlidir; almanca, fransızca, ingilizce bilir. Atletizmi, futbol ve tenis oyunlarını sever.

Bibi.: Kim Kimdir Ansiklopedisi

DEREOTU SOKAĞI — 1934 Belediye Şehir Rehberine göre Beyoğlu kazasının Taksim nahiyesinin Bülbül Mahallesi sokaklarından

DEEESEKİ KÖYÜ

4474 —


İSTANBUL

ANSİKLOPEDİSİ

— 4475 —

DERESEKİ MESCİDİ




(adı geçen rehberde pafta 19/148); yerine gidilip şu satırların yazıldığı sıradaki durumu tes-bit edilemedi (eylül 1966).

DEEESEKİ KÖYÜ — Beykoz Kazasının köylerinden; Beykoz Deresi vadisinde, Beykoz kasabasına 7 kilometre mesafededir; bu -satırların yazıldığı sırada 75 evli bir köy olup nüfusu 500 kişi kadardır. Bir mescidi (B.: Derese-ki Mescidi), beş sınıflı bir ilk okulu, 2 kahvehanesi; 4 bakkalı ve l fırını vardır; fırın ihtiyacı tam olarak karşılayamadığı için ekmeğini ve etini yakında bulunan Akbaba köyünden temin etmekde idi (Temmuz 1966). Vaktiyle bir de hamamı varmış, pek harab bir halde iken 1895-1910 arasında yıkdırılmışdır, 1966 da yeri arsa-tarla idi.

Dereseki, yahud daha doğru söylenişi ile Deresekisi Köyü (Seki = sed, sedir) devam ede gelmiş rivayete göre İstanbulun fethinden bir asır kadar önce kurulmuşdur, köyün kurucusu bilinen ve «Kırklar Sultan» diye anılan zâtin kabri köy civarında dere boyunda bir sed, seki üstündedir. Köy mescidinin banisi Molla Fenârî Mehmed Efendidir, şeyhülisârnlığa kadar yükselmiş ulemâdan olup hicrî 954 (M. 1547) de vefat etmişdir (B.: Mehmed Efendi, Molla Fenârî).

Köy.halkı eskiden bağçıvanlık ve odunculuk ile geçinirdi; çok güzel bir vâdîde kurulmuş olan Dereseki etrafı ormanlarla kaplı idi; namh av yataklarından biri idi. Orman kalmamış, toprak halkı besleyemez olmuş, -Dereseki-lilerin mühim bir kısmı B ey kozdaki Sümer-bank Deri-Kundura Fabrikasında çalışmakda, bir kısmı da memur idi. Pek az kişi de bağçı-vanlığa devam etmekde idi.

Deresekinin cevizi, ayşekadın fasulyası ve

VERKEKt

Dereseki Köyünün mevkii (Kroki Deveciyandan)

reçelelik gülü meşhurdur; ceviz ile fasuleyası «Beykoz Cevizi», «Beykoz Fasulyası» diye anılır; köy, İstanbul şekercilerine her sene 10 ton kadar reçelelik gül satar .


Yüklə 5,85 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   64   65   66   67   68   69   70   71   ...   91




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin