— Babam ben doğmadan ölmüş, dedi, annem amcamla evlenmiş, fakat amcam beni evde istemiyordu. Hayata küsmüştüm. Bu yurda geldim. İlkokulu pek iyi ile bitirdim. Şimdi bir matbaada çalışıyorum.
((Diğer biri, ayyaş babasının işten atılmasından sonra kardeşleriyle aç kalışını hatırlamak istemiyor, fakat geleceğe ümitle bakıyordu., Birisi hapisteki ağabeyini, diğeri babasını hatırlıyor ve üzülüyor. Kaderleri böyle yazılmışsa, suç bu çocukların mı?
((Geçmişle ilgili konularda daima gözleri dalan, istikbale ise güvenle bakan bu. çocuklardan ayrılırken, onların sayıların' altıdan kırka, kırkdan daha üstün rakamlara çıkarmanın yardım ellerimizi uzatmamıza bağlı olduğunu gördüm» (Edibe Dolu, Hayat Mecmuası).
1964 de yurdda bulunan altı çocuk şunlardı:
1. Ahmed Kolay, ilk okulu bitirmiş, matbaa işçisidir;
ÇOCUK
— 4074 —
İSTANBUL
ÂNsiKl/öPEDİsi
— 4075 —
ÇOCUK
-
Hüseyin Çolak, ilk okulu bitirmiş,
reklâm ve tabelâ işçisidir;
-
Abbas Yılmaz, ilk okulu biitrmiş,
bir fabrikada idare işlerinde çalışmakta
dır;
-
Akın Akbaş, ilk okulun 4. sınıfın
da;
-
Zülkadir Aslantaş, ilk okulun 4. sı
nıfında;
-
Raşid Bora, ilk okulun 5. sınıfın
da.
Bir hayır derneği ile beraber, isimlerini bu târih kütüğüne kaydettiğimiz bu çocuklara şerefli bir istikbal niyaz ederiz.
1964 de yurd müdürü olan İlhâmi Po-later, böyle bir şefkat yuvasının başında bulunmaya elyak bir mürebbi idi; ve derneğin de sekreterliğini yapmakta idi (B.: Polater, İlhâmi).
1949 ile 1961 arasında geçen 15 yıl içinde yalnız 10 çocuk, ruhen hasta oldukları için yurd hayatına intibak edememiş, yurd-dan ayrılmışlardır t Ocak, 1965).
Mehmed KOÇU
(B.:
ÇOCUK ESİRGEME KURUMU Himâyei Etfal).
ÇOCUK GAZETE SATICILAR, MÜ-VEZZlLER — İstanbulda çocukların gazete satıcılığı yapması Birinci Cihan Harbi mütarekesinden sonra İstanbulun düşman işgaali altında bulunduğu yıllarda, 1918 -1919 arasında başlamışdır; İstanbulda çıkan türk gazeteleri işgal kuvvetleri kumandanlığının sansürü altına konmuş idi; sansürün neşrini yasak ettiği haberleri ve ma-kaaleleri İstanbul halkına duyurmak ve okutmak isteyen gazeteler, kapanmayı göze alıp bunları yayınlar iken, müvezzi olarak da cezaî ehliyeti olmayan çocuğu kullandılar; büyük şehrin ayak takımı arasından seçilen koşarlı, sırım gibi pırpırı oğlanlar, delikanlı ve olgun yaşdaki müvez-zilere nisbetle hem korkusuzdu, hem de işgal zabıtası önünden çok daha kolaylıkla kaçıyorlardı, yakalandıkları .zaman da çocuk oldukları için, yakayı birkaç tokatla kurtarıyorlardı.
Sâdece rivayete istinad ederek kaydediyoruz, çocuk müvezziler eli ile dağıtılan ilk gazete, «Hadisat». in Süleyman Nazif tarafından yazılmış «Karagün» başlıklı makaa-leyi ihtiva eden nüshasının işgal zâbıtasiıı-ca toplanmasından sonra kaçak yayınlanan ikinci baskısıdır.'
İlk adımı vatan hizmeti yolunda böylece atılarak, İstanbulda çocukların gazete satması, o günden zamanımıza kadar devam edegelmişdir (B.: Gazete satıcıları, Müvezzüer).
Gazete satan çocukların büyük çoğunluğunu İstanbul doğumlu çocuklar teşkil eder; ve hemen hepsi, dar gelirli ve ayak takımı ailelerin evlâdları, mahalle çocuklarıdırlar; bu işe en küçük olarak 12-13 yaşlarında atılırlar; bir kısmı kendine tamamen iş edinir, bir kısmı hem okula gider, hem gazete satar. Gazeteelri, baş bayilerin da-ğıtdığı ikinci el bayilerden alırlar ve velinimetleri olan o adama karşı hesablarında gaayetie doğruluk üzere hareket ederler, bayiin itimadını- sûistimal eden. müvezzi çocuk bin içinde bir bile çıkmaz. Çoğu ye-. timdir, dul anası ile, bâzan bir veya iki kız kardeşi ile yaşadıkları dar gelirli aile yu-
Ahmed Telli Çocuk; Kumkapu 1940 (Resim : Sabiha Bozcah)
İhsan Alacalı Çocuk; Eminönü, 1943 (Resim : Sabiha Bozcah)
vasına bir gelir temini için bu yola atılmış-dır, kitab, kalem, defter gibi kendi okul masraflarını karşılamak, ve esvab, pabuç, ile kılık kıyafetinin tanziminde aileye yük olmamak endişesi bir çocuğu gazete satmaya sevk eden başlıca sebebler arasındadır; fakat hem gazete satan hem de okula giden çocuklar arasından bir orta okulu bitirenler ender çıkar; lise talebesi olup da gazete satan çocuklar da binde bir, yok gibidir. Gazete satan çocukların hayatını belki sekiz on çocuğun üzerinde uzun ve yakın tedkiklerle tesbit olan R. E. Koçu, müşahedelerini ayakdaşlan arasında «Tazı» lâkabı ile anılan Ali Salâhaddin isimli bir çocuğun hayat hikâyesinde kalem diline vermişdir (B.: Ali, Tazı).
Bu çocukların bir kısmı büyük ana caddeler üzerinde, bir kısmı, gazete okuyan, alan semtlerin kendilerince benimsenmiş, müşteri peylenmiş sokaklarında, bir kısmı meydanlarda, bir kısmı da günün her
saatinde gazete alıcısı bulunan köprünün vapur iskelelerinde, Sirkeci ve Haydarpaşa garlarında ve Rumeli yakası ara trenin diğer istasyonlarında dolaşırlar, bulunurlar; yolcularını almaya başladığı andan hareketlerine kadar vapura ve trene girerek kamaraları, vagonları çıngıraklı sesleriyle dolaşırlar, biri gider, öbürü gelir.
Gazete isimlerini benimseyerek keşfettikleri dil kaadilerine uyarak bağırırlar, meselâ 1938-1940 arasında, İstanbulun en çok satan üç akşam gazetesinden «Haber», «Akşam», «Son - Posta» nın isimlerinde, kısa ve hafif heceli Haberin adı, isme kuvvet verebilmek için iki defa tekrar edilir: ((Haber... Haber!...» derler; Akşam adı ise, «ş» den sonra bir «y» ilâvesi ile uzatılarak kuvvetlendirilir, bu gazetenin adı «Akşıyam...» diye bağırılır. Çok heceli Son - Postaya gelince, ismin ikinci parçasmdaki «p», yerini kuvvetli «b» ye bırakır, İstanbulun gazeteci çocukları: «Son Boşta!» derler; her üç gazetenin adı birlikde söylenecekse, başa, kısa ve hafif heceli Haber geçer, sonra çok heceli Son - Posta kalır, artık ne ortadaki akşam adını uzatmaya, ne de «p» yi kuvvetlendirmeye lüzum vardır, isim zinciri : «Haber Aksam Son-Posta!>->. diye bağırılır.
Gazeteler, gazete matbaalarından alınan kalın matris kâğıdından bir kap içinde sol koltuk altında taşınır ve sağ omuzdan atılmış bir kayış ile de bu yüke mesned temin, edilir; bir gazete satıcısı çocuğun işe çıkacağı sıradaki yükü en az 5 kilonun üstündedir; müşterisi bol bir gazeteci çocuğun taşıdığı gazete ve dergilerin ağırlığı 10 kiloyu bulur.
Yakın zamanlara kadar gazete satan çocukların çoğu, yazın yalın ayak dolaşırlardı; ekseriya başları açık, saçlar püskül püskül, eğer yüz nakışları güzel ve vücutları da atlet yapısında olursa koşarlı çıplak ayakları ile bu pırpırı oğlanlar bir ressam için, İstanbulu temsil edecek bir resim konusu, modelidir (B.: Ataaykut, Murad).
Yukarıda da kaydettik, gazete satan çocuklar, İstanbulun çok dar gelirli ve hattâ ayak takımından aileleri içinden çıkarlar; günlük hayatlarında, müşterilerden gayrı temas ettikleri kimseler, yine o tabakaların adamları ve hattâ serserilerdir, çoğu da cinsî sapık adamlardır; güzel bir çocuk için gazete müvezziliği bu yönden tehlikeli bir yoldur, çok dikkatli davranması gerekir; unutmamalıdır ki, bilhassa va-
ÇOCUK
4076 —
İSTANBUL
pür iskelelerindeki çocuklar, işleri icabı, evlerine çok geç, gece yarısına yakın dönerler, eğer şehir kenarı, tenha bir semtin çocuğu ise, ırzlarından başka küçücük keselerindeki paraya tamah edecek bir alçağın pençesinde hayatları bile tehlikeye düşebilir. Esrara, eroine, alkollü içkilere alışmaları daima mümkindir.
İstanbulda gazete bayiliği zengin iş, hele serbâyilik bir nevî patronluktur, hepsinin büyük servetleri vardır, ve çoğu da çocukluk çağlarında İstanbul sokaklarında kosarlı çıplak ayakları ile gazete sata sata, fakat iffet ve istikaametden ayırlma-yarak yükselmişlerdir : Mehmed Ağabey, Remzi, Yusuf Ağabey gibi.
ÇOCUK HAMAM UŞAKLARI, DEL-LÂKLAH — Kadimden 1908 meşrutiyetine kadar 13-14 yaşlarında, hattâ daha küçük, sabî denilecek çocuklar «dellâk şakirdi», «dellâk yamağı» adı ile İstanbul hamamlarında istihdam edilmiş ve isimleri İstanbul Kadılığındaki dellâk sicil defterlerine de kaydedümişdir; 13-18 yaşlar arasında tüysüz genç dellâklar ise büyük çarşı hamamlarının hemen hepsinde, iki üç tane mutlakaa bulundurulmuşdur.
Hamam müstahdemlerinin istanbul
kadılığı tarafından tanzim edilen eski sicil
defterlerinde çocuk hamam dellâkları isim
leri ve künyeleri ile beraber «sabi oğlan»,
«taze uşak», «taze oğlan>:, «çârebrû genç
uşak» gibi tâbirlerle gösterilmişlerdir. 1885-
1895 arasında Beyoğlunda kartpostalcı
Petrâkinin İtalyada bastırıp İstanbulda sa
tışa çıkardığı İstanbul kartpostallarından
birisi Galatadaki Kapuiçi Hamamının ca-
mekânında çekilmiş bir fotoğraf dır; bu re
simde ön plânda hamamcı ile natır birer
iskemleye oturmuşlar, arkada da 15-17 yaş
arasında peştemalca çıplak üç çocuk dellâk
durmaktadır. ,
Yukarda da kaydettiğimiz gibi, 1908 de meşrutiyetin ilânında İstanbul hamamlarında çocuk dellâk istihdamı yasak edilmiş-dir; bu yasak zamanımızda da yürürlüktedir (B.: Dellâk; Hamam).
ÇOCUK-JHRSIZ ÇETELERİ — Hırsızlık yoluna sapan .bedbaht çocuklar, hemen istisnasız evvelâ sokağa düşmüşler, yersiz yurdsuz kalmışlar, hâneberduşlara katılmışlar, uygunsuz güruhundan cinsî sapık adamların pençesinde önce iffetlerini kay-
betmişler, sonra hırsız olmuşlardır (B.: Çocuk Hırsızlar). Kendi başlarına hırsızlık yapan çocukların hemen hepsi tahsilsiz, mühmel, çul çaput içinde, yalın ayaklı yarı çıplak biçârelerdir. Kleptomani denilen hırsızlık hastalığına müptelâ çocuklar bu hükmün dışında kalırlar.
Pırprı hırsız oğlanları toplayarak bir Çocuk Hırsız Çetesi hâlinde çalışdıran serseriler de çıkmışdır.
Kendi aralarında hırsız çeteleri kurarak toplu çalışan çocuklar ise bilâkis, hali vakti yerinde, fakat evlâd terbiyesini bil-memiş, evlâdlarmı başı boş bırakmış ailelerden çıkmışlardır. Vazifelerini yapmamış, bilmemiş asıl suçlu anaların, babaların kurbanları zavallılardır, ve hemen hepsi, zamanımızda orta mekteb ve lise talebesi iken büyük adam gibi para harcamak, onların tattığı zevklerden tatmak, için çalmışlardır; ihmal edilmiş terbiyeleri arasında seyredilen gangsterlik filmleri, sözde çocuk yayını altında okunan, haydudluk hikâyeleri, de başlıca müşevvik, olmuşdur.
Çocuk hırsız çetelerini büyükler tarafından kurulub idare edilen ve çocukların kendileri tarafından, kurulub idare edilen olmak üzere iki ayrı çeşide ayırmak lâzımdır.
İstanbulda çocuk hırsızlar kadimden beri görülegelmişdir. Büyükler tarafından kurulub® idare edilen çocuk hırsız çetelerinden marifetleri basına aksetmiş olan ilk çete 1883 - 1884 arasında Pıtır" Ali Çetesi», ikinci ve büyük bir çete 1908 - 1909 arasında «Parlak Joze Çetesi» dir.
Çocukların kendileri tarafından kurulan hırsız çeteleri ile pis maceralara atılmaları İkinci Cihan Harbinden sonra başlamış ve büyük şehrin toplum hayatının önemli ve tehlikeli yaralarından biri olmuşdur. İki eski çocuk çetesi ile beraber, vak'aları, maceraları ve mensublarının isimleri İstanbul gazetelerinde neşredilmiş zamanımızın çocuk hırsız çetelerini dikkate değer isimleri ile bu şehir kütüğüne alıyoruz, fakat, o kötü yol çocuklarının soy adlarını kaydetmemeyi uygun gördük.
Pıtır Ali Çetesi — 1883 ve 1884 yularında altı ay içinde 18 ev soymuş bir çetedir; 35 yaşlarında Unkapamnda beygir sürücüsü ve cinsî sapıklık suçlarından hapse girmiş çıkmış uygunsuz güruhundan Pıtır Ali adında birinin yine uygunsuz takı-
Galatada Kapuiçî Hamamında dellâk çocuklar (1885 (Kartpostaldan Sabiha Bozeah)
1895)
ÇOCUK
— 4078 —
İSTANBUL
ansiklopedisi
— 4079 —
ÇOCUK
mından 15 yaşında beygir sürücüsü Osman, 15 yaşında Mneberduş Kız Şevket, 13 yaşında Laz Harun ve 13 yaşında Güzel Hasan adında dört çoeukdan mürekkeb olarak kurulmuşdur. Bir gece Haydar'da bir binbaşının evine girdiklerinde gece yansı ahşab merdivenin gıcırtısına uyanan emirber Kırşehirli Arif adında bir neferin kasaturasını çekerek fırlaması üzerine çocuk hırsızlardan üçü kaçmış, Laz Harun yakalanmış, ve bu oğlan tarafından çete ele verilmiştir. Uzun süren bir muhakemeden sonra Pıtır Ali 15 sene prangabendliğe, dört çocuk da beşer yıl hapse mahkûm olmuşlardır.
Parlak Joze Çetesi — 1908 ile 1909 arasında, meşrutiyetin ilk yıllarında faaliyette bulunmuş olan bu çocuk hırsızlar çetesinin kurucu elebaşısı Parlak Joze yahud Jozef adında 30 yaşında bir serseridir, ne milletden olduğu bilinmiyor, yalnız Yunan tebalı olduğu kaydedilmişdir. Çete Galata-da kurulmuş ve 4 - 5 ay içinde büyük şehrin muhtelif yerlerinde gece ve gündüz pek çok ev soymuşlar ve nihayet hepsi yakalanarak İstanbul Cinayet Mahkemesince hırsız çocuklar yaşlarına göre muttelif cezalara çarpdırılmışlardır. Polis Mecmuasında çıkan bir mahkeme ilâmına göre çetenin efradını teşkil eden hırsız çocuklar şunlardır; Tatavlada kardeşi Angeli'nin yanında oturan 14 yaşında Mihal, Tophanede Hen-dekde Topal Ahmed Ağanın sabahçı kahvehanesinde yatıp kalkan küfeci 13 yaşında Pire Mehmed, aynı kahvede yatıp kalkan
-
yaşında Aleko, ayni kahvehanede yatıp
kalkan 13 yaşında Perikli, ayni kahveha
nede yatıp kalkan 12 yaşında Yuvan, ayni
kahvehanede yatıp kalkan 12 yaşında Yani,
aynı kahvehanede yatıp kalkan 13 yaşında
Teofilos, Kasımpaşada Bostan Sokağında
Koltukçu Gani Ağanın akaaretlerinde otu
ran terzi çırağı 14 yaşında Paskal, Küçük-
mustafap&şada Kolonya Hanında oturan
-
yaşında Dimitri.
Galatada Lüleci Hendeğinde Topal Ahmed Ağanın sabahçı kahvehanesi o devrin türlü şenaat ve rezalet erbabının toplandığı yerlerden biri idi (B.: Sabahçı Kahvehaneleri; Lülecihendeği Kahvehanesi), Parlak Joze Çetesinin dokuz hırsız çocuğundan altısının bu kahvehanede barınır olması buranın nasıl mülevves bir yer olduğunu belirtmek için kâfidir.
Arizona Çetesi — 1959 senesinde Do-labderesi içinde ancak iki masa bulunan küçücük bir kahvehane Avadis, Mehmed, Recep, Erhan, îzzet, Garbis, Nejad, Şaban isimlerinde ve yaşları 16 ile 19 arasında sekiz çocuk tarafından kurulmuş, bir ay içinde 11 bakkal dükkânı ve l elbise boyahanesi soymuşlardır; çaldıkları paraları paylaşıp harcamışlar; peynir, pastırma, sucuk, çikolata ve kuru yemişleri yemişlerdir; on-bir bakkaldan kaldırdıkları bin şişe rakı ile 4000 paket muhtelif cins sigaraları da kısmen içmişler, kısmen de satmış, satmak üzere saklamışlardır. Çaldıkları çayları da karargâhları olan kahvehanenin sahibine vermişlerdir. Çetenin reisliğini Avadis yap-mışdır. Veçhen dilber fakat haylaz bir mek-tebli çocuk olan çete efradından 17 yaşındaki Erhan: «Kahveye, oyuna (kumara) ve eğlenceye (sinema, işret) para yetiştiremi-
Arizona Çetesinden Erhan (Besim : Sabiha Bozcah)
yorduk, bir gün kahvede toplandık, çeteyi kurduk ve hemen faaliyete geçtik...» diye anlatmışdır (Mart, 1959).
Yedibelâ Çetesi — 1959 senesi eylül ayında yaşları 15 ile 19 arasında yedi haylaz mektebli tarafından kurulmuşdur; Le-vend semtini aylarca dehşet içinde bırakmış bu çetenin yedi hırsız çocuğunun isimleri şunlardır:
-
— Mehmed Ali, 17 yaşında, babası
ölmüş, terzilikle geçinen annesi vardır,
Pertevniyal Lisesi dokuzuncu sınıfda iken
haylazlık yüzünden terketmiştir.
-
— Kâmil, 15 yaşında, milyoner bir
manifatura tüccarının ogıu.
-
— Ali Aclan, 19 yaşında, Avusturya
Lisesinin orta kısmını beş yılda bitireme-
miş, belge almış, Nilüferhatun İlk Okulu
son sınıf talebesi.
-
— Rauf, 17 yaşında, Haydarpaşa Li
sesi dokuzuncu sınıfda iken haylazlık yü
zünden terketmiş, milyoner bir zahire tüc
carının oğlu.
-
— Galib, 15 yaşında, Robert Kollejin
ikinci sınıf talebesi, çok zengin bir ailenin,
zeki fakat cinsî sapık oğlu; Tophane kah
vehanelerin de dolaşır, yaşça akraanı olma
yan hâııeberduşlarla kötü otellerde ye ha
mamlarda yatmakdan, ((bohem hayatı» ya
şamaktan zevk alır.
-
— Şükrü, 17 yaşında, fakir çocuk,
Levend semtinin gazete müvezzii.
-
— Ali, 19 yaşînda, orta halli bir aile
nin orta okulu terketmiş haylaz oğlu, ru
hen Galib'in tam benzeri.
Bu çocuk larm hepsi Levendde oturmaktadırlar; bir hırsız çetesi kurmayı ilk düşünen Mehmed Ali olmuş ve fikrini Kâmile açdığı zaman hararetli tasvib görmüş, sonra diğerleriyle anlaşılmış, ve civarda «Perili Köşk)) diye anılan kagir ve harab bir bina çeteye karargâh olmuşdur; çeteye önce Galibin teklifi ile ingilizce «Teena-gers Çetesi — Buluğ Çağı Oğlanları Çetesi» adı verilmiş, ise de sonra ((Yedibelâ» adı daha tumturaklı bulunmuşdur. Çetenin kurucusu ve idarecisi Mehmed Ali bir müddet Şükrü ile beraber gazete müvezzii olarak Levend semti evlerini kapu kapu dolaşmış ve etüdlerini yapmıştır, kısa zamanda tamamlanan bu etüdlerden sonra da zincirleme hırsızlıklar başlamış ve Levend. semti, esrarengiz hırsızların karşısında dehşet içinde kalmışdır. İlk hedef bir Amerikalının evi olmuş, onu bir doktorun, bir
zengin kadının ve bir profesörün evleri ta-kib etmişdir; 100.000 liralık kıymetin üstünde muhtelif eşya ve mücevher çalmışlar, ayrıca 20.000 lira kıymetinde bir de pul koleksiyonu çalmışlardır; çaldıklarım Perili köşkde yere gömerek, duvar aralarına sokarak saklamışlar, bir kısmını da re-zilâne satmışlardır; meselâ 15.000 lira değerinde bir yüzüğü 35 liraya vermişlerdir. Profesörün evini soyduktan sonra yakalanan çete efradı suçlarını itiraf etmişler ve bu arada Perili Köşkün esrarını açıklamışlardır. Harab bina gösterilen yerde yapılan kazıda toprak altından 50.000 lira değerinde mücevher çıkarılmış, köşkün sarnıcında ve duvar 'aralarında da sair hırsızlık eşyası bulunmuşdur; bu çetenin faaliyeti 1960 Şubatına kadar altı ay sürmüştür. Dört zengin çocuğunun müşterek itirafları su olmuşdur : ((Ailelerimiz tarafından ihmal edildik, başı boş bırakıldık, hırsızlığı para için değil, macera, heyecan için yapdık; okuduğumuz romanların, seyrettiğimiz filmlerin tesiri altında kaldık.);
Tekbacak Çetesi — 1960 senesinde 14 yaşında bir Ortaokul talebesi olan ve ar-
Tekbacak Çetesi,
Soldan sağa: Nedim, Nusret, Şeref (Çete reisi) (Resim: Sabiha Bozcalı)
ÇOCUK
— 4080 —
İSTANBUL
ANSİKLOPEDİSİ
— 4081 —
ÇOCUK
Beşler Çetesi, soldan sağa: Savaş, Kâmil (Reis), Salih, Erdon (Eesim : Sabilıa Bozcalı)
Şarlo Şeref Çetesi — 1964 yılında arkadaşları arasında Şarlo lâkabı ile anılır Şe-râfeddin adında 14 yaşında bir orta okul kaçkını taralından kurulmuş ve İstanbul tarafında aylarca faaliyetde bulunarak yirmiden, fazla dükkân soyunuşlardır, çaldıkları paraları da kahvehanelerde kumar oyunlarında yemişlerdir; çete, reisleri ile beraber üç çocukdan mürekkeb olub diğerlerinin isimleri Sabahattin ve Er gündür; Şarlo Şeref Çetesi Zafer isminde bir okul arkadaşları tarafından yapılan ihbarla ele geçirilmiş, ve çete reisi Unkapamnda bir
Şarlo Şeref Çetesi, soldan sağa:
Sabahaddin, Şarlo Şeref, Ergim (Haber Ajansı)
(Resini : Sabiha Bozcalı)
kadaşları tarafından Nedim ve Nusret adında iki arkadaşı ile kurulmuş, Çarşıkapu-sunda kunduracı Serkisin mağazasına girerek 30 çift ayakkabı çalmışlardır; ve ayakkabıları satar iken yakalanmışlardır.
Beşler Çetesi — 1963 de, «Yedibelâ Çetesi» nin iki numaralı üyesi Kâmil tarafından kurulmuşdur; milyoner manifaturacının oğlu 17-18 yaşına gelmiş, ayağını alıştırdığı kötü yoldan çekememiş, daha doğru bir tarif ve kendisinin de itirafı ile zengin ailenin kötü ihmali devam etmiş-dir.
Bu oğlan, Yedibelâ Çetesi macerasından sonra Şişli Orta okuluna devama baş- *, lamış ve orada İbrahim adında bir arkadaşını iğfal ederek 1961 de yine Levend semtinde iki ev soyduktan sonra yakalanmış, ve şunları söylemişdir: «Daha önce Yedibelâ Çetesinde yaşımın küçüklüğü dolayısı ile bir ceza yemedim, bu benim cesaretimi arttırdı. Babam bana çok para verir (!), beni çok hoş tutar (!), niçin çalıyorum, anlamıyorum, iş yaparken büyük heyecan duyuyorum...» Bu sefer de ceza yememiş olacakdır ki, iki sene kadar ortaya Beşler Çetesinin kurucusu olarak çıkmışdır. Çetenin diğer dört üyesi şunlardır:
Savaş, 17 yaşında, orta okulu haylazlık yüzünden terketmiş, müzik meraklısı, Kâmilin teşviki ile ilk hırsızlığı, çetenin gözcüsü.
Salih, 17 yaşında, orta okulu haylazlık yüzünden terketmiş, bir elektrikçinin oğlu, Kâmilin teşvik ile ilk hırsızlığı.
Erdoğan, 17 yaşında, orta okulu haylazlık yüzünden terketmiş, Kâmilin teşviki ile ilk hırsızlığı.
Arif, 20 yaşında, orta okulu haylazlık yüzünden terketmiş, neferlikle askerliğini yapmaktadır, çeteye izinli geldiğinde Kâmilin teşviki ile katılmış, çete yakalandığı zaman kıt'asma dönmüş bulunuyordu.
Beşler Çetesi 1963 yılının şubat ayında faaliyete başlamış, nisan ayında yakalanmış, üç ay içinde hırsız çocukların çok iyi tanıdıkları Levendde dokuz ev soymuşlar ve çaldıkları şeyleri, kıymetlerini bilmeden satmışlardır. Çete Resi Kâmil bu se-••fer şöyle konuşmuşdur : «Babam zengin ama ben ondan harçlık almam, arkadaşlarım da ailelerinden para almazlar, biz heyecan için hırsızlık yapıyoruz; önümüze gelen her şeyi, bir paket sigarayı bile alırız, bizce çalınan şeyin kıymeti mühim değildir, çalmak mühimdir (!)».
Bu son vak'asında dahi gazeteler bu oğlandan «iyi âüe çocuğu*, diye bahsetmişlerdir; bizce, bu kadar kayıdsrzlık karşısında servete karşı israf 'edilmiş teveccühdür, istikbali çok karanlık görülen Kâmil sadece «zengin aile çocuğu» dur. Bu sosyal dramın teşrih yeri bu sayfalar değildir.
Kara Korsanlar Çetesi — 1963 yılı mart ayı içinde Eyyub'da bir depodan sarı maden çalmış dört çocukdan mürekkeb bir hırsız çetesidir; kurdukları çeteye bir gangster filminden mülhem olarak bu ismi vermiş olan ve yaşlan 14 ile 17 arasında bulunan hırsız çocukların isimleri Sal-dıray, Seyfeddin, Orhan ve Sabahaddindir; ikisi ilk okulun ikinci sınıfından ayrılmış, ikis ise hiç okumamış oğlanlardır; garibi şudur ki, soydukları deponun sahibi, çalınmış mal satan bir hırsız yatağı çıkmışdır.
Karakorsanlar Çetesi, soldan sağa: Saldıray, Seyfeddin, Orhan, Sabahattin
(Kesim : Sabiha Bozcafr)
kahvehanede Okey denilen kumar oyunu oynarken tevkif edilmiş 14 yaşında oğlan polislere yaşından, boyundan umulmayan küstahlıkla: ((Biliyorum... bizi Zafer ele verdi beni zor yakalardınız... fakat Zafer bu hainliğini hayatı ile ödeyecektir, elinizden kurtulur kurtulmaz önce onu temizleyeceğim!.,.» demişdir (Haziran, 1964).
ÇOCUK HIRSIZI YAHUDiLER VAK'-Si — 1715 de geçmiş bir vak'adır; o tarihte Kaptan Paşa olan ve «Canım Hoca» lâka-bile anılan Hacı Mehmed Paşanın Kethüdası Morali Ali Ağanın evi Haliç Fenerindeydi. Bir gün Ali Ağanın yedi sekiz yaşlarında Ahmed adındaki oğlu evlerinin kapısında dururken mey-va satan bir Yahudi geçer, Küçük Ahmed de meyva almak ister, çocuğun yalnız, sokağın da tenha bulunmasını fırsat .bilen Yahudi manav:
— Şuracıkta daha güzel yemişlerim var, gel sana onlardan vereyim! diye masumu kandırır, yanına alıp Balata kadar .kaçırır, ve Bâlat kapısından içeri, o zaman-
Dostları ilə paylaş: |