Italyanca Aşk Başkadır Evening Class



Yüklə 2 Mb.
səhifə14/32
tarix18.08.2018
ölçüsü2 Mb.
#72583
1   ...   10   11   12   13   14   15   16   17   ...   32
Altı hafta sonra bir gün dükkâna sigara isteyen bir adam geldi. Otuzlarında, şişmanca biriydi. Saçları kazınmış gibiydi. Okuldan sonra olduğu için dükkânda Lou vardı.
"Adın ne ?" diye sordu.
Lou sesi tanıdı. Soygun günü çıkarının ne olduğunu düşündü.
"Lou" dedi.
- Beni tanıyor musun, Lou ?
Lou, adamın gözünün içine bakarak, "Hayatımda görmedim" diye yanıtladı.
- Aferin, Lou. Yakında seninle görüşeceğiz, dedi. Altı hafta önce elindeki sopayı sallayarak elli paket sigara çalan adam şimdi aldığı tek paketin parasını uslu uslu ödedi. Kısa bir süre sonra aynı iriyarı adam elinde plastik bir torbayla yemden dükkâna geldi. "Annene bir kuzu budu getirdim" dedi. Sonra çıkıp gitti.
Annesi, "Babana bir şey söylemeyelim," dedi ve budu o pazar öğle yemeğinde pişirdi.
Lou'nun babası olanları bilseydi, dükkânlarından çalınan malların başkalarına dağıtıldığını duymaktan hoşlanmadığı gibi kasabın da etlerinin modern bir Robin Hood tarafından ona buna verildiğini öğrenmekten hiç memnun olmayacağını söyleyeceği kesindi.
Lou ile annesi işi uzatmamaya karar verdiler. Lou, iriyarı adamı Robin Hood gibi görmeye başladı. Etrafta rastladığında "N'aber?" diyordu.
İriyan adam da gülerek, "işler nasıl, Lou?" diye yanıtlıyordu.
Lou bir bakıma Robin'den haber çıkması için dua ediyordu. Kuzu budunu getirmekle borcunu ödemişti. Öte yandan yeraltı dünyasıyla böylesine yakın olmaktan gurur duyuyor, Robin'in ona bir iş vermesi için can atıyordu. Soyguna katılmaktan yana değildi. Soyguncuları kaçıran arabayı kullanmak da istemiyordu. Canı heyecan verici olaylara katılmayı çekiyordu.
Onu okuldan arayan olmadı. Lou öğrenci olmak için yaratılmış bir çocuk değildi. On altı yaşında okuldan ayrılmış İş Bulma Ku-rumu'na başvurmuştu, ama oradan da fazla ümidi yoktu. Kurumun kapısından girince karşısına ilk çıkan Robin oldu. İlan tahtasını inceliyordu.
- N'aber Robin? dedi bunun kendi taktığı ad olduğunu unutarak. Karşısındaki, "Robin adı da nereden çıktı?" diye sordu.
- Sana bir şey demem gerekiyordu. Adını bilmediğim için ben de sana Robin diyorum...
- Bu soğuk bir şaka olmasın sakın... Son derece sinirliydi.
- Yok canım. Robin Hood'un adı... bilirsin... sesi gittikçe hafifliyordu. Lou, yanlış anlaşılmaktan korktuğu için Robin Hood'un çetesi "Şen Adamlar"dan söz etmekten korktu. Aman yarabbi, o adı söylemek nereden aklına gelmişti?
- Hırsızlıkla ilgili bir şey olmasın da...
- Aman yarabbi, ne münasebet, HAYIR, dedi Lou, dünyanın en iğrenç fikriymiş gibi.
- Neyse... dedi Robin içi rahatlamıştı. -Asıl adın ne?
- Yanlış bir anlamı olmadığına göre Robin işimizi görür.
- Yanlış anlam da nereden çıktı...
- İyi... Peki, söyle bakalım, işler nasıl, Lou?
- iyi sayılmaz. Bir depoda çalışıyordum, ama sigara içilmemek gibi aptal kuralları vardı.
- Bilirim... Hepsi birbirine benzer... Robin çok anlayışlıydı. Karşısındaki gencin ilk işinde bir hafta çalıştıktan sonra kovulduğunu anlamıştı. Onun da aynı şeyi yaşamış olduğu belliydi.
- Bak, sana göre güzel bir iş var, dedi parmağıyla bir sinema salonunun temizlikçi aradığını belirten ilam göstererek.
- Kadın işi değil mi?
- Öyle demiyor. Artık kız erkek ayrımı kaldı mı ?
- Evet ama, çaresizlikten kabul etmiş görünmekten korkarım. Robin'in ona böyle aşağılayıcı bir işi layık görmesine kırılmıştı.
- Bakarsm bazı ikramiyeleri vardır, iriyarı adam bu sözleri uzaklara boş gözlerle bakarak söylüyordu.
-Ne gibi?
- Kapılan açık bıraktıracak ikramiyeler.
- Her gece mi ? Çakmazlar mı ?
- Sürgü sadece biraz gevşetilirse, hayır.
- Sonra?
- içeri girip çıkmak isteyenlere bir hafta zaman verilmiş olur... -Sonra?
- Temizlik işini yapanın hayatmda iyi şeyler olur. Çok fazla olmasa da ufak tefek iyilikler. Kendisine borçlu birilerinin olduğunu görür.
Lou'nun heyecandan nefesi kesilmişti, istediği an gelmişti. Robin onu çetesine alıyordu. Hiç konuşmadan masaya yaklaştı ve temizlik işi için başvuru formu doldurmaya koyuldu.
- Böyle bir işi neden kabul ettin? diye sordu babası.
- Ben yapmazsam nasıl olsa birileri yapacaktı da ondan... dedi Lou omuz silkerek.
Koltukları temizliyor, yerdeki çöpleri topluyordu. Tuvaletleri ovuyor, duvar yazılarını özel temizleyicilerle siliyordu. Akşamları da o koca arka kapının sürgüsünü gevşetmeyi unutmuyordu. Robin'in hangi kapı olduğunu söylemesine gerek kalmamış
o kapıdan başka girişin olmadığını anlamıştı.
Sinemanın müdürü ufak tefek, sinirli bir adamdı. Lou'ya durmadan her şeyin ne kadar değiştiğini, gençliğinde dünyanm ne kadar farklı olduğunu anlatıyordu.
- Haklısınız, diyordu Lou, fazla konuşmamaya gayret ederek. Olaydan sonra akılda kalacak bir davranış sergilememeye çalışıyordu.
Olay, dört gün sonra gerçekleşti. Hırsızlar içeri girerek gizli kasayı kırmışlar ve günün hasılatıyla ortadan kaybolmuşlardı. Kilidi kesmişlerdi. Ufak bir aralıktan kilidin diline ulaşmış olmalıydılar. Polis, "Kapı açık kalmış olabilir mi" diye sorduğunda sinir krizleri geçiren ufak tefek müdür dünyanın ne kadar kötüleştiğini tekrarlayarak buna imkân olmadığını, her akşam kapıyı kontrol ettiğini söylemişti. "Açık olsa neden testere kullansınlar" diye sormuştu. Lou bu sözleri onu korumak için söylediğini anladı. Kimsenin yeni temizlikçiden kuşkulanmaması için önlem alınmıştı.
Dikkat çekmemek için, her akşam yeni kapının kilitli olmasına özen göstererek iki hafta daha işte kaldı. Sonra müdüre daha iyi bir iş bulduğunu söyledi.
- Gelen gideni aratır, dedi müdür... Çok kötü biri olduğunu düşünen Lou utanç duydu. Daha önce çalışanların hiçbiri hırsızlar girsin diye kapıyı açık bırakmamıştı. Suçluluk duymanın da bir faydası kalmamıştı. Olan olmuştu. Gelişmeleri beklemekten başka çare yoktu.
Gelişme, Robin'in bir gün dükkâna sigara almaya gelip bir zarf bırakması oldu. Babası dükkânda olduğu için Lou zarfı sessizce aldı ve hemen açmadı. Zarfın içinde on poundluk banknotlar vardı. Dört gece arka arkaya kapının sürgüsünü açık bırakmaya yüz pound! Robin'in dediği gibi borçlu olanlar vardı.
Lou Robin'den iş istemedi. Ufak tefek görevlere hayır demeden hayatını sürdürdü. Önemli bir şey çıktığında haber çıkacağından emindi. Yine de iriyarı adama rastlamaya can atıyordu. Robin'e İş Bulma Kurumu'nda da bir daha rastlamadı.
Lou, Robin'in supermarket soygununda parmağı olduğundan emindi. Süpermarketi koruyan şirket içerden yardım eden birileri olduğuna dair en ufak bir kanıt bulamamıştı.
Robin işlerini nasıl hallediyordu ? Çaldığı mallan nerede saklıyordu ? Herhalde bir yerlerde deposu vardı. Seneler önce babasının dükkânını soymaya kalktığı günden bu yana çok ilerlemiş-
ti. Lou o zamanlar daha on beş yaşındaydı. Şimdi ise on dokuzuna basmıştı. Aradan geçen onca yıl içinde Robin ona sadece bir iş vermişti.
Bir gece ansızın diskotekte karşısına çıktı Robin. Çok gürültü vardı, Lou beğendiği hiçbir kıza rastlamamıştı. Daha doğrusu ondan hoşlanan hiçbir kıza rastlamamıştı. Nedenini bir türlü çözemiyordu. Onlara elinden geldiğince iyi ve sıcak davranıyor, devamlı gülümseyerek içkiler ısmarlıyordu. Ama kızlar asık suratlı, kötü bakışlı adamların peşinden gitmeyi tercih ediyorlardı. İşte bunları düşünürken gözü enfes bir kızla danseden Robin'e takıldı. Kız gülerek karşısında kırıttıkça Robin'in bakışları kararıyor, yüzü asılıyordu. Belki işin sırrı burada, dedi Lou kendi kendine. Barda durmuş arkadaki aynada surat asma denemeleri yaparken arkasmda beliren Robin'i gördü.
-İyi misin, Lou?
- Seni görmek ne güzel, Robin.
- Senden hoşlanıyorum, Lou. Kendini satmaya kalkmıyorsun.
- Ne gereği var? Ben, işleri oluruna bırakmaktan yanayım.
- Babanın dükkâmnda geçenlerde bir sorun olmuş, diye duydum.
Robin bunu nasıl duymuştu ? "Evet. Çocuklar, serseri çocuklar..."
- Onların işi görüldü. Kıçlarının derisini soydular. Bir daha sizin dükkânın yanına yanaşamazlar. Polis dostlarımıza bir telefon yeter. Çaldıkları malların yerini söyletiriz. Yarın her şey hallolmuş olur...
- Sana ne kadar teşekkür etsem azdır, Robin. Sağ ol.
- Hiç gerek yok. Benim için bir zevk. Lou bekledi. Şu sıralarda çalışıyor musun Lou?
- Gerekirse bırakılmayacak bir işte değil...
- Burası ne kalabalık değil mi? Robin eliyle ban gösteriyordu. Her tarafta onluklar, yirmilikler uçuşuyordu. O akşamın hasılatı epey yüklü olacağa benziyordu.
- Evet. Ben bu akşamın hasılatını iki bekçi ve büyük bir kurt köpeğiyle götürecekler derim.
- Gerçek sandığından çok farklı, dedi Robin. Lou yine sessizce bekledi. Çalışanları evlerine bırakan bir steyşın var. Sabahın üçünde. En son yönetici iniyor. Yaranda bir spor çantasıyla. Gecenin hasılatı o çantada.
- Parayı kasaya mı koyuyor?
- Hayır, evine götürüyor. Biraz sonra biri gelip evinden parayı alıyor ve kasaya kaldırıyor.
- Ne karmaşık bir yöntem, öyle değil mi ?
- Doğru. Ama burasının çok tehlikeli bir bölge olduğunu unutma.... Robin, onaylamayarak başını sallıyordu. Kimse buralarda bir para arabası kullanmak istemez. Korkarlar... Robin yeniden kara kara bakıyordu. Sanki hayatlarını karartan bir gölge görmüştü.
- Spor çantalı yöneticiyi ve diğer ayrıntıları bilen yok mu?
- Hiç bilen yok sanırım.
- Steyşının şoförü de mi bilmiyor?
- Hayır, hayır. Kesinlikle bilmiyor.
- İnsanların neye ihtiyacı var, sence ?
- Steyşının önünde geri manevra yaparken kazara arabası stop eden... steyşımn beş dakika kadar yolunu kapatan birine... Lou başıyla onayladı. Arabası, temiz bir ehliyeti olan ve buraya sık geldiği bilinen birine ihtiyaçları var...
- İyi fikir...
- Araban var mı ?
- Ne yazık ki hayır, Robin. Ehliyetim var, buraya sık sık gelirim, ama arabam yok.
- Araba almayı düşünüyor muydun?
- Evet, tabiî... elden düşme bir araba... Çok düşündüm, ama bir türlü gerçekleştiremedim.
- Şimdiye kadar... Robin kadehini kaldırdı.
- Evet, şimdiye kadar, dedi Lou. Robin'den haber çıkıncaya dek hiçbir şey yapmaması gerektiğini biliyordu. Robin'in ondan hoşlandığım söylemesine çok sevinmişti. Yakınındaki bir genç kıza kaşlarım çatarak bakınca kız onu dansa kaldırdı. Lou kendini uzun zamandır bu kadar iyi hissetmemişti.
Ertesi sabah babası, "İnanamayacaksınız ama, polis o köpek yavrularının bütün çaldıklarım geri getirdi." Buna mucize denmez miydi? Üç gün sonra bir araba galerisinden "leasing" anlaşması içeren bir mektup aldı Lou. Bay Lou Lynch iki bin poundluk depozito yatırmış, her ay taksit ödemeyi kabul etmişti. Üç gün sonra evrakı imzalayıp arabayı teslim almaya gelebilirdi.
- Bir araba almayı düşünüyorum, dedi Lou annesi ile babasma.
- Ne harika, dedi annesi.
- Aylak gezenlerin neler başardığını görmek çok hoş! dedi babası.
- Boş gezmiyorum, dedi Lou.
Elektrikli aletler satan büyük bir dükkânda çalışıyor, müşterilerin paketlerini arka kapıdan arabalara taşıyordu. Her zaman Robin'in dükkâna iş vermeye gelmesini bekliyordu. Robin'i diskotekte göreceği nereden aklına gelirdi ?
Arabasıyla gurur duyuyordu. Bir pazar, annesini Glendalough'a götürdü. Annesi, gençken hep arabalı bir gençle tanışmak istediğini, ama bu arzusunun bir türlü gerçekleşmediğini söyledi.
- Bak, şimdi gerçekleşti işte, Anne, dedi.
- Baban karanlık işlere bulaştığım düşünüyor, Lou. Kazancınla böyle bir araba almana imkân olmadığım söylüyor.
- Ya sen ? Sen ne düşünüyorsun, Anne ?
- Ben hiç düşünmüyorum, oğlum.
- Ben de öyle, Anne... Ben de hiç düşünmüyorum. Robin'le altı hafta sonra karşılaştılar. Elektrikli aletler satan
büyük mağazaya gelip bir televizyon satm aldı. Lou televizyonu arabaya taşıdı.
- Diskoya düzenli olarak gidiyor musun?
- Haftada iki üç kez. Artık herkes adımı da öğrendi.
- Aslında köhne bir yer... öyle değil mi?
- Yine de... İnsanın dans edecek içki içecek bir yere ihtiyacı var. Lou, Robin'in rahat davranan insanlardan hoşlandığını biliyordu.
- Haklısın. Bu akşam da gidecek misin diye sormaya geldim?
- Tabiî ki..
- Alkol testinden ötürü belki de içki içmemeyi düşünürsün...
- Zaman zaman maden suyu içmek sağlığa çok yararlı bence.
- Bu akşam arabanı park edeceğin uygun bir yer göstermeme ne dersin ?
- Harika fikir, derim. Başka hiçbir ayrıntı sormadı. Lou'nun kuvveti buradaydı. Robin'in az bilgi istenmesinden hoşlandığmın farkındaydı.
O akşam saat on civarında arabasını gösterilen yere park etti. Geri geri gittiğinde o dar sokaktan caddeye çıkışı nasıl tıkayacağını anlamıştı. Steyşındaki çalışanların gözlerinin önünde olacağını da anlamıştı. Arabası stop etmeliydi. Sonra da gösterdiği çaba ve gayrete rağmen çalışmamakta direnmeliydi. Bütün bunlara daha beş saat vardı.
Vakit geçirmek için diskoya girdi. Ve on beş dakika geçmeden hayatı boyunca seveceği, hiç ayrılmak istemeyeceği kızla tanışmıştı. Uzun boyluydu, insanın aklını çelecek güzellikte kızıl saçları vardı, adı da Suzi'ydi. Diskoya ilk gelişiydi. Öyle diyordu.
Evde sıkılmıştı dışarı çıkıp gecenin nelere gebe olduğunu görmek istemişti.
Gece karşısına Lou'yu çıkartmıştı. Birlikte dans ettiler, konuştular. Çoğu erkeğin leş gibi bira koktuğu bir ortamda sadece maden suyu içen birine rastladığı için ne kadar mutlu olduğunu söyledi. Lou da zaman zaman fazlaya kaçmadan bira içtiğini itiraf etti.
Temple Bar'da bir kahvede çalışıyordu. Aynı tür filmlerden, aynı müzikten hoşlanıyorlardı, köri14 seviyorlardı, yazlan soğuk denizde yüzmeye bayılıyorlardı, ikisi de bir gün Amerika'ya gitmeyi hayal ediyordu. İnsan içkili değilse dört buçuk saatte karşısındaki hakkında çok şey öğrenebilir. Lou da Suzi hakkında öğrendiklerinin hepsinden hoşlanmıştı. Normal koşullarda Suzi'yi evine kadar arabasıyla bırakırdı.
- Seni arabayla evine bırakmak isterdim, ama biraz sonra adamın biriyle iş görüşmem var. Böyle mi demeliydi? Olaydan sonra şüphe mi çekerdi yoksa?.. Sorgulanacağı kesindi. Kızı eve kadar yürüyerek götürüp geri gelse olur muydu ? Belki de olurdu, ama Robin bütün gece diskoda olduğunun herkes tarafından görülmesi gerektiğini söylememiş miydi?
- Seninle tekrar görüşmek istiyorum, Suzi.
- Ben de isterim.
- Yarın akşama ne dersin ? Ya burada ya da daha sessiz bir yerde ?
- Bu akşam bitti mi demek istiyorsun? diye sordu Suzi.
- Benim için öyle. Yarın akşam istediğin saate kadar birlikte oluruz.
- Evli misin? diye sordu Suzi.
- Hayır. Tabiî ki evli değilim. Bana baksana daha yeni yirmi yaşıma bastım. Neden evli olayım ki ?
- Bazıları evli de...
- Ben değilim. Yarın görüşecek miyiz?
- Şimdi nereye gidiyorsun ?
- Tuvalete.
- Uyuşturucu mu kullanıyorsun, Lou?
- Aman yarabbi, ne münasebet... Ne yapıyoruz? Bu bir sorgulama mı?
- Hayır, sadece bütün gece tuvalete taşındın, o kadar... Haklıydı. O gece içerde görünmek dikkat çekmek zorundaydı.
- Hayır. Dinle tatlım, ikimiz yarın harika bir akşam geçireceğiz. Nereye istersen oraya gideceğiz. Gerçekten...
- Hımm.
14. Baharatlı Hint yemeği, (ç.n.)
- Hayır. Hımm değil... Gerçekten...
- İyi geceler, Lou. Sesinden kırıldığı, üzgün olduğu seziliyordu. Ceketini aldı, karanlığın içinde kayboldu.
Peşinden koşmamak için kendini zor tuttu, Lou. Bundan kötü bir rastlantı olabilir miydi ? Hayat ne kadar acıklı ve haksız olabiliyordu.
Harekete geçmeye başlayacağı an bir türlü gelmiyordu, zaman sanki durmuş dakikalar saat olmuştu. Kulüpten çıkıp arabasına girdi. Minivanın dolmasını, farların yanmasını bekledi. Aynı saniye arabası geriye doğru fırladı. Arkadan motoru boğacak kadar gaza bastı.
Her şey saat gibi çalıştı. Lou olanlarla hiç ilgilenmedi, dönüp bakmadı bile. O, arabasını çalıştırmaya çalışan bir adamdı. İşi bitirip duvardan atlayarak gözden kaybolan siyah gölgeleri gördü. Sonra panik içinde haykırarak arabadan çıkan, yardım isteyen, "Polis" diye bağıran müdürü gördü.
Lou çaresiz arabada oturuyordu. "Arabayı kımıldatamıyorum. Deniyorum, ama olmuyor."
- O da onlardan, diye bağırdı biri. Birileri ellerini tutarak kollarını kavradı. Sonra kim olduğunu gördüler.
- Neler oluyor? Önce arabam çalışmıyor, sonra hep birlikte üstüme atlıyorsunuz... Ne oluyor?
- Gecenin hasılatı çalındı. İşte olan bu... Yönetici iş hayatının sona erdiğini, önünde poliste geçireceği uzun saatler olduğunu biliyordu. Öyle de oldu. Herkes için...
Polisin biri Lou'nun adresini hatırladı. "Kısa bir süre önce sizin oradaydım. Gençlerden oluşan bir çete dükkânınızı soymuştu."
- Evet efendim. Annem ile babanım bütün çalınanları bulup getirdiğiniz için ne kadar minnettar olduklarım tahmin edemezsiniz.
Polis, durup dururken yapılan bir ihbarla zahmetsizce başardıkları bir iş için herkesin önünde övülmekten çok mutlu olmuştu. Herkes Lou'ya son zamanların en şanssız rastlantısının kurbanı gibi bakıyordu. Diskoda çalışanlar, polise Lou'nun çok iyi biri olduğunu, böyle bir soyguna karışmasına imkân olmadığını söylüyorlardı. Elektrikli ev aletleri satan büyük dükkândan da Lou hakkında olumlu bir görüş geldi. Arabanın taksitlerim geciktirmeden ödüyordu. Kanında bir damla alkol çıkmadı. Lou Lynch temize çıkmıştı.
Ertesi gününü Robin'i ve getireceği zarftan kaç para çıkacağım düşünerek geçirmedi. Aksine o enfes Suzi Sullivan'ı aklından çı-
kartamıyordu. Ona yalan söylemek zorundaydı. Doğruyu söyleyemeyeceğinden, olayları polis tutanaklarına geçen şekliyle anlatmalıydı. Kızın kendisine fazla kırgın olmaması için dua ediyordu. Öğle tatilinde, elinde bir kırmızı gülle çalıştığı lokantaya gitti. "Dün gece için teşekkürler."
- Dün gece ne oldu ki?., dedi Suzi. Sen öyle bir Kül Kedisi'ydin ki hepimiz erkenden eve gitmek zorunda kaldık.
- Bu gece öyle olmayacak. Tabiî sen istersen...
- Bakalım, dedi Suzi ümitsizce.
O günden sonra her akşam buluştular.
Lou, tanıştıkları diskoya gitmek istiyordu. Bunu duygusal nedenlere bağlıyordu. Oysa asıl neden diskodakilerin olaydan sonra gelmediğini düşünmelerini istemeyişiydi.
Olayı tüm ayrıntılarıyla anlattılar. Dört silahlı adam arabaya girerek herkesin yere yatmasını söylemişti. Sonra hepsinin çantalarını alıp kaçmıştı. Tüm olay ancak birkaç dakika sürmüştü. Silahlar. Bu sözü duyan Lou, midesinde bir ağn hissetti. Robin'in ve arkadaşlarının hâlâ sopa devrinde olduklarını sanıyordu. Oysa aradan yıllar geçmiş, her şey gibi onlar da ilerlemişlerdi. Disko yöneticisi işten kovulmuştu. Paraların bankaya yatma yöntemi değişmiş o geceden sonra havlayan köpekler eşliğinde koskoca bir kamyonet gelmeye başlamıştı. O arabaya saldırmak için bir ordu birliğine ihtiyaç vardı.
Üç hafta sonra bir akşam işten çıkarken park yerinde arabada bekleyen Robin'i gördü. Elinde yine bir zarf vardı. Lou yine zarfı açmadan cebine atmıştı.
- Çok teşekkür ederim, dedi.
- Açıp içine bakmayacak mısın ? Hayal kırıklığına uğramış gibiydi.
- Ne gerek var ? Bana karşı hep çok cömert davrandm.
- Zarfta bin papel var, dedi Robin gururlu bir ifadeyle. Bunu duyunca heyecanlanmamak elde değildi. Lou zarfı yırttı.
içindeki paralara baktı. "Gerçekten harika!" dedi.
- Sen iyi bir adamsın, Lou. Senden hoşlanıyorum, dedi Robin sonra hızla oradan uzaklaştı.
Cebinde bin poundu ve onu bekleyen dünyanın en güzel kızıl saçlı kızı varken ondan daha şanslı kim olabilirdi?
Suzi'yle serüveni iyi ilerliyordu. Elindeki parayla ona güzel hediyeler alıyor, birlikte pahalı yerlere gidiyorlardı. Cebinden yirmi
pound çıkarttığı her sefer Suzi'nin yüzünü şaşkınlık ve korku karışımı bir ifade kaplıyordu.
- Söylesene Lou, etrafa böylesine saçacak yirmilikleri nerden buluyorsun?
- Bir işim yok mu? Çalışmıyor muyum?
- Evet... Ama öyle bir yerin sana ne kadar para vereceğini biliyorum. Bu, son günlerde bozdurduğun üçüncü yirmilik...
- Beni gözetliyor musun yoksa?
- Senden hoşlandığım için evet gözetliyorum.
- Ne arıyorsun ?
- Suç işlemediğinden emin olmak istiyorum.
- Suçluya benziyor muyum?
- Bunun cevabı evet veya hayır olamaz.
- Hayatta cevabı evet hayır olmayan çok önemli sorular vardır, dedi Lou.
- Peki öyleyse. Şunu sormama izin ver... Şu sıralarda yasadışı herhangi bir işle ilgin var mı ?
- Hayır. Cevabı çok içtendi.
- Bu tür işlere ilerde karışmaya niyetin var mı? Kısa bir sessizlik oldu. Bunlara hiç ihtiyacımız yok, Lou. İkimiz de çalışıyoruz. Lütfen başımıza dert açacak hiçbir şeyin içine girmeyelim. Harika bir teni ve kocaman yeşil gözleri vardı.
- Peki. Bir daha hiçbir işe karışmayacağıma söz veriyorum, dedi Lou.
Suzi konuyu burada kapatacak akıllılığı gösterdi. Geçmiş hakkında hiç soru sormadı. Haftalar geçiyor gittikçe daha sık beraber oluyorlardı. Bir pazar Lou'yu ailesiyle tanıştırmak için eve götürdü.
Lou oturduğu mahalleyi görünce şaşkınlığını saklamadı...
- Burada oturmayacak kadar züppe olduğunu samyordum, dedi otobüsten inerlerken.
- Lokantadaki o işi vermeleri için kendime bile bile bu görüntüyü verdim.
Babası doğru futbol takımını tutuyordu, buzdolabını birayla doldurmuştu, anlattığı kadar kötü biri değildi.
Annesi ise bir süre önce Robin ile arkadaşlarının soyduğu sü-permarkette çalışıyordu. Kadın olayın nasıl olduğunu, yöneticileri Bayan Clarke'ın içlerinde soygunculara kapıyı aralık bırakan biri olmadan böyle bir hırsızlığı başarmanın imkânsız olduğunu sandığını anlattı.
Lou hem Suzi'nin annesini dinliyor hem de şaşkın bir tavırla
başını sallıyordu. Robin'in şehrin dört bir yanında sürgüleri gevşeten, belirli yerlere arabalarını park eden adanılan mı vardı? Hevesle gülümseyen Suzi'ye baktı. İlk kez, Robin'in bir daha ona başvurmaması için dua etti.
Suzi, "Senden hoşlandılar" dedi. Şaşırmış görünüyordu.
- Neden şaştın ? Ben iyi bir çocuğum, dedi Lou.
- Kardeşim "Hep kaşlarım çatıyor" dedi. Ben de senin böyle bir tikin olduğunu, çenesini tutmasını söyledim.
- Tikle alakası yok. Önemli görünmek için bilinçli bir davranış aslında... dedi.
- Neyse... Bulabildikleri tek kusur bu oldu... Fena sayılmaz. Ben seninkilerle ne zaman tanışacağım ?
- Haftaya.
Kız arkadaşını öğle yemeğine getireceğini duyan annesi ile ba- -bası korkmuşlardı. "Hamile kalmıştır" dedi babası.
- Alakası yok. Geldiğinde sakın o konuya değinmeye kalkmayın.
- Sence hangi yemekleri sever ? Annesinin kafası karışmış gibiydi.
Sullivan'larda neler yediklerini hatırlamaya çalıştı Lou. "Tavuk" dedi. "Tavuğa bayılır." Annesi bile bir tavuğu berbat edecek kadar kabiliyetsiz değildi.
- Senden hoşlandılar, dedi yemekten sonra Suzi'ye. Tıpkı Su-zi'nin gösterdiği şaşkınlığı taklit ederek.
- Ne iyi... Aldırmazmış gibi görünmesine rağmen sevindiği belliydi.
- Sen ilksin de... diye açıkladı.
- Yaa... öyle mi?
- Eve getirdiğim ilk kızsın demek istedim.
Elini okşadı. "Benim gibi bir kızla tanıştığın için ne kadar şanslı olduğunu biliyor musun" der gibiydi.
Eylül başında Robin'e rastladı. Aslında rastlantı olmadığım biliyordu. Robin, babasının dükkânının önüne arabasını park etmişti. Onu görünce arabadan çıktı.
- Günün bitişini kutlamak için bir bardak biraya ne dersin ? dedi başıyla karşıdaki pub'ı işaret ederek.
- Harika olur, dedi Lou sahte bir hevesle. Zaman zaman Robin'in aklından geçenleri okuduğunu düşünürdü. Sesindeki samimiyetsizliği sezmemesini temenni ediyordu.
- işler nasıl ?
- Harika... Enfes bir kızla tanıştım.
- Farkındayım. Ne güzel kız, değil mi... ?
- Gerçekten öyle. Çok ciddi bir ilişkimiz var.
Robin kolunu dürttü. Aslında dostça bir hareketti belki, ama canını acıttı. Lou acıyan yeri ovmamak için kendini tuttu. "Yeni bir ev almak için peşin paraya ihtiyacın olacak demektir" dedi Robin hafife alan bir sesle.
- O konuda acelemiz yok. Onun harika bir stüdyosu var...
- Ama daha sonra... daha sonra demek istiyorum. Robin direnişe boyun eğecek gibi değildi.
- Tabiî... çok, çok sonra... Bir sessizlik oldu. Robin, Lou'nun verilecek yeni bir işten sıyrılmaya çalıştığını fark etmiş miydi?
Sessizliği bozan Robin oldu. "Senden hoşlandığımı hep söylerim, Lou."
- Evet. Ben de senden hoşlanırım. Yani sevgimiz karşılıklıydı. Yani karşılıklı... diye ekledi Lou aceleyle.
- Hele nasıl tanıştığımızı göz önüne alırsak.
- Bilirsin, insan nerede tanıştığını unutur...
- İyi, iyi. Robin onaylayarak başım sallıyordu. Ne arıyorum biliyor musun, Lou ? Bir yer arıyorum.

Yüklə 2 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   10   11   12   13   14   15   16   17   ...   32




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin