Kalesinde Halil Paşa Kulesi ve sahil kapusu Resim: Sabiha Bozcalı



Yüklə 5,55 Mb.
səhifə44/76
tarix27.12.2018
ölçüsü5,55 Mb.
#86801
1   ...   40   41   42   43   44   45   46   47   ...   76

BEYKOZ

— 2642 —


İSTANBUL

ANSİKLOPEDİSİ

— 2643 —

BEYKOZ



hampaşa Korusunun da yeni ve büyük bir park olarak tanzim edilmekde olduğu söyleniyordu, henüz halka kapalı idi (B. : Abrahampaşa Korusu). İstanbul Belediyesinin büyük fidanlıklarından biri de Beykozdadır.

Bir verem dispanseri vardır; Beykoz Kasrında da bir prevantoryum açılmış bulunuyordu (B. : Beykoz Kasrı Prevantoryomu). «İs-hakağa İlk Okulu» adı ile beş sınıflı bir ilk okulu vardır. > Beykozda bir cumartesi pazarı kurulur.

Beykoz İskelesi Karaköy Köprüsünden 9,45 mil (17,5 kilometre) uzaklıkdadır. Şirketi Hayriyenin kurulmasından önce, bütün Boğaz köyleri gibi Beykoz, civarının yalı köylerine ve İstanbula kayıklarla bağlanmışdı; İs-tanbuldan Beykoza gitmek küçük bir seyahat sayılırdı, ve bu yolculuk günü birlik yapılamazdı; meşhur çayır mesiresine gelenler de, ya bir esnaf topluluğu, ya bir efradı çok kalabalık aile, çadırlarla, yataklarla, kapkaeak ve erzak çuvalları ile gelirler, çayırda kamp kurup bir kaç gün kalırlardı. İşi İstanbulda olup da Beykoza yazlık gelen yalı sâhiblerinin bu mevsimlik göçlerindeki eşyası ve kasaba-nın İstanbuldan temin etmeğe mecbur olduğu erzakı, kasabanın amme hizmetine vakfedilmiş pazar kayığı ile yapılırdı (B.: Pazar Ka-ykıları; Beykozun Pazar Kayığı).

Şirketi Hayriye kurulduktan sonra, Beykoz ile diğer Boğaz köyleri ve Köprü arasında muntazam vapur seferleri başladı ve Beykozun sıması sür'atle değişdi. 1914 de bu şirketin neşrettiği «Boğaziçi» adlı 'eserde Beykoza doğru sefer yapan, diğer Boğaz köylerinin iskelelerine uğramayan vapurların 9,45 millik mesafeyi 55 dakikada aldıkları yazılıdır. Bu şirketin ilgaasmdan sonra vapurları ile beraber Boğaz İşletmesi Devlet Deniz Yollarına, ondan da Denizcilik Bankası Liman İşletmesine intikal etti; 1961 de de, aradan 47 sene, yarım asır geçmiş. olmasına rağmen 55 dakikalık vapur seferi müddeti • değişme-mişdir.

1914 de yayınlanmış olan Şirketi Hayriyenin «Boğaziçi» adlı eserinde, Beykoz İskelesinden her gün vapura binen vasati yolcu adedi 695 kişi gösterilmiş ve yazın bu rakamın 1087 ye yükseldiği kaydedilmişdir; yazlık olarak köye gelenler de 313 nüfus gösterilmişdir, günlük ortalama gişe hâsılatı da 1610 kuruş-dur. 1961 de Denizcilik Bankasının Liman İş-

letmesinin Beykoz İskelesinden yolcu ve hasılat vasatileri öğrenilemedi.

Yine yukarıda adı geçen eserde: «Beykoz islâm ve hıristiyan mahallelerini şâmildir, Yalıköy ile sırtlarını islâm mahallesi teşkil eder, bir hayli mikdarda mûsevî de mev-cuddur» deniliyor. Zamanımızda Beykozda yazlı kışlı oturan halk arasında gayri muslini kalmamış gibidir (B.: Beykozda Ermeniler). Eski Beykoz rumlarmın mühim bir kısmı balıkçı idi; balıkçılar ağzında hâlâ kullanılan «Beykozun Kalkanı» tâbiri onlardan kalmış-dır (B. : Beykozun Kalkan Balığı).

Zamanımızda Beykozuıi müslüman sekenesinin önemli ekseriyetini halk ağzında «laz» demlen Karadeniz yalısı halkı ile abaza ve çer-kes muhacirler teşkil eder.

Beykoz kasabası Üsküdara büyük kısmı asfalt bir sahil yolu ve Belediye ve Halk otobüs işletmeleri ile bağlıdır. Yol çok kavislidir, bâzı yerlerde, meselâ Çubukluda olduğu gibi hayli içerlere girer; otobüsler Üsküdar ile Beykoz arasındaki mesafeyi normal olarak 50 - 55 dakikada alırlar; 1961 de Belediye otobüslerinde Üsküdar - Beykoz seyahat ücreti l lira idi.

Belediye otobüsleri biri sabah, diğeri ak sam Beykozdan Akbaba ve Deresejki köylerine günde iki sefer yapar; bu köylere halk otobüsleri daimî suretde işler.

Anadolu feneri, Poyraz, Buzhân'e ve Mahmudşevketpaşa köyleri ile Beykoz arasında da halk otobüsleri işlemektedir.

Bu kara yolu üzerinde Beykoz İlçesinin sınırı Küçüksü Deresidir; 1961 yılı mayısında Küçüksü Köprüsünün başında «Beykoz İlçesine hoş geldiniz» ibaresi okunan bir levha bulunuyordu; turizm edebiyatı cilvelerinden olsa gerekdir. Beykozu ziyarete gidenlerin hoş gelip hoş dönmeleri için bu levhayı herkesden evvel Beykoz Lokantacılarına, ve bu lokantaların, yalın ayaklı taka tayfası olacak iken te-sâdif eseri mesleğini şaşırmış Karadeniz uşağı garsonlarına okutmak lâzımdır.

1961 yılı mayısında Beykozu ziyaretimizde Beykoz Kaymakamı B. Sâdık Çağlar idi; ilçe tahrirat müdürü B. Ali Şentürk'den gördüğümüz alâka, dolayısı ile kavuşduğumuz kolaylıklar bilhassa kayde değer; B. Ali Şen-' türk, vekaarı, ciddiyeti ve aydın görüşü ile, her zaman her yerde, gıda gibi lüzumlu insanlar sınıfındandır.

BEYKOZ, BEYKOZ İLÇESİ

— İstanbul Vilâyetinin Anadolu toprağındaki beş ilçesinden biridir (diğer ilçeler: Üsküdar, Kadıköy, Kartal, Şile); Karadeniz Boğazı ile Üsküdar ve Şile ilçeleri arasındadır. İlçenin ölçüsü 435 km2 ve 1960 sayımına göre nüfûsu 58,919 candır.

Beykoz merkez nahiyesi ile Anadoluhisarı ve Mahmudşevketpaşa nahiyelerinden mürek-kebdir; Mahmudşevketpaşa Nahiyesinin nahiye merkezi Ömerli Köyüdür. İlçe sınırları içinde bulunan Boğaz ve iç köyleri şunlardır: Anadoluhisarı, Kanlıca, Çubuklu, Paşabağçesi, İncirköyü, Anadolukavağı, Anadolu feneri, Dereseki, Mahmudşevketpaşa, Polonez, Çavuşbaşı, Tokad, Ali-bahâdır (Albadır), Akbaba, Ömerli (Bütün bu isimlere bakınız). Eski Yalıköyü, ayni isimle Beykozun bir mahallesi olmuşdur.

BEYKOZ, BEYKOZ İŞİ — Bo-

ğazıçmde Beykozda XVIII. asır sonlarında kurulmuş ve XIX. asrın başında bir müddet işleyen ve kapandığı tarihi tesbit edemediğimiz bir imalâthanede yapıP mış billur ve cam eşyaya verilmiş isimdir. Beykoz işleri zamanımızda 'antikacılık konusu içine girmişdir; elden satılır, alınır, koleksiyon yapan erbabı servet tarafından sanat şaheseri olan güzel parçaları sureti mahsû-şada' aranır. Kalem sahibi antikacılardan Nu-reddin Rüşdi Büngül, nerede gördüğünü kaydetmeden bu imalâthanenin, el yazması bir vesikaya nazaran Üçüncü Sultan Selim zamanında İtalyaya t giderek billur ve cam işçiliği öğrenen Mehmed Dede adında bir mevlevî dervişi tarafından kurulduğunu söylüyor, ve:



Âkibet Beykoz denen gaayet güzel bir yerde de Marifet meydâne gelmiş aferin Mehmed Dede

diyor.


N. Rüşdi Büngülün 1939 da neşrettiği «Eski Eserler AnsMopedisbnde bir mutahas-sıs olarak verdiği malûmat şudur :

«Yaldızlı billur kâseler, sahanlar, bardak-



Beykoz İlçesi

lar ve şişeler yapmışdır. Şeffaf ve camdan mamul olanlar, ve süt rengi ve boyalı çiçekli bardakları da vardır. Zarif lalelikler ve gülabdanlar yapılmışdır. Şişeleri 5 liraya, bardakları ve lalelikleri 15 liraya, büyük yaldızlı kâseleri 100 liraya, leğen ibrikleri 500 liraya kadar satılmaktadır (1939 daki kıymetlerdir). Beykozda bilâhare «Çeşmi Bülbül» denilen fevkalâde zarif bir eser de 'cıkarılmışdır (B.: Ceşmi Bülbül). Zaman zaman bu tezgâhlar tatili faaliyet etmiş ve zaman zaman pâdişâhların himâyesi ile yeniden açılmış, ve Sultan Mecidin bir hattı hümâyunu ile Paşâbağçede bir tezgâh vücûda getirildiği tesbit edilmişdir. Süt renginde kırılmaz adı verilen tabaklar, beyaz ve menevişli boncuk teşbihler' de burada vücuda getirilmişdir».

İstanbul Belediyesi Müzesinde Beykoz İşlerinden çok güzel eserler vardır.

BEYKOZ CAMİİ

_ 2644 —


İSTANBUL

ANSİKLOPEDİSİ

2645 •—

BEKÖZ ÇAYIRI




BEYKOZ CAMİİ — Beykoz Vapur İskelesi civarında Beykoz Parkının ve İshak Ağa Çeşmesi kebîrinin bulunduğu meydancığın bir kenarındadır. Banisi bostancıbaşılıkda bulunmuş Mustafa Ağadır; Beykozda Yalıköyün-cle de bir mescid .yapdırmış olan bu zâtın ne zaman yaşadığını kesin olarak tesbit edemedik (B.: Beykoz Yalıköyü Camii). Evliya Çelebi bu camiden bahsetdiğine göre on yedinci asır ortasından evvel yaşadığı aşikârdır. İlk yapısından eser kalmamışdır, bu satırların yazıldığı sıra, 1961 de görülen cami hicrî 1224, milâdî 1809 senesinde temelinden yenilenerek yapılmış bir binadır. 1950 -1955 arasında, son bir tamir görmüş, 1809 yapısının ahşab son cemaat yeri ile üstündeki kat aynen muhafaza edilerek asıl mâbed beton yapıya tahvil edilmişdir. Türk yapı san'atı bakımından bir kıymet ifâde etmeyen alelade bir binadır. 1961 yılında, temiz, bakımlı bir halde, bulunuyordu. Mihraba nazaran sağ yanı, demir parmaklıklı avluya, ve bu avlunun önünden gecen Beykoz - Paşabağçesi Caddesine bakar; bu avluda bulunan çam ağaçları ile, bir ahşafo yapı olan cebhesi önünde bulunan ulu bir çınar ağacı camie şirinlik vermekte idi.

Hadîkatül Cevâmi Beykoz İskele Camii-hakkında şunları yazıyor : «Banisi serbostâ-niyan Mustafa Ağadır ki Yalıköyü Mescidinde dahi zikri mürur etti. Ağâyi mezbûrun med-feni ınâlum değildir; Sînâpınan denilen Ka-riyede dahi bir camii vardır. Bu cami ittisalinde olan mekteb yine bostancıbaşılardan Ahmed Ağa nam sahibi hayrındır ki sonra üç tuğ ile çirağ olmuşdur, Kanije kalesinde vefat etmiştir. Mahalli mezkûrda vâ-ki çeşme! kebîr, İstanbulda Odabaşı Çarşısında camii olan Beh-ruz Ağanın âsâri hayriyesindendir; ve civarındaki tek hamam, çeşmei mezkûrun vakfı mu-sakkafâtmdandır; bade zaman çeşmei mezkûrun tamir ve termimi Sultan Maıhmud Hanı Evvel hazretlerinin muradı hümâyunları ol-mağla gümrük emini Esseyid îshak Ağa nezâreti ile bina ve tecdid olunmuşdur» (B.: Beykoz İshak Ağa Çeşmeî 'Kebîri).



Hakkı Göktürk

BEYKOZ CAMİİ SOKAĞI — Beykozda Karacaburun Caddesi ile Hacıalibey ve Çeşme-başı sokakları arasında uzanır. Karacaburun Caddesi başından gelindiğine göre bir araba geçebilecek genişlikte ve paket taşı döşelidir.

Bitiminde Hacıalibey Sokağına bir aralık sokakla, Çeşmebaşı Sokağına da bir dirsek yaparak kavuşur. Bu sokakla Karaburun Caddesinin çevirdiği ada içinde Beykoz Camii bulunmaktadır. Üzerindeki evler orta halli aile meskenleridir. Bir arsanın önüne yapılmış bir yufkacı, bir kalaycı dükkânı, sokağın sonunda da bir tornacı dükkânı vardır (şubat 1961).



Hakkı Göktürk

BEYKOZ CAYIRI — Yukarı Boğazın asırlardanberi, hattâ fetihden bu yana diyebiliriz, en şöhretli mesiresi, geniş bir vadiyi doldurmuş ve ulu çınarlarla bezenmiş bir çayırdır. Boğaziçinde nakil vâsıtasının kayıklar, pazar kayıkları, küçük yelkenliler olduğu devirde, emsali bütün uzakça mesireler arasında Beykoz çayırına: da üç beş günlük ve çadırlarla gidilir, bir kaç gece kalınırdı; ki zamanımızda buna «kamp kurma» denilmektedir. Bilhassa İstanbul esnafı, her yıl, şehirden uzakça bir namlı mesireye, (kimi Kâğıdhâne-ye, -kimi Göksuya, kimi Büyükere Çayırına, kimi Sultaniye Çayırına, Beykoz Çayırına) bir lonca an'anesi olarak her usta, kalfa ve çıraklarını alup toplu giderler, çadırarla bir kaç

gün kalırlardı; bu arada meselâ terlikci esnafı dâima B.eykoz Çayırına giderdi.

Çayır, nefsi Beykoz kasabasından ziyade, hâlen Beykozun bir mahallesi olmuş Yalıkö-yüne âiddir, bu köyün hemen arkasına düşer, bundan ötürüdür ki «Yalıköyü Çayırı» diyenler de olmuşdur.

Şirketi Hayriye tarafından Birinci Cihan Harbi arifesinde neşredilmiş «Boğaziçi» adlı kitabın «Beykoz» bendinde: «Yalıköyü civarında Beykoz Çayırı denilen büyük bir mesî-re vardır. Bunun sahiline Hünkâr İskelesi denir ki Beykoz Kasrı Hümâyunu denilen bi-nâyi lâtif buraya nazırdır» deniliyor.

İkinci Sultan Mahmud devrinden sonra yatılı askerî ve mülkî mektebler talebesine, hıdrellezde bir kır gezintisine çıkarılıp kuzu ziyafeti vermek an'anesi yerleşmişdi, bu vesile ile, son imtihanlara ve mektebin tatiline yakın, mektebli çocuklar ve gençler, kırlarda soyunup dökünerek, koşup oynayarak, ve toplu türlü eğlencelerle hoşça bir gün geçirirlerdi; bu geziler için de ekseriya Beykoz Çayırı seçilirdi; çayır, bir hafta, on gün, mektebliler-le dolup dolup boşalırdı.

Futbol oyunu memleketimizde yerleşdiği




Beykoz Camii (Resim : Bülend Seren)

l

Beykoz Çayırı (Hoca Ali Riza Beyin bir deseninden Blüend Seren eli ile)




— 2647

ANSİKLOPEDİSİ


2646

hat ile kitabesi şudur :

Sâhibül hayrat velhasenat

Esseyid İshak Ağa Emini Gümrük Âsîtâne

sene 1163

Milâdî takvime göre inşâ târihi 1750 olan bu çeşme, banisinin Beykozdaki âbidevî çeşmesinden dört sene* sonra yapılımşdır. (B.: Beykoz İshak Ağa Çeşmesi kebîri).

BEYKOZ CAYIRI KIR KAHVEHANESİ — Istanbulun en büyük kır kahvehanelerinden biridir denilebilir; meşhur çayırın Yalıköyü tarafı başındadır; on sekizinci asır ortalarında yaşamış gümrük emiri İshak Ağanın güzel çeşmelerinden biri de bu çayırda ve bu kır kahvehanesinin hemen kapusu önündedir, ki bir yabancı ziyaretçiyi kahvehaneye doğru âdeta cezbetmektedir. Etrafı tahta parmaklıkla
BEYKOZ ÇAYIRI

sıralarda ilk büyük top sahalarından biri de yine bu büyük çayır olmuşdu (B. : Beykoz Gençlik Kulübü).

1854 -1856 Kırım harbinde İzmir ve Aydın tarafından gönüllü gelen başıbozuk askerlerden zeybekler, Beykoz Çayırında kurulan çadırlı ordugâhda toplanmış, ve gemilere Hünkâr İskelesinden bin-dirilerek Kırıma sevk edilmişlerdi.

Onsekizinci asır ortalarında yaşamış hayır, sahihlerinden ve hepsi ayrı güzellikde çeşmeleri ile meşhur Gümrük emini İshak Ağa bir büyük çeşme de Beykoz Çayırında yaptırmış-dır ki, gürül gürül akan suyu çayıra gelenleri ihya etmektedir.

.BEYKOZ CAYIRI GEZMESİ (Terlikci Esnafının) — Abdülâziz devrinde ve artık tamamen unutulmuş olan eski İstanbul esnafının âdet ve an'anelerini ihya yolunda bütün terlikci esnafının iştiraki ile yapılmış bir gezmedir.

Hafta tatili yapmayan, bilmeyen ve iki dinî bayramın ilk günleri müstesna, yıl boyunca çalışan, işleyen İstanbul esnafı yazın, loncaları tarafından tâyin ve tesbit edilmiş olan târihde şehir dışında, Kâğıdhâne, Alibeyköyü, Florya Bağçesi, Fener Bağçesi, Haydarpaşa Çayırı, Göksu Çayırı, Sultaniye Çayırı, Beykoz Çayırı, Büyükdere Çayırı gibi namlı mesirelere, takım takım giderler, çadırlar kurup bir hafta, on gün kalırlar; saz, söz, çengi, köçek, orta oyunu, karagöz, canbaz, yeme, içme, türlü can sohbetleri ile her başı mâmur eğlenirlerdi. Gençler, çırak çocuklar arasında mesleki müsabakalar yapılır, güreşirler, yerine göre derede, denizde yüzerlerdi. Her takım esnaf mesirelerden birini benimsemiş, her yıl oraya, meselâ kuyumcular Kâğıdhâneye, terliktiler. Beykoz Çayırına giderdi; mesireler de yaz boyunca boş kalmaz, saraçlar giderken terlikciler gelir, onları yemeniciler taakib ederdi. Lonca idarecileri mesireye çıkılır iken kâhyaları vâsıtası ile münâsib hediyeler gönderip pâdişâhı da davet ederler, pâdişâh da4 selâmı şahanesini yollar, yine ayni misâli alalım,, «terlikci esnafı kullarının hoşça eğlenmelerini» dilerdi.

Onyedinci asır sonlarında, 1683 İkinci Viyana Muhasarası bozgunu ile başlayan felâketler çağında İstanbul esnafının bu güzel an'anesi terkedildi, unutuldu, nesilden nesile

İSTANBUL


sâdece tatlı hâtıraları kaldı. İki asır kadar sonra Istanbulun terlikci esnafı tarafından ihya edilmek istenildi, terlikciler, Abdülâziz devrinde maalesef târihini tesbit edemedik, bir Beykoz Cayırı gezmesi tertip ettiler, pâdişâhı da davet ettiler; halkcıl bir adam olan Sultan Abdülâziz bu daveti memnuniyetle kabul etti. Terh'.kci esnafı o gün misafirleri pâdişâhı türlü oyunlar tertibi ile eğlendirdiler, bu arada orta oyunu da oynatıldı; en namlı orta oyunculardan Süslü Yâkub da ilk defa olarak pâdişâh huzuruna çıkdı.

Bibi. : Çankırılı Hacıseyhoğlu Alımed Kemal ,Görüp işittiklerim, III.

BEYKOZ CAYIRI İSHAK AĞA ÇEŞMESİ — On sekizinci asır ortalarında yaşamış İstanbul gümrük emini İshak Ağanın, hepsi kendine has bir şekil ve güzellikde yapılmış çeşmelerinden biri, Beykoz Çayırının ortasın-dadır; Yalıköyü tarafından gelindiğine göre Beykoz Cayırıhdaki kır kahvesinin önüne rastlar.

Kaidesi kare şeklinde, cebheleri tahminen l - 1,20 metro, yüksekliği de 4 metre kadar mermer bir örme sütundur; yalnız doğu ve batı yüzlerinde birer musluk bulunub bu yüzleri önünde zemin seviyesinde birer de büyük yalak vardır; çeşme ve yalakların etrafında zemin, tahminen 2 X 2,5 metrelik bir saha, mermer döşelidir. Çok güzel bir sülüs



Beykoz Çayırı İshak Ağa Çeşmesi (Resim : B. Seren)

BEYKOZ CAYIRI

çevrilmiş, seyrek konmak üzere yüz masayı rahat alabilecek kadar geniş ve ulu çınarlarla gölgelenmiş olan kahvehane de ayrıca güzeldir; huzur içinde dinlenilecek bir yerdir. Kiremit örtülü bir çatı altında kapalı baraka kısmının önü de bir asma çardağı ile bezenmiş-dir (B.: Beykoz Çayırı İshak Ağa Çeşmesi).

Yeni bir kır kahvehânesidir, 1955 den sonra açılmışdır. Kahvehanenin, çayırın genişliğine halel getirdiğini söyleyenler varsa da, unutmamalıdır ki o güzel çayırda bir kır kahvehanesi, mesireye gelenler için bir ihtiyaçdır, kaldı ki çayırı daraltmış da değildir.

1961 yılı mayısının sonlarında bu kahvehaneyi, içinde titizlik ve misafirperverlik duygusu ile işletilir bulduk; bu güzel yerde terbiyeli, üstübaşı pek temiz ve eli yüzü düzgün garson - çıraklar seçip kullanma dirayeti de gösterilmiştir. Tabiat güzelliği, zengin yeşillik ortasında ve asırdîde çınarlar, altında bir çay veya kahve de ancak bu şartlar .içinde içilebilir; sâdece, gazinolaşmaması, avâmî tâbiri ile bir boğuntu yeri olmaması temenni olunur; mütevazı gelirli İstanbulluların büyük şehrin bir güzel köşesinde rahat oturabileceği nâdir yerlerdendir.

BEYKOZ CAYIRINDA AKCEGÜLLER AİLESİ — 1948 yılında geçim darlığı, sonraları dehşet verici bir hal alacak olan bahâlılık ve mesken buhranı yüzünden, bir küçük araba yükü tutmayan eşyaları ile sokakda kalan Akçegüller adında fakir bir balıkçı ailesi Beykoz Çayırında içi kofalmış ulu bir çınarı mesken ittihaz etmiş, açık tarafına şeker sandığı tahtalarından bir kapu yapub takarak ihtiyar ağacın bağrına sığınmışdı; bu suretle âdeta taş devrinin mağara hayatını sürmeğe başlamışdı. Hâdise, büyük şehirlerin hayat cilvelerinden bir örnek olarak İstanbul basınına; intikal etti. Bu fakir balıkçı ailesi çınar kovuğunda ne kadar kaldı, kendilerine bir oda veren hayır sâ-

Beykoz Çayırı kır kahvehanesi (Resim : Bülend Seren)

BEYKOZ ÇEŞMESİ

— 2648


İSTANBUL

ANSİKLOPEDİSİ

2649 —

BEYKOZ GENÇLİK KULÜBÜ




hibi bulundu mu, Beykoz Belediyesi ile Kaymakamlığı yardım elini uzatdı mı, hâlen 1961 de bu Akçegüller ailesi nerededir ve ne durumdadır tesbit edilemedi.

5. : Beykoz İshak

BEYKOZ ÇEŞMESİ —

Ağa Çeşmei Kebîri).



BEYKOZ'DA ERMENİLER — Ermenilerin onyedinci asrın ortalarından beri Beykoz'da ikamet ettikleri Eremya Çelebi Kömür-cüyan'm Ruznamesinden (s. 263, 264 ve 274) v,e İstanbul Tarihinden (s. 51) anlaşılmaktadır. Ruznamesinin 274. cü sahifesinden, Beykoz-da, 1658 den evvel yanmış bir Ermeni kilisesinin mevcut olduğu da belirmektedir. İşbu kilise yeniden inşa edilerek, 16 Eylül 1834 de takdis merasimi yapılmıştır.

İnciciyan ise, onsekizinci asrın sonlarına doğru Beykoz'un Türk ve Ermenilerle meskûn olduğunu ve orada Surp Nikoğayos adlı bir Ermehi kimsesinin bulunduğunu kaydetmektedir (Onsekizinci asırda İstanbul, s. 101).

Aynı müellif 1818 de, «Eğanak Püzaııt-yan» adlı salnamesinde, Beykoz'da 60 Ermeni hanesinin mevcudiyetini bildirmektedir.

Yedikule Ermeni Hastahanesinin eski salnamelerine göre, asrımızın başlarında Surp Nikoğayosyan adlı bir mektep de yarmış. 1903 de talebe sayısı 17 olarak gösterilmektedir.

Mıhitadst rahiplerinden sayın Eprem Boğosyan, Ermeni Cemiyetleri tarihinde, Beykoz'da da birkaç Ermeni cemiyetinin teessüsünü iş'ar buyurmaktadır.

Bugün Beykoz'da 8 -10 kadar Ermeni ailesi ikamet etmektedir. Mezarlıkları da mevcuttur (1961).



Kevork Pamukciyan

BEYKOZ'DA HEROİN İMALÂTHANESİ BASKINI VAK'ASI — Ekseriya gene yaşda alışılan, ve mübtelâsı olan gençleri bedenen ve dimağan çürüten, usârei hayâtiyesini kurutarak beşeriyetin yüz karası posa hâline getiren, dolayısiyle ahlâksızlık ve iffetsizlik yolunda bir mezellet ve şenaat girdabına atan, fakat îmalcilerine ve satıcılarına, melanetleri, ve vatan evlâdlarmı kahretme, mahvetme dolayısiyle vatana ihanetleri karşılığı astronomik rakamlarla ifâde edilir büyük servetler sağlıyan «Beyaz Zehir» denilen Heroin'in gizli imalâthanelerinden biri de İstanbul zabıtası

tarafından 1950 yılında Beykoz'da Yalıköyün-de Dühânîzâde sokağında Mesih adında bir adamın oturduğu 6 numaralı evin bağçesinde-ki bir baraka ile kamufle edilmiş olarak yer altında bulunmuşdur. Aslında bir devlet dâiresinde memur olup, Cumhuriyet gazetesinin: «Eskiden mühim bir mevki işgal eden tanınmış bir şahsiyetin kayın biraderi» dediği Mesih ile oğlu Alinin bu pis işe, profesyonel he-roincilerin câzib tekliflerine kapıldıkları, irâde zaafı ve şenaat karşılığı da olsa çok büyük servete kavuşma hırsı ile girdikleri anlaşılır.

Bu baskın vak'ası gazetelere «büyük bir imalâthane» olarak aksetmişdir; vak'ayı bu şehir kütüğünde tesbit ederken mühim bir nokta üzerinde durmayı da vecîbe olarak görüyoruz; Cumhuriyet gazetesi baskının nasıl hazırlandığını anlatırken: «Mesih'in son günlerde eroin satıcılığından sabıkalı bulunan bir takım kimselerle gizliden gizliye buluşub ko-nuşduğu zabıtanın gözünden kaçmamışdır» diyor. Bizim bu vak'a ve yukarıdaki satırlar dolayısiyle üzerinde duracağımız nokta, zabıtaca göz hapsinde sabıkalı heroincilerin dikkatle takib edilerek onları yeni teşebbüslerinde suç üstünde' .yakalamakdan ziyade, vatandaşlık ile hiçbir ilgisi kalmamış o bedbahtlara yeni suç işleme imkânının verilmemesidir.

Beykoz heroin imalâthanesi baskını vakasının tarihi 14 Kasım 1950 dir.

Bibi. : Cumhuriyet Gazetesi, 15. 11. 1950.

BEYKOZ DALYANLARI — Biri Beykoz Kasrı Hümâyunu önünde, diğeri Beykoz İskelesi önünde kurulur iki dalyan idi, yukarı boğazın kadîmdenberi meşhur dalyanları olub Onyedinci asrın büyük muharriri Evliya Çelebi meşhur Seyahatnamesinin İstanbula tahsis edilmiş biriîıci cildinde yajnız! iskele dalyanından bahsediyor ve bu dalyanı bilhassa bir kılıç dalyanı olarak gösteriyor:

«Kılıç Balığı Dalyanının evsâfı — Beykoz İskelesi önünde; beş altı kadar gerhi direklerini birbirine bağlayub deryaya dikmişler. Tâ âlâsında bir adam nigehbanlık idüb direğin tepesindeki kadehinde oturur. Karadenizin telâtu-mundan rehâ bulan kılıç balığı bu limana girüb şinâverlik ederken direk tepesindeki adam elindeki taşı kılıç balıklarının ardından tarafı deryaya atar. Taş deryaya tumm diye düşünce zavallı balıklar limana doğru selâmettir diye firara başlarlar, d,erhal etrafı deryayı ihata

eden ağların ağzından içeri girerler, dîdeban ise direk başından:

— Al âaa!.. diye feryada başlar. «Balıkçılar balık şebekesinin ağzını sed idüb içerde kalan kılıç balıklarını harbiler ve tokmaklarla vurup saydederler. Bu balıklar taşıdıkları kılıç silâhına değmez tenbel bir nevi balıklardır. Bir kulaç kadar uzun burun •kılıcı ağın deliğine girince kımıldamağa bile vakit bulamaz. Lâkin eti sarımsaklı ve sirkeli taratorla tabh edilince gaayet nefîs bir nîmet olur. Bu dalyan balığı balık emini tarafından 70 yük akçeye iltizam edilir» (B.: Kiline Balığı)-

Karakin Bey Deveciyan 1915 de neşredilmiş olan «Balık ve Balıkçılık» adındaki mu-halled eserinde (B. : Balık ve Balıkçılık) Beykoz dalyanları hakkında şu malûmatı veriyor: «Beykoz Dalyanı — Nefsi Beykoz önünde bulunur; hududu Yalıköy önünde kâin Unkayığı Limanından Fıstık Burnuna kadardır, mart ayından ağustos sonuna kadar kurulur; her nevi balık saydedilir ve pek işlek bir dalyandır. Dalyan devam ettiği müddetçe şâir balık avcıları dalyana zarar verecek derecede balıkçılık edemez.

«Beykoz Kasrı Hümâyûnu önündeki dalyan — Hududu Yalıköyündeki Unkayığı Limanından Kasrı Hümâyûnun binek taşı hizasına kadardır. Otuzbeş seneden beri (yâni 1880 -1881 den beri) kurulmasına müsaade edilmiyor. Dalyanın kurulmaması hasebiyle hududları içinde herkes bilâ aidat balıkçılık yapabilir».

Zamanımızda Beykozda yine iki dalyan vardır; biri kadîmden beri kurula gelen Beykoz İskele dalyanıdır ki halk ağzında «Büyük Dalyan» denilir. Karakin Bey Deveciyamn kurulmasına müsaade edilmiyor dediği Beykoz Kasrı önündeki dalyan yine kurulmamaktadır, buna mukabil Yalıköyü kayık iskelesi ve balıkçı kahvesi önünde ikinci bir dalyan vardır ki halk ona da «Küçük Dalyan» demiştir.

Hâlen Beykoz dalyanlarının sahibi Bey-kozun namlı zenginlerinden ve 1950 yılma kadar büyük hayırsever olarak tanınmış Hüseyin Hüsnü Sübaşı'dır; büyük dalyanda 30, küçük dalyanda 15 nefer tayfası vardır. Büyük Dalyanda bol mikdarda orkinos, zamanında kılıç balığı tutulur; fakat her iki dalyanın günlük verimi her mevsimin şâir balıklarıdır.

BEYKOZ DEBBAĞHÂNESİ — İkinci Sultan Mahmud devrinde kurulmuş büyük bir mîrî müessese olub zamanımızda, yalnız İstan-bulun değil, Türkiyenin en büyük fabrikalarından biri olan Sümerbank Beykoz Deri ve Kundura Fabrikasının temeli olmuşdur diyebiliriz. Marşal Moltke çizmiş olduğu Boğaziçi haritasında Beykoz Debbağhâne (Tabakhane) sini, Hünkâr İskelesi Burnu ile Selvi Burnu arasındaki koyda göstermektedir.

Sultan Mahmud bu debtaağhâneyi, Yeniçeri Ocağını kaldırdıktan sonra, Asâkiri Man-sûrei Muhammediyenin çizme, ve kundura -postalları için gereken deri ve köselelerin cenk yollarında asker ayağına gereği gibi dayanmasını temin edecek ihtimam ile yaptırmak için kurmuşdu. Burada, o devrimci pâdişâhın istediği şekilde çalışıldı ve aksamadan gelişdi, büyüdü. Birinci Cihan Harbi arifesinde Şirketi Hayriye tarafından neşredilmiş olan Bo^ ğaziçi adındaki eserde: «Beykoz Cayırının şimalinde beylik bir debbağhâne vardır, bu fabrika memâliki Osmaniyenin yegâne kundura îmâlâthânesidir» deniliyor. Bu kayıddan ve tesisi sebebinden anlaşılıyor ki Beykoz Debbağ-hânesi yalnız deri ve kösele yapmakla kalmamış, asker ayakkabısı imâline daha kuruluşu sırasında başlamışdır.

BEYKOZ DERİ VE KUNDURA FABRİKASI — (B. : Sümerbank Beykoz Deri ve Kundura Fabrikası).

BEYKOZ GENÇLİK KULÜBÜ — îstan-bulun namlı spor kulüblerinden biridir; Sedad Taylan tarafından yazılmış aşağıdaki tarihçeyi Aylık Ansiklopediden alıyoruz; bu makale 1946 yılında kaleme alınmışdır:

«B.eykoz Gençlik Kulübü'nün çekirdeği olan Beykoz Tertaiyei Bedeniye Kulübü 1908 de kurulmuşdur.

«Kulübün temelini merhum Seyfi, Cev-deti, Nizameddin ve Mitat gibi bazı gençler atmışlardır. Rengi yeşil - kırmızı olarak kabul edilen Beykoz Terbiye! Bedeniye Kulübü ilk zamanlarda muhtelif spor hareketleri ile meşgul olmıya başlamıştır.

«Tarihî bir kıymeti olan Beykoz çayırı, aynı zamanda spor yapmağa da müsait 'bir .alan olduğundan bu çayırda yabancı takımların aralarında yaptıkları futbol maçları, muhitte derhal bîr alâka uyandırmakta gecikmemiştir.



BEYKOZ GENÇLİK KULÜBÜ

2650 —


İSTANBUL

ANSİKLOPEDİSİ

— 2651 —

BEYKOZ HAMAMI




Bu çevrenin gençlerinden Hidayet Ağabey, Hasan, Refik, İbrahim Kelle, merhum Emin gibi gençler ki, bunlar arasında birkaç da millî oyuncumuz vardır; Beykoz Şark îdman Yurdu ismi altındaki bir teşekkülle ve sarı - siyah forma ile Beykoz çayırında futbol maçları yap-mıya başlamışlardır.

«Bu arada yine Beykoz'da kurulan Zindeler Yurdu kulübünün futbol takımı, bu gençlerden bir kısmını -kendine çekmiştir. Yine aşağı yukarı aynı muhitte doğan Anadolulıi-sarı İdman Kulübü isimli bir teşekkül daha çalışmaya başladığından, ufak bir çevrede üç kulübe dağılan kuvvet, tabiatiyle bu üç teşekkülü de sarsmış ve çalışmaları üzerinde bir durgunluk ihdas etmiştir.

«Nihayet 1921 senesinde Beykoz Zindeler ve Şark İdman Yurdu kulüpleri aralarında bir anlaşmaya vararak birleşmişler ve kulübün adını «Beykoz Zindeler Yurdu», formasını da sarı - siyah olarak kabul etmişlerdir.

«Beykozlular, Mütarekede yabancı takımlarla Beykoz Çayırında muhtelif müSıabakalar yapmışlardır. Bu müsabakalar, aynı zamanda güzel bir tenezzüh yeri olan çayırda kesif halk kütleleri tarafından tedricî surette artan bir alâka ile takib edilmiş ve bu alâka bütün çevreyi Beykoz Kulübüne sıkı bir surette bağlamakta bilhassa âmil olmuştur.

«Her şeyde olduğu gibi sporda da büyük genişleme Cumhuriyet devrinde başlamış bulunduğundan, Cumhuriyet hükümetinin verdiği geniş imkân ve vasıtalardan faydalanmakta Beykoz Kulübü de geri kalmamıştır.

«Bu devrede olgunlaşan Beykozlu İbra-• hirri, Emin, Burhan ve Zeki gibi kıymetli futbolcular, Türk Millî Takım kadrosunda yer almış gençlerdir. Birbirini takib eden yıllarda da Beykoz Kulübü birçok futbol elemanları yetiştirmiş ve bunlar .arasında M,ehmed Sekiz, Sedad, Şahab Yengingüç, Bahadır Olcayto, Sadeddin, Malik gibi futbolcular, muhtelif defalar karma takımlarda oynamışlardır.

«Bugün yalnız İstanbul futbolünde değil, bütün yurd futbolünde de önemli bir yeri olan, güzel Boğaz'm güzel bir köşesindeki bu mütevazı kulübümüz, on beş seneden beri en kuvvetli futbol takımlarımız için sık sık bir tehlike olmakta devam etmiş ve bu kuvvetli takımlarla müteaddid defalar berabere kalarak veya onları yenerek kendinin ihmal edilmez bir kuvvet olduğunu kabul ettirmiştir.

«Diğer taraftan Beykozlular, önlerindeki denizden de istifade etmesini bilerek geniş bir denizcilik şubesi kurmuşlardır. Bugün Beykoz yüzme ekibi, Türkiye'nin en kuvvetli yüzme ekibidir. Yalnız önlerindeki denizle iktifa et-miyerek Moda koyuna kadar uzanan Beykozlular. senelerden beri Türkiye ve İstanbul yüzme şampiyonluklarını büyük bir başarı ile muhafaza etmişlerdir.

«Atlama şampiyonu Fahri Ayat, bugünün en kuvvetli yüzücüsü İbrahim Sulu, onu takiben Vedad Talayman, Tevfik Tankut, İskender Sungur, Fuad Tüzünel, Muzaffer Kılıç, Musa Gerday ve Lazo Onnipulos gibi çok kıymetli yüzücüler sarı - siyah formayı taşımaktadırlar. Bu suretle Beykoz Kulübü senelerden beri deniz sporlarından yüzlerce kupa ve şild kazanmış bulunmaktadır.

«Aynı zamanda kürek sporu da Beykoz Kulübünün başlıca meşgul olduğu sporlardan biridir. Bugün Galatasaray'dan, sonra en kuvvetli kürek ekibine Beykoz Kulübü malik bulunmaktadır.

«Enver Atafırat, Nedim Kaptan, İbrahim, Kelle gibi çalışkan, ve kıymetli idarecilerin gayretiyle Beykoz Kulübü 1944 -1945 Millî Eğitim Kupası maçlarına iştirak için seçilen dört İstanbul kulübünden biri olmakla verimli başarılarının bir mükâfatını daha görmüş bulunmaktadır.» (Sedad Taylan, Aylık Ansiklopedi).

1961 yılında Beykoz Gençlik Kulübü faaliyetini geliştirme yolunda mâlî sıkıntı içinde bulunuyordu. Son umumî kongresinde idare heyeti ıskat edilmiş ve kulüb tüzüğü değiştirilmiş, ismen: kayıtlı olup aslaa aidat ödemeyen 600 üyesi tasfiye edilerek kulüp âzası 189 kişiye indirilmiştir; yıllık aidat ancak 30 lira olduğu halde, ki günde 10 kuruşdan, bir ilk okul çocuğunun gündeliğinden aşağıdır, .aidat ödemede ihmal, herhalde sportmenliğe ve spor severiiğe yakışmayan haldir. Buna rağmen, 189 mensubu ile kulüb azimle yaşama yolundadır. Yıllık 5570 lira gelir, çeşidli kollarda çok ciddî faaliyet gösteren bir spor kulübü için çok küçük rakamdır. Tarihi yarım asrı doldurmuş bir kulübün Beykoz zenginleri tarafından ciddî ve devamlı desteklenmesi gerekir.

Fudbolda Birinci Kümeye dâhil olan Beykoz Gençlik Kulübü 1960 yılında 17 nci dereceye düşmüş idi; 1961 yılı mayıs ayında İstan-

İE»


bul dördüncüsü olabilecek durumda görülüyordu.

Denizcilik kolu bir ara son derecede ihmal edilmişdi; 1946 da kulübün gene ve fera-gatkâr bir uzvu olan iyi yüzücü Bedri Alev bu kolun başına geçmiş, bilhassa 13-15 yaş ara-smdaki küçüklerle uğraşarak kulübe kıymetli yüzücüler ve kürekciler yetiştirmişdir.

Son yıllar içinde Beykoz Gençlik Kulübü futbolda A Millî takıma Yordam, basketbol ile voleybolda da iki millî oyuncu vermiştir; güreşte Cengiz, 79 kilonun İstanbul ikincisi ol-muşdur.

Kulüb, Cumhuriyet Halk Partisi iktidarı zamanında Maarif Vekili merhum Hasan Âlî Yücel'in himmeti, ve en eski azalarından olup nefsini kulübüne vakfetmiş İbrahim Kelle'nin fedâkârâne çalışması, takibi ile kendi mülkü olan bir binaya sahibdir.

Bu satırların yazıldığı 1961 yılı mayısında kulüb idare heyeti şu zatlerden kurulmuş bulunuyordu:

Reis Adnan Erkmen, Beykoz Deri ve Kundura Fabrikası Müdürü.

İkinci Reis Turgud Özyürek, eski futbolcu, müteahhit.

Umumî kaptan Câhid Erdoğmuş, Denizcilik Bankası Liman İşletmesi tahmil ve tahliye şefi.

Veznedar Artaki Bakar, ayakkabıcı tüccar.

Muhasip Ragıb On-torr, Beykoz Deri ve Kundura Fabrikasında memur.

Umumî kâtib İbrahim Gökgezer, ihracatçı tüccar.

Denizcilik şubesi kaptanı B.edri Alev, Demir torna atölyesi sahibi ustabaşı.

Âza Ziyad ' Sönmez, cam tüccarı.


Yüklə 5,55 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   40   41   42   43   44   45   46   47   ...   76




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin