Kastamonu hayati



Yüklə 4,31 Mb.
səhifə33/112
tarix24.06.2018
ölçüsü4,31 Mb.
#54637
1   ...   29   30   31   32   33   34   35   36   ...   112

Buraya kadar her bir dakika yoldaki, bir gün Risale-i Nurun hizmetinde bulunduğun gibi, beni minnettar eyledin. Hâkim-i Adil namını alan zatı ve lehimizde onunla beraber çalışanları bu hakiki adalete hizmetleri için ahir ömrüme kadar unutmıyacağım. Altı aydır onları da aynen manevî kazançlarıma şerik ediyorum.

Bana teslim ettikleri risalelerin bir kısmını, kardeşlerime cevab vereceğim; Bütününü yazsınlar, Onlara hediye edeceğim.Çünki onlar Risale-i Nurun bundan sonraki hizmetine tam hissedardırlar. Bu meselede ben Denizli şehrini kendi karyeme arkadaş edip, bütün emvatını ve ehl-i imanın hayatta olanlarını hem kendim, hem Risale-i Nur talebeleri manevî kazançlarımıza

557


hissedar etmeye karar verdik: Denizli hapishanesini de bir imtihan medresemiz telâkki ediyorum... Ve bizimle alâkadar hem Denizli'de, hem hapiste umumuna ve hususan tam adaletini gördüğümüz mahkeme hey'etine çok selâm ve dua ederiz.

SAİD-İ NURSİ(44)"

Görüldüğü üzere, Hazret-i Üstad Nur risalelerinin mahkemeden teslim alınıp kendisine getirilmesi hadisesine çok ziyade duygulanmış ve Merhum Hafız Mustafa'nın şahsında bütün Denizli ahalisine gayet manidar bir şekilde müteveccih olmuş, dualar etmiş ve teşekkürlerini bildirmiştir.

Avukat Ziya Sönmez'e teşekkürü:

"Aziz kardeşim!

Risale-i Nurun Avukatı Ziya'yı bizim tarafımızdan hem çok teşekkür hem tebrik ediniz. Çoktan beri ruhuma ihtar edilmiş ki:"Ziya" namında birisi Risale-i Nur namına büyük bir hizmet edecek. Bu mesele gösterdi ki ;O ziya, bu Ziya'dır. Bizleri ebede kadar minnettar eyledi.

(43)Denizli Dosyası-1 S: 73

(44) El yazma Emirdağ-1 aslı S: 54

Mahkemede zabıt kâtibi ve a'zadan Hasna Hanım ve sorgu Hâkimi gibi vicdanlı zatlara da teşekkür ederiz... Ve onları unutmıyacağımı, bilhassa başta Müftü Osman, Hasan Feyzi olarak çok ehemmiyetli kardeşlerime selamımızı ve minnettarlığımızı bildiriniz.. Ve Hâkim-i Adil olan zata Risale-i Nurun ekser eczalarını ona hediye etmek için yazdırmaya karar verdiğimi söyleyiniz.. Ve Risale-i Nurun fahrî Avukatı Ziya'ya kısm-ı mühimmini yazdırıp ona hediye etmek niyetindeyim.

Tab' olunan Ayet-el Kübra Risalesinin beşyüz matbu' nüshaları da tab' edenlere verilecek mi(45)merak ediyorum. Biri de: İstanbul'da müsadere edilen ne kadar Risale-i Nur varsa bana aittir. İçinde yirmi risale bulunan mecmuanın bana çok ehemmiyeti var. Hem Denizli'de müfarakat ederken, emanet Mu'cizat-ı Ahmediye risalesini orada bazılarına bırakmıştım. O da bana çok lâzımdır. Belki Hoca Musa Efendi biliyor.

SAİD-İ NURSİ(46)

SADEDE, ZEHİR HADİSELERİNE DÖNÜYORUZ

Emirdağı'nda ikinci defa Üstad'a verilen zehir:

558


Bu ikinci defaki zehir, kaymakam Abdülkadir Uraz'ın bulunduğu sıralarda ve Üstad'ın hizmetçileri resmen men'edilip kapısının anahtarı bekçilere teslim edildiği ve aldatılmış bedbaht bir bekçinin Üstad'ın yemeklerine koyduğu zehirle gerçekleşmiştir. O ise,1945 yılının son aylarında veya ve 1946'nın ilk aylarında kışın soğuk günlerinde olduğu anlaşılıyor. Bu ikinci zehir, Hazret-i Üstad'ı ziyadesiyle sarsmış ve çok hasta etmiştir. Bu zehir o ana kadar verilen zehirlerin onuncusu ve en müthişi idi.

Hazret-i Üstad bu onuncu zehir hadisesi hakkında talebelerine şu mektubu yazmıştır:

Çok aziz, çok sıddık ve sadık kardeşlerim ve Risale-i Nur cihetinde emin ve halis vârislerim!

Çok manidar ve kuvvetli bir tevafuk ve şakirtlerin sadakatlarına delil bir zâhir keramet-i nuriyeyi beyan etmeme bir ihtar aldım,şöyle ki:

Ben vasiyetnamemi yazdığım aynı zamanda, gizli münafıklar benim itimad ettiğim hizmetçilerimi zabıta tarafından yanıma gelmekten men'ettikleri aynı vakitte, fırsat bulup, tanımadığım biriyle sâbık dokuz defadan daha te'sirli bir zehiri bana yutturdular.

Hem aynı zamanda Tunus'lu ve alim kardeşlerimizden ve buraya kadar geçen sene beni görmek için gelip, görüşmeden giden Hoca Haşmet Yozgat'tan buraya yazıyor ki: "Said vefat etmiş... Risale-i Nurun yüzotuz Risalesi muhafaza edilsin, ta ki, ileride tab' edeceğiz"

(45)Ayet-el kübralar da bilahere Tahiri Ağabeye teslim edilmiştir.A.B.

(46)El yazma Emirdağ-1 aslı S: 58

Kardeşlerim, merak etmeyiniz!.. Cevşen ve Evrad-ı Bahaiyye bu defa dahi o dehşetli zehirin tehlikesine galebe etti. Tehlike devresi geçti, fakat hastalık devam ediyor.

Umum kardeşlerime birer birer selâm ve selâmetlerine dua edip şüphesiz makbul olan dualarını iserim.

559

Duanıza muhtaç ve her vakit duanızdan istifade eden kardeşiniz



SAİD-İ NURSİ(47)"

O sıra Üstad'ın hizmetine de bakan sağlık memuru Hayri Dinçer'in, zehir hususunda Üstad Hazretlerine bazı maddî tavsiyeleri havi mektubu:

Pek Muhterem Üstad'ım!

Ah mübarek Üstad'ım, Emirdağı'nda, iki cihan serveri Resul-i Ekrem'in (A.S.M.) bir vârisiyle ve Kur'an-ı Azim-üş-Şan'ın nuruyla karşılaştığıma, Halk edici Rahman'a hesapsız şükürler olsun. Yalnız lâyık olan hürmeti ifa edemediğimden afvımızı dilerken, bütün arkadaşlarla birlikte bu uğurda canlarımızı kurban etmeye hazırız.

Geçende rüyada, doğacak çocuğun adının Said konmasını emretmişsiniz, Müsaadeniz var mı?..

Su-i kasda cür'et gösteren güruh-u nâriyenin Allah her birisinin belâsını versin. Zehirin dâhil-i beden olduğunu hissedince; acizin bildiği tedbir bir okkaya yakın tuzlu ılık su ve beş-on adet yumurta akı içmeli ki kustursun... Arkasından, yani kay ettikten sonra, müshil için hint yağı almalı... Gerçi panzehiriniz, Maaşallah Barekallah bunlara ihtiyaç bırakmıyor. Yakında bütün hizmetlerinizi yapmaya ve el ayaklarınızı hürmetle öpmeye meftun, duanıza müştak ve muhtaç, aciz zavallı talebeniz.

Emirdağ'lı Hayri(48)

Hazret-i Üstad bu ikinci zehir hadisesinden sona, Reis-i Cumhura ve Bakanlıklara istid'alar gönderdi. Bilhassa kendisine karşı yapılan bütün bu ihanet, su-i kasdlerin asıl sebeb ve ana düğümü olan mes'eleleri gayet açıklık içinde yazdı. Bu istid'alar Emirdağ-1 lahikasında mevcuttur. Şimdi buraya almaya lüzum görülmedi. İleride, yerinde kaydedilecektir.

ÜÇÜNCÜ ZEHİR HADİSESİ

Buda tahminen1946 yılı son aylarında vaki' olmuştur ki,sene-i devriyesinin aynı günlerinde başka su-i kastlar'da tahakkuk etmiş ve büyük bir ihtimal ile aynı hadisede Merhum Hasan Feyzi'ye de zehir verilmiş ve vefat etmiştir.

560

(47) El yazma Emirdağ-1 S: 20



(48)Müteferrik mektuplar Dosyası Sıra No: 9

Hazret-i Üstad bu onbirinci ve Emidağı'nda üçüncü olan zehir hadisesiyle ilgili olarak şu mektubu yazdı:

Aziz Sıddık kardeşlerim!

Evvela: Bu günlerde bana su-i kasd edenler, yine Afyon Hükûmetinin evham yüzünden bize ilişmek fikrini hissedip, gayet te'sirli gizli bize iliştiler. Ben yirmidört saatte hayatımda görmediğim dehşetli baş dönmesiyle hastalık gördüm. Hayatımdan ümidim kesildi,vasiyetimi ettim: "Ben öldükten sonra Tâhiri'yi buraya çağırınız; gelsin... malım olan Nurlara sahib olsun..." dedim.

Birden İnayet-i Rabbaniye imdada yetişti. Duanızı bana şifa eyledi. Hatta bu semin darbesiyle yirmi gün sıkıntılar çekeceğim diye düşünürken, birden öyle bir geçtiki, bir şey olmamış gibi, bu gün at ile gezmeye çıktım. Dün mektubunuzda, onbeş sivil polis Afyon'dan Isparta'ya "Târikat var" bahanesiyle nurculara ehemmiyetsiz bir telâş vermesini gördüm. Fesübhanallah dedim... Demek hem bana, hem kardeşlerime aynı zamanda, eskide geçen sene olduğu gibi iliştiler. Telâş etmeyiniz... Madem bana vurulan şiddetli darbe bir halt etmedi. İnşaallah medreset-üz zehra şâkirtlerine de zararları olmayacak.

Evet, o polisler makineye ve Hüsreve ve kahraman arkadaşlarına birden ilişmeleri bir emare-i Rahmettir. Aldığım bir habere göre, Afyon'da bize ilişenlere demişler: "Bu zararsız adama neden sıkıntı veriyorsunuz?"

İlişenler demişler: "Biz ondan korkuyoruz, çok kuvveti var. Yüzbinler talebesi var!.." Hatta bu Emirdağı'nda dahi bazı resmi adamlar öyle diyorlar. Hem ürküyorlar, hem ürkütüyorlar.(49)"

Başka bir mektubundan:

561

"... Evvelâ şimdi bir haletimi beyan etmek için, sinir hassasiyetiyle ve bu defaki tesemmümün doğrudan doğruya dimağıma ilişmesi ve damarımı sarsmasıyla iki haletimi beyan ediyorum:



Birincisi: Öyle bir nisyan, bir unutkanlık bu tesemmümden gelmiş ki; kendi abdest, yemek gibi şahsî işlerimi çok zor ile görebiliyorum. Bir kaşık veya bir kabı almak için kapıyı açıyorum, unutuyorum. Bu halden dehşet aldığım halde, Cenab-ı Hakk'a hadsiz şükür olsun ki; Risale-i Nura temas eden hallerde ve evradlarımda o acib nisyan şimdilik gelmedi.

İkinci Hal: pek garib bir hiddet ve te'ssür o zehirden bana ârız olmuş ki; Sinek kanadı kadar bir arıza beni müteessir edip hiddete getiriyor. Biçare bana hizmet eden saf ve sadık hizmetçiler de,o lüzumsuz hiddetlerden azap çekiyorlar. Uzun zamanlardaki iki Süleyman'ın hiç beni hiddete getirmiyerek hizmet ettiklerini çok hasretle onları ve o zamanları tahattur ediyorum. Şimdi tahakkuk etti ki, bana su-i kasd edenler iki noktayı hedef etmişler, ona göre zehirli maddeleri bulmuşlar.

(49)Elyazma Emirdağ-1 aslı S: 283

Birinci Nokta: Dimağıma zarar verip, ta nurlara hizmetim olmasın. Bedbahtlar bilmiyorlar ki; Binler Nur sâhipleri ve yüz Nur mecmuaları benim bedelime binler derece ziyade o vazifeyi görüyorlar

İkinci Nokta: Sabır ve tahammülümü kırmak, hiddetimden istifade etmek, bir mes'ele çıkarmak... Hakikaten ihsan-ı ilâhî ile harika bir sabır ve tahammül olmasaydı, tahammül edilmezdi. Fakat o bedbahtlar bilmiyorlar ki; Yüz başım ve yüz haysiyetlerim ve şereflerim ve rahatlarım ve hayatlarım olsa; Risale-i Nurun selâmetine kemal-i sürur ile terk ederim. Fakat bazı resmi adamlar bütün bütün kanun haricinde garazkârane ve sinirlerime kasden ilişmeleri çok ağır oluyor. İnşaallah onlara kaşı sabrın güzel neticesi bütün o elemleri izale edecek, hayırlara çevirecek...(50)"

Başka bir mektuptan:

"Salisen: Siz bana karşı su-i kasdlara merak etmeyiniz. Belki bir cihette memnun olunuz ki; Risale-i Nur ve şâkirtleri yerinde benim cüz'î ve vazifesi bitmiş olan şahsıma hücum ediyorlar, tazib ediyorlar. Bu günlerde

562


buranın büyük memurları çekinmiyerek bazılara demiş: "Said'in vücudu ortadan kalkmalı..." hadisesi var.

İşte gizli düşmanlarım bunun gibi bu fikirlerinden istifade ederek mü'temed hizmetçilerimi dağıtmakla, fırsat bulup beni zehirlediler ve bu gibi memurlardan kuvvet alıyorlar. Fakat hıfz u İnayet-i İlâhiyye bu su-i kasdı da akim bıraktı. İnşaallah daima inayat, himayet edecek. Bütün plânlarını akim bıraktı ve bırakacak...(51)"

KIYAFET VE SARIĞINA İLİŞME HADİSELERİ

Üstad Bediüzzaman'ın ilk Emirdağ'ı hayatında gerek şâhitlerin ifadelerinde, gerekse Emirdağ'ı lahikası mektuplarında ve Üstad'ın resmi makamlara verdiği istid'alarında tesbit ettiğimiz kadarıyla iki defa resmen ve alenen kıyafetine ve sarığına ilişmişlerdir. Bu hadiseler Afyon hapsinden sonraki dönemde, Demokratların hükûmetleri zamanında da vaki' olmuştur.

Emirdağ hayatında kıyafet ve sarığına taarruz hadiselerinden birincisi: Yukarıda kaydedilen Emirdağ'lı Hamza Emek'in ifadelerinde, kaymakamın emriyle Konya'lı (veya İzmirli) jandarma başçavuşu Ziya'nın eliyle olan hadisedir. Buna dair Üstad'ın da beyanları vardır.(52)Fakat bunu Hamza Emek in hatıratında tafsilâtla geçen beyanına bırakarak iktifa edeceğiz.

İkinci hadisenin delilleri ise Hazret-i Üstad'ın şu sözleridir:

"İkinci mesele: Bayramın ikinci gününde teneffüs için kırlara çıktığım zaman, ehemmiyetli bir memur tarafından beş vecihle kanunsuz bir taarruza maruz kaldım. Cenab-ı Hak rahmet ve keremiyle belime, başıma yüklenen Risale-i Nur eczalarını.. Ve ruhuma, kalbime, yüklenen şâkirtlerinin haysiyyet ve izzet ve rahatlarını muhafaza için fevkalade bir tahammül ve

(50)Elyazma Emirdağ-1 aslı S: 300

(51)Aynı eser S: 209

(52)Yeni yazı Emirdağ-1 S: 48

sabır ihsan edildi. Yoksa bir plân neticesinde beni hiddete getirip Risale-i Nurun, bâhusus Ayat-el Kübra'nın fütûhatına karşı bir perde çekmek olduğu tahakkuk etti.

563


Sakın sakın, hiç kederlenmeyiniz. Merak etmeyiniz, hem telâş etmeyiniz, hem bana acımayınız!.. Şeksiz, şüphesiz inayet-i İlâhiye perde atında bizi muhafaza etmekle ayetine mazhar etsin. Onların o plânları da akim kaldı. Fakat bu vilâyette doğrudan doğruya büyük bir makamdan kuvvet alıp şahsımla uğraşanlar var.. Eğer mümkün olursa, buranın havasıyla hiç imtizaç edemediğim cihetini vesile edip münasib bir yere naklime, Denizli mahkemesini ve Ankara temyiz mahkemelerini vasıta yapıp çalışmak lâzım geliyor. Ben kendim yapamadığım için benden daha ziyada alâkadar Denizli dostları teşebbüs etseler iyi olur. Hiç olmazsa oranın hapsine bir daha bahane ile beni alsınlar:

Elbaki Hüvelbaki Kardeşiniz

SAİD-İ NURSİ"

MAHREM


O hadisenin hakikatı, Niğdeli bir yüzbaşı buraya yeni inzibat memuru olarak bir kaç gün evel gönderilmişti. Ben kıra çıktığım vakit, yüz metre uzaklıkta bağırarak "Dur!"' dedi.(53). Sonra yanıma geldi. Hiç resmi elbisesi yok, libası âdi bir surette iken, dedi: "Başındaki mendil, sarıktır, aç!"

Dedim: "Buranın mahkemesine buna dair bir istid'ayı bu sarıkla beraber göndermişim. Müdde-i umumi görmüş, zabıtaya gönderip tekrar iade etmişler. Beş vechile bana kanunsuz hareket ediyorsun:

Birincisi: Resmi elbisen olmadan sivil olarak hiddetle bana ilişmek kanunsuzdur.

İkincisi: Şehrin hâricidir... Çarşı pazar değil ki; kıyafet kanunları müdahale etsin.

Üçüncüsü: İki mahkeme bu kıyafetime ve başımdaki mendile, sarık demeyip ilişmediğinden, âdi mendile sarık namı verip ilişmek kanunsuzdur.

Dördüncüsü: Bu başımdaki mendil ile cübbeme ait, altı yedi ay evvel bir istad'a ile hem buranın zabıtasıııa, hem müdde-i umumisine gönderdiğim halde, buna sarık demeyip ilişmediğinden, sizin bu ilişmeniz kanunsuz bir taarruzdur.

Beşincisi: Biz sana rast gelmedik, uzaktan bizi çağırdın. Ortalığa bir velvele verdin. Yakındaki bütün çoluk çocukları başımıza toplattırdın.

564


Mükerrer defa dedim: "Bu çoluk-çocukların hâricinde seninle konuşayım. Bilâkis daha ziyade bağırıp bir heyecan ortalığa verdin. Hiç bir şey yokken bu vaziyet asayiş, inzibat memurlarında tam bir kanunsuzluk, belki kanun aleyhindedir. Demek anlaşılıyor ki; Bir garaza ve plana binaen bu beş vecih kanunsuzluğa karşı kanun dairesinde seninle bozuşmağa bir vesiledir.

(53) Bilahere, hadiseden gelen umumi nefret karşısında o adam, yaptığını inkar etmiş. "Ben onun Hoca efendi olduğunu bilmedim" diye yalandan suçunu halka karşı gizlemeye çalışmış. (Bkz. EI Yazma Emirdağ-1 aslı S:107)

Fakat ben değil bir ihanet, bir sıkıntı, bir zahmeti, belki hayatımı da terk edip dostlarıma bir keder, kitaplarıma bir zarar gelmemek için her sıkıntılara, hakaretlere karşı tahammüle karar verdim. Yoksa hakkımı değil senin gibi kanunsuz memurlara, belki htükûmetin en büyük kanunî dairelerine karşı hukukumu tam müdafaa ettiğimi, bu defa bana hükûmet tarafından teslim edilen mahrem ve gayr-ı mahrem Risale-i Nurun yüzer parçaları cerhedilmez seneddir.

SAİD-İ NURSİ

MAHREM BİR HAŞİYE

Bana karşı su-i kasd resmen tahakkuk ediyor. Buranın kaymakamı

"...(54)” namında aleyhimde gizli dolabı. Niğdeli o malûm zabitle ve İzmirli bir çavuşla çeviriyor. En hassas damarlarıma dokunduracak tarzlarda beni sıkıyorlar. Hatta resmen demiş: "Belediyece bir adam tayin edeceğiz... Yalnız o gidecek, zaruri hizmetini görecek. Başkası gitse, onu hapse atacağız. On vecihle kanunsuz, divanece telefonla konuşmuş.

Bunun hükmü ve tahakkümü altında benim için yaşamak pek çok ağırdır. Fakat işittim; Onbeş güne kadar başka bir vazifeye gidecek... Kaç ay kalacak bilemiyorum. Eğer tekrar o buraya gelse, benim için dayanmak müşkildir. Siz yine Denizli mahkemesini ve Ankara temyiz mahkemesini ve ehl-i vukufu vasıta yapıp, beni hastalık vesilesiyle başka bir yere naklime çalışınız.

O bedbaht demiş: "Öyle bir adamı ecnebiler arıyor ki karıştırsın."

Ben de derim: Hey divane! Eğer Risale-i Nur olmasaydı, İran'dan evvel Bu memleket bolşevikliğe, belki anarşiliğe mecbur edilecekti. Hem bu vatan ve milleti bundan sonra Risale-i Nur tehlikelerden muhafazasına çalışacak...(55)”

565

BİR FASIL



BEDİÜZZAMAN HAZRETLERİNİN ASAYİŞ KORUYUCULUĞU

Hazret-i Üstad'ın şahsına ve zatına karşı her yerde olduğu gibi, şu Emirdağ'da da uygulanan mezkûr bedmuameleler ve bedbahtça su-i kastlar ve gayr-i insanî kanunsuz ve vahşice uygulamaların tümü üç neticeyi istihdaf ediyordu:

Bunlardan birisi: Ne yapıp yapıp; gizli zehirler vermek, hatta arkasından pusuya yatırılmış adamların elleriyle kurşun attırmak gibi hareketlerle; Onun vücudunu bir bellisizlik kamuflesi içerisinde yok etmek... ve meydanı boş bulup Müslüman halkı bolşevikliğe doğru götürmek...

(54) O kaymakam, herhalde 1945-1946 yılları arası Dahiliye Vekilinin hususi adamı olarak Emirdağı'na gönderilen G.Antepli Abdülkadir Uraz'dır. A.B.

(55)Emirdağ-1 mektuplar dosyası Sıra No: 3 ve Emirdağ-1 El Yazma aslı S: 96

İkincisi: Müslüman halkın Bediüzzaman'a karşı hüsn-ü teveccühünü bozmak ve kırmak... Bu da, ya korkutmak ve ürkütmek ile ... Yahut da aleyhinde şenî’ iftiralar düzmek ile...

Bu iki netice olmayınca, tek bir şey kalıyordu ki, o da Bediüzzaman Hazretleri, bütün hayatında izzet-i imaniye ve şehamet-i fitriyyesi icabı hayatını istihkar ederek, en cebbar zalim kumandanlara baş eğmeyişini bildikleri için, ona karşı böylesi âdî bed-muameleler uygulayarak, onu hiddete getirmek ve karşı koydurtmak ve bir hadise -Küçük de olsaçıkartarak, sonunda bütün güçleriyle yüklenip bastırmak plânı idi.

Elbette, Hazret-i Bediüzzaman gibi misilsiz bir İslâm dâhisi bütün bu plân ve projeleri çok iyi seziyor ve biliyordu. Risale-i Nurun selâmet içinde hizmeti, talebelerinin dağdağasız huzur içinde nurlara hizmet etmeleri ve nihayet ehl-i iman olan umum ma'sum halkın rahat ve sükûnu uğrunda her şeyini, izzet ve haysiyetini fedaya karar vermişti. En alçakça muamelelere karşı da sabır ve sekinet ve vakar içinde tahammül ediyordu. Bu durum

566

hâin ve alçak, müfsid gizli komiteleri çıldırtıyordu. Çünki hangi plan uyguladılarsa, tutmamıştı. Gerçi Hazret-i Üstadın damarlarınada çok dokunuyor ve onu çok sarsıyordu. Amma o, herşeyini İslâm milletinin selâmet ve huzuru için feda etmişti.



Evet, bu dediklerimizin hepsi sabittir, asla mübalağa değildir. Sözü uzatmamak için Hazret-i Üstad'ın bu babta hakikat-ı hali anlatmak ve talebelerini de ona göre ihtiyatlı davranmaya sevketmek üzere, zaman zaman kaleme alıp talebelerine gönderdiği beyanlarının, sadece asayiş hususuna temas eden kısımlarından bazı bölümler okuyalım:

HADİSE ÇIKARTMAK PLANIYLA İLGİLİ

"Bir derece mahremdir:

Geçen kışta bana karşı su-i kasdlerin İnayet-i İlâhiyye ile ve duanızın yardımıyla gelen sabır ve tahammülün neticesinde âkim kalan plânı pek geniş bir tarzda olduğuna delil ise, bu yakında Reis-i Cumhur Afyon'da demiş: "Bu vilâyette dinî cihette bir karışıklık çıkacağını zannederek...(*)"

Demek gizli komite beni sıkıştırmakla bir hadise çıkarmak istiyordular. Bir ecnebî müdahelesi hesabına ve Müslümanlar ve vatan zararına bütün bütün kanunsuz ve keyfî bir tarzda damarıma şiddetle dokunan ihanetler ve sıkıntılarla ta'zibleri, onlara dünyada tam zarar, ahirette cehennem ve sakar.. ve bize dünyada mükemmel sevab ve zafer.. ve ahirette inşaallah cennet ve ab-ı kevseri kazandırır. Demek bu gizli plânı hey'et-i vekile ve Reis hissetmişler ki; buralarda umum memurlar, hatta Vali ve kaymakam ve zabıta benimle görüşmekten kaçıyor ve ürküyordular. Ben de hayret ederdim. Fakat elimizde yalnız Nur bulunduğanu ve siyaset topuzu bulunmadığını zerre kadar aklı bulunanlar anladılar... (56)"

Bir başka mektuptan:

(*) O gizli planlar, demekki İ. İnönünün malumatı dahilinde ve emir ve direktifleri altında uygulanıyordu!.."A.B.

(56) Emirdağ-1 Lahikası S: 156

“Saniyen: Bu defaki su-i kast, gizli düşmanlara müsadekâr ve teşvikçi bazı memurlardan... Öyle bir hiddet geldi ki; Tahammül edemiyorum diye telâş ettim. Birden "Cennet ucuz değil.. Ve cehennem lüzûmsuz değil. Hatıra geldi. Hiddet gitti. Çok şükür ki, bu vakitte o herifler yanıma gelmiyorlar.

567


Yoksa belki tahammül edemezdim, aradıkları ve bulamadıkları mes'ele çıkacaktı. Zaten bu üç senedenberi, bütün maksadları benim hakkımda, beni hiddete getirip böyle bir mes'eleyi yapıp habbeyi yüz kubbe ederek, biçare ehl-i imana zarar ve telâş vermekti. Cenab-ı Hakk'a şükür olsun ki, damarlarıma en şiddetli ve alçakcasına dokundukları zaman, yine Risale-i Nur şâkirtlerinin selâmeti için harika sabır ve tahammül ihsan ediyor:

Bu günlerde bu ziyade teessürat ve gaddarlara hiddet ziyadeleştiği bir anda, birden ihtar edildi ki; “Sana karşı ettikleri cinayetlerin cezası olarak cehennem yeter.. Ve yakında ebedî idam-ı ebedî ile kabrin hapsi-i münferidinde daimî azap çekmek, senin hayfını ve intikamını yüz derece ziyade alabilir. Sen de sabır ve tahammül ve mücaheden nisbetinde sevab alırsın" diye şiddetli ihtar edildi. Ben de ruh-u canımla kabul ettim.

Fakat o halde, Hücumat-ı Sitte'nin âhirinde "Ben öldükten sonra bin tane bana zulüm edenler geberecek" fıkrası zihnime ilişti. Acaba Nur şâkirtleri benim intikamımı aramasınlar mı?"

Size haber veriyorum ki: Müntakim kahharın gazabı onlara kâfidir. Kardeşlerim Risale-i Nur talebeleri, zalimlerden intikamımı almağa çalışmasınlar, Cenab-ı Hakk'a havale etsinler. Belki bir cihette o zalimlerin hadsiz azap çekeceklerine acısınlar.

Elhasıl: Eğer emr-i hak vaki'olsa, ölsem; benim intikamımı aramayınız. İntikamımı Nurlar almışlar... Onların güvendikleri putlarını kırmışlar. Kabir azabı ve cehennem dahi onları bekliyor.

Umuma binler selâm ve selametlerine dua ederiz.

Elbaki Hüvelbaki Kardeşiniz

SAİD-İ NURSi(57)

Bir başka parçadan:

"... Evet kardeşlerim, kırk senedenberi hem hakikat-ı İslâmiye ile, hem benimle mücadele eden perde altındaki zındıklar, münafaklar elbette Zülfikarın fütûhatına ve şâkirtlerinin şevklerini kırmak için bazı böyle ehemmiyetsiz iliştirmek için, ya bazı memurları veya bazı zabıtayı iğfal edip evham veriyorlar. İnşaallah bir zarar olmaz. Siz hem ihtiyat ediniz, hem telâş etmeyiniz...(58)"

568

Başka bir mektubtan:



"... Bir adam ki, hakiki meslek ve meşreb ittihaz ettiği, yirmi otuz senelik hayatında düstur kabul ettiği bir hâlin zıddıyla onu ittiham etmek nev'inde, kanunsuz ve keyfi bir taarruz hadisesinin mahiyeti şudur ki: Ben

(57) Elyazma Emirdağ-1 aslı S: 301

(58) Elyazma Emirdağ-1 S: 359

Risale-i Nur mesleğinin esası ve otuz seneden beri bir düstur-u hayatım olan; Şefkat itibarıyla bir masuma zarar gelmemek ve bana zulüm eden canilere değil ilişmek, hatta beddua da edemiyorum. Hatta en şiddetli ve garazla bana zulüm eden bazı fasık, belki dinsiz zâlimlere hiddet ettiğim halde, değil maddi, belki beddua ile de mukabeleden beni o şefkat men' ediyor. Çünki o zalim gaddarın ya peder ve validesi gibi ihtiyar biçarelere veya evlâdı gibi masumlara maddî ve manevî zarar ve darbe gelmemek için, o dört beş masumun hatırına binaen, o zalim gaddara ilişmiyorum. Bazen helal ediyorum.

İşte bu sırrı-şefkat içindir ki: İdare ve asayişe kat'iyyen ilişmediğim gibi, bütün arkadaşlarıma da o derece tavsiye etmişim ki: Üç vilâyetin insaflı zabıtalarının bir kısmı i'tiraf etmişler ki: "Bu Nur şâkirtleri manevî bir zabıtadır, idare ve asayişi muhafaza ediyorlar" dedikleri ve bu hakikata binler şahid ve yirmi sene hayatıyla tasdik.. Ve binler şâkirtlerin de zabıtaca hiç bir vukuat kaydetmemesi ile tasdik ettikleri halde, o biçare adamın ihtilâlci ve insafsız bir komiteci gibi menzilini basmak ve insafsız adamlar ona ihanet etmek ve menzilinde bir şey bulamamakla beraber, yüz cinayeti bulunan bir adam gibi, hatta Kur'anını ve başındaki levhalarını evrak-ı muzırra gibi toplamak; acaba dünyada hangi kanun buna müsaade eder? Böyle asayişe, hüsn-ü ahlaka hizmet eden dindar binler zatları evham yüzünden idare ve asayiş aleyhine zorla sevketmek hangi maslahat icabıdır(59)?.."

Daha bu mevzuda, yani asayiş ve emniyeti muhafaza hususunda, Hazret-i Üstad'ın sadece ilk Emirdağ'ı hayatında, gerek talebelerine yazdığı mektuplannda, gerekse resmi makamlara yolladığı istid'alarında bir çok nümuneler ve şahidli, ispatlı hadiselerden örnekler vermek mümkindir. Lâkin kaydedilenler maksada kifayet eder.


Yüklə 4,31 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   29   30   31   32   33   34   35   36   ...   112




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin