De ki: “Cinlerden bir topluluğun dinleyip şunu söyledikleri bana vahyolundu: ‘Gerçekten biz, hayranlık verici bir Kur’an dinledik.’”
“Doğruya ve hayra kılavuzluyor. Biz de inandık ona. Artık Rabbimize hiç kimseyi asla ortak koşmayacağız.”
“Rabbimizin adı / kudreti / işi / gayreti çok yücedir. O, ne bir dişi dost edinmiştir ne de bir çocuk.”
“Doğrusu bizim beyinsiz, Allah hakkında saçma lakırdı ediyormuş.”
“Biz sanmıştık ki, ne insanlar ne de cinler Allah hakkında asla yalan söylemezler.”
“Gerçek şu ki, insanlardan bazı erkekler, cinlerden bazı erkeklere sığınırlardı da onlar, onların şımarıklık ve azgınlığını artırırlardı.”
“Onlar, tıpkı sizin sandığınız gibi, Allah’ın hiç kimseyi diriltmeyeceğini sanmışlardı.”
“Biz göğe gerçekten dokunduk da onu titiz ve güçlü bekçilerle ve kayıp giden ışınlarla / alevlerle doldurulmuş bulduk.”
“Biz eskiden, onun, dinlemek için oturulan yerlerinde otururduk. Ama şu anda kim dinlemeye kalksa kendisini gözetleyen bir alev / ışık bulur.”
“Doğrusu bilmiyoruz, yeryüzündeki şuurlulara şer mi istendi, yoksa Rableri onlar için doğru ve güzel olanı mı istemiştir.”
“Şu da bir gerçek ki, bizden hayra yönelenler / barışçılar vardır; ama bizden, başka türlü olanlar da vardır. Dilim dilim yollar olmuşuz biz.”
“Ve biz şunu sezdik: Biz yeryüzünde Allah’ı asla aciz bırakamayız; kaçarak da onu aciz bırakamayız.”
“Biz doğruya ve güzele kılavuzlayanı dinleyince, ona inandık. Rabbine inanan kişi ne hakkının eksik verilmesinden korkar ne de tecavüze uğramaktan.”
“Nihayet bizden Allah’a teslim olanlar da var, haksızlığa sapıp çizgiden çıkanlar da var. Allah’a teslim olanlar, işte onlar doğruyu ve hayrı aramışlardır.”
“Haksızlığa sapanlar ise cehenneme odun olmuşlardır.”
Eğer yolda kıvamında yürüselerdi, onları bol bir su ile suvarırdık,
Ki onları, onun içinde imtihan edelim. Kim Rabbinin Zikri’nden / Kur’an’dan yüz çevirirse Rabbi onu, gittikçe yükselen bir azaba sokar.
Hiç kuşkusuz, mescitler Allah içindir. O halde Allah ile birlikte bir başkasına yakarmayın.
Allah’ın kulu kalkmış O’na yakarırken, onlar onun üzerine keçeleşir gibi üşüşüyorlardı.
De ki: “Ben ancak Rabbime yakarırım. Ve hiç kimseyi O’na ortak koşmam.”
De ki: “Ben size ne zarar ne de ışık ve aydınlık verme gücüne sahip değilim.”
De ki: “Allah’tan beni hiç kimse kurtaramaz ve O’nun dışında bir sığınak da asla bulamam.”
“Ancak Allah’tan bir tebliğ ve O’nun mesajlarından birşeyler sunabilirim.” Allah’a ve O’nun resulüne isyan edenler için cehennem ateşi vardır. Sürekli içinde kalacaklardır.
Sonunda onlar kendilerine vaat edileni gördüklerinde, yardımcı bakımdan daha zayıf kim, sayı bakımından daha az kim, bileceklerdir.
De ki: “Bilmiyorum, size vaat edilen şey yakın mıdır yoksa Rabbim onun için uzun bir süre mi koyacakır?”
Gaybı bilendir O. Gaybı konusunda hiç kimseyi yardımcı yapmıyor.
Seçtiği bir elçi müstesna. Çünkü O, resulünün önünden ve arkasından gözetleyiciler yürütür.
Ki onların, Rablerinin elçilerini hedefine tam ulaştırdıklarını bilsin. Allah, onların katında bulunan şeyleri kuşatmış ve herşeyi inceden inceye sayıya bağlamıştır.
Babaları uyarılmamış, tam gaflet içinde bir toplumu uyarman için gönderildin.
Yemin olsun ki, onların çoğuna söz hak olmuştur, artık onlar iman etmezler.
Biz onların boyunlarına bukağılar geçirdik. Bukağılar çenelere dayanmıştır da bu yüzden onların kafaları yukarı kalkıktır.
Önlerine bir set, arkalarına da başka bir set çektik. Böylece onları kuşatıp sardık; artık onlar görmezler.
Sen ha uyarmışsın onları ha uyarmamışsın, farketmez onlar için; inanmazlar.
Sen ancak o Zikir’e uyan ve görmediği halde Rahman’dan korkan kimseyi uyarırsın. Böylesini, bir bağışlanma ve seçkin bir ödülle müjdele.
Biz, yalnız biz, ölüleri diriltiriz ve onların önden gönderdiklerini de eserlerini de yazarız. Zaten biz herşeyi apaçık bir kütükte ayrıntılı olarak kaydetmişizdir.
Onlara o kent halkını örnek ver. Hani, elçiler gelmişti oraya.
Hani biz onlara iki kişi göndermiştik, onları yalanlamışlardı. Bunun üzerine biz, üçüncü bir kişiyle destek vermiştik. Şöyle demişlerdi: “Biz, size gönderilen elçileriz.”
Kent halkı dedi ki: “Siz, bizim gibi birer insandan başka şey değilsiniz. Rahman hiçbir şey indirmemiştir. Siz sadece yalan söylüyorsunuz.”
Dediler: “Rabbimiz biliyor ki, biz size gönderilmiş elçileriz.”
“Bize düşen, açık bir tebliğden başka şey değildir.”
Dediler: “Sizin yüzünüzden uğursuzlukla karşılaştık / biz sizi uğursuzluk sebebi saymaktayız. Eğer bu işe son vermezseniz, sizi mutlaka taşlayacağız. Ve bizden size acıklı bir azap kesinlikle dokunacaktır.”
Dediler: “Uğursuzluk kuşunuz sizinle beraberdir. Size öğüt verildi diye mi bütün bunlar? Hayır, siz savurganlığa, aşırılığa sapmış bir topluluksunuz.”
Kentin öbür ucundan bir adam koşarak gelip şöyle dedi: “Ey topluluk, bu elçilere uyun.”
“Sizden herhangi bir ücret istemeyenlere uyun. Onlardır doğruyu ve güzeli bulanlar.”
“Beni yaratana ne diye kulluk etmeyecek mişim ben? Ve sizler de O’na döndürüleceksiniz.”
“O’ndan başka tanrılar mı edineyim ben? Eğer Rahman bana bir zorluk / zarar dilerse onların şefaati benden hiçbir şeyi savamaz; beni kurtaramazlar.”
“Bu durumda ben elbette ki açık bir sapıklığın içine düşerim.”
“Ben sizin Rabbinize iman ettim, artık dinleyin beni!”
“Gir cennete” denildi. Dedi: “Kavmim bir bilebilseydi!
Ki Rabbim beni affetti; beni, ikram edilenlerden kıldı.”
Olan, sadece korkunç titreşimli bir sesti. Ve bir anda sönüverdiler.
Yazık şu kullara! Kendilerine gelen her resulle mutlaka alay ederlerdi.
Görmediler mi, kendilerinden önce nice nesilleri helak ettik. Onlar artık bir daha bunlara dönmeyecekler.
Ancak herkes toplandığında, onlar da huzurumuzda hazır bulundurulacaklar.
Ölü toprak onlar için bir mucizedir. Onu dirilttik, ondan dane çıkardık; bak işte ondan yiyorlar.
Onda hurmalardan, üzümlerden bahçeler oluşturduk, ondan pınarlar fışkırttık;
Ki onun ürününden ve ellerinin yapıp ettiğinden yesinler. Hala şükretmiyorlar mı?
Şanı yücedir o Allah’ın ki toprağın bitirdiklerinden, onların öz benliklerinden ve nice bilmediklerinden bütün çiftleri yaratmıştır.
Gece de onlar için bir mucizedir. Gündüzü ondan soyup alırız da onlar karanlığa gömülüverirler.
Güneş kendine özgü bir durak noktasına / bir durma zamanına doğru akıp gidiyor. Aziz, Alim olanın takdiridir bu.
Ay’a gelince, biz onun için de bir takım durak noktaları / bir takım evreler belirledik. Nihayet o, eski hurma sapının eğrilmişi gibi geri döner.
Güneş’in Ay’a ulaşıp çatması gerekmiyor. Gecenin de gündüzü geçmesi gerekmez. Her biri bir yörüngede yüzmektedir.
Zürriyetlerini o dopdolu gemilerde taşımamız da onlar için bir ayettir.
Onlar için gemiler benzer, binecekleri başka şeyler de yarattık.
Eğer dilersek onları boğarız. Bu durumda ne kendileri için feryat eden olur ne de kurtarılırlar.
Ancak bizden bir rahmet olarak bir süreye kadar daha nimetlensinler diye kurtarılırlar.
Onlara, “önünüzdekinden ve arkanızdakinden sakının ki, size merhamet edilebilsin” dendiğinde, hiç aldırmazlar.
Çünkü Rablerinin ayetlerinden kendilerine bir ayet gelince, ondan mutlaka yüz çevirmişlerdir.
Onlara, “Allah’ın size lütfettiği rızıklardan dağıtın” dendiğinde, nankörlüğe sapanlar, iman edenlere şöyle derler: “Allah’ın, dilediği taktirde yedirip doyuracağı kişiyi biz mi doyuracağız? Siz açık bir sapıklık içindesiniz, hepsi bu.”
Bir de şöyle derler: “Eğer doğru sözlüler iseniz, bu tehdit ne zaman?”
Sadece korkunç titreşimli bir sesi bekliyorlar. Onlar çekişip dururlarken, o ses kendilerini enseleyecektir.
O zaman ne bir tavsiyede bulunmaya güçleri yetecek ne de ailelerine dönebilecekler.