IV. TARİHÎ DELİL
Allah'ın İnsanlık Tarihine Müdahaleleri
Allah'ın her varlığı yaratılış gayesine yönelttiği halde 50), insanı kendi haline bırakması, hikmetine uymaz. Karıncaları kumandansız, arıları arıbeysiz bırakmayan Allah, beşeri peygambersiz bırakır mı? Yüce Rabbın insana doğuştan verdiği o kadar kabiliyetlere ilaveten, nûr üstüne nûr olmak üzere, beşerin hayatına, zaman zaman, peygamberler göndererek müdahale ettiği tarihî bir gerçektir. Akıl kâfidir; peygambere, kitaba ihtiyaç yoktur diyenler, fıtrî ve ilahî gerçeklerin peygamber ve şeriatla te'kidini mümkün görmeyenler, Allah'ın hikmetini ten-kid etmiş, Allah'ı hakkıyla takdir edememiş olurlar (En'am, 9i). Muhtar bir melik olan Allah'ın emir ve nehiylerinin bulunması elbette onların bir tebliğcisinin bulunmasını gerektirir.919 Işıksız bir güneş nasıl düşünülemezse, ulûhiyetin de tezahürsüz olması düşünülemez. Peygamber göndermek de ulûhiyetin mühim bir tezahürüdür.
Tarih, insan topluluklarının geçmiş zamanlardaki siyasî olaylarını, kültür ve medeniyet alanında yaptıkları ilerlemeleri, zaman ve yer göstererek ve doğru olarak anlatıp öğreten bir ilim olarak tarif edildiğine göre, insanlık tarihinin seyrini değiştiren, büyük inkılapçı şahsiyetler olan peygamberlerden tarihin hiç bahsetmemesi veya pek az bahsetmesi, kendi tarifine zıd bir netice ortaya koymaktır. Kanaatimizce bu, tabiî ilimlerin bir çok dallarında olduğu gibi, sosyal ilimlerde de, Fransız İhtilâlinden beri maddeci ve tekâmülcü zihniyetin hakimiyetini sürdürmesinin bir neticesi olsa gerektir. Buna vesika yokluğu da mazeret olarak ileri sürülemez. Tarih vesikaları yazılı ve yazısız olmak üzere sınıflandınhr. Semavî kitaplar yazılı vesikalar kabul edilmiyor mu ki, yeterince değerlendirilmemektedir? Yoksa bunlara mitoloji gözüyle mi bakılmaktadır? Kaldı ki mitolojilerin de vesika olarak bir değeri vardır. Peygamber mesajlarına mitoloji (esâtîru'l-evvelîn) demek, dine yaklaşmak istemeyenlerin eski bir kınama taktiğidir.920 Oysa ki, tarih, peygamberlerine inanmayıp, isyan eden kavimlerin enkazı ile doludur. Bunların helaklerinden geri kalan yıkıntıları, halâ ayakta duran tarihî belgelerdir. Bu belgeler tarih kitaplarında bu yönden değerlendirilmemekte ve gerekli dersler çıkarılmamaktadır. Tarih malzeme yığınından ibaret görülmemelidir. Yüce Rabb buyuruyor ki: "Senden önce de şehirler halkından yalnız kendilerine uah-yettiğimiz erkeklerden başka (elçi) göndermedik. Yeryüzünde hiç gezmediler mi ki, kendilerinden öncekilerin sonunun nasıl olduğunu görsünler? (Günahlardan) korunanlar için, ahiret yurdu daha iyidir. Aklınızı kullanmıyor musunuz?" (Yusuf, 109). "Hiç yeryüzünde gezmediler mi ki (kendilerinden önce mahuolanlarm yerlerini görsünler de) düşünecekleri kalpleri, işitecekleri kulakları olsun. Zira gözler kör olmaz, fakat (asıl) göğüslerdeki kalbler kör olur" (Hacc, 46). "Yeryüzünde gezmediler mi ki kendilerinden öncekilerin sonunun nasıl olduğuna baksınlar. Onlar kendilerinden daha güçlü idiler. Toprağı ait-üst etmişler ve onu bunların imâr ettiklerinden daha çok imar etmişlerdi. Onlara da elçileri delillerle gelmişti. Demek ki Allah onlara zulmeder değildi. Fakat onlar kendi kendilerine zulmediyorlardı" (Rûm, 91. Eskilerden kalan bakıyye ve harabeleri gezip görüp ibret almaya dair, emir siğasıyla da âyetler varid olmaktadır.921 Bu âyetler bize aynı zamanda tarihin yazılış ve okunuşunun ve yeryüzündeki seyahetlerin hangi zihniyetle yapılacağını da öğretmektedir.
Kim ne derse desin, insanlığın hayatındaki tevhid inancında, ubudiyette ve sosyal hayatta zulme dönen sapmaları düzeltmek için, zaman zaman Allah peygamber göndermiştir. Bunlar Allah'ın beşer hayatına yaptığı doğrudan müdahalelerdir. Adetâ yön düzeltmesi mahiyetindeki tarihî vakıalardır.
Bir Hz. Nûh ve Nûh tufanı yok mudur? Beşer tarihinde bir Hz. İbrahim yok mudur? Bütün âleme gulgule salan bir Hz. Musa getirdiği mucizelerle, şeriatiyle, kitabıyla, milyonlarca mü'minleriyle bir gerçek değil midir? Esir edilen kavminin zorla çalıştırılarak ortaya koyduğu piramidler halâ ayakta değil midir? Bunlara karşı çıkan nemrudların, firavunların hezimeti tarihe geçmeli değil midir? Bir Hz. İsâ, havarileri, İncil kitabı ve neticede putperest Roma'ya zaferleri bir tarih değil midir? Bugün yeryüzü nüfûsunun çoğunun hristiyan olması bir gerçek değil midir? Ve nihayet dünyanın ıssız bir çöl köşesinden çıkarak, en geri adamlardan, dünyanın en büyük imparatorluklarını dize getiren ve dünyanın en büyük inkılâbını gerçekleştiren âlemlere rahmet, Hz. Muhammed (sav) bir tarihî şahsiyet değil midir? Yeryüzünün çeşitli mıntıkalarında, farklı kavimler arasından, insanlık tarihi boyunca vahye mazhar olarak çıkan ve aynı dili konuşan, aynı inanca çağıran bu şahsiyetler perde arkasında kendilerini konuşturan ulûhiyete şahidlik etmezler mi? Bu silsilenin son halkası Hz. Muhammed (sav) gelmiş, getirmiş, göstermiş, başarmış, tanıtmış ve yaşatmıştır.922 Tarih en mazbut şekilde onu kaydetmiştir. Ulûhiyete bundan daha açık ve kesin delil olur mu?
Nitekim İmam Maturîdî (333/944) de tarihteki peygamberlik gerçeğini böyle değerlendirmiştir. İçinde bulundukları iptidaî toplumların, kendini beğenmiş putperestlerin bütün direnişlerine rağmen peygamberlerin gönderilmesinin engellenememesi, tek başlarına vazifelerinde muvaffakiyet sağlamaları ile de sabit olmuştur ki, Allah'tan başka hak ilah yoktur. Her inatçı ve kibirliyi kahreden tek Kahhârdan başka mahlukatm bir yaratıcısı yoktur. Bunlar O'nun birliğine kesin delildir.923 Çünkü peygamberler, umumiyetle, kendileri istemeden ve istemek niyetinde olmadan, peygamberlik kendilerine gelmektedir.924 İlâhî teyid sayesinde risalet vazifelerinde başarı sağlamaları, ulûhi-yete en açık bir hüccet kabul edilmelidir.
Peygamberleri fiilen tasdik hükmünde olan sayısız mucizelerden, muarızlarına gelen semavî pek çok ihtarlardan, şahsî kemâllerinden, gerçeğe dayanan talim ve mesajlarından, kuvvetli imanlarından, tam ciddiyet ve fedakarlıklarından, ellerinde bulunan kutsî kitap ve sayfalanndan, bu kitaplarda bazan kendilerine karşı dahî bulunan itâblardan, müsbet meseleierdeki aralarındaki ittifaklarından onlara tabî olanların olgunluklara, nura ulaşan sayısız talebelerinden, onların doğru ve hakîkat üzere oldukları anlaşıldığı gibi,925 onları gönderen Zatın varlığı, birliği, ilmi ve kudreti de anlaşılır.
Bir misal olmak üzere, pek çok surede geçen, peygamberlerin ümmetleriyle olan mücadelelerini ve bu mücadelelerinin neticelerini, sadece A'râf suresinden kısaca takib edelim: Allah, Nûh (as)'ı kavmine, Allah'a kulluk edin, O'ndan başka ilah yoktur diye gönderdi. Kavmi onu sapıklıkla itham etti. Onu yalanladılar, onun nasihat ve mesajına kulak asmadılar. Allah da iman edenleri bir gemiyle kurtardı, inkarcıları meşhur tufanda boğarak helak etti (Araf, 59-64]. Ad kavmine, Allah'tan başkasına kulluk etmemelerini, O'ndan başka ilahları olmadığını bildiren Hûd (as)'ı gönderdi de onlar onu beyinsizlikle itham edip yalanladılar. Allah da inananları kurtarıp, inkârcılann kökünü kesti (A'râf, 65-72). Semûd kavmine aynı maksadla Salih (asrı gönderdi de onlar büyüklendiler, Salih (asj'ın mucize olan dev«sini kestiler ve onu yalanladılar. Allah da onları bir sarsıntıyla çarptı da yurtlarında diz çökekaldılar (A'râf, 73-79). Lût (as)'ın ahlâksız kavmi de onu temizlik taslamakla itham ederek isyan ettiler. Allah da imân edenleri kurtararak yalancıların yurtlarının altını üstüne getirdi, üzerlerine taş yağdırdı (A'râf, 80-84). Medyen halkına da aynı davetle Allah, Şuayp (as)'ı gönderdi, ölçüyü tartıyı doğru tutup haksızlık etmemelerini, insanları Allah yolundan çevirmemelerini söyledi; fakat uzun tartışmalar fayda vermedi. Bunun üzerine müthiş bir sarsıntı onları çarptı da yurtlarında diz çökekaldılar (Araf, 85-93). İşte bunlar da birer tarihî olaydır ki en sağlam vesika olan Kur'ân'da yer almaktadır. Helak edilen inkarcı milletlerin harabeleri bugün de ayaktadır. İşte Sodom ve Go-more. Bunlar da tarihî vesikadır. Bunları ibret nazarıyla görüp değerlendirmek gerekir. "Sonra ötekileri kırdık (geçirdik). Sabah akşam siz onların yanlarından geçip gidiyorsunuz. Halâ düşünmeyecek misiniz?" (saffet, 136-138)."Göklerde ve yerde nice âyetler var da onların yanından yüzlerini çevirerek geçerler" (Yusuf, 105).
Bütün bunlardan sonra netice olarak diyebiliriz ki, insanlığın birbirini takib eden çağlarına bakılsın, görülür ki, vahşî, be-devî ve medenî olan bütün beşer, bir Allah'ın varlığını kabul ediyor, bunda ittifak ediyorlar. İnsanlar dinî, medenî, hukukî bütün yücelikleri peygamberlerden öğrenmişlerdir. Dinin varlığı bir külli hâdisedir. İnsanlar arasındaki bu tevâfukun sebebi, Allah'ın varlığıdır. Tarih istediği kadar, maziye dönsün, istediği kadar atîye çıksın her yerde Allah sesi işitilecektir.926 Bu, tarihin, halin ve istikbâlin büyük gerçeği ve delilidir.927
Dostları ilə paylaş: |