Kur'an ve akil çERÇevesinde hz. Ali(A. S)’NİN İmameti


ME’MUN'UN ALİMLERLE MÜNAZARASI (39)



Yüklə 0,7 Mb.
səhifə17/18
tarix15.09.2018
ölçüsü0,7 Mb.
#82142
1   ...   10   11   12   13   14   15   16   17   18

ME’MUN'UN ALİMLERLE MÜNAZARASI (39)

Biharu’l Anvar Kitabının 3. cildinde "İman" bölümünde şu olay anlatılır: Abbasi Halifesi El Me’mun bir gün kırk alim topladı. Bunlar güzel kelam erbabı, bilge alimlerdi. Hepsini meclisine çağırdı ve onlara "Ben diyorum ki: Ali İbn-i Ebu Talip Peygamber (s.a.a)'den sonra en üstün kişidir, halifeliği en çok hakkedende odur. Siz ne düşünüyorsunuz?" diye sordu. Aralarında en alimleri olan İshak İbn-i Hammad, dizlerine çökerek "Biz Ali'yi böyle tanımıyoruz, istersen seninle munazara yapabiliriz" diye karşılık verdi.

Me’mun : Ben mi sorayım sen mi sorarsın?

İshak : Ben sorayım.

Me’mun : Dilediğini sor.

İshak : Bunun için delilin nedir?

Me’mun : İnsanları birbirinden daha üstün kılan şey nedir?

İshak: Salih amel. (faziletli ve ahlaki davranış)

Me’mun: Farz edelim Resullullah'ın zamanında faziletli birisi vardır. Peygamberden sonra da başka birinin çalışıp çabaladığını düşünelim, bu zat ne kadar uğraşırsa uğraşsın Peygamberin zamanındaki faziletli kişinin mertebesine ulaşabilir mi?

İshak : Tabi ki hayır. Peygamberin zamanındaki faziletliye yetişemez.

Me’mun : Sana mezhebini öğreten kişiler, Ali'nin birçok faziletinden bahseder. Sen onların da kabul ettiği bu faziletleri başkalarının fazileti ile karşılaştır. Eğer onların faziletlerinin Ali'nin faziletlerine biraz olsun benzediğini görürsen o zaman başkasının Ali'den daha üstün olduğunu iddia et. Me’mun devam ederek : Ey İshak Allah'ın, Muhammed'i peygamberlikle görevlendirdiği ve yanında hiç kimsenin bulunmadığı sırada amellerin en hayırlısı ne idi?

İshak : Şahadeti inanarak okumak ve İslam'a ilk icabet etmek.

Me’mun : Ali'den daha önce Müslüman olanı biliyor musun?

İshak: Evet, Ali ilk Müslüman olan kişidir; ama o bir çocuktu, başkası ise büyük ve yetişkindi.

Me’mun: Ali kendiliğinden mi Müslüman oldu yoksa Muhammed (s.a.a)'mi onu İslam'a davet etti?

İshak : Muhammed (s.a.a) onu İslam'a davet etti.

Me’mun: Peki Muhammed (s.a.a)'in daveti Allah'ın emrinden mi, Yoksa kendisinden mi kaynaklanıyordu?

İshak : Peygamberin kendisinden.

Me’mun : Muhammed'in daveti Allah (c.c)'ın isteğiyle mi idi yoksa Allah istemeden mi davet etti.

İshak : Haşa! Muhammed Allah'ın emri ve rızası olmadan hiç bir şey yapmaz.

Mem’un: Allah, Muhammed'e çocuk olduğunu bilerek Ali'yi İslam'a davet etmesini emretti. Peygamber (s.a.a) de başka hiçbir çocuğu davet etmedi. Çünkü Allah diğer çocukları davet etmesi için emir vermemişti. Çocuklara bu konuda güvenilmeyeceğini, babalarının reddetmeleri ile çocukların da reddedeceğini biliyordu. O halde Allah Ali'yi bütün çocukların arasından seçti, çünkü bütün insanlara olan üstünlüğünü faziletlerini ve mevkiini göstermek istiyordu, ve bu meziyetine hiç kimseyi ortak etmedi. O da bir an bile Allah'a şirk koşmadı.

İshak şok oldu ve hiç cevap veremedi. Sonra Me’mun sordu: İslamiyet'e ilk icabet etmekten sonra hangi amel daha hayırlıdır?

İshak : Allah'ın yolunda cihat etmek.

Me’mun : Doğru, peki Ali'den daha büyük mücahit biliyor musun? İslamiyet'in ilk fethi ve ilk zaferi olan Bedir savaşındaki kafirlerin ölü sayısını biliyor musun?

İshak : Altmış dolayında kişi ölmüştü.

Me’mun : Ali onlardan kaç kişiyi öldürmüştü?

İshak : Yirmi kadar, diğer kırk kişiyi de diğer Müslümanlar.

Me’mun: Bedir savaşı, Ali'nin cihadının bütün Müslümanların cihadından daha üstün olduğunu göstermek için yeterlidir. Cihat konusunu da daha fazla uzatmak istemiyorum. ve devam ederek: "Ben sana Musa için Harun ne ise..." hadisini biliyor musun? dedi.

İshak : Evet çok iyi biliyorum.

Me’mun : Harun Musa'nın anadan ve babadan kardeşi idi ve peygamberdi. Ali peygamberin kardeşi değildi, peygamberde değildi. Öyleyse Peygamberin "Harun Musa için ne ise sen benim için osun" demesinin anlamı nedir?

İshak: Peygamber bu sözlerle Ali'nin gönlünü almak istedi. Çünkü münafıkların "Peygamber beraberinde götürmek istemiyor" laflarına üzülüyordu. dedi.

Me’mun gülümsedi ve "Allah (c.c)'ın kitabı ne güne duruyor acaba? Bu hadisin anlamı Kuran-ı Kerim'de mevcuttur" dedi.

İshak: "Nasıl yani?" diye sordu.

Me’mun: Kuran-ı Kerim olayı şöyle anlatır:


قَالَ مُوسَى ِلأَخِيهِ هَارُونَ اخْلُفْنِي فِي قَوْمِي وَأَصْلِحْ وَلاَ تَتَّبِعْ سَبِيلَ الْمُفْسِدِينَ}(الأعراف/142)
"ve Musa, kardeşi Harun'a, kavmimin içinde benim yerime geç, onları düzene koy ve bozguncuların yoluna uyma demişti." (Araf 142)
İshak: "Musa Harun'u Allah'la münacat yapmak için geçici olarak yerine bırakmıştı, Peygamber (s.a.a) de öyle, sadece sefere gitmek için Ali'yi bırakmıştı." dedi.

Me’mun: "Hayır durum senin anlattığın gibi değildir, Musa tek başına Rabbine gitti ve kardeşini yerine Halife olarak bıraktı. Hz. Muhammed (s.a.a) de kavmi ile birlikte gitti. Medine'de sadece kadın ve çocuklar kalmıştı, Musa'nın yerine kardeşi nasıl Halife olarak kaldıysa aynı şekilde Ali de Muhammed'in kavminde Halife olarak kaldı. Hz. Muhammed (s.a.a) de bunu "Ancak benden sonra Peygamber yoktur" sözleri ile belirtti. Yani Peygamberlik dışında kalan her konu için kendisini yerine bıraktı. Çünkü o son Peygamberdi ve hiçbir şekilde sözleri geri çevrilemezdi. Hazır bulunan alimler Me’mun'a "Doğrusu senin söylediklerin haktır ve biz senin söylediklerine katılıyoruz." dediler.

Bu münazara ister gerçekten Halife Memun’la Alimler arasında geçmiş olsun ister birisi tarafından telif edilmiş olsun; doğrusu o ki içerdiği ilmi konuların hepsi gerçektir.

Ş İ İ L E R (İMAM ALİ TARAFTARLARI)


Hz.Ali (a.s)'nin Şiasını tanımak isteyen öncelikle Hz.Ali (a.s)'yi tanıması gerekir. Kişiliğini tanımak için Enstitü veya Üniversite okumak; veya hakkında yazılan binlerce kitabı okumağa gerek yoktur. Onun söylemiş olduğu vecizelerden birini okuyan onun büyüklüğünü anlar; ki onun büyüklüğü evren kadardır.

İmamı tanımayanlar onun bu sözünü okusunlar. "Allah'a yemin ederim ki, bana yedi göğü yörüngesindekilerle birlikte verseler, bir karıncanın ağzındaki arpa kabuğunu alarak Allah'a itaatsizlik etmem. Dünyanızın tamamı bir çekirgenin ağzındaki yapraktan daha değersizdir." Merhamete, hoşgörüye, şefkate, ilme ve doğruluğa bakınız.



Allah (c.c)'ı en iyi bilen ona en çok inanan Ali, Allah'a yemin ediyor ki: zulüm yaparak yani Allah'a itaatsizlik ederek bir karıncanın ağzındaki arpa kabuğunu -arpayı değil- almasını isteseler buna karşılık yedi göğü içindekilerle birlikte yani içindeki Güneş, Ay, Dünya, ve dünyadaki insanlar, hayvanlar ve madenlerle birlikte bütün evreni verseler veya kabul etmediği takdirde zincire vurulmak dahil her türlü eziyeti ve mahrumiyeti uygulasalar yine Allah (c.c)'a itaatsizlik etmez. Düşünebiliyor musunuz, yapmasını istedikleri zulüm nedir? Bir karıncanın ağzındaki arpa kabuğunu almak.!

Hz.Ali (a.s)' nin Allah (c.c) sevgisinde Allah (c.c)'a bağlılıkta bu şekilde erimesi onu normal insan kategorisinden çıkardı, onu ilke ve Hak örneği haline getirdi. Öyle ki onun adı Hakka paralel bir duruma dönüştü ve bundan dolayı Müslümanlar, onu sevenler ve onu sevmeyenler olarak ikiye bölündü.. Tıpkı Hak konusunda Hak taraftarları ve Hak düşmanları olarak bölündükleri gibi.

İmam Cafer Sadık (a.s)'a sordular: "Ali, neden Cennet ve Cehennem ayrıştırıcısı oldu?"

Dedi ki: "Çünkü onun sevgisi İman, nefreti de küfürdür." Cennet Müminler, Cehennem de Kafirler için yaratılmıştır.

İmam nasıl Takva ve Hak için fedakarlıkta bir insanın ulaşacağı en son mertebeye ulaştıysa; ilmi, doğruluğu, cesareti ve hoşgörüsü ile öyle bir düzeye ulaştı ki onun üstünde sadece Allah (c.c) ve Peygamber (s.a.a)'i vardır. Eğer sözleri hutbeleri Allah (c.c)'ın sözlerinin altında, insan sözlerinin üstünde ise istisnasız bütün sıfatları da öyledir. Bu da tutarlı kişiliğinin eseridir. Eğer mucizenin anlamı sıra dışılık ise onun sıfatlarının her biri sıra dışıdır.

İşte İmam budur. Ona tabi olmak ve şiasına girmek isteyen onu örnek almalıdır. Veya başka bir deyimle Ehl-i Beyt (a.s)'e tabi olmak ve taraftarı sayılmak için onların kurallarını koyduğu ve temel kabul ettikleri şartları kabul etmelidir. İmam Zeyn el Abidin (a.s), der ki: "Allah (c.c)'ın en nefret ettiği kişiler bir İmamın sünnetini kabul edip yaptığını yapmayanlardır." Allah (c.c)'ın en nefret ettiği kişiler, onun en sevdiği kulunun taraftarları olamazlar. İmam Sadık (a.s) der ki: "Bizi kabul eden her Müslüman'ın her gün ve her gecede kendi kendini sorguya çekmesi gerekir. Eğer yaptıklarında iyi bir şey görürse onu arttırmağa çalışmalı, kötü bir şey görürse mağfiret dilemelidir.”

İmam Bakır (a.s) da der ki: "Vallahi Şiamız sadece Allah'tan çekinen ve ona itaat edenlerdir." O halde gerçek Şii Kur-an-ı Kerim'e göre dinin gereğini yerine getiren, Ebu Zer (r.a)'in, Ammar İbn-i Yaser (r.a)'in ruhlarını taşıyan gerçek Müslümanlardır. Öyle değilse o sadece isim olarak Şii'dir.

Şii, Necef'teki İmamın kabrini ziyaret ettiği zaman ona hitaben:


"السلام عليك يا أمير المؤمنين، وإمام المتقين وقائد الغر المحجلين"
"Esselamu Aleyke Ya Emir El Müminin ve İmam El Müttakin ve Kaid El Ğirr El Muhacceliyn" (Selam Sana ey Müminlerin Emiri, Takva sahiplerinin İmamı, pak ve temiz insanların lideri) diye seslenir. Bunu söyleyen şahıs eğer iman ve takva sahibi değilse, İmam (a.s)'ın, kendisinden ve yaptıklarından teberru ettiğini itiraf etmektedir. Tıpkı Ku'ran-ı Kerim'i okuyan fasık ve münafıkların kendilerini lanetleyen Kur'anı Kerim'i okumaları gibi; çünkü Ku'ran-ı Kerim bunlara açıkça lanet etmektedir.

İlginç durumlardan biri de Parlamentoya Şiilik adına girenler, kimliğinde (muhtarın şahitliğine dayanarak sayım memuru tarafından) Müslüman-Şii yazılması üzerine Şii olduğunu iddia etmekle kalmaz, Şiileri temsil ettiğini de iddia eder. Ne zaman yolsuzluk yapmak isterse bu kimliğe başvurur! Sanki Şiilik zulüm, haksızlık ve anarşiye dayalı imiş gibi.

Böyle birinin Şiilik hakkında hiçbir şey bilmediğine, 12 İmam (a.s)'ın adlarını bile sırası ile sayamayacağına, hatta hayatı boyunca bir kez bile oruç tutmadığına veya hiçbir farzı yerine getirmediğine dair bahse girerim. Adam namaz kılanlarla, oruç tutanlarla alay etmektedir. Buna rağmen Şiiler adına Milletvekili ve Bakan olmakta ve Şiilik adına Şiileri öldürmektedir. Kendisinden önce Muaviye oğlu Yezid de üzerinde "Lailahe İlle llah, Muhammeden Resulullah" yazılı bir değnekle Hz. Hüseyin (a.s)'nin başına vurarak alay ediyordu!

Bu ve bunun gibileri Şiiliğe mal edildikten sonra, Şiiler her tamahkarın lokması haline geldiler ve İmam (a.s)’ın şu sözü onlara uygun hale geldi "Bu Şiiler müşterinin hangisini alacağını şaşıracağı keçiler durumuna düşeceklerdir. Ne başvuracakları Şerifleri, ne işleri için danışacakları bir kimseleri kalacaktır.” (40) yani kasabın seçeceği kesimlik keçiler kadar zayıf olacaklar ve ne bir çobanları ne de bir liderleri olacaktır.

Ayrıca: “Ey Şiiler sanki otlamak için ot arayan ve bulamayan develer gibisiniz.” demişti.

İmam (a.s), Şiileri keçi ve deveye benzetiyor. Evet! Şiilerin şimdiki durumlarına bakınız farkları var mıdır? Dünyadaki durumlarına bakınız hiç helalı - haramı gözeten bir liderleri var mıdır? Hiç çıkarını düşünmeyen birinin liderlik yaptığını görüyor musunuz? Dini liderlerine gelince; toplumunun yoksulluğu zayıflığı onu hiç ilgilendirmez, düzeltmeğe çalışmaz; çünkü siyasi bir olaydır bu! Bütün ilgisi, uğraşı nasıl daha çok taraftar ve ona tabi olanları arttırabilir, dolayısı ile para geliri çoğalabileceği üzerinedir! Siyasi bir liderliği üstlenirse günahlarına günahlar katar. O halde Şiiler şaşkın şaşkın dolaşan ve hiç yolunu bulamayan veya kesime sürülen keçiye dönüşmüş ve hiç farkları kalmamıştır.Şiiler, Emevi döneminden Osmanlı'nın son dönemine kadar değişik yönetimlerden eziyet ve zulüm gördüler. Bunlar gidip sömürgeci Batı gelince Şiilerin nasibine düşen zulüm ve eziyet diğer taifelerden daha fazla olmuştu. İngilizler ve Fransızlar kaçıp idare, yerli kalınca yine Şiilerin hakları -özellikle Lübnan'da- verilmedi.

1943 yılında Lübnan'da ilk başkan seçildiği zaman bazı Şii liderlerini kendine yaklaştırıp bazılarını uzaklaştırdı; taife hiçbir hakkını alamadı. Sonraki seçimde gelen başkan yakınları uzaklaştırıp uzaktakileri yakınlaştırdı; ama durum daha vahim oldu ve eski şairle birlikte şu beyti tekrarlamaya başladık:
ياليت جور بني مروان دام لنا

وليت عدل بني العباس في النار


"Keşke Beni Mervan'ın zulmü devam etseydi de

Beni Abbas'ın adaleti Cehenneme gitseydi."

Ardından, üçüncü seçimde gelen başkan gelir gelmez tarafsızlık politikası ilan etti; ancak hala Şii taifesi hakkı ve adaleti beklemekte ama bulamamaktadır.

Bütün başkanların dönemlerini gördük, hiçbir şey değişmedi. Demek ki illet dışarıda değil içeridedir. İmamın yaptığı teşhis hala geçerlidir. Hala başvuracakları veya dayanacakları şerefli bir liderleri yoktur. Şeyhimiz Elşebibi ne güzel söylemiş:

أيها المصلح من أخلاقنا أيها المصلح الداء هنا

إننا نجني على انفسنا حين نجني سم ندعو من جنى

"Ey ahlakımızı düzeltmek isteyen,

İllet buradadır.

Haksızlık yaparız eğer,

Dersek ki:"İllet oradadır."

i


Yüklə 0,7 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   10   11   12   13   14   15   16   17   18




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin