Kur'AN'da tevhiD



Yüklə 1,67 Mb.
səhifə19/39
tarix07.01.2019
ölçüsü1,67 Mb.
#90829
1   ...   15   16   17   18   19   20   21   22   ...   39

16- EL-HAMÎD

“Hamla”, hamd mastarından fa'il vezninde olup ism-i meful manası taşıyan Allah Teala'nın bir sıfatıdır. Buna göre bu sözcüğün mana­sı: “Hamdolunan” anlamına gelir. 1107 Arapça'da hamd kelimesi “öv­gü” demektir. 1108 Türkçe'de ki övgü kelimesi sadece medh ve sena kar­şılığı olup, Arapça'da ki “hamd”i tam olarak karşılamasa bile, yine de bu kelimenin Türk dilindeki en güzel karşılığıdır, diyebiliriz. Çünkü bu sözcükten başka Türkçe'de hamd kelimesini karşılayacak kapsamlıkta bir başka kelime bulmak mümkün değildir.

Hamd, mutlak olarak medh (övgü) den özel, şükürden bir bakıma ge­nel, bir bakıma özeldir. Her hamd medh (övgü) dür, lâkin her medih hamd değildir. Sonra bazı hamd, şükür ve bazı şükür hamd olmakla beraber şükür olmayan hamd, hamd olmayan şükürler de vardır. De­mek medh vakıa nazaran boş bir ümidin şevkiyle kuru bir yalandan, mücerret bir müdahene (yağcılık)den ibaret kalabilirken, hamd ve şü­kür; daima vakıa mutabık bir hakikat yahut şükür gibi tahakkuk et­miş bir nimetlenmenin zevk ve saadetiyle yapılır. Hamd verdi, verecek­tir gibi mazi (geçmiş zaman) ile istikbal (gelecek zaman) arasında do­laşan bir şevk halinden, şükür ise işte verdi gibi bir gerçekleşmiş ma­zinin vuslat zevkinden kaynaklanan bir bahtiyarlık ilanıdır. Bunun için hamd ile şükür; tamamen meşru ve ahlâki oldukları halde, medh umumiyetle ahlaki değildir; yasaklanmış ve zemmedilmiştir. Nitekim Aleyhisselatüvesselam Efendimiz “Meddahların yüzlerine toprak saçı­nız” buyurmuş, halbuki “halka hamdetmeyen Hakk'a hamdetmez” hadis-i şerifiyle bilumum hamdın emredilmiş olduğunu göstermiştir. Miraç hadiselerinde de Ümmet-i Muhammed “Hammâdûn” yani “çok hamdedenler” ünvanıyle anılmıştır. Hamd ile şükürde asıl matlup nimetlendiren, medhte ise hayalidir. 1109

Gramatik “el” ön eki kesin bir harf-i tarif ifade eder. Böylece, “el-Hamdulillah” 1110 gerçek manası: “övgü sadece ve sadece Allah'adır” de­mektir. Çünkü tüm iyilikler ve mükemmellikler O'nda mevcut olup, O'nda neşet bulmaktadır. 1111

Ebu Ca'fer İbn Cerir et-Taberi der ki: “Hamd”in manası, şükrün sa­dece Allah'a mahsus olması ve O'nun dışında tapınılan hiç bir şeye, ya­ratıklarından hiçbirisine şükredilmemesidir. Çünkü Allah, kullarına sa­yıya gelmeyecek ve sayısı kavranılamayacak kadar nimetler ihsan et­miştir. Bu nimetleri O'ndan başka kimse bilmez. Kendisine itaat etme­leri için aletleri düzeltmiş, farzlarını yerine getirmeleri için mükellef­lerin vücut ve organlarını takviye etmiş, kendilerine dünyada geniş rızıklar ihsan etmiş, hak etmedikleri halde dünya hayatını nimet ve gı­dalarla gıdalandırmış, ebedi nimetler yurdunda sürekli olarak karar kıl­malarını sağlayacak sebepleri önlerine sererek onları uyarmıştır. Bü­tün bunlardan dolayı başta da, sonda hamd Rabbimize mahsustur.1112

Hamd, genel anlamıyla da şöyle tarif edilmiştir: “Kendisindeki gü­zel sıfatlardan ve verdiği nimetlerden dolayı bir varlığı öğmektir.”1113

Bir varlığın hamde layık olabilmesi, kendisine hamdedilebilmesi, ya­ni “hamdolunan” sayılabilmesi için kendisinde bir takım özellikler, sı­fatlar bulunmalıdır ki, bunları özetle aşağıya alıyoruz:

1- Hamdolunan varlık güzel isimlere, güzel sıfatlara sahip olmalıdır.

2- Hamdolunan varlık, kendisine hamdedene karşı lütufkâr olmalı, onlara ni’ınet vermeli ve ihsanda bulunmalıdır.

3- Yaptığı bütün iyilikleri verdiği nimetleri hiç bir zorlama olmadan yapmalıdır. 1114

Ayrıca hamdeden kişininde gerçek anlamda bir “hamdeden” olabilmesi için sahip olması gereken bir takım hususiyetler vardır:



1- Hamdedenin, hamdoîunam fiili olarak öğmesi gerekir.

2- O'na teşükkürü/şükretmeyi borç bilmelidir.

3- Yaptıği bu eylemde O'na karşı bir ta'zim ve sevgi beslemelidir. 1115

Hamdin taşıdığı anlamı gördükten sonra, Allah'ın vasfı olarak el-Hamid'in nasıl tarif edildiğini görelim. el-Hattabi: “Allah'a yaptığı her şeyden dolayı, mutlak surette hamdolunur, işlerinde bir yanlışlık dü­şünülmeyeceği için O, bollukta da darlıkta da hamde müstahaktır. Zi­ra O'nun işlerinde bir yanlışlık düşünülemez. İbn Kesir: “Yaptıkların­da, söylediklerinde, dinde ve takdirinde hamdolunan”1116 şeklinde ta­rif etmişlerdir.

Elmalılı M. H. Yazır Hâmîd'den söz ederken şöyle diyor: “Hâmîd, bü­tün hamd O'nun, kimse O'nun karşısında hamd-ü ta'zime layık olamaz” 1117 demektedir.

Kur'an'da “Hâmîd” kelimesi 40'tan fazla yerde Allah Teala hakkın­da varid olmuştur. 1118 Demek oluyor ki Kur'an “Hamîd” vasfını mut­lak anlamda Allah için kullanmaktadır. Allah, hamde müstahak ola­nın sadece kendisi olduğunu söyler.

“Hamd sadece Allah'a aittir.”1119

Bu ayetten anlaşıldığına göre, kemâl manasıyla hamd ancak Allah'a mahsustur. İstisnasız bütün varlıklar da O'nu hamdederler:

Meleklerin de arşın çevresinde dönerek Rabbierini övgü ile andık­larını görürsün. İnsanlar arasında hak ile hükmedilir ve Hamd alem­lerin Rabbine mahsustur denilir.” 1120

Şu noktaya da dikkat edilmelidir: “Hamd Allah'adır.” ve “Hamd yal­nızca Allah içindir”. Bu ayrım çok önemlidir: Çünkü bu, O'nun yara­tıklarından herhangi birine ibadet etme durumunu ortadan kaldırır. Ya­ratıklardan hiçbiri hamde layık olmadığı için, hiçbiri ibadete de layık değildir. Hiç bir insan, hiçbir melek, hiçbir peygamber, hiçbir ilah, hiç­bir yıldız, hiçbir put, kısacasi O'nun yaratıklarından hiçbiri, bizzatihi (kendi başına) iyi niteliklere sahip değildir. Eğer yaratıklardan biri iyi niteliğe sahipse, bu Allah tarafından verilmiştir. O halde bağlılık, iba­det ve şükür O'nun yaratıklarına değil, bu nitelikleri yaratana layık­tır. 1121

Demek oluyor ki, mü’minler yukarıda belirtmeye çalıştığımız bu anlam çerçevesinde, kısacası Hamîd sıfatına layık bir biçimde Allah'a iman etmelidirler. Çünkü sahih bir iman, hamid sıfatının kapsadığı bü­tün anlamlan Allah'a has kılarak yapılan imandır. Gerçi kişi Hamid olan Allah'a iman ettiği zaman ve bu imanının hakikatlarını açıkça belirt­tikten sonra dikta ve zulüm re)imleri kuran Allah düşmanları, tağutlar tarafından çeşitli bela, işkence, zulüm ve fitnelere maruz bırakıla­bilirler. Uhdud kıssasının anlattığı gerçekler, despotların, Hamid olan Allah'a iman etmiş Allah erlerine nasıl bir zulmü reva gördüklerinin en güzel kanıtıdır:

Uhdud Ashabının canı çıksın. O yakıt doldurulup tutuşturulmuş (hendeğinin adamları). Onlar o (ateş hendeği) nin başında oturmuşlar­dı. Ve onlar (mü’minlere) yaptıklarını seyrediyorlardı. Mü’minler sırf Aziz ve Hamîd olan Allah'a inandıkları için (o zâlimler, tağutlar) onlardan öç aldılar.”1122

“İşte zalim despotların alçak fıtratlarının işledikleri iğrenç hadi­se... İşte onların tepetaklak yuvarlandıkları pis çirkeflik... Ama onlar yine de bu şiddetli ve korkunç ta'zib sahnelerini seyretmekten zevk alıyorlar, hiç bir vahşi hayvanın bile yapmadığı kötülükleri yaparak eğ­leniyorlardı. Vahşi hayvan avının üzerine saldırırken yemek için sal­dırır, yoksa aşağılık ve iğrenç bir arzuyla avının nasıl acı çektiğini gö­rerek zevk almak için değil...

“Ama aynı hadise mü’minlerin ruhen yücelmelerini, hürriyete kavuş­malarını ve o üstün zirveye, en son noktaya kanatlanmalarım asırlar ve nesiller boyu insanlığın hayretle gözlediği ufuklara yükselmelerini sağlıyor...”1123

Kur'an'da “Hamîd” kelimesi elif lamlı veya elif lamsız olarak 16 de­fa varid olmuştur. 1124

Hamid kelimesi, terkib edildiği ilahi isimlere göre ise şöyle kul­lanılmıştır: Bir yerde “Hakimun Hamid”, bir ayette “Hakiymun Hamid”, üç yerde “el-Aziyzu'l-Hamid” ve dokuz yerde de “Ğaniyyu'l-Hamid”. Münferid olarak yalnız bir ayette ve özel isim değerinde “İlâ Sırati'l-Hamîd (Hamid'in yoluna) şeklinde varid olmuştur. 1125




Yüklə 1,67 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   15   16   17   18   19   20   21   22   ...   39




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin