Leri olmak üzere Fârâbî ve İbn Sînâ gibi filozoflar, harfi sadece ses yönüyle ele alarak ağzın muayyen bir mahreç sahasından



Yüklə 1,17 Mb.
səhifə11/28
tarix04.01.2019
ölçüsü1,17 Mb.
#90534
növüYazı
1   ...   7   8   9   10   11   12   13   14   ...   28

Yemen'de İslâmiyet'i kabul eden

ilk Himyer meliklerinden.

L J


Yemen'in güneyinde Cened şehri ve ci­varında yaşayan Himyerîler, Habeş ve Sâ-sânî hâkimiyetiyle birlikte küçük beylik­lere bölünmüştü. Haris b. Abdükülâl de İslâmiyet'in ortaya çıkışı sırasında Himyer meliklerinden biriydi. Hz. Peygamber'in Himyer meliklerini İslâm'a ne zaman da­vet ettiği kesin olarak bilinmemekle bir­likte diğer komşu hükümdarları davetiy­le aynı zamana (7/628) rastladığı tahmin edilmektedir. Bazı kaynaklarda, Resûl-i Ekrem'in Haris b. Abdükülâl'e Ayyaş b. Ebû Rebîa el-Mahzûmî ile f İbn Abdürab-bih, II, 50) Muhacir b. Ebû Ümeyye'yi (İbn Hacer, 1,283) elçi olarak gönderdiği zikre-dilmekteyse de bunun doğru olmadığını ileri sürenler de bulunmaktadır (Fayda, s. 100; Abdurrahman Abdülvâhid eş-Şü-câ', s. 134).

Haris b. Abdükülâl, kardeşleri Nuaym, Şürahbîl (Şüreyh), Nu'mân, Meâfırve Hem-dân ile diğer bazı Himyer melikleri müs-lüman olduklarını bildirmek üzere Hz. Peygamber'e Mâlik b. Mürâre er-Ruhâ-vî ile bir mektup gönderdiler. Mâlik, Re-sûlullah'a Tebük Seferi'nden Medine'ye dönüşünde ramazan ayında (Kasım 630) geldi; Hz. Peygamber Bilâl-i Habeşî'ye el­çiyi misafir edip ağırlamasını emretti.

Bazı kaynaklarda Haris b. Abdükülâl'in bizzat Resûl-i Ekrem'in huzuruna gide­rek müslüman olduğu ifade edilmişse de (İbn Hacer, I, 283; Hasan Süleyman Mah-mûd, s. 52) Resûlullah'ın söz konusu me­liklere yazdığı mektuptaki ifadelerden bu­nun doğru olmadığı anlaşılmaktadır. Ni­tekim Hz. Peygamber'i görmediği için Ha­ris sahâbî unvanını alamamıştır.

Hz. Peygamber, Himyer meliklerinin İs­lâmiyet'i kabul etmesine sevindi ve onla­ra Mâlik b. Mürâre ve Muâz b. Cebel ile bir mektup gönderdi. Bu mektupta Al­lah'a ve Resulü'ne itaat etmelerini, na­maz kılmalarını, ganimet mallarının beş­te birini Allah ve Resulü'nün hakkı olarak vermelerini, müslümanlardan zekât, ya-hudi ile hıristiyanlardan cizye almalarını ve elçilerine iyi davranmalarını istiyordu. Kaynaklarda ayrıca Abdullah b. Zeyd, Mâlik b. Ubâde ve Ukbe b. Nemîr gibi sa-

194

hâbîlerin Hz. Peygamber tarafından Him­yer meliklerine elçi olarak gönderildiği kaydedilmekte ve Resûl-i Ekrem'in Amr b. Hazm ile Himyer meliklerine zekât ve diyetlerle ilgili ikinci bir talimatname da­ha yolladığı (İbnü'l-Esîr, Üsdü't-ğâbe, 1, 404) belirtilmektedir.



BİBLİYOGRAFYA :

Abdürrezzâk es-San'ânî, el-Muşannef,lV, 136; İbn Hişâm, es-Sîre (Zekkâr], II, 1009-1011; Ebû Ubeyd, el-Emuâl (nşr. Muhammed Arnâre), Bey­rut 1409/1989, 5. 82, 92, 101; İbn SaU et-Ta-bakât. I, 356; V, 530-531; Taberî, Târih (Ebü'l-Fazl], III, 120-122; İbn Abdürabbih, e/-%dü7-ferîd, II, 50; Süheylî, er-Rauzü't-ünüf, VII, 413-415; İbnü'l-Cevzî, el-Vefâ, II, 742-743; İbnü'l-Esîr. üsdü'l-ğâbe, I, 404; a.mlf.. el-Kâmil, II, 290; İbn Kesîr, es-Sîre, IV, 145-147; İbn Hudeyde. e/-Misbâhu't-mudî (nşr. Muhammed Azîmüddin), Beyrut 1405/1985. II, 263; İbn Hacer. el-İşabe, I, 283; Muhammed Hamîdullah. el-Veşâ'iku's-si-yâsiyye, Beyrut 1403/1983, s. 218-226; a.mlf., islâm Peygamberi (Tuğ], I, 679-680; a.mlf.. "A Letter of the Prophet in the Musned-Scrİpt Adressed to the Yemenite Chieftaıns", Hl, V (i982), s. 3-20; Ahmed HüseyinŞerefüddin, Tâ-nhu'l-Yemeni'ş-şekâfı, Kahire 1387/1967, IV, 11; Hasan Süleyman Mahmûd, Târîhu'l-Yeme-ni's-siyâsl fi'l-caşn'l-İslâmi, Bağdad 1969, s. 52; Muhammed b. Ali el-Ekvâ. e/-Veşâ'ı'A:u's-s/-yâsiyyetü'l-Yemeniyye, Bağdad 1396/1976, s. 107-110; Mustafa Fayda. İslâmiyeÜn Güney Arabistan'a Yayılışı, Ankara 1982, s. 90-93,97-98, 100; Abdurrahman Abdülvâhid eş-Şücâ', el-Yemen /î şadri'l-İslâm, Dımaşk 1408/1987, s. 128-134. i—i

İKİ Hüseyin Algül

F HARİS b. ABDÜLMUTTAÜB ^

ı . rıiıt^ft.ff u\,j -tj ^j »istif J

el-Hâris b. Abdilmuttalib b. Hâşim

b. Abdimenâf b. Kusayy

(ö. 570'ten sonra)

Abdülmuttalib'in büyük oğlu

ve Hz. Muhammed'in amcası.

l_ J

Annesi, Âmir b. Sa'saa kabilesinden Sa-fiyye bint Cündeb'dir. Hâris'in nesli. Benî Hâşim'in Hârisiyyûn diye bilinen kalaba­lık bir kolunu teşkil eder. Babası Abdül-muttalib onun adına izafeten Ebü'l-Hâ-ris künyesiyle anılır. Abdüİmuttalib Zem­zem Kuyusu'nu kazarken diğer oğulları henüz dünyaya gelmediğinden yanında sadece oğlu Haris vardı. Haris bu dönem­de babasının en büyük destekçisi olarak görülmektedir. Belâzürî (Ensâb, I, 79), onun Abdülmuttalib'in oğlu Abdullah'ı kurban etmek istediği yılda öldüğünü kaydediyorsa da Abdullah'ın vefat ettiği sırada Hâris'in hayatta bulunduğuna dair kuvvetli rivayetler mevcuttur. İbn Sa'd (et-Tabakât, I, 99), Taberî [Târih, 11, 246) ve Zehebfnin {Târihu'l-İstâm, s. 50) ver-



dikleri bilgiye göre Abdullah b. Abdüİ­muttalib bir Kureyş kervanı ile Suriye'ye yaptığı bir ticarî seyahatten dönerken Medine'de hastalandı ve orada kaldı. Bu haber Abdülmuttalib'e ulaşınca oğlu Hâ-ris'i durumu öğrenmesi için Medine'ye gönderdi. Ancak Haris Medine'ye ulaştı­ğında Abdullah vefat etmiş ve defnedil-mişti. Buna göre Haris, Belâzürî'nin ver­diği tarihten daha sonraki bir tarihte Ab­dullah'ın vefatından (570) sonra, Abdül­muttalib'in vefatından (577) önce ölmüş olmalıdır.

BİBLİYOGRAFYA:

İbn Hişâm, es-Sıre^, I, 146; İbn Sa'd, et-Taba-kâl, I, 83, 92-93, 99; IV, 48; Zübeyrî. Nesebü Kureyş, s. 18, 85-87; İbn Kuteybe. el-Ma'ârif (Ukkâşe), s. 118, 126; Belâzürî. Ensâb, I, 78, 79, 90; Ya-kübî, Târih, I, 246; II, 11, 27; Taberî, Târih (Ebü'l-Fazl). II, 246, 251; İbn Hazm. Cem-here, s. 15, 70-71; İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, M, 12-13; Zehebî, Târîhu't-lslâm: es-Sîretü'n-nebe-uiyye, s. 50; F. VVüstenfeld. Geneatogische Ta-beilen der Arabtschen Stâmme und Famüien, Göttingen 1852. s. 10; Koksal, İslâm Tarihi (Mek­ke), s. 39-40. ı—ı

İMİ İbrahim Sarıçam

HARİS b. ABDÜLUZZÂ

Ebû Züeyb el-Hâris b. Abdiluzzâ b. Rifâa es-Sa'dî

Hz. Peygamber'in siitbabası.

Hevâzin kabilesinin Benî Sa'd b. Bekir kolundan olup künyesinin Ebû Kebşe ol­duğu da rivayet edilmektedir (bk. EBÛ KEBŞE) Karısı Halîme, sütanneliği yapa­cağı bir çocuk bulmak üzere Mekke'ye geldiğinde yanında Haris de vardı. Halî­me, yetim olduğu için diğer kadınların al­mak istemediği Hz. Muhammed'i alıp al­mama hususunda kocasının fikrini sor­duğu zaman onun, Muhammed'in alın­masını uygun gördüğü ve belki bu vesile ile Allah'ın kendilerine hayır ve bereket vereceğini ümit ettiğini söylediği kaynak­larda ifade edilir. Yine bazı kaynaklarda belirtildiğine göre o gece Haris, zayıf ve yaşlı develerinin her zamankinin aksine bol süt verdiğini görerek sevinmiştir (İbn Hacer, 1, 282 vd.).

Haris ve Halîme, Hz. Muhammed'i alıp yurtlarına döndükten kısa bir müddet sonra evlerinde bereketin arttığını gör­düler. Bunun Hz. Muhammed sebebiyle olduğunu farkeden Haris, "şakk-ı sadr" hadisesi üzerine Hz. Muhammed'in başı­na bir hal gelmesinden endişe duyarak ailesine teslim edilmesinin uygun olaca­ğını düşündü (bk. şakk-ı SADR). Çocuk-

lan Abdullah, Üneyse ve Şeymâ diye ta­nınan Huzâfe (Cüdâme) Resû!-i Ekrem'in sütkardeşleridir.

Hâris'İn İslâm'a girişine dair farklı gö­rüşler varsa da yaygın kanaate göre bir gün Mekke'ye geldiğinde Kureyş müşrik­leri kendisine, Hz. Peygamber'in insanla­rın öldükten sonra tekrar diriltileceğin-den, âsilerin ceza. itaatkârların mükâfat göreceğinden bahsettiğini ve insanlar arasında tefrikaya sebebiyet verdiğini söyleyerek şikâyette bulundular. Bunun üzerine Haris Resûl-İ Ekrem'e hakkında­ki iddiaların doğru olup olmadığını sordu; Resûl-i Ekrem de ona duyduklarının doğ­ru olduğunu söyledi. Haris bunun üzeri­ne müslüman oldu (İbnü'l-Esîr, I, 404; İbn Hacer, 1. 282-283}.

Bazı kaynaklarda bu hadise, Resûl-i Ek­rem'in adı belirtilmeyen bir sütkardeşiy-le ilgili olarak zikredilmekte ve Hâris'İn Resûlullah'ın vefatından sonra müslü­man olduğu kaydedilmektedir (İbn Sa'd, 1. 113). Ayrıca Hz. Peygamber'in yanına gelen sütbabası, sütannesi ve sütkardeş­lerini ağırladığı rivayet edilmiştir {Ebû Dâvûd, "Edeb", 119).

BİBLİYOGRAFYA :

Ebû Dâvûd, "Edeb", 119; İbn tsrıak, es-Sîre, s. 25-26, 218; İbn Hişâm. es-Sire (Zekkâr], I, 110-112; İbn Sa'd, et-Jabakât, \, 110-113; Tabe-ri, Târîh (Ebül-Fazl], II, 157; İbnü'l-Esîr, Üsdü't-ğâbe, I, 404; İbn Seyyidünnâs. 'üyünü'l-eşer (nşr. M. el-td el-Hatrâvî - Muhyiddin Müstû), Medine-Beyrut 1413/1992, I, 92; İbn Kesir, el-Bidâye, II, 273-277; İbn Hacer. el-İşâbe, I, 282-283; Ziriklî, el-Aciâm (Fethullah), II, 156.

Mİ Hüseyin Algül

HARİS b. CEBELE

Suriye'de hüküm süren Gassânîler'in en önemli emîrî

(529-569) (bk. GASSÂNÎLER).

L J

HARİS b. EBÛ DIRÂR



Ebû Mâlik el-Hâris b. Ebî Dırâr b. Habîb el-Huzâî

Hz. Peygamber'in hanımlarından Cüveyriye'nİn babası, sahâbî.

L -I

Huzâa kabilesinin Benî Mustalik kolu­nun reisi olduğu için Mustalikî nisbesiyle de anılır. Muhtemelen bazı kaynaklarda adının Haris b. Dırâr el-Huzâî şeklinde kaydedilmesi sebebiyle {Müsned, IV, 279)



İbnü'l-Esîr bu adı taşıyan iki sahâbîden söz etmiş (üsdü't-ğâbe, 1, 399-400), fa­kat İbn Hacer el-Askalânî her iki ismin de aynı kişiye ait olduğunu belirtmiştir. Ha­ris, M ustalı koğullan ile müslümanlar ara­sında, 5. yılın Şaban ayında {Ocak 627) Hendek Gazvesi'nden kısa bir süre önce meydana gelen Müreysî' Gazvesi'nin ger­çekleşmesinde kabile reisi olarak önemli rol oynadı. Bu savaşta Mustalikoğulları yenilip müslümanlara esir düştü. Hâris'İn kızı Cüveyriye ile bir rivayete göre oğlu Abdullah da esirler arasında bulunuyor­du. Haris, fidye karşılığında kızını kurtar­mak üzere Medine'ye götürmekte oldu­ğu develerinden ikisini feda etmeye gön­lü razı olmadığı için onları Akik vadisinde bir yere saklayıp geri kalanları Hz. Pey-gamber'e götürdü. Resûl-i Ekrem ona Akik vadisinde sakladığı develeri sorunca sadece kendisinin bildiği bu olayı ona Al­lah'ın bildirdiğini düşünerek hemen müs­lüman oldu; oğlu Abdullah ile Benî Mus­talik kabilesinin diğer mensupları da İs­lâmiyet'i kabul ettiler. Hâris'İn müslü­man olmasına vesile olan hadise bazı kay­naklarda oğlu Abdullah hakkında nakle-dilmekteyse de Abdullah'ın esirler arasın­da bulunduğunun bildirilmesi bu riva­yetin doğruluk ihtimalini azaltmaktadır (İbn Hacer, II, 291).

Haris b. Ebû Dırâr'ın hayatının son yıl­larında Kûfe'de oturduğu ve rivayet etti­ği hadislerin Kûfeliler'ce bilindiği kayde­dilmektedir. Ayrıca Hucurât sûresinin 6. âyetinin nüzulüne sebep olan hadise de onunla ilgilidir. Haris, Resûlullah'ın hu­zurunda İslâmiyet'i kabul etmiş, kabile­sinin müslüman fertlerinden zekât top­layıp Resûl-i Ekrem'in göndereceği bir memura teslim etmek üzere sözleşmiş-lerdi. Hz. Peygamber, zekâtı teslim al­mak üzere Velîd b. Ukbe'yi görevlendir-mişse de Velîd kendisine kötülük yapa­cakları korkusu ile yarı yoldan geri dön­müş, Resûlullah'a da Hâris'İn zekâtı ver­mediğini, üstelik kendisini öldürmek is­tediğini söylemiştir. Bunun üzerine Hâ­ris'İn kabilesine bir askeri birlik gönderil­miştir. Öte yandan zekâtı teslim alacak kişi gelmediğinden Allah ve Resulü'nün kendisine gücendiğini düşünerek endi­şeye kapılan ve kabilesinin ileri gelenlerin­den bir grupla Medine'ye hareket eden Haris, kendisini yakalamaya gelen birlik­le Medine civarında karşılaşmış, Hz. Pey­gamber'in huzuruna gelerek olup biteni anlatmış, bu sebeple, "Eğer bir'fâsık si­ze bir haber getirirse onun doğruluğunu araştırın" (el-Hucurât 49/6) mealindeki âyet nazil olmuştur.

HARİS b. EBÛ ÜSÂME

BİBLİYOGRAFYA :

Müsned, IV, 279; Vâkıdî. ei-Meğâzî, I, 404-406; İbn Hişâm, es-S'tre, Beyrut 1391/1971,1, 14; IV, 295; İbn Sa'd, et-Tabakât, II, 63, 64; VIII, 116-118; İbn Ebû Hatim. el-Cerh ue't-ta'dîl, III, 77; V, 30; İbn Hibbân. eş-Şikât, I 263; III, 66, 76; İbn Abdülber. ei-lsttcâb, 1, 299; II, 282-283; İbnü'l-Esîr, Ûsdü'i-ğâbe, I, 399-400; III, 205; İbn Hacer, el-İşâbe, I, 281; II, 291.

ffil Mehmet Ali Sönmez

HARİS b. EBU USAME

(ioLjÎ ^İ ^j öjbd»)

Ebû Muhammed el-Hâris b. Muhammed b.

Dâhir (Ebî Üsâme) et-Temîmî

(Ö. 282/895)

Hadîs hafızı ve tarihçi.

Şevval 186'da (Ekim 802) muhtemelen Bağdat'ta doğdu. Küçük yaşta ilim tah­siline başladı. Bağdat'ta yetişmekle be­raber tahsil amacıyla Mekke, Medine ve Basra gibi ilim merkezlerini dolaştı. Ye-zîd b. Hârûn, Abdullah b. Zübeyr el-Hu-meydî, Ali b. Ca'd, Ali b. Medînî ve Ebû Hayseme Züheyr b. Harb gibi âlimlerden hadis öğrendi. Kendisinden de İbn Ebü'd-Dünyâ, İbrahim el-Harbî, Muhammed b. Cerîr et-Taberî, Ebû Amr İbnü's-Semmâk ve Ebû Bekir el-Mukrî gibi isimler hadis rivayet ettiler.

Hadis otoriteleri tarafından sika kabul edilen Haris, aşın fakirliği sebebiyle riva­yet karşılığında ücret alması yüzünden bazı muhaddisler tarafından tenkit edil­di. En küçüğü altmış yaşında altı kızı bu­lunduğunu, onlara kendisi gibi fakirler talip olduğu için hiçbirini evlendirmedi­ğini, öldüğü zaman kefensiz kalacağı kor­kusuyla otuz yıldan beri kefenini hazır beklettiğini söylerdi. Uzun bir ömür sür­dükten sonra 282 (895) yılında ölmüş olup bu tarih 279 (892) olarak da zikre­dilmiştir.

Eserleri. 1. et-Târîh. Kaynaklarda Ki-tâbü'l-Hulefâ* (Cehşiyârî, s. 136; İbn Ab-dülber, I, 358; | ve Ahbâiü'l-huieia1 (Cehşiyârî, s. 241) adlarıyla da anılan pey­gamberler tarihine ait eserde ayrıca sa­habe. Emevîler ve Abbasîler dönemleri­nin siyasî ve kültürel açıdan incelendiği anlaşılmaktadır. 2. el-Müsned. Eserin çok az bir kısmı günümüze ulaşmıştır (Dârü'l-kütübi'z-Zâhiriyye, Mecmua, nr. 55/2, 101/16) İlk hadis kitaplarından biri olduğu için önem taşıyan eserdeki 1500 zevâid, büyük ölçüde Heysemî'nin Buğ-yetü'l-bâhiş (an zevâ'idi Müsnedi'l-Hâriş (nşr. Hüseyin Ahmed Salih el-Bâ-

195


HARİS b. EBÛ ÜSÂME

kırî, l-II, Medine 1413/1992) adlı eseri, ayrıca Bûsîrfnin İthâlü'l-hıyere bi-ze-vâ'idi'l-mesânîdi'l-hşere ve İbn Hacer el-Askalânî'nin el-Metâlibü'I-'âliye ti zevâ'idi'l-mesânîdi'ş-şemâniye gibi zevâid kitapları yoluyla zamanımıza in­tikal etmiştir. Bunların dışında diğer bazı kaynaklar da Müsned'den nakilde bu­lunmuştur (Heysemî, naşirin mukaddi­mesi. I, 117-132). Eserdeki âlî isnadlı ha­disler ise çeşitli muhaddisler tarafından ayrı cüzler halinde bir araya getirilmiş [a.g.e., I, 102-103), bunlardan el-Müs-ned'in de râvisi olan Ebû Nuaym el-İs-fahânî'nin rivayeti. Ebû Abdullah Abdü-lazîz b. Abdullah el-Hüleyyil tarafından tahkik edilerek yayımlanmıştır {'Auûli'l-Hâriş b. Ebî üsâme, Riyad 1411). Müelli­fin muhtemelen tarihçi olması sebebiyle el-Müsned'de bir kısmı mürsel hadisler­den meydana gelen zayıf ve pek az mik­tarda uydurma rivayet bulunmaktaysa da eser çoğunluğu itibariyle sahih ve hasen hadislerden meydana gelmiştir {a.g.e., 1, 104) Hadislerin şeyhler esas alınarak ri­vayet edilmesi (a.g.e., naşirin mukaddi­mesi, 1, 105), merfû hadisler yanında mevkuf rivayetleri de ihtiva etmesi, ayrı­ca Müsnedü'l-meşâyih adıyla anılması (Sezgin, I, 311) onun mu'cem eserler ter­tibinde olduğunu göstermektedir.

BİBLİYOGRAFYA :

Cehşiyârî, el-Vüzerâ* ue'l-küttâb, s. 136, 241; İbn Hibbân, eş-Şikât, VIK, 183; İbn Abdülber, Behcetü'i-mecâüs, I, 358; Hatîb. Târîhu Bağ­dadim, 218-2Î9; SenVânî. el-Ensâb, III, 79; İbnü'l-Cevzî, el-Muntazam, V, 155; İbn Nukta. et-Takyîd ü-ma'rifeti ruvâü's-sünen ue'l-me-Sânîd (nşr. Kemâl Yûsuf el-Hût). Beyrut 1408/ 1988, s. 260-261; Zehebî. A'lâmü 'n-nübetâ', XIII, 388-390; a.mlf.. Mizânü'İA'tidât, I, 442-443; a.mlf., Tezkiretü'l-huffâz, II, 619-620; Yâ-fiî. Mir'âtü'l-cenân, II, 194; Heysemî. Buğyetü'l-bâhiş tan zevâ'idi Müsnedi'l-Hariş (nş.r. Hüse­yin Ahmed Salih el-Bâkırî). naşirin mukaddime­si, Medine 1413/1992, I, 11-132; İbn Hacer. Li-sânü'l-Mîzân, II, 157-159; Keşfü'z-zunûn, II, 1678, 1682; İbnü'1-İmâd, Şezerât (Arnaûd], III, 335; Brockelmann, GAL SuppL, I, 258; Kehhâ-le, Mu.'cemü'l-mü'eUifin, III, 176; Sezgin, GAS (Ar). I, 311; Kettânî, er-Risâletü'l-müstetrafe (Özbek), s. 95, 153. ı—ı

İKİ Ahmet Yücel

r HARİS b. FİHR ~*

(Benî Haris b. Fihr)

Kureyş kabilesinin bir kolu.

Fihr Hz. Peygamber'in onuncu dedesi-dir. Fihr'in Haris. Muhârib ve Gâlib adla­rında üç oğlu vardı. Gâlib Resû!-i Ekrem'in dokuzuncu dedesidir. Hâris'in Kureyş ka-

196


bilesinin atası olan Adnan'a kadar uza­nan şeceresi şöyledir: Haris b. Fihr b. Mâ­lik b. Nadr b. Kinâne b. Huzeyme b. Müd­rike b. İlyâs b. Mudar b. Nizâr b. Mead b. Adnan. Haris b. Fihr, Câhiliye devrinde yapılan bir savaşta Kabe'yi yıkıp taşlarını Yemen'e götürmek ve halkı hac İçin ora­ya toplamak İsteyen Himyer Meliki Has­san b. Abdülcelâl'i esir almıştı.

Haris b. Fihr oğulları, Kureyş kabilesi ve bu kabilenin diğer kolları gibi Mekke'­de oturur ve ticaretle uğraşırlardı. Abdü-menâfoğullan'nın Abdüddâroğullan'na karşı yaptıkları ittifaka Benî Haris de ka­tılmış ve birincinin safında yer almıştır (bk. HİLFÜ'i-mutayyebÎN). Aşere-i mü-beşşereden olan Ebû Ubeyde b. Cerrah Hârisoğulları koluna mensuptur.

BİBLİYOGRAFYA :

İbnü'l-Kelbî, Cemhere (Naci], s. 123-127; Mü-berred. Nesebü 'Adnan, s. 4; İbn Haldun, et-'İber, 11, 324; Kalkaşendî. Şubhu'l-acşâ (Şemsed-din), I, 405-406; a.mlf.. Nihâyetü't-ereb, Bey­rut 1405/1984, s. 61; Cevâd Ali, el-Mufaşşal, II, 584; IV, 16,27,29,58,61-62, 100,268,479; Kehhâ\e. Mu'cemükabâ'itİVArab, Beyrut 1402/ 1982,1,230-231. r—1

lifi] Mustafa Ağırman

HARİS b. HİLLİZE

Ebû Ubeyde (Ebü'z-Zalîm)

el-Hâris b. Hillize b. Mekruh

el-Yeşkürî el-Bekrî

(ö. 570 [?])

Muallaka şairlerinden.

l_ J


Irak'ta yaşayan Bekr kabilesinin Yeş-kür koluna mensuptur. İbn Sellâm'a gö­re Câhiliye şairlerinin altıncı tabakasın­dan sayılır. Şiirlerinden sadece muallaka-sı ile bazı beyit ve parçalar günümüze ulaşmıştır. Hakkında bilinenler, kaynak­ların birbirine yakın rivayetlerle nakletti­ği gibi Hîre Hükümdarı Amr b. Hind'in huzurunda kabilesini Tağlibliler'e karşı savunmasından ibarettir.

Klasik kaynaklar, İslâmî döneme mual-lakası ile birlikte az miktarda şiiri intikal edenlerin en iyilerinden sayılan Hâris'in, muallakasını irticalen söylediğini nakle­derlerse de son dönem âlimleri, eserin daha önce düşünülüp hazırlanmış oldu­ğu kanaatindedir. Aslında onun kasidesi, edebiyat tenkitçilerinin yedi muallakaya dahil etme hususunda ihtilâf ettikleri ka­sideler arasındadır. Theodor Nöldeke'ye göre muallakalan toplayan Hammâd er-Râviye, Hâris'in kabilesi Bekr'in azatlısı olduğu için onların düşmanı Tağlib kabi-

lesinin şairi Amr b. Külsûm'ün muallaka-lar arasında görülen kasidesine karşı Bek-roğulları'nı memnun etmek için Hâris'in bu kasidesini muallakâta dahil etmiştir (bk. Cevâd Ali, IX, 509, 566). Kasidenin söylenişiyle ilgili olarak anlatıldığına göre Bekr kabilesiyle Tağlib kabilesi, araların­daki bir anlaşmazlığın halli için Hîre Hü­kümdarı Amr b. Hind'in yanına gitmiş­ler, Tağlib kabilesini Amr b. Külsûm, Bekr kabilesini Nu'mân b. Herim temsil et­miştir. Ancak Haris b. Hillize, Nu'mân'in kabilesini temsilde ve Amr'a karşı mü­dafaada yetersiz kaldığını görünce kalkıp muallakasını okumuştur. Amr b. Hind, Hâris'i cüzzamli olması sebebiyle perde arkasından dinlemiş, kaside bitince çok memnun olmuş, aradaki perdeyi kaldıra­rak Hâris'i yanına oturtmuş, ona taba­ğından yemek ikram etmiş ve neticede Haris b. Hillize, Amr b. Hind'in Bekr ka­bilesinin lehinde hüküm vermesini sağ­lamıştır. Hâris'in muallakasını söylerken 135 yaşlarında olduğu rivayet edilir.

Haris b. Hillize'nin muallakası, muhte­lif sarihlere göre seksen bir ile seksen al­tı beyit arasında değişmektedir. Şair, kla­sik Arap kasidesinin yapısına uygun ola­rak muallakasına aşk ve sevda hâtıraları İle başlayıp devesini övdükten sonra kabi­lesinin kahramanlıklarını, Amr b. Hind'e bağlılıklarını anlatır ve Tağlib kabilesinin bu hükümdar tahta çıktığında ona itaat etmediğini, zorla itaat altına alındığını, ayrıca kendi kabilesinin Amr'ın babası ile iş birliği yaparak başka bir kabileyi mağ­lûp ettiklerini, böylece her zaman kral ailesinin yanında yer aldıklarını dile geti­rir. Muallaka. eyyâmü'l-Arab*a dair bil­giler ve yer adlarıyla birçok nâdir ve ga­rip kelimeler yanında ustaca kullanılmış edebî sanatlar ve ince tasvirler ihtiva et­mesi sebebiyle tarihî ve edebî değere sa­hiptir. Bundan dolayı edebiyat tenkitçile­rinin takdirlerini kazanmıştır. Şair, oyma­ğının kahramanlık ve erdemlerini mü­kemmel bir üslûpla ifade ettiği için fahri­ye konusunda darbımesel (efharu mine'l-Hâris b. Hillize) haline gelmiştir [a.g.e., IX, 565-567).

Haris b. Hillize'nin muallakasını İbnü'l-Enbârî (ö. 328/940) Şerhu'l-kaşû'idi's-sebci't-tıvâli'l-câhiliyyât (nşr Abdüs-selâm Muhammed Hârûn, Kahire 1963), Ebû Ca'fer en-Nehhâs Şerhu'l-kaşâ'i-di't-tisci'l-meşhûrât (nşr Ahmed eİ-Hat-tâb, Bağdat 1973), Hüseyin b. Ahmed ez-Zevzenî Şerhu'l-MucaUakâti's-sebt (nşr. Muhammed Muhyiddin Abdülhamîd, Ka­hire, ts), Hatîb et-Tebrizî Şerhu'1-ka-

şâ'idi'l-'aşr (nşr. Muhammed Muhyîd-din Abdülhamîd, Kahire 1384/1964, 2. bs), Ahmed el-Emîn eş-Şinkitî Şerhu'l-Muhllakâti'1-hşr ve ahbâru şuhrâ'ihâ (nşr. Fâyiz Terhînî, Beyrut 1988) ve Bed-reddin en-Na'sânî (ö. 1943) Nihâyetü'I-ereb min şerhi mu'allakâü'l-'Arab (Ka­hire 1334) adlarıyla şerhetmişlerdir.

W. Knatchbull, muallakayı Zevzenî şer­hi ve Latince tercümesiyle birlikte yayım­lamış (Harethı Moaüakah Cum Sctıotiis Zuzenii, Oxford 1820), daha sonra da J. Vullers aynı şerhle beraber neşretmiştir (Bonn 1827|. Haris b. Hülize'nin mualla-kası diğer muallakalarla birlikte M. von Arnold tarafından Latince'ye (Septem Moallakat, Leipzig 1850), RVVolff tarafın­dan Almanca'ya [Muaüakat Die sieben Preisgedichte, Rotweil 1857], De Perce-val tarafından Fransızca'ya [Essai sur l'histoire des arabes, Paris 1847, 11, 366-373} ve Arthur John Arberry tarafından İngilizce'ye {TheSeuen Odes, London-New York 1957, s. 222-227) çevrilmiştir. Bağdatlı Mehmed Fehmî, muallakanın kırk iki beytini açıklamalarla birlikte (7a-rîh-i Edebiyyât-ı Arabiyye, s. 834-850), M. Şerefettin \fcltkaya ise tamamını Türk­çe'ye tercüme etmiştir (YfediAsfcı, s. 114-127).

Haris b. Hülize'nin muallakasından baş­ka az sayıdaki şiiri, edebiyat ve biyografi kitaplarında parçalar ve beyitler halinde yer almaktadır. Bu şiirler kırk üç beyit ka­dar olup ilk defa Luvîs Şeyho tarafından 1890'da Şuhrâ'ü'n-Naşrâniyye adlı eserde toplanmıştır (bk. bibi). Daha son­ra Freitz Krenkovv Süleymaniye Kütüp-hanesi'nde (Fâtih, nr 5303) şairin küçük bir divanını bulmuş, bunu Amr b. Kül-sûm'ün divanıyla birlikte tahkik ederek bazı şerh ve haşiyelerle önce Mecelle-tü'l'Meşnk'ta (XX |1922], s. 591-611), ardından müstakil olarak (Beyrut 1922) yayımlamıştır. Buradaki şiirlerinin tama­mı seksen beyit kadardır. 0. Rescher'in Almanca'ya çevirdiği divan {Orientalische Miszelten, i [1926], s. 119-128), 1969'da Hâşim et-Taân tarafından ayrıca derle­nip şerhedilmiş, yeni bir derlemenin ilmî neşrini de Emîl Bedî' Ya'küb yapmıştır (Beyrut 1411/1991). Burada, şairin sek­sen altı beyitlik muallakası dışında alt­mış dört beyit tutarında muhtelif parça­lara ilâve olarak ihtilaflı olmakla birlikte şaire nisbet edilen yirmi sekiz beyit de yer almaktadır (Dîuân, naşirin mukaddi­mesi, s. 15-16).

BİBLİYOGRAFYA :

Haris b. Hİllİze, Dîvân (nşr. Emîl Bedî' Ya'küb), Beyrut 1411/199 J, naşirin mukaddimesi, s. 9-16; İmruülkays v.dğr. Yedi Askt: el-Mtı'allakâ-tü's-seb* (nşr. ve trc. Şerefeddin Yaltkaya], İstan­bul 1943, s. 118-127; Cumahî, Fuhûtü'ş-şu'a-râ', I, 151-152; İbn Kuteybe, eş-Şicr ue'ş-şu'a-râ\ 1,197-198; Zevzenî, Şerhu'l-Mu'allakâU's-seb\ Beyrut 1382/1963. s.154-169; Ebüp!-Fe-rec eHsfahânî, el-Eğânî, XI, 42-51; Hatîb et-Tebrîzî, Şerhu'l-Kaşâ'İdİ'l-iaşr (nşr. M. Muhyid-din Abdülhamîd), Kahire 1384/1964 s. 25-27, 429-482; İbn Saîd el-Endelüsî. Neşuetü'(-tarab fi târihi Câhitiyyeti'l-'Arab (nşr Nusret Abdur-rahman], Amman 1982, s. 635-636; İbn Fazlul-lah el-ömeri, Mesâlik, XIV, 21-22; Abdürrahîm b. Ahmed el-Abbâsî, Mecâhidü't-tenşîş (nşr M Muhyiddin Abdülhamîdl, Kahire 1367/1947, 1, 310; Abdülkâdir el-Bağdâdî, Hizânetü'1-edeb, I, 325-326; L. Şeyho, Şu'arâ'ü'n-Naşrâniyye, Beyrut 1890, I, 416-420; Mustafa el-Galâyînî, Ricâtü't-Mu'allakâtiVaşr, Beyrut 1331/1913, s. 231-243; Mehmed Fehmî. Târth-i Edebiy-yât-ı Arabiyye, İstanbul 1332, s. 823-850; Ah­med el-İskenderi - Mustafa İnânî. el-Vastt fı'l-edebi't-'Arabî ue tarthih. Kahire 1335/1916, s. 83-85; Serkîs. Mü'cem, 1, 1127-1129; Brockel-mann, GAL Suppl., I, 51-52; Hannâ el-Fâhûrî, Târîhu'l-edebi'l-cArabİ, Beyrut İ960, s. 115-118; a.mlf., el-Mücez fi'l-edebi'l-'Arabt ue târt­hih, Beyrut 1985, I, 136-142; C. Zeydân. Âdâb (Dayf), I, 108-109; Sezgin. GAS, 11,48-52, 129-130; Tâhâ Hüseyin. Fi'l-edebi'l-Câhili, Kahire 1969, s. 219-225; R. Blachere, Histoire de ta litterature arabe, Paris 1964, II, 252; Cevâd Ali, el-Mufaşşal, IX, 509, 565-567; Butrus el-Bus-tânl Üdebâ'ü't-'Arab, Beyrut 1979,1, 177-183; Reşîd Yûsuf Atâullah. Târîhu'l-âdâbi'l-'Arabiy-yelnşr Ali NedbAtvîl, Beyrut 1935, s. 77-80; Zirikiî. el-A'lâm (Fethullah). II, 154; Ömer Fer-ruh. Târihu 'l-edeb. I, 151-154; Yûsuf Es'ad Dâ-ğır. Meşâdirû'd-dİrâsâü'l-edebiyye, Beyrut 1983, I, 78-83; Ahmed Hasan ez-Zeyyât. Târî-hu'l-edebi'l-'Arabî (baskı yeri ve tarihi yok), s. 66-68; Ahmed el-Emîn eş-ŞinWtt Şerhu'l-Mu'al-lakâti'l-'aşr ue ahbâru şu'arâ'tTıâ, Beyrut 1405/ 1985, s- 117-125; a.mlf., el-Mu'altakâtü'l-'aşr ue ahbâru şu'arâ'ıhâ |baskı yeri ve tarihi yok| (Dârü'n-Nasr).s. 40-41 ;Afîf Abdurrahman, Mu'-cemü'ş-şıfarâ'i't-câhiliyytn ue'l-muhadramîn, Riyad 1983, s. 77; K. A. Fariq, "Pre-Islamic Ara-bîc Poetry and Poets", Studies in İslam, İV/4, New Deihi 1967, s. 179-216; Ch. Pellat, "al-Hâ-rilh b. Hilliza", £/2(İng.|. III, 222-223.


Yüklə 1,17 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   7   8   9   10   11   12   13   14   ...   28




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin