MAAN
Ürdün'de bir şehir.
Ürdün'ün güneyindeki Cebelüşşerât dağ sırasının doğu eteklerinde deniz seviyesinden 1074 m. yükseklikte kurulmuştur; adının Hz. Lût'un oğlu Ma-an'dan geldiği söylenir. Bugün İsrail, Suriye, Lübnan, Ürdün gibi ülkeleri kaplayan coğrafyaya Bilâd-ı Şam denildiği dönemde bu bölge ile Hicaz arasında bulunan Maan kuzeyden gelen hac kafilelerinin önemli duraklarından birini teşkil etmiştir. İbn Battûta Maan'ı "Bilâdüşşam'ı Hicaz'a bağlayan son nokta" olarak tanımlar. Maan bölgesi tabiat zenginlikleri açısından çok şanslıdır. Civarında şehre su taşıyan Aynüddevâvî. Aynülcitta gibi birçok akarsu vardır. Şehir tarihte, Arabistan'ı Şam bölgesine bağlayan ticaret yolu üzerinde bir ticaret merkezi olarak ortaya çıkmış ve önemini Fenike, Roma, Bizans, Emevî, Abbasî. Memlûk ve Osmanlı dönemlerinde de korumuştur.
Ortaçağ'da Cüzam kabilesinin yaşadığı Maan ve civarı, son Bizans valisi Ferve b. Amr"ın, İbn Hişâm ve İbn Sa'd gibi müelliflerin eserlerinde anlatıldığına göre Hz. Peygamber zamanında müslüman olması ve Bizanslılar tarafından öldürülmesiyle İslâm tarihinde yer işgal etmeye başlamıştır. Şehir ve çevresi XIV. yüzyılda İbn Battûta ve XVII. yüzyılda Evliya Çelebi tarafından gezilmiştir. Evliya Çelebi "Ev-saf-ı menzil-i kal'â-yı Maan" başlığı altında şehrin hac yolu üzerinde önemli bir durak olduğunu ve bir kale ile güvenliğe kavuşturulduğunu anlatır. 0 dönemde Kudüs sancağına bağlı bulunan Maan kasabasında üç cami, bir hamam vardı ve burada oturanların asıl görevi hacılara hizmet vermekti. Evliya Çelebi ayrıca yakınlardaki âb-ı hayât dediği su kuyularından bahseder. Maan Osmanlı yönetiminin sonlarına doğru Şam sancağına bağlı bir kaza merkezi, ardından merkezi Kerek olan ve Kerek veya Maan adıyla anılan bağımsız bir sancak haline getirilmiş; Salt, Maan, Tâfile adlarında üç kaza ile bir nahiye ve yirmi beş köyü içine almıştır. Ki-zıldeniz'in Akabe ve Eyle limanlarında sona eren dünya deniz ticareti Maan üzerinden kuzeydeki Kerek ve Amman'a, oradan da İrak şehirlerine ulaşma imkânı bulmaktaydı. Ayrıca Hicaz demiryolunun
Maan-Tebük üzerinden Medine'ye varması şehrin önemini arttırıyordu. Hac kervanlarının korkulu rüyası olan Urban soyguncuları Maan ve çevresinde barınırdı. Geç Osmanlı döneminde bunlar genelde hoş tutulmuş ve Mekke-Medine sur-releri gibi onlara da Urban surresi dağıtılarak gönülleri alınmıştır.
I. Dünya Savaşı sırasında 1915 yılı Ocak ayında Maan'da toplanan Osmanlı kuvvetleri, kuzeybatıda Bi'rüssebi' ve Kudüs taraflarına doğru kontrolü bir süre elde tutmayı başardılar. Fakat 1916yazında Osmanlı Devieti'ne karşı isyan eden Mekke Emîri Şerif Hüseyin ve oğullan Ali, Abdullah, Faysal burayı ele geçirip bir üs olarak kullandılar ve tren hatlarını havaya uçurarak Şam tarafından askerî destek gelmesini önlediler. Daha sonra da Ürdün Kralı Abdullah b. Hüseyin, Medine'yi zaptetmesinin ardından Maan'ı bir süre için üs olarak kullandı. Şerif Hüseyin'in oğlu Ali devlet idaresini kardeşi Abdullah'a devrettiğinde Maan ve Akabe kesin biçimde Ürdün'e katıldı (1925).
Günümüzde Maan, Ürdün Hâşimî Kral-lığı'nda aynı adı taşıyan bir idarî bölgenin (muhafaza) merkezidir. Bölge 36.141 kirişlik bir alanı kaplar ve nüfusu 110.000 civarındadır (2003 tan.). Maan şehri ise 32.000 kadar bir nüfusa sahiptir. Kuzeybatısında yer alan, eskiden Nabatîler'in başşehri olan Petra kalıntıları bölgeye önemli sayıda turist çeker.
Bibliyografya :
İbn Hişâm, es-Sîre (nşr. R Wüstenfe!d), Oöt-tingen 1858-60, s. 591-592, 792; İbn Sa'd. ef-Tabakât, I, 262, 281; İbn Havkal, Şûretü'l-arz, s. 185; Muhammed b. Abdullah el-Ezdî, Târîhu fütûhi'ş-Şâm (nşr. Abdültnünîm Abdullah Âmir], Kahire 1970, s. 29; İbn Battûta, er-Rİhle, Kahire 1322/1904, 1, 80; Evliya Çelebi, Seyahatname, IX, 584-585; Abdul- Karim Rafeq. TheProuince ofDamascus: 1723-1783, Beirut 1966, s. 64, 213; Hamed el-Câsir, Fi Şimali ğarbi't-Cezîre, Riyad 1970, s. 45, 179; Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi: Sina-Filistin Cephesi, Ankara 1979, s. 50-51, 75, 176-177, 192, 797; R. Shick. "The Settlement Pactern of Southern Jordan", The Byzantİne and Early Istamic Near East, New Jersey 1994, s. 133-170; The Middle East and North Africa, London 1997, s. 611-612;Walter E. Kaegi, Bizans ue İlk islam Fetihleri (trc. Mehmet Özay}, istanbul 2000, s. 109-115; Sa'd Ebû Diye, "Târih ve usûlü'I-'aşâ^ri'l-Ürdünİyye min hJlâli'l-veşâ'iki'l-'Oşmâniyye: Ma'ân", el-Me-celletü't-târihiyyetü'i''-Arabiyye li'd-dirâsâti'i-'Oşmânjyye, sy. 11-12, Zağvân 1995, s. 7-30; Kâmûsü'l-a'lâm, V, 3845; VI, 4318; N. Elisseeff, "Macân", £/2(İrıg.), V, 897-898. Mustafa L. Bilge
MAÂRİF
Sultan Veled'in (ö. 712/1312) Farsça tasavvufî eseri.350
el-MAÂRİF
İbn Kuteybe'nin (Ö. 276/889) tarih ve ensâb ağırlıklı bilgiler içeren ansiklopedik eseri.
Müellif, el-Mcfârif in mukaddimesinde kitabını belli bir kültür düzeyine yükselen, ilim ve iktidar ehlinin meclislerine katılan kimselerin tarih, ensâb vb. konulardaki ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla kaleme aldığını ifade etmektedir. Eserin, bu alana dair ilk çalışma olmamakla birlikte genel kültüre dair bilgileri el-Ma'ârif adıyla içeren ilk telif olduğu belirtilmektedir.351
Muhtevası ve telif ediliş amacı hakkında kısa bilgilerin yer aldığı mukaddimeden sonra kitabı yirmi bölüm halinde incelemek mümkündür. Birinci bölümde Tevrat'ın birinci kitabına, ayrıca Vehb b. Münebbih'ten gelen rivayetlere dayanılarak evrenin yaratılışı hakkında malûmat verildikten sonra Hz. Âdem'den itibaren îsâ'ya kadar otuza yakın peygamberden bahsedilir. Hz. Muhammed'in hayatına ayrılan ikinci bölümde, içlerinde Varaka b. Nevfel ile Kus b. Sâide'nin de bulunduğu bi'set öncesi Hanîf dini mensuplarından sekiz kişinin ismine ve bazı niteliklerine yer verilir, ardından Resûlullah'm nesebine hazırlıkolmak üzere Arap ırkının şeceresi geniş biçimde anlatılır, Resûl-i Ekrem'in baba ve anne tarafından nesebi verilir. Hz. Peygamber'in zevceleri ve çocuklarının isimleri sıralanıp onun hayatı hakkında bir kronolojiden sonra Bedir, Uhud ve Hendek gazveleriyle diğer savaşlara temas edilir.
el-Mtfârif'ın üçüncü bölümü ashaba ayrılmış olup aşere-i mübeşşerenin ardından 130 civarında sahâbînin hayatı anlatılmıştır. Kitabın en geniş kısmını teşkil eden bu bölümde sahâbîlerin biyografilerine kısa bakışlar yapılmıştır. Dördüncü bölümde Emevî ve Abbasî halifelerinin, beşinci bölümde eşraftan veya iktidar sahibi olanlarla bunlara karşı isyan edenlerden kırka yakın kişinin hayatına temas edilmiş, altıncı bölümde tabiînden ve onlardan sonra gelen meşhur şahıslardan 140 kadarının biyografisi verilmiştir. As-hâbü'r-re'ye ayrılan yedinci bölümde İbn Ebû Leylâ, Ebû Hanîfe ve bazı öğrencileri, Evzâî. Süfyân es-Sevrî ve Mâlik b. Enes'-ten oluşan dokuz şahsiyetin, sekizinci bölümde ashâb-ı hadîsten kabul edilen 100'e yakın kişinin hayat hikâyesi anlatılmıştır. Sonraki bölümlerde kıraat âlimleri, mûsiki icra edenler, neseb âlimleri, şiir râvileri ve meşhur muallimler konu edinilmiştir. el-Ma'ârif'm on dördüncü bölümünde birbirine küsüp hayatları boyunca konuşmayan, içlerinde bazı sahâbî ve tabiîlerin de bulunduğu on dört kişiden söz edilmiş, on beşinci bölümde "el-evâil" başlığı altında çoğu İslâm döneminde olmak üzere tarihte gerçekleştirilen elliyi aşkın "ilk"e temas edilmiş 352 aynı bölümde Kabe, Beytülmak-dis, Mescid-i Nebevi, Basra, Küfe ve Dımaşk mescidleri kısaca anlatılmıştır. On altıncı bölümde ilk büyük fetihlerin ve fâtihlerin listesi verilmiş, fetihlerin barışçı yollarla mı yoksa zor kullanılarak mı gerçekleştiği kaydedilmiştir.
Kitabın on yedinci bölümü değişik konulara ayrılmıştır. Bunların içinde ashaptan itibaren otuzu aşkın meşhur kişinin meşgul olduğu zanaat ve meslekler, yine meşhurlardan özürlü olanlar, benzer bazı özelliklere sahip bulunanlar sayılabilir. On sekizinci ve on dokuzuncu bölümlerde on beş kadar itikadî mezhebin kısa tanıtımı yapılmış, yirminci bölüm Yemen, Hîre ve otuz kadar Acem hükümdarının kısa biyografisine ayrılmıştır.
Genel kültür alanında bir el kitabı niteliği taşıyan el-Mdûriî'm kaynakları içinde İbn İshak'ın es-Sîre'si ile Vâkıdfnin el-Megdzfsi yer almakta, ayrıca el-Mdâ-rif ile Muhammed b. Habîb'e ait (ö. 245/ 860) el-Muhabber"\n muhtevaları arasında önemli benzerlikler olduğu dikkat çekmektedir.353 Kitabın, mukaddimesinde belirlenen esaslara göre ele alınıp alınmaması gereken konuların seçimi ve ölçülü bilgi verilmesi hususunda başarılı olduğu söylenemez. Eserde yer yer Tevrat'tan ve bol miktarda Vehb b. Münebbih gibi İsrâ-iliyat türü rivayetler nakleden kişilerden eleştiri süzgecinden geçirilmeden, ayrıca başta Kur'an olmak üzere sağlam İslâm literatürüyle mukayese edilmeden yapılan nakiller tenkit konusu olmuştur.354
el-Macârif"m ilk neşrini Ferdinand Wüstenfeld yapmış 355 daha sonra bu neşir Muhammed İsmail es-Sâvîve Osman Halîl tarafından tashih edilerek tekrarlanmıştır (Kahire 1353/1934). Kitabın diğer bir neşrini Servet Ukkâşe gerçekleştirmiştir.356 Hasan Ege eseri el-Ma'ârif: Nebiler ve Sahâbîlerin Sîreti adıyla Türkçe'ye çevirmiştir.357
Bibliyografya:
İbn Kuteybe, el-Ma^ârif (Ukkâşe); ayrıca bk. neşredenin girişi, s. ş-h, 63-64, 69-70, 110-115; Mes'ûdî, Mümcü'z-zeheb (Meynard), [], 442; is-hak Mûsâ el-Hüseynî. İbn Kuteybe (trc. Hâşim Yâgl), Beyrut 1980, s. 59, 61, 69, 87-94; M. Zağ-lû! Sellâm. İbn Kuteybe, Kahire 1980, s. 48-50; AhmerJ Abdülbâki. Min aclâmİ'l-\ılemâ'L't-cArab fî'l-karni'ş-şâtişi'l-hicrî, Beyrut 1990, s. 137 vd.; Abdülazîz Gd-Dûrî. ıİlmü't-târih Hnde'l-'Arab, Beyrut 1993, s. 54;G. C. Anavvati, "Texr.es ara-bes anciens edites en Egypte au cours des annees 1959 et 1960", MIDEO, V! (1959-61), s. 235-240; Hüseyin Varol, "İbn Kuteybe ve Eserleri", EAÜİFD, sy. 6 (1986), s. 147; Bahaüddin Varol, "İbn Kuteybe: Hayatı, Eserleri ve İslam Tarihçiliğindeki Yeri", Sü Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, sy. 5, Konya 1999, s. 266-268; Zülfıkar Tüccar, "Edebü'l-kâtib", DİA, X, 410-411. Zülfikar Tüccar
Dostları ilə paylaş: |