Lutfen dikkat! En asagidaki Bolum


III. ULUSLARARASI ELESTiREL EGiTiM KONFERANSI



Yüklə 354,98 Kb.
səhifə5/6
tarix29.10.2017
ölçüsü354,98 Kb.
#21164
1   2   3   4   5   6

III. ULUSLARARASI ELESTiREL EGiTiM KONFERANSI

15-17 MAYIS 2013 ANKARA

Kapitalizm butun dunyada neoliberal egitim politikalariyla egitimde sayisiz tahribata neden olmaktadir. Kamusal egitim demode ilan edilmekte, ozel okul ve cesitli egitim bicimleri bir model olarak sunulmakta, okullari ve ogrencileri yarismaci bir iliski icine sokmakta, piyasa iliskileri egitimi sosyal bir hak olmaktan cikarmakta ve butun bunlar kazanilmis sosyal haklarin toplumun elinden alinmasina yol acmaktadir. Devlet butun bu olanlar karsisinda sosyal niteliginin hizla yitirmektedir.

Egitimin demokratik, laik ve bilimsel niteligini kaybetmesi, muhafazakarlasmasi ve piyasalasmasi gibi sorunlar egitim alani uzerinde yeniden ve daha guclu bir sekilde dusunmeyi gerektirmektedir.Bu yeniden dusunme surecinde elestirel egitim akimi sermayenin kuresel saldirilari karsisinda yeni mevzilerin olusturulmasinda onemli bir rol ustlenmektedir.

Birincisi ve ikincisi Atina'da duzenlenen Uluslararasi Elestirel Egitim Konferansi konuyla ilgilenen akademisyenleri, ogretmenleri ve aydinlari bir araya getirip kamusal egitimin karsisindaki engelleri asmak icin verimli bir zemin de olusturmaktadir. Bu nedenle egitimin neoliberalizmin ve neomuhafazakarligin kusatmasi altinda oldugu bu donemde elestirel egitim kurami ve pratikleri uzerine dusunmeye ve bu alana katki sunmaya Ankara Turkiye'de duzenlenecek olan lll. Uluslararasi Elestirel Egitim Konferansi'na katilmaya davet ediyoruz.

Duzenleme Komitesi adina

Prof.Dr.Meral UYSAL

Ankara Universitesi Egitim Bilimleri Fakultesi

Yasam Boyu Ogrenme ve Yetiskin Egitimi Bolumu

Bildiri Gonderme Son Tarihi: 1 Mart 2013

Kabul edilen bildirilerin aciklanmasi: 15 Mart 2013

Davetli uluslararasi konusmacilar Dave Hill (Ingiltere), Peter MacLaren (ABD), Kostas Skourdoulis (Yunanistan), Ravi Kumar (Hindistan), Deborah Kelsh (ABD), Glenn Rikowski (ABD), Michael Apple (ABD), Sharzad Mojab (Kanada), Henry Giroux (ABD), Mike Cole (Ingiltere)

http://www.icce-2013.org/index.php?l=tr
ELESTiREL DUSUNCEYE DAiR

FiKRET BASKAYA

http://www.ozguruniversite.org/index.php?option=com_content&view=article&id=1217%3Aeletirel-dueuenceye-dair-fikret-bakaya-&catid=12%3Aguenluek&Itemid=8

“Hic dusmanin yok mu?

Bu nasil mumkun oldu?

Her halde ya gercegi hic soylemedin,

ya da adaleti hic sevmedin!”

Santiago Rámony Cagal

Bir seferinde bir tanidigim: “Biz soyluyoruz bir sey olmuyor, sen soylediginde basin belaya giriyor” demisti. “Neyi, nasil ve ne amacla soyluyorsun da basina bir sey gelmiyor” dedigimde, yuzume saskin bakmisti. Belli ki, ne dusunce, ne dusunce ozgurlugu, ne de elestirel dusunceye dair hic kafa yormamisti... Oysa, oylesine akildan gecen, gunluk yasamda soylenen siradan seyler dusunce degildir. Dusunceden soz edebilmek icin, bir amac icin tasarlanmasi, uygun araclarla ifade edilmesi ve dusuncenin hedefine ulasmasi, insanlar tarafindan icsellestirilmesi gerekir. Ancak hedefe ulasip, kitleye mal oldugunda dusunceden soz edilebilir ki, ben buna dusuncenin gerceklesmesi diyorum. Bertold Brecht: “Bir fikrin etkinliginden soz edebilmek icin, kimden kaynaklanip, kime yoneldigine bakmak gerekir” derken her halde tam da bunu kastediyordu.

Dusuncenin “gercek dusunce” olabilmesinin kosulu, onun bu dunyada olup-biten her seye elestirel bakabilme istidadir. Buna kendi de dahildir. Baska turlu soylersek, dusuncenin tutarli olabilmesi icin ayni zamanda oto-kritik olmasi gerekir. Simdilerde, neoliberal kuresellesme caginda, dusunsel alan iyiden iyiye bayagilasmis, piyasaci “tek dusunce” nerdeyse bir tsunami gibi tum alanlari kaplamis durumda... Elestirel dusunce radikaldir, oyle olmak zorundadir. Olgulari, surecleri, olup-bitenleri kavramanin bilince cikarmanin yolu, radikal olmayi, goruntunun esiri olmamayi, velhasil goruntunun otesine gecmeyi varsayar. Baska turlu ifade etmek istersek, radikal olmak, sorunlari kaynaginda, kokeninde yakalamak, temeline inmektir. Radikal dusunce icin neden sorusunun onceligi vardir. Oysa yaygin bayagi dusunce daha cok nasil sorusuyla yetinmekten yanadir. Radikal dusunce acikca ve ikircikli olmayan bir sekilde, yalani, dolani ikiyuzlulugu asmayi, gercegin ustunu orten ortuyu kaldirmayi amaclar. Bu da seyleri adiyla cagirmayi gerektirir. Zira adiyla cagirmamak bir yalan soyleme yontemidir... Kapitalizm kavraminin gecmedigi bir yoksulluk tahlili mumkun mudur? Yoksullugu yaratan kapitalizm olduguna gore... Mesela bu gunun dunyasinda hegemonya, emperyalizm, kolonyalizm kavramlarini kullanmadan yapilan savasla ilgili bir tahlilin bir kiymet-i harbiyesi olabilir mi? Savaslarin gerisinde emperyalist hesaplar ve cikarlar olduguna gore... Ayni sekilde kapitalizmi agzina almadan yapilan ekolojik tahlilin bir degeri olur mu? Eger insanligin yuz yuze geldigi ekolojik sorunlar kapitalist isleyisin dogrudan sonucuysa...

Elestirel dusunce tarihselligi esas alir. Simdilerde kapitalist sistemi, yegane mumkun toplum duzeni, insanligin normal hali olarak sunma ve dayatma gayretleri yaygin. Insanlarin kafasina sokulmak istenen kabaca su: Kapitalizm hep vardi, bu gun de var, gelecekte de olacak... Kapitalizm “tarihin sonudur”, alternatifi yoktur, alternatif uretmeye calismak da beyhudedir! Aslinda amac bellegi yok etmek, gecmisi unutturup yok saymaktir. Oysa tarih bilinci bize bu gunku durumun [halin], karmasIk, kompleks sosyal sureclerin ve belirleyiciklerin bir sonucu oldugunu, pekala baska turlu de olabilecegini, bu gun olanin potansiyel olarak “mumkun” olabileceklerden sadece biri oldugunu ogretiyor. Bu gayri insani ve irrasyonel sistemin insanligin yegane ufku olarak sunulabilmesi, ancak tarih bilincinin yoklugunda mumkun olabilir. Oysa tarih bilincinden yoksun bir insanlik mumkun degildir. Baska turlu soylersek, tum sosyal surecler gecicidir, tarihseldir ki, buna kapitalizm de dahildir. Nitekim kapitalizmin bes yuz yillik, sanayi kapitalizminin ikiyuz yillik, “neoliberal kapitalizm” denilenin de otuz kusur yillik gecmisi var. Aslinda bu, uzun insanlik tarihinde sadece kucuk bir parantezdir... Seyleri, olgulari, toplumsal surecleri tarihsellik disinda dusunmek sacmadir. Bir zamanlar kapitalizm diye bir uretim tarzi, oyle bir toplumsal duzen yoktu ve bir zaman sonra da olmayacak. Artik tum surdurulemezlik emareleri belirmisken bunu soylemek de bir kehanet sayilmaz...

Elestirel dusunce fitraten ve dogasi geregi anti-kapitalisttir. Alternatifsiz sayilip, dayatilan [neoiberal] kapitalizm, ekonominin ozel sirketlere birakilmasini, kamuya ait bu alanda faaliyet gosteren isletmeler varsa ozellestirilmesini, calisma yasaminin liberallestirilmesini, isciyle patron arasina girilmemesini, devletin calisma yasamina karismamasini, sosyal hizmetlerin [egitim, saglik, sosyal guvenlik], devletin ve belediyelerin su, elektrik, gaz, konut, ulasim ve haberlesme, vb. kamusal mal uretiminde ve saglanmasinda rol almamasini, almissa, bunlarin acilen ozellestirilmesini, sermayeden [mulk sahibi siniflardan] alinan vergilerin olabildigince azaltilmasini, devlet etkinliginin sadece guvenlik, yargi ve savunmayla sinirlandirilmasini, kredi sisteminin de ozel alana terk edilmesini, butcenin acik vermeyecek bicimde yonetilmesini, yerli yabanci sermaye ayrimi yapilmamasini ve tum bunlarin da sadece teker teker ulkeler duzeyinde degil, uluslararasi iliskilerin de vazgecilmezi sayilmasini vaaz ediyor... YaklasIk otuz yillik neoliberal ekonomik ve anti-sosyal politikalarin sonucu ortada: Zenginlik-yoksulluk ucurumunun tarihte gorulmemis boyutlara ulasmasi; birlikte [ortak] yasamanin giderek daha da sorunlu hale gelmesi; derinlesen ekolojik kriz... Velhsasil tam bir surdurulemezlik tablosu... Eger durum boyleyse bu surecin kurbanlari icin “alternatifsizlik” mavali ne demeye gelebilir? Kaldi ki, insanin oldugu her yerde alternatifler daima vardir. Zaten politikanin bir anlami da alternatiflerin varligidir...

Elestirel dusuncenin anti-kapitalist olmasinin kosulu da, anti-emperyalist ve anti-kolonyalist olmayi varsayar. Zira emperyalizm ve kolonyalizm kapitalizme mundemic [ickin] egilimlerdir. Bu da demektir ki, kapitalizm varoldukca emperyalizm de, kolonyalizm de varolacaktir. Bu arada kolonyalizmin kulturel vechesini de ciddiye almak gerekir. 1980 sonrasinda “Ucuncu Dunya”daki rejimlerin kompradorlasmasiyla, kolonyalizmin yeni bir versiyonu hortladi. Bati universitelerinde uretilen kultur, bizimki gibi dunya sisteminin cevresinde yer alan ulkelerde buyuk tahribata neden oluyor. Ideolojik hegemonyanin araclari olan, “bilimsellik”, “evrensellik” ambalajli “moda dusunceler”, sorgusuz sualsiz ithal edilip kullaniliyor... Dolayisiyla, ideolojik egemenligi puskurtmek hayati onem tasiyor...

Elestirel dusunce “ilerlemeciligi” sorun ve mahkum eder. Geride kalan donemde sozde “iyimserlik” asilayan ilerlemeciligin her turlusu, ozellikle de teknik bilim kultu, buyuk insani, sosyal ve ekolojik yikimlara neden oldu. Kapitalist uretim tarzinin temel egilimlerinin bir sonucu olan, daha cok uretim, daha cok tuketim, dolayisiyla “sinirsiz buyume” sarmali, sosyal kotulukleri, ekolojik bozulmayi derinlestirdi ve bir surdurulemezlik durumu yaratti. Boyle bir tablonun ortaya cikmasinda teknik bilimin yuceltilip, her derdin devasi sayilmasinin payi buyuktu. Dolayisiyla insanligin ve uygarligin icine suruldugu cikmazdan cikmasinin yolu “ilerlemeci felsefesinin” radikal elestirisinden ve asilmasindan geciyor. Zira kapitalizmin yarattigi sorunlar, kendinden menkul bir teknik bilimle asilabilir degildir... Politik ve sosyal mahiyette cozumler gerekiyor. Elbette bunu soylemek bilim ve teknik karsitligi degildir. Kimilerinin alayli bir sekilde soylemeyi adet edindigi gibi, magaraya, kara sapana, muma, ciraya... donmek degildir. Modernite karsitligi asla degildir. Simdilerde bilim ve teknik modernitenin tarihsel rotasindan cikmis, asil misyonuna ve varlik nedenine butunuyle yabancilasmis bulunuyor... Munhasiran kar etmenin ve kari buyutmenin hizmetindeki bir bilimi ve teknigi yuceltmenin, her derdin devasi saymanin ne alemi var? Velhasil bu tersligin asilmasi gerekiyor ki, bunu da ancak elestirel dusunce yapabilir...

Elestirel dusuncenin vazgecemeyecegi bir sey de, tarih boyunca ezilen ve somurulen siniflarin esitlik, adalet, ozgurluk icin yuruttugu sanli mucadele hafizasini canli tutmaktir. Bu konuda Gunter Holzmann soyle diyordu: “Yarinlardaki mucadelemiz icin, daha ozgur, daha adil, daha esitlikci, daha kardesce ve dayanismaci bir dunya icin, mucadele hafizamizi canli tutmaliyiz”. Zira simdilerde sinsi ve acik bir bellek kaybi yaratma cabasi, unutturma kampanyasi yurutuluyor. Oysa gecmisin muthis bir mucadele mirasi var. Insanlik tarihi en zor kosullarda bile ezilenlerin nasil isyan ettiklerinin, nasil itiraz ettiklerinin, nasil bas kaldirdiklarinin destansi mucadele oykuleriyle dolu. Iste o soylu mucadelelerdir ki, insanlik onurunu bu gunlere tasimistir... Aslinda sosyal esitsizligin oldugu her yerde esitlik icin, ayrimciligin oldugu her yerde ayrimciliga karsi, somurunun oldugu her yerde somuruye karsi mucadele, insan fitratinda mundemic olan bir seydir. O kadar ki, toplumun siniflara bolundugu donemden beri esitlik ve ozgurluk mucadelesinin hic ara vermeden devam ettigini soylemek mumkundur. Bu yuzden tarihe avcilar tarafindan degil de aslanlar tarafindan bakildiginda, tarihin ayni zamanda kole isyanlari, koylu isyanlari, isci isyanlari, boyunduruk altina alinmis haklarin isyanlari velhasil tum ezilenlerin baskaldiri tarihi oldugu gorulecektir... Bu, mitolojide basi her kesildiginde tekrar canlanan ejderha gibi, yenilgiyi asla kabullenmeyen bir mucadele gelenegidir. Soylemek istedigimizi her halde en iyi Spartakus’un: “isyan ediyorum, o halde varim” ozdeyisi ifade edebilir... Elbette gecmisin soylu mucadelelerini unutmamak, bellegi surekli canli tutmak son derecede onemlidir ama bu, gecmiste yapilan hatalari yok saymak anlamina da gelmez. Aksi halde yukarda soyledigimiz, elestirel dusunce “bu dunyada olup-biten her sey karsisinda elestireldir” tespitinin bir degeri kalmazdi.

Elestirel dusuncenin gercekten adina layik olabilmesi icin, reel dunyadaki sorunlarla dogrudan bag kurmasi ve surekli olarak kendini yenilemesi gerekir. Zira insanligin basina gelen belalar ekseri olu bilgilerin bir sonucu olarak tezahur ediyor. Baska turlu ifade edersek, dusuncenin donusturucu bir praksis olmasi gerekiyor ve bu niteliginden oturu de angaje olma zorunlulugu vardir... Bu anlamda entellektuel bir dusunce iscisidir. Seylerin gercegine nufuz etmeyi amaclar ve Antonio Gramsci’nin veciz bir sekilde ifade ettigi gibi “devrimci olan sadece gercegin kendisidir”. Nasil ciftci bugday uretiyorsa, firinci ekmek uretiyorsa, insanlarin ihtiyaci olani yaratiyorsa, entellektuel de mucadele icin gerekli olan fikirleri uretendir. Gercegin safinda ve pesinde oldugu icin de, ister istemez ezilen ve somurulen siniflarin tarafinda, egemenler blokunun karsisindadir. Bu yuzden egemenler katinda muteber sayilmaz, dusmani coktur... Unutmamak gerekir ki, bu dunyada yalanla gercek arasinda bir orta yol mumkun degildir. Biraz yalan biraz gercek mumkun olamayacagina gore... Bu da demektir ki, gercekten ve acikca ezilen ve somurulen siniflarin safinda olmayan bir dusunur, istedigi kadar bilgili olsun entellektuel sayilamaz. Zira haksiz ve adaletsiz bir durum [iliski] soz konusuysa, taraftara esit mesafede durmak, “tarafsiz kalmak” mumkun degildir. Entellektuel elestireldir ama elestiri de kendi basina bir amac degildir. Elestirinin misyonu ve varlik nedeni, var olani eseleyip-deselemek, gorunur ve anlasilir kilmak, oradan hareketle de donusturmeyi ve degistirmeyi potansiyel bir olasilik haline getirmektir. Baska turlu soylersek, elestirel dusunce alternatif dusuncedir, mevcut olani asmayi amaclar...

Simdilerde az sayida dev sermaye tekeli insanligin kaderini belirler durumda. Sermayenin saldirisi karsisinda insanlar da sessiz ve tepkisiz degil. Saldirinin oldugu her yerde elbette tepkinin olmasi da kacinilmazdir ama bu kadari sorunun cozumu icin yeterli degildir. Boluk- porcuk, birbirinden kopuk, ortak bir vizyona ve perspektife sahip olmayan, bir alternatif toplum projesinden mahrum “sosyal hareketlerin”, “sivil toplum orgutu” denilenlerin tasi yerinden oynatmasi mumkun degildir. Elbette simdilerde eksIk olan elestirel dusunce degil. Asil eksIk olan, elestirel dusunceyle kitle eylemleri arasinda tutkal islevi gorecek butunluklu bir perspektif, butunlestirici bir politik proje ve orgutluluktur. Dolayisiyla, apolitik “sivil toplum” ve “sivil toplum orgutleri“ [STK] soyleminin asilmasi gerekiyor. Zira sivil toplum soylemi dahilinde faaliyet gosterenler, karsi olduklari, mucadele ettikleri, sIkayet ettikleri durumu yaratan gercek nedenleri sorun etmiyorlar. Oysa, seylerin gercek nedenlerini sorun etmeden, boluk- porcuk, “kismi” mucadelelerle bir seyler kazanmak, tasi yerinden oynatmak mumkun degildir…

Neoliberal saldiri insan haklarinin temelini hizla asindirmaya devam ederken, bu saldiriyi sorun etmeyen bir insan haklari mucadelesi ne kadar etkili olabilir? Kapitalizmi sorun etmeden issizlikle mucadele edilebilir mi? Hayir kurumlariyla yoksullugun ustesinden gelinebilir mi? Bu tur cabalar sadece sorunu ertelemeye, insanlari oyalamaya yarar. Radikal yaklasimsa, ise neden yoksulluk var sorusunu sorarak baslar... Militarizme, neokolonyalizme, emperyalizme ve bunlarin gerisindeki kapitalizme karsi cikmadan “ben savas karsitiyim”, “baris istiyorum” demenin bir anlami olabilir mi? Savasi cikarmakta cikari olanlardan baris beklemek abes degil midir? Son on yillarda hukumetlere ve burjuva partilerine yapilan “baris” cagrilarindan bir sonuc alindi mi? Mesela son donemde dayatilan is piyasasindaki taseronlastirmayi, neoliberal kapitalizmi sorun etmeden defetmek mumkun mudur? Neoliberal saldiriyi sorun etmeden simdilerde “is kazasi” denilen cinayetleri onlemek mumkun mudur? Toplumun vari yogu ozellestirme adi altinda yagmalanir, talan edilirken, nerdeyse her dereye HES’ler kurulurken, bu saldiri hukuk yoluyla, danistaya dava acilarak puskurtulebilir mi? Politik bir saldiriyla karsi karsiya olunduguna gore... Yasalari yapanlarla cekleri imzalayanlar ayni guc ve iktidar odaklari olduguna gore... O halde sosyal mucadelelerin politiklestirilmesi, yeniden sinif mucadelesi rotasina oturtulmasi, kapitalizmi asmaya yonelik radikal bir perspektif dahilinde butunlestirilmesi gerekiyor...



www.ozguruniversite.org
DUN GECE OSCAR NIEMEYER’LE

BiR SOYLESi YAPTIM

http://www.yapi.com.tr/Haberler/dun-gece-oscar-niemeyerle-bir-soylesi-yaptim_103850.html

2012’nin sonlarina dogru kaybettigimiz mimar Oscar Niemeyer’in; dunyanin dehayi tek tek bireylerde aradigi donemde, caga dev urunlerle damgasini vuran oncu mimarlardan biri oldugunu bilmeyen yoktur. - Murat Sahin

Mimarinin Pele’si (ikisi de kavis ustasi), bir asirdan fazla suren omru suresince, ozellikle ulusal olcekte yaptigi yapilarla evrensel olcekte ses getirmistir. ‘Tropik modern’ olarak da adlandirilan ozgun yapilarinin Latin Amerika ruhunun modernizmle kaynasmasinda oynadigi rol tartisilmaz. Betonu kutularin disina tasirken, temel motivasyonu neydi acaba? Uzun yasamini buyuk bir verimlilikle gecirmis, bolgesel ozellikleri ve zamaninin iklimini, duslerinde bulusturmayi basarmisti. Yerel peyzaj ve mimari ogeler kullanan bir bolgeselci miydi, yoksa duslerine yogunlasmis bir ekspresyonist mi?

Niemeyer deyince aklima Brezilya’nin zorlama baskenti Brasilia kenti gelir. Onun karsilastigim ilk eseri. Daha dogrusu ben oyle zannediyordum… Butuncul formlar, kuralli aksiyel birliktelik icinde gorkemli/ resmi duruslariyla beni yanlarina yaklastirmamislardi. Cok uzun zaman Niemeyer eserleri hizli gectigim sayfalarda kalan mesafeli bir isim olmustu. Hatta oyle ki, sevdigim bir yapi olarak Niemeyer’in Brasilia’dan once tasarlamis oldugu, New York’taki Dunya Fuari’nda insa edilen Brezilya Pavyonu binasini bile uzun sure ona mal edememistim. O yapi, anonim cephesiyle Edward Durell Stone’u cagristiriyordu, pilotileriyle Le Corbusier’i, ama Niemeyer’i asla. Cunku benim icin Niemeyer otoriter Brasilia’ydi. Onyargimda, o once ‘form’ ve ‘anitsallik’ diyen bir mimardi. Ikiz kuleler gibi, birbirine paralel iki koca dikdortgenler prizmasi dusey kolon, onlarin altinda duran bir tanesi de yatay, ustunde iki dev canak, biri gokyuzune yonelmis, daha kucuk olan digeri ise ters donmus. Onunde devasa meydan, daha ziyade sert zeminli bir bosluk. Niemeyer’in eseri bosluktaki sessiz durustu. Insansiz, daha ziyade yasayanlar icin degil, gocmusler icin yapilmiscasina issiz, yasamak icin degil; sadece gurura ve goze hitap eden heykelsi bir eser...

Daha sonra Niteroi’de yaptigi ve bir burunda ‘bilim-kurgu filmlerini andiran’ ya da ‘Bond filmlerinden firlamis gibi’ duran Cagdas Sanatlar Muzesi ve edindigim daha derinlemesine bilgi Niemeyer gercegine yakinlasmami sagladi.

Dogan Hasol Oscar Niemeyer’le biri Kasim 1988’de ve digeri ise Ekim 1990’da iki soylesi yapti. Bu soylesiler Yapi Dergisi’nin 86 ve 110 no’lu sayilarinda yer aldi. John Peter da 34 yil arayla (1955 ve 1989’da) Niemeyer’le yaptigi iki roportaji, The Oral History of Modern Architecture – Modern Mimarligin Sozel Tarihi ( 1994) kitabinda yayinladi.

Daha 40’i dolmadan, haddim olmayarak Niemeyer’le bir soylesi de ben yapmak istedim. Oncekiler kadar yerinde, zamaninda, canli ve ustaca bir diyalog olamayacaginin farkindaydim. Yine de denemekten vazgecmedim. Bazen onceki soylesilerde sorulan sorulari aynen sordum bazen de Niemeyer’in soylediklerinden sorular urettim. Soylediklerini okudum, dinledim. Actim bir Bossa Nova 60’lardan kisIk ve dingin. Basladim sormaya. Iste kolaj-montaj roportaj: Dogasi geregi, ne selam var, ne hoscakal.

MS: Mimari felsefenizi kisaca ozetleyebilir misiniz?

Niemeyer: Tam anlamiyla sanatsal/heykelsi ozgurlukten yanayim. Ozgurluk derken, islevselciligin ilkelerinin gerisinde kalan bir ozgurluk degil; insan yaraticiligi ile surprizler ve duygusalligi ortaya cikarma gucu olan, yeni ve guzele, yani imgeleme dayanan bir ozgurlukten soz ediyorum. Bakis acisi saglayan bir ozgurluk. Tabii ki bu ozgurluk gelisi guzel kullanilamaz. Ornegin Avrupa’da mimarligin tamamen kisitlanmasindan yanayim. Butune uymayan cozumlerden kacinarak butunun uyum ve birligini korumaktan yanayim.... Projelerimi asla kompozisyonel islevselcilige dayandirmam, strukturel bir sistem icinde, mumkunse akilci, cesitli ve yeni cozumler ararim....

MS: Her mimarin mesleki yolculugunda fikirleri/projeleri/yapilari cesitli degisimler gosterir. Siz kendinizdeki degisimi nasil yorumlarsiniz? Ornegin, calismalarinizi safhalarina ayirmak isteseydik sizce kaca ayirabilirdik? Baska bir sekilde soracak olursak, yaptiklariniz safhalara ayrilabilecek kadar benzerlikler ve farkliliklar gosteriyor muydu sizce?

Niemeyer: Evet. Bugun icin, mimarlik kariyerimi bes farkli doneme ayirabilirim: Ilk donem Pampulha’da yaptigim calismalar, sonra Pampulha ile Brasilia arasindaki donem, Brasilia’da tasarladiklarim, sonra yurtdisindaki calismalarim ve en son olarak da gunumuze kadarki calismalarim. [….] Mimarlik dunyasina etkisi olan hicbir calisma veya mimarlik stili hakkinda bir mimar olarak goruslerimi belirtmedim. Bugun gecmise ve tasarladigim eserlere baktigim zaman bunun nedenini daha iyi anliyorum. Bes donemin tamaminin ortak ozelligi hic suphesiz ki bunyesinde isyankarligi barindirmasidir.

MS: Ordunun yonetime el koymasiyla Brezilya’dan ayrilip Avrupa’ya gittiniz. Orada gecirdiginiz donem 3. donem ve 80 yasinizda yaptiginiz Latin Amerika Aniti 4. donem olarak sayilabilir. Bazilarinin cok basarili, bazilarininsa felaket olarak niteledigi Brasilia’ya donersek. Brasila’da neyi farkli yaptiniz? Bugun orayi nasil goruyorsunuz?

Brasilia’da ben yalnizca mimardim. Brasilia’nin yalnizca mimarisini calistim. Fakat Brasilia’ya her zaman farkli bir secenek sundugu icin hayranlik besledim. Brezilya’daki herhangi bir kentten daha iyi secenekler sunan modern bir kent olarak gordum. Brasilia Lucio Costa’nin bir basarisidir. Buyuk bir yetenek isi. Kente farkli bir karakter kazandirmak istedi. Otomobil ile iliskilenmis bir kent yaratmak istedi. Buyuk bulvarlar acti. (MS: Bu satirlar, bizim topraklar icin cok tehlikeli!) Plani etkinlik alanlarina gore boldu. Olmasi gereken anitsal bir karakter yaratti. Yasama alanlarini - parklari, kulupleri, okullari ve agaclikli yollari ile - daha davetkar hale getirdi. Brasilia’yi basarili, isleyen modern bir kent olarak goruyorum. Kirliligin olmadigi bir kent. Mesafeler yakin, ulasilabilirlik yuksektir. Eger Brasilia’da yasayanlarla konusacak olursaniz, kimsenin kentten ayrilmak istemedigini anlayacaksiniz. Fakat Brasilia’yi ben kendi isim olarak gormem, dedigim gibi Lucio Costa’nin isidir.

MS: Sizin Marksist gorusleri benimsediginizi, komunist parti uyeliginizi, baskanliginizi ve Castro ile dostlugunuzu biliyoruz. Mimarligin toplumsal baglam icindeki yeri uzerine neler soylerdiniz? Mimarligin sosyal rolunden soz ederken otoritenin gucunu yansitan anitsal yapilar tasarladiniz… Sizce bu bir celiski degil mi?

Niemeyer: Gelir dagilimda esitlik saglanmadigi muddetce, mimarligin sosyal temelli amaci ve biz mimarlarin rolu varsillarin arzularini tatmin etmekten ote gecemeyecektir (Ozur dilercesine soyle devam etti.) Sosyal yapida cok az proje yaptim, ve itiraf etmeliyim ki, ne zaman bir tane gerceklestirmeye kalksam, calisan kesimin daha iyi firsatlar ve daha iyi maas talepleriyle alay edercesine demagojik ve ataerkil fikirlerin sembolize ettigi degerlerin tuzagina dusmus gibi hissediyorum.... Diger yandan, temanin gerektirdigi durumlarda anitsalliktan hic korkmadim. Her seyden ote, yuzyillardir mimarliktan geride kalan, tekniklerin evrimini temsil eden ve sosyal acidan adil olsun ya da olmasin, hala bizim ilerlememizi saglayan anitsal islerdir. Insanoglunun duyarliligi guzelin ayirdina varir....Oyle tuhaf ki, guzelin gucu, pek cok adaletsizligi bize unutturur.

1950’de soyle not almisim: Mimarlik bu cagin gerektirdigi bicimde, teknik ve sosyal etkilerin ruhunu yansitmalidir. Fakat soz konusu gucler dengede degilse, ortaya cikan catisma, ya icerige ya da isin tamamina zarar verir. Bunu akilda tutarak planlarin ve cizimlerin dogasini anlayabiliriz. Yalnizca rahatligi ve inceligi degil, mimar ve tum toplum arasinda olumlu bir isbirligini yansitacak daha gercekci bir basariyi sunacak bir durumda olmayi cok isterdim.

MS: Dunya ile entegre olmus bir mimarlik duslesek nasil olurdu? Son olarak mimarlara da tavsiyelerinizi alirsak...

Niemeyer: Konutlar daha basit olurdu. Yapilar, gecekondular ve saraylar olarak ikiye ayrilmazdi. En buyuk eglence kaynagimiz olan tiyatrolar, muzeler, stadyumlar daha buyuk olurdu ve herkesin butcesi oralara gitmeye yeterdi. Fakirler bu gun oralara gidemiyor. Mimariyi yalnizca uzaktan biliyorlar.

En azindan yaptiklarima bakarak keyif aliyorlar, cunku sasirtici ve farkli. Fakat hicbir seye katilamiyorlar. (Tavsiyeye gelirsek) Bir mimar politik meselelerle de ilgilenmeli. Tipki herhangi bir yurttas gibi. Hayat bir dakika kadar kisa. Evrenle karsilastirirsak, cok cok kucuksunuzdur. Insan o kadar onemli degildir. Daha basit olmak zorundayiz. Onemli oldugunuzu dusunmeyin, cunku kimse oyle degildir. Yalnizca daha faydali olmalisiniz. O kadar.

Kaynaklar

1. Underwood, D. (1994) Oscar Niemeyer and Free-form Modernism, George Brasiller Inc. New York.

2. Peter, J. (2000) The Oral History of Modern Architecture, Harrry N. Abramsi Inc., New York.

3. Frampton, K. (1990) Modern Architecture, Thames and Hudson, Londra.

4. Marshall, B. (1999) Kati Olan Her sey Buharlasiyor, Iletisim Yayincilik, Istanbul.

5. http://www.dw.de/master-of-the-curve-oscar-niemeyer-dies/a-16431498

7. www.youtube.com/watch?v=iaYPxx_h3WI

8. www.youtube.com/watch?v=d77I_5wHA_c


Yüklə 354,98 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin