Мцндярижат



Yüklə 4,6 Mb.
səhifə41/67
tarix10.01.2022
ölçüsü4,6 Mb.
#108774
1   ...   37   38   39   40   41   42   43   44   ...   67
Mehmet Rıhtım

Felsefileştirme kabiliyyeti var ama tasavvufun.



Kenan Gürsoy:

Müthiş var, yani nasıl rasyonel olan felsefe tasavvufla buluşmaya doğ­ru meyl edebilir, ama tasavvuf aslında bunları ihate edebilen bir kabiliyyete haiz. Yani bir sultan var, sultan imparatorluğunun coğrafiyasından haberdar değil. Sultan imparatorluğunun coğrafiyasından haberdar olmadığı gibi, pet­rol yataklarının bulunduğu coğrafiyayı hiç tanımıyor. O yatakları gelip baş­ka­ları ordan açıyor ve onu emperyalist duygularla sömürüyorlar. Sultan hiç ha­berdar değil. Nereye kapanmışlar? Sarayın içine kapanmışlar, sarayın için­­de dünyayı idare ettiklerini zannediyorlar, fakat sarayın bahçesinden da­hi, bahçesindeki bitkilerden dahi haberleri yok, böyle bir enteresan, zavallı durum var. Neden bunu söylüyorum? Birey olarak, tek bir fert olarak ta­sav­vu­fi yaşayış iç hali bu insana, o insana yetebilir, Ahmet`e, Mehmet`e , Ka­zım`a, Zehra`ya, Ayşe`ye yetebilir, ama bunu şimdi bir evrenselleştirme mec­buriyyetimiz var, bu zenginliği topluma salma, ona yaygınlaştırma ihtiyacımız var. O zaman bunu neyle yapacaksınız. Kılıçla mı yapacaksınız? Hayır, aşikarlıkla yapıcaksınız. Yani bunu aydınlanmayla yapacaksınız. Bunun yolu felsefe. Ve felsefe girdiyi andan itibaren işin içine bakın neler çıkıyor. Dünya tefekkürünün, felsefesinin, cahan tefekkürünün uğraştığı fundamental temalar var. Özellikle ahlakta var, sonra sanatta var, sanat fel­se­fesi açısından temalar var. Tasavvuf bu temalarla bir tanışmak duru­mun­da­dır. Ya da siz ne düşünüyorsunuz, neyle meşgulsünüz, yani tasavvuf sara­yı­nın padişahı için söylüyorum, o atmosfer için. Yani bugün dünyanın küre­sel­leşme gibi bir imkanı, fakat yine aynı kelimeyi kullanıcam, bugün dün­ya­nın küreselleşme gibi felaket açabilen bir riski var. Tasavvuf küreselleşme kar­şısında ne söyleye bilir mesela. Yani bir ahlak olarak, mesela sizin ifade et­diğiniz çok önemli bir husus var, küreselleşmenin yaşandığı ve insanların tek biçimlendirildiği, tek şekillendirildiği bir dönemde insanın zenginliğini ona hatırlatmak bakımından, o insanın kendi iç yaşayışı itibariyle, içsel ya­şa­yışı itibariyle bir tavrı var. Bu tavr, bir az evvel söyledim: “Ben kimim, ne­reye gidiyorum, insan olmak bakımından nasıl bir yol takip edicem, ya­ratılışla, dünyanın genel varlık alanıyla bireysel anlamda kendi varlığım ara­sında nasıl bir münasebet var ve bunlar nasıl bir birilerini tamamlıyorlar?” Tasavvuf bu problemden haberdar olsa, şimdi fel­se­fe alemine katacak bir güzelliği var ve bundan dolayı da tasavvufun zen­gin­leşeceyi bir nokta var, çünkü dönemiyle buluşmuş olacak, çünkü dö­ne­min problematikleri ile bu­luş­muş olacak. Mesela, tasavvuf önemli bir sıkıntı ya­şıyor bugün. Türkiyede bu sıkıntıyı görüyor ve onun için de tarikatleri sev­miyor, tarikatleri cephe alı­yoruz. Bu şudur. Tarikat cemaatleşdiriyor, kö­tü manada cemaatleşdiriyor, ya­ni tek tip düşünen diyoruz. Özgür düşünceye çı­kamayan bilimle bütün­leşen fakat hürr düşünceye çıkamayan bir yapısı var diyoruz. Bireyselliğini fark etmiyor, tasavvuf ekollerinden birine gire­miyoruz. Kendini şeyhine bağ­lı kılan, bağımlı kılan, teslim eden diyoruz. Şim­di bu bir problem, bu tasavvufi yaşayış bakımından, dini yaşayışımız ba­kı­mından da problem, ama özellikle tam da dini yaşayımıza canlılık katıcak ta­savvufun en baş prob­lemi. Burda bir problem var. Diyoruz ki, tasavvuf ce­ma­at­­ler dolayısıyla in­sanı şahsiyetsizleştiriyor. Evet insanı şahsiyet­siz­leş­ti­ri­yor. Diyoruz ki, ta­sav­vufi ekoller, tasavvufi tarikatler cemaatleştirme do­la­yı­sıyla insanı şahsi­yet­sizleştiriyor, yani depersonalize ediyor. Bunun ek­ze­s­tan­siyel felsefe açı­sından fevkalade bir sıkıntısı var, çünkü söyledi­ğiniz in­sanın kendinin keşfi ve inşası mümkün olmayacak. Şimdi tasavvufun bu şah­siyetsizleştir­mesin­de­ki nedeni de onun kendisini felsefileştirmemesinden kay­naklanıyor, çün­ki bir türlü algılıyamıyor nedir bu şey. Tam tersine, me­se­la, benim son çıkan “Etik ve Tasavvuf” kitabımda bunu ele aldık. Tabi ta­sav­vuftan bir deyer­len­dir­me gelmedi. Fakat Yunanlı biri, mesela çok güzel ma­kale yazdı üzerine, ya­ni enteresan bir etkisi oldu, ama bizde bir haraket uyan­dırmıyor henüz. Ben, – kusura bakmayın ben diyorum, bu zihniyeti benimseyen insan olarak, bu­nun bir ferdi olarak ben – bu ısrarla bunun üze­ri­ne gidiyorum. Eğer siz ta­sav­vuftaki ben telakkisini adam gibi bir yere otur­­tamazsanız, “ben”i imha et­mekten bahs ederseniz, klassik tasavvufta “ben”in imhası söz konusu. Ken­dini gerçekleşdirecek olan o insan hangi insan olur? Tam tersine, “ken­di­ni ortadan kaldır” mesajı ve­ri­yoruz. Kendini or­tadan kaldır, yok et ken­di­ni. Benim hatta en yakın ar­ka­da­şım, tasavvufi tec­rübeyi yaşadığını düşün­dü­ğü­müz en yakın arka­daş­la­rım­da bile bu var. Sen nasıl şahsiyeti düşü­ne­bi­lir­sin, şahsaniyet olur, bir benlik da­vasına gir­miş olur. Bir dakka, burda bir prob­lem var, bu problemi bir orta­ya koyalım. Şah­siyet problemi, bir benlik prob­lemi var. Şu ben meselesini bir hall ede­lim, bir tayin edelim. Efendim, aşk geldi her şey bitti. Bitmesin aşk gelince her şey, aşk gelince her şey baş­la­sın! Şevk gelsin, hayata bir şevk­le atılalım. Öy­le süklüm düklüm oturan bir derviş tipi çiziyoruz. Yok efen­dim böyle bir şey. O zamam III. Selim`in der­vişliyinden nasıl bahs edi­cek­tik, reform yapı­yor Osmanlı İmparatorlu­ğu`n­da. II. Mahmut`un der­viş­li­yin­den nasıl bahs edi­ceksiniz. Reform ya­pı­yor. Koskoca Osmanlı İm­para­tor­luğu`un başlatıcısı Osman Gazi şeyhi Ede­va­li önünde diz çöker, fakat ci­ha­nı titreticek bir imparatorluğun şahsiyeti olarak ortaya çıkıyor. Yine cihanı titretmiş olan Timur gidiyor Moskova`ya kadar sonra Hazar`ın bu ta­ra­fından dolaşıyor, Anadolu`ya giriyor, Ankara savaşını 1402`de Beyazıt`la ya­pıyor, orda yeniyor, Arab yarımadasına iniyor, sonra Semerkan`da gidip or­da vefat ediyor. Mezarını, kabrini gö­rün­ce şaşkınlıkdan şaşkınlığa düştüm. Şur­da zannediyorum onu, yok, ayak ucunda. Şeyhinin ayak ucunda. Bir mo­zo­lenin içine giriyorsunuz, o mo­zo­le­nin içindeki ana mezara bakıyorsunuz. Ko­ca Timur diye......., hayır Timur de­ğil − şeyhi. Koca imparator ve büyük bilim adamı. Yani bu, şeyhine bağ­lı ol­­maklık, onun ayak ucunda yatmaklık demek ki, Timur`a Timur olma­sı­nı engellememiş. Bu çok önemli bir şey, yani bizim burada yanlış anladığımız bir şey var, bir hadise var, bunu doğru oturtamıyoruz, yani asıl söylemek is­te­diğim şu. Etika yapacağız değilmi, etik yapacağız, ahlak fel­se­fesi yapa­ca­ğız, ahlak felsefesinin olabilmesi için temelde bir insan bey­ni­ne ihtiyacımız var, yani özneye ihtiyacımız var, o özne bütün sorum­lu­lu­ğuy­la bütün şu­u­ruy­la, bütün farkındalılığıyla orada olmalı ki, ben bir ahlak öz­ne­sinden bahs ede­yim, ahlakı üzerine alan özgür bir insandan bahs etmiş ola­lım. Yoksa be­nim etikada ortaya koyduğum hareketi ortaya koya bilen o insanı ortadan kal­dırıyorum. Benim kendi kendimin sahibi olmam gerekir, kendi kendimin bu manada efendisi olmam gerekir, yani kendime hük­me­de­biliyor olmam ge­rekir ki, tasavvufun felsefeyle buluşması, mesela, öyle bir “ben”i ortaya koymak açısından son derece önemlidir.


Yüklə 4,6 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   37   38   39   40   41   42   43   44   ...   67




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin