187 YÜZSEKSENYEDİNCİ MEKTÛB
Bu mektûb, hâce Muhammed Eşref-i Kâbilîye yazılmışdır. Kavuşduran yolların en kısası, râbıta yapmak olduğu bildirilmekdedir:
Sevdiklerinize yazdığınız mektûbu okuduk. İçinde bildirilen hâlleriniz anlaşıldı. Kendini zorlamadan, uğraşmadan, üstâdın râbıtasının kendiliğinden hâsıl olması, üstâd ile talebesi arasında tâm bir yakınlık olduğunu açıkça gösterir. Bu yakınlık, fâide vermeğe ve istifâde etmeğe yarar. Kavuşdurucu yollar içinde râbıtadan dahâ çabuk kavuşduranı yokdur. Hangi tâli’li kimseye bu ni’meti ihsân ederler? Hâce-i Ahrâr “kaddesallahü teâlâ sirreh” hazretleri (Fıkarât) risâlesinde buyuruyor ki: Fârisî mısra’ tercemesi:
Önderin görüntüsü, Hakkın zikrinden dahâ fâidelidir!
Ya’nî rehberin hayâli, talebesine [kalbin tasfiyesinde] zikr etmesinden dahâ çok fâide verir. Çünki başlangıcda, tâlibin Hak teâlâ ile tâm yakınlığı yokdur. Bunun için zikr etmekle, çok fâidelenemez. Önceniz, sonranız selâmetde olsun!
188 YÜZSEKSENSEKİZİNCİ MEKTÛB
Bu mektûb, hâce Muhammed Sıddîk-ı Bedahşîye yazılmışdır. Sorularına cevâb vermekdedir:
Kıymetli kardeşimin güzel mektûbu geldi. Üç şey soruyorsunuz: Bizi seven kardeşim! Latîfelerden birkaçının kalb mertebesinde bulunması, yalnız kalbde bulunan latîfeler içindir. Kalbin dışında bulunan latîfeler, kalb mertebesinde bulunmazlar.
Yaradılışı, kalb veyâ rûh mertebesine kadar olan kimseyi tesarrufu kuvvetli olan pîri, dahâ yüksek mertebelere ulaşdırabilir. Fekat, burada bir incelik vardır ki, ancak uzun anlatmakla bildirilebilir. Yazmakla bildirilecek gibi değildir.
İnsanın zâhiri, ya’nî görünen organları, bâtının hâllerini, özelliklerini edi-
-225-
nirse ve bâtın da, ya’nî kalb, rûh ve başka latîfeleri, zâhirin sıfatlarına bürünürse, zâhirde olan şeylerin, bâtında da olması ve bâtındaki hâllerin zâhirde de hâsıl olması niçin güç olsun? Vesselâm!
189 YÜZSEKSENDOKUZUNCU MEKTÛB
Bu mektûb, Şerefeddîn Hüseyn-i Bedahşîye yazılmışdır. Dünyânın güzelliğine aldanmamalı, islâmiyyetden ayrılmamalıdır:
Âlemlerin rabbi olan Allahü teâlâya hamd olsun! Peygamberlerin en üstünü olan Muhammed aleyhisselâma ve temiz Âline ve Eshâbının hepsine bizden selâmlar olsun! Akllı ve kıymetli oğlum Şerefeddîn Hüseynin şerefli mektûbu geldi. Bizi sevindirdi. Sayısız bağlılıklar arasında, bu fakîrleri “rahmetullahi aleyhim ecma’în” hâtırlamanız ne büyük ni’metdir. Bu hâliniz, kalbdeki sevginin alâmetidir. Bu sevgi de, ifâde ve istifâdeye sebebdir. Bildirdiğiniz rü’yâlar doğrudur ve güzeldirler. Kalblerin bağlılığını göstermekdedir.
Yavrum! Dünyânın tadına ve güzelliğine sakın aldanma! Onun yalancı gösterişlerine kapılma! Çünki, hepsi geçici ve kıymetsizdir.
Bugün, böyle olduğuna belki inanmazsınız. Fekat yarın ölünce, doğru olduğu anlaşılacakdır. O zemân inanmanın fâidesi olmıyacakdır. Fârisî beyt tercemesi:
İncilerin ağırlığı, sağır etmiş kulağını,
Ne yapayım, duymaz olmuş, ağlamamı, sızlamamı.
Kalbin temizlenmesi için olan vazîfenizin kıymetini biliniz! Bunları yapmağa, cânla, başla çalışınız! Beş vakt nemâzı, seve seve ve cemâ’at ile kılınız! Malınızın kırkda bir zekâtını, müslimân fakîrlere, yalvara yalvara veriniz! Harâmlardan ve şübhelilerden kaçınınız! Herkesle iyi geçinip, hep acıyınız! Kurtuluş yolu budur. Vesselâm!
190 YÜZDOKSANINCI MEKTÛB
Bu mektûb, mîr Muhammed Nu’mân Bedahşînin çocuklarından birine yazılmışdır. Zikr anlatılmakda ve lüzûmlu nasîhatler verilmekdedir:
Elhamdü lillahi Rabbil’âlemîn, vessalâtü vesselâmü alâ seyyidilmürselîn ve âlihi ve eshâbihittâhirîn ecma’în.
İyi bil ki, senin se’âdetin ve belki bütün insanların se’âdeti ve herkesin dünyâ ve âhıret sıkıntılarından kurtulması, sâhibimizin zikri ile olur. Elden geldikçe her zemân zikr yapmalıdır. Ondan bir ân gâfil kalmamalıdır. Cenâb-ı Hakka çok hamd ve şükr olsun ki, her ân zikr etmek, bu büyüklerin yolunda, dahâ başlangıcda nasîb olmakdadır. Sonda kavuşulabilecek ni’metler, başlangıcda tatdırılmakdadır. Bunun içindir ki, tesavvuf yolunda ilerlemek isteyenlerin bu yolu seçmeleri en uygundur ve en doğrudur. Hattâ, lâzımdır. Bunun için, sana önce lâzım olan, herşeyden yüz çevirip,
-226-
bu yüksek yolun büyüklerine bağlanmandır! O büyüklerin kalblerinden, rûhlarından fâidelenmek için yalvarmalısın! Önce zikr lâzımdır. Zikr, hâtırlamak, anmak demekdir. Göğsün sol tarafındaki kalb, yürek denilen et parçasını düşünürsün. Bu et parçası, gönül denilen hakîkî kalbin yuvası gibidir. ALLAH mubârek ismini, hayâlin ile bu kalb üzerinden geçirirsin. Bu ânda, hiçbir uzvunu oynatmazsın. Yalnız kalbini düşünerek oturursun. Kalbin şeklini, anatomik yapısını düşünmezsin. Çünki, kalbin yerini düşünmek lâzımdır. Kalbin kendisini tesavvur etmek, hâtırlamak lâzım değildir. Allah ismini, kalbin bulunduğu yerde hâtırlarken, hiçbir şeye benzemez di-ye düşünürsün! Allahü teâlânın sıfatlarını da düşünmezsin. Hâzır ve nâzır olduğunu dahî düşünmezsin. Böylece, Zât-i teâlâ yüksekliğinden; sıfatlara düşmemiş olursun ve kesretde vahdeti görmek derecesine inmezsin. Mahlûkları görüp, bunlara bağlı kalıp avunarak, hiçbirşeye benzemiyen varlığa bağlanmakdan mahrûm kalmıyasın. Çünki mahlûklarda görülen, anlaşılan herşey, O olamaz. Çoklukda görülenler, bir olanı görmek olamaz. Hiçbirşeye benzemiyeni, bilinen, anlaşılan şeylerin dışında aramak lâzımdır. Ayrılmıyan, bölünmiyen, hiç değişmiyen birşey, çok olan, başka başka olan şeylerde bulunamaz. Zikr ederken, bir Velînin görünüşü, kendiliğinden hâsıl olursa, o görünüşü de kalbde durdurmalıdır. Böylece zikre devâm etmelidir. Velî dediğimiz zât, Allahü teâlâya kavuşduran yolu gösterendir. Yolda, ondan yardım, imdâd gelen zâtdır. Yoksa cübbe, külâh, diploma edinip, şeyh efendi olarak köşede oturan câhil değildir. Âdetlere, gösterişlere, yaldızlı sözlere aldanmamalıdır. Evet, kâmil ve mükemmil bir zâtdan, bereketlenmek, fâidelenmek için elbise, çamaşır gibi şey almak, onu inanarak ve saygı ile kullanmak çok fâide ve feyz verir. Fekat, veren olgun, alan uygun olmak lâzımdır.
Bu yolda rü’yâlara güvenmemeli, kıymet vermemelidir. Bir kimse, rü’yâda, kendini devlet başkanı görse, yâhud kutb, Velî olduğunu görse, uyanık iken de böyle olmuş değildir. Uyku içinde değil, uyanık iken böyle olmak lâzımdır. Uyanık iken kavuşulan şeyler kıymetlidir.
Şunu iyi bilmeli ki, zikrin fâideli olması ve bunun te’sîr etmesi için, islâmiyyete yapışmak lâzımdır. Ehl-i sünnet âlimlerinin “rahmetullahi teâlâ aleyhim ecma’în” bildirdikleri gibi inanmak, farzları, sünnetleri yapmak ve harâmlardan, şübhelilerden kaçınmak elbette lâzımdır. Bunları Ehl-i sünnet âlimlerinden ve bunların kitâblarından öğrenmelidir. [Sapık kimselerden, bozuk din adamlarından, din câhillerinin, mezhebsizlerin kitâb ve gazetelerinden öğrenilen şeyler insanın dînini bozar. Zikrinin, ibâdetlerinin fâidesi olmaz. Dünyâda felâketlerden, âhıretde azâbdan kurtulamaz.] Vesselâm.
Dostları ilə paylaş: |