MektûBÂt tercemesi



Yüklə 3,26 Mb.
səhifə93/135
tarix07.01.2019
ölçüsü3,26 Mb.
#90817
1   ...   89   90   91   92   93   94   95   96   ...   135

241

İKİYÜZKIRKBİRİNCİ MEKTÛB


Bu mektûb, mevlânâ Muhammed Sâlihe yazılmışdır. Dostlardan çoğunun ilerledikleri bildirilmekdedir:

Allahü teâlâya hamd olsun! Onun sevgili Peygamberine salât ve selâm olsun! Kıymetli kardeşim! Hamd olsun, hepimiz iyiyiz. Mevlânâ Muhammed Sıddîk “kuddise sirruh” bugünlerde, Vilâyet-i hâssa-i Muhammediyye ile şereflendi. İsmin parçalarını geçerek bütününe kavuşdu. Bununla berâber, gözü dahâ yukarılardadır. Oradan çok şeyler edindi. Geri dönmesi umulur. Allahü teâlâ, dilediğini rahmetine kavuşdurmakdadır. Kendi hâllerinizi ve tarîkate girmiş olan ve girmekde olan kardeşlerin hâllerini ya-zınız! Birkaç günü orada doğru yolda geçiriniz! Vesselâm.



-299-

242

İKİYÜZKIRKİKİNCİ MEKTÛB


Bu mektûb, molla Bedî’uddîne yazılmışdır. Zikr-i zât ve zikr-i nefy-ü isbât bildirilmekdedir:

Allahü teâlâya hamd ve Resûlüne salât ve selâm olsun. Size ve bütün din kardeşlerime hayrlı düâlar olsun!

Kıymetli kardeşim! Dervîş Muhammed, şerefli mektûbunuzu getirdi. Bizleri sevindirdi. Kendinizi kusûrlu gördüğünüzü ve niyyetlerinizi ve ibâdetlerinizi beğenmediğinizi yazıyorsunuz. Allahü teâlâ, bu görüşünüzü artdırsın ve beğenmemenizi çoğaltsın! Bu yolda, bu iki ni’met işlerin temelidir.

Süâl: İsm-i zât ile ne zemâna kadar çalışılacağını soruyorsunuz. Bu is-me devâm etmekle, ne mikdâr perdelerin ortadan kalkacağını ve nefy-ü isbât ne vakte kadar yapılır ve bu mubârek kelime ile nelere kavuşulur ve ne kadar perde kalkar diyorsunuz?

Cevâb: (Zikr) demek, gafleti gidermek demekdir. Başlangıcda da, yolun sonunda da, insanın zâhiri, ya’nî bedeni, gafletden kurtulamaz. Bunun için, zâhir her zemân zikre muhtâcdır. Ba’zı zemân, ism-i zât olan (ALLAH) kelimesi ile zikr, dahâ fâideli olur. Ba’zan da, nefy-ü isbât zikri, ya’nî kelime-i tevhîd söylemek dahâ uygun olur. Bâtına, ya’nî kalbe gelince, burada da, gaflet büsbütün gidinceye kadar zikr etmek elbette lâzımdır. Şu kadar var ki, başlangıcda, herkesin bu iki zikre devâm etmesi lâzımdır. Yolun ortasında ve sonunda, bu iki zikr şart değildir. Kur’ân-ı kerîm okumakla ve nemâz kılmakla da gaflet giderilebilirse, bunlarla da olur. Yolda olanlara, Kur’ân-ı kerîm okumak, sonda olanlara ise, nâfile nemâzları kılmak dahâ uygundur.

Şunu da biliniz ki, ancak Zât-i teâlâya kavuşmak istiyenler için, Zât-i teâlânın ismlerle ve sıfatları düşünmekle birlikde hâzır olması da, gaflet sa-yılır. Bu gafleti yok etmeleri lâzımdır. Ötelerin ötesine ilerlemelidirler. Fârisî beyt tercemesi:



Dost ayrılığı, az olsa da, az değildir.

Gözde, kıl parçası da olsa, çok görünür.

Rü’yâları yazmışsınız. Bundan önce de bildirmişdim ki, bunlar müjdecidirler. Müjde edilen şeylerin meydâna çıkmaları zemânı, dahâ gelmemişdir. Bekleyiniz ve çalışınız! Arabî beyt tercemesi:



Sevgiliye kavuşmak ele geçer mi acabâ?

yüksek dağlar ve korkunç tehlükeler var arada!

Vesselâm.



Ey, insan adını taşıyan varlık,

Kendine gel, uyan gafletden artık!

Se’âdet yolun, göremezsen nâdân,

Niye vermiş sana, bu aklı Yezdân?

-300-

243

İKİYÜZKIRKÜÇÜNCÜ MEKTÛB


Bu mektûb, molla Eyyûba yazılmışdır. Tarîkat-i aliyye-i Nakşibendiyyeyi tergîb etmekdedir:

Allahü teâlâya hamd ve Peygamberine salâtü selâm ederim. Sizlere ve bütün mü’minlere iyi düâlar ederim.

Kıymetli kardeşim! Çeşidli mektûblarınız ile, birkaç def’a nasîhat istediniz. Fekat, bu aşağılığımı düşünerek, kendi çöküntülerime bakarak, cevâb yazmağa kalkışamadım. Fekat, tekrâr istediğiniz için, bir kaç şey yazmağa kendimi zorluyorum.

İnsanlara önce lâzım olan, herkesin birinci vazîfesi, emrlere uymak ve yasaklardan kaçınmakdır. Haşr sûresinin yedinci âyetinde meâlen, (Resûlümün getirdiklerini alınız ve yasak etdiklerinden kaçınız!) buyuruldu. Bu âyet-i kerîme, islâmiyyete uymanın lâzım olduğunu göstermekdedir.

Zümer sûresinin üçüncü âyetinde meâlen, (Biliniz ki, Allahü teâlâ, hâlis olan din ister) buyuruldu. Böylece, herkese, ihlâs kazanması emr olundu. Fenâ hâsıl olmadıkça, ihlâs elde edilemez. Zât-i ilâhî sevilmedikce ihlâsın varlığı düşünülemez. Fenâyı hâsıl eden ve insanı, Zât-i ilâhînin sevgisine kavuşduran şey de, tesavvuf yolunda ilerlemekdir. Görülüyor ki, bu yolda ilerlemek, herkese lâzım olmakdadır. Çünki, ihlâsa kavuşmak, herkese lâzımdır. Yüksek mertebeleri ve bu mertebelere ulaşdırmaları bakımından, tesavvuf yolları çeşidlidir. Bunlar arasında, sünnet-i seniyyeye uymağı ve islâmiyyete yapışmağı emr edenleri seçmek dahâ iyi ve uygundur. Bu yol da, Ebû Bekr-i Sıddîkın yoludur “kaddesallahü teâlâ esrârehümül aliyye”. Çünki bu yolun büyükleri, bu yolda, sünnet-i seniyyeye yapışmışlar, bid’atden sakınmışlardır. Elden geldiği kadar ruhsatla iş görmeğe izn vermezler. Ruhsat verilen işler, kalbe fâideli görünseler de, bunlara izn vermezler. Azîmet olan işler, kalbe zararlı görünseler de, azîmetle iş görmeği elden bırakmazlar. Ahvâl ve mevâcîdi, islâmiyyet terâzîsi ile ölçerler. Zevkleri ve ma’rifetleri, din bilgilerinin hizmetcileri bilirler. Çok kıymetli cevâhir gibi olan fıkh bilgilerini, ceviz ve cam parçaları gibi değersiz olan vecd ve hâl ile, çocuklar gibi değişmezler. Tesavvufcuların, ma’nâsız sözlerine kıymet vermez, aldanmazlar. (Nass)ı bırakıp (Fuss)a bağlanmazlar. [Ya’nî fıkh bilgilerini bırakıp, (Füsûs) kitâbına bağlı kalmazlar.] Medînede olan fütûhâti bırakıp, (Fütûhât-i Mekkiyye)ye sarılmazlar. [Ya’nî çoğu Medîne-i münevverede gelmiş olan fıkh bilgilerini bırakıp da, Muhyiddîn-i Arabî hazretlerinin (Fütûhât-i Mekkiyye) adındaki kitâbında yazılı, fıkh bilgilerine uymıyan, ma’rifetlere sarılmazlar.] Bunun için, bu büyüklere hâsıl olan hâller gelip geçici değildir. Gafletsiz geçen vaktleri çok uzun sürer. [Allahü teâlâdan başka herşeye (Mâ-sivâ) denir.] Mâ-sivâ sevgisi, kalblerinden öyle silinmişdir ki, mâ-sivâyı düşünmek için bin sene uğraşsalar, kalblerine getiremezler. Başkalarına şimşek gibi çakıp geçen (Tecellî-i zâtî) bu büyüklerden hiç ayrılmaz. Çabuk biten huzûra hiç kıymet vermezler. Nûr sûresinin otuzyedinci âyetinde meâlen, (Ticâret, satış yapmak, o büyük insanları, Allahı hâtırlamakdan alıkoymaz)

-301-

buyuruldu. Bu âyet-i kerîmede buyurulan kimseler bunlardır. Böyle olmakla berâber, bu büyüklerin yolu, yolların en kısasıdır. Elbette kavuşdurucudur. Başka yolların sonunda ele geçenler, bu büyüklere başlangıcda verilir. Bunların kalbleri, hazret-i Ebû Bekrin “radıyallahü anh” mubârek kalbine bağlıdır. Kalblerini bağlıyan bu zincir, bütün başka meşâyıhın bağlarından üstündür. Fekat herkesin aklı, bu büyüklerin aldığı zevkı anlıyamaz. Bu yolda bulunan kısa görüşlü kimseler bile, bunların yüksekliklerine inanamazlar. Fârisî beyt tercemesi:



Kötülerse, anlamayan bu büyükleri eğer,

Hâşâ! Bu iftirâdır; cevâb vermesem değer.

Hâce Ubeydüllah-i Ahrâr “kuddise sirruh” hazretleri buyurdu ki, (Bu yüksek zincirin halkaları olan büyükler, her gösteriş yapanlara, oynayanlara benzetilemezler. Onların kazancları çok yüksekdir). Fârisî beyt tercemesi:



Yazık olur açıklamak onu,

gizli kalsın gönül aşkı gibi.

Fekat gösterdim ki, yol bulalar,

bulmayıp üzülmeden yeğitler.

Bu büyüklere “rahmetullahi teâlâ aleyhim ecma’în” verilen ni’metlerle ve üstünlükleri ile defterler doldurulsa, sonsuz denizler yanında bir damla gibi olur. Fârisî mısra’ tercemesi:



Aranılan hazîneden nişân verdim sana.

Doğru yolda gidenlere ve Muhammed Mustafânın izinde olanlara selâm olsun “aleyhi ve alâ âlihi minessalevâti efdalühâ ve minetteslîmâti ekmelühâ”!



Yüklə 3,26 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   89   90   91   92   93   94   95   96   ...   135




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin