MektûBÂt tercemesi


İKİYÜZKIRKDÖRDÜNCÜ MEKTÛB



Yüklə 3,26 Mb.
səhifə94/135
tarix07.01.2019
ölçüsü3,26 Mb.
#90817
1   ...   90   91   92   93   94   95   96   97   ...   135

244

İKİYÜZKIRKDÖRDÜNCÜ MEKTÛB


 Bu mektûb, molla Muhammed Sâlih-i Külâbîye yazılmışdır. Hâlinin harâb olduğunu bildiren mektûbuna cevâbdır:

Kıymetli kardeşim hâce Muhammed Sâlihin mubârek mektûbu geldi. Hâllerinin harâb olduğu yazılı idi. Ondan dahâ çok harâb olmasını umarız. Bu harâblıkların sonunun nereye varacağını, kıymetli oğlum Muhammed Sâdıka “rahmetullahi teâlâ aleyhim ecma’în” bugünlerde yazmışdım. Oradan arayınız. Orada kalmanızın, arkadaşlar için fâideli olduğunu anladınızsa, eğer uygun görürseniz birkaç gün dahâ kalınız! Bu fakîr de bugünlerde mubârek Dehli şehrine yolculuk yapmak üzereyim. İstihâreler ve teveccühler, bu yolculuğu gösterdi. Bu makâmı olgun oğluma ihsân eylediler. Kendi vilâyeti içine aldılar. Fakîr burada müsâfirler gibi, onun vilâyetinde oturmakdayım. Bu yüksek yola girmiş olan kardeşlere ve önce mîr Seyyid Mürtezâya ve mevlânâ Şükrüllah ile mîr Seyyid Nizâma düâlar ederim. Oğlum Hâce Muhammed Sâdık ve diğer kardeşlerimiz size ve arkadaşlarınızın hepsine düâ ederler.



-302-

245

İKİYÜZKIRKBEŞİNCİ MEKTÛB


 Bu mektûb, Seyyid Enbiyâya yazılmışdır. Zikri, Fenâ ve Bekâyı ve Ebû Alî Sînâyı bildirmekdedir:

Allahü teâlâya hamd ve yüce Peygamberine “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” salât ve selâm olsun! Size ve bütün müslimânlara düâ ederim. Gönderdiğiniz kıymetli mektûb geldi. Bizleri sevindirdi. Nefyü isbât zikrinin yirmibire ulaşdığını, fekat devâm hâsıl olmadığını, ara sıra şü’ûrsuzluk olduğunu yazıyorsunuz.

Sevgili yavrum! Zikr etmenin şartlarından bir şart eksik olmalıdır ki, o sayıya çıkdığınız hâlde bir te’sîri görülememişdir. Görüşdüğümüz zemân hâtırlatınız da uzun anlatırım, İnşâallahü teâlâ.

Süâl: Ebû Bekr-i Sıddîk “radıyallahü anh” işini sona getirdikden sonra, (Zikr söylemek laklakadır. Ya’nî fâidesizdir. Kalb ile zikr etmek vesvesedir. Ya’nî fâidesiz düşüncedir. Rûhun zikr yapması, şirk olur. Sır denilen latîfenin zikri de küfrdür) buyurdu. Bu söz ne demekdir?

Cevâb: Zikrde, bir zikr eden, bir de zikr olunan vardır. Hangi zikr olursa olsun, zikr edenin ve zikrin zikr olunanda yok olmaları için yapılır. Ya’nî zikr eden ve zikr yok olacaklar, yalnız, zikr olunan kalacakdır. Bunun için, zikre laklaka, vesvese, şirk ve küfr buyurmuşdur. Fârisî iki beyt tercemesi:

Dostdan seni geri bırakmasın,

o şey, küfr veyâ îmân olsa da,

seni bu yolda oyalamasın,

hiçbirşey, mâh-i cihân olsa da!

Zikre böyle çirkin ismler verilmesi, Fenâ ve Bekâ hâsıl olmadan öncedir. Çünki, Fenâ ve Bekâ hâsıl oldukdan sonra, zâkirin varlığı ve zikr etmesi, hiç çirkin değildir. Bu sözümüzde, anlaşılamayan yer kaldı ise, buluşduğumuz zemân, yine sorunuz. Çünki, mektûbla bundan fazlası açıklanamaz. Şunu da bildirelim ki, bu sözü, Ebû Bekr-i Sıddîk “radıyallahü anh” hazretlerinin söylediğini ve hele işini sona erdirdikden sonra söylediğini sanmak doğru birşey değildir.



Süâl: Şeyh Ebû Saîd-i Ebül-hayr, Allahü teâlâya kavuşduran bir vâsıta bildirmesini Ebû Alî Sînâdan istedi. İbni Sînâ da, (Görünüşde müslimân olmağı bırak. Tâm kâfir ol) dedi. Şeyh hazretleri, Aynülkudât-ı Hemedânîye yazarak, (Bir sene ibâdet etseydim, ibni Sînânın sözünden etdiğim istifâdeyi elde edemezdim) dedi. Aynül-kudât da buna, (Eğer anlamasaydın, o zevallı gibi kötülenir ve ayblanırdın) diye cevâb yazdı. Bunun açıklamasını istiyorsunuz?

Cevâb: Tam veyâ hakîkî küfr, ikiliği kaldırmak demekdir. Çokluğun, ya’nî mahlûkların görünmemeleridir. Bu da, Fenâ makâmıdır. Bu makâmın üstünde, hakîkî islâm makâmı vardır ki, Bekâ makâmıdır. Küfr-i hakîkî, islâm-ı hakîkîden çok aşağı derecedir. İbni Sînâ, kısa görüşlü olduğu için, islâm-ı hakîkîye yol göstermedi. Sözün doğrusu şudur ki, onun küfr-i hakîkîden de haberi yokdur. Bu sözü, ağızlardan alarak, başkalarına uyarak söy-

-303-

lemiş ve yazmışdır. Onun, görünüşde müslimân olmakdan başka birşeyi yokdur. Sonunda, felsefe pisliklerinde kalmışdır. İmâm-ı Muhammed Gazâlî “rahmetullahi aleyh”, onun kâfir olduğunu bildiriyor. Doğrusu da, onun felsefeye dayanan bilgileri, islâmiyyetin temel bilgilerine uygun değildir. Şunu da bildirelim ki, şeyh Ebû Saîd “rahmetullahi aleyh”, Aynül-kudâtdan “kuddise sirruh” çok zemân önce idi. Ona mektûb yazması nasıl olabilir? Anlaşılamıyan yer kaldı ise görüşdüğümüz zemân sorunuz! Vesselâm.


246

İKİYÜZKIRKALTINCI MEKTÛB


Bu mektûb, mîr Muhammed Nu’mâna “kuddise sirruh” yazılmışdır. Aradığı makâma kavuşduğu ve kemâl ve tekmîl mertebeleri ve zemân zemân olan gevşekliğin sebebi bildirilmekdedir:

Bismillâhirrahmânirrahîm. Âlemlerin rabbi olan Allahü teâlâya hamd olsun. Peygamberlerin efendisine ve Onun temiz Âlinin ve Eshâbının hepsine salât ve selâm olsun! Arka arkaya gelen kıymetli mektûblarınız bizleri çok sevindirdi. Oraya giden bulunmadığı için, herbirine ayrı ayrı cevâb gönderilemedi. Afvınızı dilerim. Mîr Dâvüd ile gönderdiğiniz mektûb geldikden sonra, bir sabâh nemâzından sonra kardeşlerimizin arasında oturmuşdum. İsteyerek veyâ istemeyerek sizi düşündüm. Eskiden kalanlardan görülebilenlerin de yok olması için ve his olunan karanlıkların ve bulanıklıkların giderilmesi için çalışdım. Hilâl şeklindeki kemâliniz, tâm bedr hâline geldi. Hidâyet güneşinde bulunanların hepsi bu tâm ay üzerinde göründü. Öyle oldu ki, aranılan ve umulan kemâllerden, verilmedik hiçbiri kalmadı. Kabın alabildiği kadar dolduruldu. Bundan sonra, yavaş yavaş dahâ da alır. Bu hâlin Âlem-i misâldeki görüntüsü, uzun zemân karşımda kaldı. Böylece, doğruluğu iyice anlaşıldı. Bundan dolayı Allahü teâlâya hamd olsun! Bu ni’mete kavuşacağınızı, dahâ önce gördüğünüz bir rü’yâ haber vermişdi. Bu kavuşmağı çok istiyordunuz. Allahü teâlâya hamd olsun ve şükr olsun ki, size karşı olan borcumu temâm ödemiş oldum. Sözümü yerine getirmiş oldum. Bu kemâle uygun olarak, tâliblere çok fâideli olacağınızı ve oralarda, çöllerde bulunanların bile, mubârek varlığınızla nûrlanacaklarını ümmîd ederim.

Arasıra çalışmanızda gevşeklik olduğunu yazıyorsunuz. Aşırı kabz hâlinin buna sebeb olduğu görünüyor. Sizin kabz hâliniz, çok ve uzun sürdüğü için bundan hâsıl olan durgunluk da uzun sürmekdedir. Bununla berâber, ibâdetleri yapmak ve vazîfeleri yerine getirmek için kendinizi zorlayınız!

Bu sene, yüksek bilgiler ve kıymetli ma’rifetler ihsân edildi. Bunları bildiren iki müsveddeyi kardeşimiz mevlânâ Muhammed Emîn götürdü. Orada, Hâcemiz hazretlerinin “kaddesallahü teâlâ sirrehül’azîz” (Rubâ’ıyyât)larından birkaçının açıklaması vardır. O rubâ’îleri Fîrûzâbâddaki kardeşlerimiz okurken yazmışdım. Rubâ’îleri açıklarken vahdet-i vücûd bilgileri de yazıldı. Âlimlerin sözleri ile Sôfiyyenin vahdet-i vücûd sözleri birbirlerine uygun getirildi. İki tarafın ayrılığı yalnız sözde bırakıldı. Müsveddelerden ikincisi, kıymetli oğlum Muhammed Sâdıka yazılan bir mektûbdur. Çok uzun ve geniş yazılmışdır. Bu bilgilerin derecelerinin yüksekliği okunduğu zemân anlaşılır. Bir yerinde şübheye düşerseniz sorunuz!



-304-

Yüklə 3,26 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   90   91   92   93   94   95   96   97   ...   135




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin