Microsoft Word +Islam Mezhepler Tarihi Yayin Nushasi MehmetAliBuyukkara +++



Yüklə 1,92 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə152/283
tarix31.12.2021
ölçüsü1,92 Mb.
#113334
1   ...   148   149   150   151   152   153   154   155   ...   283
ILH2004-MZHP

 
1- Ali b. Ebî Tâlib 
Hz. Ali, Ehl-i Sünnet’e göre Hulefâ-i Râşidîn’in dördüncüsü, Şiîlere göre ise 
ilk imamdır. Hz. Peygamber’in amcazadesi ve kızı Fatıma’nın eşi olan Ali, 
hicretten yaklaşık 22 yıl önce, miladî 600 yılında, Ebû Tâlib’in oğlu olarak 
Mekke’de doğdu. Babasının aile fertleri kalabalık olduğu için beş yaşından 
itibaren hicrete kadar Hz. Peygamber’in yanında kalmıştı. Vahiy geldiğinde, 
henüz dokuz yahut on yaşında bir çocuk iken ilk inananlar arasına girmiştir. 
Hicretten önceki hayatı hakkındaki bilgiler oldukça azdır. Hicret gecesini, 
müşrikleri oyalamak ve emanetleri ehline tevdi etmek üzere Hz. 
Peygamber’in yatağında geçirmiş ve onun evde bulunduğu kanaatini 
uyandırmıştı. Daha sonra Kuba’da Peygamber’e yetişmiştir (Öz., s. 115). 


 
 
128
Hz. Ali, küçük yaşından itibaren yanında yetiştiği Hz. Peygamber’e çocuk 
denecek yaşta inanmakla kalmamış, aile fertleri arasında da Hz. 
Peygamber’in kardeşlik ve yardımcılığına tereddütsüz talib olmuştur. 
Nitekim gerek Sünnî ve gerekse Şiî kaynaklarda, ashâbın faziletine dair 
rivayetlerin büyük ekseriyeti, Hz. Ali hakkındadır. Peygamber’in vefatından 
sonra gerek Ebû Bekir, gerekse Ömer’in hilafetleri müddetince onların 
mutlaka istişare ettikleri isim olmuş; tarihlere Ebû Bekir ve Ömer’in müftüsü 
olarak geçmiştir.  
Cesaret,  şecâat ve kahramanlığı ise, Hz. Ali’nin şöhretinin en azametli 
sayfalarını oluşturur. Hz. Peygamber’i öldürmeye gelen müşrikleri oyalamak 
ve yokluğunu gizlemek amacıyla Peygamber’in hicrete çıktığı geceyi onun 
yatağında geçirmesi bunun en önemli kanıtıdır. Bu ve benzeri sebeplerden 
Hz. Peygamber, Medine’ye hicretlerinden beş ay sonra, Muhacirlerle Ensâr 
arasındaki dayanışma ve muhabbeti sağlamlaştırmak için yaptığı kardeşlik 
tesisi (muâhât) sırasında, Hz. Ali’yi kendisine kardeş olarak seçmiştir. 
Hicretin ikinci yılının son ayında da, kızı Hz. Fatıma’yı Hz. Ali’ye vererek, 
onu kendisine damat edinmiştir. Bu evlilikten Hasan, Hüseyin ve adı 
doğmadan verilmekle birlikte ölü olarak doğan Muhsin adlı erkek çocukları 
ile Zeyneb ve Ümmü Kulsûm adlı kız çocukları olmuştur.  
Hz. Ali, Bedir, Uhud, Hendek, Hayber başta olmak üzere neredeyse bütün 
gazvelere katılmış olmakla birlikte, Tebük gazvesinde Hz. Peygamber, onu 
ailesine ve işlerine bakmak için Medine’de bırakınca, münafıkların  “Ali 
aşağı sayılarak, önemsiz görülerek geride bırakıldı” diye dedikoduları 
üzerine, Ali Peygamber’e yetişerek üzüntüyle söylenenleri nakletmiş; Hz. 
Peygamber de bunun üzerine şu karşılığı vermiştir:  “Onlar yalan söylüyor-
lar. Ben seni arkamda kalanlara bakmak üzere Medine’de bıraktım. Sen 
Medine’ye dön; ailemde ve kendi ailende benim halifem ol. Ey Ali! Musâ’ya 
nisbetle Harun ne ise, sen de bana nisbetle o mevkide bulunmaya razı değil 
misin?. Fakat benden sonra peygamber gelmeyeceğine göre, ancak peygam-
berlik derecesi bunun haricindedir.” Hz. Ali de bunun üzerine Medine’ye 
geri dönmüştür. Bu ve buna benzer rivayetlerden Şîa, Hz. Ali’nin imâmetine 
ilişkin bir takım çıkarımlarda bulunmasına rağmen, olayın meydana geliş 
şekli dikkate alındığında, bunun imâmetle ilişkisinin olmadığı anlaşılacaktır. 
Hz. Ali’yi, Resulullah’tan sonra insanların en üstünü olarak görüp, başta 
Ali olmak üzere, kendisinden sonra çocuklarını da imâmete en layık kişi 
olarak gören Şîa’nın, yukarıdaki rivayetlere ilave olarak, bu iddialarını 
desteklemek üzere naklettikleri en önemli olay, Ğadîr-i Hum vakasıdır. 
Onlara göre, Peygamber, Vedâ Haccı’ndan Medine’ye dönerken, Ğadîr-i 
Hum denilen mevkide, Hz. Ali’yi, kendisine halife ve ümmete imam olarak 
tayin ettiğini açıkça bildirmiştir. Çünkü imâmet, Ehl-i Sünnet’in dediği gibi, 
ümmetin istek ve seçimine bırakılacak küçük işlerden değildir.  
Burada,  Şîa’nın pek önem verdiği  Ğadîr-i Hum olayına kısaca temas 
etmek gerekebilir. Hz. Peygamber, Vedâ Haccı dönüşü konakladığı bu yerde, 
Şîa’ya göre, orada bulunanlara şu hitapta bulunmuştu: “Allah bana: ‘Ey 
Peygamber, sana indirileni tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan, Onun elçiliğini 
yerine getirmemiş olursun…’ (el-Mâide, 67) ayetini indirdi. Cebrail bana 
Rabbim’den şu emri getirdi: Ali b. Ebî Tâlib, benim kardeşim, vasîm, halifem 
ve benden sonra imamdır. Ey halk! Allah onu size velî ve imam olarak tayin 
etti; ona itaati herkese farz kıldı. Ona muhalefet eden melûn, saygı gösteren 
ise rahmete erecektir. Dinleyiniz ve itaat ediniz. Allah mevlânız, Ali de 
imamınızdır.  İmâmet ondan sonra, kıyamete kadar, onun soyunda devam 


 
 
129
edecektir”. Bundan sonra Hz. Peygamber, Ali’nin elinden tutarak havaya 
kaldırmış ve “Ben kimin mevlâsı isem Ali de onun mevlâsıdır” demiştir.  
Ehl-i Sünnet’e göre ise, yukarıda zikredilen ayet, bu vesile ile değil, çok 
daha önce nazil olmuştur ve üstelik Müslümanlardan değil, kafirlerden 
bahseden bir ayettir. Ayrıca Hz. Peygamber’in sözünü ettiği velâyet, Şiîler’in 
kastettiği anlamda kullanılmamıştır; çünkü Hz. Peygamber her Müslümanın 
velîsidir, dostudur. Hz. Ali ile olan münasebeti de böyledir. Diğer taraftan 
Hz. Ali’nin torunu Hasan el-Müsennâ’ya yukarıdaki hadis hakkında sorul-
muş; ama o, “…fakat bununla emirliği ve sultanlığı kastetmedi. Öyle demek 
istemiş olsa idi; bunu açıkça söylerdi. Çünkü Resulullah, Müslümanların en 
fasih olanıdır…” demiştir.  
Hz. Ali’nin Mezhepler Tarihi açısından asıl önemli faaliyet dönemi, Hz. 
Osman’ın  şehâdetinden sonra başlar. Hz. Osman’ın öldürülmesini takiben 
halife seçilen ve sayıları binlerle ifade edilen katilleri cezalandırmada 
sıkıntıyla karşılaşan Hz. Ali, başlangıçta kendisini destekleyen Talha, Zübeyr 
ve Hz. Aişe’yle, istemeden de olsa Cemel’de karşı karşıya gelmiştir. Hâsılı 
ister dinî, ister dünyevî hırs ve kızgınlıklar sebebiyle olsun, teşekkül eden 
karşı grup, İslam tarihinde Müslümanlar’ın ilk defa karşı karşıya gelmelerine 
ve binlerce Müslüman’ın kanının akıtılmasına sebep olmuştur. Cemel 
savaşının sonunda Muaviye’ye biat etmesi için elçi gönderen Hz. Ali, 
maalesef, bu ve daha sonraki uzun boylu yazışmalardan bir sonuç 
alamamıştır. Bütün bu iyi niyetlere rağmen Muaviye, Hz. Ali’ye biatı 
reddedip, Osman’ın intikamı adı altında siyasi gayelerini devam ettirmek 
suretiyle Müslümanlar’ın ikinci defa karşı karşıya gelmelerine neden 
olmuştur. İkinci Ünite’de açıklandığı gibi, Sıffîn sonrası tahkim meselesinde 
ordusu içindeki müteaasıp bir grupla ters düşmüş ve Hâriciyye adını alan bu 
gruba mensup Abdurrahman b. Mülcem tarafından yaralanarak 19 veya 21 
Ramazan 40/26 veya 28 Ocak 661 tarihinde vefat etmiş ve Kufe’de (Necef) 
defnedilmiştir. Emîru’l-mü’minîn, Aliyyü’l-Murtazâ, Ebû’l-Hasan, Ebû 
Turâb, Esedullahi’l-Gâlib gibi adlarla da anılan ve Şîa’nın tamamı tarafından 
Hz. Peygamber’den sonra imam olması gereken kişi olarak kabul edilen Hz. 
Ali, bütün Şiî mezheplerin imâmet silsilesinde ilk sıradadır (Fığlalı, 1984,s. 
67-84). 

Yüklə 1,92 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   148   149   150   151   152   153   154   155   ...   283




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin