Microsoft Word +Islam Mezhepler Tarihi Yayin Nushasi MehmetAliBuyukkara +++



Yüklə 1,92 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə176/283
tarix31.12.2021
ölçüsü1,92 Mb.
#113334
1   ...   172   173   174   175   176   177   178   179   ...   283
ILH2004-MZHP

Rec‘at  (dönüş), Allah’ın, ölenlerin bir bölümünü öldükleri surette 
dünyaya getireceğine, böylece bir insan kesiminin yükseltileceğine, bir insan 
kesiminin de alçaltılacağına, hak sahibi insanların haklı olduklarının, 


 
 
143
zâlimlerin ise haksız bulunduklarının meydana çıkacağına inanmaktır. 
Rec‘atin, Şîa inancının esas unsurlarından olduğunu ve buna inanmayanın Şiî 
olmadığını söyleyenler de vardır. Muzaffer’e göre, “Dünyaya gönderilecek 
kişiler, imanda en üstün olanlarla fesadda en aşağı derecede bulunanlardır. 
Bunlar sonra tekrar ölecekler, kıyamet koptuktan sonra sevaba nail olacaklar 
ve azaba uğrayacaklardır.”  (Muzaffer, 1978, s. 64). Ehl-i Sünnet, rec‘ati 
kabul etmemektedir. Halbuki İmamiye’ye göre, rec‘ate inanmak ne tevhîd 
inancına zıddır, ne de nübüvvet inancına; hatta bu iki inancı kuvvetlendirir. 
İmâmiyye  Şîası’nda rec‘at anlayışının temel güdüsü, zulme uğrayan Ehl-i 
Beyt mensuplarıyla onlara zulmedenlerin, on ikinci imamın ortaya çıkması 
döneminde diriltilip tekrar dünyaya gönderilmesi ve ardından Ehl-i Beyt 
düşmanlarından intikam alınmasını gösterme çabasıdır.  İlk olarak, belli bir 
Ehl-i Beyt liderinin veya bütün insanların rec’ati şeklinde gündeme getirilen 
bu düşünce,  Şiîliğin ayrı bir fırka olarak teşekkül etmeye başlamasından 
itibaren, zâlimler ve zulmedilenlerin rec’ati olarak iki grupla sınırlandırılmış 
ve son olarak da on ikinci imamla bağlantı kurulmuştur. 
Bedâ, ortaya çıkarılmak, görünmek, bir işi yapmaya niyetlenmişken o 
işten vazgeçip başka bir işi yapmaya kalkışmak anlamlarına gelir. Kısaca 
bedâ, zuhûr demektir. Bir insanın, yapmayı düşündüğü işten vazgeçerek 
başka bir şekilde davranması mümkündür ve bu, bilgisizlikten veya layıkı ile 
bilememekten ileri gelir. Ancak Allah’ın bu manada fikir ve irade 
değiştirmesinden söz edilemez. Cafer Sâdık, “Allah, bir şeyi yaptıktan sonra 
ondan pişmanlık duyar iddiasında bulunan biri, bizim görüşümüze göre, Yüce 
Allah’ın inkarcısıdır” der.  
Bedâ inanışı,  İmâmiyye’de, Sâdık’ın oğlu  İsmail yüzünden ortaya 
çıkmıştır. Rivayete göre Sâdık, önce oğlu İsmail’in imâmetinden söz etmiştir. 
Ancak  İsmail’in, kendi sağlığında ölmesi üzerine, İsmail hakkındaki ilk 
iradenin Allah tarafından değiştirildiğini söylemesi, bedâ inanışının esasını 
teşkil etmiştir.  İmâmiyye’ye göre, “Allah dilediğini siler; dilediğini sabit 
kılıp bırakır”  (er-Râd, 39). Böylece Allah, maslahata uygun tarzda izhar 
ettiği  şeyi, sonra imha edip ayrı bir tarzda izhar edebilir. Ayrıca bedâ, 
İmâmiyye’ye göre, Hz. Peygamber’in şeriatıyla diğer  şeriatların nesh 
edilmesine, hatta ona vahyedilen bazı hükümlerin sonradan nesh edilmesine 
benzer. Ehl-i Sünnet’e göre ise, nesh meselesini bedâ anlayışı içinde görmek 
mümkün değildir. 
Takiyye de, İmâmiyye’nin diğer mezheplerle ihtilaf yaşadığı konulardan 
birisidir. Gerçi takiyye çoğu mezhebin kabul ettiği bir görüştür; çünkü 
“korunmak, sakınmak” demek olan takiyye, elinde kuvvet ve iktidar bulunan 
kâfir ve zâlimlerin canlar ve mallar üzerindeki tehditlerinden sakınmak için 
tecviz edilmiştir. Buna göre insan, can ve malını kurtarmak için, hakikatte 
sahip olduğu görüş ve inancını saklayabilir veya aksini izhar edebilir. Şîa, 
siyasî baskılardan korunmak ve masûm kabul ettiği imamların kendi 
iddialarına uymayan söz ve fiillerine inandırıcı açıklamalar getirebilmek için 
bu ilkeye başvurmuştur. Onlara göre imam, takiyye halinde kendisinin imam 
olmadığını söyleyebilir. Hatta imam, takiyye yoluyla küfür, küfre rıza 
gösterme ve fısk alametlerini ızhar edebilir. Bu durumda da kendisine itaat 
farzdır.  
Hicri ikinci asırdan itibaren Şiî fikir hayatında yer etmeye başlayan 
takiyye inancı, on ikinci imamın gaybeti iddiasıyla birlikte farklı bir boyut 
kazanarak gâib imamı bekleme düşüncesiyle birleşmiştir. Mesela Şeyh 
Sadûk’a göre “takiyye vâcibdir, ve onu terk eden, namazı terk edenle aynı 


 
 
144
durumdadır”. Yine ona göre “takiyyeyi Kâim (on ikinci imam)’in ortaya çıkı-
şından önce terk eden kimse, Yüce Allah’ın dininden ve İmâmiyye mezhe-
binden çıkmış ve Allah’a, O’nun Resulü’ne ve imamlara muhalefet etmiş 
olur”. Mezheplerinde takiyyeye bu derece önem veren İmâmiyye men-
suplarına karşı diğer mezhepler, belli bir güvensizlik duymakta kendilerini 
haklı görmüşlerdir.  
İmâmiyye itikadı hakkında geniş bilgi için E. Ruhi Fığlalı’nın  İmâmiyye  Şîası 
(Ankara, 1984) adlı kitabına müracaat ediniz. 

Yüklə 1,92 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   172   173   174   175   176   177   178   179   ...   283




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin