13. AĞIr ceza mahkemesi


Duruşmaya saat 13:30’a kadar ara verildi



Yüklə 371,01 Kb.
səhifə2/4
tarix11.08.2018
ölçüsü371,01 Kb.
#69353
1   2   3   4
Duruşmaya saat 13:30’a kadar ara verildi.

Duruşmaya kaldığı yerden devam olundu.

Bu arada bir kısım sanık müdafileri Gizem Duygu Öcalan ve Hasan Gürbüz’ün geldiği görülmekle huzurdaki yerlerine alındı.

Sanık Hasan Ataman Yıldırım tekrar huzura alındı.

Sorgu ve savunmasına kaldığı yerden devamla.



Sanık Hasan Ataman Yıldırım:”Sayın başkanım sayın mahkeme heyeti ve sayın savcılar, bu arada savunmamı yapıyorum ama burada bir şeyi söylemek istiyorum ben açık olarak her şeyi anlatıyorum bana daha sonra yani savcılığın ve mahkeme heyetinin soracağı sorularda her şeye açığım iddianamede olsun olmasın, çok daha eskiden olsun yani aklımda kaldığı kadarıyla neyse hepsine cevap vereceğim soruları onu da şimdiden hani soru hazırlama durumu da olabilir o bakımdan şimdilik söylemek istiyorum. Kaldığım yerden devam ediyorum burada Osman Pamukoğlu’nun bir kitabında yine yazıyor, doğuda yaşlı bir dolaşırken çobanla arazide karşılaşıyor orada çoban diyor ki kumandan bey siz buraları bizden iyi bilirsiniz, ne zaman bu bölgede bir hareket olduysa bunun arkasında bilin ki ya İngiliz ya Moskof yada Farslar biri mutlaka vardır. Sonra bu Farslar yani İranlılar ikili oynar önce Kürtlerden yanaydılar kışkırttılar desteklediler sonra birden dönüp TC hükümetiyle anlaştılar ben ne diyeyim ateş kendi kendine yanar mı halk cahil yoksul ne denirse hemen kanıyor bu kafirler her zaman bol vaatlerde bulunmuşlardır. Yani Türkiye’de çıkan bu olayların kargaşanın arkasında mutlaka birileri var birileri var derken hangi ülkeler olduğu belli bizim güçlü olmamızı istemiyorlar. Ben deniz harp okulu mezunuyum biliyorsunuz 1773 yılında okul kurulmuştur, ABD’nin kuruluşu ise 4 Temmuz 1974 benim okulumdan daha sonra Amerika birleşik devletleri. Kızılderililere soykırım yapmışlar şimdi bizi ermeni soykırımıyla suçluyorlar o vaktiyle olan bir olay karşılıklı olmuş, ermeni olayı unutulacak bir olay ama Amerika’nın bizi yaptığı şu; Türkiye’ye bazen havuç bazen de sopa gösteriyorlar, bu politikayla Türkiye’deki maşalarını kullanıyorlar benim gibi vatanseverleri Silivri’ye hapse gönderiyorlar. Osmanlı Cumhuriyeti bir film var bunu ben televizyonda, burada seyrettim hapishanedeyken Ata Demirel’in başrolünü oynadığı film Atatürk olmasaydı bugünlere gelseydik tabi başka günler olacaktı. 7. Osmanlı padişahı olarak tahtta olsaydı nasıl İngilizlerin Amerikalıların oyuncağı olarak esasında Türkiye diye bir şeyde olmayacaktı, ne Osmanlı ne Türkiye hiçbir şey olmayacaktı. Bunu da çok açık olarak gösteriyor. Ben ne mutlu Türküm diyorum yazılarımda da altında ne mutlu Türküm diyene yazdığım çok yazı vardır bunun da arkasında duruyorum. Ne mutlu Türküm diye ne demek? Ne mutlu Türküm demek değildir, ne mutlu Türk olarak kendini kabul eden yani kökeni ille de Türk değil başka ırktan da olsa Türk olmaktan bu ülkenin bir parçası olmaktan mutluluk duyan insan demektir bir yerde. Yani bunu bu anlamda düşündüğümüz zaman her kökenden insanı bir araya getiren bir husustur benim yazdıklarım anlattıklarım değerlendirmelerimde benim hep olumlu ülkemin bölünmez bütünlüğünü savunan yapım savcıların iddia ettiği gibi ülkemde karışıklık çıkaracak sözde askeri darbeye zemin hazırlığı iddialarını tamamen ters daha sonra anlatacaklarımla beraber bu hususu değerlendirmenizi isterim benim daha sonraki siyasal çalışmalarım Yeni parti, bu önce biliyorsunuz Tuncay Özkan’ın televizyondan çağrısı üzerine biz kaç kişiyiz sivil toplum kuruluşuna üye oldum ama uzun süre bunun toplantılarına katılmadım sadece 2005 veya 2006 tam hatırlamıyorum Aden otelde bir toplantı yapılmıştı ona katılmıştım 800 kişi kadar vardı ama Tuncay Özkan bu toplantıda yoktu. Buyurun.”

Sanık Tuncay Özkan söz almadan konuştu:”Ataman bey 2007’den sonra 2007 seçimlerden sonra olduğu için karıştırıyorsunuz.”

Sanık Hasan Ataman Yıldırım:”Ha olabilir ben eskidir diye düşünüyorum Aden otel.”

Sanık Tuncay Özkan:”Hayır biz kaç kişiyiz 2007 ( biri iki kelime anlaşılamadı)”



Mahkeme Başkanı:" Siz sonra ona ilave edersiniz, siz anlatın siz anlatın.”

Sanık Hasan Ataman Yıldırım:”Tamam olabilir, tarih yanlış olabilir tarihi hatırlamıyorum kesin olarak. Orada bir toplantıya katılmıştım orada çok gençlerin, bilhassa ben gençlere ve hanımlara çok değer veriyorum. Orada olduklarını çok heyecanlı olduklarını gördüm ve ondan sonra internetten izlemeye başladım daha sonra 2008’in yaz ortalarında yine biz kaç kişiyiz’in Üsküdar gurubu var. Orayla temas ettim orayla insanları sevdim orada çalışmalara ufak ufak toplantılarına gidip geldim. Daha sonra Kartepe de 2008’in Ağustos ayında Kartepe de bir haftalık bir toplantı oldu eğitim oldu oraya gittim orada aşağı yukarı 250 kişiydik ama o 4 kur halinde devam etti eğitimler biz ben birinci eğitim gurubundaydım. Toplam orada 1440 kişi eğitim aldı. Orada konular şuydu bunu anlatmamın sebebi daha sonra iddianame’de var bunlarla ilgili suçlamalar var bir takım sorular filan var. Oradaki eğitimde bize liderlik insan ilişkileri insanlarla konuşma gibi değişik konularda hatta yine ülkenin sorunları nasıl çözülür ne gibi çözümler önerebiliriz şeklinde çalışmalar anlatıldı, daha sonra guruplara bölündük. Bende bilgisayarcı olduğum için bileşim gurubundaydım bileşim teknoloji olarak oradaki arkadaşlarla bir gurup kurduk bilişim konusunda Türkiye’nin politikalarını hazırladık onları da orada bir sunum olarak verdik. Orada da beni daha çok kişi tanımış oldu. Daha sonra herhalde tanımış olduklarından dolayı olacak bir de o sırada sayın Murat Ağırel o da biz kişiyiz gurubundan ben daha evvelden tanımıyordum kendisini ama o biz kaç kişiyiz gurubundan bu Ergenekon soruşturmasından içeri alındı daha sonra savcılık veya mahkemeden serbest bırakıldı. O serbest bırakıldıktan sonra cadde Bostanda bir toplantı oldu o toplantıda da aşağı yukarı 400 kişi katılmıştı, bu Bostancı kültür merkezi büyük salonda o salonda Murat Ağırel çıktı konuşuyor bazı kişiler çıkıp orada konuşurken, ters fikirler yani bir nevi yani şöyle söyleyeyim anlatmak istediğim ben bunları yaşadım çünkü bizim partide de oldu, kötü niyetli gelen insanlar siz iyi bir hareket yapıyorsunuz onu ona kötü hale şu kötüdür bu kötüdür diyor. Orada bir iki kişi çıktı dedi ki ya biz kaç kişiyiz ama işte Atatürkçü düşünce derneğine niye hareket ediyoruz onlar bize rakip filan gibi laflar ettiler. Halbuki Atatürkçü düşünce derneği olsun biz kaç kişiyiz olsun bunlar hepsi Atatürk yolunda bu ülkenin menfaati için çalışan bir insanlar aynı yere üye olan insanlarda var. dolayısıyla ben dedim ki bizim çağdaş Türkiye partisinin nasıl birileri kötü niyetli gelip böldüyse galiba dedim bu hareketi de birileri kötü niyetle gelmiş burada, provokatif şekilde konuşmalar yapıyor. Dedim Ataman sen tecrübelisin bu filmi daha önceden gördün bu harekete yardımcı ol, uzakta kalma seyirci kalma. Sonra Murat Ağırel’e dedim ki ben size yardımcı olmak istiyorum benim böyle tecrübelerim var bilhassa bu olaydan da etkilendim bu konuşmalardan. Tamam dedi İstanbul dedi bizim biz kaç kişiyiz olarak çalışmalarımız var oraya gel dedi. Bir iki toplantı orada katıldım orada da arkadaşlar beni sevdiler fikirlerimle, daha sonra bu biz kaç kişiyiz içinden dediler ki siyasi parti kuruldu siyasi partiyle ilgili çalışmak isteyenler siyasi çalışmak isteyenler orada çalışsın diğerleri dernekte çalışsın yani esasında dernekle siyaseti birbirinden ayıralım dendi, bu çok önemli. Yani ikisi iç içe geçmesin dendi. Bende daha evvelki siyasi kimliklerim dolayısıyla dedim ki bende siyasi partiye geçmek istiyorum. Ama onun dışında hiçbir harekette bulunmadım. Bu arada da bu hareketin o zaman sayın Tuncay Özkan tutuklu olduğu için burada profesör doktor Alemdar Yalçın vardı, yani partinin başında ve partileşme hareketlerine götüren. O benim bileşimle ilgili daha evvel Kartepe de yaptığım sunumdan da etkilenmişler dediler ki kanalbiz’de bir program olacak o programa gel katıl orada bileşim konusunda teknoloji konularında konuşalım 18 Aralık 2008 günü ben o programa çıktım canlı yayın ve orada kanalbiz’de iki saat bir ben başka bir hanım hoca vardı birde Alemdar Yalçın hocamız üçümüz bu konularda konuştuk, konuşmalarımız tamamen teknik siyasetle ilgili orada bir kelime yok. zaten o CD’leri de onun görüntü CD’leri var el koymada alınmış orada bir suç unsuru yok geri iade etmişler, yani tamamen teknik bir konuşma oldu. Daha sonra beni orada daha iyi tanıdıkları için partinin 28 Aralık 2008’de Ankara’da yapılan yeni partinin birinci olağan kongresinde 100 kişilik bir parti meclisi merkez karar yürütme organı seçiliyor oraya beni de aday gösterdiler ve orada seçildim. Daha sonra 4 Ocak’ta da parti merkezinde yeni MYK olarak toplantı oldu ona katıldım, üç gün sonrada 7 Ocak’ta işte polisler geldi gözaltına alındım. O gün bugündür de içerideyim, aşağı yukarı içeri girene kadar ki olan hayatımın bir kısmını anlatmış oldum. Yine benim seçimlerde bileşim sisteminin kontrolü için bir yazım vardı. Biliyorsunuz bu bilgisayar sistemiyle ilgili devamlı deniyor ki o 2007 seçimlerinde AKP bilgisayar sistemlerine hakim oldu orada yaptığı oynamalarla seçimi kazandı. Dediler ki bu konuda yazı yazın bana çevreden sağdan soldan geliyor ben burada bir yazı yazdım ama yazdığım yazı şudur, bende bilgisayarda hep ders verdiğim için verdiğim dersler şudur; bilgisayar sistemlerinde her çeşit hata olabilir. Donanımlardan kaynaklanabilir, yazılımdan kaynaklanabilir hatasız bilgisayar sistemi yoktur. Ben bunu hep ders olarak devamlı anlatıyorum. Dolayısıyla burada da geçiyor hatasız bilgisayar sistemi olmaz diyorum o üç sayfalık bir yazı ama burada bilgisayar sistemine çamur atıp bu hatalıdır seçimleri böyle kazandılar demek yerine bunun çözümü herkesin sandıklara hakim olması yani bütün sandıkların başında her partinin adamı olacak, çıkan sonuçları alacaklar ilçelerde illerde partiler kendi aralarında seçim sonuçlarını çıkartacaklar onu yüksek seçim kurulunun ilan ettiği o il bazında ilçe bazındaki neticelerle karşılaştıracaklar yani durup da bilgisayara çamur atmayın veya üç kağıt yapılıyor demeyin bunun çaresi elle kontroldür. Yani bilgisayardan çıkan her şey doğrudur diye değil bir takım yanlışlıklar kasıtlı veya kasıtsız olarak yapılabilir dolayısıyla benim burada söylediğim şu her zaman sorun değil çözüm üreten bir yapım vardır yıkıcı olarak değilimdir. Burada da yani AKP’ye siz hile yaptınız demiyorum, sistem hatalı olabilir yanlış çalışabilir birileri yanlış çalıştırabilir çünkü bilgisayar ne verirsen onu birileri yanlış girmiştir siz onu kontrol edeceksiniz, dediğim bu. Nitekim geçenlerde 10 Ocak 2010’de bir gazetede var İzmir Büyükşehir belediye başkanı da benim bu dediklerime benzer aynı şeyleri söylüyor siyaset ilçe örgütlerinde yapılır sandığa hakim olacaksınız diyor, yoksa durup durup da başka yerlere çamur atarak bu iş olmaz. Şimdi buradan benim dernek çalışmalarımı söylemek istiyorum; ben bilgisayarla ilgili birçok dernekte çalıştım bunlardan bir tanesi TURUK Türkiye Unix kullanıcılar gurubu demek İngilizce ismin baş harfleri bütün dünyada bu şekilde kurulduğu için bu şekildeydi. Daha sonra biz onu Türkçe olarak açık sistem kullanıcıları derneği dedik, şimdi de internet teknolojileri derneği olarak aynen devam ediyor. Bu benim özel sektörde başlayıp da 1989 yılında bunun ilk kurucu yönetim kurulu üyesiyim bir dönemde başkanlığını yaptım. Aşağı yukarı benim zamanımda 600 üyeye kadar çıktı, bu Unix dediğimiz olay şudur bu kullandığımız sistemler hep Microsoft sistemleri yani bir firmaya bağımlı sistem Unix ve Unix’in türevleri dediğiniz zaman bunlar birden firma tarafından desteklenen yapılan çok detaya girmek istemiyorum dolayısıyla bir firma bağımlılığı olmayan sizi bilgisayarda bağımsız olarak kurduğunuz sistemi genişletebileceğiniz sistemdir. Zaten şişe camı da ben bu sisteme geçirdim arkadan toprak holdinge geçip de orada aynı sistemleri kurdum firma bağımsızdır. Bu açık sistemle ilgili çalışmalarım bunlar yine TUBİDER diye tubider.org.tr burada var, oradan girip internetten bakarsınız bu bilgisayar firmalarından bir kişinin üye olduğu aşağı yukarı bu da 500-600 civarında üyesi olan yani demek ki beş altı yüz firmanın üye olduğu İstanbul merkez olup Kocaeli Ankara Diyarbakır altını çizerek söylüyorum ve samsun şubeleri vardır. Mesela ben Diyarbakır’a da gittim bu dernekle ilgili olarak Diyarbakır’dan da çeşitli kökenden de çok iyi arkadaşlarım vardır, İstanbul’da genel kurul toplantılarına geldiklerinde bana oy verirler. Yani bu şekilde bir her çevreden arkadaşlığım vardır, hiçbir ayrım yapmıyorum. Yine bu toplantılar TÜBİDER’in toplantılarında TÜBİDER siyasi bir topluluk değildir ama her siyasi kişiliklerden yani partilerden de orada çeşitli insanlar vardır nitekim toplantılarımızın birine o zaman sanayi bakanıyken Ali Coşkun gelmişti. Yine bu toplantılarda tanıştığımız arkadaşlara biraz sonra anlatacağım BİESAN meslek birliği var, onun toplantısına da Abdüllatif Şener o zaman yine AKP’liydi, AKP’li başkan yardımcısı olarak o katıldı geldi elini sıktık karşıladık toplantılarda. Yani bu derneklerde kesinlikle siyaset konuşulmaz zaten siyaset işin içine girerse dernek dağılır öyle bir şey olmaz. Nitekim benim tutuklanmadan bir iki hafta evvel yani telefonlar konuşmaya başlanmış 10 gün evvel, o arada da benim telefonda konuşmalarım var, bir partiden gelmek istediler dernekle ilgili işte olsun olmasın diye konuşmalarımız oldu. Çünkü parti içine bir yani dernek olarak bir partiyle görüşmemiz doğru olmaz diye hatta ben şey ettim, daha sonra yok dediler görüşelim dediler karar verdiler bu da büyük birlik partisiydi. Beni de konuşmacı olarak yani onlarla irtibat, teknik olduğum için ben daha ziyade diğerleri ağırlık satıcı filan oluyor teknik konularda bana ağırlık geliyor dolayısıyla beni görevlendirmişlerdi. Dolayısıyla derneğimizin siyaset konuşulmaz, ama yeni anayasa konusunda bir birde şöyledir internette bütün bilgisayar konusundaki dernekler çünkü başka dernekte var Türkiye bileşim derneği var. Onun vesaire bizim derneklerin üye olduğu bütün bilgisayar konusundaki derneklerin üye olduğu ayrı bir haberleşme gurubu var sadece orada yöneticiler var. Oradan da biri dedi ki yeni anayasayla ilgili olarak değişiklik çalışmaları yapalım bizde öneride bulunalım. O zaman ben bizim TÜBİDER’e ben orada TÜBİDER temsilcisi olduğum için benle beraber başka yöneticiler var orada. Dedim ki biz TÜBİDER’in içine siyaseti sokarsak TÜBİDER’in bütünlüğü zarar görür benim önerim siyasetçi olarak bu konuya dokunmayalım. Yine yazdığım bir postada dedim ki ben bu anayasanın kılına bile dokundurtmam. Tabi benim dememle olmuyor dokunuyorlar herkes anayasayı değiştiriyorlar da bu konu ayrı bir konu, yargıyı kontrol altına almak için yapılan bir şey. Yani şunu söylemek istiyorum ben anayasaya sadığım mevcut anayasaya sadığım değiştirirse o değişen anayasaya madem halk kabul etti diyeceğiz ona bağlı olacağız dolayısıyla benim anayasayı değiştirmem anayasaya karşı gelmem gibi bir şey söz konusu olamaz. Bulunduğum derneklerde bunu sokmamışımdır bu konuda hem bilgisayarlarımda var hem bugün hepsini toparlayamadım ama benim E-postalarım da var bunları isterseniz daha sonra size gösterebilirim hatta çünkü ekledim burada bu postayı okuyacaktım hepsini birden şimdi okursam çok da uzun sürecek, dolayısıyla onu okumadan geçiyorum. Yine bu TÜBİDER derneğine istek gelmiş ekonomi gündemi diye Çetin Ünsal’ın bunu da sayın Tuncay Özkan’ı da alarak konuşmadık ama oradan bir programdan dediler bana değil de başka bir arkadaşa gelmiş o arkadaşla beraber TÜBİDER’den biz iki kişi gittik yine canlı yayında kanal bize çıktık tesadüf yani kanalbiz olması oradan derneği geldikleri için, orada da benim konuşmalarımda şunu anlatmıştım ağırlıklı olarak dedim ülkede kriz var bu geçen sene olan bir olay. 17 Kasım 2008’de katılmışım ekonomi gündemi programına dedim bilhassa kobiler var, küçük ve orta işletmeler bu sizin için fırsat olur çünkü bilgisayara geçmek kolay olmuyor ufaktan bilgisayarla ilgili çalışmalarınızı başlayın bu kriz sizin için şans olur şirketinizi toparlamak için bilgisayar çalışmalarınıza geçebilirsiniz ve burada da açık sistemleri de biraz önerip onlara yardımcı olmuştum. Halbuki ben orada hükümete karşı gelip kaos çıkarmak isteyen birisi olsam konuşmalarım şu olurdu. Evet durum çok kötü bilgisayar yatırımları da düşüyor ülke kötüye gidiyor vesaire gibi ters konuşmalarım olurdu hiçte böyle konuşmadım, bunları da orada katılan arkadaşları şahit olarak getirip yani ispatlayabilirim yine bu derneğimizin yaptığı bir çalışma şuydu, bu da önemli Türkiye’de bu bilgisayarların merkezi işlem ünitesi var CPU dediğimiz hep İNTEL İNSİDE diye reklamları vardır, İNTEL’in en çok kullanılır. Onların ufaktan başlayarak yerli dizaynını yapalım diye çünkü sadece bu bilgisayarlara da değil o dediğimiz işlemciler asansörlerde dahi kullanılıyor, otomatik kontrollerde birçok yerde kullanılıyor, ufak cep telefonlarında dahi kullanılıyor. Bunlarla ilgili 350 bin dolarlık bir donanım desteği bunu da firmalardan alarak derneğimiz cpu-turkey.com diye bir sitede vardır bunların detayları girip bakabilirsiniz bende orada jüri üyesi dernek adına yaptık. Türkiye’de 100’den fazla üniversitenin katılımıyla bir çalışma yapıldı. Artı piyasa denetleme komisyonu var derneğimizin bunları anlatmamın sebebi şu, ben bu kadar işle uğraşıyorum ne zaman vakit bulup da terör örgütü ile ilgili çalışmışım onu siz takdir edin o bakımdan. İkinci bir konu, piyasa denetleme komisyonu bununla ilgili olarak da yurt dışından malzemeleri getiriyorlar örneğin hoparlörler veya fotoğraf makinesi olsun değişik şeyler güç kaynakları bilgisayarların üzerlerine etiketlerinin istedikleri gibi yazıyorlar Çin’den gelen malın ama gerçekte o özellikte yok. Bunların kontrolü için sanayi bakanlığı için sanayi bakanlığıyla da iş birliği yaparak ticaret ve sanayi bakanlığıyla iş yaparak derneğimiz bu konuda Türkiye’de yetkili oldu, piyasayı düzeltmek için çeşitli toplantılarla piyasayı bilhassa ithalatçıları yönlendirdik arkasından bunu izleyip yetkili olarak bakanlığa bildirip ceza yazdırma durumuna geldik. Şimdi ben tabi olayları bir senedir takip edemiyorum. Yine burada da teknik olarak benimde bilgisayarcı olarak imzam gerekiyor orada da konuyla ilgili bir gurup kurduk. Onun dışında en önemli özelliğim ben dernekte de eğitimden sorumlu genel başkan yardımcısıyım. Bu konuda birçok eğitim yapıyoruz, yine 2008’in son çeyreğinde internet üzerinden canlı bilişim eğitimi verdik orada 5-6 tane hoca vardı bir tanesi de bendim dersleri böldük internet üzerinde 7-8 kişi, 7 kişilik bir ekip 4 gurup halinde eğitimlerimizi verdik bide internete böyle gece oluyordu hafta sonu oluyordu çünkü çalışanlara veriyoruz eğitim bunu. Diğer bir konu milli eğitim bakanlığıyla yine benim çalışmalarım neticesinde şimdi milli eğitim bakanlığı açık kaynak kodlu yani bu Unix tabanlıdır, sistem kurulması için müfredata koymuş ama bunu bilen öğretmen yok, Türkiye’de herkes bilgisayarcı değil Microsoftçu ben ona bilgisayarcı demiyorum sadece Microsoft sistemlerini biliyorlar bununla ilgili olarak çalıştık milli eğitim İstanbul il milli eğitim müdürlüğü ile konuştuk İstanbul çapında yapacaktık daha sonra ben bunu sadece Şişli de olması için karar verildi. IBM firması Şişli milli eğitim ve TÜBİDER arasında protokol imzalandı Ocak ayının başında başlayacaktı ben tutuklandım katılamadım ama Ocak ayında bu eğitimler IBM tarafından verildi ve Mayıs sonunda da bitti. Yani İstanbul’da öğretmenleri yetiştirdik bilgisayar bilhassa meslek liselerindeki bilgisayar öğretmenlerine bir eğitim verildi. Diğer bir konu TÜBİSAD diye başka bir dernek var bilgisayar konusunda o daha ziyade büyük şirketlerin bunlarla bir anlaşma yaptık eğitim için bu konu bu çalışmalar oldu. Diğer bir konu elektronik atık malzemeyle ilgili yine beni E-postalarımda vardır. Avrupa birliğinden gelen yani bir takım Avrupa’nın talimatları var, Türkiye’de bunu uygulatmak gerekiyor madem Avrupa’ya gireceğiz. Elektronik atık malzemesinin çöpe atılması değil hem geri kazanılması hem de emniyetli bir şekilde çünkü üzeri içinde civa gibi vesaire zararlı maddeler var. Bunların atıkların değerlendirilmesi için bir firmayla fuarda gördüğüm bir firmayla ben temas ettim, bunu TÜBİDER’e tam kabul ettirdim bunun anlaşmaları yapılacağı sırada ben içeri girdim onu devam edemedim. Fakat ben yine içerideyken ha şu yukarıdaki yeşil yer. Şunu atlıyordum milli eğitim bakanlığıyla da yine o TÜBİSAD ile yaptığımız eğitimle de bir anlaşma yapıldı 18 Mart tarihinde yürürlüğe girdi ben imza törenine gidecektim Ankara’ya ama içeride olduğum için gidemedim, tutuklu olduğum sırada. Yine bu projede de yani bizim devletle de çalışmamız var milli eğitim bakanlığıyla bakanlığın kendisiyle çalışmamız var, bu projede başladı. Şimdi diğer ikinci bir dernek veya sivil toplum kuruluşu BİESAN bu bilişim eser sahipleri meslek birliğidir. Bu Türkiye’de ilk defa kuruluyor yarı resmi bir kuruluş. Şöyle ki, sadece bilgisayar firmalarının önce birer kişiye aldık daha sonra bilgisayar firması olmadan da kendisi bilgisayar yazılımı yaptıysa bir eser sahibiyse bilgisayar yazılımı, yazılımcılar bunları bir bu oda değil de meslek birliği resmi kuruluş oluyor biliyorsunuz. Bir şekilde bunları toparladık kültür bakanlığından müsaade alınıyor onla bu da 500 civarında üye ile kuruldu, bende bunun ilk kurucu çekirdek kadrosundayım ilk yönetim kurulundayım. Tabi arkadaşlar beni unutmamışlar ben Silivri’de tutuklu olduğum 21 Şubat 2009’da da yapılan genel kurulunda yine beni yönetim kuruluna seçtiklerini öğrendim mutlu oldum. Bu da galiba içerideyken Tuncay beyden sonra seçilen ikinci kişi ben oluyorum. TÜBİFED diye başka bir organizasyon var federasyon, dedik ki TÜBİDER’in 5-6 şehirde şubeleri var, ama bütün Anadolu’da yok Anadolu’da bazı yerlerde ufak ufak dernekler var. Bunları birleştirelim dedik bunlarla ilgili üç yıl çalıştık sonunda TÜBİDER diye tübider.org.tr veya tübider.org diye girerseniz burada yazılı orada da göreceksiniz. TÜBİDER’in İstanbul, Kocaeli, Ankara, Diyarbakır, Samsun’a ilave olarak yani bu şehirler zaten bizde Sakarya, Bursa, Konya, Gaziantep ve Adana burada mesela Sakarya’da, Konya’da, Gaziantep’te toplantılar yaptık bu toplantılara fiilen gittim oradaki insanlarla kaynaştık İstanbul’da toplantı yaptık orada da yine bunun kurucu yönetim kurulu üyesi oldum. Diğer bir derneğimiz YASAD yazılım sanayicileri derneği. Bununda 1994’ten beri üyesiyim bununda aktif olarak yönetim kurulunda çeşitli zamanlar bulundum, şimdi meslek birliği BİESAN kurulduğu için ağırlıkla bunun devamı olan yani dernekten meslek birliğine geçtiğimiz için şimdi ağırlıklı BİESAN’’da çalışıyorum. Diğer bir dernek bilişim derneği, bu Ankara merkezli ağırlıkla akademisyen kamudan uzman öğrencilerin vesaire herkesin olduğu çok kalabalık bir dernek. Dolayısıyla 1989’dan beri çeşitli aktivitelerden dolayı ben derneklerde çalıştığım için beni sektör çoğunlukla tanır. Yani isim olarak da en kötü ihtimalle tanır çünkü bütün guruplarda benim E-postalarım var, devamlı yazılar gelir fikirlerimi beyan ederim yazışırız. Denizci olmam dolayısıyla denizciler dayanışma derneği var bununda ilk üyelerinden biriyim. Hastane otomasyonuyla ilgilendiğim için sağlık yöneticileri derneği burada ben doktor veya sağlıkçı olmadığım için beni direk üye yapamadılar beni fahri üye olarak kabul ettiler. Yani o kadar seviyorlar ki dediler seni ancak bu şekilde fahri üye olarak alabiliriz dediler. O şekilde daha doğrusu teklif onlardan geldi ben üye olayım dedim dediler böyle böyle. Memleket sevdalıları derneği, bu bizkaçkişiyiz gurubunun bulunduğu bir dernek o bide Atatürkçü düşünce derneği buna da 6.11.2007’de kayıt oldum ama hemen de gelmedi biraz geç geldi bizim üyelik şeyimiz. Bunun dışında tıp bilişimi derneği var buna üyeyim ama çok aktif çalışamadım. Birde tutuklanmadan yine kabaca 15 gün evvel Türkiye bilişim güvenliği derneği bu biliyorsunuz bilgisayarlarda çok çalma oluyor. Bilgilere girme oluyor bunlarla ilgili bir dernek kuruldu bu da davet üzerine bu derneğe üye oldum ama hiç çalışamadan buraya geldim. Şimdi buraya bakarsak benim bir sürü dernekte çalışıyorum. Ya sen niye bu kadar bu işle uğraşıyorsun denebilir ama mesela Danimarka da her Danimarka vatandaşı 11 farklı derneğin üyesiymiş. Bunu kim söylüyor CHP milletvekili Osman Coşkunoğlu, inanın bu yazıyı da şeyden aldım bilgisayar sektörünün bir dergisi var BT Haber ordan aldım. Sektörle ilgili ama ülkemizde her yüz bin vatandaşımızdan sadece yaklaşık yüzde altı bini yüz binde altı bini bir derneğe yüzde aldı orda bir kişi 11 dernekteyken ne kadar aramızda büyük uçurum var. Benim bu kadar dernekte çalışmam ve aktif çalışmam çoğunda gayet normal. Avrupa standardında. Eğitim çalışmaları TÜBİDER de açık sistemle ilgili demin anlattım. Bunlarla ilgili çalışmalarımız var Unix ile ilgili benim uzmanı olduğum çalışmalar var. Burada önemlisi bütün dünya Unix sistemini alarak Pardus, Linux diye Unix’in değişik bir versiyonu Linux’dur bunu alarak kendi ülkelerine adapte etmiştir. Türkiye’de de Türkiye bilimsel teknik araştırma kurumu bunun adapte etmiş durumda Türkiye’ye adını da Pardus eski bir Anadolu kaplanı olarak bunu yaptı. Bunu ücretsizdir bu virüslerde saldırılarına karşı kapalıdır güvenlidir. Sahibi kim derseniz halk türküleri gibi nasıl halkın türküsü kimin sahibi belli değilse bu da bütün dünyanın malıdır. Dünya çapında destek verilir bazı büyük firmalarda destek veriliyor. Pardus’un son durumuna gelirsek kurumsal yapısı da çıktı Pardus kurumsal diye. Yani sade masaüstüne değil büyük bilgisayarlarda da çalışıyor. Milli savunma bakanlığının askere alma sistemi var bilhassa o bunlarla ilgili çalışıyor. Sosyal güvenlik kurumu yirmi bin sistemini bu sisteme 2010 yılı içinde geçireceğini açıkladı. Bunlar hep aldım yazılar var çeşitli yazılar burada anlatıyorum. Dolayısıyla Pardus konusunda da üzerinde hem Open Office diye bir yazıyım var, Microsoft Ofise bağlı olarak para vermek durumunda değilsiniz. Dolayısıyla bu konularda bir de yeni 64 BİT’di, yani daha yeni teknolojisi de bunun bu günlerde çıkıyor. 2010 yılı içinde çıkıyor. Yani bu arada yargı sistemi içinde burada da yeni bir haber vereyim. Ben bunları geçenlerde benim bilhassa kayıtlarımda yani ilgili ilgisiz her şeyi koydukları için ben yüksek hakimler kurumuna şikayette bulunmuştum. Ordan gelip ifademi alırken aynı bu Pardus olayını gelen müfettişlere anlatıyordum. Müfettişler dedi ki ha Pardus’u bizde biliyoruz. Bu yargı sistemi UYAP sistemi Pardus’a geçecek dediler. Yani bu dediğim şeyler yarın da sizin bilgisayarlarınıza da geçecek. Çünkü bütün bu bilgisayarların hepsi için bilgisayar maliyeti kadar yazılım maliyeti var Microsoft lisanslı kullanırsanız tabi kopyada kullanmak olmaz yargıya yakışmaz ama Pardus’a geçerse hepsi bedava. Böyle bir çalışma varmış müfettişler biz bunu biliyoruz dediler. Bunun çalışmaları yapılıyor dediler. Bu da çok güzel bir husus. Peki ben bunları niye anlatıyorum Avrupa AB’nin yani benim bütün çalışmalarım bu yönde. Ben Kadir Has’ta da ders verirken demin söylediğim o derslerin dışında bu işletim sistemi dersi veriyorum işletim sisteminde de bu Linux’u Pardus’u ödev olarak verip öğrencilere öğrettiriyorum. Dediğim gibi okulda bize Amerika da bağımsız sistem kurmasını öğrettiler. Avrupa da rekabeti destekliyor. Amerika’nın kendi içinde bile Microsoft’a karşı yazılmış bir sürü açılmış bir sürü dava var. Tek tabanca olduğu için trost olduğu için. Avrupa’da da var. Avrupa komisyonu bununla ilgili olarak Microsoft’a da bir sürü ceza vermiştir. Bu ceza işini yapan şurda gösteriyorum AB’de komisyon başkanı olan Nell Cross diye geçiyor adı bu komisyon üyesi daha sonra bu bölümle ilgili bakan oldu kendisi Avrupa Birliğinde bu işin en sorumlu noktasına geldi. Microsoft’a ceza yazdılar ve de Microsoft’da bir takım geri adımlar attı. Burada detayları var ama söylemek istediğim şu, benim bu fikirlerim bana ait değil hem Amerika da geçerli hem bütün dünyada geçerli bütün ülkeler böyle Microsoft’u alıp Microsoftçu olmuyor kendi işletim sistemlerini altında Linux üzerlerinde kendi işletim sistemlerini kendi dillerinde geliştiriyorlar onu kullanıyorlar. Türkiye de, Türkiye de bunu yapıyor TÜBİTAK önceliğinde fakat çok geç kaldık. Avrupa Birliği bile şeydir iyi yönde gidiyor. Hatta bazı ülkelerde İsrail olsun Almanya olsun bunlar askeri kuruluşlarda Microsoft’u da kullanmıyorlar birçok yerde. Çünkü ordan bilgileriniz kolay çalınabilir. Bütün bunların dışında ben demin de söylediğim gibi Kadir Has’ta ders veriyorum bilgisayar mühendisliği üçüncü dördüncü sınıflarına artı Marmara üniversitesi hastane otomasyonunda uzun süredir bilgi sahibi olduğum için hastane otomasyonu ders veriyorum. 7 Ocakta da son final dersine girecektim, finale girecektim. O gün tutuklandım buraya geldim giremedim öğrencilerim mağdur oldu. Evet, burada bütün özgeçmişimden anlattığım gibi ben Atatürk’ün gösterdiği bilim ve akıl yolunda çalışan bir insanım. Ne demiş Atatürk benim manevi mirasım bilim ve akıldır. Olay bu. Şimdi bunu kapatıyorum. Evet, şimdi tanıtılacak bazı şeyleri anlatayım. Ben siyasi hedefim olarak çağdaş ilerici solda ortada merkezde veya sağda tüm vatanseverler güçleri dağılmadan bir parti etrafında birleşmesini arzu ediyordum düşüncelerim budur. Takım çalışması, sevgi, saygı, disiplin herkesle beraber çalışmak şeklinde bütün şirkette olsun derneklerde zaten böyle olmasa bu kadar dernekte çalışamam. Aşırı sol, komünist, aşırı sağ veya liberal değilim. Sosyal demokrat milliyetçi yani ulusalcı bu milliyetçi ve ulusalcı kelimesini ikisini birden kullanıyorum. Bazen birini birine başka anlama getiriyorlar.Halbuki ikisi aynı anlamda. Vatanı seven, demokrasiye inanan ve çağdaş görüşteyim. Ekonomi olarak da karma ekonomi yani ne tamamen devletçi ne tamamen serbest. Türkiye’nin de yeteri kadar kalkınamamasının sebebini de yolsuzlukta görüyorum. Evet, şimdi anayasa konusuna gelirsek. Şimdi biliyorsunuz sac ateşin üzerine konulan bir sac vardır onun üzerinde yemek yapılır eskiden konulurdu sac ayağı dediğim üç tane ayaklı bir yuvarlak bir demir. Bize öğretilen okulda ve şimdiye kadar aldığım hukuk eğitimimde yani bunları tabi size söylemem yanlış olur ama kayıtlara geçmesi açısından söylüyorum sizler benden çok daha iyisini biliyorsunuz. Yasama yani büyük millet meclisi, yürütme bakanlar kurulu ve de yargı. Türkiye anayasası bu üçü üzerine kurulmuştur. Şimdi bunlardan bir tanesini bağımsız hale getirirseniz sistem çöker. Kuvvetler ayrılığı olayı var burada. Ben bağımsız yargıdan yanayım. Yine yasamanın da bağımsız olması daha doğrusu meclis içinde meclis biliyorsunuz halk seçiyor halkın seçmesi yürütmeyi de meclis seçiyor. Ama şimdi son zamanlarda yapılmak istenen bunun tersi. Bununla ilgili yine geçenlerde bir gazetede Sultan Abdülaziz’in 1 Nisan 1868 de kuvvetler ayrılığı diye başladığı olay bizim daha o zamandan anayasamızın burada detayları var okumadan geçiyorum ama yürütme, yargı, din işleri, yasama bunları birbirinden ayrılması prensibine göre başlamış yani o zamanki padişah dahi bu yetkileri ayırarak kuvvetler ayrılığı prensibine giderken şurada gazeteden aldığım şu kısım şimdi başbakan çıkıyor diyor ki, hepsini biz yaparız yargıyı da kontrolümüz altına alıp yargıyı da biz seçeriz. Bu çok yanlış bir şey. Bunun yanlış olduğunu siz herhalde benden daha iyi biliyorsunuz. Herhalde demeyim mutlaka biliyorsunuz yani. Yargının durumuna baktığımız zaman El kaideci altı yıl sonra cezaevinde diyor. Adamlar o kadar bomba patlattı insan öldü alıyorlar serbest bırakıyorlar sonra aa cezanız mahkeme bitti deyip cezasını tekrar altı yıl sonra alıp cezaevine koyuyorlar. Bizler hiç kimsenin eline dokunmamışız bir tane fiske vurmamışız ben 14 aydır içeride duruyorum. Hiç aklım ermiyor buna. Habur’daki o PKK’lı olayı o artı o ayrı bir yüz karası onu geçelim. Erdoğan’a birisi suikast yapmak istedi yakalandı hapse kondu 16 Mart 2009 da ben o zaman hapisteyim. Adam fiilen tabancayla başbakanı öldüreceğim diye gidiyor yakalanıyor on ay hapis cezası veriyorlar çıkıyor ben de hala içerdeyim. Ben başbakana bir şey yapmadım ki. Benim dediğim şu, ne şeriat ne darbe tam bağımsız Türkiye benim bu e-maillerimde vardır e postalarımda vardır. Ne ABD ne AB tam bağımsız Türkiye. Ben burada tam bağımsız derken ABD AB’den kurtul Rusya, Çin veya başka bir ülkelere yaman demek değildir öyle istemiyorum. Ben diyorum ki şerefli insanlıktan yana bağımsız politika izlemek istiyorum. Tüm ülkelerle eşit şartlar başımız dik ilişkimiz olmalıdır. AB ABD’ye karşı çık git başka ülkelere dön böyle bir şey yok. Ben tamamen bağımsız. Burada malta sürgünlerinin kitabını okudum yanımda da getirdim kalın bir kitap onu da hapisteyken okudum. Bu hapsin bana bazı faydaları da oldu bilmediğim konuları da öğrenmiş oldum. Çok az duymuştum ama detaylı olarak İngiliz kaynaklarından bu emekli büyükelçi Doktor Bilal Şimşir tarafından hazırlanmış emekli büyükelçi kendisi. Bugün Ergenekon da ne oluyorsa Osmanlı’nın son döneminde olan bu aynısı. İngilizler geliyor içerdeki işbirlikçi padişah adamları hükümetiyle iş birliği yaparak içerdeki vatanseverleri toplayıp toplayıp önce Bekirağa bölüğüne yakına ondan sonra yakındaki Ege’deki bir adaya Mondros adasına, ordan da Malta adasına götürüyorlar. Bugünkünden hiçbir farkı yok. Tabi bu tertip devam ederken biliyorsunuz Türkan Saylan’ı evini aradılar halk o zaman uyandı vefat etti 19 Mayısta cenazesi kaldırıldığında nasıl bir miting havasında halk gerçekleri görüyor. Bu Ergenekonun kırılma noktalarından biri de Türkan Saylan’ın cenazesindeki halkın durumu gayet güzel gösteriyor. Bu dava tamamen siyasi önce tezgahlanıyor, potansiyel tutuklular tespit ediliyor sahte deliller üretiliyor baskın deyip gelir o sahte delillerle insanları topluyorlar yandaş ve yanaşma medya da halkı uyutuyor. Yandaş dediğim şu zaten bunların kendi kontrolündeki medya yanaşma da devletten ihale almak için bunlara iyi geçinmek için veya çok büyük hürriyeti olduğu gibi cezalar yemesin diye yavaş yavaş yazarlarını çıkartıyorlar. Ondan sonra tavır değiştiriyorlar. Diğer bütün hepsi öyle. Yani birkaç tane bağımsız medya var onlar da televizyon veya gazete onlar da Silivri de. Evet öyle bir cadı kazanı yaratıldı. Tutuklama tedbir değil yargısız infaz olarak yapılıyor. Silivri’dekiler ne zaman çıktı. Atatürk savaşı kazandı ondan sonra İngilizler bırakmak durumunda kaldılar. Bilmiyorum bizim geleceğimizin ne olduğumu bilemiyorum. Burada Osmanlı çöküşünde İngilizlerin Kıbrıs’a yerleşmesi olayları filan var. Bunları geçiyorum bunlar genel bildiğimiz şeyler yani tarihin burada tekerrür ettiğini Ergenekon da muhalifleri sindirdiklerini milli ulusalcı insanları birde birbirine düşürmek bölmek için o onu onu dedi Ahmet Mehmet’e bunu dedi Mehmet bunu dedi. Bütün bunlar da tapeler olarak buradan yayınlanıyor. Aaa ulusalcılarda birbirine düşüyor. Yani bu şeklide de çok güzel kurgulanmış bir taşla birçok kuş vuruyorlar. Tutuklananlar hükümete muhalif Atatürkçü çağdaş darbe veya kanunsuz eylemleri olmayan fakat düşünebilen düşünen dediğim ülkeyi düşünen ülkeyi kurtaracak olan seçkin insanları da buraya topluyorlar. Benim tutuklanmam için harp okulu mezunu olmam yeterli. Evet, şimdi burada oyuna gelenlerden bir tanesi de MHP diyorlar ki, MHP’ye Ümit Özdağ’ı biz aday gösteriyoruz. MHP’yi ele geçirecek Ergenekon. Yok böyle bir şey. Ondan sonra ordan eski il başkanı Levent Temiz. Yine eski Sivas ülkü ocaklarından Oğuz Bulut bakıyorum burada MHP’liler de var. Yani Bahçeli’nin bu işi görüp ya yanlış yapıyoruz demesi lazım. Ben buradan Devlet Bahçeli’ye de duyuruda bulunuyorum. Bu davayı gelip yakından izlesinler ne olup ne bitiyor. Yoksa benim MHP’ye olan güvenim de sarsılmış durumda. Yani hakkında başka şeyler düşünmeye başladım daha doğrusu gördüm. Yine Emin Çölaşan yok Uğur Dündar. Uğur Dündar’ın konuşmaları. Mustafa Balbay ile mesela Emin Çölaşan’ı birbirine düşürmek için iddianamede demin söyledim konuşmaları veriyorlar. Ne gereği var. Uğur Dündar’ın işte onunla ilgili bir takım şeyleri koyuyorlar. Buradaki politika şu dedikodu yap çamur at izi kalsın ondan sonra kişi kendini ispat edene kadar tutuklu kalsın. Ben 2007 burada MHP ile ilgili seçimden evvel diyorum ki, arkadaşlara sınıf arkadaşlarım olarak bir e posta atıyorum. Diyorum ki, bu başka yerlere de göndermiştim bunu bu şekilde. AKP’yi engellemek için matematik hesabı yapmamız gerekir AKP haricinde meclise girmesi kesinleşen CHP ve MHP var. Ayrıca DTP’nın bağımsız milletvekilleri olacak. Demokrat Partinin yani eski DYP Mehmet Ağar meclise girmesi kesin değil. Buraya verilen oylar da boşa gider. Gitmese de AKP demokrat parti bağımsız DTP bunlar bir tarafta diğer tarafta CHP ve MHP olacak. Dolayısıyla bu kabine yeni kurulacak kabineyi iki gruptan biri kuracak. O bakımdan oylarınızı CHP veya MHP’ye verin. İkisinden birine. Benim siyasete atılma nedenim MHP’li bakanın bu bakanın da kendisi bu işi yaptığını düşünmüyorum onu da söyleyim. Osman Durmuş’u danışmanları yanlış yönlendirmiş çünkü daha sonradan düzgün bir danışmanını buldum konuştum dedi onun dedi başka danışmanları yanlış yönlendirdi onun için o hastane otomasyonunda yanlışlıklar yaptı bende siyasete o yüzden atılıp o zaman MHP’ye saldırmıştım. Şimdi ise diyorum ki, MHP ve CHP’ye oylarınızı verin. Genç parti barajı geçemez. Saadet partisi de o da oy alamaz sürpriz parti. Bağımsızlar varsa beğendiklerinize atın ama en sonunda altına kocaman netice CHP ve MHP’ye oy verin diye yazıyordum. Ama oy atılan MHP maalesef verilen oyları kullanmadı halen uyuyor. Burada burada anlatmak istediğim bir şey daha var. Bu dava tamamen siyasi bir dava. Üzerine bastıra bastıra yani bunları anlatmamın sebebi bu dava tamamen siyasi bir dava. Dolayısıyla yapılan bütün çalışmalar siyasi ve siyasi olarak rakipleri de alıyorlar. Tabi siyasi derken işin içinde Türkiye’nin güçlü kuruluşlarından TSK’ya da saldırıp onu yıpratmak olayı var. En son bu asimetrik saldırılardan kozmik oda vesaire onları biliyorsunuz geçiyorum. Ama geçenlerde 20 Şubat 2010 da işadamları oturuyor. MHP lideri Devlet Bahçeli’ye kritik bir soru soruyor. Ak parti ile koalisyon yapar mısınız? Bahçeli, zamanı gelince düşünürüz diyor. Hem bu kadar AKP’ye karşı çıkıyor hem de onla koalisyon zamanı gelince düşünürüz diyor. Bu düşündürücüdür. Tabi bundan sonra diyorum ki MHP’ye de AKP’ye de oy vermeyin. Evet buradan benim sınıf arkadaşım Gazi Güder daha doğrusu Gazi Güder benden bir sınıf küçüktür Amerika da aynı zamanda gittik ikimizde bilgisayar eğitim aldık. Fakat ben bilgisayar bilimleri o bilgisayar yöneticiliği. İkimizin sınıfları ayrıdır. Dolayısıyla aynı sınıflarda bulunmadık sınıflarımız ayrı. Ama aynı zamanda Amerika da bulunduk. Gazi Güder ilk tutuklananlardan biri bu davada. Onun tutuklandığı haberini aldığım sırada bende TÜBİDER’den arkadaşlarla Karadeniz gezisindeydik. Orda ben Gazi’yi şöyle tanıyorum. Kendisiyle tanıyorum ama sadece bizim Gobim’den yani Gölcük’den ayrıldığımız askeri birlikten zaman zaman senede bir filan toplantılarımız olur. Gazi de bunların azına katılmıştır. Son yirmi senede kendisini belki beş defa görmüşümdür. Fakat onunla çalışan başka bir arkadaşımız var onunla daha iyi görüşüyorum ailece görüşüyoruz. Dolayısıyla ordan dolayı da Gazi’den haber alıyorum. Gazi bildiğim kadarıyla gece gündüz çalışan, çalışan dediğim o bilgisayarda çalışıyor şirketi var ufak tek başına bütün her şeyi o yapıyor. Benim kadrom var kadro çalıştığı için ben diğer TSK’larla filan ilgili çalışabiliyorum. Gazi ise bütün işleri tek başına yaptığı için gece gündüz çalışan bir insan. Kesinlikle böyle bir örgüt vesaire bir şeyle ilişkisi olamaz. O hayat mücadelesi yapan bir arkadaş. Bunun böyle olduğunu biliyorum. O TÜBİDER’deki arkadaşa dedim ki o zaman Karadeniz de o da derneğin başkanlarından çok kıymetli biridir. Dedim, Gazi’nin bu işle bir ilgisi olamaz Gazi göreceksin ilk şeyde çıkacak ilk partide ilk çıkanlardan biri olacak dedim nitekim Gazi çıktı. Gazi bir şey bulmadınız herhalde ki ilk çıkardıklarınızdan biri oldu. Şimdi güven durumuna geleceğim. Hollywood da geziyoruz. Bu büyük kızım da o zaman beş altı yaşında. Universal Studiolar var. Orda film çekilen yerler hep böyle evler var. Ama ön tarafları var bir duvar yapmışlar arkası boş. Şimdi orda film seyrediyoruz geldik daha sonra Türkiye de film seyrediyoruz gördüğü filmlerde hepsinde diyor ki, baba diyor bu evlerin arkası yok demi diyor. Yok diyorum bunlar Türkiye de normal sokakta çekilmiş. Yok yok diyor hani o film stüdyolarındaki gibi. Yani gördüğü her şeyi çocuk gözüyle baktığı için her şeyi sahte olarak görüyor arkası yok. Şimdi insanların güvenini kaybetmektense para kaybetmeyi tercih ederim diye bir reklam vardı hatırlarsınız Bosch’un reklamıydı bu alman sanayicisi Robert Bosch. Bu şekilde demiş. Şimdi benim de birçok şeye karşı güvenim kalmadı neden 7 Ocakta tutuklandık, vatan caddesine gittik emniyete nezarete hücreye koyulduk. Hava çok soğuk o binadan da ayrı ayrı bir bina. Üstü boş binanın alt tarafı da garaj çok soğuk. Klima sistemi de üflemeli sistem yukarıdan yapmışlar. Sistem bozulmuş buz gibi içerisi yatarken o gün kış olduğu için başımda berem vardı ellerimde eldiven, palto, kaşkol, ayağımda kalın ayakkabılar botlar hepsini giyiyorum bir tane minder altıma bir tane de üstüme koyuyorum titreye titreye ufacık da odada da nezarethanede bazen dolaşıp hareket etmeye çalışıyorum. Neyse uğraştılar filan iki üç gün sonra birazcık yapıldı onlar ama yine de tam ısınmadı. Ordan çıktık daha sonra savcılığa gittik orada gazetede görüyorum. Burada resimde var resimde bizim güya nezarethaneyi gösteriyor arkada da kalorifer petekleri var. Polise söyledim dedim ki yanımdaki polise ya bizim nezarethanede böyle bir şey yoktu biz orda donduk. Şimdi bu basına intikal etmiş onu söyleyeceğim. Basına da diyorlar ki emniyetten, emniyeti de daha doğrusu emniyet vali Muammer Güler’e İstanbul valisi Sayın Muammer Güler’e söylemişler o da gazetelere beyanat vermiş resminde koymuşlar. Burada soğutma ısıtma sorunu yok. İçerde kaloriferler var. Bunlar üşümedi ya ben kendime mi inanayım orda gördüğüm valiye mi inanayım polise mi inanayım. Tabi burada valinin bir suçu yok. Polisten o şekilde bilgi vermişler herhalde onlar da amirlerine karşı böyle bir olayı ört bas etmek istediler. Ama biz orda hepimiz donmuştuk. Buna benle beraber olan diğer arkadaşlar da şahittir. Evet Levent Göktaş albayım burada bu biliyor. Hüseyin Vural Vural vardı onlar biliyor. Bizle beraber kalanlar o sırada biliyor. Daha sonra Ergenekon içeri girdikten sonra biliyorsunuz davalar devam etti. Çağdaş olan baba beni okula gönderi yöneticisini Figen Tijen Mergen’i aldılar. İşte daha sonra Mehmet Haberal vesaire burada çeşitli yapılan toplantı şeyler var bize de destek için işte Kıbrıs seçimi Ergenekon da bize destektir. Ankara da tandoğan da tekrar bir miting yapıldı. Türkan Saylan’ın cenazesi olsun yazdığı Ayşe Kulin’in bunun hakkındaki kitapları vesaire bakarsak ve İzmir de yine bir miting yapıldı. Bunlar içeride bizim moralimizi düzelten olaylar. 15 Ağustos 2009 günü yine kızım Aydeniz büyük kızım İstanbul Büyükada da arkadaşlarıyla beraber gezerken başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile karşılaşıyor. Herhalde orda fazla kalabalıkta yok korumalar da engel olmamış. Başbakan da çok samimi bulmuş. Aydeniz kızım diyor ki başbakana, başbakanım sizden bir ricam var babam Ergenekondan onuncu dalgada tutuklandı sekiz aydır Silivri de başbakan Recep Tayyip Erdoğan şimdi biz bu işe müdahale edemiyoruz. Aydeniz, yok müdahale edin diye değil bilginiz olsun diye söylüyorum bellekleri polis koydu babamla ilgili değil babam bir karıncayı dahi incitmez. Başbakan, bende dört ay yatmıştım hem de bir şiir okumaktan. Aydeniz, babamın şiiri bile yok. Başbakan, hanımefendinin telefonunu alın arayalım. Konuşma bu şekilde geçiyor iki hafta sonra başbakanlıktan da aramışlar kızım telefonunu vermiş tabi ortaya çıkan bir şey yok bir geri dönüş yok öyle kalmış. Evet, şimdi diğerlerini geçiyorum burada önemli şeyler yok ama dışarıdaki yapılan gösteriler mitingler Cumhuriyet mitingleri bu davanın ne olduğunu herkes biliyor bir de biliyorsunuz bu Cumhuriyet mitinglerinde bir kişinin dahi burnu kanamamıştır. Peki şimdi ben niye tutuklandım diye düşünüyorum. Tabi ilk tutuklanma kararı verildikten sonra düşünmeye başladım. Ben niye tutuklandım? Kurbağayı bir havuza koydunuz yavaş yavaş ısıtıyorsunuz kurbağa ısındığını anlamıyor iyice su ısınıyor haşlanıyor ölüyor. Ama birden kurbağayı sıcak bir suya atarsanız pıt diye dışarı çıkıyor. Türkiye de yavaş yavaş, yavaş yavaş ısıtıyorlar kimse farkına varmıyor. Bu ısıtmanın arkasında da F tipi yani Fethullah örgütlenmesi var. Bunlar yavaş yavaş Türkiye’nin her tarafına yayılmışlar ve hedeflerindeki en son kale de sağlam TSK var yani Türk silahlı kuvvetleri. İşte anayasa var anayasayı değiştirecekler. Ben buraya kadar anlatmamdan anayasaya saygılı, ülkenin bölünmez bütünlüğünden yana olduğumu, hiçbir ayrımcılık yapmadığımı vatanı sevdiğimi Türkiye ortalamasına göre de çokta sosyal biri olduğumu, birçok sete kadar da çalıştığımı kolay iletişim kurduğumu, siyasi yapılanmam siyası çalışmalarım olduğunu dolayısıyla bunları anlattım. İlk aklıma gelen tutuklandıktan sonra şuydu, İran’a saldırmayalım diye benim bir yazım vardı nereden çıktı? Yine internet üzerinde bir e posta grubu var. Bu gruba Amerika’dan biri bu işi yönetiyor ama Türk biri. Aklımda buradaydı ismi ama Türkbirdev diye bir grup var. Bu grupta deniyor ki, bütün Türkleri işte birleştirelim Türkler arasında ilişki kuralım. Bu gruba Türkiye’den, Amerika’dan, Avrupa’dan, İran’dan, Azerbaycan’dan başka Türk devletlerinden her Kazakistan’dan dahil insanlar yazı yazıyor. Orda birileri çıkıyor şunu anlatmaya çalışıyor diyor ki, İran da yirmi otuz milyon kadar Azeri Türk’ü var biz bunları kurtaralım. Nasıl kurtaracaksın? Yani Amerika İran’a saldırsın Türkiye de yanında olsun. Dolayısıyla biz Türkiye İran savaşalım oradaki Azeri Türklerini kurtaralım. Baya da büyük birçok insan var yirmi otuz milyon bunları da kurtarmamız lazım. Bende onlara cevap yazıyorum burda detayları var ama diyorum ki bu Amerikan oyunu dikkatli olun 1639 Kars-ı Şirin anlaşmasından beri İran’la bir savaşımız olmadı Atatürk’ün yurtta sulh cihanda sulh sözünü de hatırlayın Amerika petrol için Irak’ı aldığı gibi İran’a da saldıracak bizi de kullanacak. Dolayısıyla tabi benim bu yazıma ordan bazıları evet Ataman doğru söylüyor diyor olumlu cevap verenler olduğu gibi tersine olmayanlarda geldi. Peki, ben bunu niye buraya yazdım? Şurda belirtiyorum bana savcılık sorgumda Çağdaş Türkiye Partisi genel başkanı olarak partinin resmi yemeğinde yaptığım bir konuşmada cımbızla içinden seçilerek Amerika karşıtı birkaç kelimeleri almışlar. Cümleyi bir tek onu soruyorlar o sırada onu daha sonra anlatacağım savcılık sorgumda ben o zaten onu hatırlayamadım onu birde, hatırlamam da mümkün değil aradan da zaman geçmiş. Evet, olay bu bir tanesi ikinci olaya geliyorum birde ben bunu komplosunu düşünüyorum komplo teorileri televizyonda izliyordum oralardan bana sanki şöyle geliyor Amerika daha doğrusu hükümet Amerika’yla birlik içerideki ulusalcıları eziyormuş beziyormuş gibi bir takım hareketlerde bulunuyor. Ama gerçekte şimdiki hükümet Avrupa’dan ve Amerika’dan kayıp Ortadoğu’ya Arap ülkelerine diğer tarafa doğru kayıyor Amerika’ya da yok ben senle beraberim diyor ki son zamanlarda ki politikaları İsrail’le atışmaları Amerika ile ters düşmeleri Avrupa’ya işte kızmaları gibi bir takım yazılar var. Nitekim bu düşüncemi kuvvetlendiren Amerika’da CIA’nin işte rantkovpereyşi tarafından Türkiye için bir takım senaryolarda da var. Demek ki AKP bilinçli olarak Türkiye’de ABD karşıtlığını destekledi diye düşünüyorum. Benim gibi kişileri tutuklattırırken suçu ABD’ye atacak şekilde sorular sordurdu ABD ise AKP’den ümidi kesince başka partileri desteklemeye başladı. AKP isteseydi yandaş yanaşma medya desteğiyle anketlerde çıkan ABD karşıtı hep neticeler öyle çıkıyor karşıtlığını sempatiye çevirebilirdi. En azından sahte anketler düzenleyerek halkı kandırabilirdi. Bu da düşüncemin bir tersi. İkinci olay deniz kuvvetleri sonra esas anladım ki esas sebep benim deniz kuvvetlerinin eski bir personeli olmam. Hep biliyorsunuz hep 1984 yılında ayrıldım aradan kaç sene geçti? Şimdi suçlanan kişilerin hiç birini tanımıyorum onlar o zaman ya harp okulu öğrencisi, ya lise öğrencisi ya da okula girmemiş kısa paçalı ilkokulda öğrenci. Bunlarla ilgili bir sürü bilgi koymuşlar ama benim mesela lehime olan hiçbir postayı da koymamışlar. Mesela CMK 160’a göre lehime olanları da koymaları lazım. Mesela benim 8 Temmuz 2008’de yazdığım emekli deniz subaylarının bulunduğu grup turnaöğret@yahoogroups.com orda madde 5’İ aldım sadece son günlerde konuşulan darbe konusuna gelince darbeyi TSK istemiyor. Darbeyi AKP istiyor sebep gayet bazik krizin faturasını Türk Silahlı Kuvvetlerine çıkartmak, krizi Türk Silahlı Kuvvetlerinin kucağına bırakmak. Bu sebepten AKP her türlü tahriki yapıyor. Dengir midir nedir ne dedi? Atatürk travması bundan büyük tahrik mi olur? TSK darbe oyununa gelmez ama yargı AKP’yi kapatmasın diye yok kapatsın diye AKP her yolu deniyor. Başka kuruluşları, kurtuluşları kalmadı. Ekonomik krizden kendileri partiyi kapatacak daha şimdiden Abdüllatif Şener halen AKP parti meclisi üyesi o zaman yeni partinin sinyallerini verdi madde 6 daha evvelki bir yazımda hangi parti olursa olsun siyasete atılın sete kadarda görev alın ortalığı namussuzlara bırakmayın demiştim. Tabi bu sözlerim muvazzaflara değil emekliler için Nutuk’ta Atatürk bu konuda çok açık olarak belirtiyor ya siyaset yapacaksınız ya orduda kalacaksınız siyaset orduyu böler. Zaten muvazzaflar istese de siyaset STK üyeliği vesaire olmaz ama sözlerim hatalı anlaşılmasın diye belirtmek istediğim şeklinde benim bir mesajım var çok açık bu benim düşüncelerimi yazıyor daha sonra bu Mergir mir Mehmet Fırat’la.Melih Gökçek’in de Melih Gökçek’e şıllık demiş o daha sonra ona dava açmış Keçiören belediyesi başkanı ile olan davalar internete sızan olaylar evet bunları hızla geçiyorum orda detayları var ama benim bu e-postalardan gayet açık orduya siyasetin girmesine tamamen karşıyım. Ben nasıl olur Ergenekon kapsamında iddia edilen sözde darbe yapacaklarla aynı örgütte bulunabilirim? Buradaki poker oyunundaki 5 benzemesi bir araya getirip örgüt diye tanımlamak mümkün değil. Evet, yeni partide de dediğim gibi orda ki toplantıya katıldım Kartepe’de daha sonra seçildim onları deminde anlattığım için tekrar söylemiyorum ama en son MYK toplantısına katıldıktan sonra buradan tutuklandım. Yani sebeplerden bir tanesi de benim yeni partide çalışmak ve yeni partinin de önünü kesmek için bu partiye çalışanlara gözdağı vermek için beni içeri aldılar. 4. bir sebep bir kere gericiliğe karşı ben çağdaş bir insanım Çağdaş Türkiye partisinin kuruluşu ve başkanlığını yapmışım. Çağdaş yaşamı destekleme derneğini al çağdaş eğitim vakfını al, Çağdaş Türkiye partisini kuran adamı almazsan olmaz. Dolayısıyla ben 10. dalgada alınmasaydım 12. dalgada çağdaşlarla beraber alınacaktım beni listeye yazmışlar. Sosyal çevrem 5. madde benim sosyal çevrem çok. Benim üzerimden birçok kimseye o onu tanıyor o onu tanıyor diye hep bu davada öyle yapıyorlar ya birçok kimseyi alabilirler. Burda gençlere de verilen bir mesaj var. Televole kültürü ile uyutun kendinizi vaktinizi geçirin, suya sabuna dokunmayın, hiçbir sosyal faaliyete de girmeyin pasif olun yoksa öbür türlü bak ha içeri alırız. Diğer bir sebep işte bir sürü sebepler var Türkiye’nin başına silahlı kuvvetlere çuval geçirecekler, son günlerde görüyoruz artık çuvalda kalmadı hepsini toptan denize atıyorlar öyle gözüküyor. Evet, yani bu özgeçmişimle ilgili kısım bu kadar diğer bir bölüme geçeyim. 7 Ocak günü ben sabahları erken köprüye takılmamak için karşıda oturuyorum iş yerim Gayrettepe Mecidiyeköy’e yakın Gayrettepe diye geçiyor. 7:15’te geldim, şirketimin yakınında baktım bir sürü sivil birileri var şirkete geldim onlar da geldi onlar polismiş meğer şirketin kapısın daha ana kapıdan girdim daire kapısını açmadan dediler işte sen misin böyle böyle geldik tanıttılar yazıyı sordum yazı sadece 1 satır adımın geçtiği yeri gösterdiler. Polisin hüviyetini sordum gösterdi bir hüviyet zaten anlamıyorum yani sahte bir şeyde gösterse anlamayacağım. Peki dedim avukatımı arayayım dedim aradım, kızımı aradım telefonla böyle böyle dedim şirketin alarmı var girip hemen alarmı açtım onlarla beraber arkadan hemen içeri girdik yani alarmı açmam benim 10 saniye sürüyor 5 saniye filan. Şimdi bu alarmı da niye koyduk onu da söyleyeyim bu 2006 yılında şirketimize 2 defa arka arkaya hırsız girdi. Alarm yoktu birincisinde bütün bilgisayarların belleklerini, disklerini alıp gitti bunlar polis kayıtlarında var. Sigortalıyız sigortadan parasını aldık 1 hafta sonra bir daha geldi o arada ufak uydurma bir alarm koymuştuk o alarm çaldı, kaçtı biz polislerle geldik ama yakalayamadık 2 defada o aralarda onların tarihleri var yanımda. Şirketin önünde arabam duruyor o arabaların da camı kırıldı arka arkaya. Herkes dedi yani namaz değdi ne oldu sanki şimdi onları düşündükçe şöyle bağlıyorum o tarihte belki bir şeyler yapmak için şirketten aldılar ettiler bir çalışmada bu ekibin bir şeyi de olabilir tertip merkezinin olabilir onu bilemeyeceğim. Ondan sonra şirkete polisler girdikten sonra bu sırada kapıcı da geldi, kapıcı da karşı bir komşulu şey etti bende komşuyu tanımıyorum ama komşuda geldi yardımcı oldu içerde polisler her tarafa dağıldı şirket 135 metrekarelik girişte hemen büyük bir salon var. Sağ tarafta banyo, tuvalet, mutfak ordan odalara gidiliyor ufak bir toplantı odası benim odam daha sonra arkada yine başka bir teknik oda birde balkonlar var oldukça şirkette de çok yoğun her taraf dolu yani böyle bilgisayarlar, malzemeler, kutular her taraf dolu. Bir haftada o şirketin içini arayamazlar mümkün değil polis arıyor benim üstümü de şöyle bir aradı çantam var çantama da şöyle bir baktı yani çantamın içinde var ıvır zıvır şeyler var ancak yani büyük böyle bir şey olsa görebilecek içinde. Çok üstünkörü bir arama üstümü de hani sanki bir şey varmış gibi baktı şöyle tamam. Ondan sonra her tarafa dağıldılar ben o arada önce kızım geldi arkadan öbür kızım geldi elemanlar geldi ama onlar yarım saat bir saat sonra filan geliyorlar. Avukatımda bir, bir buçuk saat sonra veya bir saat sonra avukatımda geldi o karşıdan geliyor çünkü geldi elemanlar geldi. Şirketteki bütün CD’leri toplamaya başladılar, odalardan arka odalardan masalardan topluyorlar bunları toplantı odasına getiriyorlar masanın üzerine yığıyorlar bunları imzalayın diyorlar ben baştan bir iki tane imzaladım baktım çok baş edecek gibi değil bu sefer ben ortalıkta dolaşıp bari benim cep telefonumda duruyor cep telefonumla konuşuyorum. Neden sonra aklıma geldi sordum eve dedim gitmişler mi diye? Ha dediler eve de gitmişler hanımı aradım o da dedi eve de 14 kişi gitmiş, 14 polis. Neticede burda daha detaylarını anlatıyorum. Polisler bu CD’leri falan toplarken onların ambalajları var ambalajlarından çıkartıyorlar çıplak CD’leri koyuyorlar bazıları işte lisanslı Microsoft’un olsun başka şirketlerin lisanslı CD’leri biz diyoruz bunları almayın. Bak bunlar belli ne olduğu tamam diyorlar onları bırakıyorlar bazı işte kutularda yine şirketlerle ilgili var bak bunları almayın tamam diyorlar onları almıyorlar. Bilgisayarları alacaklar benim bilgisayarın diskini alacaklar tamam dedim alın sonda kızımın da aynı odada diye onunda bilgisayarını aldılar ki o yanlış almamaları lazım onu da aldılar. Daha sonra tutanak tutmaya başlıyor he ben bütün CD’leri ben imzalamadım sonra diğer elemanlar CD’leri imzalamaya başladı hem 2 kızım hem de diğer başka elemanlar onlar CD’leri imzaladı. Tabi bu arada boş CD’leri de almışlar. Yani boş CD bana geri iade edilenlerin içinde boş CD’de var. Mesele bazı CD’ler bozuk diyorlar halbuki dolu içi. Böyle yanlışlıklarda var birde önemli olan şirkette alarm sisteminin kameraları var daha doğrusu gözleri var ama onlar kamera gibi değil sadece bir şey geçtiği zaman alarmı alarm veriyor yani merkeze o şekilde polis sordu bunlar dedi kamera mı dedi? Yok dedim onlar alarmın parçası dedim kamera değil dedim iyi rahatladı. Sonra bir yan odada ufak odada meğer bulmuşlar ben onun orda olduğunu bilmiyorum. İki tane ufak bellek daha doğrusu bir tanesi bizim bildiğimiz bu ufak USB belleklerden, bir tanesi de yine şu kadar boyunda ince yani 3 santim, 4 santime 2 milimetre filan kalınlığında bir elektronik parça elektronik parça dediğim şu elektronik kart gibi. Takma yeri var ama çıplak üstü ben böyle bir şey görmedim bu ne dedim? Bu da sizden çıktı dedi bir an, ya değil bu ikisi bizle alakası yok bakalım diyoruz takalım yok hayır taktırmayız. Bizde de bütün alınan malzemeler her şey şirkette kayıtlıdır biz İSO 9001 belgeliyiz aldığımız USB’ler, CD’ler vesaire hepsi kayıtlıdır. Neticede biz bunlar bizim değil diyoruz yok dediler bu arada ben onu o parçanın ne olduğunu anlayamadım benim elektronik mühendisi Hüseyin Kalkan teknik müdürümüz var onu çağırdım gel Hüseyin bak bu nedir dedim? Baktı bende anlamadım dedi bunun ne olduğunu hadi o USB’de öbürünün de ne olduğunu anlamadım. Daha sonrada şirketten alınan malzemeyi o disketleri falan veri veriyorlar geri verirken o sahte belge e şeyleri de bellekleri de veriyorlar. Onun yeni bir tip bellek tipi olduğunu o benim anlamadığım şeyim benim elemanında anlamadı elektronik mühendisi, anlamadı. Onun yeni bir tip bellek olduğunu ama yeni tip bilgisayarlara takılabildiğini anlıyorlar laptopa takılabiliyormuş. Evet bu şekilde aldılar bizi götürdüler yine mesela evden çıkan zaten üzerinde bir suç unsuru falan yok ama benim eski burda şurda gözüküyor ben yedeklerimi onu söyleyeyim yedeklerimi diske alıyorum çünkü daha doğrusu bende almıyorum ben elemana diyorum ki şunun diyorum benim bilgisayar aman gitmesin bir şey olmasın burda bütün mailleri veya şu, şu, şu directory’ü al, ben directory’ü kullanırken C’de Ata diye bir directory’ü açarım Ataman’ın kısaltılmışı Ata o drectory’ün de altına her şeyi koyarım. Yani gidip belgelerim directory’sünü falan kullanmam, çünkü yani bu benim uzman olarak kullanma stilim böyledir Ata directory’süne alırım. Çünkü belgelerimi kullanırsanız bazı programlar otomatik çalışır belgelerime bir şey atar dışardan birisi virüs girerse belgelerimdeki bilgileri alıp değiştirir onlara virüs yapıştırır. Ama benim Ata directory’sünü bulmaz gibi dolayısıyla benim directory’m ayrıdır zaten yedek ve CD’ye alma olayını filan da ben yapmam elemana derim ki onu da senede bir falan yapıyoruz zaten birde şirket içinde de yedek alınıyor dolayısıyla bizim CD’lere yedek alma, CD kullanma gibi bir şeyimiz yok. CD’ler ancak firmalardan gelen CD veya DVD bilgisayarla ilgili işte program CD’leri veya müşterilerimiz yedek alıp yedek gönderiyor bize. Üzerinde çalışma yapıyoruz müşterilerin bilgileri veya bizim müşterilere göndermek için hazırladığımız programları alıp gönderiyoruz yani posta ile falan göndermedik ufak şeyleri zaten internetten bağlanıp yapıyoruz. Son zamanlarda internet iyice arttı. Zaten benimkileri toplarken eskiden biliyorsunuz disketler vardı ufak o disketlerden bile bir sürü evden almışlar iş yerinden almışlar filan başka büyük kasetler vardı onların hiç birinde bir şey çıkmadı zaten. Ben eskiden beri iddia edildiği gibi yıllardır Ergenekon terör örgütü şeyinde olsaydım o disketlerde bir şey çıkardı yok hiç birinde bir şey yok sadece en son yeni konan CD, DVD onlarda yeni teknoloji dediğim gibi ben zaten yedeğimi CD’lere almıyorum zaten Levent albayında işte koydukları meşru 51 numaralı DVD olayı var. Bunu hemen o zaman Uğur Dündar’ın programında da çıkmıştı suç duyurusunda da bulunmuştuk Ankara Cumhuriyet savcılığına bu konuda da suç duyurusunda bulunuldu. Ama mesela benim evdeki yedek diskim, diske aldırıyorum diyorum ya elemana aldırıyorum yedekleri komidinin üstünde açıkta duruyor. O şekilde zaten yazıyor şeyde evdeki arama tutanağında komidinin üstünde o diskte benim yedeklerim var. Saklı gizli değil benim yedeğim bile ortada duruyor. Çünkü ben onu zaman zaman getirip dolduruyorum şey ediyorum veriyorum elemana hani yıl sonu falan geliyor ben bir daha bir yedek aldırırım diye düşünüyordum yoksa da dedim komidinin üstünde durmazsa da komidinin içinde durur. Yine aramada dediler ki bir tek işte Ataman Bey birde Aydeniz hanım aynı odadasınız alacağız diğerlerini almayacağız diskleri filan deyince sevindik çünkü şirketin çalışması duracak ama yine Aydeniz’in aldıkları için işler aksadı tabi. Onun için yazı yazmıştık bizimkileri daha erken verdiler. Bir ay sonra kadar galiba 1, 2 ay sonra verdiler. Yine benim şirketin önünde park halinde sabah geldiğim arabam vardı arabayla geldiğimde zaten şirketin önüne park ederken polislerde durdu gördü benim arabayla geldiğimi görüyorlar. Arabam orda hatta dedim arabamı da arayın dedim yok yok dediler aramadılar, arabamıza da bakmadılar. Dedik ya bunların kopyalarını alın verin hem işler aksamasın avukatım da istedi bende istedim yok dediler zor olur uzun sürer. Dedik zor olmaz burda bilgisayarcıyız arkadaşımız hemen gider yeni disk alır bu disklerin hepsine sizin gözünüz önünde sizlerle beraber kopyalamasını yapar yani polislere de bir iş çıkartmıyoruz. Bunları yapalım o şekilde alın dedik. Kopyasını bize bırakın dedik. Bizim bütün korkumuz hani ben hiç öyle sahte bellek filan bir şey düşünmedim benim bütün derdim şirketin işi aksamasın onların şirketin esas disklerinin yedeğini alalım CD’leri bile düşünmedik. Ama yok dediler olmaz dediler hatta o arada telefon edip ben onu duymadım farkında değilim de avukatım ve kızım söylüyor onlar diyor telefon etti merkeze sorup hani yedek istiyorlar ne yapalım yok, yok demişler polis o şekilde sormuş. Neyse bu arada tabi olayı duyan biz kaç kişiyiz grubundan olsun benim arkadaşlarımdan olsun sağdan soldan şirkete gelenlerde oldu. Arama daha devam ediyor aşağı yukarı elemanlar bizim işte 7, 8 kişi, polisler 8 kişi gelenlerde 7, 8 kişi diyelim şirket 135 metrekare her metrekareye bir adam düşer oldu, dolu şirket tabi dolapları falan çıkartırsak dolaşma yeri o sırada çay, kahve servisi yapıyoruz polislerde gayet iyi davrandı kelepçe takmadılar kaçma şüphesi yok, zorluk çıkarmam. Zaten efendi efendi geçtik oturduk arabaya o sırada ilk gelen kişi vardı o da tanık olarak yani imza atacak o da gitmiş o arada yakında bankada çalışıyor evrakı imzalatmak için ona gittiler imzalattılar yani şahit diye ondan sonra bir de şu mesela daha sonra Vatan caddesine gittikten sonra orda avukata şeye adli tıpa götürüyorlar adli tıpta da benim yazdığım yazı var bu 79, 76. klasör PDF 165’e 203. O sayfada şöyle yazıyorum doktor raporunun altına şu ana kadar kötü muamele görmedim polisler iyi davrandı teşekkürler. Ben polislere karşı her zaman saygı ve sevgim vardır. Şurda olan yazı dolayısıyla son gün emniyetten çıkarken de yine teşekkür ettim orda deftere de teşekkürlerimi yazdım polisten de hiçbir kötü muamele görmedim. Şimdi emniyette 127 tane CD, DVD varmış toplam içinde dediğim gibi bunların boşlarda var. Biz devamlı talepte bulunuyoruz ben 2 tane bellek sahte 6 tanede CD bir tanesi DVD onun 6’nın 5 tanesi CD bir tanesi DVD sonra bir tanede emniyete verilmiş olan pardon emanete verilmiş olan var muhtemelen o da sahte bilmiyorum onun içinde ne olduğunu dahi bilmiyorum. Onu da ne zaman çıkarsa ortaya o zaman anlayacağız içinde ne olduğunu ondan iddianamelerde bahsedilmiyor sadece çok gizli bilgiler onun için emanete alınmış. Bir kere bu alınan deliller CMK 134’e göre alınmadığı için delil niteliğinde değil hukuki olarak bir kere bunları delil olarak kesinlikle kabul etmiyorum. Benim burda çıkıp ben bunları kabul etmiyorum deyip burda savunmayı bitirebilirim ama ben bunlar hakkında uzun uzun çalıştım. Bu konularda birtakım yanlışlıklar var görebildiğim kadarıyla onları da anlatacağım. Niye böyle yaptılar diye? Birde şunu söyleyeyim şirketimizde bir tek kasa vardır kasada da laptopu tutuyoruz diz üstü bilgisayarı o da çalınmasın diye nitekim o çalınmadı hırsızlık olduğunda zaten kasada pek para bulunmaz çok az para bulunur. Bütün işlemlerimizi hep bankadan yaparız ve şirketin hiçbir yerinde de saklı, gizli, kilitli dolap yoktur. Bu buldukları sahte 2 bellek bu toplantı misafir odası dediğimiz yerde bulunuyor daha sonra bana kızım anlatıyor orda masaya oturturmuş bak sen burda otur o karşısında bir tane dolap var dolap açılıp birileri bir polis arayacak başka bir polis kızımı buraya oturtuyor. Sende diyor öbür polise de gel sende buraya bak diyor öyle bir şekilde ayarlamış ki yani o sahte 2 tane bellek çıkarken kızım görsün diye. O odada da hı şunu söyleyeyim o odada da göz yok onlar ilk başta kamera zannettiler göz olmayan oraya koydular. Öyle anlaşılıyor. Daha sonra emniyette bizim bellekler üzerinde oynandığı belli burası önemli bakın şurda avukat Hüseyin Buzoğlu ile ilgili bir olay var onu anlatmak istiyorum. Benle beraber 10. dalgada Hüseyin Buzoğlu’da Tuncer Kılınç’ın avukatı olarak oraya gelmiş, geldiği gibi orda onu da tutukladılar. Daha sonra o serbest kaldı onun belleğini verdikleri zaman benim bir yol evvelki bir yıllık e-postalarım muhtemelen o yedeklerden almışlar e-postalarım Hüseyin Buzoğlu’nun bilgisayarına yüklen şey pardon USB belleğine yüklenmiş. Ben Hüseyin Buzoğlu’nu tanımam, etmem. Nasıl oluyor da benim 1 yıllık e-postalarım Hüseyin Buzoğlu’na yükleniyor? Demek ki orda alıp istedikleri gibi belleklerde onunkini ona onunkini ona filan bunlar ayarlama yaparken karıştırıp yüklemişler. Evet, Burda da savcılarda savcılıkta daha sonra detaylı anlatacağım ama hiç benim kullanmadığım tarzda bilgisayarı sanki varmış gibi işte şu klasör veya dizin veya directory diyorum ben ona. İngilizcesi ile böyle yabancı olarak şunlar bulundu bunlar bulundu vesaire diyorlar hiç benle ilgisi yok onların ben nezarethanede ne yaptım? Esasında orda ben tek başıma olsam ifade verirdim emniyete polislere, polislere güveniyordum. Fakat gelen avukatlar ve çevredekiler dediler ki sen dediler burda ifade verme. Demek onlar daha tecrübeliymiş benim daha yeni Amerika’dan öğrendiğim bir husus vardır bize Amerika’da verilen eğitimde yönetici olarak biz bildiğiniz konuda çalışın bilmediğiniz konuda bir şey söylemeyin. Ama avukat gelip sen burda ifade verme diyorsa avukat benden daha iyi biliyordur ben avukatın sözünü dinlerim. Dolayısıyla ifade vermedim orda ben kitap okudu hafif kültürfizik yaptım o soğukta. Bir tanesi babam Atatürk Falih Rıfkı Atay Atatürk’ün ne zor günler geçirdiğini orda çok güzel anlatıyor. En önemlisi bir tanesi eski Mezopotamya tarihi bu milattan evvel 15 bin yılından başlayıp milada kadar yani sıfırıncı yıla kadar olan olayları anlatıyor. Bu Mezopotamya dediğimiz bizim Doğu Anadolu, Güney Doğu Anadolu burda şunu gördüm bu topraklarda şimdiye kadar ne kadar çok kavimler gelip geçmiş insanlar gelip geçmiş krallıklar kurulmuş yıkılmış gelmiş geçmiş. Biz burda neyiz? Bu tarihte hele ben bir insan olarak bir kişi olarak 60 sene yaşadım daha 3, 5 sene 10 sene yaşarım yaşamam bilmiyorum ne kadar yaşayacağım. Bu kadar binlerce yıl içinde Türkiye Cumhuriyeti tarihi Osmanlı tarihi bile çok ufak bir rakamlar geliyor dolayısıyla biz esasında neyin kavgasını yapıyoruz burda? Doğru olup doğru yaşamamız lazım, diğer bir konu Irak bataklığında Türk Amerikan ilişkileri. Bunu Sayın Mustafa Balbay’ın yazdığıydı, diğer bir konuda Google diye internet firması var bunun hikayesi tabi bu kitapları seçerken ille de ben bu kitapları bir sürü kitap arasından seçtim bunları bulmuşlar onları getirdiler yani direk olarak şu kitabı okuyacağım diyorsun gelmiyor orda listeden yazıyorsun gidiyorlar kütüphaneden gel git, gel git olmasın diye ben onlara 15 tane kitap ismi verdiysem bu 4 tanesi geldi onları okudum. Şimdi bunu da okumadan geçeyim ama çok ben tutuklandıktan sonra kızım Aydeniz Yıldırım 7 Ocak günü internete bir mesaj yazıyor olumlu olarak fikirlerini bildiriyor. Polisler hakkında keşke bu ortamda polislerle bulunmasıydık bize iyi davrandılar filan şeklinde tam şimdi detayını bilemiyorum ama birazcıkta yoruldum burda bir ara verelim bulursam onu da arada okuyayım isterim.”
Yüklə 371,01 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin