el-İTİBÂR
Hâzimî'nîn (ö. 584/1188) nâsih ve mensuh hadisler konusundaki eseri.
Tam adı Kitâbü'î-İHibâr fî beyâni'n-nâsih ve'l-mensûh mine'l-âşâr (ahbâr) olup müellifin öğrencilerinden Abdullah b. Hasan es-Sa'dî tarafından rivayet edilmiştir. Nâsih ve mensuh ilmini "hadisleri hadislerle bilme ve anlama ilmi" diye tanımlayan Hâzimî, yedi cüzden oluşan eserinin giriş mahiyetindeki birinci cüzünde nâsih ve mensuhu bilmeyenlerin bu konuda çok az şey söylenip yazıldığını ileri sürmelerine rağmen bu alanda çalışmaların az olmadığını, fakat bunların yeterince bilinmediğini kaydetmekte ve nesihle ilgili bazı teknik bilgiler vermektedir. Müellif bu cüzde ayrıca neshin sözlük ve terim mânalarını açıklamış, nesihte aranan şartları, neshin belirtilerini, tearuz ve tercihte başvurulacak ölçüleri belirtmiştir. Tercihte takip edilmesi gereken yollar, tahsisle nesih arasındaki fark, kitabın sünnetle neshi meselesi, sünnetin kitabı tefsir edişi gibi konulan incelemiş ve âlimlerin bu hususta ihtilâf ve ittifak ettikleri noktaları belirlemeye çalışmıştır. Fıkıh bablarına göre düzenlenen, nâsih ve mensuh haberlerini toplayıp değerlendirmeyi amaçlayan eserin diğer cüzlerinde, "Kitâbü't-Tahâre"den "Kitâbü'l-Li-bâs"a kadar yirmi iki kitap ve onların altında muhtelif bablar halinde aralarında zıtlık görülen haberler sıralanmış, bunların sıhhati konusundaki rivayetler zikredilmiştir. Hâzimî. nâsih ve mensuhun çeşitleri hakkında nazarî bilgi vermekle beraber eserinde genellikle hadisin hadisi neshiyle ilgili örnekler üzerinde durmuştur.
Başta İhtilâfü'l-hadîş olmak üzere İmam Şafiî'nin eserleri Hâzimînin birinci derecede kaynaklarını teşkil eder. 127 şeyhten hadis nakleden müellif adlarını zikretmese de hocalarından bazılarının eserlerinden faydalanmış340 Esrem'in Nâsihu'l-hadîş ve men-sûhuh'u ile Tahâvî'nin Şerhu Mecâni'l-dşârından yine kaynak belirtmeden nakillerde bulunmuştur.341 Hadiste nâsih ve mensuh konusunda benzeri görülmemiş bir çalışma olarak kabul edilen eser 342 daha sonraki çalışmalarda kaynak olarak kullanılmıştır.
İlk defa Haydarâbâd'da (1319) ve ardından Kahire'de (1346, 1349) basılan e!-İcti-bâr'ın güvenilir neşirlerinden biri, aralarında Seyyid Hâşim en-Nedvî ile Muhammed Tâhâ en-Nedvî'nİn de bulunduğu bir heyet tarafından gerçekleştirilmiş 343 eser Muhammed Râgıb et-Tabbâh (Halep 1346/1927). Râtib Hâkimîf Humus 1386/1966), Muhammed Ahmed Abdülazîz (Kahire 1979) ve Ab-dülmu'tî Emîn Karacı (Halep 1403/1982) tarafından da yayımlanmıştır.
Bibliyografya :
Hâzimî, el-İctibâr ft'n-nâsih ue'l-mensûh mi-ne7-âsâr(nşr. Abdiilmu'tîEmîn Kal'acî), Halep 1403/1982; Keşfü'z-zunûn, II, 1920; Ibnü'l-İmâd,Şezerât,\V, 282; hâfıu'l-meknûn, I, 97; Kettânî. er-Risâletü'l-müstetrafe (Özbek], s. 119; Ali Osman Koçkuzu. Hadiste Nâsİh-Men-sûh Meselesi,İstanbul 1985, s.55-61;Syed Has-himi. "The Da'İrat-ul-Macârif, /C, IV (1930). s. 630-631; G. C. Anavvati. "Textes anciens edites en Egypte au cours des annees 19 79-1980", M/DEO,XV(I982), s. 176-178.
İ’TİDA 344 İTİDAL
Duygu, düşünce, ahlâk ve davranışlardaki denge anlamında bir terim.
Adi kökünden masdar olup klasik sözlüklerde "iki aşırı tutum ve davranış arasındaki orta hal" şeklinde tanımlanan i'tidâl bu genel tanım çerçevesinde "orta halde bulunma, ölçülü ve ılımlı olma, soğukkanlılık, denge, düzgünlük, doğruluk" şeklinde açıklanmıştır; ayrıca adalet kelimesinin bir anlamının da "itidal ve istikamet" olduğu belirtilir.345 Felsefe kültürünün İslâm dünyasında gelişmesiyle birlikte itidal kelimesi "mizaç, karakter ve ahlâkta aşırılıklardan uzaklık, ılımlılık, denge" mânasında ahlâk ve psikoloji terimi olarak kullanılmaya başlanmıştır. Ya'küb b. İs-hak el-Kindî, İslâm kültüründe ilk felsefî terimler sözlüğü olan Risale fîhudûdi'l-eşyâ ve rüsûmihâ adlı eserinde "felsefe bakımından itidal, yani karakterin dengeli oluşu derken bu anlama işaret eder. Ayrıca itidal kavramı, eski tıpta ahlât-ı erbaa sayesinde organizmanın düzenli ve sağlıklı işleyişinin insanın kişiliğine olan etkisini de ifade eder. Edebiyatta ise "şiirin vezin kurallarına uygunluğu" anlamına gelir.
Kur'ân-ı Kerîm'de itidal kelimesi geçmemekle birlikte aynı kökten olan "ade-le" fiili bir âyette insanın itidalli, uyumlu, düzgün bir yapıda yaratıldığını ifade etmek üzere kullanılmıştır.346 Ayrıca çeşitli âyetlerde ahlâkî eğilimlerde, huylarda, tutum ve davranışlarda ifrat ve tefrit yönündeki sapmalar yerilmiş, bu hususta itidalli davranmanın önemine işaret edilmiştir. Harcamalarda 347 dünya ve âhiret işlerine yönelmede 348 dostluk ve düşmanlıkta 349 cezalandırmada 350 aşırılığı yasaklayan âyetler Kur'an'ın itidale verdiği önemi gösteren örneklerden bazılarıdır. Ayrıca sık sık tekrar edilen "sırât-ı müstakim" tabiri de genellikle inançta, ahlâk ve yaşayışta her türlü yanlışlık ve aşırılıklardan uzak, doğru, dengeli ve orta yo! olarak açıklanmıştır.
Hadislerde itidal kelimesi "rükûdan veya secdeden kalkma, doğrulma" gibi sözlük anlamlarında geçmekle birlikte 351 terim olarak kullanılmamıştır. Ancak hadislerde de ibadetlerden yeme içmeye, giyim kuşama vb. ihtiyaçlara kadar hayatın her alanında dengeli, ölçülü olmaya önem verilmiş, genel olarak duyguların, tutum ve davranışların normal ve dengeli olması istenmiştir. Meselâ aşırı sevginin gözü kör, kulağı sağır edebileceği uyarısında bulunulmakta, insanlar sevdiklerini ölçülü sevmeye çağrılmakta 352 dinde aşırılık yasaklanırken bunun eski toplumların yıkımını hazırlayan kötü bir huy olduğu belirtilmekte 353 aşırı dünyevîleşme reddedildiği gibi din ve ibadet adına dahi olsa bütünüyle dünya işlerinden kopacak kadar aşırılığa sapmak da yasaklanmaktadır.354
Dünya nimetleri karşısında sabır, kanaat, tevekkül, zühd gibi kavramlarla Kur-'an ve Sünnet'in ortaya koyduğu bu ölçülü ve duyarlı tavrı zamanla bazı mutasavvıflar ve tarikatlar dünyaya büsbütün sırt çevirme noktalarına kadar götürmüş 355 ancak bu tutum, başta Selefîler olmak üzere âlim ve düşünürler tarafından itidalden sapma olarak değerlendirilip eleştirilmiştir.356
Kindî'den itibaren İslâm filozofları ahlâk ve davranışlarda aşırılıktan uzak durmayı, ılımlı ve dengeli olmayı öğütleyen âyet ve hadislerden de ilham alarak itidal kavramını "insan davranışlarının ifrat ve tefrit denilen iki aşırı uç arasında orta bir halde olması" şeklinde açıklamışlardır. Daha çok "vasat" kelimesiyle ifade edilen bu orta hal zamanla olgunlaşıp karakter durumuna gelince "fazilet" olarak adlandırılmıştır. Bu anlayışın zamanla İbn Hazm. Râgıb el-İsfahânî. Gazzâlî gibi âlimler tarafından benimsenerek ortak bir kabul haline geldiği görülmektedir. İslâm ahlâk kültüründe "temel faziletler" 357 diye anılan erdemlerden hikmet bilgi gücünün, yiğitlik, öfke veya üstün gelme gücünün, iffet de arzu gücünün itidali şeklinde açıklanmış, bu suretle insanın ahlâkî yapısında ve kişiliğinde bütün güçlerin itidal noktasında meleke halini alışıyla onda dördüncü temel erdemin gerçekleşmiş olacağı belirtilmiştir. Bu erdem Kindî tarafından itidal olarak adlandırılırken daha sonraki kaynaklarda bunun yerine adalet terimi benimsenmiştir.
Her fazilet bir denge (itidal) ve bir normal tavırdır. Bundan sapma ya fazlalık veya eksiklik yani aşırılık sayılır; fazlalık yönünde sapmaya ifrat, eksiklik yönünde sapmaya da tefrit denir. İster fazlalık isterse eksiklik şeklinde olsun her aşırılık bir rezîlettir. Fârâbî bütün iyi fiillerin bu iki aşın uç arasındaki mutedil ve orta fiiller, aynı şekilde bütün erdemlerin, yine ikisi de erdemsizlik olan aşırılıklar arasında orta mahiyetteki psikolojik eğilimler ve yetenekler olduğunu İfade etmekte; daha sonra da iffet, cömertlik, yiğitlik, tevazu, hilim gibi çeşitli erdemleri ve bunlardan sapmalar sonucu meydana gelen erdemsizlikleri belirtilen temel düşünce Çerçevesinde tanıtmaktadır.358 Genel olarak kendisinden önceki görüşleri paylaşan İbn Sînâ'-nm, özellikle ifrat ve tefrit yönündeki sapmaları insandaki hayvanî duyguların doğurduğu sonuçlar olarak görürken "orta (tavassut) melekesi" diye de andığı itidali insana has düşünme gücünün eseri ve hayvanî güçler karşısında bir tür özgürlük olarak değerlendirmesi ilgi çekicidir.359
Fârâbî ve daha sonra gelen diğer ahlâk düşünürleri, ahlâkta itidal ve vasat kavramlarıyla ifade edilen orta noktanın matematiksel anlamda sabit bir nokta olarak anlaşılmaması gerektiğini özellikle belirtirler. Aksine, tıpkı dengeli beslenmenin çocuklara ve yetişkinlere göre veya havanın mutedil oluşunun yaz ve kış mevsimlerine göre değişmesi gibi ahlâkî fiiller ve erdemlerle ilgili itidalde farklı kişi, zaman, mekân vb. durumlara göre değişebilir. Meselâ zengin için cömertlik, asker için kahramanlık, anne İçin şefkat erdemlerinin itidal ve vasat derecesi ifrat tarafına daha yakın bir noktada olmalıdır. Buna göre bir kişi için fazilet sayılan bir tutumun başka bir kişi hakkında rezîlet sayılması mümkündür.360
Bibliyografya :
Lisânü'l-'Arab, '""adi" md.; et-Ta'rîfât, "el-cadr md.; Tacü'l-'arüs, "cadl" md.; Kamus Tercümesi, "adi" md.; Wensinck, el-Muccem, "'adi" md.; Müsned, I, 215, 347; V, 194; VI, 226, 450; Dârimî, "Nikâh", 3; Buhârî, "Şavm", 51, "Zekât", 30, "Teheccüd", 20, "Nikâh", l,"Cİhâd", 70, "Rikak", 3, 4, "ftişâm", 5; Müslim, "Zekât", 40; Ebû Dâvûd, "Edeb", 116;Tirmizî, "Birr", 59; Aristoteles [Aristo], İthiçe a Nicomaçue (trc. ] Tricot). Paris 1994, s. 90-97 (1104b-l 105ü): Kin-dî. Resâ'UA, 128;Taberî. Câmıcu7-beyân,XXX, 87; Fârâbî, Fuşûlü'l-medenî(nşr. D. M. Dunlopl. Cambridge 1961, s. 113-117, 119-122, 135-136, 169; İbn Miskeveyh, Tehzîbü'l-ahlâk (nşr. İbnü'l-Hatîb). Kahire 1398, s. 49, 147; İbn Sfnâ. en-/Vecâ((rışr. M.Taki Dânişpejûh), Tahran 1364 hş., s. 318-320, 590, 693-694; Râgıb el-İsfahâ-nî, ez-Zerfa ilâ mekârimi'ş-şeri'a, Beyrut 1400/ 1980,"s. 266-270; Gazzâlî. İhya1, III, 53-58; Ebü'l-Ferec İbnü'l-Cevzî, Telbîsü İblis, Beyrut 1414/1994, s. 197-246, 280-290; Şevkânî, Fet-hu'l-kadîr, Beyrut 1412/1991, V, 458; Mustafa Çağrıcı, İslâm Düşüncesinde Ahlâk, İstanbul 2000, s. 65-68
Dostları ilə paylaş: |