Kur'AN'da tevhiD



Yüklə 1,67 Mb.
səhifə13/39
tarix07.01.2019
ölçüsü1,67 Mb.
#90829
1   ...   9   10   11   12   13   14   15   16   ...   39

2- EL-EKREM, EL-KERİM

Kendi alanında iyi olan her şeye kerem vasfı verilir. 900 Bu vasıf Yü­ce Allah için kullanıldığı zaman, O'ndan tezahür eden nimetlerinin ve ihsanının ismi olur. Kerem, karşılık beklemeksizin vermek anlamında olduğu için el-Ekrem, Allah'ın kullarına sayılamayacak kadar çok ni­metler ihsan etmesi, kullarının inkâr ve nankörlüklerine rağmen onları cezalandırmakta acele etmemesi, onların tevbelerini kabul etme­si gibi vasıflarını karşılamak için kullanılan ismi demek olur. el-Kerîm ise, Allah'ın sıfatı olarak; hayrı çok olan, sahavetli, bağışı tükenmeyen mu'tî, her türlü şeref ve fazileti kendisinde toplayan, işleri övülmeye lâ­yık, yüce, kendisine yaraşmayan şeylerden münezzeh, Azîz, afvedici ma­nalarında tefsir olunur. 901

Kur'an-ı Kerim'de Yüce Allah'ın keremli olduğunu bildirmek için kul­lanılan ilk vasıf “el-Ekrem” dir:

“Senin Rabbin, nihayetsiz kerem sahibidir.” 902 Daha sonra “el-Kerim” ismi Rabbimiz hakkında varid olmuştur: “Ey insan! Kerim olan Rabbine karşı seni aldatan nedir? O ki seni yaratmış, sana şekil vermiş, senin yaratılışını düzgün kılıp denkleştirmiş ve istediği gibi seni bir araya getirmiştir.”903

KRM fiil kökünden türeyen ve “el-Ekrem” ile “el-Kerim” isimleriyle yakın ilgili olan “Zü'l-Celâli ve'1-İkrâm” ise ululuk, azamet ve ikram sa­hibi 904 demektir. Bu isim şeref ve kemâlin yalnız Allah'a ait olduğu­nu ve değer vermenin de ancak O'ndan kaynaklandığını beyan ediyor:

“Yeryüzünde bulunan herkes fânidir. Fakat, celâl ve ikram sahibi Rabbi'nin Vechi bakidir.”905

“Celâl ve ikram sahibi Rabbinin ismi ne yücedir.” 906 Mekkî surelerden biri olan Rahman suresinin iki farklı yerinde ge­çen “Zü'l-celâli ve'1-İkrâm”, Yüce Rabbimizin yüceltilmeye, ululanma­ya, emir ve yasaklarına itaat edilerek karşı gelinmemeye ve kendisine muhalefet edilmemeye layık olduğu anlamlara gelmektedir. 907

3- ALLAH




a- “Allah” Sözcüğünün Etimolojisi:

Cenab-ı Allah'ın zâtına mahsus olan özel ismi “Allah” lafzıdır. Al­lah ismi Cenab-ı Hakk'tan başka hiç bir varlık için kullanılmamıştır ve kullanılması (da) caiz değildir. 908 Allah, bütün ilahi sıfatlan kendi­sinde toplayan zata delalet eden A'lemdir. 909

Allah lafza-i Celali'nin başındaki “eliflârrr harf-i ta'rif olarak alına­cak olursa Lah kelimesinin, önceleri başka bir anlamda kullanılırken, sonradan Cenab-ı Hakk’ın zâtı için kullanılmak üzere va'zolunmuş 910 ismi hâs (özel isim) olduğu ortaya çıkar. Arapça'da bu mefhum, İlâh-i Ma'lum, yani “belli tanrı” demek olan “el-İlâh” ism-i hassı ile hülâsa edilmiştir. “Halik-i âlem” veya “Halik-i küll” (âlemin yaratıcısı veya her şeyin yaratıcısı) mefhumu ile de iktifa olunabilir. Bunları Allah Teâla'nın bir tarifi ismi veya lafzîsi olarak ahzedebiliriz. Biz her halde şunu iti­raf edebiliriz ki, bizim “Allah” ism-i celâlinden duyduğumuz manay-ı vahit (tek anlam) bu mefhumların hepsinden daha vazıh ve daha ekmeldir. Binaenaleyh bu ism-i hâs (özel isim)sın bir ism-i alem olması kalbimize daha yakındır. Gerek ism-i hâs olsun, gerek ism-i alem, “Allah” ism-i celâli ile yine Allah'tan mâada yâd olunmamıştır. O'nun adaşı yoktur. Binaenaleyh ism-i hâssın tesniye (ikili)si, cemi (çoğulu) de yoktur. 911

“Lan” sözcüğünün süryanice “Lâha” sözcüğünden Arapçalaştırıldığını söyleyenler olduğu gibi, Arapca “Alâhâ” kelimesinin Arap diline bo­zulmuş bir şekilde geçtiğini söyleyenler de vardır. Hatta İbranice “Elohim” kelimesiyle Arapçadaki “Lahûm” sözcüğü arasında irtibat bulun­duğunu söyleyenlerde çıkmıştır. “Lâh” kelimesiyle câhiliyet dönemi Arapların tapındığı bir put olan “Lât” kelimesi arasında ilgi kuranlar da yok değildir. 912

Batı dillerinde -bu manayı tam karşılayamamakla beraber-Allah mukabili olarak Fransızca “Dieu”, İtalyanca “Dio”, İngilizce “God”, Almanca “Gott” kelimeleri kullanılırken Yahudi milleti de kendi milli ilahları olarak “Yahova” kelimesini kullanırlar.

“Allah” kelimesinin etimolojisi ve geçirdiği tarihi evrim konusunda çok şey söylenmiştir. Peşinen söyleyelim ki, bu konuda ileri sürülen gö­rüşlerden hiç biri, az veya çok kuvvetli bir ihtimal ve teklif olmaktan öteye geçebilmiş değildir. Tahminlerin çok göründüğü her şeyde oldu­ğu gibi, bu konuda da, zayıflığı aşikâr olan hipotezlerde vardır. (...) Bun­ların 30 kadar hatta daha fazla olduğunu söylemekle yetinelim. 913



b- “Allah” Konusunda Kur'an'ın Öğretisi:

“Allah” lafzı, bütün Kur'an'da açık ve müstetir zamirler ve muzaf du­rumların dışında salt olarak 980 defa varid olmuştur. 914 Bu lafız mu­zaf durumlarla beraber Kur'an'da 2697 defa geçmektedir. 915 Fazlu'r-Rahman bu ismin 6.000’den fazla olduğunu söylemektedir. Anlaşılan, onun bildirdiği sayıma açık ve müstetir zamirler de girmektedir. (...) Bü­tün Kur'an'da varid olan “Allah” isminin, Mekkî ve Medenî surelere da­ğılış nisbeti, takrîbî olarak şöyledir: % 35-40 Mekkî surelerde, % 60-65 Medenî surelerde. 916

Kur'an’ın nazil olduğu çevrede yaşamlannı sürdüren Araplar, “Al­lah” ismiyle maruf, göklerin ve yerin yaratıcısı bir kudreti kabul edi­yorlardı. Kur'an’ın ulûhiyyet hakkındaki inancı düzeltmek isterken, on­ların ismen inandıkları “Allah” mefhumundan hareket ettiğini biliyo­ruz. 917 Çünkü, Arap müşrikleri sadece Allah'ın varlığını kabul etmek­le kalmayıp, O'nun evrenin, hatta -kendi tanrıları olarak kabul ettik­leri Lât, Menat, Uzza, Hûbel gibi putlarda dahil- öteki tanrıların yara­tıcısı olduğuna da tereddüt etmeden inanıyorlardı. Daha da ileri gide­rek -yeri gelince- öteki tanrıları bir kenara bırakıp, son çare, büyük ka­pı olarak O'na başvurmaktan da çekinmiyorlardı. 918

De ki: “Biliyorsanız (söyleyin hadi) dünya ve içinde bulunanlar ki­mindir?”

Allah'ındır” diyecekler. De ki, “O halde düşünmüyor musunuz?” “Yedi göğün Rabbi ve büyük Arş’ın Rabbi kimdir?” de.” “Allah'ındır” diyecekler. O halde niçin sakınmıyorsunuz? de.” “Biliyorsanız (söyleyin hadi) herşeyin melekûtu (mülkü ve yönetimi) elinde olan, koruyup kollayan, fakat kendisi korunup kallanmayan kimdir?” de.”

Allah'tır diyecekler. De ki, öyleyse nasıl büyüleniyorsunuz?” “Doğrusu biz, onlara hakkı getirdik, (bizim söylediklerimiz gerçek, fakat) onlarsa düpedüz yalancılık yapıyorlar.”919

Demek ki Arap müşriklerinin, daha genel olarak söylersek, Kur'an’ın ilk nazil olduğu çevrede yaşamlarını sürdüren insanların “Allah” söz­cüğü hakkındaki yanlış anlayışları, bozuk itikatları, Allah'ın varlığını bilmiyor, tanımıyor ya da bildikleri halde inkar ediyor olmalarından do­layı değil, bilakis onların teori/nazari planda kabul edip, fakat pratik yaşayışlarından silmiş oldukları, “Allah” ismini verdikleri bir ulûhiyete nazari olarak tapınmakla birlikte günlük yaşamlarındaki tapınma­larını öbür rabb ve ilahlara yaptıkları, kısacası şirk koştukları içindir. Kur'an-ı Kerim, pratik yansımadan yoksun, lafzı bî medlul olan “Al­lah” kavramını sahip olduğu yere yeniden oturtmak, Allah'ın bütün ka­inatın tek sahibi ve ibadete lâyık tek varlık olduğu gerçeğini insanlık nezdinde yeniden yerleştirmek ve en önemlisi de “Allah” lafzını bütün kemâl sıfatlan kendisinde toplayan “odak kavram” haline getirmek ama­cıyla delil üstüne delil sıralamıştır.

Andolsun, onlara: “Gökleri ve yeri kim yarattı, güneşi ve ayı kim bo­yun eğdirdi?” desen; “Allah”, derler. O halde nasıl Allah'ın (birliğinden) döndürülüyorsunuz?”920

Onlara: “Kim gökten suyu indirip de ölmüş olan yeri onunla dirilt­ti?” diye sorsan; “Allah”, derler. De ki: “Hamd, Allah'a lâyıktır.” Fakat onların çoğu düşünmezler. 921

Kur'an, Allah'ı aramak, O'na yönelmek için kişinin takip etmesi gereken yolu da belirlemiştir. Bu yol nedir? Kur'an onun bir tek yol ol­duğunu ve ferdin hayatının her dönemine yansıması gerektiğini vur­guluyor. İşte o yol kainata yönelmek, insanın dışında işleyen her şe­yin görevini bihakkın yerine getirdiğini görmek ve yine her şeyin tamam­layıcı bir sanatkarın sanatı ve lütf-u keremi olduğunu görmektir. Ancak böylece kişi kainattaki Tevhid'i idrak edecek, “Hamd'in sadece Al­lah'a ait” olduğunu algılayacak ve muvahhid bir kul olmaktan kendi­ni alamayacaktır doğal olarak.

Onlar ayakta, oturarak ve yanları üzerine yatarken Allah'ı anarlar, göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde düşünürler: “Rabbimiz (derler), bun­ları boşuna yaratmadın, sen yücesin, bizi ateşin azabından koru.” 922

Kur'an’ın “Allah” sözcüğü konusunda getirdiği bir diğer yenilik de -ki bu üzerinde en ehemmiyetle durulan bir konudur- Allah'ın isimle­ri hakkındaki öğretişidir. 923

Kur'an'dan önce, İslâm öncesi şairlerin (Ümeyye b. Ebi's Salt gibi) yazdıklarında Allah kelimesi Arapça'da ilah manasında kullanılıyordu. O, bir sıfatı ifade etmek için kullanılmıyordu. 924

Arapların dışında diğer milletlerin dillerinde de -Allah lafza-i Celâ­lini karşılayacak aynı anlam ve muhteva genişliğine sahip bir kelime bulunmamasına rağmen-Allah konumunda gördükleri birtakım ilah­ları, tanrıları, yanlış telakkileri bulmak mümkündür. Söz gelimi eski Mısır'ın mitolojik dinlerine göre zaman ilahı Keb ile gök tanrıçası Nut'un evlenmesinden meydana gelen Osiris kıskançlık yüzünden Seth tarafından öldürülerek on iki parçaya bölünmüştü. Eski Çin dini olan Sinizm'e göre tanrı Çang-Ti'nin soyundan gelen Çin hükümdarı göğün oğludur. Hint dillerindeki ilahlar her türlü beşeri eksikliklerle ma'lûl bulunuyorlardı. Gök gürültüsü, fırtına ve yağmur gibi olayların ilahı olan İndra, çok zalim ve gaddar bir ilahtır. Keza Sümerlerin ilahı olan Morduk, uluhiyeti diğer tanrılarla savaşarak -tıpkı krallar gibi-elde et­mişti. İran dini olan mecusilikte ise iyilik tanrısı olan Hürmüz ile kö­tülük tanrısı Ehrimen devamlı savaşmaktadırlar. Hangisi galip gelirse yeryüzünde iyilik veya kötülük galip gelmektedir. Bugünkü Avrupalı­ların ataları olan Kelt'lerin dininde, insanlar vahşice ilahlara kurban edilirdi. Aztek'lerin harp ilahı olarak kabul ettikleri Viçli-Puçli, insan yü­reği yemekten hoşlanan zalim ve savaşçı bir ilahtı. 925 Hristiyanlar üç­lü inanışının (Baba-Oğul-Ruhu'1-Kudüs) herbirini tamamen tanrı ka­bul ederek, tanrılıkta üç kişiyi varsaymış ve tanrının insan olduğunu iddia etmişler, böylece Allah'ın ilahi birliğine ve yüceliğine ya da mut­lak tek'liğine zarar vermişlerdir. Yahudilik tanrı'yı “Etenim” in sayısal çoğulu şeklinde ifade etmiş ve “Elohim” i insanların kızlarıyla cinsel iliş­kide bulunurken tasvir ederek Allah'ın birliğini ve yüceliğini ihlal et­mişlerdir. 926

İşte Kur'ân, nazil olduğu dönemde gerek müşrik Araplar ve gerek­se de diğer millet ve dinlerin “Allah” hakkındaki bütün bu bozuk ve yan­lış telakkilerini kökünden redderek bu kavramı aslî yüceliğine tekrar irca etmiştir.

En güzel isimler Allah'ındır. O halde O'na onlarla dua edin ve O'nun isimleri hakkında eğriliğe sapanları bırakın. Onlar yaptıklarının cezasını çekeceklerdir.”927

Kur’an’ın öngördüğü Allah, yalnız Müslümanların değil bütün alem­lerin Allah'ı (Rabbi)dir. Esmâ-yı Hüsnâ’nın hepsi, istisnasız olarak, Al­lah lafza-i celâline istinad ederler, yani O'nu tavsif ederler. O'nun zâ­tı, her türlü tavsif ve temsilden münezzehtir. “Allah'ı herhangi bir sı­fatı ile düşünmek, düşünceyi ilgili sıfatla sınırlandırmak olur ki, bu şirk­tir. Fakat O'nu Allah olarak düşünmek, O'nda mevcut tüm sıfatları ve­ya O'nun sahip olduğu her şeyi akla getirir ki, “Allah” kelimesi, Allah tanıtma için en uygun kelimedir. 928


Yüklə 1,67 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   9   10   11   12   13   14   15   16   ...   39




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin