MüSLÜmanin ahlâKI



Yüklə 1,06 Mb.
səhifə15/29
tarix09.01.2019
ölçüsü1,06 Mb.
#94126
1   ...   11   12   13   14   15   16   17   18   ...   29

Cömertlik Ve Kerem

İslâm; infak ve cömertlik dinidir. O, cimrilik ve pintiliği yasaklar. Onun ipindir ki, mensuplarına cömert bir ruha, veren bir ele sahip bulunmalarını emretmiş, onlara iyilik ve cömertliğin tüm gereklerini tavsiye etmiş, insanlara gece-gündüz, hayrı takdim etmeleri yolunu göstermiştir. "Mal­larını gece-gündüz, gizli-aşikar hak yolunda harcayanlar yok mu? İşte onların Rableri katında mükâfatları vardır. Onlara bir korku da yoktur. Onlar mahzun da olacak değillerdir." 320

İslâm'ın müslümanlara emrettiği hususlardan biri de ne­fislerinin her arzusuna uymayıp mallarının tamamını tüketmemeleridir. Allah (c.c.)'ın kendilerine verdiği malda baş­kalarının, düşkün ve yorgunların, ihtiyaçlarını ve rahat yaşamlarını karşılayacak şekilde hakları vardır. Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurur: "Ey Âdemoğlu! Malını Allah (c.c.) yo­lunda harcarsan senin için daha hayırlıdır. Onu tutman ise senin için zararlıdır. Olmayanı vermediğin için kimse seni kı­namaz. Öncelikle nafakalar üzerinde olanlardan başla. Veren el, alan elden daha hayırlıdır.” 321

Allah (c.c.) akraba ve yoksullara infağı emr ve isran nehyetmekle bu hususa işaret etmiştir. Israfçı; sefih ve vurguncudur. O, malının kıymetli kısmını kötü arzularına sarfeder. Artık bundan sonra, üzerine vâcib olan yardımı nereden ve nasıl yapabilecektir ki? Allah (c.c.) şöyle buyurur: "Hışma, yoksula, yolda kalmışa, haklarını ver. Malını israf ile saçıp savurma. Çünkü saçıp savuranlar şeytanın kardeşi olmuşlardır. Şeytan ise Rabbine karşı çok nankördür. "322

Kur'an, bu siyak sadedinde zenginlere, muhtaçlara yardım etmeyi, şahsiyetlerinin korunmasını, onlara hayırhah ol­mayı, isteklerini yerine getiremedikleri takdirde güzel bir sözle onlara cevap verip geri göndermelerini emreder. "Şayet Rabbinden umduğu rahmeti arayarak onlardan sarf-ı nazar edersen (böyle bir mecburiyette kalırsan) o halde kendilerine yumuşak bir söz söyle (bekle mukabelede) bulun."323

İslâm'ın infak ve cömertliğe çağrısı, bol ve çok yönlü olup bencillik ve cimriliğe karşı aralıksız bir savaştır.

Hadis-i şerifte şöyle denilmiştir: "Cömert kişi Allah'a in­sanlara ve cennete yakındır, ateşten uzaktır. Cimri kişi ise Allah (c.c.), insanlar ve cennetten uzak olup, ateşe yakındır. Cömert olan bir bilgisiz, Allah (c.c.) in­dinde cimri bir âbidden daha hayırhdır."324

Yeryüzünde yardımlaşma ve merhametten müstağni bir millet ne bulunmuş, ne de bulunacaktır. Cemiyette fakir ve zengin, bolluk ve yokluk bir arada bulunduğu müddetçe huzur ve mutluluğun temin edilebilmesi için, zenginin fakire, güçlünün de güçsüze yardım etmesi gerek. Mal ve zenginlik insanların manevî kabiliyetlerine göre dağılıp verilseydi birçok insan zengin, geri kalanlar ise fakirlik ve imkânsızlıklar içinde kalacaklardı. Bu durum hiç kimsenin müdahale ede­meyeceği, Allah (c.c.)'ın değişmez bir kanunudur. İnsanlar arasında şakavet, ancak birbirlerinden habersiz, yardımsız sadece kendi nefisleri için çalıştıklarında baş gösterir. Hal­buki Allah (c.c.) insanları, imkan konusunda imtihan kasdıyla içice ve hallerini farklı olarak yaratmıştır. "Sizin bir kısmınızı diğer bir kısmınız için bir imtihan yaptık. Sabredecek misiniz (diye). Rabbin hakkıyla görendir".

Bir millet arasındaki bağlar bu şekilde pekişmedikçe, o mil­let muvaffak olmaz. Fakirler yoksulluğa dayanmaz. Zen­ginleri de mallarıyla rahat bulmaz.

İslâm'ın bu hedefi gerçekleştirecek bir çok müeyyidesi ve prensibi vardır. Onlardan biri, ruhları hayır, yardım ve iyi­liğe alıştırması ve terbiye etmesidir. Bu prensiplerin tat­bikata konulmasıyla, sâdece fakirler rahat bulmaz, bilakis zenginler de bunun huzur ve emniyeti içinde yaşarlar. Zen­ginler, fakirlerin kin, haset çekmekten ve varlık içinde ya­şamanın kötü neticelerinden korunmuş olurlar. Allah (c.c.) şöyle buyurur: "İşte siz, Allah yolunda (ancak farz olanı) harcamaya da'vet edilmekte olanlarsınız. Fakat içi­nizde (yine) cimrilik edenler var. Kim cimrilik ederse kendi nefsine cimrilik etmiş olur. Allah Gani'dir siz ise fakirsiniz.” 325

Fakirlik insanları zor durumda bırakan bir musibettir. Bazen onları insanlık seviyesinden düşürüp, Allah'ın kendilerine diğer varlıklardan ayrı olarak verdiği şeref ve değeri neredeyse silip götürür.

Birini, neredeyse avret yerini gösterecek şekilde yırtık el­bise, yalın ayak, gözü elbiselerde olduğu halde ve mahzun bir şekilde geri çevrilmiş bir durumda görmek, elbette ki insana zor gelir. Böyle acıklı bir manzarayı görüpte üzülmeyenler, ne insan, ne de (kamil) müslümanlardır. Tüm insanlık ara­sında koparılmaması gereken müşterek bağlar vardır. Bu bağları yoksulluk koparmamalıdır. İman gereği olarak kişi böyle düşkün insanlara bakmak hususunda Rabbinden korkmalıdır.

Resul-i Ekrem (s.a.v.) birgün böyle acıklı bir manzarayı görüp etkilenmiş. Ashabını etrafına toplayarak onlara insanlık haklarını hatırlatmış, Allah (c.c.) ve âhiret gününden korkmalarını tavsiye etmişlerdir. Ta ki ashâb, hem mal, hem de elbise bağışında bulunmuştur. Cerir (r.a.) anlatıyor: "Bir günün ilk saatlerinde Resulullah'ın yanındaydık. Mudur ka­bilesinden bir grup, neredeyse çıplak olacak derecede, yırtık elbiseler içinde huzuru saadetlerine geldi. Resul-i Ekrem (s.a.v.) onların bu acıklı ve perişan durumu karşısında üzül­dü ve rengi soldu, gidip - geldi. Bilal'e ezan ve kamet ge­tirmesini emredip namaza durdu daha sonra şu hitabeyi îrad buyurdu: "Ey insanlar!... Sizleri bir tek şahıstan ya­ratan Ondan da eşini vücuda getiren, o ikisinden de birçok erkeklerle, kadınlar meydana getiren Rabbinizden korkunuz. Günah işlemekten sakınınız, ken­disinin adını öne sürmek suretiyle dileklerde bu­lunduğunuz Allah (c.c.)'tan ve akrabalık bağlarını koparmaktan sakınınız. Çünkü Allah (c.c.) sizin üze­rinizde tam bir gözeticidir. Ey îman edenler! Allah' (c.c.)'tan korkun ve herkes yarın için önden ve gön­dermiş olduğuna baksın." 326 Herkes dinarı, dirhemi, el­bisesi, buğdayı ve hurmasından bir bölümü ile tasaddukta bulunsun. Hatta yarım hurma ile de olsa yine tasaddukta bu­lunsun. (Ravi anlatıyor): Resulullah'a bir adam taşımaktan aciz kaldığı bir kese getirdi, hatta adam taşıyamıyordu. Ashâb birbirine bakıp tasaddukta bulundu. Öyle ki yiyecek ve elbiselerden iki küme olmuştu. Resulullah'ın yüzü ay gibi parlak ve (şükürden rengi altını andıran bir durumda iken gördüm ki şöyle devam ediyor: "Kim İslâm'da güzel bir çığır açarsa ona bunun ve bununla amel edenlerin ecri kadar sevap vardır. Hiçbirinin sevabı da noksanlaşmaz. Kim de İslâm namına kötü bir çığır açarsa, hiçbirinin günahı ek­silmeden, bu çığın açan üzerine, hem yaptığı günah, hem de onunla amel edenlerin günahı yazılır. "327

Bu beliğ hitab, hayırda yarış ve faydalı işlerde müsabaka için derin davettir. Bunlara kış ve ilkbaharda verilen ziyafetler vs. misal verilebilir. Aynı zamanda bu hitab, ce­miyette kötü taklidleri meydana getirip, cemiyet meselelerini onlara bağlayıp, sonradan gelecek nesilleri bu kötü taklidlerin şer ve zararlarıyla karşı karşıya bırakanlar için de bir tehdittir. Ancak, insanoğlunun fıtratında mal sevgisi ve biriktirme hırsı vardır. Onun için yeryüzünü dolaşır. İn­sanoğlunun gönlündeki mal biriktirme sevgisi çok olup, dü­şündüğü hep kendi nefsidir, başkalarını ise çok az düşünür. Bütün yeryüzündeki mala sahip olsa, hatta Allah'ın rahmet hazineleri kendisinin olsa, yine tam bir şekilde infak et­mekten çekinir. Dar gönlünde, eline cimrilik zincirlerini vu­racak sebepler oluşur. "De ki Rabbim'in rahmet ha­zinelerine siz mâlik olsaydınız, o zaman harcamaktan tükenir korkusuyla muhakkak cimrilik ederdiniz. İnsan çok cimridir." 328 İslâm böyle bir hasleti, şiddetle karşı konulması gereken tehlikelerine karşı uyanık bu­lunmamızın hicabettiği bir durum olarak kabul etmiştir. Aynı zamanda dünya ve âhiret saadetinin ancak cimrilik hasletinin, cömertliğe kaydedilmesiyle mümkün olabileceğini de beyan etmiştir.

"O halde gücünüzün yettiği kadar Allah'tan kor­kun... Öğütlerini dinleyin, itaat edin. (Mallarınızdan Allah yolunda) kendinizin hayrı olarak harcayın. Kim nefsinin koyu cimriliğinden korunursa, işte onlar muradlarına erenlerin tâ kendileridir."329

İçinde fakir ve yoksulun hakkı olduğu halde depolarda saklanan mallar sahipleri için büyük serdir. O mallar, deliklerde bekleyen ve insanlara zarardan başka birşey vermeyen ejderhalar gibidir. İslâm, böyle ejderhaların, zehir ve iğneleriyle, kendilerini hapseden sahiplerinin ellerini ze­hirleyeceğini beyan etmiştir.

".....Kendilerinden Allah (c.c.) yolunda harcanmayan ha­zineler, kıyamet gününde yaşlı yılanlar şeklinde girip ağız­larını açmış bir durumda sahiplerini takip edecektir. Sahibi ondan kaçmaya çalıştığında kendisine şöyle denilecektir: Bi­riktirdiğin malı al. Ona muhtaç değilim deyip, çaresiz ka­lınca elini yılanın açık ağzına kor. O da kuvvetli ve yırtıcı bir hayvan gibi dişler.”330

İslam, insana güzel ve ikna edici usullerle mala olan aşırı sevgisinin kendisini felakete sürükleyeceğini îzah eder. İnsan malın akidesini düşünürse, cömertliğin daha hayırlı ol­duğunu anlar. ''Kul malım... malım...; der durur. Şüphesiz ki malından ona çok şey vardır:



1. Yiyerek tükettiği,

2. Giyerek eskittiği,

3. Allah (c.c.) yolunda harcayarak âhiret için biriktirdiği geri kalanı terkedip insanlara miras olarak bırakacaktır."331

İnsanın başkasına terkedeceği mal için Rabbini razı et­memesi gerçekten hayret vericidir.

Müslüman malından dünya ve âhireti için istifade etmezse başka neden istifade edebilecektir. Resulullah (s.a.v.) bu ger­çeği şöyle îzah buyurmuşlardır: "Sizden kiminizin vârisinin malı, kendi malından daha sevimlidir? Ashâb: Ey Allah (c.c.)'ın Resulü! Hepimiz kendi malını daha çok sever, dedi. Resulullah (s.a.v.): "Allah (c.c.) yolunda verdiğiniz mal ken­dinizin, bıraktığınız mal da varislerinizin malıdır, buyurdu."332 Resulullah (s.a.v.) zekat toplama esnasında in­sanların hırs ve bunun nasıl hâl olabileceği hususuna dikkat çekmiş ve şöyle buyurmuştur: "Sizlere hoşlanılmayan me­murlar gelecektirler. Onları iyi karşılayın. İsteklerini yerine getirin. Adaletle hükmetseler kendileri lehine, zulmetseler kendi aleyhlerinedir. Onları razı ediniz. Zekatı tam vermeniz onları razı eder. Size kalacak mal bıraksınlar"333

Hayır yapmaya engel olan, cimrilik duygularını ye­nebilmek İslâm nazarında büyük bir fazilettir. Şu bir ger­çektir ki, insanın dünyadaki emelleri çoktur. Bedeni sıhhatli olunca tamamıyla dünyaya bağlanır. İstikbaline hırsla bakar, harcamada cimri davranır. Kendi ve çocuklarının ge­leceğinden emin olabilmek için malını çoğaltır. İnsan tüm duygularını yenebildiği ve harcama konusunda elini. aça­bildiği takdirde, Allah (c.c.) yolunda bolca sarfeder. Yokluk ve kaybolacağından korkmadan büyük hayırlarda bulunur.

Bir adam Resulullah (s.a.v.) huzuru saadetlerine gelerek: Ey Allah (c.c.)'ın Resulü! Hangi sadaka daha çok sevapdır? dedi. Resul-i Ekrem (s.a.v.) "Sağlam ve hırslı bulunup, fakirliğin geleceğinden endişe ettiğin, zenginliği umduğun ve ölüm gelip çattığında, "Falana bu, falan şu kese" diyeceğin zamanadek geciktirmeden vereceğin sadakadır" buyurdu.334

İhlaslı bir şekilde ve merhametli bolca infakta bulunmak kişinin günahlarını yok eder, hatalarını da siler. "Eğer sa­dakalarınızı aşikara verirseniz, o ne güzel. Eğer on­ları gizler (bu suretle) fakirlere verirseniz, işte bu sizin için daha hayırlıdır. (Allah o sebeple) günahlarınızdan bir kısmını yarlığar. Allah ne yaparsanız ondan hak­kıyla haberdardır."335 "Eğer Allah'a gönül hoşnutluğuyla ödünç verirseniz onu sizin için iki kat ar­tırır. Hem sizi yarlığar da, Allah az hayra çok mükafat verendir. Ceza hususunda acele etmeyendir O, gizliyi de aşikarı da bilendir. Üstündür. Tam hüküm ve hikmet sahibidir.”336

Müslümanın ayağı bir günaha kayar, Rabbiyle alakasının kesildiğinin farkına varırsa, böyle bir durumdan temizlenmenin, kaybettiğini tekrar elde etmenin, Rabbinin rıza ve mağfiret perdelerini üzerine çekmenin yolu, yanında çok kıymetli olan bir malı hemen fâkir-fukaraya dağıtmak suretiyle, merhametlilerin en merhametlisi olan Allah (c.c.)'a yaklaşmasıdır. Ebu Zerr (r. a.) Resulullah'ın şöyle bu­yurduğunu rivayet eder:

"İsrailoğulları zamanında bir âbid bir manastırda altmış yıl ibadet etti. Yağmur yerleri yeşertti. Manastırından çıkıp: "Ben buradan gidip Rabbimi zikredersem çok iyi olur" diye kendi kendine düşündü. Yanına iki somununu alarak gitti. Giderken yolda bir kadınla karşılaştı. Birbiriyle konuştuktan sonra kadına tecavüz etti ve kendinden geçti. Daha sonra yı­kanmak için bir göle indi. Bu esnada bir fakir yanına geldi. (Bir şeyler istedi). Âbid, iki somunu kendisine alması için fa­kire işaret etti. Ve sonra öldü. Âbidin altmış yıl yaptığı iba­detler kadınla yaptığı zina ile tartılınca zina daha ağır geldi. Bu sefer ibâdetlerin bulunduğu kefeye vermiş olduğu iki somun konulunca hayır ve ibâdetleri ağır gelip af­folunmasına sebep oldu.”337

Cömert ve infakta bulunanların affedilecekleri hususunu açıklayan en güzel misal, ümmetine öğretmesi için Allah (c.c.)'ın peygamberi Yahya'ya vahyettiği şu rivayettir...



"Sizlere, sadaka vermenizi emrediyorum. Sadaka verenin misali, şu adama benzer ki düşman onu esir almış ve ellerini boynuna bağlamıştır. Sonra da boynunu vurmak için onu yaklaştırmıştır. Tam bu sırada, adam şöyle demeye başlamış: "Fidye karşılığı kendimi sizden kurtarabilir miyim? Böy­lelikle kendini kurtarıncaya dek her şeyini vermiştir." 338

Zekat, hibe, nafaka ve benzeri şeylerden verdiğimiz çeşitli sadakalar dünya ve ahiret için büyük ölçü sayılırlar. Bu ölçü ile kişinin dini, kuvvet veya za'f bulur. İnsanın başkalarının hakkını vermemesi ve Allah (c.c.) hakkında kötü zanda bu­lunması gibi bir mahrumiyet düşünülemediği gibi, onun cö­mert olması ve Allah'ın Rahmetine güvenmesi gibi, iyi ha­reketler de düşünülemez. Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurur:



"İyiliklerde bulunmak kişiyi kötülüklerden korur. Kimsenin bilmediği şekilde sadaka vermek Allah (c.c.)'ın gazabını dur­durur. Sıla-i Rahim'de bulunmak ömrü bereketlendirir.339

"Mallarınızı zekat ile muhafaza ediniz. Hastalarınızı sa­daka ile tedavi ediniz. Bela dalgalarını, dua ve yakarışla kar­şılayınız " 340

Şeytanın hilelerine karşı zekattan daha kuvvetli bir şey yoktur. Şeytan, insanı infak etmekten alıkoymaya ve dünya metaına bağlı kalıncaya kadar onun nefsine korku saçar.

"Şeytan sizi fakir olacaksınız diye korkutur. Size cimriliği emreder, Allah size kendisinden bir ba­ğışlama ve bir bolluk va'd ediyor. Allah (c.c.) ihsanı geniş olan herşeyi hakkıyla bilendir." 341 "İnsan sa­daka vermeye kalkışınca, yetmiş şeytan birden çenelerini kırarcasına onunla mücadele edip onu vazgeçirmeye çalışırlar." 342

İnsan masraf ve ihtiyaçlarını hesaplarken az veya çok bir bölümünü de, gerekli veya gereksiz sayılabilecek ihtiyaçları için ayırarak yatırımda bulunur. Ona önemli bir yatırım gö­züyle bakar. İslam kişinin yeme, içme ve ilaçlar için yapılan yatırımlarını bu kabilden sayarken, Allah (c.c.) için ve Allah (c.c.) yolunda yapılan harcamaları bu statüye dâhil, et­memiştir.

Bunu Allah (c.c.)'ın şu âyeti de doğrulamaktadır: "Sizin yanınızda dünya metaı tükenir. Allah katındaki rah­met hazineleri ise bakidir." 343 Aişe (r.anha) den şu hadis rivayet edilir:

"Biz bir koyun kesmiştik. Resulullah: "Ondan ne kaldı?" diye sordu. Aişe: (r.anha.) "Yalnız kürek kemiği kalmıştır" buyurdu. Rasulullah: "Kürek kemiği hâriç her tarafı kal­mıştır" buyurdu. Bir hadis-i kudside şöyle buyrulmuştur: "Kasalarından Allah (c.c.) yolunda harca. Yalnız benim yanımdakiler yanmaz, gark olmaz ve çalınmaz. Buna karşılık da sana en çok muhtaç olduğun şeyleri veririm.''344

Bazen insan, cömertliğin malı azaltıp fakirliğe sebebiyet vereceğini ve kişinin malı gölgesinde duyduğu huzuru ve menfaati kaybedeceğini düşünür. Bu şeytanın stokçuların kalbine attığı vesveseden başka birşey değildir.

Gerçek şudur ki: Cömertlik bolluğun ve malı artırmanın yoludur. Allah (c.c.) yolunda harcayan biri, nimetlerde yüzer, bugün ve yarınından emin olup, Allah(c.c.)'ın rahmet ve ke­remi içinde rahat bir şekilde ömür sürer. Hadis'te şöyle de­nilmiştir: "Üç husus için yemin ediyorum":



1. Hiç kimsenin malı sadakadan dolayı azalmaz,

2. Gördüğü zulmü affeden izzet bulur.

3. Dilencilik kapısını açana, Allah (c.c.) fakirlik kapısını açar."

İnsan, cömertlik kulpuna sarılmalı, bu husustaki tüm ge­dikleri kapatmalı. Kendinden birşeyler isteyenlere, kârlı bir ticaret yapıyorum gözüyle bakmalıdır. Bugün az miktarda verilen bir meblağ daha sonra çok bir meblağ arzeder. Allah (c.c.) İslâmî ölçüler içinde infak etmeyi karz-ı hasen olarak kabul etmiştir. Böyle bir borcu Allah (c.c.) sadece bir veya iki katıyla karşılık vermez. Bilakis teşvik edip, başkasına infakta bulunmanın bol ve tükenmez rahmet hazinelere vesile olacağını beyan etmiştir. Hadis-i kutside şöyle denilmiştir: "Ey kulum! İnfak et ki ben de sana infakta bulunayım. Allah (c.c.)'ın kudret eli doludur. Gece-gündüz dağıtmakla eksilmez kainat yaratılalı nasıl dağıttığını biliyorsunuz. Ha­zinelerinden herhangi bir azalma olmuş mudur? Arşı su üze­rinde, mizan elinde, o dilediğini düşürür dilediğini yük­seltir."345

Allah (c.c.) şöyle buyurur: "Her neyi hayıra harcarsanız Allah onun arkasından karşılığını verir. O, rızık verenlerin en hayırhsıdır."346 Bollukta ve darlıkta Allah (c.c.) yolunda infakta bulunanlar Allah (c.c.)'ın kontrol ve rahmeti altındadır. Melekler onlara duada bulunur. Allah (c.c.) malını çoğaltır. Stokçulara ise zarardan başka hiçbir şey gözükmez. Böyle kişiler mallarıyla ebedi veya malları on­larla ebedi kalabilir mi? Mal başkalarından bizlere intikal eden bir emanettir. Bizden de başkalarına gidecektir. Öyle ise niçin ona güvenip, onunla mahvolmaya çalışalım? İn­sanlık sahip bulunduğu dünya metaının tümünü ister is­temez Allah (c.c.)’a terkedecektir. Dünyaya geldikleri an gibi malsız ve pulsuz olarak kefenleriyle göç edeceklerdir. Kı­yamet gününde hakkım vermedikleri mal boyunlarına ası­lacaktır. Sema iktidarının bu hakikati unutanlardan, yeryüzünde gamsız kedersiz yürüyüp, zararlıyı toplamak ve fayda vereni unutmaktan başka bir iş yapmayanlardan in­tikam alacağına şaşmamak gerekir. Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurur:

Her gün iki melek iner. Onlardan biri şöyle seslenir: "Allahım! İnfakta bulunanan karşılığını ver. Diğeri de: Allahım! Malını tutupta cimrilikte bulunanın malını telef et der."347 Bazen insan sonradan meydana gelecek sıkıntı ve darlıklara karşı koyabilmeleri için çocuklarına mal bırakmaya çalışırlar. Aslında bu, iyi bir niyettir. Müslüman ge­ride bırakacağı nesli korumak ve ihtiyaçlarından emin bı­rakmakla mükelleftir. Başkasının fakirliğini gidermen için, sana emreden İslâm, bu fakirliği evine girdirmenden elbette ki razı olmaz. Hadis'te şu, vârid olmuş:



"Vârislerini zengin bir halde terk etmen, onları insanlara avuç açacak fakir bir durumda terk etmenden daha hayırlıdır.”348 Fakat kişinin çocuklarının geleceğini ga­rantiye alması ve onları rahatta bırakması, din ve ahlakından tavizler vermek suretiyle olmamalıdır.

İnsanın, cimrilikte bulunarak nefsini, mürüvvetini ve Allah (c.c.)'ın rızâsını feda etmek suretiyle kendinden sonrakilere mal bırakması ahmaklığın tâ kendisidir.

İslâm, kişinin mal ve çocuklarını diğer nimetler gibi im­tihan vesilesi kabul eder. İnsan, tembellik gösterip yapılması gereken vecibe ve fedakârlıklardan geri durursa, bu nimetler onun için bela ve hatta en azılı düşman kesilirler. Bu ha­kikat, şu hayetin tefsiri sayılır:

"Ey iman edenler! Eşlerinizin ve çocuklarınızın için­de hakikaten size düşman (olanlar) da vardır. O halde, onlardan sakının. (Bununla beraber) af eder kusurlarını başlarına kakmaz örterseniz şüphesiz Allah çok yarlığayıcı ve esirgeyicidir. Mallarınız da, evlatlarınız da sizin için ancak bir imtihandır. Allah ise, büyük mükafat ise O'nun nezdindedir"349

Evet... İnsanın, hanımının dizinde oturabilmek için cihad'a katılmaması veya çoluk çocuğuna biriktirme gayesiyle infaktan geri durması, kendisine verilen nimetlere kötü dav­ranması demektir. O, ahmaklığıyla bunları aleyhine dö­nüştürmüştür. Havle binti Hakim anlatıyor: "Resulullah (s.a.v.) bir gün torunlarından birini kucaklayarak şöyle dedi:

"Sizler, hakkınızda cimrilik, korkaklık ve cehalet ya­pılanlarsınız. Sizler Allah (c.c)'ın insana verdiği güzel nimetlerdensiniz."350 Kimin çocukları onun korkak, cimri ve gafil olmasına sebep olursa, şüphesiz ki, o hüsrandadır. Kim de, herşeyden önce Rabbi ve kullarının hukukuna riayet ederse kurtulmuştur. Aslında hakları yerine getirmek ve stok için cimrilikte bulunmak fakirliği önlemediği gibi zen­ginliği de garantilemez.

Kıyamet gününde böyle yapanların mazeretleri kabul gör­mez. Abdullah bin Mes'ud'dan Resulullah'in şöyle buyurduğu rivayet ediliyor:



"Allah (c.c.) kendilerine mal ve evlat verdiği iki kulunu dünyaya salıverdi. Sonra birine: "Ey falan oğlu falan" de­yince, o, "Buyrun," dedi. Allah (c.c): "Ben sana çok mal ve evlat vermedim mi? "Evet verdin, Allah'ım" Allah (c.c): "Sana verdiklerimi ne yaptm? "Fakir düşmesinler diye ço­cuklarıma terkettim." Allah (c.c): "Sen gaybı buseydin az güler, çok ağlardın. Çünkü senin onlar hakkında korktuğunu başlarına getirmişimdir." Diğerine de: "Falan oğlu falan" dendiğinde, o da "Buyrun" der. Allah (c.c): "Sana çok mal ve evlat vermedim mi? Evet verdin Allahım. "Sana verdiklerime ne ettin?" Senin yolunda harcadım, çocuklarımı da senin bol rahmetine terkettim. "Allah (c.c.) "Sen de gaybı buseydin çok güler, az ağlardın. Çünkü itimat ettiğin hususun aynısını takdir etmişim, çocuklarının rızkını da genişletmişimdir." 351

İslâm kişiye ilkin nefsine, sonra ailesine, sonra ak­rabalarına en sonda da diğer insanlara iyilikte bulunmayı emretmiştir. Kişinin nefsine iyilikte bulunmasının mânâsı: İhtiyaçlarını helaldan gidermesi, kendini haramdan alı­koyması, cemiyette kendisini küçük düşürecek hallerden ve müslümanın izzetine yakışmayan duruma düşürücü fakirlikten korumasıdır. Bu ise ancak, içinde zulüm ve israfin bulunmadığı vasat bir hayat biçimiyle olur. Müslüman kendisini meşru hedefine ulaştıracak malı elinde bulundurabilir. Bunu bulamadığı takdirde fakir sayılır. Ebu Said el-Hudri(r.a.)'den rivayet edildi:

Resulullah (s.a.v.) sadaka verme hususunda emirlerde bu­lunurken adamın biri, düşük bir kılık-kıyafet içinde mescide girdi. Ashab ona tasaddukta bulundu. Resulullah (s.a.v.) de ona iki elbise verip, daha sonra yine: "Tasaddukta bulunun" dedi. Adı geçen adam, biraz önce almış olduğu iki elbiseden birini verdi. Bunun üzerine Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Düşük bir kıyafet içindeyken kendisine iki elbise verdiğim adamı görüyor musunuz? Sonra yine: "Tasaddukta bulunun" dediğinde kalkıp da iki elbisesinden birini verdi. Sonra da Resulullah (s.a.v.) adama: "Elbiseyi al" dedi.352

Resulullah (s.a.v.) cemiyetten fakirlik, yoksulluk ve çıp­laklığı yoketmek istemiştir. İnsanların bazıları, çıplak ve aç yaşamaktan çekinmezler. Ne var ki, böylelerinin, bu hal­lerini islâm'a mal etmeye hakları yoktur, islâm, kişiye alınını açık ve yüzünü ak çıkaracak mala sahip olmasını vacip kılar. Câbir (r.a)'den rivayet edildi:

Bir adam yumurta kadar altın parçası ile huzuru saadete geldi ve şöyle dedi: "Ey Allah'ın Resulü! Maden olarak elde ettim, sadaka olarak kabul edin. Bundan başka bir şeyim de yoktur". Resulü Ekrem (s.a.v.) ondan yüz çevirdi. Adam tek­rar Resulullah (s.a.v.)'ın sağ tarafından gelip biraz evvel de­diğini tekrarladı. Resulullah (s.a.v.) yine ondan yüz çevirdi. Bu defa sol yanı cihetinden gelerek söylediğini aynen tek­rarladı. Rasulullah (s.a.v.) sadakasını elinden alıp kendisine fırlattı. O'na isabet etmiş olsaydı onu incitirdi. Sonra şöyle buyurdu: "Sizden biriniz sahip olduğu tüm servetini ge­tirerek: "Bu sadakadır" deyip, sonra da oturup insanlara avuç açar. Halbuki sadakanın en hayırlısı zengin olarak verilendir."353

Aile reisi, ailesi ve çocukları için gerekli ihtiyaçları ta­nımalı ve yeterli bir biçimde bunları harcamalıdır. Kişinin eş, erkek ve kız çocuklarını yoksullukta bırakması, sonra da (neresi olursa olsun) malını başka yerlerde harcaması, İslam'ın emri değildir. Aile bağları, riayet ve bağlı kalma cihetiyle diğerlerinden önde gelir. Resulullah (s.a.v.) şöyle bu­yurur: "Allah (c.c.) yolunda (cihad için) köle azadı ve ailen için harcadığın paralardan en hayırlısı, ailen için har­cadıklarındır. "354

İhlas'ı anlatırken şu hadis-i şerif de geçmişti: "Müslüman, sevabını Allah'tan (c.c.) umarak, ailesinin nafakası için infakta bulunursa, bu onun için sadakadır."355

İslâm bu irşadıyla nafakaları en güzel ve en verimli bir şe­kilde tanzim etmek istemiştir. Aile, bütün cemiyetin direği ve büyük yer işgal eden canlı bir hücresidir. Tüm ümmet için, aile meselelerine öncelikle eğilmek, onun Hakkını çiğ­nemek veya kaybetmekten daha iyidir. Böyle bir irşatta mal­larını aile hâricinde arkadaşlarıyla veya yabancılarla har­cayanlar için büyük bir tehdit vardır. Adı geçen kişiler aileleri içinde cimrilik ve zulüm için en kötü tablolar mey­dana getirirler.

Müslüman'ın akrabası, malının fazlasında en çok hakkı olanlardır. Verilecek malın onlara verilmesi, akrabalık hak­larındandır. Zaten aklı selim'in kabullendiği şey de budur. İnsanın yanı başında muhtaç biri varken uzak yerdekilere hayırda bulunmasının bir manası yoktur. Bilakis böyle bir hareket fakirlerin kalbinde kin tohumlarını yeşertip, mahrum bırakılmalarının bir düşmanlık ve azarlama olduğu şüp­hesini uyandırır...

Tasaddukta bulunan kişi bu korkunç durumu akrabasının başına getirirse, sadakası hayır yerine vebal olur. Hadis-i şerif şöyledir:



"Ey Ümmeti Muhammed!.. Beni hak olarak gönderen Allah (cc.)'a yemin ederim ki, yardıma muhtaç akrabası olduğu halde başkasına sadaka veren kişinin sadakasını Allah (c.c.) kabul etmez. Ve yine Allah (c.c.)'a yemin ederim ki, Allah (c.c.) kıyamet gününde ona rahmet gözüyle bakmaz."356 Ab­dullah b. Mes'ud (r.a.)'un hanımı Zeyneb es-Sekafıyye Resulullah (s.a.v.)'ın şöyle buyurduğunu rivayet eder: "Ey ka­dınlar topluluğu! Ziynetlerinizle de olsa, tasaddukta bulununuz". Zeyneb diyor ki, ben Abdullah'a gittim. Ve O'na: "Sen varlıksız ve fakir birisin." Resulullah (s.a.v.) bizlere ta­saddukta bulunmamızı emretti. Binaenaleyh git ve du­rumumuzu ondan öğren. Şayet sana sadaka vermem caiz de­ğilse başkasına sadaka veririm". Abdullah: "Sen Resulullah'a git" dedi. Zeyneb: Ben gidince ensar hatunlarından biri, benim meselemin aynısı için gelmiş fakat Resulullah'tan (s.a.v.) haya ettiği için kapıda bekliyordu. Bilal (r.a.) dışarı çıkınca ona: "Resulullah (s.a.v.)'a git ve kimler olduğumuzu belirtmeden, kapıda kocaları veya evlerindeki yetimlere ge­çerli olup olmadığını soran iki hatunun durduğunu söyle, dedim" Bilal (r.a.) durumu Resulullah'a (s.a.v.) bildirince: "Onlar kimdir?" buyurdu. Bilal, Ensar'dan bir hatun ve Zey­neb dedi. Resulullah (s.a.v.): "Hangi Zeynebler?" buyurdu. Bilal (r.a.): Abdullah b. Mesud'un hatunu dedi. Resulullah (s.a.v.): "Evet onlara hem yakınlık , hem de sadaka ecri var­dır" buyurdu.357 Resulullah (s.a.v.) bir başka hadiste de şöyle buyurur:

"Miskine tasaddukta bulunmak; bir sadaka, akrabaya ta­saddukta bulunmak ise ,iki sadakadır. Biri sadaka, diğeri de yakınlık ecri..."358


Yüklə 1,06 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   11   12   13   14   15   16   17   18   ...   29




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin