OniKİŞubat müFTÜLÜĞÜ 2014-2015 Hİzmet iÇİ EĞİTİm ders notlari



Yüklə 1,06 Mb.
səhifə4/8
tarix02.08.2018
ölçüsü1,06 Mb.
#66110
1   2   3   4   5   6   7   8

YILDIZ VE BURÇ FALI
İslâm dünyasında önceleri ilm-i nücûm, hem astronomiyi hem de astrolojiyi kapsayan bir terim iken son yüzyıllardaki gelişmeler sonucu bu iki ilim birbirinden ayrılmış ve astronomi tamamen pozitif bir bilim dalı, astroloji de bilimsel temelleri olmayan bir uğraş ve inanış haline gelmiştir.
İslâm dininin pozitif bir ilim olan astronomi incelemelerine karşı çıkması şöyle dursun, birçok Kur’an âyetinde bunlara ufuk açılmış ve bu alandaki araştırmalar özendirilmiştir. Batı’daki astroloji çalışmaları Batlamyus’un düşüncelerine dayanmaktadır. Batlamyus nazariyesine göre semada kırk sekiz yıldız kümesi vardır. Bir yıl boyunca güneş bunlardan on iki tanesine uğrar. Güneşin uğradığı yıldız kümelerine burç, geri kalan otuz altı yıldız kümesine de sûret adı verilir. O, semada kırk sekiz burç saymıştı. Güneşin her burca uğradığı esnada yaydığı şua insanların tabiat ve karakterinde derin izler bıraktığını iddia eder.
Doğu’da ise ilm-i nücûm iki kaynaktan beslenmiştir: Sâbiîlik ve Hint astronomisi. Sâbiîler, yeryüzünde meydana gelen bütün değişikliklerin, gök cisimlerinin özel yapıları ve hareketleri ile sıkı bir biçimde ilişkili bulunduğuna inanmaktaydılar.
Hint astronomi bilginleri ise, yıldızların asıl mahiyetinden değil, özelliklerinden hükümler çıkarmışlardı. Söz gelimi, hacminin büyüklüğü ve mekânının yüksekliğinden ötürü zühal yıldızını saadetin kaynağı saymışlar ve her türlü saadetin buradan verildiğini iddia etmişlerdi. Netice olarak burç falının islamla yakından uzaktan bir ilgisi yoktur
CİNCİLİK
Cinler, duyu organları ile algılanamayan ve insanlar gibi şuur ve iradeye sahip bulunan, ilâhî emirlere uymakla yükümlü tutulan varlıklardır. Cin kelimesinin kökünde örtme, gizleme ve gölgeleme manası vardır. Bu nedenle duyu organlarıyla algılanamadığı için cin denmiştir.
Kur’ân da verilen bilgilere göre, cinler de insanlar gibi Allah’a kulluk için yaratılmıştır. Cinler, insanlara göre bazı üstün güçlere sahip olsalar da gaybı bilemezler. (6/En‘âm,100, 116;

15/Hicr,27; 34/Sebe’,14; 51/ Zâriyât,56; 55/Rahmân,15, 56). HAyet ve hdislerde de, cinlerin müminlere vesvese vermeye çalıştığı gibi bazı açıklamalar yer alsa da, cinlerle ilgili ayrıntı verilmez.

İslâm bilginleri, insanların duyular ötesi âlemle irtibat vasıtalarından birisinin de cinler olduğunu ifade ederler. Cinlerin bilgilerinin de sınırlı olduğu, mutlak gaybın onlar için de kapalı bulunduğu bilinmekle birlikte cinlerin insanlar için nisbî gayb sayılan bazı olayları bildiği veya müşahede edebildiği sanılmaktadır.

Bazı İslâm Âlimlerinin cinlerin insan üzerindeki olumlu veya olumsuz birçok etkiye sahip olduğu şeklindeki görüşleri, cinlerin sihir ve büyü aracı olarak kullanılmasına, Müslüman ve diğer Batı ve Doğu toplumlarında cincilik ve huddâmcılık bir sektör haline gelmiştir.
Ancak cinlerle ilgili olarak âyet ve hadislerde bildirilenlerin dışındaki yorumların eski İran, Türk ve Hint kültürlerinden intikal ettiği anlaşılmaktadır. İslâm âlimlerinin çoğunluğu cinlerin, varsa veya inanılıyorsa şeyet, tesirinden ve kurtulmak, onlara mâruz kalmamak için Kur’an okumanın yeterli olacağını belirtmişler, başka bir yola başvurulmasını doğru bulmamışlardır. Şu halde müslüman bir kimsenin cinlerden korkmaması ve Allah’ın izni olmadan, bir varlığın başka bir varlığa zarar veremeyeceğine gönülden inanması gerekir. Diğer varlıklardan gelebilecek zararlara karşı Allah’a sığınmak gerektiği gibi cinlerden gelebilecek zararlar hususunda da aynı tutuma sadık kalınmalıdır. Nitekim Hz. Peygamber’in de cinlerin insanı etkilemesine karşı Âyetü’l-kürsî’yi ve Muavvizeteyn’i (Felâk ve Nâs sûreleri) okuyarak bu yönde örnek davranış gösterdiği rivayet olunmuştur. Bunların manalarını bilip içten yakararak okunması gerekir.
BÜYÜCÜLÜK

Gaybdan haber verme iddiası, falcılık ve cincilik türü faaliyetlerin belki de en ağırı büyücülüktür. Arapça’da sihir kelimesiyle ifade edilen büyü, gözbağcılık ve hile yoluyla insanları manyetize ederek tabiat kanunlarına aykırı olaylar ortaya koyma ve insanları yanıltma sanatının adır.


Kur’an’da sihir kavramına değişik vesilelerle sıklıkla temas edilmiş ve bu âyetlerde özetle Allah’ın peygamberler’e indirdiği vahyin sihir olmadığı bu peygamberlerin hak olduğu, sihirbaz olmadığı bildirilmiştir. (baak. .7/A‘râf,116; 10/Yûnus,76-77; 20/Tâhâ,69; 43/Zuhruf,30; 51/Zâriyât,52). Hadislerde de sihir yedi büyük günah arasında sayılmıştır (Buhârî, Vesâyâ, 23; Müslim, “Îmân”, 144).
Büyünün gerçeklik ve etki derecesinin ne olduğu tartışması bir tarafa, İslâm âlimleri Allah’ın dilemesi dışında büyünün kimseye bir zararının dokunmayacağını, müslümanın büyüyle uğraşması ve büyü yaptırmasının haram olduğunu ifade etmişlerdir.
Büyü yapılmış kimselerin bunun etkisinden kurtulmak için bu işi (büyü yapmayı) meslek edinmiş kimselere başvurma yerine Allah’a sığınmak, ibadet ve dua etmek, yoksullara sadaka vermektir. Âlim, takvâ sahibi ve güvenilir bir kimse büyü mağdurlarına yardımcı oluyorsa ondan yararlanmak da mümkündür.
RUH ÇAĞIRMA

RUH NEDİR?

İnsan, kendisine canlılık kazandıran ruh ve ona mekân teşkil eden beden olmak üzere iki unsurdan meydana gelir. Bunlardan beden duyulun âleme, ruh ise duyular ötesi âleme ilişkin birer gerçektir. Ruhun mahiyeti, iç yüzü ve beden ile bağlantısı insanlığı en çok düşündüren konulardan biri olarak eski ve yeni felsefî akımları ve İslâm alimlerini bir hayli meşgul etmiştir.


Kur’an âyetleri ruhun varlığından haber vermekte, onun Allah’ın emirlerinden biri olduğunu ve insanlara bu konuda az bir bilgi verildiğini bildirmektedir.

وَيَسْأَلُونَكَ عَنِ الرُّوحِ قُلِ الرُّوحُ مِنْ أَمْرِ رَبِّي Sana ruh hakkında soru sorarlar. De ki: Ruh, Rabbimin emrindendir. Size ancak az bir bilgi verilmiştir.” (17/İsrâ,85)

Bu ifade insanın dünyada ruhun mahiyetini kavramasının imkânsızlığına, çünkü bunun bir bakıma insanın kendi kendini tam anlamıyla çözmesi demek olduğuna işaret etmektedir. İnsanın yaratılış evrelerinden söz eden âyetlerden ve anne karnındaki cenine belli bir zaman diliminden sonra ruh üflendiğini belirten hadislerden hareketle ruhların cesetlerden sonra yaratıldığı anlaşılmaktadır.


RUH ÇAĞIRMA

İslâm akaidine göre ruh sonradan yaratılmış olduğu için zatı gereği yok olabilir. Fakat Allah onu yok olmaktan korumuş, ilâhî irade onun ebedîliği yönünde gerçekleşmiştir. Bu sebeple insan ölünce ruhu yok olmaz, bir başka âleme yükselir. Kur’ân-ı Kerîm’de,



اللهُ يَتَوَفَّى الأَنْفُسَ حِينَ مَوْتِهَا وَالَّتِي لَمْ تَمُتْ فِي مَنَامِهَا فَيُمْسِكُ الَّتِي قَضَى عَلَيْهَا الْمَوْتَ وَيُرْسِلُ الأُخْرَى إِلَى أَجَلٍ مُسَمًّى Allah, ölüm vaktinde canları alır; ölmeyenin de uyku zamanında canını alır. Eceli gelen canı tutar; gelmeyeni, eceli gelinceye kadar salıverir. (39/Zümer,42) buyurulmuştur.
Hz. Peygamber de, kabzedilen ruhun göklere çıkarıldığını, meleklerin iyi ruhları selâmlayıp, âlemlerin rabbinin huzuruna getirildiklerini, kâfirin ruhunun ise şiddetle zindana sokulduğunu haber vermiştir.
Ruhların tekrar bedenle ilişkisinin kabirde mi yoksa kıyamette mi başlayacağı konusu ihtilâflıdır. Ancak, kabir azabının ruh ve beden birlikte olduğu görüşü âhâd haberlere dayanmasına rağmen akaid kitaplarında itikadın bir parçası olarak yer almaktadır.
Bunun karşısında ruhun bedene dönüşünün kabirde değil, kıyamette olacağı kanaatine sahip bilginler de vardır. Ruh bedenden ayrı olduğu anlarını ayrı bir âlemde (âlem-i ervâh) geçirir. Kur’ân-ı Kerîm’de, وَإِذْ أَخَذَ رَبُّكَ مِنْ بَنِي آدَمَ مِنْ ظُهُورِهِمْ ذُرِّيَّتَهُمْ وَأَشْهَدَهُمْ عَلَى أَنْفُسِهِمْ أَلَسْتُ بِرَبِّكُمْ قَالُوا بَلَى شَهِدْنَا أَنْ تَقُولُوا يَوْمَ الْقِيَامَةِ إِنَّا كُنَّا عَنْ هَذَا غَافِلِينَ Rabbin Âdemoğullarından, onların bellerinden zürriyetlerini aldı ve onları kendilerine şahit tutarak ‘Ben sizin rabbiniz değil miyim?’ dedi. (Onlar da) ‘Evet buna şahidiz’ dediler”(7/A‘râf,172) buyurulmaktadır ki, bu âyet insan ruhlarının bedenlere girmeden önce ruhlar âleminde bulunduğunu ifade etmektedir.
Ölen kişilerin ruhlarının, arkalarından yapılan hayır ve hasenattan haberdar edileceğine dair haberler var ise de, bu ruhların yaşayan insanlarla irtibatta bulunacağına dair herhangi bir âyet ve hadis veya kabul görmüş bir inanç yoktur. İnsanların ölmüş kişilerle, rüya gibi hayal veya ilham âlemi hariç, buluşması mümkün görülmemiştir. Melekle görüşüp ondan haber alma peygamberlere has bir özellik olmakla birlikte, cin ve şeytanların insanlardan kendilerine yakın kabul ettikleri kişilere haber ilettiklerine dair bazı naslar da vardır. (15/Hicr,18; 26/Şuarâ,223; 37/Saffat,10; Buhârî, “Tefsîr”, 31; Müslim, “Selâm”, 35; Tirmizî, “Tefsîr”, 36)
Bu ve benzeri bilgilerden anlaşıldığına göre, insanların duyular ötesiyle irtibat vasıtalarından birisi cinlerdir. Onların bilgileri sınırlı, Mutlak gayb onlar için de kapalı olmakla birlikte cinlerin insanlar için nisbî gayb sayılan bazı olayları bildiği veya müşahede edebildiği sanılmaktadır.

Fakat onlar bildikleri ve müşahede ettikleri olayları yalanlarla karıştırıp insanlara aktarırlar. Bu yüzden, insanlara aktardıkları bazan doğru, bazan da yalan çıkar. Cinler insanları etkilemek için bazı büyücü ve kâhinleri seçtikleri gibi bazı spiristleri yani ruh çağırıcıları da seçerler. İşte ruhçuların ruh çağırma seanslarında kendilerine geldiklerini söyledikleri varlıkların bu cinler olması kuvvetle muhtemeldir.

Bunlar kendilerini medyumlara ruh diye tanıtıp, söylediklerinin doğru çıkmasıyla da onları kendilerine bağlarlar. Nitekim Hz. Peygamber şeytanın çeşitli şekillere bürünerek insanlara görüneceğine ve onları aldatacağına dikkat çekmiştir.
Ruh çağırma olaylarına parapsikoloji (Duyular ötesi ile uğraşan) ve modern bilimin diğer ilgili dallarının da belli açıklamalar getirdiği görülür. Onların izah tarzı ile din bilginlerinin açıklamaları şöyle bağdaştırılabilir: Parapsikologların “ruh” diye isimlendirdiği varlık fizik yapısı olmayan bir varlıktır. Dinî verilere göre, cinleri böyle bir varlık anlayışı kapsamında düşünmek mümkündür. Oysa dinde ruh kavramı daha dar anlamlıdır. Bu duruma göre, dinde “cinlerle haberleşme” diye kabul edilen görüş ile spiristlerin “ruh çağırma seansları” arasında paralellik kurulabilir. Öte yandan böyle bir yöntemin, inanç yönünden de önemli sakıncalar taşıdığı, insanları Allah’tan başka varlıklardan medet umma eğilimine yönelteceği, bunun da İslâm’ın tevhid akîdesine aykırı olduğu açıktır. İnsanın görevi, kendi gücü alanında yapabileceği her türlü gayreti sarfetmek, bunun ötesinde yardımı hiçbir araç olmaksızın yalnız Allah Teâlâ’dan beklemektir.
TENÂSÜH (Reenkarnasyın)

1- Mahiyet ve Tanımı: Fransızca bir kelime olan reenkarnasyon (reincarnation) tekrar bedenlenme demektir. Türkçe ye tenasüh ve ruh göçü olarak tercüme edilmiştir.

Ölümden sonra bağımsız olarak var olan ruhun ölümden sonra da mevcudiyetini devam ettirdiği inancı, eski Hint, Mısır, Yunan din ve kültürlerinin nerdeyse tamamında bu inancın korunduğu söylenebilir. Hıristiyanlığın aksine benzeri bir inanış Yahudilik’te de görülür. Ancak Ortodoks yahudiler bu inanca açıkça karşıdırlar. Ne yazık ki, müslümünlar arasında bile de bazı kişilerin bu inanca temel bulmaya gayret ettiği bilinmektedir.

Yeniden bedenlenme konusunda değişik fikirler ortaya atarlar. Bunlar; hep aynı cinsiyette veya erkek ve dişi değişik cinsiyette, yeryüzünde, güneş sisteminde bir diğer gezegeninde de olabilir. Ardarda bedenlenme süreleri çok yakın olduğu gibi oniki ile onbeş yüzyıl kadar olabilir. Bu süreler kişilerin tekâmül sürelerine bağlıdır.
Bedenlenme: Kişinin kendi bedeninde, başkasının bedeninde, hayvan, domuz, köpek, eşek, bazen de yüksek mevkilerin sahibi olarak tekrar dünyaya gelir ve sonsuza dek tekrarlanır.

Bu görüşü savunanlara göre: "İnsanlar farklı imkân ve kabiliyetlerle dünyaya geliyorlar, ruhlar doğuştan eşit değildirler, Adaletsizlik ve eşitsizliğin giderilmesi ruhların eşit ve adil bir tekâmül seviyelerine ulaşmaları için tekrar bedenlenme bir ihtiyaçtır derler.
2- Hayat ve Ölüm: C.Allah dünyada bir kısım insanları öldürmüş ve tekrar diriltmiştir.

“Bir zamanlar: وَإِذْ قُلْتُمْ يَا مُوسَى لَنْ نُؤْمِنَ لَكَ حَتَّى نَرَى اللهَ جَهْرَةً فَأَخَذَتْكُمُ الصَّاعِقَةُ وَأَنْتُمْ تَنْظُرُونَ



Ey Musa! Biz Allah'ı açıkça görmedikçe asla sana inanmayız, demiştiniz de bakıp durur olduğunuz halde hemen sizi yıldırım çarpmıştı. مَوْتِكُمْ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ ثُمَّ بَعَثْنَاكُمْ مِنْ بَعْدِ Sonra ölümünüzün ardından sizi dirilttik ki şükredesiniz.” (2/Bakara,55,56)

أَلَمْ تَرَ إِلَى الَّذِينَ خَرَجُوا مِنْ دِيَارِهِمْ وَهُمْ أُلُوفٌ حَذَرَ الْمَوْتِ فَقَالَ لَهُمُ اللهُ مُوتُوا ثُمَّ أَحْيَاهُمْ إِنَّ اللهَ لَذُو فَضْلٍ عَلَى

النَّاسِ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لاَ يَشْكُرُونَBinlerce oldukları halde, ölüm korkusundan dolayı yurtlarından çıkıp gidenleri görmedin mi? Allah onlara "Ölün!" dedi (öldüler) Sonra onları diriltti.”(2/Bakara,243)
Ayrıca: Bakara 259. ayette yüzyıl ölü kaldıktan sonra diriltilen kişinin durumu anlatılır.

أَوْ كَالَّذِي مَرَّ عَلَى قَرْيَةٍ وَهِيَ خَاوِيَةٌ عَلَى عُرُوشِهَا قَالَ أَنَّى يُحْيِي هَذِهِ اللهُ بَعْدَ مَوْتِهَا فَأَمَاتَهُ اللهُ مِئَةَ عَامٍ ثُمَّ بَعَثَهُ قَالَ كَمْ لَبِثْتَ قَالَ لَبِثْتُ يَوْمًا أَوْ بَعْضَ يَوْمٍ قَالَ بَلْ لَبِثْتَ مِئَةَ عَامٍ فَانْظُرْ إِلَى طَعَامِكَ وَشَرَابِكَ لَمْ يَتَسَنَّهْ وَانْظُرْ إِلَى حِمَارِكَ وَلِنَجْعَلَكَ آيَةً لِلنَّاسِ وَانْظُرْ إِلَى الْعِظَامِ كَيْفَ نُنْشِزُهَا ثُمَّ نَكْسُوهَا لَحْمًا فَلَمَّا تَبَيَّنَ لَهُ قَالَ أَعْلَمُ أَنَّ اللهَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ

Yahut görmedin mi o kimseyi ki, evlerinin duvarları çatıları üzerine çökmüş (alt üst olmuş) bir kasabaya uğradı; "Ölümünden sonra Allah bunları nasıl diriltir acaba!" dedi. Bunun üzerine Allah onu öldürüp yüz sene bıraktı; sonra tekrar diriltti. Ne kadar kaldın? dedi. "Bir gün yahut daha az" dedi. Allah ona: Hayır, yüz sene kaldın. Yiyeceğine ve içeceğine bak, henüz bozulmamıştır. Eşeğine de bak. Seni insanlara bir ibret kılalım diye (yüz sene ölü tuttuk, sonra tekrar dirilttik). Şimdi sen kemiklere bak, onları nasıl düzenliyor, sonra ona nasıl et giydiriyoruz, dedi. Durum kendisince anlaşılınca: Şimdi iyice biliyorum ki, Allah her şeye kadirdir, dedi.” (2/Bakara,259)


Müfessirlerin çouna göre, bu şahsın Hz. Üzeyr b. Şerhiya, "Karye"nin de israiloğulları devletinin yerleşip kurulduğu yer olan Kudüs şehri olduğudur. Buhtünnassar'ın savaşı ile işgal edilmiş ve tamamen yıkılmış ve bütün İsrailoğullarının bir kısmı öldürülmüş, bir kısmı da esir edilip götürülmüştü. Uzeyr bu esirlerin arasında olup, daha sonra kurtulmuş ve bir gün eşeği ile Kudüs'e uğrayıp Kudüs'ü bu hâlde görmüştü. O kişi uğradığı köyün bu acıklı durumunu görünce, bu dehşetli ölümünden sonra Allah bu memleketi nasıl diriltecek diyordu. (Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili)
Bakara, 260. ayette Hz. İbrahim'in ölülerin nasıl diriltileceğini görmek istemesi…

وَإِذْ قَالَ إِبْرَاهِيمُ رَبِّ أَرِنِي كَيْفَ تُحْيِي الْمَوْتَى قَالَ أَوَلَمْ تُؤْمِنْ قَالَ بَلَى وَلَكِنْ لِيَطْمَئِنَّ قَلْبِي قَالَ فَخُذْ أَرْبَعَةً مِنَ الطَّيْرِ فَصُرْهُنَّ إِلَيْكَ ثُمَّ اجْعَلْ عَلَى كُلِّ جَبَلٍ مِنْهُنَّ جُزْءًا ثُمَّ ادْعُهُنَّ يَأْتِينَكَ سَعْيًا وَاعْلَمْ أَنَّ اللهَ عَزِيزٌ حَكِيمٌ

İbrahim Rabbine: Ey Rabbim! Ölüyü nasıl dirilttiğini bana göster, demişti. Rabbi ona: Yoksa inanmadın mı? dedi. İbrahim: Hayır! İnandım, fakat kalbimin mutmain olması için (görmek istedim), dedi. Bunun üzerine Allah: Öyleyse dört tane kuş yakala, onları yanına al, sonra (kesip parçala), her dağın başına onlardan bir parça koy. Sonra da onları kendine çağır; koşarak sana gelirler. Bil ki Allah azîzdir, hakîmdir, buyurdu.” (2/Bakara,260)


Al-i İmran, 49; Maide,110. ayetinde Hz. İsa'nın (a.s.) elinde ölülerin diriltilmesi olayları,

أَنِّي قَدْ جِئْتُكُمْ بِآيَةٍ مِنْ رَبِّكُمْ أَنِّي أَخْلُقُ لَكُمْ مِنَ الطِّينِ كَهَيْئَةِ الطَّيْرِ فَأَنْفُخُ فِيهِ فَيَكُونُ طَيْرًا بِإِذْنِ اللهِ

(Hz.İsa İsrailoğullarına) “Size Rabbinizden bir mucize getirdim: Size çamurdan bir kuş sureti yapar, ona üflerim ve Allah'ın izni ile o kuş oluverir.” (Al-i İmran, 49) ayrıca Bak. Maide; 110
Ayrıca; Ashab-ı Kehf de zikredilen gençlerin durumu. Bütün bu ayetler ölümden sonra dirilmeyi inkar edenlere karşı ölümden sonra dirilişe ve ahiret hayatının varlığına örnek olarak Kur'an'da yer alan delillerdir.
Öldükten sonra geri dünyaya gelinmeyeceğini Şu ayet açıkça gösterir.

حَتَّى إِذَا جَاءَ أَحَدَهُمُ الْمَوْتُ قَالَ رَبِّ ارْجِعُونِ لَعَلِّي أَعْمَلُ صَالِحًا فِيمَا تَرَكْتُ كَلَّا إِنَّهَا كَلِمَةٌ هُوَ قَائِلُهَا وَمِنْ وَرَائِهِمْ

بَرْزَخٌ إِلَى يَوْمِ يُبْعَثُونَNihayet onlardan (müşriklerden) birine ölüm gelip çattığında: "Rabbim! der, beni geri gönder; Ta ki boşa geçirdiğim dünyada iyi iş (ve hareketler) yapayım. Hayır! Onun söylediği bu söz (boş) laftan ibarettir. Onların gerisinde ise, yeniden dirilecekleri güne kadar (süren) bir berzah vardır.” (23/Mü’minûn,99,100) Berzah’ı: Bütün ilim adamları, ölümle dünyaya tekrar dönüş arasındaki engel olarak anlamışlardır.

Ayrıca burada da Mülk suresinde de dünyaya gelmeden önceki halin ölüm hali olduğu beyan edilmektedir.


3- Suçların Şahsiliği

Kur’andaوَلاَ تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ أُخْرَى Hiçbir günahkâr, başkasının günah yükünü üslenmez(İsra,15)

Oysa tenasühe inananlar, ruh çağırma seanslarında, kâfir kişinin ruhunun müslümana; katil, cani bir kişinin ruhunun da suçsuz birisinde yaşadığına şahit olduklarını söylemektedirler.

4- Reenkarnasyonu savunanların dayandıkları ancak onunla ilgisi Olmayan İki Ayet

Reenkarnasyonu çağrıştıran Kur’an da iki ayeti söz konusu etmek uygun olur. Bu iki ayetten birisi Bakara suresinin 28. ayeti, diğeri ise Mümin suresinin 11. ayetidir.



كَيْفَ تَكْفُرُونَ بِاللهِ وَكُنْتُمْ أَمْوَاتًا فَأَحْيَاكُمْ ثُمَّ يُمِيتُكُمْ ثُمَّ يُحْيِيكُمْ ثُمَّ إِلَيْهِ تُرْجَعُونَ Sizi ölü iken dirilten Allah’ı nasıl inkâr ediyorsunuz! Sonra sizi öldürecek, sonra sizi diriltecek ve sonunda ona döndürüleceksiniz” (2/Bakara,28), Burada “ölü idiniz, Allah sizi diriltti” sözü ölü halde bulunan topraktan yaratılmayı ifade eder. İnsanın varlık sürecinde üç safhası mevcuttur:

Yaratılış (hayata geliş), ölüm ve âhirette tekrar diriliş safhası. Şu halde bu âyetin açık veya gizli bir şekilde tenâsüh inancıyla hiçbir ilgisi bulunmadığı, aksine onu reddettiği görülmektedir.


قَالُوا رَبَّنَا أَمَتَّنَا اثْنَتَيْنِ وَأَحْيَيْتَنَا اثْنَتَيْنِ فَاعْتَرَفْنَا بِذُنُوبِنَا فَهَلْ إِلَى خُرُوجٍ مِنْ سَبِيلٍİnkâr edenler şöyle derler: Rabbimiz! Bizi iki defa öldürdün, iki defa dirilttin. Biz de günahlarımızı itiraf ettik. Bu ateşten çıkmaya bir yol var mıdır?” (40/Mü’min,11).

Ayetteki "siz ölüler idiniz" ifadesini, toprak, nutfe vb. maddeler halinde idiniz, veyahut hiç yok idiniz" şeklinde anlamak yerinde olur. Bunun "hayatta olmayanlar" demek olduğu açıktır. Ayetin "Nasıl Allah'ı inkar edersiniz'?" sorusuyla başlaması bu gerçeği pekiştiriyor.

Bir önceki ayette "ölüler idiniz" ifadesi, burada "öldürme" kelimesiyle açıklanmış olmasıdır.
Diğer Bir Yorum ise: Bu ayette kâfirlerin cehennemde Allah’a yakarışlarını tasvir etmekte olup onların sözü edilin birinci ölüm dünya hayatının sonunda, ikinci ölüm ise kabirde ilk sorgulama sonrasında vuku bulacaktır. Birinci diriltme kabirde sorgulama için, ikincisi ise kıyametten sonraki ebedî hayat içindir. Bir başka açıklama olarak da kâfirlerin cehennemde uğradıkları azaptan dolayı ölecekleri, azabı tatmaları için diriltilecekleri ve bu işlemin iki defa tekrar edeceği şeklindedir. (bk. en-Nisâ 4/56; Buhârî, “Tevhîd”, 24). Bu itibarla âyetteki iki defa öldürülüp iki defa diriltilmenin dünya hayatıyla ve tenâsühle bir irtibatı yoktur.
Tenâsüh inancı naslara aykırı olduğu gibi aklî bakımdan da tutarsız görülmektedir. İnsan yaşadığı ileri sürülen önceki hayatını mutlaka hatırlaması gerekirdi. Hâlbuki hiç kimse daha önce bir bedende yaşadığını hatırlayana rastlanmamıştır.
Zira Kur’an, Sünnetle sabittirki, âhiret âlemi: İsrâfil’in sûra birinci defa üflemesiyle kıyametin kopması ve yaşayan bütün canlı varlıkların aynı anda ölmesi; ikinci defa sûra üflemesi ile de dünyada hayat sürmüş bulunan bütün insanların aynı anda ruhlu ve bedenli varlıklar olarak diriltilip hesaba çekilmek üzere mahşer yerine sevk edilmesidir.

5- Tekrar Dönüş Yoktur: Kur'an-ı Kerim'de tekrar bedenlenmenin, yani dünyaya tekrar dönüşün olmayacağına dair kesin delillerden biri şu ayetlerdir:

وَلَوْ تَرَى إِذْ وُقِفُوا عَلَى النَّارِ فَقَالُوا يَا لَيْتَنَا نُرَدُّ وَلاَ نُكَذِّبَ بِآيَاتِ رَبِّنَا وَنَكُونَ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ Onların ateşin

karşısında durdurulup Ah, keşke dünyaya geri gönderilsek de bir daha Rabbimizin âyetlerini yalanlamasak ve inananlardan olsak!" dediklerini bir görsen!(6/El-En’âm,27)


Hayır! Daha önce gizlemekteبَلْ بَدَا لَهُمْ مَا كَانُوا يُخْفُونَ مِنْ قَبْلُ وَلَوْ رُدُّوا لَعَادُوا لِمَا نُهُوا عَنْهُ وَإِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ



oldukları şeyler (günahlar) kendilerine göründü. Eğer (dünyaya) geri gönderilseler yine kendilerine yasak edilen şeylere döneceklerdir. Zira onlar gerçekten yalancıdırlar. (6/El-En’âm,28)

Bu ayetlerden de anlaşılacağı üzere Kur'an'da bir tek bedenden ve ruhtan bahsedilmekte.

Ayetlerin açık beyanı, insanın artık bir daha dünyaya geri dönmeyeceği şeklindedir. Çünkü Allah, çürümüş, yok olmuş kemikleri bir araya getirerek insanı ruh ve bedeniyle diriltecek, hatta dünyadaki el ve ayakları kendisi aleyhine şahitlik edecektir.

الْيَوْمَ نَخْتِمُ عَلَى أَفْوَاهِهِمْ وَتُكَلِّمُنَا أَيْدِيهِمْ وَتَشْهَدُ أَرْجُلُهُمْ بِمَا كَانُوا يَكْسِبُونَ O gün onların ağızlarını mühürleriz; yaptıklarını bize elleri anlatır, ayakları da şahitlik eder.” (36/Yâsin,65)
Reen karnasyon’u savunanların dediği gibi, Eğer Ruh bir başka bedende tekrar dünyaya gelecekse hangi beden şahitlik edecek, Ruh ilk geldiğinde iyi insan, ikinci geldiğinde kötü insan olursa azap ve mükafat nasıl olacak.?
Ayrıca: (23.Mü'minun 14. ayette) insanın ana rahminde oluşumundan bahsedildikten sonra

ثُمَّ أَنْشَأْنَاهُ خَلْقًا آخَرَ فَتَبَارَكَ اللهُ أَحْسَنُ الْخَالِقِينَ Sonra onu başka bir yaratışla insan haline getirdik. Yapıp yaratanların en güzeli olan Allah pek yücedir.” Hemen ardından ثُمَّ إِنَّكُمْ بَعْدَ ذَلِكَ لَمَيِّتُونَSonra, muhakkak ki siz, bunun ardından elbet öleceksiniz. ثُمَّ إِنَّكُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ تُبْعَثُونَ Sonra da şüphesiz, sizler kıyamet gününde tekrar diriltileceksiniz.” (23/Mü’minûn,14-16) Bu ayette sadece bir dirimliden bahsedilmektedir.
Reenkarnasyon Nazariyesinin Kaynağı ve Saçmalığı

Reenkarnasyon düşüncesi şüphesiz günümüz materyalist düşüncesi ve yaşayışına karşı bir tepkidir ve ruhçu akımın bir yan ürünüdür. Reenkarnasyonun Hind düşünce sistemiyle yakın ilişkisi vardır. Kast sisteminin hakim olduğu, dünyada iken kendi kastının, sınıf ve tabakasını değiştiremeyen Hinduya tekrar tekrar dünyaya gelmek suretiyle bir teselli olarak tenasüh inancı sunulmuş ve bununla mevcut düzene isyan etmeden itaat etmeleri sağlenmıştır.



Yüklə 1,06 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin