Orijinal adı: Şerh-i Hadis-i Cunud-i Akl ve Cehl Merhum İmam Humeyni (r a)



Yüklə 1,28 Mb.
səhifə53/66
tarix24.02.2018
ölçüsü1,28 Mb.
#43328
1   ...   49   50   51   52   53   54   55   56   ...   66

Üçüncü Bölüm

Teenni ve Sebat Yoğrulmuş Fıtrattan ve Aklın Askerlerinden Biridir, Acele ve Sebatsızlık ise Cehalet ve İblis’in Askerlerinden Biridir ve Örtülmüş Fıtrattan Sayılmaktadır.


Daha önce de zikrettiğimiz gibi Hak Teala’nın insanı üzerinde yarattığı ilk fıtrat hasebiyle insanoğlu, mutlak kemale aşıktır ve noksanlıktan nefret etmektedir. Eğer noksanlığa teveccüh eder ve mutlak olmayan kemale sevgi duyarsa, fıtratı örtülü olmasındandır. Bu açıdan insanın kendine teveccüh etmesi, hayvani hedef ve şehvetlerine uyması, dahili vehm edici şeytana ve harici büyük şeytana uyması, ilk fıtratına aykırıdır. Şüphesiz bütün aceleler, sebatsızlık ve kararsızlıklar, nefsani isteklere, hayvani şehvetlere bulaşmama korkusundan veya hayvani hedefleri kaybetme endişesinden kaynaklanmaktadır.

İçinde tevhit nuru ve mutlak kemal marifeti bulunan bir kalp, itminan, sebat, teenni ve istikrar sahibidir. Hak Teala’nın marifet nuruyla aydınlanan bir gönül, işlerin Allah’ın kudretiyle yürütüldüğünü bilir, kendisini, ciddiyetini, hareket ve sükunetini ve bütün varlıkları Allah’tan görür, varlıkların dizginlerinin kendi ellerinde olmadığını anlar. İşte böyle bir kalp ise ıstırap, acelecilik ve kararsızlıktan uzaktır.

Tam aksine marifetlerden örtülü ve bencillik, şehvetler ve hayvani lezzetler örtüsüne bürünen bir kalp, hayvani lezzetleri kaybetme korkusu içindedir. Böyle bir şahıs, kalp güvenini yitirmiştir ve işlerine acele ile koyulmaktadır.

Marifet ehli kimseler şöyle demektedirler: “Dua üç kısımdır: Birincisi acele üzere yapılan duadır ve bu insanların genelinin yaptığı duadır. Bunlar, nefsani hedeflere esir olduğu için dualarda da acele davranmaktadırlar ve böylece dünyevi veya hayvani hedeflerinin kaybolmasından korkmaktadırlar.”

İkinci dua ise ihtimal üzere yapılan duadır. Bu dua ise hikmet erbabının yaptığı duadır. Bunlar, kendi hedeflerine bağlıdır ve duanın işlerin yürütülmesinde rolü olduğunu bilmektedirler ve ilahi kaza ve kaderin duaya bağlı olduğunu derk ederler. Bu açıdan da duaya koyulurlar.

Üçüncü dua ise, itaat üzere yapılan duadır. Bu dua da marifet ashabının duasıdır. Onlar nefsin esaretinden dışarı çıkmışlardır ve de nefsani arzular ve lezzetler için dua etmezler.

“Ben bir grup tanıyorum evliyadan

Ki dua etmekten dilleri tutuk.”1

Bunlar duayı Allah’ın emrine bağlanmak için yaparlar. Çünkü Hak Teala’ya halvette dua etmek ve mutlak sevgiliyle muhatap olmak makamında olduğu için duaya koyulurlar. 2

Gerçekten de insan eğer kalbi marifet nuruyla aydınlanır ve bizim gibi tabiat zindanı ve şehvetler zincirinde esir olmazsa, asla Hak Teala ile muhatap olmayı ve Hak Teala’yı zikretmeyi başka bir şeye vesile kılmaz.

Allah’ın velileri, Allah’a bağlanmak için dua ederler ve Allah ile halvette bulunmayı ve Allah’ı zikretmeyi kendi bencilliklerine vesile kılmazlar. Onlar ne isterlerse, Hak Teala ile konuşma kapısını açmak içindir.

“Dostun gönlüne girmek için çare bulmak gerek”1

Biz nefis ve şehvet esirleri, Allah’ı hurma için (kendi isteklerimiz için) istiyoruz ve mutlak dostu nefsani lezzetlere feda ediyoruz. Bu hataların en büyüğüdür ki eğer, kalbimiz marifetten nasiplenmiş ve içinde muhabbetten bir tecelli var ise utançtan ölmemiz ve kıyamete kadar başımızı utançtan önümüze eğmemiz gerekir. Onlar eğer bir şey isterlerse, dostun kerameti olduğu için isterler.

Bir bak, gerçek seven ve mutlak meczup Ali b. Ebi Talib (a.s) Kumeyl duasında ne diyor: “Ey mabudum, ey seyidim, mevlam ve rabbim! Farzen, azabına tahammül etsem bile, senin ayrılığına nasıl dayanabilirim! Diyelim ki ateşinin hararetine dayandım, ama keremine nazar etmekten mahrum olmama nasıl sabredeyim!2

Bu hakiki dost, ayrılmaktan korkmaktadır. Vuslat günlerini istemekte ve aramaktadır:

Ney’i dinle, dile geldiği zaman



Şikayette bulunur ayrılıklardan3

Sonunda ise şöyle demektedir:

Her kim uzak kalırsa kökünden

Kavuşur vuslat günlerine yeniden4

Bu büyük kitabın girişi fıtrat dilindendir ve de Allah’ın nimetlerine bakışı Hak Teala’nın keramet yurdu olduğundandır. Allah aşıklarının başı Ali b. Ebi Talib (a.s), cenneti cennet için istememektedir, keramet yurdu olduğu için istemektedir. Biz zavallılar ise ne istersek kendimiz için istemekteyiz. Allah’ı da kendimiz için istiyoruz, ezel cemalinin aşıkları ne isterlerse dost için isterler. Cenneti bile keramet yurdu olduğu için isterler, hayvani yiyecek ve içecek yeri olduğu için değil. Biz hayvanlar, cennetin otlağını ve yaylasını istemekteyiz. Cennette de ondan fazla bir makama sahip değiliz. Onlar ise, cenneti ve her şeyi dost için isterler ve her şeyi dost marifeti ve Allah’a bağlılık için bir vesile edinirler.

Ey Allah’ım! Bizi bu gaflet ve bencillikten kurtar, kalbimizi bu şehvetlere esaretten ve lezzetlere dalmaktan dışarı çıkar. Ey Allah’ım! Bencillik örtüsü bizleri senin mukaddes dergahına ulaşmaktan alı koymuş, kalbimizi mutlak sevgiliden çevirmiştir. Sen bizzat bu örtüleri kudret elinle ortadan kaldır.”Benimle senin aranda, benim varlığım çatışmaktadır.

O halde lütfünle varlığımı ortadan kaldır.”1

Yirminci Maksat

Hilim ve Zıddı Olan Beyinsizlik Hakkında


Burada yedi bölüm vardır:

Birinci Bölüm

Hilim ve Beyinsizliğin Anlamının Beyanında


Hilim, gazap kuvvesinin itidal şubesinden biridir ve de nefsin itminana erme aracı olan bir melekeden ibarettir. Böylece hemen ve yersiz olarak gazap kuvvesi heyecana kapılmaz. Eğer nefsani isteklerine aykırı bir iş ortaya çıkar ve tatsız olayla karşılaşırsa, tahammülden uzaklaşmaz ve dizginlerini koparmaz.

Bunun karşısında ise, “sefeh” sıfatı yer almaktadır.”Sefih’er-Recul” yani hilmi olmayan kimse demektir. Hafif tiynetli ve ağır olmayan kimse anlamını ifade etmektedir. Bunun karşısında ise sükunet ve sabır vardır. Bu hafiflik sıfatı vasıtasıyla nefis, tahammülden çıkar, tatsız olaylara karşı koyamaz, ölçüsüzce ve cehalet üzere dizginlerini koparır, gazaplanır ve sakınmaz. Bu da gazap kuvvesinin ifrat şubelerinden biridir.

Belki de sefahet, aslında zihni hafif olma, cehalet ve akıl hafifliği anlamındadır.1 Zira gazap kuvvesini korumaya gücü yetmeyen bir kimse, cahil, zihni ve aklı hafif kimsedir. Hilmin aksi, sefahet olarak adlandırılmıştır. Yoksa cevher olarak “sefeh” kelimesinin anlamı, hilmin karşıtı değildir ve bu gerçi lugat alimlerinin sözlerinin zahirine muhaliftir. Lakin itibar ve kelimenin kökleriyle uyum içindedir. Velhasıl bizim maksadımızda herhangi bir rolü yoktur. Bu konuda bir araştırmaya girmek uygun değildir ve fazla bir önemi de yoktur.


Yüklə 1,28 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   49   50   51   52   53   54   55   56   ...   66




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin