Orijinal adı: Şerh-i Hadis-i Cunud-i Akl ve Cehl Merhum İmam Humeyni (r a)


İkinci Bölüm Gazap Kuvvesinin Meyveleri



Yüklə 1,28 Mb.
səhifə54/66
tarix24.02.2018
ölçüsü1,28 Mb.
#43328
1   ...   50   51   52   53   54   55   56   57   ...   66

İkinci Bölüm

Gazap Kuvvesinin Meyveleri


Bil ki gazap kuvvesi, eğer aklın tasarrufu ve şeriatın terbiyesi altında olursa, büyük ilahi nimetlerden ve de saadet yolunun en yüce yardımcılarından biridir. Gazap kuvvesiyle dünya sisteminin korunması, şahıs ve türün bekası temin edilmektedir. Erdem şehrinin teşkilinde de büyük bir etkinliği vardır. Bu değerli kuvve sebebiyle insan ve hayvan, kendisini ve türünü korumakta, tabiatın uyumsuzluklarına karşı kendini savunmakta ve yok olmaktan kurtarmaktadır. Eğer bu kuvve insanda olmasaydı, insan bir çok kemallerden ve ilerlemelerden geri kalır, aile düzenini koruyamaz, erdem şehrini savunamazdı.

Hikmet sahibi ve bilgin kimseler, gazabın noksanlık ve tefrit haddinden çıkmak için, bir takım emirler vermişlerdir ve de bizzat kendileri bu kuvveyi heyecanlandırmak için fevkalade işlere başvurmuşlardır. Nitekim bazılarından nakledildiği üzere onun tefrit haddinden çıkmak için, korkunç yerlere gidiyor, nefsi tehlikelere atıyor, dalgalı anda gemiye biniyor, böylece nefisten gevşeklik ve korkuyu uzaklaştırmaya çalışıyorlardı. 1 Gerçi bu tür tedaviler de ifrattır. Lakin gevşeklik anında gazap kuvvesini uyandırmak için bir tedavi yolu bulmak gerekir. Zira bu kuvve gevşediği taktirde, toplum ve erdem şehrinin egemenliğinde büyük bir zarar ortaya çıkmakta, bireysel ve toplumsal hayatta bir çok tehlikeli durumlar yüz göstermektedir. Bir çok ayıplar, bu kuvvenin yatışmasından vücuda gelmektedir. Örneğin zayıflık, gevşeklik, tembellik, tamah, sabırsızlık, sebatsızlık, savaştan kaçmak, zaruret anlarında teşebbüsten geri kalmak, iyiliği emretmeyi ve kötülükten sakındırmayı terk etmek, utanç içinde yaşamak, zillet ve rezalete boyun eğmek gibi haletler bundan kaynaklanmaktadır.

İlim sahibi olan Allah bu değerli kuvveyi insanda boş yere yaratmamıştır. Allah-u Teala bu kuvveyi dünya saadetinin ve yüceliğin sermayesi karar kılmış ve o alemdeki mutlulukların kaynağı karar kılmıştır. Teşebbüsten geri kalmak, iyiliği emretme ve kötülükten sakındırmada gevşek davranmak, zalimlerin zulmünü engellememek hilim değildir. Aksine bu, bir tür sönüş ve çöküştür ki rezil melekelerden ve uyumsuz sıfatlardan biridir.

Allah-u Teala, Kur’an’daki ayeti şerifelerde de müminleri “Kâfirlere karşı pek şiddetlidirler, kendi aralarında ise pek merhametlidirler.”1 olarak ifade buyurmuştur. Allah-u Teala savaş meydanında cesaretle savaşanları, oturanlardan üstün kılmış ve derecelerini kendi azamet dergahında büyük saymıştır. 2 Savaş meydanlarında sebat gösterenleri taktir etmiş ve onları tehlikelere atlamaya ve savaşlarda ilerlemeye teşvik etmiştir. 3 Bütün bunlar ise değerli gazap kuvvesi sayesinde gerçekleşmektedir. Bunun gevşemesiyle de insan bütün faziletlerden mahrum kalmakta; zillet, horluk, aşağılık ve esarete boyun eğmektedir. İnsani ve dini görevlerini yerine getirmekten mahrum kalmaktadır. Bu açıdan eğer bir kimse de bu kuvve sönmüş halde olursa hemen tedaviye yönelmeli, ameli ve ilmi olarak tedaviye koyulmalıdır ki nefsini itidal halinde tutabilsin.



Üçüncü Bölüm

Gazap Kuvvesinin Sapmasının Tehlikeleri Hakkında


İnsanların çoğunun düçar olduğu gazapta ifrat hali bu hadis-i şerifte de “sefeh” olarak ifade edilmiş olup, ahlaki rezaletlerden ve kınanmış sıfatlardan biridir. Bu sıfat insanı helak olmaya sürüklemektedir. Dünya ve ahirette insanın şekavetine neden olmaktadır.

Bu kuvve herkimde itidal haddinden dışarı çıkar, ifrat ve galebe haddine yönelirse, bizzat o kimsenin helak olmasına neden olur. Böylece insan din ve dünyasını yok eder.

Kafi’de yer aldığına göre İmam Sadık’tan (a.s) naklen, Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Sirke, balı bozduğu gibi gazap da imanı bozar.”4

Bir çok defa bu kuvve ısırgan köpek olduğundan şiddet anında insanın iradesini elinden almakta, isyana yöneltmekte, insanı saygın hürmetleri çiğnemeye ve müminlerin nefsini katletmeye zorlamaktadır. Nitekim bazen zulmeti iman nurunu söndürmekte ve bu yanmış ateş bütün hak inançları, marifet nurlarını ve imanı yakmaktadır. Binlerce cehalet ve akılsızlığa kaynak olmaktadır ki insan ömrü boyunca bunları asla telafi edemez.

Bu kuvvenin tehlikesi, diğer kuvvelerden daha büyüktür. Zira bu kuvve, yıldırım hızıyla bazen, bir çok büyük işleri yapmakta ve bir dakika içinde insanı bütün varlığından dünya ve ahiret saadetinden düşürmektedir.

Hikmet sahipleri şöyle demişlerdir: “Gazabı şiddetlenen insanın örneği, içinde ateş yakılan bir mağara örneğidir. Onda ateş alevleri ve dumanlar boğulmakta, birbirine karışmakta, şiddetle yükseldiği için, ses çıkarmaktadır. Böylesine karmaşık ve yakıcı bir ateşi söndürmek çok zordur. Zira, onu söndürmek için üzerine ne atarlarsa onu da yutmakta ve kendine katmaktadır. Nitekim suları da ateşe dönüştürmekte ve bu su vasıtasıyla alevlenmesi artmaktadır. 1

Bu açıdan insan bu halde sefahet, cehalet ve yırtıcılık durumunda olduğundan rüşd ve hidayet karşısında kör ve sağır kesilir, öğütler, mizacında ters tepki yaratır, gazap ateşlerini alevlendirir. Nitekim Bokrat hekim şöyle demiştir: “Ben, rüzgarlara ve fırtınalara yakalanıp, denizin dalgaları arasında çırpınan ve deniz karalıklarına takılıp kalan geminin kurtulabileceğini ümit ederim der. Şiddetli gazaba kapılan insanın kurtuluşundan o kadar ümit etmem. Zira bu durumdaki gemiyi kaptan, çeşitli çözümlerle yok olmaktan kurtarabilir. Lakin, nefis için bu durumda çözüm ümidi bile mevcut değildir. 2 Zira ne kadar çözüm bulsan, öğüt ve nasihatlarda bulunsan ve karşısında tevazu göstersen, yine de alevlenmesi daha da artmaktadır.

Hadis-i şerifte yer aldığına göre İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bu gazap, şeytandan bir ateş parçasıdır ve Ademoğlunun kalbinde alevlenir.”3

Belki de bir insanın kalbinde şeytanın eliyle yakılan bu ateşin sırların ortaya çıktığı ve hakikatlerin keşfedildiği o alemdeki sureti “Allah'ın tutuşturulmuş bir ateşidir. Öyle ki, yüreklerin üzerine yüklenecektir.”4 ayetindeki hakikatin suretidir ve batını ise ilahi gazap ateşinin hakikatidir ki bu da ateşlerin en yakıcısıdır, kalbin batınından ortaya çıkmakta, bedenin zahir mülküne doğru hareket etmektedir. Nitekim amel cehenneminden olan ameller ateşi de zahirden batına doğru hareket eder.

İnsan bu batıni ve zahiri iki ateş arasında bir çok baskılara maruzdur ki bu alemin dağları onu bir an olsun işitmeye dayanamaz.

Cehennem ateşinin insanı ihata etmesi, bu alemde gördüğümüz örnekler gibi değildir. Zira burada ihata etmek yüzeyseldir. Yani zahiri ihata söz konusudur. Ama batınlar arasında bir irtibat yoktur. İlahi ateş, zahiri ve batını, derinliği ve yüzeyi kapsamaktadır, ihatası da kayyumi ihatanın zuhurudur ki bütün varlıkları aynı şekilde ihata etmiştir. İlahi ateş öylesine cismi zahir ve batınıyla yakmaktadır ki ruh ve kalbi de yakmaktadır. Böyle bir ateş bu dünyada düşünülemez. Bu alemde olan ateşler, zahiri aşmamakta, batına ulaşmamaktadır. Lakin orada batını daha şiddetli bir şekilde yakmakta ve de zahiri ihata etmekten daha çok batını ihata etmektedir.

Eğer gazap sureti nefiste yer eder, insanın batın melekesi olur, memleketin hükmü yırtıcı nefsin tasarrufu altına girer ve insanın son sureti yırtıcı suret haline gelirse, berzah ve kıyamet aleminde insan, yırtıcı bir hayvan suretinde haşrolur, şüphesiz berzahi ve melekuti yırtıcılık, mülki ve dünyevi yırtıcılıktan farklıdır. Nitekim insanın yırtıcılığı da diğer hayvanların yırtıcılığından çok daha farklıdır.

Bir hadiste yer aldığına göre Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Bazı insanlar öyle surette haşrolur ki maymunlar ve domuzlar onların yanında daha güzel durur.”1 Nitekim insan, kemal ve cemal ufkunda varlığın en üst saflarında yer almaktadır. Varlıklardan hiç birisi ona denk değildir. Noksanlık, çirkinlik ve rezil sıfatlarla nitelenme hususunda da varlıklardan hiç birisi ona denk değildir. Nitekim Allah-u Teala onun hakkında şöyle buyurmuştur: “İşte bunlar hayvanlar gibidirler. Hatta daha da aşağıdırlar.2

Bu kimselerin kalpleri hakkında da şöyle buyurmuştur: “Taş gibi, ya da taştan da beter hale geldi.3 Bu rezil ve pis melekeden bazen diğer bir takım fesatlar da ortaya çıkar. Bir çok pis ahlak ve ameller, hatta inançlar bundan ortaya çıkar.

Dolayısıyla ahirete iman eden uyanık bir insan, her çözüm ve riyazetle kendisini tedavi etmeli ve kalbini bu pis rezaletten temizlemelidir. Allah korusun eğer bu melekeyle bu dünyadan göçecek olursa, şefaatçilerin şefaatine uğrayıncaya kadar, zorluklar, baskılar, ateşler ve cezalar altında kalacaktır. Bunlar şefaate vaki olması için dünya ömrü miktarınca uzun sürebilir. Zira o alemde şefaat boş bir şey değildir. Şefaat eden ve şefaat edilen kimse arasında uyumu gerektirir.

Bu açıdan tevhit ve velayet nurundan mahrum olanlar, şefaat nuruna nasil olamaz. Günah ehli olan kimseler de, fazla zulmete bulaşmışlarsa, ancak uzun süre azap gördükten sonra şefaate nail olabilirler.

Peygamber-i Ekrem’den (s.a.a) şöyle buyurduğu nakledilmiştir: “Ben, bu şefaati büyük günahların ehli için stok ettim.”1

Kamil arif, Şeyh Şahabadi şöyle buyuruyordu: “Bu hadiste şefaatin stok edildiğinin beyanı, şefaatin son vesile oluşudur. Dolayısıyla uzun bir zaman sonra bu vesileye tevessül etmek mümkündür. Nitekim stok edilen bir şey de çaresizlik ve işin sonunda istifade edilmektedir.”

Eğer buna ihtimal bile verecek olursak, bu gaflet uykusundan ve şeytani gururdan ayılmamız için yeterli konumdadır. Bu esas üzere nefsimizi ıslah etmeli ve velilerin (a.s) sevgi ve itaat nurlarıyla kendimizi uyumlu kılmalıyız ki onların şefaatine nail olalım. Onların şefaati bizim itaat şefaatimizle çiftleşsin ve onların ruhaniyet cezbesi, bizleri cezp etsin. Doğru yola ulaştıran şüphesiz Allah’tır.


Yüklə 1,28 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   50   51   52   53   54   55   56   57   ...   66




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin