Orijinal adı: Şerh-i Hadis-i Cunud-i Akl ve Cehl Merhum İmam Humeyni (r a)


Susma ve Zıddı Olan Gevezelik Hakkında



Yüklə 1,28 Mb.
səhifə57/66
tarix24.02.2018
ölçüsü1,28 Mb.
#43328
1   ...   53   54   55   56   57   58   59   60   ...   66

Susma ve Zıddı Olan Gevezelik Hakkında


Burada da dört bölüm vardır:

Birinci Bölüm

Susmanın Faydalarının Beyanı Hakkında


“Semt” kelimesi sükut ve sessizlikten ibarettir. 1 Lakin burada maksat, mutlak sükut ve sessizlik değildir. Zira mutlak sükut aklın askerlerinden biri değildir ve sözden daha üstün sayılmamaktadır. Aksine söz kendi yerinde sükuttan daha üstündür. Zira söz ve konuşmak ile marifetler ve dini hakikatler yayılmakta, şeriatın adap ve öğretileri genişlemektedir. Allah-u Teala da tekellüm ile nitelendirilmiştir. (Mütekellim sıfatına sahiptir. ) Allah-u Teala’nın güzel sıfatlarından biri de mütekellimdir. Bu açıdan bu rivayette sükutun karşılığı olarak tekellüm karar kılınmamıştır. Aksine “hezer” karşıt kılınmıştır ki hezer de hezeyandan ve anlamsız ve faydasız şeyden konuşmaktan ibarettir.2

O halde aklın askerlerinden biri olan ve şeriat ile akılda övülmüş olan şey, boş konuşmaktan ve hezeyanlardan sükut etmektir. Elbette bu sükut dili batıl şeyler konuşmaktan korumaktır ve bu sükut, insani kemallerden ve faziletlerden biridir. Hatta dilini korumak, bu isyankar yılanı iradesi altına almak, sanatkarlıkların en büyüğüdür ve bu hususta başarılı olan çok az insan vardır. Eğer bir kimse bu kudreti elde edecek olursa, bir çok zarar ve tehlikelerden korunmuş olur. Zira dilin bir çok afetleri ve tehlikeleri vardır. Bazıları bunun için yaklaşık yirmi afet zikretmiştir. 3 Belki de dilin tehlikeleri ondan daha fazladır.

Özetle, söz ve kelam vücudun kemallerinden biridir ve bir çok kemallerin kökeni konumundadır. Bu söz ve kelam olmadığı taktirde marifetler kapısı kapanmaktadır. Allah-u Teala da Rahman suresinde söz ve beyanı överek şöyle buyurmuştur: “Rahmân Kur'an'ı öğretti. İnsanı yarattı. Ona açıklamayı öğretti.1 Bu ayette beyan ve konuşmayı öğretmek, insan türüne verilen ihsanlar makamında diğer nimetlerden öncelikli zikredilmiştir. Dolayısıyla dilin afetlerinden güvende olmak, mümkün olmadığından ve de dili kontrol altına almanın, en zor işlerden sayılmasından dolayı sükut, söz ve konuşmaya tercih edilmektedir.

Riyazet ehli kimseler, sükutu kendilerine kesin bir görev saymaktadırlar.2 Nitekim halvet etmeye de bu yüzden önem vermektedirler. Elbette marifet ehli kimseler, bilginler, hal ve riyazet ehli olanlar ile muaşerette bulunmanın bir çok faydaları vardır. Uzlette ise bir çok ilim ve marifetlerden mahrumiyet vardır. Özellikle de en üstün itaatlerden ve yakınlıklardan biri olan Allah’ın yaratıklarına hizmet de tür olarak muaşeretle elde edilmektedir. Lakin muaşeretin bir çok afetleri vardır ve insan tür olarak kendini bu afetlerden koruyamamaktadır. Riyazet ehlinin büyükleri de bu yüzden uzlete çekilmeyi, muaşerette bulunmaya tercih etmişlerdir. 3

Hak şudur ki insan, işin başında öğrenme ve istifade etme makamındayken, alimler ve fazilet sahibi kimselerle muaşerette bulunmalıdır. Ama, muaşret şartlarına riayet etmeli ve muaşerette bulunduğu kimselerin ahlak ve hallerini incelemelidir. Seyr-u sulukun başlarında, ortalarında ve nihayetlerinin ilk anlarında da hal ehlinden büyüklerden istifade etmelidir. Dolayısıyla da muaşerette bulunmaya mecburdur. Ama nihayete erişince bir müddet kendi haline bakmalı, Hak Teala ile meşgul olmalı ve Hak Teala’yı zikretmelidir. Eğer bu zamanlarda Hak ile halvet, muaşeret ile bir araya gelemiyorsa o zaman uzlete çekilmelidir ki yüce melekut aleminden kendine layık kemaller kendisine inebilsin. Ama kendinde itminan, istikrar ve istikamet haletini görünce ve nefsani haletler ile İblisi vesveselerden güvende olunca, insanları irşad etmek, talim ve terbiyede bulunmak, kendi türlerine hizmette bulunmak için muaşerette bulunmalı, kendisini hazırlamalı ve mümkün olduğu kadar, Allah’ın kullarına hizmetten geri kalmamalıdır.

Aynı şekilde bu sessizlik, sükut, konuşma ve irşad hakkında genel bir emirdir ki henüz öğrenci olduğu ilk anlarda inceleme, ders okuma ve öğrenmekle meşgul olmalıdır. Ama boş ve batıl konuşmalardan sakınmalıdır, kemale erdiği zaman da tefekkür ve tedebbür ile meşgul olmalıdır. Dilini Hak Teala’dan gayrisini zikretmekten alı koymalıdır ki melekuti feyizler kalbine aksın, vücudu hakkani olunca ve böylece sözlerinden güvende olunca da konuşmalı, insanların terbiye, eğitim ve yardımıyla meşgul olmalıdır. Bir an olsun insanlara hizmetten geri kalmamalıdır ki Allah-u Teala da ondan razı olsun, onu terbiye edici kulları arasında karar kılsın, irşad ve eğitim elbisesini bedenine giydirsin, eğer bu arada bir noksanlık olursa da bu hizmet vasıtasıyla Allah-u Teala bunu telafi etsin.



İkinci Bölüm

Boş Konuşma, Hezeyan ve Batıl, Faydasız Sözlerle Meşguliyetin Zararlarının Beyanında


Defalarca zikredildiği gibi ruh ve melekuti batının zahir ve nefsin mülki kuvveleriyle ilişkisi o kadar sıkıdır ki zahir ve batından her biri diğerinden etkilenmektedir. Her birinin kemal, noksanlık, sıhhat ve fesadı diğerine sirayet etmektedir.

Nitekim kamil ve salim ruh, selamet ve kemalini mülki kuvveler penceresinden ortaya koymaktadır. Tıpkı zahir ve batın arasındaki ilişkilerden ibaret olan çatlaklarından tatlı suyu dışarıya akıtan bir testiye benzemektedir. “De ki: Herkes, kendi mizaç ve meşrebine göre iş yapar.”1 Aynı şekilde yüzünde çaresizliğin okunduğu şeytanın tasarrufu altında fıtri kemal ve saadetini kaybeden ve üstü örtülerle örtülen nakıs ve hasta ruh da melekut ve mülk ilişkileri olan kuvvelerinin aralarından Allah’ın renginin karşıtı olan şeytani rengini ortaya çıkarır. Mülkü kuvvelerin zahirini kendi şekline büründürür ve tıpkı bir testi gibi acı, tuzlu ve tatsız sularını, batınından, ilişkilerden ibaret olan bu yarıklar vasıtasıyla zahir kılar.

Bir nefsin, ruhaniyetinin tutucu kuvvesinin güçlü ve sakınma bünyesinin baskın olması, ruhunun sırlarından haberdar olunmaya izin vermemesi, oldukça nadir görülmektedir. Bu korunma, tabiata aykırı olduğu için mecburen bir gün dünyada veya nefsin tabii haletinden çıktığı saatlerde ya daha çok görüldüğü gibi şiddetli gazap vasıtasıyla yada bu tutuculuğu daha az bozan şehvet galebesiyle ortadan kalkmaktadır.

Eğer dünyada bir takım olaylar veya nefsin tutucu kuvvetinin şiddeti vasıtasıyla ruhi özellikler ortaya çıkmasa bile hakikatlerin ve sırların ortaya çıktığı ahiret gününde nefsin kudreti, tabiata aykırı olan tutucu gücüne galebe eder ve böylece batında olan şey zahir ve gizlide olan şey açığa çıkar. Bu artık dünyadaki gibi sızma şeklinde değildir. Aksine neden ve sonuç esasına ve de birine bağlanan ruhun iradesi esasına dayalıdır. “O gün işler son derece zorlaşır.1 Hakeza: “O gün, sırlar yoklanıp meydana çıkarılacaktır .”2

Artık orada sakınmak ve izhar etmekten çekinmek mümkün değildir. Orada bütün ruhi haletler ortaya çıkar, bütün sırlar ifşa olur, hem iyilikler zahir olur, hem de kötülükler ortaya çıkar, suretler ve melekuti şekiller, melekuti türler için şekillenir, dünyada vaki olan ve tabiatın uyum göstermediği ve tabiatın isyan ettiği melekuti dejenere, orada hakikatiyle zahir olur.

Bu zikredilenler batın ve sırrın zahir ve açığa sirayetinin hükümleriydi.

Aynı şekilde bu ruh ve zahiri kuvveler, ameller ve zahiri haller arasındaki ilişki vasıtasıyla ruhta bir çok açık etkiler ortaya çıkmaktadır. İyi ve kötü, güzel ve çirkin ameller vasıtasıyla da güzel ve üstün melekeler, veya kötü ve çirkin melekeler ortaya çıkmaktadır. Batılın teşkili ve melekuti yenilenme ortamı hasıl olmaktadır. Zikir ve amellerin sürekli tekrarlanması da bütün melekelerin ruh ve melekutta ortaya çıkması içindir ki, bu halet amel, zikir ve fikrin tekrarıyla hasıl olmaktadır.

Çirkin ve kötü ameller, nefiste çok şiddetli etkiler bıraktığı için –tür olarak lezzet ve şehvetle mutabık olduğundan ve de kalp huzuru ve nefis teveccühü üzere yerine getirildiğinden dolayı- ilahi şeriatlerde şiddetle kınanmış ve bütün herkesin bunu terk etmesi istenmiştir. Lakin güzel amellerde, zikir ve amelin güzelliklerinde tür olarak bir veya birkaç kişinin yerine getirilmesiyle iktifa edilmemiş ve tekrarı istenmiştir. Zira onların ruhtaki etkisi oldukça yavaş ve azdır. Şehvet ve nefsani lezzetlere aykırı olduğundan tür olarak rağbetsizlik ve nefsin yüz çevirmesi esasınca yerine getirilmektedir ve onlarda kalp huzuru ve ruh yönelişi yoktur. Dolayısıyla da ruh ve batındaki etkisi çok azdır. Nefsin melekutu onlardan çok az etkilenmektedir. Onların ruhu etkilemesi için, bir çok adap ve şartlar taktir edilmiştir ki biz onlardan bazısını Adab’us-Salat kitabında açıklamış bulunmaktayız. 1

Buraya kadar yaptığımız açıklamalar, güzel ve kötü fiillerin iyi veya kötü etkilerinin genel boyutu ile ilgiliydi.

Ama boş sözler ve çirkin kelimeler hakkında da bilmek gerekir ki bunların ruh haletine büyük zararı vardır. Nefsi sefa ve salahtan, esenlik, vakar, itminan ve sükunetten ayrı düşürmektedir. Kalbin bulanıklığına, katılaşmasına, gafletine ve yüz çevirişine neden olmaktadır. Allah’ın zikrini gözden düşürmekte, ibadet ve zikrullahın tadını damaktan almakta, imanı zayıf kılmakta, kalbi öldürmekte, bir çok hata ve sürçmelere neden olmakta, pişmanlıklar oluşturmakta, dostlar arasında kırgınlık, insanlık arasında düşmanlık icad etmekte, insanları birbirine kötümser kılmakta ve birbirinin gözünden düşürmekte, itminan ve güveni ortadan kaldırmakta ve adamı insanların gözünde değersiz kılmaktadır. Elbette bunlar da sözünden dolayı çeşitli dilsel günahların ortaya çıkmadığı taktirdedir. İnsanın boş ve batıl şeylerle uğraştığı ve dillerini sahih ölçüler altına almadığı müddetçe günahlardan korunması ve sonuna kadar da bu boş konuşmayı sürdürmesi çok az görülmektedir. Bu açıdan sükut hakkında bir çok tavsiyelerde bulunulmuştur.




Yüklə 1,28 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   53   54   55   56   57   58   59   60   ...   66




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin