Orijinal adı: Şerh-i Hadis-i Cunud-i Akl ve Cehl Merhum İmam Humeyni (r a)


Değerli Bir Uyarı ve İnce Bir Araştırma



Yüklə 1,28 Mb.
səhifə6/66
tarix24.02.2018
ölçüsü1,28 Mb.
#43328
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   66

Değerli Bir Uyarı ve İnce Bir Araştırma

Akıl ve Cehaletin Dönüşü Arasındaki Farklılığın Beyanı


Bilmek gerekir ki aklın dönüşüyle, cehaletin dönüşü arasında apaçık bir farklılık vardır ve o da şudur ki, kesret ve tabiat alemine teveccühten ibaret olan aklın dönüşü celal merkezinden ifade edilen, dön emrine ve hakka itaatten ibarettir ve bu açıdan bu dönüş aklın hakikatinde tasarruf etmek değildir ve aklı kendi mukaddes makamından düşürmemektedir ve de hicaplara bürünmesine neden olmamaktadır. Nitekim söylendiği üzere tümel akıl sahibi şöyle buyurmuştur: “Gördüğüm her şeyin öncesinde, beraberinde ve sonrasında mutlaka Allah’ı gördüm.”4

Belki de bu geliş ve yönelişten maksat ise, dünyaya ve tabiat yurduna giriştir. Nitekim Allah-u Teala da şöyle buyurmuştur: “Hem içinizden hiç biri yoktur ki mutlak ona varacak olmasın5 Zira tabiat yurdu cehennemin suretidir. Nitekim cehennem de tabiat yurdunun batınıdır. Bu açıdan insanların üzerinden cennete doğru geçtiği sırat köprüsü de cehennemin üzerine kuruludur ve belki de ateş onu ihata etmiştir. Yani ateşin içinden bir köprü uzatılmıştır. Ama müminler için bu ateşin alevleri sönmektedir. Nitekim bir rivayette şöyle yer almıştır: “Şüphesiz ateş, kıyamet günü mümine şöyle der: Geç ey mümin! Şüphesiz senin nurun benim alevimi söndürdü.”1

Mümin için ateşin sönmesi de mü’minin akli nuraniyetinden bir nasibi olduğu sebebiyledir. Mü’min, akıl nuraniyetinden nasibi miktarınca, ateşin alevi üzerine galebe çalar. Bunun dünyadaki sureti ise, şehvet ve gazap ateşinin alevleridir. Mü’min tümel akıl sahibi olmadığı ve de dünya ve tabiat yurduna bulaştığı için, süluk ve riyazeti miktarınca aklının nuru, ateşin alevlerine üstün geldiğinden bu şekilde ifade edilmiştir.

Ama tümel akıl sahipleri ve kamil veliler (a.s) hakkında ise şöyle yer almıştır: “Biz ateşten geçince cehennem ateşi sönük idi.”2 Zira tabiat yurdunun kamil nefisler üzerinde hiçbir şekilde tasarrufu yoktur ve tabiat cehenneminin alevlerinden tümüyle güvendedirler. Zira onlar tabiatı ilahi kılmışlardır ve şeytanları onların elleriyle iman etmiştir. 3 O halde, onların tümel aklının nur cilvesi, bütün tabiatı, kendi hükmüne boyun eğdirmiş ve tabiat aleminin gecesi, başından kıyamet günü şafak atıncaya kadar, onlar için Leylet’ul-Kadr olmuştur. Bütün bu gece boyunca İblis’in tasarruf elinden ve tuzağı olan tabiat ve tabiat işlerinden güvende olmuşlardır. “O gece, tanyeri ağarıncaya kadar süren bir selâmettir.”4

Bu açıdan onlar hakkında, “biz geçtiğimizde cehennem ateşi sönük idi” diye buyrulmuştur. Mü’min hakkında ise, “Şüphesiz senin nurun ateşimi söndürdü” diye buyurulmuştur. Özetle, aklın tabiat alemine girişi, esenlik ile veya esenliğe yakınlıkla giriştir. Emre itaat ve hükmü icra etmek içindir. Tümel akıl için ise, cemilin cemalini detaylı aynada görmek, kesrette tevhidin genişlemesi ve teksirin (kesretin) hükmünün tevhide dönüşüdür. Bu açıdan mutlak kurtuluş ve kurtuluş mutlakı, “la ilahe illallah sözündedir.5 Sadece, tevhit hakikatleri ve la ilahe illallah sözü hakkında bir çok mertebeler ve aşamalar vardır. Hatta nefesler sayısınca aşamaları bulunmaktadır. Kamil insanların la ilahe illallah’ı olan mutlak tevhitte, mutlak kurtuluş vardır ve bu mutlak kurtuluş pis ağacın kökleri olan kesretten kurtuluştur. Dolayısıyla bu kelime bu durumda hiçbir şeyle eşit değildir. Nitekim rivayeti şerifede böyle yer almıştır. 1

İman ehlinin ve orta makamdaki kimselerin tevhidi olan sınırlı tevhitlerde ise, sınırlı kurtuluş vardır. Onların esenliği de sınırlı bir esenliktir. Kamil tevhit ehli için ise, tabiat yurdundan sakınma ve kaçış vardır. Böylece Allah’ın veli kullarının hali, açıkça anlaşılmaktadır. 2

Zira, yaratışsal aynada cemilin cemalini görmek ile nurani ve zulmani perdeler ötesinde mutlak cemali görmeyi ve aynasını kırmak arasında çok büyük farklar vardır. Nitekim Allah’ın mutlak velisi, Hz. Emir’el-Mü’ninin Şabaniye duasında Hak Teala’nın huzuruna şöyle arzetmektedir: “Kalp gözlerimizi sana bakış nuruyla aydınlat ki, kalplerimizin gözü, nurdan hicapları yırtsın ve azamet madenine ulaşsın.”3 Hz. Ali (a.s) için bütün hicaplar, nurani hicaplardır. Zira zulmani hicaplar, tabiata ve tabiatın gereklerine döner. Hz. Ali ve masum evlatları ise tabiat aleminin pisliklerinden ve örtülerinden münezzehtir. Hatta tabiat ve tabiatın tecellileri de onlar için nurani hicaplar olmuştur. Zira onların kalbi teveccühleri sadece varlıkların ilahi, gaybi yönü olmuştur ve alem ayrılık cihetleri açısından onların unutmuş olduğu bir makamda bulunmaktadır. O halde onlar, sürekli ilahi huzurdadırlar. Ama suret alemi hasebiyle mülk aleminde var oldukları için velayet-i süluk ile bu hicapları yırtıncaya kadar, mukaddes ve temiz aleme dönünceye kadar ve Hak Teala takdis, tevhit, tefrid ve tecrid hakikati ile batınlarına cilve edinceye kadar detaylı aynaların nurani hicapları vardır. Böylece (Bnlar aşıldıktan sonra) “Bugün mülk kimindir?”4 sözünün hakikatini anlarlar ve hem de bu dünyada onların büyük kıyameti kopar. Kıyamet günü güneşi onlar için doğar. Gözlerinin nuru olan azamet madenine ulaşırlar. Onların ruhu, mukaddes izzete asılır ve Hak Teala onları gayrisinden soyutlar.”Allah bizlere ve sizlere, kıvılcımlarından ve nurlarından bir kıvılcım nasip etsin.”

Özetle tümel aklın dönüşü; kesrete giriş ve örtünmeksizin detaylara inmektir. Yöneliş ve gelişi ise, hicapları yırtış ve azamet madenine bağlanmaktır. O halde aklın yüz çevirişi hakikatte yönelişidir. Nitekim Yunus’un (Peygamberimize, Ehl-i Beytine ve ona selam olsun) balığın karnına girişi de onun miracı idi.

Ama cehaletin yüz çevirişi hakkın emrine itaat etmek ve dönme emrine itaat etmek için değildi. Aksine bencilliği, gösterişi şeytanlığı ve şehvetini tatmin içindi. Dolayısıyla bu dönüşte Hak Teala’ya yakınlık ile kutsal dergahından uzak kaldı. Kovuldu ve sürgün edildi. Böylece tabiat aleminin karanlık kuyusuna indi. Onun kurtulabilmesi asla mümkün değildir. Cehennemde ebedi kalmanın zahiri olan tabiat arzına çakılıp kalmaya başladı. Bütün seyri tabii bir seyir oldu ve bu seyrinin nihayeti ise tabiatadır. Nefisten nefise, nefsani isteklerden, nefsani istekleredir. Kemali seyri ise, cehaletin seyrine doğru yaptığı seyirdir. O halde, tümel vehim ve en büyük iblis olan tümel cehalet, gayb aleminden olmasına, berzahi soyut bir yapıya ve misali makama sahip olmasına ve de mazharlara misali ihatada bulunmuş olmasına rağmen “Şüphesiz şeytan Ademoğlunun kanı gibi damarlarında hareket eder.” 1 ifadesi, kendisi hakkında söylenmiştir. Ama bizzat örtülü, fıtraten kovulmuş ve lanete uğramıştır. Dolayısıyla eğer dört bin yıl dahi secde edecek olursa, o secdesi, kendisini Allah’a yakınlık makamından uzaklaştıracak ve sevgiliye ulaşmasını engelleyecektir. Zira onun ibadeti, heva ve heveslere ibadettir ve bencillik üzere yapılmıştır. Bu açıdan da İblis’in bütün ibadetlerinin neticesi, bencillik ve kendini beğenmişliktir. Nitekim Hak Teala’nın emri karşısında, “Beni ateşten yarattın ve onu topraktan yarattın.”2 dedi ve böylece bencillik, egoistlik ve üstünlük taslaması sebebiyle, ünsüyet makamından ve kutsal dergahtan kovuldu. Dolayısıyla secde ve namazdan ibaret olan yönelişi ve gelişi hakikatten sırt çevirişidir. Dolayısıyla da yöneliş emrine hiçbir şekilde itaat etmemiştir.”Daha sonra ona, “gel” dedi. O gelmedi.”.


Yüklə 1,28 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   66




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin