Orijinal adı: Şerh-i Hadis-i Cunud-i Akl ve Cehl Merhum İmam Humeyni (r a)


İkinci Bölüm Sabrın Mertebelerinin Beyanında



Yüklə 1,28 Mb.
səhifə61/66
tarix24.02.2018
ölçüsü1,28 Mb.
#43328
1   ...   58   59   60   61   62   63   64   65   66

İkinci Bölüm

Sabrın Mertebelerinin Beyanında


Sabrın bir çok mertebeleri vardır. Kamil mertebelerini ise sonraki bölümde zikredeceğiz. Burada nebevi hadis ile uyumlu olan bazı mertebelerini zikredeceğiz ki bu bölüm, o hadisin açıklaması makamında olsun.

Kafi’de yer aldığı üzere Hz. Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: “Sabır üç kısımdır: “Musibet anında sabır, itaat anında sabır ve günah karşısında sabır. O halde, musibetler karşısında ona güzelce tahammül edecek kadar sabreden bir kimseye Allah üçyüz derece yazar ki, her derecenin arası, yerle gök arası kadardır. İtaatler hususunda sabreden kimseye de Allah altıyüz derece yazar ki her derecenin arası, yerin sonundan arşa kadardır. Günahları karşısında sabreden kimseye ise Allah dokuz yüz derece yazar ki her derecenin arası, yeryüzünün sonundan arşın sonuna kadardır.”1

Bu hadis-i şeriften de sabırların temeli ve orta dereceli kimselerin sabrının esasları olan sabrın üç makamı anlaşılmaktadır.

Birincisi, bela ve musibetlere karşı sabretmektir. Bu makamda olan insan, bu tür olaylar karşısında sakınır, insanlara şikayette bulunmaz, ama yaratıcı karşısında şikayette bulunmak, bir noksanlık değildir. Elbette marifet ehli nezdinde bu da ayıptır. Zira bu da bir tür katılıktır. Aşk ve muhabbet mezhebinde ise katılaşma büyük bir ayıptır. Hatta acizlik ve ihtiyaçlık izharında bulunmak daha iyidir. Nitekim şöyle demişlerdir: “Düşmanlar karşısında zenginlik izharında bulunmak güzelliktir.”

Ama dostlar nezdinde acizlikten başkası güzel değildir. 2

Bu katılaşma bir tür kendini göstermek ve vücut izharında bulunmaktır. Bu da marifet ehli nezdinde en büyük cinayetlerden biridir. 3

Musibetler karşısında sabretmenin üçyüz derece sevabı vardır ki her derecenin arası, gök ile yer arası kadardır. İkincisi ise itaat hususunda sabırdır ki insan, Allah-u Teala’ya itaat hususunda kendini kontrol altına almalı, nefs-i emmarenin dizginlerini koparmasına izin vermemelidir.

Genel olarak dizginlerini koparmak iki makamda hasıl olmaktadır ki bunlardan birinde sabretmek, diğerinden daha zordur. Sabretmenin kolay olduğu birinci makam, itaatleri derk etme hususunda dizginleri koparmaktır. Bu aşamada sabretmek, nefis ve şeytana karşı direnmek ve ilahi emirleri şer’i hudutları, şartları ve kalbi adabıyla yerine getirmektir. Bu şartları ve adabıyla ilahi emirleri yerine getirmek ise zor işlerden biridir. Biz Adab’us-Salat kitabında ibadetlerin özellikle de namazın mutlak şartlarından bazısını zikretmiş bulunmaktayız. 4

Sabrın biraz daha zor olduğu ikinci makam ise, amel ve itaatte bulunduktan sonra dizginleri koparmaktır. Bu da nefsin amelin batıni ve zahiri şartlarını ve adaplarını yerine getirdikten sonra, dizginleri elde edip, insanı büyüklenmeye, kibre ve diğer benzeri sıfatlara sürüklememesi için kendi kendini korumasıdır.

Nice defa şeytan ve nefs-i emmare insanı, uzun yıllar boyunca salih amele, övülmüş ahlaka ve temiz şeraite uymaya davet eder, ama bu yolla insanı kendini beğenmeye sürükleyeceğini ümit eder ve insanı, bütün meşakkat ve riyazetlere rağmen helak eder. Dolayısıyla ilmi ve ameli gurur, bencillik ve kendini beğenmek de insanı şekavete sürükleyen, helak edici hususlardan biridir.

Eğer kamil bir şekilde dikkat edilmez, uzman bir doktor ve şefkatli bir hasta bakıcısı gibi insan kendini korumaz ve nefsani ayıplarına karşı çıkmazsa, o ibadi ameller ve zahiri salih fiiller insanı helake sürükler ve insanın çökmesine neden olur. Sürçmeyecek bir şekilde yeterli miktarda nefsi korumak, en zor işlerden biridir. Bu konuda Allah-u Teala’ya sığınmak ve ondan yardım etmesini dilemek gerekir.

Nefsin ve şeytanın hileleri bazen o kadar incedir ki hiçbir gözlemlemeyle Allah’ın başarısı ve yardımı olmaksızın o hilelerin inceliklerini keşfetmek mümkün değildir.

İtaatler hususunda sabrın altıyüz derecesi vardır ki her bir derecenin arası, yerin derinliklerinden arşa kadardır. Sabrın bu derecesi, önceki dereceden, hem derece sayısı açısından daha üstündür, hem de derecelerin genişliği açısından. Zira ki burada her derecenin genişliği, yerin derinliklerinden arşa kadardır.

İtaatler hususunda sabretmenin başka bir takım makamları da vardır ki bu hadis belki de onlara işaret etmemiştir. O da şu taktirdedir ki itaati tevhidin sırları ve hakikatlerini kapsayacak şekilde genişletmektir. Bu durumda sahibinin sevabı hesaplanamaz. Derece genişliği ve kesreti, onun mukaddes dergahından uzaktır. O kimsenin ecri, Allah’a kalmıştır. Hatta belki de Allah’ın bizzat kendisidir. Nitekim onlar hakkında cennete ve nimetlerine teveccüh etmedikleri yer almıştır. 1

İçinde Allah’tan başkasının olmadığı selim kalpte, melekelerin ve kalp sırlarının zuhur ettiği alem olan ahirette de Allah’tan gayri hiçbir şey yoktur.

“Kalbimize dosttan başkası sığmaz.

Her iki alemi düşmana ver ki bize dost yeter.”2

Belki de “Ey huzura kavuşmuş insan! Sen O'ndan hoşnut, O da senden hoşnut olarak Rabbine dön. (Seçkin) kullarım arasına katıl ve cennetime gir.”2 ayeti de bu tür şahısların ve kamil velilerin makamına işaret etmektedir. Zira itminana ermiş nefsin sahibi, isimsiz olarak rabbine –ki elbette Hak Teala’dır- dönmekle muhatap kılınmıştır. Razı edici ve razı edilmiş olmak, seven ve sevilen arasındaki cezbedir ki kendisi de Allah’a doğru seyrin bineğidir ve Allah’ın kullarının –ki bütün renklerden münezzehtirler ve ihlas hakikatiyle nitelendirilmişlerdir. - arasına katılmanın neticesidir ve bunun semeresi de likaullah cenneti olan zat cennetine girmektir.

Sabrın üçüncü derecesi ise, günahlar karşısında sabretmektir ki, insanın nefisle ve İblis’in askerleriyle cihat ederken sabretmesidir. Bu sabrında direnerek onlara galebe çalmasıdır. Bu derece için de bir çok makamlar, hakikatler ve incelikler vardır. Her derecede bu makamda sabretmek, itaatte sabretmek hususundan daha zor ve incedir. Eğer birisi bu makamdan geçerse, onun için itaat hususunda sabretmek kolaylaşır. Dolayısıyla Allah’a doğru seyreden kimse için her şeyden önemlisi günahlar karşısında sabretmektir.

Nitekim şehvet, gazap ve zahiri günahların kaynağı olan şeytanlık kuvvesiyle mücadelede sabretmek de insan için işlerin en zor olanlarındandır. Bu konuda sabretmek, zahiri itaatlerde sabretmekten daha zordur. Aynı şekilde büyük şeytan ve kalbi ve batıni günahların kaynağı olan nefis karşısında kıyam etmek ve onlarla mücadelede sabretmek de cihatların en zor olanıdır. Zira bu cihatta iki alem terk edilmeli ve reddedilmelidir. Salik kimse, kendi bencilliğini aşmalı, büyük benlik putunu, gönül kabesinden, velayet eliyle dökmeli ve kırmalıdır ki, ihlasın hakikatlerine ayak basabilsin ve hulusun sırlarını elde edebilsin. Bu da Allah’ın yardımı ve başarısı olmaksızın asla hasıl olmaz.

Günahlar konusunda sabretmenin de dokuz yüz derecesi vardır ki her derecenin arası, yer yüzünün derinliklerinden arşın sonuna kadardır. Sabrın bu makamının dereceleri, önceki derecelerden, hem derece sayıları olarak fazladır ve hem de derecelerin genişliği olarak. Zira bunun arası, arşın sonuna kadardır.

Günahlar karşısında sabretmenin bir takım hakikat ve sırları da vardır ki, derecelerin ölçüsü ve cismani genişliği altında değerlendirilemez. Zira bu ruhani makamlardan ve ilahi marifetlerden sayılmalıdır.

Burada söylenecek bir söz vardır. O da şudur ki Allah-u Teala cenneti, “genişliği göklerle yer kadar”1 olarak nitelendirmiştir. Bu hadis de sabredenler için bir takım dereceler zikretmiştir ki her derecenin genişliği gökler ile yerin arasından daha geniştir. İlk etapta bu konuda yazarın aklına gelen şey, bu iki husustan biridir:

Birincisi şudur ki Kur’an-ı Kerim’in zikrettiği cennetten maksat, ameller cennetidir. Bu yüzden de “takva sahipleri için hazırlanmıştır.”2 diye buyrulmuştur. Başka bir ayette ise şöyle buyrulmuştur: “İman edenler için hazırlanmıştır.”3 Hazırlamak ise ameller cennetine uygundur. Hadiste zikredilen derecelerden maksat ise ahlak cennetinin dereceleridir. Zira bu dereceler de sabır içindir. Sabır ise ahlaktır. Ahlak cennetinin genişliği, orta derecede insani kemalin genişliği ölçüsüncedir ve onun için bu tür ölçülerle bir sınır tayin etmek mümkün değildir.

İkinci yorum da şudur ki, Kur’an-ı Kerim’de yer alan yer ve göklerden maksat, cismani yer ve göklerden daha genel bir anlamdır. Böylece ruhlar göklerini ve bedenler yerini de kapsamaktadır. Rivayetteki derecelerden maskat ise, cismani cennetin dereceleridir.


Yüklə 1,28 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   58   59   60   61   62   63   64   65   66




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin