Osmanlı Kültürünün Eflak ve Boğdan’ın Yaşamına Etkisi


Erken Osmanlı Dönemi Mimarisi / Prof. Dr. Gönül Cantay [s.86-102]



Yüklə 11,12 Mb.
səhifə9/105
tarix15.01.2019
ölçüsü11,12 Mb.
#96589
1   ...   5   6   7   8   9   10   11   12   ...   105

Erken Osmanlı Dönemi Mimarisi / Prof. Dr. Gönül Cantay [s.86-102]


Mimar Sinan Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi / Türkiye

Anadolu Selçuklu Devleti’nin yıkılışı daha 1277 yılında Moğolların Anadolu’nun mülkî ve askerî idaresini ellerine geçirmeleriyle başlamış, Anadolu Selçuklu sultanları buna karşı koyamamışlar, varlıklarını ve geçimlerini Moğol hanlarının himayesinde sürdürmüşlerdir. Son Selçuklu Sultanı II. Gıyaseddin Mesud’un Kayseri’de ölmesiyle, 1308 tarihinde Anadolu Selçuklu Devleti resme sona ermiştir. Moğolların önemli özelliklerinden biri ailelerini de gittikleri yerlere götürmekteydi. Bu nedenle Anadolu’ya yerleşmeleri kolay olmuştur. Böylece Anadolu’nun güneydoğu ve doğusunda Moğol toplulukları meydana gelmiştir. Anadolu’daki Moğol baskısına karşı koyan tek unsur ise Türkmenler olmuştur. Türkmenler göçer topluluklar olup, Moğol baskısıyla Batı Anadolu’da uç bölgelere çekilmişler ve sarp yerlere yerleşmişlerdir. Türkmenler Anadolu’nun batısını, yani Selçukluların yeniden geri alamadıkları Batı Anadolu ve Marmara Bölgesi’ni ele geçirmişler ve fethettikleri bu yerlerde birer Türkmen devleti kurmuşlardı. İşte Osmanlı Beyliği bu beyliklerden biridir.

Oğuz Boylarından olan Osmanlı Türkmenleri, Selçuklularla Doğu Anadolu’ya oradan da Anadolu’ya ilerlemişler, ilk birliklerini Söğüt kasabasında kurmuşlardır. Caber Kalesi üzeriden Fırat Nehri geçilirken, beyleri Süleyman Şah ölmüş, oğlu Ertuğrul Bey, Beylik’in ilk Bey’i olmuştur. Ancak Ertuğrul Bey’in Söğüt’te doğan oğlu Osman Bey, 1299 yılında Beylik’e adını vermiştir.

Osman Bey’in oğlu Orhan Bey, 1326 yılında Bursa’yı ve Selçuklulardan sonra ikinci kez olarak da İznik’i 1331 yılında fethetmişlerdir. Orhan Bey 1336 yılında da Karasi Beyliği’ne son vermişlerdir. Daha sonra Murat Hüdavendigar, Trakya’da Edirne’yi fethederek, İznik ve Bursa’dan sonra başkent yapmıştır. Osmanlı Beyliği topraklarını Trakya’da Filibe, Sofya ve Selanik şehirleri de katılmıştır.

14. yüzyıl sonunda İstanbul çevresi ve Trabzon Tuna Nehri’nden Fırat’a kadar bütün Anadolu toprakları Osmanlı Türk hakimiyeti altına alınmıştı. Ancak bu birliği daha önce de Moğolların yaptığı gibi bu sefer de Asya’daki Türkleri bir araya toplayarak Anadolu’ya gelen Timur bozmuştur. Timur istilası Anadolu’ya çok zarar vermiştir.

“Sultan el-Muazzam” unvanını almış olan Yıldırım Bayezid, Ankara Karşılaşması’nda yenilmiş ve esir edilmiştir. Ankara yenilgisiyle sarsılan genç Osmanlı Devleti’ni Çelebi Sultan Mehmet tekrar toplamıştı. Daha sonra II. Murat ve oğlu genç Fatih, Sultan II. Mehmet 1453’te yedi haftalık bir kuşatma ile İstanbul’u almış ve başkent yapmıştı. Daha sonra Anadolu’da başka yerleri de fetheden Fatih 1460’da Trabzon Rum Devleti’ne son vererek, 1475 yılında Kırım’ı ve 1480 yılında da Otronto’yu Osmanlı topraklarını katarak, sınırlarını genişletmişti. Sonraları Yavuz Sultan Selim (1512-1520), gene bir Türk olan Şah İsmail Safevi’yi yenerek bütün Doğu Anadolu’yu birleştirmiştir. Mısır’daki Memlük Devleti’ne son vermiştir. Suriye, Filistin, Arabistan ve Mısır’ın Osmanlı topraklarına katılmasıyla birlikte, “Halife” unvanını da alarak, İstanbul’a dönmüştür. Oğlu Kanunî Sultan Süleyman (1520-1566) zamanı, Osmanlı Devleti’nin en parlak devri olmuş, bu devri devam ettiren ise Sultan II. Selim olmuştur.

Bütün Balkanlar, Macaristan, Güney Rusya toprakları, bugünkü Polonya’nın bir kısmı ile güneyde Kuzey Afrika topraklarıyla Akdeniz bir göl halinde Osmanlı Devleti’nin sınırları içinde kalmış ve Barbaros Hayreddin Paşa, Piyale Paşa, Turgut Reis bu deniz ülkelerinin Osmanlı’ya katılımında büyük rol oynamıştır. Bu arada doğuda Bağdat, Revan ile Akdeniz’de Girit ve diğer adalar katılmıştır.

Osmanlı Devleti’nin ilk toprak kaybı, II. Viyana Kuşatması (1683) ve Karlofça Antlaşması’ndan (1699) sonra olmuştur. İşte 1699’da Avrupa’daki ilk gerilemeden sonra Osmanlı Devleti daha 220 yıl varlığını sürdürmüştür. Osmanlı Devleti’nin varlığını bu kadar uzun süre sürdürebilmesinin sebebi sağlam bir kültürel ve sosyal bünye ile kuvvetli ekonomik duruma sahip olmasıyla açıklanabileceği gibi, askerî ve idarî kurumlarının sağlam yapısıyla açıklanabilmektedir.

Bu topraklar üzerinde, 1923 yılında yeni ve bağımsız devlet olarak Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurulmuştur. İşte sizlere kısa bir tarihi geçmişini vermeye çalıştığım Osmanlı Türk Devleti’nin zengin kültür varlıkları içinde mimarlıkla ilgili olanlar bu çalışmanın konusunu oluşturmaktadır.

Osmanlı Türk dönemi eserleri ihtiyaçtan doğan, bir toplumun belli gereksinmelerine cevap veren, çeşitliliklere sahiptir. Bu nedenle mevcut eserler göz önünde bulundurularak, Osmanlı mimarlık eserlerinin sınıflaması şöyle verilebilir.

Osmanlı Mimarisi

I- Dînî Mimarî

A- Cami Mimarisi (Camiler, mescitler, namazgahlar) (Bu eserler kendi içinde başlı başına gelişme gösterirler)

B- Medrese Mimarisi (Eğitimle ve eğitim derecesiyle ilgili olarak kendi içinde şöyle ayrılırlar)

B1. Dinî eğitim yapılan medreseler

* Medreseyi evvel

* Medreseyi sanî

* Medreseyi salis

* Medreseyi rabi

* Darül hadis

* Darül kurra

B2. Pozitif bilim medreseleri

* Gözlemevi (Rasathaneler)

* Tıp Medrese ve Darüşşifaları

C- Türbe Mimarisi (Kendi içinde gelişme gösteren yapılardır)

II- Din Dışı (Profan-lâdinî) Mimari

A- Sivil Mimari

A1. Şehircilikle ilgili yapılar

A.1.1. Külliye mimarisi (Bütün dinî ve sosyal yapılar muvakkıthaneler)

A.1.2. Saray mimarisi

A.1.3. Ev mimarisi

A.1.4. Amme hizmeti yapıları

A.1.4.1. Eğitimle ilgili olanlar

* Sıbyan mektebleri

* Kütüphaneler

A.1.4.2. Su ile ilgili yapılar

* Su kemerleri

* Su yolları-su terazileri

* Sarnıçlar-bentler

* Çeşmeler

* Sebiller

A.1.4.3. Sosyal yardımla ilgili yapılar

* Tabhaneler-Misafirhaneler

* Aşhaneler (Yemek üretilen ve dağıtılan yapılar)

* Miskinhaneler-Cüzzamhaneler

A.2. Ticaret Yapıları

A.2.1. Kervansaraylar (= Hanlar)

A.2.1.1. Menzil Kervansarayları

A.2.1.2. Şehir Kervansarayları

A.2.2. Bedestenler

A.2.3. Arastalar

A.2.4. Çarşılar

A.2.5. Hamamlar

B- Askerî Mimarî

B.1. Şehir surları ve Kapıları

B.2. Kaleler-Burçlar

B.3. Yollar

B.4. Köprüler

Bütün bu işlevsel yapı çeşitlerinden çok sayıda örnek Osmanlı Türk Dönemi’nde günümüze ulaşmıştır. Çeşitlilik gösteren mimarî ve plan özellikleriyle üç önemli süreç içinde bu eserler meydana getirilmiştir.

I - Erken Osmanlı Mimarisi

- İlk Osmanlı Mimarisi (İznik, Bursa, Edirne)

- Fatih Dönemi Osmanlı Mimarisi

II - Klasik Osmanlı Mimarisi

- Mimar Sinan öncesi Osmanlı Mimarisi

- Mimar Sinan dönemi Klasik Osmanlı Mimarisi

- Mimar Sinan sonrası Klasik Osmanlı Mimarisi

III - Son Dönem Osmanlı Mimarisi

- Lale Devri Mimarisi

- Türk Barok Mimarisi

- Eklektik Mimari

A. Erken Osmanlı Dönemi Cami Mimarisi

İlk Osmanlı mimarisinin başlıca örneklerini külliyeler oluşturmaktadır. Külliye bütünlüğündeki ana yapı ise başta cami olmak üzere medrese, türbe, hamam, bedesten, han, çeşme vs. gibi işlevsel yapılar oluşmuştur.

Bursa, 1326 yılında Osmanlıların olmuştu. Ancak ilk eserler İznik’te inşâ edilmiştir. İşte ilk ve en erken örneğini İznik’te bulduğumuz cami mimarisi, plan şeması olarak bazı büyük farklılıklar ortaya koyar. Bu nedenle ilk örnekleri ve bunlara bağlı olarak cami mimarisini üç ayrı plan şemasıyla ve her plan tipinin kendi içinde görülen farklılıklarıyla değerlendireceğiz.

I- Tek kubbeli camiler

II- Çok kubbeli camiler (Ulu cami plan şemasında, çok destekli camiler)

III- Ters T planlı camiler (İmaret planı gösteren camiler, Zaviyeli camiler)

I. Tek Kubbeli Camiler

1. Grup: Bu yapılarda cami planını oluşturan esas unsur tek kubbeli mekân olmuştur. Bunu tamamlayan işlevsel mekân ve unsur ise son cemaat yeri ile daima bir minaredir.

Örnekleri İznik, Hacı Özbek Camii (1333) ile yine İznik’te Hacı Hamza Camii’dir (1349).

2. Grup: Farklı bir plan yorumuyla ortaya çıkan örneklerdir. Burada kubbeli kare mekân, dört yönde derin kemerlerle genişletilmiştir. Minare bulunur. Örnek Bilecik’te Orhan Camii (14. yüzyılın ilk çeyreği).

3. Grup: İkinci ve birinci gruptakilerden farklı olarak daha yalın bir uygulamadır. Burada yalnız tek kubbeli mekân ve işlevsel unsur olarak, minare bulunur. Bu grubun öncüsü olarak Eski Çine’deki Menteşeli Ahmet Gazi Camii, 14. yüzyılın ilk çeyreğinde, 17 metre çapındaki kubbesiyle önemli olur. Örnekleri: Gebze’de Orhan Camii (14. yüzyılın ilk yarısı) olup bu plan şemasını devam ettiren örnekler, Edirne’deki Kasım Paşa Camii (1478) ile Sitti Hatun Camii’dir. (1482) Sitti Hatun Camii, 13.50 metre çapındaki kubbesiyle de büyük bir uygulamadır.

4. Grup: Önemli bir gelişmenin başlangıcı olarak mekanda bir genişleme olgusunun gerçekleştiği plan şeması olmaktadır. Örnekleri: İznik’te Yeşil Cami (1378) ile başlayan bu plan gelişmesi, Edirne’de devam etmiş ve iki önemli erken devir örneği meydana getirilmiştir. Şah Melek Paşa Camii (1429), farklı olarak son cemaat yeri bulunmaz ve Dârülhadis Camii (1435) olup son cemaat yeri U planında yer alır.

Bu farklı uygulamalardan sonra, İznik’teki ilk iki örnekte uygulanan plan şemasına dönüldüğü görülen son gruptaki örnekler görülür ki;

5. Grup: Ana plan şeması ve işlevsel unsurların kullanıldığı örnekler. Bu örneklerde kare kubbeli mekânla, son cemaat yeri ve minare klasik anlamda yerini almıştır. Bursa’daki Alaaddin Camii (1326) en erken tarihli örneği oluşturmuş, bu şemayı takip eden örnekler ise şunlar olmuştur. Bolu Mudurnu’da Yıldırım Camii (1382), Zağra’da Eski Cami (1409), İznik Mahmut Çelebi Camii (1442-43), Manisa Gölmarmara’da Şahuban Kadın Camii (15. yy.), Bursa Sitti Hatun Mesciti (Kanberler Camii) (1459) ki, bu yapıyla Fatih Devri mimarisinin tek kubbeli plan şemasının örnekleri başlamıştır. Balkanlar’da Priştine’de Fatih Camii (1461), Bursa’da Tuz Pazarı Camii (1479) bu plan yorumunun başlıca örnekleridirler. Gene Keşan ve Hersek’te Hersekoğlu Ahmet Paşa Camileri merkezler dışındaki uygulamalar olarak dikkati çekerler.

Böylece Osmanlı mimarisinde tek kubbeli cami planı uygulamasının başlangıçtan itibaren oldukça yalın örnekleri meydana getirilmiştir. Bu plan şeması İstanbul’un alınmasından sonra İstanbul’da bazı farklılıklarla ve çok daha büyük olarak uygulanmıştır. Mimar Sinan’a bağlanan tek kubbeli İstanbul camilerinde, tek kubbeli plan şeması sürekli bir mekân bütünlüğü arayışının izlerini de taşır. Bu örnekler bağımsız cami yapılarında olduğu gibi külliye içinde ana yapı olarak yer alan cami planlamasında da uygulanmıştır.

İstanbul’da Bali Paşa Camii (1504), Sultanahmet’te Firuz Ağa Camii (1491), Eyüp’te Cezerî Kasım Paşa Camii (1543), 16. yüzyılın başkentteki uygulamaları olurken, Gebze’de Çoban Mustafa Paşa Camii (1522-23) ile Bozüyük’te Kasım Paşa Camii (1528) iki menzil külliyesi camiindeki örnekleri oluşturur. Görülüyor ki, tek kubbeli plan şeması yalnız İstanbul’da değil Anadolu ve Trakya’daki menzillerde inşâ edilen külliyelerin camilerinde de uygulanmıştır.

II. Ulu Cami Planında Camiler

Erken Osmanlı mimarisinde Ulu Cami plan şemâsının uygulandığı örnekler azımsanmayacak sayıdadır. Bilindiği gibi Ulu Cami adıyla tanıdığımız pek çok örnek Anadolu’da ve Selçuklu dönemlerinden günümüze gelmiştir. Anadolu Selçuklu Dönemi’nde en büyük ölçüde bu plan yorumunun uygulamasını Sivrihisar Ulu Camii’nde ise payelerle ve bu yapılarla bu destek sistemleri üzerine çok bölümlü birer örtü sistemiyle, mihrap duvarına dik ya da paralel sahınlar halinde bölümler oluşturuyordu. Ancak bazı Ulu Camilerin mihrap bölümlerinin üzeri dıştan külahlı bir kubbe ile örtülmüştü. Ve bu özellik Anadolu Türk mimarisinde mihrap önü kubbeli cami geleneğinin de sürdürüldüğü önemli bir plan şeması olmuştu.

Beylikler Dönemi Anadolusu’nda da mihrap önü bölümünün bir kubbe ile belirlendiği çok destekli ve çok bölümlü Ulu Cami plan şemasının sevilerek uygulandığı görülmektedir. Beyşehri’nde Eşrefoğlu Süleyman Bey’in inşâ ettirdiği Beyşehir Eşrefoğlu Camii (1299), Birgi Ulu Camii (1312) ve Karamanoğullarının yeniden inşâ ettirdiği Aksaray Ulu Camii, Beylikler Dönemi’nin önemli ulu cami yapılarıdır.

İşte Osmanlı Mimarisinde, özellikle Erken Dönem Osmanlı Mimarisi’nde, tek kubbeli ve son cemaat yeri olan cami planı uygulamalarına paralel olarak görülen, kendisinden önceki Anadolu örneklerinin bir devamı niteliğinde, ancak onlardan farklı bir yorumla uygulanan plan şemasıyla meydana getirilmiş, “Ulu Cami” adıyla tanıdığımız yapıların günümüze ulaşan örnekleri incelediğimizde bazı farklılıklar tespit edilir.

Bu farklılıklara göre Ulu Camilerin uygulama şartları şöyle gruplanabilir:

1. Altı Bölümlü Ulu Camiler

A- Orta bölümde ardarda iki kubbe ve son cemaat yerine sahip olanlar, örnekleri Bursa’da Şehadet Camii (1366-69) önünde beş bölümlü son cemaat yerinin sol mekânından yükselen minaresi ile farklı bir durum sergiler. Murat Hüdavendigar Dönemi mimari özellikleri tespit edilen bu yapı Dimetoka’da Çelebi Mehmet Camii (1420-21) ile bire bir benzerlik göstermektedir. Farkı ise, son cemaat yerinin bu camide üç bölümlü olmasıdır.

B- Altı kubbeli ve son cemaat yeri olan Ulu Camiler; Bu grupta tek örnekle Anadolu’da karşılaşılır. Fatih Dönemi’ne tarihlenen Alaşehir, Şeyh Sinan Camii’dir.

2. Dokuz Bölümlü Camiler

Bu gruptaki örnekler üst örtü sistemleri dikkate alınarak incelendiğinde;

A- Dokuz kubbeli olanlar ki, bunlardan son cemaat yeri olmayanlara, günümüze özgün durumuyla ulaşamamış bir örnek olup, gravürüyle tanıdığımız, Gelibolu Hüdavendigar Camii (1360-1370) ile son cemaat yerine sahip olan örneklerdir. Bu gruptaki örneklerin en önemlisi Edirne’deki Eski Cami olup, yapıyı 1403 yılında Emir Süleyman Çelebi başlatmış, 1414 yılında Çelebi Mehmet tamamlatmıştır. İkinci örnek Balkanlar’da, Sofya’da Mahmut Paşa Camii olup Fatih Dönemi’nde Vezir Mahmut Paşa tarafından inşâ ettirilmiştir. Balıkesir’deki Zağonos Paşa Camii de bu örnekler arasındadır. Ancak avlusuyla farklıdır.

B- Örtü sistemi kubbe ve tonozlardan olan yapılar:

a) Orta bölümde artarda üç kubbe olup, son cemaat yeri olmayan örneklerin başında Bergama Ulu Camii (1398) gelir. Yıldırım Beyazid inşâ ettirmiştir.

b) Orta bölümü artarda üç kubbenin örttüğü ve son cemaat yerinin bulunduğu uygulamanın örnekleri, Filibe’deki Hüdavendigâr Camii (1364) ki, Ulu Cami plan şemasında Bursa dışında ilk örneği oluşturur. Gene Kastamonu-Sinop arasında Küre’de Ulu Cami’dir. (Hoca Şemseddin Camii) (Vakfiyesi 1466)

C- Çok bölümlü ve çok kubbeli uygulama erken tarihli tek bir muhteşem örneği Bursa Ulu Camii (1396-1400) olup, Yıldırım Beyazid’in Bursa ticarî merkezinde önemli bir eseridir.

Ulu Cami planı uygulama çeşitliliği sergileyen örnekleriyle büyük örneklerini tamamen Erken Dönem Osmanlı Cami Mimarisi içinde verilmiştir. Bundan sonra ise 17. yüzyıl sonuna kadar Balkanlar’dan sonra ise 17. yüzyıl sonuna kadar Balkanlar’dan Mısır’a, Kahire’ye kadar örnekleri bulunan Ulu Cami plan şemasının, Edirne Eski Cami ve Bursa Ulu Camii’ni aşan örnekleri daha sonraları olmamıştır.

3. Ters T Planında Camiler

Kaynaklarda Tabhaneli ya da Zaviyeli Camiler adıyla tanınan bu tür camiler plan kuruluşları gözönüne alınarak ifade edildiğinde ters T plan kuruluşları esas alınarak incelediğimizde, önce iki büyük grup oluşturmaktadır.

Ancak ters T planlı camilerin plan yorumlarının oluşması konusunda birkaç farklı görüş belirmiştir.

- Ters T plan şemasının kubbeli medrese plan şemasından geliştiğine,

- Bu plan şemasının Ulu Cami plan şemasında da görüldüğü gibi avludaki şadırvanın cami mekanı içine alındığı,

- Anadolu Selçuklu ve Beylikler Dönemi kubbeli medreselerinde olduğu gibi eyvanlı-kubbeli medrese planından kaynaklandığı gibi görüşler ortaya çıkmıştır.

Anadolu Selçuklularının mirasını paylaşan Anadolu Türk Beyliklerinden biri olan Osmanlı Beyliği’nin erken 14. yüzyılın başlarından itibaren Bilecik ve İznik’teki Orhan İmaretlerinde görülmeye başlayan ters T plan şemasının kaynağını bir örneğe bağlamak yerine, aynı sosyal ve kültürel yapının paylaşıldığı mimarî ortamda birden fazla kaynağa dayandırılması gerçeği daha doğru ve gerçekçi olmalıdır. Diğer taraftan ters T plan şemasındaki yapılarının adı ne olursa olsun, birden fazla için inşâ edilmişlerdir. Bu yapıların tabhaneli veya zaviyeli olarak isimlendirilmesi işlevlerinden kaynaklanan tanımlardır. Gerçekte bu yapılar birden fazla işleve sahip olup, mescit ve misafirhane (tabhane) mekânları ile şadırvanlı havuzlu, aydınlık fenerli orta bölüm daima bir geçiş mekânı olarak işlevlendirilmiştir.

Ters T planlı cami yapılarının misafirhanelerinde kalanlar yolcular, postacılar iş vs. ile ilgili seyahat edenler olup, ticaret kervanları için kervansaray-hanlar yol üstü kuruluşu olarak inşâ edilmişlerdir.

Ters T planlı camilerin erken örneklerini Orhan Bey zamanında inşâ edilmeye başlanması kadar II. Beyazıt dönemi ve Yavuz Sultan Selim Dönemi’ne kadar devam etmiş olması da bu yapıların külliye bütünlüğü içinde yer almasıyla açıklanabileceği gibi Osmanlı Türk toplumunun da sosyal yapısını göstermesi yönünde önemlidir.

Ters T planlı camilerde kıble yönündeki mekân bir mihrapla teşkilatlanarak mescit işlevine sahip duruma konulmuştur. Yan kanatlardaki eyvan ve mekânlar ise misafirhane (tabhane) olarak değerlendirilmiştir. Hatta bu odalarda birer duvar alçıdan bezeli ocak ve nişli kaplamalara sahiptir. Bu mescitlerde minber bulunmaz. Gerçekte minberin yer aldığı yapılar Ulu Camiler olmaktadır. Ulu Camiler devletin bilgi ve kararlarının halkla paylaşıldığı yerlerdir. Özellikleri belirlenen ters T planlı camileri genel olarak iki grupta toplamak mümkün görülmektedir:

A. Basit ters T plan şemasına sahip olan tabhaneli camiler. Dört alt grupta toplanır:

1. Orta mekâna birer kapı ile açılan yan mekânlara sahip olanlar; Bilecik ve İznik’teki Orhan İmaretleri (1325) bu özellikte yapılardır.

2. Orta mekâna kubbeli eyvanla açılan yan mekâna ve son cemaat yerinden önce tonozlu ara mekânlara sahip olan örnekler, Bursa Orhan Bey Külliyesi’nin (1339) tabhaneli camiinde olduğu gibi.

Orhan Külliyesi, Bursa’yı kale şehir durumundan çıkaran, ovada ilk düzlüğünde gelişmesini sağlayan durumuyla önemlidir. Orhan Külliyesi’nde tabhaneli cami, medrese, zaviye, sıbyan mektebi ve hamam ile Emir Hanı, Bizans Bursası’nın varoş pazarında, Osmanlı Bursası’nın ticarî yapılaşması başlatılmıştır. Bu durumu geliştirip güçlendiren yapılar ise Ulu Cami (1396-1400) ve Bedesteni’nin varlığıdır. 14. yüzyılda başlayan bu ticarî merkeze zaman içinde eklenen dükkân sırası ve çarşılar ile icraî faaliyet ile Borsa hanları durumu sağlamlaştırarak devamlılığını sağlamışlardır. Bursa’da ve Edirne’de birer semtin çekirdeğini oluşturan Muradiye Külliyeleri ana yapıları da bu grupta yer alan örneklerdir. Çorum, Osmancık’ta Koca Mehmet Paşa Camii (1430) Güney Marmara’da Karacabey Cami (1457), bu grubun önemli örnekleridirler. Son üç külliye inşâalarıyla yeni yerleşimlerin çekirdeğini oluşturarak gelişmelerini sağlamıştır.

3. Orta mekâna bir kapı ile açılan yan mekânlara sahip olan örnekler. Bu özellikte iki yapı İznik’te bulunmakta her iki yapı da 14. yüzyılın sonuna tarihlenmektedir. İznik’teki Yakup Çelebi İmareti önündeki açık türbesiyle de önemlidir. Nilüfer Hatun İmareti ise, Murat Hüdavendigar’ın inşâ ettirdiği Yeşil Cami (1308) karşısında yol aşırı inşâ edilmiştir. Ve yapı bütünlüğüyle bir imaret yapısıdır. Bu nedenle mihrabı yoktur. Sonradan belirlenen mihrap ise yapı imaret işlevini kaybedince açılmış olmalıdır. Önündeki beş bölümlü son cemaat yeri gibi planlanmış açık mekân dizisi yapı bütünü önünde hacımsal cepheyi oluşturur (O yılların mimari modasına uyulmuş olmalıdır).

4. Basit ters T planlı tabhaneli camilerin önemli bir grubu olarak tek işlevli yapıda uygulanmış ve şimdilik tek örnektir. Üsküp’teki Alaca İshak Bey Külliyesi’nin (1438) camii. Bu yapıda ters T plan kuruluşundaki yapının bütünü ibadet mekânı olarak işlevlendirilmiştir. Kubbeli orta bölüme katılan kıbledeki enine dikdörtgen tonoz örtülü mihrap mekânı ve yan mekânlar tamamen ibadet için yorumlanmıştır. İznik Nilüfer Hatun’daki durum burada dinî amaçlı olarak gerçekleşmiştir.

B. Gelişmiş ters T plan şemasına sahip olan tabhaneli cami örnekleri de özellikleriyle gruplanabilmektedir.

1. Eyvan yanında birer odaya sahip yan kanatları olanlar; Bursa’daki üç önemli külliyenin ana yapıları bu grupta yer alırlar. Hüdavendigar Külliyesi Camii (1366-1385), Yıldırım Külliyesi Camii (1395-1400) ve Yeşil Külliyesi Camii (1416-1424). Bu külliyeler Bursa şehrinin doğu ve batı sınırlarını belirleyen durumlarıyla önemlidir. Hüdavendigar Külliyesi kaplıcaların yer aldığı batı sınırında bir semti belirlerken, Yıldırım Külliyesi, şehrin doğu ucunda yeni bir semtin doğmasını sağlıyor. Getirilen Akçağlayan suyu külliye birimlerine bağlandıktan sonra artanı on çeşmeye verilerek burası şenlendiriliyor.

Hüdavendigâr Camii, coğrafi topografyası zorlu bir alanda, bir uçurum kenarında inşâ edilmiştir. Yeterli yapılaşma alanı olmadığı günümüzde de kolayca anlaşılan bu yerde, tabhaneli caminin iki katlı inşâ edilmesi ve iki katlı anıtsal son cemaat yeri yapıya olağanüstü mimari görünüş sağlamış, üst katta medrese odaları planlanmıştır. Altta mihraplı mescit mekânı aynı zamanda dershane işlevini sürdürmüş. Külliyede imaret ve türbe dışında küçük bir girçık hamamının yer alması ise bu alandaki kaplıcaların varlığıyla açıklanabilmektedir.

Şehrin doğu sınırını belirleyen Yıldırım Külliyesi’nin topografyası biraz daha elverişli olduğundan, külliye bütünlüğünde tabhaneli cami dışında iki medrese (biri tıp medresesi), darüşşifa, türbe, hamam, imaret (yerinde ilkokul bulunmaktadır), Yıldırım’a ait köşk ile kervanlar için aşağıda ahırlar yer almaktaymış.

Tabhaneli cami, “Bursa Kemeri” teriminin doğmasına neden olan kemerleriyle, taş işçiliğiyle ön cephenin iki katlı kuruluşuyla önemli olmaktadır.

Bursa şehrinin ticarî merkezini oluşturan Orhan Külliyesi ile Ulu Cami önünde oluşan ana yolun doğuda bittiği bir semti ise Yeşil Külliyesi’nin inşâası sağlamıştır. Yeşil Külliyesi dar bir uçurum şeridinde tabhaneli cami, medrese ve günümüze ulaşmayan han yapısı ile yamaçta imaret, türbe ile hamamdan meydana gelmekteyken günümüzde imaret ve han mevcut değildir.

2. Orta bölüme kubbeli birer mekânla açılan yan mekânlar ile mihrap bölümü değişiklik gösteren yapılardır. Ters T plan yorumunda olup, mihrap mekânı değişiklik gösteren bu örnekler, aynı zamanda Osmanlı cami mühendisliğinde önemli bir problemin de çözülmesine yardımcı olduğu kabul edilen örnekler olmaktadır. Edirne Beylerbeyi Camii (15. yüzyılın ilk yarısı), Ankara Karacabey Camii (1428), Tire Yeşil İmaret (1441), Edirne’de günümüze gelmeyen Mezit Bey Camii gibi.

Bu ters T planlı camilerin mescit mekanları değişiklik gösteren yapısıyla özellikle merkezî kubbeye bir yarım kubbe ekleme yönündeki teknik bilginin oluşmasında öncü uygulamalar olarak görülürler.

Gelişmiş ters T plan yorumunun bundan sonraki gruplarındaki örnekler de Osmanlı Cami mimarisinin gelişmesine katkısı olan özelliklerle inşâ edilmiş örneklerdir.

3. Grupta yan kanatları birden fazla kubbeli veya tonozlu mekânların oluşturduğu örnekler görülür. Bu örneklerden erken tarihli olanlardan ikisi Amasya’da inşâ edilmiştir. Amasya, Bayezid Paşa Camii (1419) plan özellikleriyle Bursa Yeşil Camii planına benzerliğiyle ve ön cephenin iki katlı kuruluşuyla önemli olurken; Beylerbeyi Yörgüç Paşa Camii son cemaat yerinin solunda medrese mekânı ile açık türbe haline konulmuş olmasıyla önemlidir. Her iki ters T planlı cami de kalem işleriyle bezelidir.

İstanbul’daki dört örnekten ikisi Fatih Döneminden, ikisi ise II. Bayezid Dönemi’nden olan tabhaneli camilerde ise Bursa ve Edirne örneklerinden farklı bir durum görülür. Bu yapılardan Aksaray’daki Murat Paşa Külliyesi’ne ait cami (1472) de dikdörtgen prizmatik ana hacim üzerindeki ardarda iki kubbe, yapının bütününe hakim olup, tabhane mekânlarına birer kapı ile geçilir. Tabhane mekânları dıştan ana hacim yüksekliği ile 1/2 oranında bir yüksekliğe sahiptir. Bütün bu yapısal bütünlük önünde beş bölümlü kubbeli bir son cemaat yeri yer alır.

Aynı tarihlerde Üsküdar’da inşâ edilmiş olan Rum Mehmet Paşa Külliyesi’nin (1471-72) camiinde ise ana hacmin dikdörtgen prizmatik durumu fazla yükselmekte ve iki kubbe için yaklaşık bir çap uzunluğu da dikdörtgenin hacimsel bütünlüğüne eşit olmamaktadır. İşte kare prizmatik ana mekân dört yönde güçlü dört tuğla dokulu kemer üzerinde merkezî kubbeyi taşırken, dikdörtgen prizmanın kıble tarafındaki bölüm bir yarım kubbe ile bu kemere bağlanarak, daha önce İstanbul’da Fatih Külliyesi’nin (1463-70) ilk camiinde uygulanmış olduğu bilinen, merkezî kubbeye bir yarım kubbe katılımının ikinci uygulamasını oluşturmaktadır. Üsküp’teki İsa Bey Camii (1475-76) yan kanatları birden fazla kubbeli veya tonozlu mekânların oluşturduğu gruba giren Balkanlar’daki bir örnek oluştururken, çapraz tonoz örtü sistemiyle de farklı bir durum yansıtır.

İstanbul’daki II. Beyazıt Dönemi’ne kadar uzanan ters T plan şemasındaki uygulamaların, klasik Osmanlı camilerinin cephe gelişmesinin öncüleri olarak görülebilen yapılardan ilk örneği ise gene Anadolu’da Afyon’da Gedik Ahmet Paşa Külliyesi’nin (1471) tabhaneli camiinde buluyoruz. Burmalı minaresiyle dikkat çeken yapıda ana mekân bir ters T ana şemasından ziyade bir ters T şemasının U şekilli mekânlarla sarıldığı bir plan sergiler. Böylece üç kubbeli yan kanatların orta mekânı dışa bir kemerle açılır. Yan kanat mekânlarının kapalı-açık-kapalı cephe kuruluşu, Osmanlı klasik camileri için öncü (prototip) olarak görülür.

Benzer durum İstanbul’daki Davut Paşa Külliyesi’nin (1485) tabhaneli Camii’nde de görülür. Ancak kapalı-açık sıralamasıyla iki merkezî hacim olarak. Diğer taraftan Davut Paşa Camii kare plan kuruluşuyla, merkezî kubbesiyle ve mihrap çıkıntısıyla ayrıcalıklı bir uygulamadır.

İstanbul’daki Mahmut Paşa Külliyesi’nin (1462) camiinde görülen ters T plan yorumuyla da, tamamen farklı bir dış ve iç mekân yaratılmıştır. İçerde dikdörtgen prizmatik ana hacim bütünlüğünü koruyarak, dıştan algılanmayan bir koridorla çevrilmiş, yan tabhaneleri oluşturan üçer mekân ise birbiriyle kemerlerle açılarak, iki kapı, ortada bir eyvanla koridora açılmışlardır. Bu durum yapının yan cephelerinde pencere ve birer kapı dışında bir parçalanma yerine yan cephe oluşumunun bütüncüllüğünü sağlamıştır.

Çemberlitaş’taki Âtik Ali Paşa Külliyesi’nin (1496-7) ters T plan uygulamasında ise merkezî kubbeye kıble yönünde katılan yarım kubbe ile bir mühendislik bilgisi pekiştirilirken, 1/3 oranındaki yükseklikle kubbeli tabhane mekânları pencere düzenlemeleriyle cephe oluşumuna katkı sağlamıştır.

Âtik Ali Paşa Camii, ters T plan yorumunun sadece ibadet işlevi için uygulandığı bir cami olmasıyla da önemlidir. Bilindiği üzere ters T cami planlaması Sultan II. Beyazıt ve Yavuz Sultan Selim Külliyelerinde de uygulanmıştır. Ancak Fatih Dönemi uygulamalarından başlayarak bu plan yorumunun tatbikinde birtakım yeniliklerin ortaya çıktığı da gerçektir. Merkezî kubbeye bir yarım kubbe katılımı, yan cephelerin oluşumundaki değişiklikler gibi.

Sultan II. Beyazıt tarafından yaptırılan dört büyük külliyede de tabhane mekânlarına yer ve önem verilen ve ters T plan yorumunun genel şemasını bulduğumuz örneklerdir. Bu cami yapılarının plan kuruluşlarına bakıldığında, ana mekânın ya kare merkezî kubbeli (Tokat Hatuniye Camii, Edirne II. Beyazid Camii) ya da kare plan yorumunda merkezî kubbeye mihrap ekseni üzerinde iki yarım kubbenin, yanlarda ise dört küçük kubbenin yer aldığı (İstanbul II. Beyazıt Camii) gibi farklı plan uygulamaları görülür. Sadece Amasya’daki II. Beyazid Camii’nde ters T planı, dikdörtgen prizmatik ana hacim ve kubbeli yan mekânlar olarak uygulanmıştır. Bu durum yan kubbeli mekânların aynı işlevle değil, sadece ibadet mekânı bütünlüğünde gerçekleştirilmiştir. Esasen külliyede paralel eksen üzerindeki L planlı yapının imaret ve tabhane olması da durumu açıklar.

Diğer taraftan Mimar Hayreddin ekolünün planlayıp, inşâ ettirdiği bilinen bu yapılarda özellikle Edirne, İstanbul ve Sultan Selim Camilerinde tabhane kanatlarının da ayrıcalıklı olarak planlandığı (dört eyvanlı köşe mekânlı) görülür.

Sonuç olarak Erken Dönem Osmanlı Cami Mimarisi’nde tek kubbeli, çok kubbeli (Ulu Cami) plan yorumları paralelinde sevilerek kullanıldığı anlaşılan ters T plan şeması çeşitli uygulamalar içinde bazı statik problemlerin çözümüne yarayan örnekler de üreterek 16. yüzyıl başına kadar iki asırdan fazla bir süre uygulanmıştır.

Erken Dönem Osmanlı Cami Mimarisi’nde, bu üç plan kuruluşuna uymayan, tek uygulama olarak kalan, ancak sonraki mimarî gelişmede, özellikle şadırvanlı revaklı avluya sahip cami mimarisinin klasik olgunluğa erişmesinde örnek bir planlamayla yapılmış olan Edirne’deki Üçşerefeli Cami (1437-47) önemlidir. Üçşerefeli Cami 15. yüzyılın ilk yarısında birdenbire alışılmış bir plan yorumuyla II. Murat tarafından Konyalı Mimar’a inşâ ettirilmiştir. Camide kapalı bölüm (harim) enine dikdörtgen plan yorumu içinde iki altıgen paye ve geniş kemerlerle bölümlenerek üst örtüyü, ikişer duvar payesi ve iki serbest payenin taşıdığı (24.10 metre) çapındaki kubbe ile yanlarda ikişer kubbe ile oluşturmuştur. Diğer taraftan üç yöne açılan kapılar ve şadırvanlı, revaklı, taş döşeli avlu bu kapalı bölüm öneünde yeralmış, bu açık ve kapalı kütleleri kaynaştıran hacim ise son cemaat yeri olmuştur. Böylece yapı doğu ve batı cepheleriyle ve avlu köşelerindeki dört minaresiyle olduğu kadar renkli taş işçiliğiyle de önemini ortaya çıkarmış, sonraki cami planlamasında öncü (prototip) olmuştur.

Böylece başlayan revaklı avlu, kapalı bölüm arasındaki organik bütünlük Fatih Dönemi’nde İstanbul’da başlayarak devam etmiştir.

B. Erken Osmanlı Dönemi

Medrese Mimarisi

Anadolu Türk Mimarisi içinde işlevleri belirli yapılar olan örnekler eğitim ve öğretimle ilgilidir ve bu yapılar medrese adıyla tanınmaktadırlar. Bu yapıların işlevlerini anlamak için erken Osmanlı döneminde eğitim ve öğretimin nasıl olduğu sorusunun cevabını aramak gerekir (Bkz. Anadolu Türk Beylikleri).

Bilindiği gibi Anadolu Türk Beyliklerinden biri olan Osmanoğulları Beyliği ilk eserlerini İznik’te vermeye başlamıştır. İşlevleriyle ortaya çıkan yapılar ise cami ve medreselerdir. Medreseler külliye içinde inşâ edildikleri gibi, tek olarak da inşâ edilmişlerdir. Özellikle Osmanoğullarının ilk merkezlerinde günümüze ulaşan iki örnek, Anadolu Türk Mimarisi içinde işlevsel plan şekillerini de tanıdığımız örneklerle başlayan medrese mimarisindeki gelişmenin halkalarına eklenmesiyle önemlidir.

İznik’te inşâ edilen Süleyman Paşa Medresesi (1340), enine dikdörtgen avlu etrafında U şeklinde konumlanmış mekân planlamasıyla önemlidir. Sütunlar üzerinde sivri kemerli, taş-tuğla-derz dokulu, kubbeli avlu revakları gerisinde kubbeli medrese odaları ocaklı-nişli olarak sıralanır. Dershane mekanı dışa taşkın kare planı ve yan mekândan girilen durumlarıyla ayrıcalıklı bir duruma sahiptir.

Orhan Bey zamanında Bursa’da kale içinde inşâ ettirilmiş olan Lala Şahin Paşa Medresesi (1348), tek eyvanlı ve kubbeli, havuzlu giriş mekânı ile Anadolu Selçuklu mimarisindeki kubbeli medreselere benzetilirse de, eyvana açılan bir sıra odalarla simetrik olmayan bir durum sergiler.

Bursa’da Orhan Külliyesi (1339), bütünlüğünde yer alan medrese zaviye ile bitişik olarak inşâ edilmiş avlulu bir medresedir. Ancak Hüdavendigâr Camii bütünlüğündeki medrese, mescit-tabhaneler-medrese üçlüsünün aynı yapı bütünlüğünde planlandığı bir örnektir. Bu durum arazinin yeterli olmamasıyla açıklanabilir.

Erken Osmanlı Dönemi Mimarisi’nde, Beyliğin kuruluşundan bir asra yakın zaman geçer, Osmanlı medrese mimarisinin örneklerini tanıyabilmemiz için.

1400’lerde tamamlanan Yıldırım Külliyesi bütünlüğünde yer alan iki medrese ile bir darüşşifa yapısı, Osmanlı Beylik statüsünden büyük devlet durumuna geçişini de belgeler durumdadır. Yıldırım Külliyesi içinde site-üniversiter bir kuruluş niteliğinde, iki medreseden biri dinî eğitimin verildiği yapılar olmuş, darüşşifada ise pratik öğretim içinde hastaya hizmet verilmiştir.

Cami önündeki düzlükte yükselen Medrese eyvanlı, revaklı avlu kuruluşuyla Anadolu Selçuklu medrese geleneğine bağlanırsa da, diğer Türk Beyliklerinin medrese mimarilerinde de tespit edilen bazı farklılıklar ortaya konulmuştur. (Bkz. Anadolu Türk Beylikleri Medrese Mimarisi).

Yıldırım Külliyesi’ndeki tıp medresesi1 yakınındaki sokağın bir kenarı boyunca dizili evlerin arasında kalıntılarıyla yaşamaktadır. Dini eğitim verilen medrese ise (Verem Savaş Derneği) plan kuruluşuyla Anadolu Selçuklu medreselerinden ayrılır. Bu medresede avlu birimi ile dersane birbirinden ayrılmış hacimsel kütleler halindedir. Dar dikdörtgen avluyu üç yönde çeviren revaklarda taş-tuğla-derz dokulu paye, kemer ve cepheler şadırvanlı avlu mekânına ifade zenginliği kazandırır. Dershane birimi kubbeli eyvan olarak tasarlanmış ve avlu genişliğiyle, avluya katılmıştır. Ancak avlu zeminden yükselerek koparılmıştır.

Yıldırım Medresesi dershane ve avlu yan cephelerinde görülen sağır niş bölümlenmesi içindeki pencereler ile dışa açılmış taş-tuğla-derz den oluşan pencere alınlık bezemeleriyle önemli olmuştur. Ancak doğu cephesiyle farklı bir durum sergiler. Avlu revak ve mekânlarının tonoz seviyesini aşan ön cephe duvarı, üstte adeta bir kalkan duvar gibidir. Böylece giriş cephesi üstten düz bir saçak bordürü ile sınırlanmıştır. Büyük bir giriş eyvanı ortada dışa açılırken, iki yanda dikdörtgen büyük pencereler, alışılmışın dışında bir cephe sergiler.

Külliyedeki darüşşifa yapısı da medrese plan yorumuna bağlı bir yapıdır. Ancak medreseden farklı olarak dikdörtgen plan bütünlüğünde mekânların revaklı avlu gerisinde beşik tonoz örtülü olarak yer almasıyla, ayrıca dershane mekânının enine dikdörtgen ve pencereli durumuyla farklılıklar görülür.

Darüşşifa’nın bütünü arazinin durumuna bağlı olarak inşâ edildiğinden her köşedeki kot birbirinden farklıdır.2 (Bkz. Türklerde Darüşşifa Mimarisi). Bursa Yıldırım Külliyesi’ndeki bu site-üniversiter kuruluş belli ki Fatih dönemine kadar işlevini sürdürmüştür.

Bursa’da Yeşil Medresesi inşâ edilmeden önce Anadolu’da Merzifon, Gümüş’te inşâ edilen Vezir Hacı Halil Medresesi (1413-1415), kare plan yorumu içinde kubbeli dört eyvan ve aralardaki mekânlarla farklı bir medrese yapısıdır. Anadolu Selçukluların kubbeli medrese planına dayanan bu yapı, Bursa Medreselerinden tamamen farklı bir plan yorumuna sahiptir. Bursa’da Çelebi Mehmet tarafından inşaasına başlatılan Yeşil Külliyesi’ndeki (1416-1424) medrese de plan kuruluşuyla revaklı, şadırvanlı avlu gerisindeki mekânlar ile bir avlu birimi, bu avluya bir kemerle açılan avlu zemininden yükseltilmiş dershane biriminden meydana gelmiştir. Yeşil Medresesi, Yeşil Medresesi, Yıldırım Medresesi’nden farklı olarak enine konumlanmış bir avluya sahiptir. Ve avlu ile dershane arasındaki bütünlüğü avlunun güney duvarlarını sağlar. Avlu bütünlüğündeki karşılıklı olarak yeralan eyvanlar, Yıldırım Darüşşifası’ndaki revak uzantısı eyvan hatıraları olup, bağımsız mekânlardır. Üçüncü bir eyvan ise kuzey cepheye açılır ki, içinde kapı yer alır. Yeşil Camii ve Türbesi’nde olduğu gibi çinileriyle önemli bir medresedir. Dış cephelerin ifadelendirilmesinde yüksek sağır nişler kadar, pencereler ve pencere alınlıklarındaki mozayik çini kaplamalar rol oynar. Giriş eyvanı ile yan eyvanların tekne tonozlarındaki çini bezemeler gibi.

Aynı çevrede bir diğer medrese ise Çelebi Mehmet Medresesi’dir (1414-1417). Kare plan yorumundaki medresenin giriş ekseni üzerindeki dershane eyvan konumuyla revak altına açılır. İki yandaki dershaneler ise kapalı, kubbeli mekânlar halindedir. Girişteki eyvan ise dışa açılan konumuyla giriş mekânına dönüşmüştür. Taş örme kalın payeler ve geniş kemerlerle meydana getirilen revak sistemi avluyu dört yönde çevirir. Dershane mekânları Hacı Halil Paşa Medresesi’nde görüldüğü gibi dışa taşar. Giriş eyvanı üzerindeki kubbesi tonoz kaburgalı kuruluşuyla Türkmen çadırının (topak ev) kuruluşuna benzer. Bu giriş eyvanı üzerinde 19. yüzyılın modasına uyularak bir saat kulesi ilâve edilmiştir.

Muradiye Külliyesi (1425-1426) bütünlüğündeki medrese ise tabhaneli cami gibi, kuzey cephesiyle yola bağlı konumuyla önemlidir. Muradiye Medresesi de şadırvanlı, revaklı avlu gerisinde mekânlardan oluşan avlu birimi ile tuğladan geniş söveli, sivri kemerle avluya açılır. Ancak Muradiye Medresesi’nde daha önceki örneklerden farklı olarak dershane kemerinin açıklığı daraltılmıştır. Böylece genişleyen dershane yüzeyinde tuğla şerit ve taşlardan oluşan, sekizgen kuruluşlu bezeme örneği cepheyi oluşturmuştur. Avlu kütlesinden dışa taşan kubbeli dershane birimi ile dengeyi sağlayan unsur ise, avlu cephesi bütünlüğünden kubbeli eyvan şeklinde yükselen giriş eyvanıdır.

Bursa’da Subaşı Eyne Bey Medresesi ise Ulu Cami karşısında yol aşırı olarak eğimli bir topografyada inşâ edilmiştir. Sıbyan Mektebi, hamam ve medreseden meydana gelen küçük bir külliye özelliğine sahiptir. Medrese girişinin sağında fevkânî sıbyan mektebi yer alır. Merdivenle girilen medresede ise revaklı bir avlu etrafında üç tarafta mekânlar sıralanır. Girişin karşısında farklı bir revak sistemi (âdeta son cemaat yeri gibi mescit-dershaneyi belirleyen) gerisinde kubbeli dershane yer alır. 15. yüzyıl başlarından bu medrese bütünlüğündeki küçük külliyede bir cami yapısına yer verilmemiş olması mescit-dershane ortaklığı kadar Ulu Cami’ye yakınlığı ile de açıklanabilir.

II. Murat acele olarak tamamlattığı Külliyesi’nin inşâasından sonra Gelibolu üzerinden Edirne’ye geçer ve orada yaşamını sürdürür.

Daha 14. yüzyılın ilk yıllarında planlanıp inşâ edilen ve Edirne’nin kale dışındaki ilk külliyesi olan Eski Cami Külliyesi’nin (1403-1414) bir medresesi, caminin kıble tarafında (Vakıflar Bölge Müdürlüğü binasının olduğu alanda) inşâ edilmişti. Bu medresenin ne yazık ki planı hakkında bilgimiz yoktur. Edirne’nin en erken medresesi olmasıyla önemlidir.

Edirne’nin tarihi topografyasında iki önemli medrese yapısı Üçşerefeli Cami Külliyesi’ne (1437-47) ait olup, Cami’nin kuzeyinde, camiye paralel konumlanmışlardır. Bu iki medreseden biri Saatli Medrese olarak tanınmakta, dikdörtgen plan yorumuyla avlusu revaklı, girişi ise Üçşerefeli Cami’ye paralel uzun kenar üzerinde olduğu kalıntılardan tespit edilebilmektedir.3

Saatli Medrese ile aynı eksen üzerinde yer alan Peykler Medresesi de üç kenarı revaklı bir avlu gerisinde mekânların yeraldığı, kıble yönünde iki dershanenin biri kapalı kubbeli, diğeri ise kubbeli eyvan şeklinde avluya açıldığı, girişinin ise Üçşerefeli Cami’ye paralel cephede yer alır. Her iki medrese ile ilgili bir kitâbe mevcut olmamakla beraber II. Murat ve Fatih Dönemi’ne, özellikleriyle 15. yüzyılın ilk yarısına tarihlenebilen bu iki medrese Üçşerefeli Cami ile oluşturduğu külliye konumuyla önemlidir.4 Kaynaklarda belirtilen Edirne’deki erken dönem medrese yapıları günümüze ulaşmamıştır.

İstanbul’un Fetih’ten sonraki yapılaşması içinde ise medrese yapılarını Fatih Dönemi külliyeleri içindeki medreseler oluşturmakta, bu dönem ise Osmanlı Mimarisi’nin, Erken Klasik mimarisinin örnekleri olmaktadır.

C. Erken Osmanlı Dönemi Türbe Mimarisi

Erken Osmanlı Dönemi Türbe Mimarisi, Anadolu Türk Beylikleri Dönemi kümbet-türbe mimarisi geleneğini takip eden, ancak kısa süre sonra kendi türbe mimarisinin örneklerinin verildiği bir dönem olmuştu. İznik’te Kırk Kızlar Kümbeti (14. yy.) de plan şeması ve mekân uygulamasıyla Anadolu’da görülen kümbet-türbe yapılarından farklı bir kuruluş gösterir. Kare plan yorumundaki içten kubbe dıştan külahlı kümbet mekânı bir ziyaret mekânı ile bütünleşir. Bu yorumuyla Anadolu kümbetlerinden ayrılan yapı, naif kalemişleriyle de farklı bir bezemeye sahiptir.

İznik’te 14. yüzyıl sonuna tarihlenebilen Yakup Çelebi İmareti önündeki açık türbe yapısıyla makam türbesidir. Bir sıra taş, üç sıra tuğla derz ve hatıl dokulu cepheleriyle önemlidir.

Bursa’da 15. yüzyılın başından bir türbe yapısı ise Yıldırım Beyazid’in Türbesi’dir. (1406) Yıldırım Türbesi, külliye bütünlüğünde planlanmış bir yapı olup, mimar-usta Hüseyin bin Ali adı kitabede verilmiştir. Yıldırım Türbesi kare kubbeli türbe mekânı önündeki üç bölümlü son cemaat yeri şeklinde düzenlenmiş cephesiyle, adeta bir cami planında inşâ edilmiştir.

İznik ve Bursa’daki bu ilk türbe yapılarından sonra, Yeşil Külliyesi’ndeki Çelebi Mehmet Türbesi (Yeşil Türbe) (1421), farklı bir yapıya sahiptir. Gömü mekânı üç bölümlü, alçak tonoz örtülüdür. Bu mekânın cepheye yansıması türbe kaidesi (subasmanı) şeklindedir. Üst mekân ki, mescit mekânı sekizgen planlıdır. Üst örtüsü çift cidarlı kubbe olan yapıda kapı dışa açılan eyvan içine açılmıştır. Diğer cephelerde birer dikdörtgen pencere ile pencere üst sövesine kadar duvarları kaplayan yeşil renkli çini kaplamalar ve her duvardaki çini madalyonlar türbeye şimdiye kadar görülen örneklerden farklı bir iç mekan ifadesi kazandırmıştır. Çini kaplamalar üzerindeki yüzeylerde kalemişleri yer alır. İri palmet tepeliğiyle renkli sır tekniğindeki mihrap ise yapıyı kendisine kadar olan türbelerden ayrıcalıklı olduğunu gösterdiği gibi, kendisinden sonraki bazı örnekler için başlangıç olduğunu ortaya çıkarır. Külliye bütünlüğündeki türbenin duvar kaplamaları, mihrap, lahit, gibi çini unsurları dışında kapı eyvanından başlayan çini kaplamaları dışında yapının dış yüzeyleri de firuze rengi çini levhalarla kaplanmıştır.

Bursa’da kısa bir süre sonra inşâ edilen Muradiye Külliyesi haziresindeki en erken türbe II. Murat’ın oğlu Ahmet için yaptırılmıştır. Şehzade Ahmet’in Türbesi (1429) kare planlı, küçük kubbeli bir yapı iken II. Murat’ın ölümü üzerinde gene kare planlı türbesi bitişik olarak inşâ edilmiştir. II. Murat Türbesi (1451) iç içe iki kareden meydana gelmiş plana sahiptir. İçteki kare dıştaki kareden tonozlu bir koridorla ayrılır. İçteki kareyi meydana getiren köşe payeleri ve derleme sütun ve başlıklar üzerinde ise tromplu ve ortası açık bir kubbe yer alır. Bu açık kubbe altında sade, mermerden çatma lahit mezarlar yer alır.

II. Murat Türbesi iç mekân sadeliğiyle tamamen zıt bir mermerden giriş mekânını örten saçağa sahiptir. Ahşap saçak kalem işi bezemesiyle 15. yüzyıl ortalarından günümüze ulaşan sayılı örneklerden biridir. Muradiye haziresindeki türbeler içinde 15. yüzyılın ilk yarısında inşâ edilen bir başka türbe ise tamamen muntazam kesme taştan inşâ edilmiş bir açık türbedir. Devlet Hatun Türbesi olarak tanınan bu yapıda açık türbe ile taş lahit inşâ bütünlüğü içinde inşâ edilmiştir. İçte çarkıfelek yivli kubbe, dışta taştan külah örtüsü ile farklı bir uygulama olan bu yapı da göstermektedir ki, İznik ve Bursa’daki erken türbe örnekleri genel kuruluşta gömü geleneğine uygun ancak plan yorumları olarak birbirinden farklı ve bağımsız olarak inşâ edilmiştir.

Gerçekten Edirne’de görülen erken bir türbe de Şah Melek Paşa Camii (1429) önündeki açık türbedir. Şah Melek Paşa Türbesi ikisi cami duvar dokusu içinde, ikisi ise serbest sütun ve kemerlerle taştan inşâ edilmiştir. Kubbe altındaki taş lâhit şahideleriyle dönemin süsleme özelliğini yansıtır.

Edirne’deki Darül Hadis Camii (1435) türbeleri ise, merkezî kubbeli caminin kıble tarafında yer alır. Camiye yakın olanı altıgen planlı açık bir türbedir. Lahit mezar bezemeli şahidesiyle önemlidir. İkinci türbe ise sekizgen planlı olup, cepheleri kemerler ve yuvarlak pencerelerle teşkilâtlandırılmıştır. Profilli bir silme yapı cephelerini üstten sınırlar, kubbe ise dıştan basık bir görünüştedir.

Gene Edirne’de Beylerbeyi tabhaneli Camii haziresinde yeralan sekizgen harap türbe muntazam kesme taştan inşâ edilmiş olmasıyla Edirne’deki türbe örneklerinin özelliklerini yansıtırken mihrap cephesindeki kemeriçi dolgusunun yüzeyindeki kırmızı tuğla ve kirli beyaz hamurlu mavi renkli çini kakmalarıyla İstanbul’daki Mahmut Paşa Külliyesi’ndeki, Mahmut Paşa Türbesi (1474), ölümü üzerine Cami kıble tarafında inşâ edilmişti. Sekizgen plan kuruluşu üzerinde oluşan cepheler, muntazam kesme taş olarak başlayıp, belli bir yükseklikten sonra bu muntazam kesme taş yüzey geometrik geçmelerden oluşan bezeme örneğine göre oyularak, kırmızı hamurlu lâcivert mavi ve firuze renkte çiniler kakılmıştır. Böylece oluşan cephede asıl bezeme örneği şeklinde dekoratif bezemesiyle tek örnektir. Fetihten sonra İstanbul’da inşâ edilen iki önemli külliyede yer alan türbe yapıları yakın tarihlerde inşâ edilmiş olmasına rağmen, plan kuruluşları aynı olmasına rağmen mimarî ifadeleriyle, tamamen aynıdırlar.

Üsküdar’daki Rum Mehmet Paşa Türbesi (1471), sekizgen kuruluşu, çift cidarlı kubbe ile örtülü türbe caminin kıble tarafında yer alır. Muntazam kesme taş dokuya sahiptir. Cephelerde iki kat halindeki pencereler, iki kat cephe görünüşünü ifâde eden tek unsur olarak yeralmıştır. Taş yüzeyden şeritler halinde tezahür etmiştir. Her cephede açılmış pencereler ile alttaki kapı mermer taş söveli ve kitâbeli olarak yer alır. Basit taş yüzey üzerinde yükselen Mahmut Paşa Türbesi erken dönem Osmanlı türbe mimarisindeki örnekler içinde cephesi tamamen çini kakmalı tek örnek olmuştur.

İznik’te başlayıp Bursa ve Edirne’de de devam eden Erken Osmanlı Türbe Mimarisi, çeşitlilik gösteren plan yorumlarıyla, özellikle 15. yy. İstanbul örnekleriyle klasik Osmanlı dönemi türbe mimarisinin hazırlayıcısı olmuştur.

D. Erken Osmanlı Mimarisinde Su İle İlgili Yapılar Hamamlar, Çeşmeler

Osmanlı Mimarisi bütünlüğünde yeralan su yapıları başta, suyolları, su terazileri-mahzenler, su kemerleri, bendler, sarnıçlar ile suyun kullanım yapıları başta hamamlar-kaplıcalar, çeşmeler, sebiller olduğu günümüze ulaşan örneklerden bilinmektedir.

Erken Osmanlı döneminde bu su mimarisi çeşitlerinin örneklerinin tamamını bulmak mümkün olmakla beraber, bazı kaynaklardan bu tür yapıların varlığını ve nasıl olduğunu öğrenme fırsatı doğmaktadır.5 Yıldırım Beyazid’in Bursa’da şehrin doğu ucunu belirleyen Külliyesi’ni inşâ ettirdiği sırada, önce külliye hamamını inşâ ettirdiğini, sonra kemer ve duvarlar inşâ ettirerek Akçağlayan suyunu hamama getirttiğini ve üç değirmen çevirerek güçte olan suyun fazlasını ise çeşmeler yaptırarak mahalleye dağıttığını öğreniyoruz.6 Gerçekten Akçağlayan suyu uzun çok gözlü bir su kemeri ile Yıldırım Külliyesi’nin bulunduğu alana çıkarılmış, Cami şadırvanı imaret, medrese şadırvanlarına ulaştırılmıştır. Yıldırım Darüşşifası ise bu su yolu üzerinde inşâ edilmiştir. Darüşşifa içinde ana eyvan altına girip avluya geçen Akçağlayan suyunun dershane seddine açılan tonozlu kanalın ve avluda (haç biçimli tranşelerle şadırvanın temel kalıntısı ve fıskiyenin delikli yatağı bulunmuş, üçe ayrılan su kanalının biri doğu tarafa ayrılarak mekân sırasının ortasına yakın bir yere ulaşmakta bir kanal içine akmakta, bu kanal kuzeydoğu köşedeki helâlara ulaşarak dışarı çıkmaktadır. Üçüncü kanal ise seddin duvarı içinden şelale altına gelir ve revakların tuğla destek dizisi altındaki kargir set içindeki künklerde akarak, eczane makamına ulaşır ve dışarı çıkar.7

Bir külliyede ilk yapılan yapının genellikle hamam yapısı olduğu, öncelikle bu yapının su ihtiyacının karşılanmasıdır.

Yıldırım Hamamı küçük bir yapı olup, plan kuruluşunda gerekli, soyunmalık, ılıklık ve sıcaklık mekânları birer hacim olarak bulunur.

Bursa’nın ticarî merkezinde inşâ edilmiş olan, Orhan Külliyesi’nin hamamı da belki mekânların yeraldığı küçük ölçekli bir yapıdır. Erken Osmanlı döneminin ilk merkezi İznik’te de Orhan tarafından sur dışında inşâ ettirilen tabhaneli cami yakınında bir hamam yapısı yer alır. Duvarlarında kazıma resimlerin görüldüğü bu hamam, cami gibi harap durumdadır.8

Şehrin batısındaki Hüdavendigar Külliyesi’nde ise büyük bir hamam yapısı yerine kare kubbeli küçük bir mekân girçık hamamı (gusülhane) yer alır. Hüdavendigar Külliyesi’nin inşâ edildiği alanda daha önceye ait kaplıca yapılarının varlığı büyük bir hamam yapılaşmasına ihtiyaç duyurmamıştır.

Bursa’da Yeşil ve Muradiye Külliyeleri, şehrin doğu ve batı ucu arasında iki semtin oluşmasına neden olmuş ve bu külliyelerde cami ve medreselerden yol aşırı olarak birer küçük hamam yapısı yer almıştır.

Edirne’nin fethi ile başlayan yapılaşmasında, ilk onarımlara kale içinde başlanılmıştır. Badi Efendi eserinde kaleiçinde 32 hamam bulunduğunu bildirir. Ancak erken dönemden günümüze ulaşan hamam yapılarından biri de Eski Cami Külliyesi’ne ait olan yapı olup, şehrin içinden geçen E5 karayolu açılırken dinamitlenerek yıkıldığı bilinmektedir.

Edirne’de hamamlar içinde Eski Saray’a ait olup, sonra Selimiye Külliyesi inşâ edilirken, çifte hamam durumundan yenilenerek “Çarşı Hamam” adıyla binilen harap yapı, ilk yapısıyla Erken Osmanlı dönemi hamamlarının örneğini oluşturmaktadır.9

Edirne’de Batı’ya açılan bir kapı oluşturan Gazi Mihal Külliyesi’nde (1442) Çifte Hamam kuruluşu itibariyle bazı yapısal özellikler de gösterir. Özellikle eyvanlardaki tonoz bağlantıları ile kubbe içinin Merzifon’daki Çelebi Mehmet Medresesi’nin eyvan kubbesinde görüldüğü gibi.

Edirne’deki Saraçhane Caddesi’nin saraya yakın kısmında kurulan Beylerbeyi Sinan Paşa Sarayı, Camii gibi bir de hamamı bulunmakta ise de harap olmuştur. Edirne’de Çakır Ağa Mahallesi gibi, Subaşı Çakırağa’nın yaptırdığı Tahtakale Hamamı (1453) da çifte hamam planında olup, onarımlarla günümüzde de çalışmaktadır. 15. yüzyıl sonlarında Kasım Paşa Külliyesi’ne ait hamam yapısı da günümüze ulaşamamıştır.

Fetihten sonra İstanbul’da başlayan yapı faaliyetleri içinde Eyüp Sultan Külliyesi’ndeki (1459) hamam, Aksaray Murat Paşa Külliyesi’ndeki (1471) Çifte Hamam ile Mahmut Paşa Külliyesi’ndeki Çifte Hamam, 15. yüzyılın ikinci yarısında, artık Osmanlı hamam planlamasını ve mimarisini klasik döneme hazırlayan örnekler olmuştur. Bunlardan Murat Paşa Hamamı, Vatan Caddesi açılırken ortadan kaldırılmış, Mahmut Paşa Hamamı ise biri yıkılarak tek hamam durumuna sokulmuş, son onarımlardan sonra da çarşı işlevi verilmiştir. Eyüp Hamamı ise onarımlarla günümüze ulaştırılarak işlevini sürdürmektedir.

Bursa Akçağlayan Suyu ile doğu ucunda suya kavuşmuştur. Kaynak suları da şehrin su ihtiyacını karşılamaktaydı.

Edirne de üç nehrin birleştiği sulak bir ovaya açılan düzlükte gelişmesini tamamlayan bir şehirdir. Büyük olasılıkla kuyularla günlük su ihtiyaçları giderilirken, hamam ve çeşmelerin ihtiyacı olan su ise nehirlerden dolaplar ve su arkları ile karşılanmaktaydı. Nitekim Çömlek Köy Hamamı’na böyle bir arktan su gelmektedir. Bunun böyle olduğunu Edirne Yeni Sarayı’nın Matbah-ı Âmire yapısı çevresinde iki kuyunun ortaya çıkması ki, bu kuyuların dibinde Tunca Nehri’nden sızan sular toplanmakta ve bu sular kullanılmaktaydı. Ayrıca Edirne Sarayı’nın yer seçiminde rol oynayan Ab-ı Hayat suyu olan Kuyu’da tespit edilerek yayın için çalışmalar sürdürülmektedir.10

Edirne Yeni Sarayı gibi, Edirne şehri de su kemerleri ve su yollarına ve bu yollar üzerindeki su terazileri (biri Selimiye arkasında) ve su maksemleri ile çeşme yapılarına Kanunî Dönemi’nde Mimar Sinan’ın planlayıp inşâ ettirdiği Taşlı Müsellim suyunun getirilmesiyle kavuşmuştur.

Bursa’da erken dönemden iki çeşme, Alaaddin Camii girişi yanındaki eyvan çeşme (1326) ile Hüdavendigar Camii avlu girişine bitişik çeşme onarımlarıyla ulaşan örneklerdir. Ancak her mahalle ve semtlerde inşâ edilen mescit ya da külliye yapılarında başta cami şadırvanı olmak üzere su yapılarının varlığı suyun kaynağının yapılaşmadan önce tespit edildiğini, eğer su yoksa arklar ve su yolları inşâ edilerek temin edildiği Bursa Yıldırım Külliyesi örneğinden anlaşılmaktadır.

Edirne’de böyle erken döneme ait bir çeşme Eski Cami’nin kuzeybatı köşesindeki II. Murat tarafından yaptırılan minare kaidesinde yer almaktadır.

E. Erken Osmanlı Dönemi Ticaret Yapıları

Çarşı, Arasta, Bedesten, Kervansaray

Erken Osmanlı döneminde inşa edilen ticari yapılar olarak çarşı, arasta, bedesten gibi alım-satımın gerçekleştiği yapılarla karşılaşılmaktadır.

Erken Osmanlı döneminde Bursa’da Orhan Külliyesi’nin inşaasıyla şehrin kale içi şehir konumunun değişmesi ve bu doku içinde 14. yüzyıl sonunda Ulu Cami Külliyesi’nin inşaası bu alandaki dükkan sıraları ve çarşıların oluşmasına neden olmuştur. Yıldırım Vakfiyesi’nde belirtildiği gibi Ulu Cami’ye gelir vakfedilen Yıldırım Bedesteni (1400), camiden yol aşırı olarak inşa edilmişti. Enine dikdörtgen plan şemasıyla konumlanmış olan yapı içindeki örme paye destek dizisi ve yüksek kemerlerle taşınan 14 kubbe ile örtülmüştür. Bedesten’in dışında dükkan sıraları vardır, içinde ise uzun kenarlar boyunca küçük mekan sıraları yer alır. Bursa Yıldırım Bedesteni dış dükkanları tonoz örtülü olup, dört yöndeki giriş kapıları dükkan sıraların arasında eyvan şeklinde dışa açılırlar.

Bursa Yıldırım Bedesteni’nin bir benzeri Edirne’de Eski Cami Külliyesi (1403-1414) içinde, planlanıp Eski Cami’nin hemen altında inşa edilmiştir. Eski Cami Bedesteni’nde içerde yeralan mekanlar dikdörtgenin kısa ve uzun kenarları boyunca sıralanır. Dikdörtgen ana yapının dükkan sırası üzerinde yükselen cephesinde açılan pencereler sivri kemerli olup, kemer yüzeyleri değişik bezeme örnekleriyle oyma olarak işlenmiştir.

İstanbul’da Fatih’in Ayasofya Külliyesi’ne gelir için inşa ettirdiği Galata Bedesteni kareye yakın plan yorumu içinde çok destekli bir yapı olup, dış kenarlarında yeralan dükkanların derinlik ve biçimlenmesini parselin sınırları belirlemiştir.

Ankara’da Vezir Mahmut Paşa tarafından inşa ettirilen Bedesten (1469), bulunduğu yerin koşullarıyla kısmen çok katlı planlanmıştır. Ankara Mahmut Paşa Bedesteni 15. yüzyıl içinde dükkan sıraları etrafını saran arasta ve bitişiğindeki iki katlı han ile bir ticari site oluşturur. Ankara Kalesi dışında inşa edilmiş ilk Osmanlı Külliyesi olan yapı topluluğunda tek kubbeli küçük cami de yer alır.

Bedestenler zor koşullarda bir yerden bir yere kervanlarla getirilen kıymetli kumaş, yün, pamuklu, boya, sırma vs.’nin depolandığı yerlerdir. Malların Bedesten’de depolanmasının asıl amacı binbir meşakkatle getirilen malın satışa belli miktarlarda sunulması, arz ve talebin dengede tutulması için sağlam, özellikle taş yapılar olan bedestenlerde depolanması, çağının korkulu rüyası yangından da malı korumaktır.

Bedestenlerde depolanmış mallar dükkanlar, çarşılar veya arastalarda satışa sunulurdu. Bu bağlamda Osmanlı mimarisi bütünlüğünde dükkan sıralarından oluşan iki çeşit yapı ortaya çıkar:11 Arastalar ve Çarşılar.

Literatürde aynı anlamda kullanılan çarşı ve arasta kelimeleri birbirinden ayrı yapılardır. Arasta yapıları çarşılardan farklı olarak, coğrafi yolla çakışık olarak inşa edilmişlerdir. Bu yolun üstü daima açıktır. Genelde arasta örnekleri özellikle menzil külliyelerinde, külliye yapılarının planlanmasında daima ekseni oluşturmuştur. Diğer taraftan çarşılar bağımsız yapılar olarak planlanmıştır. Ortadaki gezi yolunun üstü daima örtülüdür (beşik tonoz).

Arastalarda her dükkanda farklı bir şey satışa sunulurken, çarşılarda sıra halinde aynı kalite, ya da benzer mallar satılabilmekteydi. Bunun nedeni rekabet ve esnafın ticari ahlakının kontrolüydü. İşte İnegöl İshak Paşa Külliyesi’ndeki (1468 tarihli vakfiye) çarşı yapısı 15. yüzyıldan böyle bir çarşı yapısıdır.

Edirne Bedesteni etrafındaki dükkanların karşı sırasında da bir sıra dükkanın bulunduğu görsel durumu nedeniyle düşünülebilir. Edirne Bedesteni’nin batıya açılan dar kenarı boyunca uzanan sokağa (günümüzde park) “Lüleciler Sokağı” adının kaynaklarda belirtilmesi bu durumu açıklar niteliktedir.

Erken Osmanlı döneminden bir Osmanlı şehir çekirdeği halen kısmen korunan Gelibolu’da Ulu Cami’nin çevresindeki sokakların ahşap kepenkli karşılıklı dükkan sıraları Gelibolu’daki arastanın varlığını gösteren bir gravür resimden anlaşılmaktadır.

Erken Osmanlı döneminin bu mukavim taş yapıları halen yaşayan örneklerdir. Sonraki yüzyıllarda Anadolu ve Trakya’da inşa edilen menzil külliyelerinin pek çoğunda arasta kaçınılmaz işlevsel yapı varlığıdır.12

Erken Osmanlı döneminde önemli ticari kuruluşlar ise şehirlerde ve menzillerde inşa edilen kervansaraylar (-hanlar) olmuştur. Anadolu Türk Beyliklerinde Menteşeoğulları ve Karamanoğullarının birkaç han yapısı bilinmekle beraber diğer beyliklerde bu tür yapıların örnekleri tanınmamakta, buna karşılık bu beyliklerden biri olan Osmanlı Beyliği’nde kuruluşundan itibaren kervansaray (-han) adıyla menzillerde ve şehirlerde inşa edilen külliyelerde işlevsel bir yapı birimi olarak yer almaktadır.

Erken Osmanlı ticari yapıları içinde menzildeki örneği Manyas-Apolyond’da Issız Han ile İnegöl, Ortaköy’deki kervansaray (1410-20) olurken, şehrin hanı örneği de Bursa Orhan Külliyesi’nin ticari yapısı, Emir Hanı (1339-40) olmaktadır. Emir Hanı 14. yüzyılın ilk yarısında kervansaray planlaması açısından önemlidir. Bir avlu etrafında iki katlı revaklar gerisinde yer alan ocaklı, nişli odaları ve develiğiyle, bu erken örnekte gelişmiş bir plan uygulanmıştır. Doğu ve batı cephelerindeki birer sıra dükkanlar, yol ile alan ilişkisiyle, kale dışında menzil kuruluşu durumundadır.

Bursa’da şehrin doğu ucunu belirleyen Yıldırım Külliyesi (1400), şehrin İstanbul’a açılan yoluna bağlı kuruluşuyla önemlidir. Yamaç terasları üzerinde yapılaşan külliyenin kervansaray yapıları yola yakın alçak yamaçlarda inşa edilmişti. Temel kalıntıları okul inşaası sırasında ortadan kalkmıştır.

Bursa’da Yeşil Külliyesi’nin topografyaya uydurulan konumlanması kadar, şehrin batı-doğu yönünde uzanan ana yolunun üzerinde ve bitiminde yer alması da önemlidir. Külliyenin yapıları arasında yola cephelenen Cami, medrese sırasında bir de hanı (Yeşil Hanı) ile imaret yapısı günümüze ulaşmamıştır.

Bursa’nın sur dışında inşa edilmiş olan bu külliye bütünlüklerinde, erken bir tarihte inşa edilmiş olmalarına rağmen, revaklı bir avlu etrafında gelişen iki katlı han örneklerinin varlığı kadar külliyeler dışında da bağımsız han yapıları inşa edilmiştir. Bunlar Geyve Hanı (15. yy.), İpek Hanı (15. yy.) ile Koza Hanı (1490) gibi erken dönem Osmanlı mimarisinin önemli ticari yapıları olmaktadır. İpek ve Geyve Hanları Yeşil Külliyesi’ne gelir için inşa edilmiştir.

Bursa’da, erken dönemde inşa edilen bu yapılar ticari işlemleri ise borsanın oluşturulduğu hanlardır. Bu yapıların isimlendirilmeleri bu özelliklerine bağlı olarak doğmuştur.

Bursa’dan sonra Edirne’nin başkent olmasıyla şehrin suriçi konumundan verimli ovaya açılmasını sağlamış, Edirne’nin erken dönemdeki tarihi topografyası oluşurken semt ve semtlerarası mahalleler gerçekleşmiştir. Edirne, merkezinde en erken tarihi Külliye Eski Cami Külliyesi olmuş, inşa edildiğinde ticari merkezi de oluşturmuştur. Eski Cami Külliyesi’nde yer alan Bedesten ve etrafındaki karşılıklı dükkan sıraları ile günümüze gelmeyen ancak temelleri park alanı altında bulunan iki kapılı Han (Taş Han) bu külliye bütünlüğünde yeralmıştır.

Edirne’yi batıya açan yolun solunda erken dönem külliyelerinden olan Şah Melek Paşa Külliyesi ‘nin(1429) kaynaklarda bildirilen iki han yapısı günümüze ulaşamadığı gibi, Beylerbeyi Külliyesi’nin de Han yapıları (külliye kapısı yanında “Küçük Han”) da ulaşmamıştır (Vakfiyesi 1428-29).13

Osmanlı mimarisi işlevsel yapıları içinde kervansaray-han adıyla anılan yapıların, erken Osmanlı dönemi nde ortaya konan örnekleri daha sonraki dönemlere ait kervansaray-han yapılarının bir öncüsü olmak yerine, erken dönemdeki birdenbire gelişmiş biçimlenmeleriyle şaşırtıcı yapılar olmaktadırlar.

Bursa ve Edirne’de erken dönemden mal üretimi hanları (icrayı faaliyet hanları) var mıydı? Bu sorunun cevabını oluşturacak örnekleri şimdilik tanımıyoruz. Ancak İstanbul’da Fatih’ten sonraki yapılaşma sırasında yenilenerek kullanıldığı bilinen Simkeş Hanı, sim çekilen ve simli kumaşların dokunduğunu kaynaklardan öğrendiğimiz örnek olmaktadır. İstanbul’da Kapalıçarşı bütünlüğü içinde yeralan pek çok han yapısı içinde üretilen malın adıyla tanındığı, bilindiği gibi buralarda çalışmaya gelenlerin barındığı, yaşadığı han yapıları da vardı. Bu hanlar da “Bekar Hanı” adıyla isimlenmekteydi. Fatih’ten sonraki İstanbul’un yapılaşmasında muhakkak ki, Borsa hanları; (kervansaraylar), mal üretim hanları ve bekar hanları ticari hayatın gelişmesini sürdürdüğü yerler olmalıydı.

1 Gönül Cantay; “Tarihi Süre İçinde Sağlık Kuruluşlarının Gelişmesi”, I. Uluslararası Türk-İslam Bilim ve Teknoloji Tarihi Kongresi, Bildiriler, 2. cilt, İstanbul 1981, s. 151-160.

2 Gönül Cantay; Anadolu Selçuklu ve Osmanlı Dönemi Darüşşifaları. Ankara 1992.

3 E. Hakkı Ayverdi; Osmanlı Mimarisinde Çelebi ve II. Sultan Murad Devri. c. 2, İstanbul 1989, s. 462 vd.

4 E. Hakkı Ayverdi; Osmanlı Mimarisinde Fatih Devri. c. 3, İstanbul 1989, s. 226 vd.

5 Kâzım Baykal; Bursa ve Anıtları. Bursa 1950, s. 211-212.

6 Kâzım Baykal; a.g.e., s. 157.

7 Sedat Çetintaş; Türk Mimari Anıtları, Osmanlı Devri (Bursa’da Murad I ve Beyazid II binaları). İstanbul 1952, s. 41 vd.

8 Oktay Aslanapa; “İznik’te Sultan Orhan İmaret Camii kazısı (1963, 2-12 Tem.-1964, 9-17 Tem. ), Sanat Tarihi Yıllığı, I, 1964-65, s. 16-31.

9 Ahmet Badi Efendi; Riyaz-ı Belde-i Edirne, c. 1, s. 61 (basılmamıştır); Abdurrahman Hıbrî Efendi; Enis-ül Müsamirin, Millet Ktp. Ali Emiri Ktp. Nr. 68-69; Gönül Cantay; Edirne Yeni Sarayı Kazıları I (1999-2000). (baskıda).

10 Gönül Cantay; Edirne Yeni Sarayı Kazıları I (1999-2000) (baskıda). Ünal Öniş-Yalçın Arısoy; Mimar Sinan’ın Su Yolları. İzmir 1987.

11 “Edirne Semiz Ali Paşa Çarşısı”,Erdem, V/13, Ankara 1990, s. 123-127.

12 Gönül Cantay; “Türklerde Vakıf ve Taş Vakfiyeler”, Vakıf Kültür Varlığının Korunması, Yaşatılması ve Bu Amaçla Malî Kaynak Sağlanması Semineri, Bildiriler, Ankara 1994, s. 147-162.

13 Gönül Cantay; Osmanlı Külliyelerinin Kuruluşu. İstanbul 1989 (Baskıda).

Aslanapa, Oktay; Yüzyıllar Boyunca Türk Sanatı (14. Yüzyıl). İst. 1977.

Ayverdi, E. Hakkı; Osmanlı Mimarisi’nin İlk Devri (1260-1402). İstanbul. 1966.

Baykal, Kâzım; Bursa ve Anıtları. Bursa 1950.

Çetintaş, Sedat; Türk Mimari Anıtları Osmanlı Devri/Bursa’da İlk Eserler. İstanbul.1946.

Eyice, Semavî; “İlk Osmanlı Dini-İçtimaî Bir Müessesesi: Zaviyeler ve Zaviyeli Camiler”.İktisat Fakültesi Mecmuası C. XXIII, no: 1-2, İstanbul 1962, s. 1-80.

Gönül Cantay; “Edirne Semiz Ali Paşa Çarşısı”, Erdem, V/13, Ankara 1990, s. 123-127.

Gönül Cantay; ”Anadolu Selçuklu, Beylikler ve Osmanlı Dönemi Kitabelerinde yapıların adlandırılması”, Sanat Tarihinde Terminoloji Seminerine sunulan bildiri-1993.(Baskıda).

Gönül Cantay; “Türkiye’de Osmanlı Devri Kervansaray Yapılarının Tipolojisi”, IX. Türk.Tarih Kongresi, Bildiriler, Ankara 1989, s. 1381-1390. (4 plân.5 planş).

Gönül Cantay; “Türklerde Vakıf ve Taş Vakfiyeler”, Vakıf Kültür Varlığının Korunması,Yaşatılması ve Bu Amaçla Malî Kaynak Sağlanması Semineri, Bildiriler, Ankara.1994, s. 147-162.

Gönül Cantay; “Erken Osmanlı Mimarisi ile Timurlu Mimarisi Arasında İlişki Kurulabilir mi? Bir Karşılaştırma Denemesi”, Uluğ Bey ve Çevresi Uluslararası Sempozyumu,

Bildiriler, Ankara 1996, s. 89-102; resim 342-352.

Gönül Cantay; “Bursa’da Osmanlıların İlk Tıp Kuruluşu”, Erdem (Aydın Sayılı Özel Sayısı. II.), Ankara 1996, s. 499-504 (4 plan. 13 resim).

Gönül Cantay; “Karamanoğlu Mimari Bütünlüğünde Alınan-Aktarılan Etkiler”, Hacettepe. Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü Bedreddin Cömert Anısına. Sanatta Etkileşim Sempozyumu, (25-27 Kasım 1998, Ankara). Ankara 2000, s. 76-85.

Gönül Cantay; “Osmanlı Dönemi Kervansarayları-Hanları”, Osmanlı, c. 10, Ankara 2000,s. 384-391.

Gönül Cantay; “Osmanlı Dönemi Darüşşifaları”, Osmanlı, c. 10, Ankara 2000, s. 367-375.

Gönül Cantay; “Osmanlı Dönemi Külliyeleri”, Osmanlı, c. 10, Ankara 2000, s. 308-317.

Kızıltan, Ali; Anadolu Beyliklerinde Cami ve Mescitler. İstanbul 1958.


Yüklə 11,12 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   5   6   7   8   9   10   11   12   ...   105




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin