Osmanlı-Rus Savaşı1



Yüklə 8,72 Mb.
səhifə127/193
tarix27.12.2018
ölçüsü8,72 Mb.
#87611
1   ...   123   124   125   126   127   128   129   130   ...   193

Yürütülmekte olan bu çalışmalar ise II. Abdulhamid’in bazı muarızları tarafından komplocu bir anlayışla yorumlanmaktaydı. Bunlardan Ali Sâib; “Ethem Paşa’ya yazılan hatt-ı humâyûnda, karîben Meclis-i Mebusân’ın toplanacağı ilân olundu. İşte bu meclise karşı kuvvetli bulunmak ve her ahvâlde kendisine sadık kalacak bendegânın Saray’da cem edilmesine Hünkâr o günlerde ziyâdesiyle ehemmiyet veriyordu” dedikten sonra, Saray’da görevlendirilen yâverleri değerlendirirken de; “Bu maksâd üzere hâriçte bulunan haşârâttan bir çok haydutlar yâverlik ve muhafız sıfatıyla toplandı. Bunların ekserisi Türk cinsinden olmayan Çerkes, Arnavut ve sâir milletden idi. Ekserisi kazıktan kurtulma haşârât idi.”171 demekteydi. Bir diğer tenkitci Ahmet Raci, bu yeni listede yer alanları casus, Yâverân Teşkilâtı’nı ise casuslar cemiyeti olarak tanımlıyor; Yâverleri kan dökücü, hain, Engizisyon devrinde bile rastlanmıyan gaddar, ev yıkıcılar olarak niteledikten sonra; “beride güzide Yâverler çıkarılsın, bu tarafta caniler, casuslar Padişah Yâveri kalsın” demekteydi.172

Osman Senâi ise, bir makalesinde, subayların mensup olduğu sınıflar içinde enfazla sû’istimal edilenlerinin Yâverler olduğunu vurgulayıp, bunların Hünkâr Yâverleri ve Kumandanların Yâverleri olmak üzere ikiye ayrıldığını belirterek; “Hünkâr Yâverleri içinde değerli zâbitâna pek az tesâdüf edilir. Çünki onların kısm-ı âzamı süd kuzusudur.

Yâver oluşları hizmet için değil, süs ve ziynet içindir. Bir zâbitin îfâ-yı hizmet edebilmesi için, elinde Mekteb-i Harbiye’den diploması olmak lazım gelir. Onlar ise henüz elifbâ-yı Osmanî’yi bile dürüst okumak şerefinden mahrûmdur.”173 demek suretiyle oldukça yanıltıcı fakat daha insaflı bir eleştiri yapıyor. Bu ifadeler daha ziyade, II. Abdulhamid’in idarî kontrolünde, Yâverân sınıfının oynadığı rol ve çektiği husumet açısından dikkate alınmalıdır.

Yâverlerin sayısının azaltılması hususu ise, II. Abdulhamid idaresinin son zamanında gündeme gelmek ve kısmen uygulanmakla birlikte, bu fikrin tam anlamıyla tatbiki ancak onun tahttan indirilmesinden sonra gerçekleşecektir.

İhtilâl Sonrası (31 Mart 1325/1909)

Umumiyetle II. Abdulhamid zamanında rütbe ve derece almış olanların, özellikle de Yâverân sınıfında bulunanların rütbeleri indirilip, tasfiye yoluna gidildi174 ve 112 kişi için “…Hükümet-i Hamidiye enkazının evvel emirde 10 Temmuz 327 tarihinden sonra icrâ ettikleri intikâl ve ferâğ muamelâtı nazar-ı mütaalaya alınmamak şartıyla emvâl ve emlâklarının taht-ı hacze alınması ve rütbe ve nişan ve madalyalarının ref ü istirdadı ve hakkı-ı tekâ‘üdden iskatları ve kendilerinin Memâlik-i osmaniye’nin bir kalesinde taht-ı nezarette bulundurulmaları, temîn-i asâyiş nokta-ı nazarından ehemm ü elzem görülmüş olduğundan, bilahare elde bulunan vesâik-i müte‘addidenin tedkikiyle haklarında hükm-i kanûn icrâ edilmek üzere iktizasının icrâsına Divân-ı Harb-ı Örfî kararıyla bil-istizân irâde-i seniyye-i hazret-i pâdişâhi sadır…”175 olundu. Bu tarihten sonra Mabeyn’de görevli yâverlerin sayısında, eskisiyle kıyaslanmıyacak derecede bir azalma meydana geldi. Aynı azalma Mabeyn’deki diğer görevlilerin sayısında da görülmekteydi. Böylelikle genelde Mabeyn-i Humâyûn, özelde ise Yâver-i hazret-i şehriyâriler, II. Abdulhamid Devri’ndeki fonksiyonunu kaybetti. Padişah’ın haline dair kararın tebliğine memur olanlar arasında eski yaverlerden Ayan Üyesi Arif Hikmet Paşa’nın bulunması ise ma’nidar bir durumdu.176

Yeni yapılanmadan sonra177 Mabeyn’de, I- Kurenâlık Dairesinde; 1 Serkurena, 1 Kurenâ-yı sâni, 1 Mabeyn-i Humâyûn Müdürü, 1 Kurena-yı sâlis, 1 Mabeyn-i Humâyûn Müdürü, 1 Ceyb-i Humâyûn Kâtibi, II- Kitâbet dairesinde; 1 Mabeyn’i Humâyûn Başkâtibi ve 4 Mabeyn Kâtibi, III- Yâverân Dairesinde; 1 Yâver-i ekrem hazret-i şehriyâri (Harbiye Nazırı Ferik Mahmud Şevket Paşa),178 Seryâver-i hazret-i şehriyâri (Erkân-ı Harbiye Binbaşısı Remzi Bey), 3 Yâver (Erkân-ı Harbiye Kolağası Sadullah Bey, Erkân-ı Harbiye Piyade Kolağası Refet Bey, Erkân-ı Harbiye Süvari Kolağası Mustafa Reşid Bey)179 bulunuyordu. 1909’da durum aynı olmakla birlikte Seryâverlik’e Topçu Feriği Hurşid Paşa getirildi. Hurşid Paşa’nın belirttiğine göre bu tayin 15 Ağustos 1909 tarihinde gerçekleşmiş ve Seryâver olmasında Mahmud Şevket Paşa’nın tercihinin önemli etkisi olmuştur.180

İhtilal yönetiminin öncelikle Yıldız’ı hedef alması ve bu yöndeki politikalar neticesinde Mabeyn teşkilatında yapılan yeni uygulamalarla bu teşkilatta bir boşluk meydana geldi. Her ne kadar II. Abdulhamid’in idareyi kontrol merkezi ortadan kaldırılmış olsa da, aslında uzun bir geçmişi bulunan ve buna göre düzenlenmiş olan idarî bir yapının teşkilatıyla oynanmıştı. Bu teşki-

lat yapı olarak bundan sonra, görünürde devletin bir numaralı yöneticisinin maiyyetini teşkil edenleri barındırsa bile, idarede fonksiyonel olmaktan çıkmıştı. Yeni dönemde ve yeni düzenlemeler çerçevesinde en azından protokol esaslarının tespiti için Hurşid Paşa, Saray Teşkilâtı’nın bir nizamnâmeye bağlanması yolunda çalışmalara başladı. Bu cümleden olarak 12 Haziran 1910’da Mabayn-i Hümâyûn ve Saray-ı Hümâyûn’un yeniden teşkilâtlandırılması için hazırladığı 11 maddelik bir raporu Harbiye Nazırı Mahmud Şevket Paşa ile Sadrazam İbrahim Hakkı Paşa’ya takdim etti.181 Daha sonra 30 Mayıs 1911’de Saray nizamına dair 18 maddelik bir başka nizamnâme hazırladı ve Şevket Paşa’ya verdi. Bu sırada kendisine Yâver-i ekremlik ünvanını tevcih ettiren Şevket Paşa, sarayı kontrol bakımından önemli bulduğu bu çalışmaya doğrudan müdahale edebilmek için olsa gerek Başkâtip, Başmabeynci ve Seryâver’den kurulu ve “Saray Nizamnâmesi”ni hazırlamakla görevli komisyonun da başına geçti.182

Hurşid Paşa’nın hazırladığı nizamnâmede, yâverleri ilgilendiren maddelerde şu hususlar yer almaktaydı:

1. madde: (Protokol) Başmabeynci, Seryâver, Başkâtip, 2 Mabeynci, 3 Yâver, Emîr-i ahûr, Sertabip, 3 Kâtip, Saray erkânından yüksek memurları teşkil edenler. Diğer memurlar bu 12 kişinin emrindedir.

8. madde: Seryâver-i hazret-i padişahi doğrudan doğruya Zât-ı hazret-i şâhâne’nin emrindedir. Saraydaki bütün askerî şahısların amiridir. Padişah yâverleri, Fahri padişah yâverleri, Maiyyet-i seniyye bölük kumandanları, Maiyyet-i seniyye vapur süvarileri, Hademe-i Humâyûn ve Mızıka-ı Humâyûn kumandanları Seryâver’e bağlı başlıca şahıslardır.

9. madde: Askerî şahısların ve yabancı Ateşemiliterlerin takdimi Seryâver’e aittir.

10. madde: Sarayın emniyeti ve Padişah’ın katıldığı askerî merasimler Seryâver’e ait ve mesuliyeti altındadır.

17. madde: Protokolde yüksek Saray memurları şu sırayı takip ederler. Başmabeynci, Seryâver, Ferik (orgeneral) rütbesinde bulunan Fahri yâverler, Başkâtip, mirliva (Korgeneral) rütbesinde bulunan yâverler, miralay rütbesindeki Emîr-i Ahur, İkinci Mabeynci, diğer yâverler, Padişah vapurlarının süvarileri, Hademe-i Hassa Kumandanı, Maiyyet (Hassa) bölük kumandanları, Sertabip, Mabeyn İkinci Kâtibi ve diğer kâtipler.

Bu devrede yâverlerle ilgili önemli değişikliklerden biri de, daha önce bu sınıfta kalmaları belli bir müddete bağlı olmayan yâverlerin iki yılda bir değişmeleri usulünün benimsenmesidir.183

II. Meşrutiyet Dönemi’nde Yâverân sınıfına alınanlardan bilhassa biri bizim için dikkat çekiçidir. Bu sınıfa alınacakların vasıfları hakkında çok seçkin bir örnek teşkil etmesi bakımından da özel bir yere sahip olan bu şahıs, Osmanlı Devleti’nin son zamanlarda yetiştirdiği seçkin bir asker ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuna mimarlık eden Yedinci Ordu Kumandanı Mirliva Mustafa Kemâl Paşa’dan (Atatürk) başkası değildir (25 Eylül 1918/18 Za. 336).184

Yine bu dönemin hususiyetlerinden biri de Yâver-i ekremlik ünvanıyla Seryâverlik görevinin aynı kişinin uhdesinde toplanmış olmasıdır. Hatırlanacağı üzere II. Meşrutiyet’ten önce Yâverândan önemli bir kısmı, yani müşir rütbesinde bulunanlar “Yâver-i ekrem hazret-i şehriyâri” olarak vasıflandırılıyordu. 1909 sonrası bu yapılanma bozulduğundan ve yanlız bir adet Yâver-i ekremlik ünvanı bulunduğundan, Seryâverle birbirlerine takaddümleri problemi belirdi. Bu bakımdan problemin halline yönelik olarak her iki ünvanın aynı kişide toplanması yoluna gidildi ve 4 Ekim 1920 tarihinde Seryâver Avni Paşa’ya Yâver-i ekremlik ünvanı da verildi. Bu maksatla bir kararnâme hazırlandı.

“Kararnâme185

Mahmud Hayreddin

Birinci madde; Uhdesine Yâver-i ekremlik ünvanı tevcih olunan Seryâver-i hazret-i şehriyâri Avni Paşa’ya 29 Eylül 1336 tarihinden itibaren on iki bin guruş maaş tahsîs kılınmıştır.

İkinci madde; İş bu kararnâme târih-i neşrinden mu‘teberdir.

Üçüncü madde; İş bu kararnâmenin icrâsına Harbiye ve Maliye nazırları memûrdur.

Meclis-i umûmî’nin ictimâ‘ında kânûniyeti teklîf olunmak üzere iş bu kararnâmenin mevkî-i mer‘iyete vaz‘ını irâde eyledim. Sene 19 M. 1339 ve 3 Teşrin-i evvel 1336.

(İmzalar)

İhtilalden sonra her ne kadar II. Abdulhamid’e yakınlıkları olanlar tasfiye edilmişse de bu uygulamanın haricinde kalanlar da olmuş, hatta bazıları bürokrasinin en üst seviyesine kadar yükselmiştir. Bunlardan ikisi ihtilal öncesi Yâver-i ekrem olan Müşir Gazi Ahmed Muhtar Paşa186 ve 1913 Balkan Savaşı sonunda Birinci feriklike terfi ettirilerek “kayd-ı hayat şartıyla” Yâver-i ekremlik payesi verilen Müşir Ahmed İzzed Paşa’dır.187Her ikisinin de II. Meşrutiyet Dönemi’nde sadrazamlık görevine kadar yükseldiği bilinmektedir.

Genel olarak Mabeyn’de ilk defa yer almalarından, Cumhuriyet’e kadar kurumsallaşmaları ve mevcudiyet sebeplerine dikkat çektiğimiz, Yâverân sınıfının fonksi-

yonunun daha iyi anlaşılması bakımından, onlardan bazılarının hayatlarının ortaya konulması isabetli olacaktır. Çünkü Yâverlerin, özellikle meslekî geçmişleri ile bu silkte iken üstlendikleri görevler ve karakterleri önem arzetmektedir.

II. Abdulhamid, müşir rütbesindeki önemli sayıda subayı Yâver-i ekremlik sınıfına almış ve en çok itibar kazanmış olanlarını Mabeyn-i Humâyûn Müşiriyeti’nde istihdam etmekteydi. Bunlardan bazılarının isimleri şöyledir:

Sadrazam Cevâd Paşa b. Mustafa Asım:188 Serasker Rıza Paşa:189 Bahriye Nazırı Hasan Paşa b. Hüseyin:190 Ticaret ve Nafia Nazırı Tevfik Paşa b. Hasan Tahsin191 Mabeyn-i humâyûn müşiri Gazi Osman Paşa:192 Müşir Derviş İbrahim Paşa:193 Müşir Rauf Paşa b. Abdi Paşa:194 Müşir İsmail Hakkı Paşa b. Şerif :195 Müşir Şâkir Paşa b. Ömer Hulusi:196 Müşir Fuat Paşa b. Hasan Paşa:197 Müşir Tevfik Paşa:198 Müşir İbrahim Hilmi b. İsmail Paşa:199 Müşir Asâf Paşa:200 Müşir Ethem Paşa b. Mehmed:201

Yâverânın ehliyetleri ve idari mekanizmadaki rollerinin daha bariz olarak görülmesi, özellikle Avrupa’da eğitilen subayların durum ve öz geçmişlerine de temas edilmesini gerekli kılmaktadır. Feriklikten mülazımlığa kadar olan rütbelerdeki bazı yâverânın özelliklerine değinilmesi de bu bahisin tamamlanması bakımından ayrıca önem taşımaktadır.

Sonuç


II. Abdulhamid Devri’nde Mâbeyn-i Humâyûn’un yapılanmasında, Yâverân-ı hazret-i şehriyâri silki/sınıfının önemli bir yeri bulunmaktaydı. Kaynakların tetkikinden, devlet adamlarının içerisinde, özellikle görevlerinde büyük başarı gösteren veya başarıya namzet görülenlerin bu sınıfa seçilmekte olduğu anlaşılmaktadır.

Bu sistem sayesinde II. Abdulhamid, ileri gelir askerî ve sivil bürokratları kendisinin birinci derecede adamı konumuna getirmekte, mülkî ve askerî idarenin kontrolünü, dolayısıyla bir nevi bütün idareyi denetimi altına almış olmaktaydı. Böylece Abdulaziz’in hallinde rol oynayan ordu ve sivil bürokrasi ile Bâbıâli’nin, Saray’a müdahale imkânını elinden alıyordu. Padişah’ın bu kişisel maksadı yanında, Yâverân’ın sivil ve askerî konularda üstlendikleri rol daha önemli görünmektedir. Bu rol; modernleşme ve batılılaşma şeklinde belirmektedir. Bu maksatla hemen hemen her sahada Avrupa’da eğitim görmüş, görevlerinde uzmanlaşmış yerli ve yabancı memurlar Yâverân sınıfına alınmaktaydı. Bürokrasinin en üst seviyesinde yer alan sadrazam ve nazırlar, askerî sınıftan Harbiye Nazırı ile Serdâr-ı ekrem ve müşir (mareşal) rütbesinde bulunan bir çok kimse dahî bu sınıfa kayıtlıydı.

II. Abdulhamid’in, güvenebileceği bir mülkî ve askerî yapı oluşturduktan sonra, yönetimde devlet işlerinin akışına, zannedildiğinin aksine çok fazla müdahaleci olmadığı görülmektedir. Bir çok meselenin prosodürü, kristalize olmuş bir devlet anlayışına uygun olarak yürütüldüğü gibi bunlara dair çıkan iradeler bu anlayışa uygunluk göstermekte, uzmanlaşmaya verilen önemin ve güvenin bir yansıması da görülmekteydi.

Kalemiye sınıfında filizlenip, Hariciye sınıfını oluşturarak, gelişen sivil bürokrasi geleneğine bağlı devlet memurları, mutlakiyet idaresine/istibdada karşı, devletin idare şekli hususunda tercihlerini uygulamaya koyma noktasına kadar gelebilmişlerdi. Bunuda Abdulaziz’i yönetimden uzaklaştırarak ve Meşrutiyet’in ilanına zemin hazırlayarak göstermişlerdi. Bu başarı, sivil ve askerî bürokrasinin işbirliği sayesinde olmuştu. Bu tecrübeyi yakından takip eden II. Abdulhamid, 1890 yılında sadrazam olarak tayin ettiği Cevad Paşa’yı aynı zamanda Yâver-i ekrem sınıfına almak suretiyle, Bâbıâli’nin inisiyatifini de bir dereceye kadar denetimine alıyordu. Böylece Bâbıali’ye endirekt fakat etkili bir kontrol getirmekteydi.

Askerî sınıfın kontrol altına alınması ise, Mâbeyn’in yeni yapılanmasında daha açık olarak görülmekteydi. Padişah’ın başkanlığında, Yâverân’dan teşkil edilen, “Teftiş-i Umûmî-i Askerî Komisyon-ı Âlisi Hey’eti”nde görev alan askerî memurların durumu ve komisyonun yetkisi, bu heyet’in ordunun kontrolünde birinci derecede etkili olduğunu göstermektedir. Komisyonun başında II. Abdulhamid’in bulunması, ona askerî gelişmeleri ve yapılanmayı yakından takip etme imkânını da vermekteydi. Orduyu kontrol bakımından Mabeyn Müşirliği de bir başka vasıtaydı. Yâverân sınıfında yer alan askerlerin uzmanlık sahaları dışında, özelliklede siyasi konularda faaliyetlerine ise imkân verilmemekteydi.

Bununla birlikte Padişah’ın kontrolündeki ordu, II. Meşrutiyet’in ilanından sonra, esas görev alanından uzaklaşarak, devlet idaresine doğrudan müdahale edecek duruma geldi. Daha enteresan olan durum, kontrolü ele geçirerek siyasallaşıp,202 istibdad dönemlerinde kendilerine sağlanan imkânlarla da modernleşen ve Batılılaşan bu sınıfın, karşı harekete geçtikleri devrin bir mahsulü olmamasıydı.

II. Meşrutiyetle birlikte yabancı uzmanlar da aynı akıma uymuş ve siyasi olaylarda yönlendirici konuma gelmişlerdi. [Goltz, “Türkiye’de İnkılâb-ı Siyâsî-yi Dahili”, Askeri, II. (Mtc. Mehmed Rüşdü), İstanbul 1324, s. 561-575]. Daha önce Abdulaziz Devri’ni vasıflandırmakta kullanılmaya başlanılan (Ali Seydi, Devlet-i Osmanniyye Tarihi, Dersaadet, 1329, s.592) ve II. Abdulhamit’le özdeşleştirilen “istibdad” anlayı-

şı, Mahmut Şevket Paşa ve İttihat Tarekki Cemiyeti’nin benimsedikleri usulle, Mahmut Muhtar Paşa’ya göre yeniden “istibdada”, İzzet Paşa’ya göre de “diktatörlük” adıyla anılan bir idare biçimine dönüşüyordu. Askeri alandaki Osmanlı-Almanya askeri münasebetleri ise, II. Abdulhamid Devri’nde en üst seviyeye çıkarılmakla birlikte, hiç bir zaman gerçek bir siyasi işbirliği halini almamış görünmektedir. II. Meşrutiyet sonrasında ise bu ilişki, siyasi-askeri işbirliğine dönüşmüş ve II. Abdulhamid’in devletin temel politikası olarak benimseyip uyguladığı, devleti savaş dışında tutma siyaseti birazda Avrupa’nın zorlamasıyla terk edilmiştir (Takvim-i Vekayi, 23 Z. 1332/30 T. Evvel 1330: Savaş ilanının iradesi).


DİPNOTLAR
1 Bâbıâlî’nin siyasi olarak güçlenmesine dair bk. Muzaffer Doğan, Sadâret Kethüdalığı (1730-1836), (Basılmamış doktora tezi) Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul 1995.

2 Bk. Carter V. Findley, Osmanlı Devleti’nde Bürokratik Reformlar, Bâbıâli (1789-1922), Çvr. Latif Boyacı-İzzet Akyol), İstanbul 1994 ve Ali Akyıldız, Osmanlı Merkez Teşkilâtında Reform, İstanbul 1993.

3 Ali Akyıldız, “ll. Abdulhamid’in Çalışma Sistemi, Yönetim Anlayışı Ve Bâbıâli’yle (Hükümet) İlişkileri” Osmanlı, 2., Ankara 1999, (286-297).

4 Necdet Sakaoğlu, Tanzimattan Cumhuriyete Tarih Sözlüğü, İstanbul 1985, s. 77.

5 Ali Rıza-Mehmed Galib, XIII. Asr-ı Hicrîde Osmanlı Ricâli-Geçen Asırda Devlet Adamlarımız, II., (Hzr. Fahri Çetin Derin), İstanbul 1977, s. 35-36.

6 Ali Seydi, Devlet-i Osmaniyye Tarihi, Dersaadet 1329, s. 592.

7 Michel de Grece, II. Abdulhamid’in Yıldız Sürgünü, İstanbul 1995, s. 118-119.

8 Michel de Grece, aynı eser, s. 105-107.

9 Ceride-i Havadis 1299 C. 2, nr. 4940: vükelâ-yı fehâm hazarâtı üç günden beri bir mesele-i mühimme hakkında icrâ-yı müzakere için Mabeyn-i Hümâyûn’da meşveret eylemekte oldukları; Ceride-i Havadis 1299 B. 13, nr. 4980 ve B. 27, nr. 4995: Başvekil Paşa hazretleri ile Dahiliye, Hariciye nazırları ve Şûrâ-yı devlet reisi’nin, Mabeyn-i Hümâyûn’da akdolunan meclisten dolayı makâm-i âlilerine gelemedikleri.

10 Tayyarzâde Ahmed Ata, Tarih-i Ata, l., s. 287-311: Islâhat-ı Sarây-ı Humâyûn başlığı altında bazı değişikliklere temas etmekle birlikte, ll. Abdulhamid’in saray teşkilatına benzer bir yapılanmanın olmadığı gözlenmektedir. C. E. Bosworth, “Mabeyn “Encyclapedia of İslam (İ. E.), volume V., Leiden l986 (938-939). Bu makale yanlızca mekân olarak mabeyni ve mabeynciyi tarif etmektedir. Bilhassa son dönem için çok yetersizdir.

11 Necdet Sakaoğlu, aynı eser, s. 78.

12 Bu şema hazırlanırken 37 adet Devlet salnâmesi 1283-1334 (1302-1305 hariç) ile, Askeri salnâme 1282, 1283, 1286, 1304, 1306 gözden geçirilerek, Devlet salnâmesi l309 ve Devlet salnâmesi l320 ile Salnâme-i Nezâret-i Hariciye l301. esas alındı. 3-1301’de dokuz kişi, 4-1301’de yedi kişi, 1304’de 14 kişi, 1320’de 21 kişi, 5-1301’de Mütercim, Tahrirât-ı ecnebiye ikinci kâtibi, Daire-i kitâbet memûru mevcut, 8-1309’da mevcut değil, 9-1320’de mevcut değil.

13 Tahsin Paşa, Yıldız Hatıraları Sultan Abdulhamid, İstanbul l996. s. 21-22.

14 Şemseddin Sami, Kâmûs-ı Türkî, Dersaadet 1317. s. 1538-1539: Yâver: (fâ). Yardımcı, mu‘in, imdâdcı, cemi Yâverân: Kumandanın maiyyet ve refâkatinde olup, kumandaya müteallik evâmirini tebliğe memûr bulunan zâbitân. Alâmet-i fârika olmak üzere sağ kolunda kordonu olur. Serasker yâveri, Makam yâveri, Yâver-i harp: Anifen zikr olunan vazife ile muvazzaf yâver. Yâver-i ekrem: Müşîrân-ı izâmdan Zât-ı hazret-i pâdişâhî ünvanını haiz bulunan zât. Yâver-i fahri: Vazifesi ve muhassasâtı olmaksızın mücerred sebeb-i iftihâr olmak üzere zât-ı hazret-i pâdişâhî yâveri ünvanını haiz olan ümerâ ve zâbitâna denir.

Seryâver: Yâverân reisi. Yâverlik: Yâver sıfat ve vazifesi.

Ferid Devellioğlu, Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lügat, Ankara 1993. s. 1157, Yâver-i harp: Büyük bir kumandanın yâveri.

Yâver-i ekrem: 1862’den itibaren Padişah’a emir subayı olarak atanan müşir rütbeli subay; bk. Necdet Sakaoğlu, aynı eser, s. 136.

15 Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA), Babı Defteri (D. ASM), nr. 37588, s. 8.

16 Vesâik-i Tarihiyye ve Siyâsiyye, Ahmet İhsan ve şürekâsı, [İstanbul] 1326, s. 50; Michel de Grece’de eserinde bir yâverden bahsetmektedir. Bk. aynı eser, s. 18.

17 BOA., İrâde Dâhiliye (İD), 35166: “Mâbeyn-i Hümâyûn-ı şâhâne mesâlihi Hazîne-i Hassa İdâresi’ni ilhâken rü‘yet ve tesfiye olunmak üzere atûfetlu Hakkı Efendi uhdesine Mâbeyn-i Hümâyûn-ı şâhâne Nezâreti ünvânı tevcîh ve ihsân buyurulmuş olduğundan. 14 Ca 1280 (28 Ekim 1863)”.

18 Bk. Cevad Paşa, Tarih-i Askerî-i Osmanî, II., İstanbul Üniversitesi (İÜ) Türkçe Yazmalar (TY), nr. 6127, s. 175-176: “tensîkât-ı cedîde mucebince. Dâr-ı Şûra’ca müzakere olunup arzı ile irâde-i seniyyesi (12) 66 tarihinde istihsâl olunmuş”.

19 Bazı terfi ve taltif ile görevlendirmeler için bk. BOA, Mühümme, 261, hük, 191; İD., 36037 (31 Mart 1864); Tercümân-ı Ahvâl, 1280 S. 19, nr. 368 ve Ca. 9, nr. 402: Rikâb-ı Humâyûn’a memur Yâver-i harb Miralay Rauf Paşa. gibi.

20 Ahmed Cevdet Paşa, Ma‘rûzat, (Hzr. Yusuf Halaçoğlu), İstanbul l980. s. 57; İsmail Hami Danişmend, İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, IV., İstanbul 1972, s. 104; Necdet Sakaoğlu, aynı eser, s. 136.

21 BOA., İrade Hariciye (İH), 11405: Bk. Abdulaziz’in Avrupa’da büyük yankı uyandıran bu seyahat hakkında Times gazetesinin yorumları.

22 Askerî salnâme 1282. s. 2: Fuat Paşa, Sadrazam ve Serasker olarak kayıtlı.

23 İsmail Hami Danişmend, aynı eser, IV, s. 204.

24 Askerî salnâme 1282. s. 4-5 “Yâver-i harb hazret-i şehriyâri Ferik Said Paşa, Mirliva Hüseyin Paşa, Miralay Rauf ve Cemil Bey, Binbaşı Veli Rıza ve Salih Efendi, Kolağası Mehmed Efendi, Sağkol Ağası Hakkı ve Ziver Efendi, Solkol ağası Bekir Bey ve Rıfat Efendi, Yüzbaşı Şâkir ve Ragıb Ağa; Askerî salnâme 1283. s. 3-4 (16 kişi) ve Askerî salnâme 1286. s. 3-5 (46 kişi).

25 Devlet salnâmesi 1283. s. 23-24. 1284-1295 tarihleri arasındaki salnâmelerde de durum aynı. Bu salnâmelerde 1-Yâver-i harb hazret-i sadâretpenâhi (en yüksek rütbe miralay). 2-Yâver-i harb hazret-i seraskeri (en yüksek rütbe binbaşı). 3-Yâver-i harb Dâr-ı şûrâ-yı askeriler (en yüksek rütbe binbaşı) de mevcut.

26 Ziya Şâkir (SOKU), Tanzimat Devrinden Sonra Osmanlı Nizam Ordusu Tarihi. İstanbul 1957. s. 101.

27 Yalnızca Devlet salnâmesi 1291 de Mabeyn-i Humâyûn’a memûr 29 Zâbitân-ı askeriyye ve bunların en yüksek rütbelisi ise mirliva olarak görülmektedir. 1282-1294 tarihli salnâmelerde rakamlar değişkendir.

28 Devlet salnâmesi 1294. s. 98-100. ve Salnâme 1295. s. 96. Aynı bilgiler mevcut.

29 Ceride-i Havadis 1280 Ca. 19. nr. 1165.

30 Devlet salnâmesi 1296. s. 42-43.

31 Devlet salnâmesi 1297. s. 88-90.

32 Devlet salnâmesi 1298. s. 90-98: 1-On Yâverân-ı kirâm-ı hazret-i şehriyâri, 2-kırk sekiz Yâverân-ı (harp) hazret-i şehriyâri, 3-on altı Fahr-i yâverân-ı hazret-i şehriyâri mevcut.

33 Hariciye salnâmesi 1301; Devlet salnâmesi 1309 ve 1320.

34 Cevad Paşa, aynı eser, III, s. 175-176:”. Yâver-i harblik vezifesi gayet nazik ve müşkîl olup, esnâ-yı harpte kumandanın bazen müşâveri ve bazen şifâhi verdiği emirlerin yoluyla mübelliği ve esnâ-yı sulhda dahî kumandan-ı mûmâ-ileyhin zîr-i idâresinde bulunan kıt‘ât-ı askerîye ahvâlinin muhakkıkı ve kumandanın muhaberât-ı mühimmesinin muharriri olmak lâzım gelir iken”.
35 Ziya Şâkir, aynı eser, s. 101: “Sultan Hamid’in dört sınıf yâveri vardı. 1-Yâver-i ekremler, 2-Yâver-i harb, 3-Yâver-i husûsi, 4-Yâver-i fahri”.

36 Devlet salnâmesi 1306. s. 110-119.

37 Devlet salnâmesi 1310. s. 130-137.

38 Devlet salnâmesi 1317. s. 93-99.

39 Devlet salnâmesi 1320. s. 99-110.

40 Devlet salnâmesi 1324. s. 123-146. Ziya Şâkir’in, ll. Abdulhamid dönemi için bu salnâmedeki sayıyı esas alarak genelleştirdiği anlaşılmaktadır. Bk. aynı eser, s. 101.

41 BOA., Yıldız Mütenevvi Evrak (Y. Mtv), 65/54. İlk cetvel.

42 BOA., Yıldız Esas Evrak (YEE), 24/196/162/Vlll. Üçüncü cetvel.

43 BOA., Y. Mtv, 115/98. Yedinci cetvel.

44 BOA., Y. Mtv, 162/183. On ikinci cetvel.

45 Dolmabahçe Sarayı Arşivi (DSA. D), Defter, 3161.

46 BOA., Yıldız Maruzât Defteri, nr. 14374.

47 Tahsin Paşa, Yıldız Hâtıraları Sultan Abdulhamid, İstanbul 1996. s. 29.

48 BOA., Y. Mtv, 64/54.

49 Devlet salnâmsi 1309. s. 130-135.

50 BOA., İD, 60968.

51 Celâl Esad Arseven, Sanat ve Siyaset Hatıralarım, (Hzr. Ekrem Işıl), İstanbul 1993. s. 87. “ll. Abdulhamid, ileri gelir devlet adamlarının çocuklarını himayeyi bir politika olarak benimsemişti. Bu maksatla sarayda bir Zâdegânlar Sınıfı meydana getirmişti. Burada Gazi Osman Paşa’nın oğlu Cemâl Bey, Sadr-ı esbak Hayreddin Paşa’nın oğlu Salih Bey (Damad Paşa, ll. Meşrutiyette asıldı), Şâkir Paşa’nın oğlu Nedim, Şeker Ahmed Paşa’nın oğlu İzzet, Hariciye Nazırı Said Paşa’nın oğlu Fuat, Kürd İsmail Paşa’nın oğlu Mustafa, Mızıka-ı humâyûn kumandanı Süleyman Paşa’nın oğlu Faik, Şeyh Hamza’nın oğlu Hamit Zafir ve Serasker Rıza Paşa’nın oğulları Süreyya ve Şükrü gibi zâdegân vardı”.

52 BOA., Y. Mtv, 162/183: “Talebe İsmail Hakkı Bey kulları”.

53 BOA., Y. Mtv, 115/98.

54 Şefik Oktay, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e. Padişah Yâveri İki Sadrazamın Oğlu Anlatıyor, İstanbul 1988. s. 5: “Hariciye nazırlığı yapan Tevfik Paşa’yı sevindirmek ve kendine daha çok bağlamak için Sultan ll. Abdulhamid, amcam İsmail Hakkı ve babam Ali Nuri’yi Yâver tayin eder. Böylelikle de iki kardeş Sultan’ın 89’u (General) Paşa ve 166’sı çeşitli rütbelerden subaylardan oluşan 255 kişilik Yâverân ordusuna katılmış oldular”.


Yüklə 8,72 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   123   124   125   126   127   128   129   130   ...   193




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin