EHALİ (Ehl. C.) Bir memleket, şehir, kasaba köy veya semt veyahut da mahallede yerleşip oturanlar. * Avam, halk umum.
EHAMM Yakın. * Kara, esved.
EHANN Genzinden konuşan kimse, hımhım.
EHASİN Pek güzel, en güzel olan şeyler.
EHASİN-İ AHLÂK Ahlâkın en iyisi, en güzeli. Hz. Peygamberimizin (A.S.M.) ahlâkı gibi olan ahlâk.
EHASS En hasis. En bayağı.
EHASS Daha uyanık. Daha hassas.
EHASS Saçı dökülmüş kişi.
EHASS Daha hususi, daha yakın, daha hâlis. Hususi. Ziyade hâs.(Eamm'ın zıddıdır.)
EHASS-I ÂMÂL Emellerin en hası.
EHASS-ÜL HAVÂS En hâlisin hâlisi. Şuhudi imân sahibleri olan evliyalar. Cenab-ı Hakk'a yakınlık kazananların en hâlisi olan enbiyâ ve evliya. Efdallerin efdali, sâlihlerin sâlihi.
EHATT En ucuz, daha ucuz. * Daha cilâlı.
EHAVEYN İki kardeş.
EHBAR (Habr. C.) Âlimler. Yahudi âlimleri. * Sürurlu anlar.
EHDÂB (Hüdb. C.) Kirpikler.
EHDÂB-I MÜHTEZZE Titrek kirpikler.
EHDAF (Hedef. C.) Hedefler, nişan alınan yerler. * Yüksek yerler. * Meramlar, talebler, arzular, istekler, gayeler, maksadlar, kasıtlar.
EHDAK (Bak: Ahdâk)
EHDAM İnce belli.
EHDEB Kirpikleri sık ve uzun olan adam.
EHDER Sarkık dudaklı.
EHEMM Çok mühim olma, daha mühim. Çok kıymetli, çok lüzumlu.
EHEMMİYET Mühim olma, ağırlık, değerlilik, dikkate değer olma, dikkat ve ihtimam, kıymet, nazar-ı dikkati çekme.
EHEVAT (Uht. C.) Kız kardeşler. * Kadın arkadaşlar. * Benzer şeyler.
EHEVATININ MA-Fİ'Z-ZAMİRLERİ Kardeşlerinin içinde gizli olan şeyler.
EHİBBA (Habib. C.) Habibler, dostlar, sevgililer.
EHİL (Bak: Ehl)
EHİLLA Dostlar, kardeşler. (Bak: Ahillâ)
EHİLLE (Hilâl. C.) Hilâller. Yeni hilâl şeklinde olanlar.
EHİR (Bak: Ahîr)
EHL (Ehil) Yabancı olmayan, alışık olduğumuz. * Dost, sahip, mensup. Evlâd, iyal. Kavm, müteallikat. Usta, muktedir ve becerikli anlamıyla ehil ve ehliyet İslâmiyette önemli bir husustur. Dinimiz, bize işleri ehline vermemizi emreder. Cemiyette işler, mevkiler, makamlar, görevler, ehline verilirse işler düzgün gider, sonuçtan herkes memnun olur. Eğer İslâma aykırı olarak ehliyet yerine eş, dost, adam kayırma, parti menfaati vs. bayağı, hasis düşüncelere yer verilirse ve işler ehliyetsizlere terkedilirse bundan herkes zarar görür.
EHL-İ ÂLEM Âlemin ehli olan insanlar.
EHL-İ ARZ Dünyadakiler. Yerdekiler.
EHL-İ BEYT Ev ehli, evdeki çoluk çocuk. Daha ziyade Hz. Peygamberimizin (A.S.M.) evine mensub olanlar bu isimle anılırlar. (Bak: Âl-i Abâ)
EHL-İ BİD'A (Bak: Bid'at)(Ehl-i bid'a, ecnebi inkılâbcılarından böyle meş'um bir fikir aldılar ki: Avrupa, Katolik Mezhebini beğenmeyerek başta ihtilâlciler, inkılâbcılar ve feylesoflar olarak, Katolik Mezhebine göre ehl-i bid'a ve Mu'tezile telâkki edilen Protestanlık Mezhebini iltizam edip, Fransızların İhtilâl-i Kebirinden istifade ederek, Katolik Mezhebini kısmen tahrip edip, Protestanlığı ilân ettiler.İşte, körü körüne taklidciliğe alışan buradaki hamiyet-füruşlar diyorlar ki: "Mâdem Hristiyan dininde böyle bir inkılâb oldu, bidâyette inkılâpçılara mürted denildi, sonra Hristiyan olarak yine kabul edildi. Öyle ise İslâmiyette de böyle dinî bir inkılâb olabilir?.."Elcevap : Din-i İsevîde, yalnız esasat-ı diniye Hazret-i İsâ Aleyhisselâm'dan alındı. Hayat-ı içtimaiyeye ve füruât-ı şer'iyeye dair ekser ahkâmlar, Havariyyun ve sâir rüesâ-yı ruhaniye tarafından teşkil edildi. Kısm-ı a'zamı, kütüb-ü sâbıka-i mukaddeseden alındı. Hazret-i İsâ Aleyhisselâm, dünyaca hâkim ve sultan olmadığından ve kavânin-i umumiye-i içtimaiyeye merci' olmadığından; esâsât-ı diniyesi, hariçten bir libas giydirilmiş gibi, Şeriat-ı Hıristiyaniye nâmına örfi kanunlar, medeni düsturlar alınmış, başka bir suret verilmiş. Bu suret tebdil edilse, o libas değiştirilse, yine Hazret-i İsâ Aleyhisselâm'ın esas dini bâki kalabilir, Hazret-i İsâ Aleyhisselâmı inkâr ve tekzib çıkmaz. Halbuki : Din ve Şeriat-ı İslâmiyenin sahibi olan Fahr-i Âlem Aleyhissalâtü Vesselâm iki cihanın sultanı, şark ve garb ve Endülüs ve Hind, birer taht-ı saltanatı olduğundan, Din-i İslâmın esasatını bizzat kendisi gösterdiği gibi, o dinin teferruatını ve sâir ahkâmını, hattâ en cüz'i âdâbını dahi bizzat o getiriyor. O haber veriyor, O emir veriyor. Demek, füruat-ı İslâmiye değişmeye kabil bir libas hükmünde değil ki; onlar tebdil edilse, esas din bâki kalabilsin. Belki; esâs-ı dine bir ceseddir, lâakal bir cilddir. Onunla imtizaç ve iltiham etmiş; kabil-i tefrik değildir. Onları tebdil etmek, doğrudan doğruya sâhib-i şeriatı inkâr ve tekzib etmek çıkar.Mezâhibin ihtilâfı ise: Sâhib-i şeriatın gösterdiği nazari düsturların tarz-ı tefehhümünden ileri gelmiştir. "Zaruriyat-ı diniye" denilen ve kabil-i te'vil olmıyan ve "muhkemat" denilen düsturları ise, hiçbir cihette kabil-i tebdil değildir ve medâr-ı içtihad olamaz. Onları tebdil eden, başını dinden çıkarıyor. M.)
EHL-İ CEBR Cebriyye, cebriyye fırkasından olan. (Bak: Ceberiye)
EHL-İ CEHL Bilgisizler, câhiller.
EHL-İ DALÂLET Dalâlette olanlar.
EHL-İ DİKKAT Dikkatliler, dikkat sahipleri.
EHL-İ DİL (Ehl-i kalb) Kalbi uyanık, basireti ziyade olan. Gönül ehli. Mâneviyata çok kıymet veren, kalben Cenab-ı Hakk'a çok yakınlık hissedip çok hikmetlerden anlayan zât.
EHL-İ DİYÂNET Din işlerinden anlayanlar. Dindarlar.
EHL-İ DÜNYÂ Dünyaya haddinden ziyade kıymet veren, maddeci kimse.
EHL-İ EBED Ebedî olanlar, ebedîler.
EHL-İ EMSAR Şehir halkı, kasaba halkı.
EHL-İ GAFLET Gafletde olanlar. Gafiller.
EHL-İ GARET Yağmacı, çapulcu.
EHL-İ HADARET şehirlerde yaşayan. Medeni.
EHL-İ HAK f. İmân, İslâmiyet ve Hak yolunda olan. Hak mezhebde olan. Hakka, hakikata vâsıl olmuş olan.
EHL-İ HÂL f. Hâlden anlayıp, duruma göre idâre eden kimse. İlâhi tecellilere ve mânevi feyze mazhar olan.
EHL-İ HİBRE f. Ehl-i vukuf. Bilirkişi. Meselenin künhüne vâkıf mütehassıs zât.
EHL-İ HİDAYET Hidâyette ve doğru yolda olanlar. Hidâyete erişmiş kimseler.
EHL-İ HİKMET Hikmet ehli, hikmet bilen.
EHL-İ HÜKÜMET Hükümete mensup kimseler, milleti idare edenler.
EHL-İ IRZ Yüz aklığı ve şan, itibar sahibi olan, namuslu kimse. Şerefli ve temiz olan. Namuslu, iffetli ve ismetli. Irz ehli.
EHL-İ İHTİSAS İhtisas sahibi olan kimseler. Bu kişiler yalnız kendi meslekleriyle uğraşırlar, çeşitli meslek ve meselelerle fikirlerini dağıtmazlar. (Bak: İhtisas)
EHL-İ İLHAD f. Doğru meslek ve dinden, Hak yolundan çıkıp bâtıl yola sapan, imansızlar, dinsizler.
EHL-İ İSLÂM İslâm topluluğu. Müslümanlar.
EHL-İ İSTİĞRAK Manevi bir coşkunlukla kendinden geçmiş hâle giren zatlar.
EHL-İ KELÂM (Bak: Mütekellimîn)
EHL-İ İ'TİZAL Mu'tezile'den olan. (Bak: Mu'tezile)
EHL-İ KALB (Bak: Ehl-i dil)
EHL-İ KEŞF f. Perdeli olan ve zâhir hislerle bilinmeyen hakikatları, Cenab-ı Hak'kın lütf u ihsanı ile bilen veliler.
EHL-İ KEŞF-İL KUBUR Kabir âleminde olanları bilen, kabirdeki ölünün ahvâlini keşfedip doğru olarak haber veren veli, evliya.(Ehl-i keşf-il kuburun müşahedesiyle müteaddid vâkıatla, tahsil-i ulum ânında vefat eden bazı müştak ve ciddi bir talebe-i ulum, şehidler gibi kendini hayatta ve kendi dersiyle meşgul görüyor. Hattâ meşhur bir ehl-i keşf-il kubur, vefat eden ve İlm-i Sarf ve Nahv okuyan bir talebenin kabrinde Münker, Nekir'e nasıl cevap verecek diye murakabe etmiş ve müşahede edip işitmiş ki; melek-i sual, ondan sordu: $ "Senin Rabbin kimdir?" dediği zaman, o Nahv dersiyle iştigal ederken vefat eden talebe, o meleğin cevabında demiş:"Â mübtedâdır, onun haberidir." Nahiv ilmince cevab vermiş, kendini medresede zannetmiş. Ş.)
EHL-İ KIBLE Müslüman, kıble ehli.
EHL-İ KİTAB f. Allah'ın gönderdiği kitaplara inanan. * Müslüman, Hristiyan veya Yahudi olan. (Hakiki Hristiyanlık veya Yahudilikten çıkmamış bulunan.)(Kur'an-ı Kerim, o cümlede ehl-i kitabı imana teşvik etmekle, onlara bir ünsiyet, bir sühulet gösteriyor. Şöyle ki:Ey ehl-i kitab! İslâmiyeti kabul etmekte size bir meşakkat yoktur. Size ağır gelmesin! Zira, size bütün bütün dininizi terketmenizi emretmiyor. Ancak, itikadatınızı ikmal ve yanınızda bulunan esasat-ı diniye üzerine bina ediniz; diye teklifte bulunuyor. Zira Kur'ân, bütün kütüb-ü sâlifenin güzelliklerini ve eski şeriatlarının kavaid-i esasiyelerini cem'etmiş olduğundan, usulde muaddil ve mükemmildir. Yâni ta'dil ve tekmil edicidir. Yalnız, zaman ve mekânın tegayyür etmesi tesiriyle tahavvül ve tebeddüle maruz olan füruat kısmında müessistir. Bunda aklî ve mantıkî olmayan bir cihet yoktur. Evet, mevasim-i erbaada giyecek, yiyecek ve sair ilâçların tebeddülüne lüzum ve ihtiyaç hasıl olduğu gibi, bir şahsın yaşayış devrelerinde, talim ve terbiye keyfiyeti tebeddül eder. Kezalik, hikmet ve maslahatın iktizası üzerine, ömr-ü beşerin mertebelerine göre ahkâm-ı fer'iyede tebeddül vardır. Çünkü, fer'î hükümlerden biri, bir zamanda maslahat iken, diğer bir zamana göre mazarrat olur. Veya bir ilâç, bir şahsa deva iken, şahs-ı âhere dâ' olur. Bu sırdandır ki, Kur'ân, fer'î hükümlerden bir kısmını nesh etmiştir. Yâni vakitleri bitti, nöbet başka hükümlere geldi, diye hükmetmiştir. İ.İ.)
EHL-İ KUBUR Kabir ehli. Ölüler.
EHL-İ KURA Köylerde, kasabalarda yaşayan.
EHL-İ MEDER Evde oturan. Medeni.
EHL-İ NAMUS Namuslu kimse, namus ehli.
EHL-İ NÂR Cehennemlik olan. Cehennem ehli.
EHL-İ NEFİY Nefyedenler, aksini veya olmadığını iddia edenler.
EHL-İ NÜBÜVVET Peygamberler.
EHL-İ RUM f. Osmanlı. Eskiden Anadolu'da yaşayanların bir ismi. Çünkü: Osmanlılar Romalıların (Rumların) çok bulunduğu memleketlerini fethedip yerleştiler.
EHL-İ SALÂH Huk: Hâli mestur, nâmuslu, doğru, adaletli olan kimse. Sâlih kimseler.
EHL-İ SALİB f. Bayrağında salib (haç) bulunanlar. Hristiyanlar. * Osmanlılardan 209 sene evvelki tarihte Haçlı Seferlerine katılan Hristiyan Ordusu.
EHL-İ SEKR f. Aklı ile hareket edemeyip hissi ve zevki ile hareket eden, sarhoş. * Tas: İlâhî bir tecelli ile istiğrak halinde olanın kendinden geçmesi hali.
EHL-İ SEVAHİL f. Sahilde, deniz veya göl kenarında yaşayanlar.
EHL-İ SUFFA (Bak: Ashab-ı Suffa)
EHL-İ SÛK f. Çarşı halkı, esnaf.
EHL-İ SÜNNET f. Peygamberimiz Hz. Muhammed'in (A.S.M.) söz ve hareketlerine şüphesiz, kat'i ve sağlam delillerle uyan. Sahabe ve onlara tâbi' olanların mezhebi ve o mezhepte olan. Bunların muhaliflerine "ehl-i bid'a" veya "fırak-ı dâlle" denir.
EHL-İ ŞEKAVET İslâmiyetin müsâade etmediği çeşitli rezâlet işleyen bedbaht.
EHL-İ ŞİA şia ehli. (Bak: şia)
EHL-İ ŞUHUD f. Kâinatta tevhid delillerini aynen seyreden, İlâhi ve gizli sırlarını Hakkın izni ile gören şuhud ehli. Veli. * Görecek derecede kat'i kanaat sâhibi olan enbiyâ ve evliyalar.
EHL-İ TAHKİK Hakikatleri delilleri ile bilen âlimler. * Tahkik ehli.
EHL-İ TAKİB Takip edenler, peşinden gidenler.
EHL-İ TEŞEYYU' şiilik iddia edenler. (Bak: şia)
EHL-İ TEVHİD Cenab-ı Hakk'ın birliğini bilip inanan ve sadece bir Allah'a bağlanıp ibadet eden kimse. (Bak: Tevhid)
EHL-İ UKUL Akıllılar, akıl sâhibleri.
EHL-İ VEBER VE BÂDİYE Çadırda oturan bedevi Arab, çöl ahalisi.
EHL-İ VİFAK Beğenilen işlerde birbirine muvafakat edip uyanlar, anlaşanlar.
EHL-İ VUKUF Bir mes'ele hakkında bilgi sahibi olan salâhiyetli kimseler. Vukuf ehli. Bilirkişi.
EHL-İ ZEVK Zevklenenler, lezzet alanlar. * Tas: Cenab-ı Hakk'a yakınlıkla, kurbiyetle veya uyanık kalble iman ve Kur'an hakikatlarından zevk alanlar.
EHL-İ ZİMMET İslâm Devletinin tâbiiyetinden olan Hıristiyanlar. İslâm Devleti tarafından korunan müslümandan başka kimse. Zimmi.
EHLEB Kuyruğu kıllı olan at.
EHLEN VE SEHLEN Hoş geldiniz, safâ geldiniz (meâlinde söylenir.)
EHLÎ Munis, alışık. Yabancı olmayan. Kendisi ile ünsiyet edilen.
EHLİYYET Yeterlik. Bir işin ehli olduğuna dâir vesika. İktidar. Liyâkat. İstihkak. Meharet ve mensubiyet.
EHLULLAH Allah'a itaat edip, O'nun sevgisi ile O'na yaklaşmış olan Veli. Allah'ın sevgisine mazhar olan Evliya.
EHME f. Eksik, nâkıs noksan. * Bulunuş.
EHNAME f. Aşk, muhabbet, sevda. * Kendine çekidüzen verme.
EHRAM Mısır'da Firavunların piramit şeklindeki mezarları.
EHRAM-I MÜREBBAÎ Dörtgen piramit. Dört köşeli ehram.
EHRAM-I MÜSELLESÎ Üçgen piramit.
EHRAMEN f. şeytan, iblis. * Dev.
EHRAS Dilsiz. (Bak: Ahras)
EHRE Büyük ağızlı.
EHRED Yırtık şey. (Üstbaş hakkında kullanılır.)
EHRİMAN (Ehrimen, Ehremen) f. Ateşperestlerin şer ilâhının ismi. Bâtıl bir ilâh ismi.
EHSA Şaşmış, şaşa kalmış, hayret etmiş ve taaccübüne gitmiş olan kimse.
EHSÂS (Hiss. C.) Hisler, duygular.
EHSÂS-I RAKİKA İnce hisler, ince duygular.
EHŞA Karındaki iç uzuvlar. Karında olan.
EHTAT Bir bölük cemaat.
EHTEM Ön dişi gedik olan.
EHUN f. Toprakta meydana gelen delik, yarık.
EHVA (Havvâ. dan) Siyah. Kararmış olan.
EHVA (Heva. C.) Nefsin istek ve arzuları. Muhabbetler. Hahişler. * Kasdetmek. * Atmak.
EHVAL (Hevl. C.) Korkular. Korkulacak hâller. Fenalıklar.
EHVAL-İ MUHAVVİFANE Dehşetli korkular.
EHVAR f. Şaşkın, şaşırmış kimse. Alık, sersem adam.
EHVEC En muhtaç, pek muhtaç. (Bak: Ahvec)
EHVEC Uzun boylu ahmak adam.
EHVEK Ahmak kimse.
EHVEL Korkunç nesne.
EHVEN Daha aşağı. Daha ucuz. Bayağı. Adi. * Zararı az olan. En zararsız.
EHVEN-ÜŞ ŞER Ehven-i şerreyn de denir. İki şerli işin veya şeyin daha az zararlısı. (Bak: Adalet-i izafiye)
EHVENİYET Ucuzluk, ehvenlik, daha hafif, daha zararsızlık.
EHVER f. Sevgili, mâşuk.
EHYA (Bak: Ahyâ)
EHYA Ucuzluk.
EHYAN (Hîn. C.) Zamanlar. (Bak: Ahyân)
EHYEB Daha heybetli, daha büyük.
EHYEF İnce belli ve yakışıklı genç. * Çelimli at.
EHYEMİN (Heyeman. C.) Âşık olmalar, şaşkınlıklar.
EHYUN Örümcek, ankebut.
EHZA' Ok mahfazası içinde sona kalan ok.
EHZAB (Bak: Ahzab)
EİMME (İmam. C.) İmamlar. (Bak: İmam)
EİMME-İ ÂLÎŞAN $ Çok yüksek mertebesi ve büyük kıymeti olan imamlar. İmam-ı A'zam, İmam-ı Şâfiî gibi.
EİMME-İ DİN Din imamları, müçtehidler, müceddidler.
EİMME-İ EHL-İ BEYT Ehl-i Beyt'ten yetişen, saltanata bilfiil girmeyen ve karışmayan en salâhiyetli, mânevi nüfuz ve ilim ve riyaset sahibi imamlar.
EİMME-İ ERBAA Dört imâm. Müslümanların en büyük ve yüksek âlimleri ve müctehidlerinden hak mezheb müessisleri olan ve ehl-i imâna rehberlik eden büyük imâmlar. İsimleri şöyle sıralanabilir: İmâm A'zam Ebu Hanife, İmâm-ı Şâfii, İmâm-ı Mâlik, İmâm-ı Ahmed ibn-i Hanbel. (R.A.)
EİMME-İ İSNÂ AŞER On iki imâm. Silsile-i sâdâttan olup müceddit olan imâmlar hakkındaki bir tâbirdir. Bu zâtlar esasât-ı İslâmiye ve hakaik-i Kur'âniye ve imâniyenin, dini esasların ve şeriatın muhafazasına çalışan, saltanat işlerine karışmayan mânevi riyâset ve ilim sahibi şahsiyetlerdir.
EİMME-İ SELÂSE Üç imâm. Fıkıh kitablarında ekseriyetle İmâm-ı A'zam, İmâm-ı Şâfi'i, İmâm-ı Malik için söylenir. Hanefi Mezhebine dâir mes'elelerin bahsolduğu kitablarda "Eimme-i Selâse"den maksad; İmâm-ı A'zam ile iki talebesi olan İmâm-ı Muhammed ve İmâm-ı Ebu Yusuf'dur.
EİMME-İ VERESE Vâris olan imamlar. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın mânevi vârisi olan büyük zâtlar, mürşidler, imamlar.
EİNNE (İnân. C.) Yularlar. Dizginler.
EİZZE (Aziz. C.) Azizler.
EJAH f. Vücutta ve bilhassa ellerde çıkan ufak urlar, siğil, sivilce.
EJDER (Ejderha) f. Büyük canavar. Büyük yılan.
EJGAN (Ejgehân) : f. Tenbel, miskin, iş yapmaktan hoşlanmayan.
EJHAN f. Tenbel.
EJİR f. Akıllı, uyanık, açık göz.
EKABB İnce belli.
EKÂBİR (Ekber. C.) En büyükler. Pek büyükler. Devlet ricali. Rütbece büyük olanlar.
EKÂBİR-İ ULEMÂ En büyük âlimler, en büyük İslâm âlimleri. Âlimlerin en ileri derecede olanları.
EKADİH (Kıdh. C.) Kıdhlar, oklar.
EKAHİ (Ukhuvan. C.) Papatyalar, papatya çiçekleri.
EKALİM (İklim. C.) İklimler, memleketler, mıntıkalar.
EKALİM-İ BÂRİDE Soğuk iklimler, soğuk memleketler.
EKALİM-İ HÂRRE Sıcak iklimler, ülkeler.
EKALİM-İ SEB'A Yedi iklim. * Yedi kıt'a.
EKALL Daha az, en az, pek az. En küçük. (Bak: Akall)
EKALL-İ KALİL Azın azı, pek az, en az.
EKALLİYET (Akalliyet) Bir hükümetin tebaiyyeti altında yaşayan, yabancı din ve milliyete mensub olup, ekseriyeti teşkil etmeyen halk. Azlık. Azınlık.
EKAM (Ekme. C.) Tepeler, bayırlar.
EKANİM (Uknum. C.) Asıllar, rükünler, zatlar.
EKANİM-İ SELÂSE Üç unsur. (Bak: Teslis)
EKARİB Akrabalar. Yakın hısımlar.
EKARİM (Kerim. C.) Kerem sâhibi olanlar.
EKASIR (Akser. C.) En kısalar, pek kısalar.
EKASİ (Aksâ. C.) En uzaklar, pek uzaklar.
EKASİ-İ BİLÂD Uzak beldeler, en uzak şehirler.
EKASİM (Aksam. C.) Aksamlar, paylar, kısmetler.
EKASİRE (Kisrâ. C.) Kisralar, şahlar. Eski Acem padişahları.
EKASİS (Kıssa. C.) Kıssalar, ibretli hikâye ve dersler.
EKATİ (Kati. C.) Sürüler, koyun sürüleri.
EKAVİL (Akvâl. C.) Kaviller, sözler.
EKAVİL-İ BÂTILA Bâtıl sözler, doğru olmayan sözler.
EKAVİL-İ KÂZİBE Uydurma ve yalan sözler.
EKAZİB Yalanlar, kizbler, yalan ve uydurma sözler, asılsız kelâmlar.
EKAZZ Yeleksiz ok.
EKBA' (Kibâ. C.) Süprüntüler.
EKBAD (Kebed ve Kebid. C.) Kebedler, ciğerler.
EKBER Daha büyük, en büyük.
EKBER-ÜL KEBÂİR Kebâirin kebâiri. Büyüklerin en büyüğü. Büyük günahların en büyüğü. (Bak: Mubikat-ı seb'a)
EKBES Alnı yumru ve başı büyük kimse.
EKDÂR (Keder. C.) Kederler, acılar, üzüntüler.
EKDÂR Ü ÂLÂM Kederler, acılar.
EKDAS (Küds. C.) Küdsler. Hurmalar.
EKDER Bulanık. * Bozrenkli.
EKELE (Âkil. C.) Çok yiyenler, oburlar, pisboğazlar.
EKEME Bayır, yüksekte olan taşlık tepe.
EKERAT Ziraat ve imar için, sahiblerinin rençberlere verdikleri arazi.
EKESS Ufak dişli, küt dişli.
EKFA' (Küfv. C.) Eşler, benzerler, denkler, eşitler, uygunlar, müsaviler, muadiller.
EKFAL (Bak: Akfâl)
EKFAN (Kefen. C.) Kefenler, ölülerin sarıldıkları bezler.
EKHAL (Kühl. C.) Göze çekilen sürmeler.
EKHEB Gök renkli, mavi renkli.
EKHEL Gözü sürmeli.* Baş ve gövde damarı.
EKİD(E) Sağlam, metin, muhkem. * Sarih, kesin, açık, kat'i, muhakkak. Kuvvetli, te'kidli.
EKİDEN Metin, muhkem ve sağlam şekilde. * Açık ve kesin olarak. Sarahaten ve kat'iyyen. * Mükerreren, tekrar olarak.
EKİLE Yenmiş, yenilmiş yemek.
EKİNOKS Fr. Altı aylık fasılalarla gece ve gündüzün eşit oluşu.
EKİR (C.: Ekere) Ekinci.
EKKAF Eğerci, semerci.
EKKAL Çok yeyici, obur.
EKKE Pek sıcak gün.
EKL Yemek yeme.
EKL Ü ŞÜRB Yeyip içme.
EKLE Bir kere doyana kadar yemek.
EKLEF Yüzü çilli olan adam. * Koyu renkli arslan.
EKLEKTİZM yun. Fls: Birbirinden farklı görüşlerin bazı ortak taraflarını bulup uzlaştırıcı bir görüş ileri sürme.
EKLİPTİK Güneşin dünya etrafında yapmış olduğu zahirî hareketinde çiziyor gibi göründüğü yol.
EKMAM (Kimm. C.) Tomurcuklar. Ağaç çiçeklerinin kapçıkları.
EKMAM (Kümm. C.) Elbisenin kolları, yenleri, kol ağızları.
EKME (C.: Ekemât-Üküm) Yüksek yer.
EKMEH Anadan doğma kör. * Tepe,bayır, yüksek yer.
EKMEHİYYET Ekmehlik, anadan doğma körlük.
EKMEL Mükemmel, en kâmil, eksiği olmayan, en mükemmel.
EKMEL-İ ENBİYA Nebilerin en mükemmeli, Peygamberimiz Hz. Muhammed (A.S.M.)
EKMEL-İ MAHLUKAT Yaradılmışların en mükemmeli, Hz. Muhammed (A.S.M.) (Bak: Mefhar-i Kâinat)
EKMELÂNE Ekmel olana yakışacak şekilde.
EKMELİYYET Pek mükemmel ve kusursuz olanın hâli. Kusursuzluk, mükemmellik, noksansızlık, eksiksizlik.
EKNAN (Kinân. C.) Mahfazalar, perdeler. * Evler, odalar, hücreler. Çadırlar.
EKNUN f. şimdi, el'an, hâlâ.
EKOL (Fr. Ecole) Fikir üzerinde işleyen bir nevi mekteb. * Bir üstadın talebeleri. Bir üstadın mesleği, tarzı.
EKOLALİ yun. Psk: Sesleri taklit etme, yansıtma. Çocuk dünyaya geldiği zaman çevresinde konuşulan dilin seslerini çıkaramaz. Kendine mahsus sesleri çıkarır. Çevrede konuşulan dilleri dinleye dinleye çevredeki sesleri taklid etmeye başlar, bu taklid edebildiği sesleri sık sık tekrar eder. Meselâ: ba, ba, ba gibi. Bu dilin gelişmesinde psikolojik bir safhadır. İslâm terbiyesinde dünyada çocuğun duyacağı ilk ses olarak ezan okunur. Çocuk bununla bırakılmamalı, Kur'an sesine küçükten itibaren alıştırmalı, anadili gibi kendine yakın bulmalıdır.
EKOLOJİ yun. Canlı varlıklarla çevreleri arasındaki münasebetleri araştıran biyoloji kolu.
EKONOMİ yun. İktisad. Tutum. Geliri gideri hesaplıyarak lüzumsuz masrafı bırakıp artırmağa çalışmak. Ölçülü ve idâreli harcamak. İnsanların sınırsız olan ihtiyaçlarıyla bunları sağlamaya yarayacak sınırlı imkân ve vasıtalar arasında mümkün olan azami uygunluğu temin için (sağlamak için) yapılan çalışma ve faaliyetler. Bu faaliyetlere hâkim olan kaideleri inceleyen ilim.İktisadî hâdiseler istihsal (üretim), istihlâk (tüketim), mübadele (değişim) ve tevzi (bölüşüm, dağıtım) olmak üzere dört çeşite ayrılır. İktisat ilmi bu hâdiselerin birbirleriyle olan ilişkileri, müvazeneleri (dengeleşimleri), teşkilâtlanma ve idaresi bakımlarından şekillerini inceletmekte ve hâdiselerin matematikî olarak mümkün modellerini bulmaya çalışmaktadır. Günümüzde iktisat politikaları büyük bir ehemmiyet kazanmıştır. İktisadî politikalar, bugünkü dünyamızda iki ana sisteme ayrılmıştır. 1- Kapitalizm; 2- Sosyalizm. Bunlar arasında zikredilen "karma ekonomi" şekli esas itibariyle bunlardan birine dâhil edilmektedir. İslâm iktisat sistemi bunlardan esastan ayrılmaktadır. Bu iki sistem, dünya hayatını esas alan maddeci sistemlerdir.Kapitalist sistem, emeği ferdî sermayeye sosyalist sistem, emeği devlet tahakkümüne bağlar. Kapitalist sistemde sermaye sahipleri, sosyalist sistemde devlet ve toplum adına bir grup hakim olur. Her iki sistem istismar "sömürme" ve tahakküme dayandığı için cemiyet hayatında anarşiyi ve ihtilâlleri doğurmakta, insanlık, barış, huzur ve saadete ulaşamamaktadır.İslâmiyet ise kapitalizmin ferdin istismarını; sosyalizmin kollektif tahakküm ve istismarını ortadan kaldırır. Herkesin kazancı, emeğine göre olur.
EKPEK-ÜL KÜPEKA Köpeklerin en köpeği. * Çok âdilik ve alçaklık.
EKRA' (Bak: Ker')
EKRAD Kürdler.
EKRAM Küçük burunlu. * Küçük boylu.
EKRAN Üzerine bir cismin hayalinin aksettirildiği saydam olmayan düz satıh.
EKREH Çok iğrenç, en kerih.
EKREH-İ MAHLUKAT Mahlukların en kerihi, en iğrenci.
EKREM Çok cömert, daha kerim, en kerim.(Arkadaş! Şu Zat-ı Nurâni (A.S.M.) mürşid-i imâni, Resul-i Ekrem (A.S.M.) bak nasıl neşrettiği hakikatın nuriyle, Hakkın ziyasıyla, nev-i beşerin gecesini gündüze, kışını bahara çevirerek, âlemde yaptığı inkılâb ile âlemin şeklini değiştirerek nurâni bir şekle sokmuştur. M.N.)
EKREM-ÜL EKREMÎN Ekremlerin en ekremi. Cenab-ı Hak (C.C.)
EKREMANE Ekremce, ekrem olana yakışacak şekilde. Çok elaçıklığıyle, cömertlikle.
EKREMİYYET Ekremlik, ekrem olma hâli.
EKSA Üstüste pek çok giyinen (adam.)
EKSANTRİK Lât. Merkezden uzakta kurulmuş. * Mat: İç içe olduğu hâlde merkezleri ayrı olan daireler. * Müstesna, taaccüb edilip şaşılacak, hayret verici.
EKSEH Aksak kimse.
EKSELANS Fr. Eskiden bakanlar, elçiler ve cumhurbaşkanları için kullanılan bir ünvan.
EKSEM Büyük karınlı, şişman adam.
EKSER Pek fazla. Daha çok. Kesrette olan. En çok.
EKSERİ f. Çoğu zaman, çok defa, ekseriyetle.
EKSERİYA (Ekseriyya) Pek çok zaman, en ziyade, sık sık, ekseriyet üzere, alel-ekser.
EKSERİYET (Ekseriyyet) En büyük kısım, çokluk.* Bir topluluk ve hey'etin yarısından fazlası. * Bir mecliste üyelerin verdikleri rey'lerin büyük kısmı ve bunların üstünlüğü.
EKSERİYET-İ MUTLAKA f. Yarımın bir fazlasıyla elde edilen ekseriyet, mutlak ekseriyet.
EKSERİYET-İ SÜLÜSAN Ekseriyet kazanacak tarafın en az mevcudun sülüsânı (üçte ikisi) miktarında olması şartıyla olan ekseriyet.
Dostları ilə paylaş: |