Pekala! Ne rüya gördün? Dedi


İlahî aşkın siner herbir cana kokusu, Cebrail kanat çırpar, melekler dağıtır su!



Yüklə 1,21 Mb.
səhifə10/27
tarix30.10.2017
ölçüsü1,21 Mb.
#22657
1   ...   6   7   8   9   10   11   12   13   ...   27

İlahî aşkın siner herbir cana kokusu,
Cebrail kanat çırpar, melekler dağıtır su!..


Diner cümle aşıkın bütün feryadı, ahı,
Cihan günleri olur bir saadet sabahı!..


Kalbler Allah'a döner, öyle sevinç başlar ki,
Herbir can, herbir yürek, kendinden geçer sanki!..


Nur yağar gök kubbeden o anda kucak kucak,
Devir artık İslamın, batıl sesler susacak!..


Bu ezan-ki Allah'a, bu ezan aşka davet,
Bir ilahî sada, bir nağme, bir başka davet!..


Mest otur bütün canlar, titreşir kalb-i zemin,
Taze bir çiçek gibi yüzü güler ülkemin!..


Lokman Hekîm'den Oğluna Öğütler...

Eğitim ve terbiyede telkin ve öğüdün önemi inkar edilemez. Hazreti Adem'den başlayarak bütün peygamberler, kendi ümmetlerine ilâhî gerçekleri bıkmadan, usanmadan anlatmışlar, irşad ve teblîğ görevlerini sürdürmüşlerdir.

İslamî eğitim ve terbiye sisteminde de telkin ve nasihatin ayrı, mümtaz bir yeri vardır. Zira İslam'da "EMR Bİ'L-MA'RUF NEHY ANÎ'L-MÜNKER" şeklinde ifadesini bulan "Allahın emirlerine uygun davranışları başkalarına öğütleme, dinin ve aklın çirkin saydığı davranışlardan da onları vazgeçirme" sorumluluğu, müslüman bir toplum arasında belli bir grup tarafından dahi olsa mutlaka uygulanması gereken farz hükmünde ilâhî bir buyruk olarak ortaya konulmuş bulunmaktadır.

Buharî ve Müslim tarafından rivayet edilen bir hadis-i şerife göre bir gün Hazreti Peygamber (s.a.v.): "Din nasihattan ibarettir" buyurmuşlar; yanında bulunan Ashab "kimin için, ey Allahın Resûlü?" diye sorduklarında ise şu karşılığı vermişlerdir: "Allah için, Kitâbı için. Resûlü için, müslümanların liderleri ve onların avamı için" (Buhari, K. Îmân, 42; Müslim, K. Îmân, 95).

Bu hadiste, dinî gerçeklerin Allah'ın buyrukları, Hazreti Peygamber'in öğütleri ve Yüce Kur'ân'ın prensipleri doğrultusunda, yani onlar adına büyük bir samimiyet duygusu içerisinde avamdan liderlere varıncaya kadar toplumun her kesimine aktarılmasının gereği üzerinde durulmaktadır.

Telkin ve öğüdün İslâmî terbiye açısından haiz olduğu bu önemin yanısıra, onun hangi metodlar dahilinde fertlere sunulması gerektiği konusu da ayet-i kerime ve hadis-i şeriflerin ışığı altında tesbit edilmiş bulunmaktadır. Sözgelimi: en-Nahl süresinin 125. ayetinde Hazreti Rasûlullah'a hitaben: "(İnsanları) Rabbinin yoluna hikmetle, güzel öğütle (ikna edici sözlerle) davet et. Onlarla mücadeleni en iyi (uygun) yol (metod) hangisi ise onunla yap..." ve yine bir hadis-i şerifte de "kolaylaştırınız, zorlaştırmayınız; müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz" (Buharî, K. Meğâzî, 60) buyurularak bu görevinin nasıl bir üslup çerçevesinde yerine getirilmesi gerektiği hatırlatılmaktadır.

Özellikle toplumun bazı çevrelerinin en fazla baskı ve etkisi altında kalan, yeterli hayat tecrübesi bulunmayan psikolojik ve ruhsal yapısı icabı ikaz ve uyarılara en fazla muhtaç olacağı bir dönemi yaşayan gençlerimize hangi doğrultuda ve ne gibi bir tarzda telkinin yapılacağı konusu önemli bir problem olarak yetişkinlerin karşısına çıkmaktadır.

Yüce Kitabımız Kur'ân-ı Kerîm'in Lokman Sûresinde, Lokman Hekîm'in kâfir olan oğlunu îmâna davet etmek için nasıl bir irşad metodu uyguladığı konusu bütün ebeveynlere ve eğitimcilere ideal bir tebliğ metodu olarak sunulmaktadır. Söz konusu bu nasihatlerin daha teferruatlı muhtevası tefsirlerde de yer almaktadır. Şimdi sözü Lokman Hekîm'e bırakalım ve onun oğluna yönelttiği ve çoğu bugün dilimizde atasözü olarak dolaşan öğütlerine kulak verelim:

-"Hani Lokman oğluna öğüt verirken şöyle demişti: Yavrucuğum, Allah'a ortak koşma. Zira şirk elbette büyük bir zulümdür" (Lokman, 13).

-"Yavrucuğum, (yaptığın herhangi bir iyilik veya kötülük) bir hardal tanesi kadar bile olsa, hatta o göklerde, yahut yerin (toprağın), yada bir kayanın içerisinde (gizlenmiş) olsa bile yine de Allah onu ortaya çıkarır (hesabını sorar). Çünkü Allah (kullarına karşı) lütfü bol ve onların yaptıklarından da haberdar olandır" (Lokman, 16).

-"Yavrucuğum, namazı dosdoğru kıl, iyiliği (Allahın emirlerine uygun olan davranışları başkalarına) emret, kötü olanlardan (Allahın yasakladığı davranışlardan) da (onları) vazgeçirmeye çalış. (Bu görevi yerine getirmen esnasında) sana erişecek (başına gelecek) bela ve musibetlere de sabret. Çünkü bunlar katî olarak emrolunan (farz kılınan) işlerdendir" (Lokman, 17.)

-"(Kibir taslayarak) İnsanlardan yüzünü çevirme, yeryüzünde de şımarık bir şekilde (çalım satarak) yürüme. Zira Allah her kibir taslayanı da, böbürlenip kendini öveni de sevmez" (Lokman, 18).

-"Yürüyüşünde mutedil davran (ölçülü ol, ne salına salına çok yavaş, ne de koşar gibi çok hızlı yürü), sesini de (konuşurken) alçalt (bağıra bağıra yüksek sesle konuşma). Çünkü seslerin en bed olanı (en hoşa gitmeyen ve çirkin olanı) gerçekten de eşeklerin anırışıdır" (Lokman, 19).

-" Yavrucuğum eğer sen kârlı bir alış-veriş yapmak istiyorsan takvâyı (Allah korkusunu) seç (Onu elde etmeye çalış) ki, herhangi bir mal ve eşya satın almadan da kazançlı çıkmış olasın."

-"Yavrucuğum, sen düğün törenlerine değil, cenazelerin techîz-tekfin işlerine koş! Zira cenazeler, sana ahiret hayatını hatırlatır; düğünler ise dünyaya karşı doymak bilmeyen arzunu kamçılar."

-''Yavrucuğum, sen yatağında uyurken seher vakitlerinde avaz avaz öten şu horozdan sakın daha aciz olma (sabahları ondan da erken uyanmaya çalış)".

-"Yavrucuğum, aman hâ tevbeyi sonra yapayım deme! Zira ölüm ansızın geliverir".

-"Yavrucuğum, sakın cahil ile samimi (içli-dışlı) olmayı arzu etme (böyle bir özlem ve gayret içinde bulunma) ki o, yaptığı kötü ve yanlış işleri senin de tasvip ettiğini (doğru bulduğunu) düşünmesin".

-"Yavrucuğum, Allah'tan kork! Ancak bir taraftan kalbin (aklın) günah tasarlayıp dururken; insanların seni aşırı derecede methedip yücelterek sana ikramda bulunmaları maksadı ile sırf riyâkarlık yaparak kendini takva erbabındanmış gibi göstermeye kalkışma".

-"Yavrucuğum, sükut etmiş olmandan asla pişmanlık duyma! Zira söz gümüş ise sükut altındır".

-"Yavrucuğum, kötülüklerin senden uzaklaşmasını istiyorsan; kötü olan işlerden hemen uzaklaş! Çünkü kötü olan durumlar, kötüler için yaratılmıştır (onlar için hazırlanmıştır)".

-"Yavrucuğum, alimlerin ilim meclislerinde bulunmaya ve hakimlerin hikmetli sözlerini dinlemeye gayret et! Zira Allah Teâlâ, bol yağmurlu kupkuru yeryüzünü yeşertip dirilttiği gibi, hikmet nurlariyle de ölü (Hakka karşı ilgisiz ve duyarsız) olan kalbi diriltir. Şu bir gerçek ki, kim yalan söylerse, artık onun yüzünün suyu (haya duygusu) yok olur. Ahlâkı bozuk olanın ise gam ve kederi bol olur. Büyük bir kayayı yerinden oynatıp kaldırmak, anlayışsız bir adama hak ve hakikati anlatmaktan daha kolaydır".

-"Yavrucuğum, sen cahil birisini kendi adına elçi olarak gönderme! Eğer Hakim birini bulamazsan kendi kendinin elçisi ol! (O işi bizzat kendin yap)".

-" Yavrucuğum, oturup kalkacağın meclisleri kendine uygun olarak seç! Eğer Allahın adının anıldığı bir ilim meclisi görürsen: onlarla beraber otur! İşte bu esnada eğer âlim isen ilminin sana faydası dokunur. Şâyet câhil isen onlar sana bilmediğini öğretir. Şânı yüce olan Allah, eğer onlara rahmetini lütfedip bahşedecekse, bundan onlarla birlikte sana da bir pay düşer".

-"Yavrucuğum, kadri ve şânı yüce Allah'ın adının anmadığı bir ilim meclisine iştirak etme! Zira eğer sen âlim isen ilmin sana bu durumda fayda vermez. Şâyet câhil isen onlar cehâletini daha da çok artırır. Eğer Allah onların üzerine gazâbını yağdıracaksa, bundan onlarla birlikte sana da bir pay düşer".

-"Yavrucuğum, senin yemeğini müttakî olanlar (Allah'tan korkup Onun yasaklarından özenle kaçınanlar) dan başkası yemesin! Bu arada sen, işlerin konusunda âlimlerle daima istişarede bulun (onlara danış ve fikirlerine başvur)".

-"Yavrucuğum, dünya öyle engin bir denizdir ki, pek çok kimse orada boğulmuştur. Öyleyse sen o deniz için, iç malzemesi imân, yelkenleri de tevekkülden ibaret olan takvâ gemisini hazırla ki boğulmaktan kurtulabilesin!".

-"Yavrucuğum, iri iri kayaları ve ağır ağır demirleri taşıyıp çektim ama kötü komşudan daha ağır ve çekilmez olanını görmedim. Yine öd kesesi gibi acı olan nice şeyleri tattım ama fakirlikten daha acı olanını tatmadım".

-"Yavrucuğum, dünyaya geldiğin günden beri hep onunla ilgilenip onu tercîh ettin; âhiret hayatını ise kulakardı edip daima ihmalkârlık gösterdin. Halbuki günbegün adım adım kendisine yaklaşmakta olduğun âhiret yurdu, yakın bir gelecekte içinden göç edip gideceğin şu dünyaya kıyasla sana daha yakın bulunmaktadır".

-"Yavrucuğum, öğrendiğin bilgilerin gereklerini tam olarak yerine getirmedikçe, bilmediğin diğer hususları öğrenmeye kalkışma!".

-"Yavrucuğum, bir kişiyle arkadaşlık yapmak (samimiyet kurmak) arzu ettiğinde (gerçek dost olup olmadığını sınamak maksadiyle) onu mahsus kızdırıver! Eğer bu hiddetli durumunda bile sana adâlet ve insafla muâmele ediyorsa ne âlâ! Ancak böyle davranmıyorsa işte o zaman ondan sakın!".

-"Yavrucuğum, dilini "ALLAHÜMMAĞFÎRLÎ" (ey Rabbim, benim günahlarımı yarlığa)" sözünü devamlı olarak söylemeye alıştır! Zira Allah için öyle zamanlar vardır ki, dua o anda asla reddedilmez (mutlaka kabul görür)".

-"Yavrucuğum, aman ha borçtan sakın! Çünkü o gündüzleri zillet, geceleri de keder kaynağıdır".

-"Yavrucuğum, sen, günahı bile bile işlemeye seni cüretkar kılmayacak bir biçimde Allah 'ın rahmet ve mağfiretini um; ancak diğer taraftan da ilâhî rahmetten seni ümitsizliğe düşürmeyecek şekilde O'ndan kork!" (Hâşiyetü's-Sâvî alâ Tefsîri'l-Celâleyn, Beyrut, tarihsiz, III, 255-256).

Uhud'dan Kalan Hatıra

Roman; kaynağını ne kadar batıdan almışsa da en çok rağbet gören ve okunan bir tür oldu günümüzde. Ayrıca romanın okumayı sevdiren ve kişiyi sıkmayan bir yönü de var. Romanın vasıta edilerek anlatıldığı olaylar halk kesiminde daha hızlı yayılıyor ve kabul görüyor. Bu gerçeğin bilincine varan yazarlar da tarihi olayları romanlaştırarak okuyucuya sunuyor. Ülkemizde bu tür romanlar yazan isimlerden ilk akla gelenler Ahmet Lütfi Kazancı, Durali Yılmaz, Hüseyin Karatay, Bekir Büyükarkın, Feridun Fazıl Tülbentçi, A.Ziya Kozanoğlu, Yavuz Bahadıroğlu vs'dir.

Biz bu yazımızda Müslüman Arab yazar Dr. Necib Geylanî'nin yazdığı, Ali Hüsrevoğlu'nun tercüme ettiği ve Erkam Yayınları arasında neşredilen "Uhud'dan Kalan Hatıra" üzerinde duracağız.

Yazar Necib Geylanî, "Bir tarih olayını en güzel anlatma" konulu yarışmada birincilik kazandığı bu eserinde "Rasûlullah'ın ashabının en son sırasında yerini alan" Vahşi'yi konu edinmiş. Bu bakımdan benzerleriyle kıyaslandığında hayli ilginç özellikler taşıyor. Bugüne kadar yazılanlar hep büyük insanların, büyük kahramanların hikayesi idi. Oysa burada sahabenin en son sırasında yer almış bir insan ele alınmış ve roman kahramanı seçilmiş.

Vahşi, Hz. Bilal gibi Habeşli bir köledir. Kızgın çöllerin yakıcı sıcağında kırbaçlanarak çalıştırılan, horlanan, hayvan muamelesi gören bir köle... Özlediği tek şey ise hürriyet... İslâm'ın doğuşu, yayılışı ve özellikle de köleler arasında hızla benimsenmesi Vahşi'yi etkilemez. Onun tek düşüncesi hürriyet... Sevdiği kadının, karşısına dikilip:

"-Hiç zannetme ki Vahşi, hürriyet bizim şu zayıf omuzlarımızla taşıyabileceğimiz bir şey olsun! Hür olduğumuz takdirde her şeyin mesuliyeti omzumuza binecek. Bir lokma ekmek kazanmak için bütün gücümüzü, varsa paramızı harcayacağız, sonra kazandığımızı yiyebilecek miyiz, yiyemeyecek miyiz? Şunun bunun gözü malımızda, bir lokma ekmeğimizde kalacak! Hem düşün, efendilerimiz bizi hem himaye ediyor, hem yedirip içiriyorlar." sözleri de ona tesir etmez.

Vahşi efendisinden söz almıştır. Müşriklerin korkulu rüyası olan Hz. Hamza'yı öldürdüğünde hür olacaktır. Ebû Süfyan'ın karısı Hind de bu verilmiş sözün şahididir.

Vahşi'nin kafasında yer eden tek düşünce Hz. Hamza'yı öldürmek. Uhud harbi Vahşi için ele geçmez bir fırsattır ve Vahşi sinsice yaklaşarak Hz. Hamza'yı şehid eder.

İşte "Uhud'dan Kalan Hatıra" bu olay örgüsü ile başlar ve Uhud'dan itibaren Peygamberimizin vefatına kadar geçen olayları konu edinir.

Vahşi hürdür fakat huzurlu değildir.

Mekke fethedilir. Küfrün elebaşılarından hayatta kalanlar teker teker Müslüman olur. Hatta Vahşi'nin efendisi bile müslüman olanların arasındadır. Fakat Vahşi direnir hakkı anlamamada. Biraz da korkmaktadır, "Ben Hamza'yı öldürdüm beni yaşatmazlar" diye.

Sonunda Hz. Hamza'yı şehid ettiği mızrağını kalbine sokup intihar etmek ister ve arkadaşı Süheyl tarafından engellenir. Hz. Süheyl ona İslâm'ın yüceliğinden, Peygamberimizin, Efendimizin bağışlayıcılığından söz eder ve Vahşi'yi ikna etmeyi başarır. Vahşi gizlice Peygamber Efendimizin huzuruna gelip şehadet getirerek müslüman olur.

Rasûlullah'ın buyruğu kesindir:

"-Beni çok üzmüş bulunuyorsun. Yüzünü bana gösterme."

Peygamber meclisinden uzak kalmak Vahşi için en büyük ceza. "Rasûlullah'dan duyduğum sözler beni bir anda ihtiyarlattı" diyen Vahşi'nin nefsiyle olan hesaplaşması...

Ve bir gün Vahşi, Efendimizin irtihal haberini alır. Olduğu yere düşüveren Vahşi kendine geldiğinde Efendimizin na'şının başına gelerek:

"-Ey zayıfları himaye eden, köleleri hürriyetlerine kavuşturan, ey azgınların burunlarını yerlere sürten yüce Peygamber! Şimdi ben ne olacağım? Vahşi bin Harb.. Şimdi ne işe yarayacağım artık? Yaşayacak mıyım? Sen gittikten sonra benim yaşamama ne sebep kalmıştır? Sana dünyada yüzümü göstermedim. Acaba ahirette de seni iki dünyayı aydınlatan yüzünü görmekten mahrum mu olacağım?

"-Ey mahrumların, muztariblerin, kimsesizlerin şefaatçisi! üzerime and olsun ki canımı dişime takip iğrenç tanrıların putlarının dikildiği yer neresi olursa olsun, gidip cihada katılarak ya bunları yerle bir edeceğim, yahud şehid olup sana kavuşuncaya kadar savaşacağım."

...Ve Vahşi sözünde durur. Başarılı bir üslup ve güzel bir Türkçe ile neşredilen "Uhud'dan Kalan Hatıra" okunmaya ve okutulmaya değer bir eser.



YENİDEN "DİRİLİŞ"

"Her duruşumuz, Allah'ın izniyle bir birikim oldu" diyen Sezai Karakoç Dirilişte tekrar yayın dünyasına döndü.

Diriliş, şair düşünür Sezai Karakoç'la iç içe girmiş bir isim. Necip Fazıl için Büyük Doğu ne ise, Sezai Karakoç içinde Diriliş o.

Tıpkı Büyük Doğu gibi devre devre yayınını sürdüren Diriliş7, dönemin ilk sayısını 25 Temmuz'da yayınladı. Diriliş ilk kez 1960'da yayın hayatına başlamıştı.

Aynı isimde bir de yayınevi bulunan Karakoç'un bugüne kadar yayınlanmış kırka yakın eseri var. Özellikle şair olarak tanınan Karakoç'un düşünce yazıları, deneme, inceleme ve günlük yazıları da üzerinde durulması ve altı çizilerek okunması gereken türden yazılar.

Yedinci dönemde Haftalık olarak yayınlanan Dirilişin fiatı 500 TL. Üç aylık abone ücreti ise 6500 TL. yazışma adresi ise P.K. 1279 Sirkeci-İstanbul

Şeyh Efendi Padişah'a Fazla İltifat Edince

Beşiktaş'tan bir Mevlevîhane bir Nakşî Tekkesi...



5. BEŞİKTAŞ MEVLEVÎHANESİ

Bizim bildiğimiz, daha doğrusu önceleri tarihçesini incelediğimiz Beşiktaş Mevlevîhanesi şimdiki Çırağan Sarayının yerinde bulunuyordu. Sultan Abdülaziz tarafından Sarayın inşasına esas olmak üzere Eyüb Bahariye'ye kandırtılmış, fakat bu nakil esnasında her nedense Dergahın hazîresindeki bazı mevlevî mezarları Sarayın bir mahzeninde aynen muhafaza edilmişti. 1975-76 yıllarında Çırağan Sarayının harabeleri arasında dolaşırken ben bu mahzeni bulmuş, içine girmiş ve söz konusu mezarları da görmüştüm. Sonradan bu mezarlar da nakledildiler.

Aradan yıllar geçti 1985-86 yıllarında Hayrat-ı Şerîfe Defterlerini incelerken (Beyoğlu/Beşiktaş C. l, S. 5) şu kaydı gördüm: "Mahallesi, Beşiktaş Ekmekçibaşı. Cadde ve sokağı, Tarlabaşı İcadiye caddesi. Nev'i, Dergah arsası. Vakfedeni, meçhul. Anılışı, Mevlevihane arsası. Bulunduğu hal,Talimhane meydanı olarak arsa.

Müştemilatı, bir kulübeden ibarettir. Hududu, şarken (doğuşu) Karakolhane sokağı, ğarben Tarlabaşı İcadiye caddesi, cenuben (güneyi) Karakolhane sokağı, şimalen Maçka Kışlası ve Bostan. Mülahazat: Mezkur arsada vaktiyle Mevlevihane mevcud iken Sultan Abdülaziz Han Hazretleri zamanında Mevlevihane Bahariye'ye nakil olunmuş ve arsası el-yevm Talimhane olarak Maçka Kışlasına" katılmıştır.

Zakir (Tabibzade Mehmed) Şükri Efendi'nin "Mecmua-i Tekaya"sına göre Beşiktaş Mevlevîhanesi 1031 H/1621'de Ohrili Hüseyin Paşa tarafından yaptırılmıştır.

"Boğaziçinde Tarih"de Ayverdi, Evliya Çelebi'nin "Semahanesi denize nazır bir fevkani mevlevihanedir ki musanna tavanı kubbe-i lalgun. İstanbul'da ve gayrı diyarda bir misli yoktur" dediği Beşiktaş Mevlevîhanesi'ni istimlak eden padişah, yerine evvela Maçka'da, sonra da Bahariye'de geniş bir arazi ile beraber ihsanda bulunarak mevlevihanenin orada ihyasını sağlamış ise de artık Boğaz sularına bakan bu tarihi binadan, yalnız sarayın altındaki mevlevi kabirleri kalarak, arkasından hatıralar ve hicranlar bırakan bir aziz dost gibi göçüp gitmiştir, der.

Tekke nedir Derviş kimdir sorusuna cevap ararken söz yumağına şöyle bir ilmek atar Ayverdi:

Çeşitli isimler altında fakat aynı ruha, aynı gayeye, aynı yürek yanığına sahib derviş için tekke müşterek terbiyenin, müşterek görgünün, müşterek felsefenin, hikmet arayıcılığın pişirilip kotarıldığı bir ocaktı.

Eğer ehil ellere düşerse, "bin bir gün" çilelerinin çiçekleri arasında "erbaîn"lerle insanın adeta kırk elekte elenip kırk imbikte imbiklendiği, "nefsaniyet" tortularından arındırıldığı bir terbiye ve irfan meydanı, Tekke.

Meydan o meydan ki o görünmez, yakalanmaz benlik kuyusunun içindeki yılan, çıyan, akrep huylu kinlere, kibirlere, yalanlara, dolanlara, fitne fücur ve fesatlara, aynı anda aynı kafanın kıvrımlarında dolaşıp dalaştıkları halde Kuyrukları birbirlerine hiç değmeyen hile ve hurdalara karşı açılan savaş meydanı o meydan!

İşte bu cenge zikir veya mukabele denir. Beşiktaş mevlevihanesinin devran-ı mukabele günü, Çarşamba'ydı.

Beşiktaş Mevlevîhanesinin henüz yıkılmadığı, devrandan el ayak çekmediği yıllarda, bir çarşamba günü, Sultan ikinci Mahmud, üçüncü Selim devrinin büyük mirası Hamamîzade İsmail Dede'nin ferahfeza ayinini dinlemek istiyordu. Devran-ı mukabele günü hasta olmasına rağmen, canım dişine takarak Beşiktaş Mevlevîhanesine gitti.

"Padişahların bir mevlevîhaneyi ziyaret haberi gelince, dergah mensuplarının bütün mevcutları ile saf bağlayıp karşı çıkmaları usuldür. Yalnız şeyh efendi cümle kapışma kadar gelir ve teşrifatı içerden takip eder. Padişahıda, binanın içinde karşılar"dı.

Beşiktaş Mevlevihanesinin o günkü yeni ve genç postnişîni Osman Efendi, posta yeni oturmuşluğun toyluk ve heyecanı içinde manevi otoritesinin gereğini unutarak cümle kapısından çıktı ve padişahın arabasına doğru ilerledi.

Sultan Mahmud, hükümdarlık gururundan üstün tuttuğu haysiyetin bu şekilde bir tür ihlal ve ihmalinden hiç de memnun olmadı ve yanındakilere yavaşça

Eskiden böyle bir usul yoktu. Şeyh Efendiler bizi cümle kapısının içinde karşılarlardı. Acaba biz mi çok büyüdük, yoksa onlar mı çok küçüldü?

O günlerden bu günlere devran öylesine hızlı bir dönüş yaptı ki, bu hız içinde o yavaş sorunun cevabı hala bulunamadı.

6. NECCARZADE NAKŞÎ TEKKESÎ

Kaptan Sinan Paşa'nın 963 H/1555'de Mimar Koca Sinan'a yaptırdığı Beşiktaş Sinan Paşa Camii zarif bir mabeddir. Her mabed bir medeniyeti yaşatır. Mabedlerin çevresinde onunla bütünleşmek suretiyle yer alan Mektebler, Medreseler, Tekkeler, Zaviyeler, Çeşmeler, Sebiller, Şadırvanlar gibi üniteler, mabedin yaşattığı medeniyete vücut veren kültürü seslendirirler.

Sinan Paşa Külliyesi içinde Neccarzade Nakşî ekkesi böyle bir kompozisyondur. Çooook derinlerden, çok çok yükseklerden ses verir.

Sabahın erken ya da gecenin geç saatlerinde sırtınızı haziredeki yaşlı çınara dayar da, geçmişin ve geleceğin derinlikleriniynı anda birleştirip bütünleştiren, tekleştiren, netleştiren seslere kulak verebilirseniz, Nakşî Şeyh Neccarzade Mustafa Rızaeddin Efendi'-nin gönlünden göklere yükselen naz ve niyazı yakalayabilirsiniz:

İlahi ğonca-i maksudu handan eyleyen sensin, Gönül morgun seherler zar ü giryan eyleyen sensin.

Hayal-i Zülf-i dildar ile sahray-ı muhabbetde, Vücuda gelmeden bezm-i siyada sağar ü sahba, Beni meyhane-/ fıtratda sekran eyleyen sensin.

Bir kuşluk vakti kendisin! türbesinde ziyaret ederek bunun ne demeye geldiğin! sormaya kalkarsanız, cevabı şu olabilir:

Şerh-i dil-i mecrühumu takrir ne mümkün?
Sırr-ı safha-i ahvalim! takrir ne mümkün?
Morğ-ı dili sayd eyleyemez dam-ı temayül,
Pabend-i sırr-ı zülfüne zencir ne mümkün?
Makdür-ı zeban olmayan esrar-ı hatadan,
Tevşîh-i fesahat ile ta'bir ne mümkün?
Resm eylemeden hame-i serlevh-ı hakayık,
Ayine-i idrakde tasvir ne mümkün?
Feth olmadan ebvab-ı tılsımat-ı meratib,
Te'vil-1 ekavil ile tefsir ne mümkün?


Hafif yağmurlu kış günlerinde, gecenin geç ya da sabahın erken saatlerinde, Barbaros Bulvannda yayalara geçit veren çelik köprünün üstünde, Barbarostan Yıldıza, Yıldızdan Barbarosa akan, sarıları koşuşan çiğdem ya da gazelyaları, kırmızıları ise gül ve karanfilleri andıran trafik ışıkları arasında etrafınıza şöyle bir bakının; güney batı'nızda bir çay bahçesi göreceksiniz, bir pastahane ve yanında bir Türbe! Sinan Paşa Camii'nin bitişiğinde. İşte orası Neccarzade Nakşî Tekkesi! Bir kısmı yola gitmiş. Orada -sanırım külliye ile yaşıt- ulu bir çınar var. İşte o çınarın altında Neccarzade Şeyh Mustafa Rızaeddin şunlarıda söylemiş:

Ümid-i vuslat gül-i bülbülü gavgaya uğratmış,
Gülü har-ı elem beyhude vaveylaya uğratmış!
Görünce dane-i hal-iyahın dam-ı zülfünde,
Yolun morğ-ı heves vadi-i istiğnaya uğratmış!
Cefay-ı yarden aşık şikayet itmesün n'itsün?
Bu gün va 'd-i visal şikayet itmiş ğam-ı ferdaya uğat-
Piray itmiş çatıca kandil çeşmin şebnem-i hasret,
Efendim fikr-i zülfün sünbülü sevdaya uğratmış!
Rızaya harman-ı maksudu ol yar-/ cefa pîşe,
Şerrar-ı berk ah aşk-ı şeydaya uğramış!


Çok nefis bir "Divan"ı vardır, matbu. Nakşibendî Hoca Ebu Abdullah Seyyid Muhammed Semerkandînin "Muhtasar-ul Velaye"sini tercüme etmiştir. Doğum yılı 1090 H/1679 ölümü 1159 H/1746 Neccarzade ve oğlu Siddık Efendi Celvetiyye'den de icazetliler.

Dergahının devran-ı mukabele günü, Pazar.

Naylon İmam ve Fiilî Tebliğ

Yanılmıyorsam 1974 yılıydı. Diyanet İşleri Başkanlığının Türkiye Merkez Cami İmam-Hatipleri için Bolu Eğitim Merkezi'nde düzenlemiş olduğu hizmet içi eğitim kursuna katılmıştım.

Takriben 20 gün süren bu kursta yaş ortalamaları kırkın üstünde olan İmam-Hatiplilerimizle tanışıp kaynaştım. Bu muhterem şahsiyetler içinde unutulmaz hatıralarla bağlandığım zevatı hala hayırla anıyorum.

Yüklə 1,21 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   6   7   8   9   10   11   12   13   ...   27




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin