İkinci Bölüm Vakti Gözetleme Hususunda
Ey aziz! Sen de mümkün olduğu kadar bu münacat vaktini ganimet bil. Kalbi adaplarına riayet et ve kalbine uhrevi ebedi hayat sebebinin, nefsani faziletler kaynağının, sonsuz yücelikler sermayesinin Hak ile ünsiyet ve münacat sayesinde hasıl olduğunu anlat. Özellikle de Hakk’ın celal ve cemal eliyle ruhani macundan yapılmış olan, bütün ibadetlerden daha kapsamlı ve kamil olan namaza dikkat et. O halde vakitleri mümkün mertebe gözetle, fazilet vakitlerini seç ki onda diğer vakitlerde olmayan bir nuraniyet vardır. Kalbinin meşguliyetlerini o zamanlar azalt, hatta kesip at. Bu da zamanlarını belirlemen, ebedi hayatını üstlenen namaz için belli bir vakit tayin etmen, o vakitte başka işlerle uğraşmaman ve kalbini başka şeylere bağlamamanla mümkündür. Namazı diğer işlerinle çatıştırma ki kalbin rahat ve hazır olsun.
Şimdi de gerektiği kadarıyla Masumlar’ın (a.s) halleri hakkında nakledilen hadisleri zikredelim ki o yüce insanların haletleri hakkında tefekkürden bir uyanma hasıl olsun. Belki de böylece kalp; vaktin azametini, önemini ve makamın büyüklüğünü idrak eder ve gaflet uykusundan uyanır.
Allah Resulünün bazı hanımlarından şöyle nakledilmiştir: “Allah resulü bizimle sohbet ediyordu, biz de onunla konuşuyorduk. Namaz vakti geldiğinde adeta onu tanımıyorduk, o da artık bizi tanımıyordu. Bu her şeyden kopup Allah’a bağlandığı hasebiyleydi.” 1 Hakeza Müminlerin Emiri’nden (a.s) rivayet edildiği üzere namaz vakti girdiğinde Müminlerin Emiri kıvranıyor ve titriyordu. Ona şöyle arzettiler: Ey Müminlerin Emiri! Sende gördüğümüz bu hal nedir?” O şöyle buyurmuştur: “Allah-u Teala’nın, “Emaneti göklere ve yerlere sundum, onlar onu yüklenmekten çekindiler ve korktular” diye buyurduğu emaneti yüklenme vakti geldi.”2 Seyyid İbn-i Tavus (kuddise sırrıhu) Felah’us Sahil adlı kitabında naklettiği üzere İmam Hüseyin (a.s) abdest aldığı zaman rengi değişiyor ve eklem yerleri titriyordu. Sebebini sorduklarında ise o şöyle buyurdu: “Arş sahibinin iki eli arasında kimsenin renginin sararması ve eklem yerlerinin titremesi gerekir.” 3
İmam Hasan’dan (a.s) da aynı şekilde nakledilmiştir.4 İmam Seccad’dan (a.s) rivayet edildiği üzere abdest aldığında rengi sararıyordu. Kendisine, “abdest aldığında sende gördüğümüz bu hal nedir?” diye sorduklarında şöyle buyurmuştur: “Kimin iki eli arasıda durduğumu görmüyor musunuz?”1
Biz de eğer bir miktar düşünecek ve örtülü kalbimize; namaz vakitlerinin zülcelal hazretlerinin mukaddes dergahında huzur vakti olduğunu, melikul müluk ve mutlak azim olan Hak Teala’nın zayıf ve naçiz kulunu kendisiyle münacata çağırdığını, ebedi saadetler, mutluluk ve daimi huzura kavuşmak için kendi yücelik diyarına girmesine izin verdiğini anlatacak olursak, namaz vaktinin girişinden marifetimiz miktarınca mutluluğa kapılırdık. Eğer kalbimiz, azamet ve makam büyüklüğünü azamet anlayışı miktarınca hissedecek olursa, korku ve haşyet hasıl olur. Evliyanın kalpleri ve haletleri farklı olduğu için de, lütfi ve kahri tecelliler ile azamet ve rahmet hissi hasebiyle, bazen mülakat şevki ile cemal ve rahmet hissi onları mutluluğa ve sevince boğmaktadır ve dolayısıyla da: “Ey Bilal! Bizi rahatlat”2 demektedirler: Mevlana da Mesnevi’de şöyle demektedir: “Can kemaldir, nidası da kemaldir, Mustafa, “Ey Bilal bizi rahatlat” demektedir.
Bazen de saltanat, kahır ve azametle tecelli, bunları kendinden geçirmekte, korku ve titremeye düşürmektedir.
Özetle ey zayıf kul! Vakitlerin kalbi adabı; kendini dünya ve ahiretin malikinin huzuruna girmek ve yüce Hak Teala ile konuşmak için hazırlamandır. O halde kendi zaafına, çaresizliğine, zilletine ve fakirliğine bir göz at. Mürsel peygamberlerin ve mukarreb meleklerin, azamet dergahında kendinden geçtikleri; acziyet, meskenet ve zillet izharında bulundukları azameti yüce mukaddes zatın Kibriya, celal, yücelik ve azametine bir bak. Buna baktığın ve kalbine anlattığın zaman da kalp korkuya kapılır, kendini ve ibadetlerini naçiz sayarsın. Rahmet genişliğine, kemaline ve Mukaddes Zat’ın rahmaniyet ihatasına bak ki zayıf kulun bütün pisliklerine ve çaresizliğine rağmen mukaddes dergahına girmesine izin vermiştir. Onu melekler göndererek, semavi kitaplar indirerek ve mürsel peygamberler yollayarak ünsiyet meclisine davet etmiştir. Oysa, bu çaresiz mümkün varlığın geçmiş bir kabiliyeti de bulunmamaktadır. Aynı zamanda Allah korusun bu davet için ne Allah’a, ne meleklerine ve ne de peygamberlere bir fayda da düşünülemez. Mutlaka bu teveccüh ile bir ünsiyet hasıl olur. Korku ve ümit hissedilir. Dolayısıyla korku, ümit, rağbet adımlarıyla kendini huzura girmeye hazırla. Huzurun vaktini ve gereklerini temin et ve bunun başlıcası da huzura utanan bir kalp, korkan bir yürek, zillet, zayıflık ve çaresizlik hissiyle girmendir. Kendini asla bu huzura layık görmemen, ibadet ve ubudiyete müstahak saymamandır. İbadet ve ubudiyete giriş iznini sadece kudreti yüce Hz. Ahadiyyet’in lütuf ve rahmet genişliğinden bilmendir ve eğer zilletini göz önüne alır, ruh ve kalbin, Hakk’ın Mukaddes Zat’ı için tevazu gösterir, kendini ve ubudiyetini değersiz kabul eder ve naçiz görürsen, Hak Teala da sana lütfeder, seni yüceltir ve sana yüceliklerini giydirir.
Beşinci Maksat Yönelmenin Bazı Adabı Hakkındadır ve Onda da İki Bölüm Vardır Birinci Bölüm Yönelişin Toplu Sırrı Hakkındadır
Bil ki istikbal ve yönelmenin zahiri iki şeyden oluşmaktadır. Birincisi mukaddemi ve öncüldür ve o da zahiri yüzü, bütün dağınık cihetlerden çevirmektir. Diğeri ise nefsidir ve o da şehirlerin ve yeryüzünün merkezi konumundaki Kabe’ye yüzü ile yönelmek konumundadır. Bu suretin de bir batını ve batının da bir sırrı ve hatta sırları vardır. Gaybî sırların sahipleri, ruhun batınını gayb ve şahadet kesretlerinin dağınık yönlerinden çevirmekte, ruh sırrının yüzünü hiçbir eşyaya bağlamamakta, bütün kesretleri toplu birlik sırrında fani kılmaktadır. Bu ruhsal sır kalbe inince, Hak Teala, isimsel birlik makamı olan en büyük ismi ile kalpte zuhur eder. İsimsel kesretler en büyük isimde fani ve yok olur. Kalbin yönü bu makamda ism-i azama doğru olur. Mülk zahiri ile zuhur eden kalbin batınından başkasını fani etme şekli, mülk aleminin doğu ve batısından yüz çevirmektir. Birlik makamına teveccühün şekli ise, yerde Allah’ın eli olan yeryüzünün genişleme merkezine teveccühtür.
Zahirden batına doğru seyreden ve açıktan gizliye doğru ilerleyen Allah sâliki ise bu yeryüzü bereketleri merkezine zahiri teveccühü ve dağınık yönlere yönelmeyi terketmeyi kalbi haletlerine vesile kılmalı ve anlamsız suret ile yetinmemelidir. Hazret-i Hakk’ın teveccüh merkezi olan kalbini, hakiki putlar olan dağınık yönlerden çevirerek yer ve göklerin bereket kaynakları olan hakikat kıblesine yöneltmelidir. Gayriyyet ve gayri yolunu ortadan kaldırmalıdır ki, “yüzümü gökleri ve yeri yaratana çevirdim”1 sırrına biraz da olsun ulaşabilsin, isimsel gayb aleminin tecellileri kalbinde bir örnek vücuda getirsin. Dağınık kesretler ve yönler ilahi nur ile yansın, Hak Teala elinden tutsun, kalp batınından küçük ve büyük putları velayet eliyle yıksın. Bu hikayenin sonu yoktur. Geçelim, geçelim.
Dostları ilə paylaş: |