Rahman ve Rahim Olan Allah’ın Adıyla Orijinal adı: Adab’us Salat Merhum İmam Humeyni (r a) Yayımlayan: İmam Humeyni’nin (r a) Eserlerini



Yüklə 1,26 Mb.
səhifə26/68
tarix27.07.2018
ölçüsü1,26 Mb.
#60516
1   ...   22   23   24   25   26   27   28   29   ...   68

İrfani Bir Nükte


İlel’uş Şerayi’de yer alan ve mirac namazını açıklayan bir hadiste de yer aldığı üzere Resulullah (s.a.a) Rabbu’l İzzet tarafından nazil olan nurdan bir mahfe ile Cebrail’in eşliğinde göğe yükselince ve üçüncü göğe vardığında melekler kaçıştılar, secdeye kapandılar, tesbih ettiler ve Cebrail şöyle dedi: Eşhedu enne Muhammeden Resulullah, Eşhedu enne Muhammeden Resulullah” Bunun üzerine melekler toplandılar, Müminlerin Emiri’nin (a.s) halini sordular. Böylece gök kapıları açıldı, Peygamber dördüncü kata yükseldi. Orada Allah’ın melekleri bir şey demediler. Daha sonra gök kapıları açıldı, melekler toplandı Cebrail kametin diğer sözlerini ifade buyurdu.”1

Ayyaşi Tefsir'inde de bu anlamda hadisler rivayet edilmiştir. Bu hadisten de anlaşıldığı üzere göklerdeki hiçbir melek Ahmedî cemali müşahedeye güç yetiremedi, o mukaddes nuru görünce secdeye kapandılar, dağıldılar, mutlak Hakk’ın nurunu gördüklerini sandılar, ezan ve kametin sözleriyle ise üns makamına geri döndüler. Göklerin kapıları açıldı ve örtüler kalktı.

Dolayısıyla sâlik kimse bu şahadetler vasıtasıyla örtülerden ve risalete şehadette bulunarak yaratışsal özdek örtüsünden tümüyle dışarı çıkmalıdır. Zira yaratıkların en şereflisi olan Peygamber için sabit kıldığı risalet makamı, mutlak fena ve tam istiklalsizlik makamıdır. Zira son mutlak risalet, berzahi ilahi büyük hilafettir. Bu hilafet; zuhur, tecelli, tekvin ve teşride hilafettir. Halifenin kendinden hiç bir bağımsızlığı ve özdeği olmamalıdır. Aksi taktirde hilafet asalete dönüşür ve bu da varlıklardan hiç birisi için mümkün değildir. O halde Allah’a doğru sülûk eden kimse Ahmedî büyük hilafet makamını kalbinin ve ruhunun batınına ulaştırmalı, onun vasıtasıyla hicapları yırtmalı, yaratışsal örtüden tümüyle çıkmalıdır. Böylece bütün gök kapıları ona açılacak ve maksadına örtüsüz olarak nail olacaktır.

Fıkhi Bir Detay ve İrfani Bir İlke


Muteber olmayan bazı rivayetlerde yer aldığına göre ezanda risalete şehadetten sonra “eşhedu enne aliyyen veliyullah” denmelidir. Bazı rivayetlerde ise “eşhedu enne aliyyen Emir'el Mu’minin Hakk’a” denmelidir. Diğer bazılarında ise şöyle yer almıştır: “Muhammed ve al-i Muhammed heyr'ul beriyyeh” Şeyh Saduk (r.a) bu rivayetleri muteber görmemiş ve tekzib etmiştir.”1 Alimler arasında meşhur olduğuna göre bu rivayetlere itimat edilmemektedir. Bazı muhaddisler ise onu sünnet delillerinde müsamaha göstererek müstahap saymışlardır ve bu görüş doğrudan uzak bir görüş değildir. Gerçi mutlak yakınlık maksadıyla söylemek daha evla ve ihtiyata yakındır. Zira, risalete şehadetten sonra velayet ve müminlerin imametine şehadet müstehaptır. Nitekim İhticab hadisinde de yer aldığı üzere Kasım b. Muaviye şöyle demiştir: “İmam Sadık’a (a.s) şöyle arzettim: “Ehl-i sünnetin mirac hadisinde naklettiği üzere Resulullah (s.a.a) Mirac’a götürüldüğünde Arş’ın üzerinde şöyle yazıldığını görmüştür: “Lailahe illallah, Muhammed Resulullah, Ebu Bekr Sıddık” İmam şöyle buyurdu: “Subhanelleh onlar her şeyi değiştirmişlerdir, hatta bunu bile.” Kasım b. Muaviye, “Evet” deyince de İmam şöyle buyurmuştur: “Aziz ve celil olan Allah Arşını yaratınca onun üzerine şöyle yazmıştır: “Lailahe illallah, Muhammed Resulullah, Aliyyen Emir'el Müminin” Böylece bu kelimelerin suya, kürsüye, levhaya, İsrafil’in alnına Cebrail’in iki kanadına, göklerin ve yerlerin etrafına, dağların başına, güneşin ve ayın üzerine yazılmasını zikretmiştir.” İmam daha sonra şöyle buyurmuştur: “Sizden birisi Lailahe İllallah, Muhammeden Resulullah” dedikten sonra şöyle desin: “Aliyyen Emir’ul Müminin” 2 Özetle bu zikr-i şerif mutlaka risalete şehadetten sonra müstahaptır. Ezanın bölümlerinde ise özellikle müstahap olması uzak bir görüş değildir. Gerçi büyük alimlerin bu rivayetleri tekzip etmesi sebebiyle bu cümleyi ezanın hususiyetleri olarak değil, mutlak gurbet maksadıyla söylemek ihtiyata daha yakındır.

Bu kelimelerin yüce arştan yeryüzüne kadar herşeyin üzerine yazılmasının irfani nüktesi ise, hilafet ve velayetin hakikatinin uluhiyetin zuhuru oluşudur ve o da vücudun aslı ve kemalidir. Varlıktan nasibi olan her mevcudun velayet ve hilafetin hakikati olan uluhiyetin hakikati ve zuhurundan nasibi vardır. Bu ilahi latife gayb aleminden şahadet alemine kadar bütün varlıkların alnına yazılmıştır. O ilahi latife; geniş vücudun, rahman nefsinin ve kendisi sebebiyle yaratılan hakkın hakikatidir ve bizzat son hilafetin ve alevi mutlak velayetin batınıdır. Bu açıdan arif şeyh Şehabadi (dame zilluhu) şöyle buyurmuştur: “Velayete şehadet de, risalete şahadette gizlidir. Zira velayet risaletin batınıdır” Yazar ise şöyle diyor: “Uluhiyete şehadette de her iki şahadet toplu olarak gizlidir, risalete şehadette de o iki şahadet gizlidir. Nitekim velayete şehadette de o diğer iki şahadet gizlidir. Başta da sonda da hamd Allah’a mahsustur.



Beşinci Bölüm

Hayyaalatın Bazı Adabı Hakkında


Allah’a doğru sülûk eden kimse, tekbirlerle Hak Teala’nın nitelendirmekten daha yüce olduğunu ilan edince, uluhiyete şehadetle de tavsif ve tahmidi (nitelendirmek ve hamdetmeyi), hatta her etkiyi Hak’ta münhasır kılınca, kendisini işe koyulma liyakatinden uzak kılınca, risalet ve velayet şehadetiyle arkadaş seçince ve hilafet ve velayetin mukaddes makamına sarılınca –Nitekim şöyle denilmiştir: “Önce arkadaş, sonra yol1- açık bir ifadeyle mülki ve melekuti kuvvelerini namaz için hazırlamalı ve onları, “hayya ale's selat” diyerek huzura davet etmelidir. Bunun tekrarı da tam bir uyandırma içindir. Veya biri dahilî memleket kuvveleri içindir, diğeri ise haricî memleket kuvveleri için. Zira onlar da bu yolculukta sâlik insan ile birliktedir. Nitekim buna işaret edilmiştir ve ileride de zikredilecektir.

Bu makamda sâlikin adabından biri de kuvvelerine ve kalbinin batınına bunu anlatmasıdır. Böylece kendini onun için hazırlar. Zahiri ve manevi adabına tümüyle riayet eder. Ondan sonra da namazın sırrını ve neticesini, “hayyaalel felah ve hayyaalel heyr’il amel” diyerek özetle ilan eder, böylece fıtratını uyandırır. Zira kurtuluş mutlak saadettir. Bütün insanların fıtratı ise mutlak saadete aşıktır. Zira fıtrat kemali ve rahatlığı talep etmektedir. Saadetin hakikati ise mutlak kemal ve mutlak rahatlıktır ve o da amellerin en hayırlısı olan namazda kalben, zuhuren ve batınen hasıl olur. Zira namaz suret ve zahir açısından büyük ve kapsamlı bir zikirdir ve bütün ilahi işleri kapsayan ism-i azama övgüdür. Bu açıdan ezan ve kamet Allah ile başlamakta ve O’nunla bitmektedir. Allah-u Ekber namazın bütün hal ve intikallerinde tekrarlanmaktadır. Evliyanın göz nuru olan üç tevhit namazda hasıl olmaktadır. Namazda mutlak fenanın sureti ve tam rücu hali karışıktır. Batın ve hakikat hasebiyle Hakk’a yakınlık miracıdır. Mutlak cemilin celaline ulaşma hakikatidir. O mukaddes zatta fenaya ermektir ve fıtrat O’na aşıktır. Tam itminan, mutlak rahatlık ve tam akli saadet onunla hasıl olmaktadır: “Bilin ki kalpler Allah’ın zikriyle itminane erer.” 1

O halde Allah’ın fena makamına ulaşma, vücubi sonsuz denize bağlanma, ezel cemalini müşahade etme ve mutlak nur denizine gömülmek olan mutlak kemal, namazda hasıl olmaktadır. Mutlak rahatlık tam istirahat ve kamil itminan de namazda ortaya çıkmakta ve saadetin iki rüknü hasıl olmaktadır. O halde namaz mutlak kurtuluştur ve amellerin en hayırlısıdır. Sâlik kimse bu ilahi latifeyi tekrar ederek ve tam bir şekilde anarak kalbine anlatmalı, fıtratını uyandırmalıdır. Kalbe girdikten sonra da fıtrat, saadet ve kemali talep etme sebebiyle ona önem verecek, onu koruyacak ve gözetleyecektir. Onların tekrarında da daha önce söylenen nükteler vardır.

Sâlik kimse bu makama ulaşınca, huzura vardığını ilan eder: “Kad kamet'is selat”

Böylece sâlik kimse kendini vücud alemlerinin, Malik’ul Müluk'un, Sultan'us Selatin'in ve mutlak azimin huzurunda olduğunu görmelidir. Kalbine tümü imkani kusurlara dönen huzur tehlikelerini anlatmalıdır. Utanarak, görevini yapmamaktan haya ederek, korku ve ümit adımıyla girmeli, kerim olan zata bağlanmalı, kendini azık ve binek sahibi görmemeli, kalbini esenlikten boş görmeli, amelini iyiliklerden kabul etmemeli ve değer vermemelidir. Eğer bu hal kalbinde güçlenirse, inayete mazhar olması ümit edilir: “Yoksa, darda kalana, kendisine yakardığı zaman karşılık veren, başındaki sıkıntıyı gideren mi?” 1


Yüklə 1,26 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   22   23   24   25   26   27   28   29   ...   68




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin