Râhatoğlu ve vakfiyesi Doç. Dr. İsmet kayaoğlu I- rükneddin hattâb ve râhatoğullari ailesi


TOPKAPI SARAYI MÜZESİ KÜTÜPHANESİ VE KÜTÜPHANE KOLEKSİYONLARI İLE İSTANBUL KÜTÜPHANELERİ HAKKINDA YERLİ - YABANCI KAYNAKLAR BİBLİYOGRAFYASI



Yüklə 2,97 Mb.
səhifə40/42
tarix29.11.2018
ölçüsü2,97 Mb.
#85079
1   ...   34   35   36   37   38   39   40   41   42

TOPKAPI SARAYI MÜZESİ KÜTÜPHANESİ VE KÜTÜPHANE KOLEKSİYONLARI İLE İSTANBUL KÜTÜPHANELERİ HAKKINDA YERLİ - YABANCI KAYNAKLAR BİBLİYOGRAFYASI

İsmet BİNARK

Müze kütüphanelerinden olan İstanbul'daki Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi, saray dahilinde ayrı ayrı binalarda bulunan Yeni Kütüphane (Ağalar Camii ve III. Ahmet (Enderûn Kütüphanesi) adlı iki kütüphaneden meydana gelmiştir.

Yeni Kütüphane, 1925 yılında Ağalar Camii içerisinde, binanın restore edilmesinden sonra, sarayın muhtelif köşk ve odalarından buraya nakledilen dağınık kitaplıklardan teşekkül etmiştir.

Yeni Kütüphane'ye nakledilen kitaplıklar; Revan Köşkü, Hazine Kitaplığı, Bağdat Köşkü, Sultan Mehmed Reşad (V. Mehmed) ve Tiryal Hanım Kitaplığı, Emanet Hazinesi Kitaplığı, Medine Kitaplığı ve Koğuşlar Kitaplığı'dır. Buna kütüphanenin kurulmasından sonra, satın alma ve bağış yoluyla gelen kitaplardan kurulan Yeniler -Yeni Gelen Yazmalar - Kitaplığı'nı da ilâve etmek gerekir.

Yeni Kütüphane'ye bağlı olan III. Ahmed Kütüphanesi ise, H. 1131 (M. 1719) tarihinde kurulmuştur.

Yaklaşık on sekiz bine yakın, bir yazma koleksiyonunun yer aldığı Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi, koleksiyonlarındaki eserlerin muhteva, sanat değeri ve paha biçilmez kıymeti yönünden, Türkiye'nin en zengin yazmalar koleksiyonuna sahip bir ihtisas kütüphanesidir.

Bu koleksiyona, bugün Yeniler -Yeni Gelen Yazmalar - Kitaplığı'na bağlı olan Güzel Yazılar Bölümü ile; müze personelinin, yerli ve yabancı araştırmaları sırasında başvurdukları, aşağı-yukarı dört bine yakın eser ihtiva eden Yeni Gelen Basmalar Kitaplığı'nı da ilâve edersek, şüphesiz bu koleksiyonun değeri daha da artacaktır.

Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi koleksiyonlarında yer alan eserler, muhtevaların yanı sıra, sahip olduk-

ları tezhib, minyatür, cilt ve diğer kitap sanatları yönünden de eşsiz bir sanat hazinesidirler.

Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi'ni tanıtmağa geçmeden önce, kısaca Topkapı Sarayı'nın kendisinden söz etmek istiyoruz.

Topkapı Sarayı İstanbul'un en güzel yerinde, Karadeniz Boğazı'nın karşısında ve liman girişinde inşa edilmiştir. Bir yarımada üzerinde ihtişamla yükselen sarayın kurulduğu toprak parçası, Osmanlı Padişahlarının beşyüz yıllık tarihî ikametgâhlarına nispetle Sarayburnu adını taşımaktadır.

Önceleri Sarây-ı Cedid-i Âmire adı ile anılan saraya, daha sonra Yeni Saray ve son olarak da, Topkapı Sarayı adı verilmiştir. Bunun sebebi, sarayın deniz tarafında bulunan bir kapısının Topkapı diye adlandırılmış olmasıdır.

Yeni Saray'ın inşaatına H. 870 (M. 1465)'de başlanmış, H. 883 (M. 1478)'de tamamlanmıştır. Millî mimarîmizde âbide eser olarak yer alan sarayın temeli, Fâtih Sultan Mehmed tarafından atılmıştır. Sarayın Bâb-ı Hümâyûn adı verilen ve şehre açılan büyük merasim kapısı üzerindeki kitabede bulunan tarih de, H. 883 Ramazan ayını göstermektedir.

Topkapı Sarayı'na son bina XIX. yüzyıl ortalarında Abdülmecid tarafından ilâve ettirilmiştir. Saray muhtelif devirlerin, devrine mahsus zevk ve özellikleri ile adetâ bir mimarî mozayik görünümündedir.

Topkapı Sarayı'nın temelinin İstanbul Fâtihi tarafından atıldığını ifade etmiştik. Bir Türk beldesi olarak azîz İstanbul'u bizlere hediye eden, bir tarih devresini kapayarak, insanlığa aydınlık bir devrin müjdesini getiren Fâtih Sultan Mehmed Han Hazretleri'ni, sadece sefer ve zafer hikâyeleri ile değil, bu hikâyelerin derunî sebepleri, bu sebeplerde saklı millî ve manevî sırlar ve hareket noktaları ile değerlendirmek gerekmektedir.

İstanbul'un büyük Fâtih'i Sultan Mehmed Han, bir kumandan, bir devlet adamı olduğu kadar, ilim ve sanat meydanlarında da at koşturmuş, adâlet, ilim, irfan ve doğruluk gibi en değerli kıymet hükümlerini başına taç etmiş, kitleye fazilet örneği olmuş ve şahsiyet binası bu temeller üzerine inşa edilmiş bir fikir, sanat ve gönül adamıdır.

Fâtih'i sadece ruhundaki üstün cihangirlik ihtirası ile değerlendirmek, O'nu tek bir cepheden tahlile kalkışmak şüphesiz hem eksik, hem de yanlış olur. Fâtih'in şahsiyetinin muvazeneli olgunluğunu şekillendiren, ecdadından ve yetiştiği muhitten tevarüs ettiği millî ve manevî sırlarla bezenmiş üstün meziyetler, yapıcılık kudret ve kuvveti, teşkilâtçılık istidadı gibi hasletlerdir.

Yerli - yabancı tarihçilerin ortaya koyduğu gibi, dünya tarihinin en büyük hâdiseleri arasında yer alan İstanbul'un fethi, hâdise olarak azametli olduğu gibi, özellikle neticeleri ve devam eden tesirleri itibariyle çok büyüktür. İstanbul'un fethi, İslâm âleminin sekiz yüz, Anadolu Türklüğünün ise dört yüz yıllık emeli, yüksek arzusu olmuştur. Bu emel ve arzunun tek bir irade halinde sembolleştirme şerefi ise Fâtih Hazretlerine nasip olmuştur.

İstanbul'un fethi hâdisesi, sadece bir şehrin zaptı değil, kaybolmuş, sükût etmiş bir nizam ve medeniyet yerine; üstün bir nizam, kültür ve medeniyet iradesinin hâkim kılınmasıdır.

İstanbul'un fethinden sonra, ilim, irfan ve sanat yolunda ileri hamleler yapan Fâtih, ilim ve kültürü tahtının himayesi altına almıştır. İstanbul'un fethini müteakip, parlak kültürlerden birine beşik teşkil etmiş XI yüzyıllık Bizans şehrini, İslâm âleminin en muhteşem bir ilim ve sanat merkezi haline getirmek için büyük gayretler sarf etmiş; mimarî, hat, tezhib, cild ve diğer bütün güzel sanat kolları ile, kendine has hususiyetlere sahip bir devrin açılmasına ve devamına sebep olmuştur.



Resim 1: Bab-ı Selam (Topkapı Sarayı Müzesi)

Fâtih'in mimarî sahada, İstanbul'da inşa ettirdiği ilk saray, Saray-ı atik-ı mâmure'de denilen, Eski Saray'dır. Bu ve benzeri eserler, çekiç seslerinin, gaza tekbirleri ve zafer naraları, kılıç ve nal şakırtılarıyla yarıştığı bir devrin açılmasına ve devamına sebep olmuştur.



Yeni Saray'ın inşaasının müteakip, Eski Saray bir önceki harem mensuplarının çıkarıldığı yer; Yeni Saray ise, padişahların devamlı oturduğu bir ikâmetgâh olmuştur.

Padişahların hareme kapandığı devirlerde başlayan an'aneye göre; bir padişah ölünce veya yerine kardeşi geçince, eski padişahın haremi Eski Saray'a nakledilir ve orada itina ile mahfuz tutulurdu. Aynı günlerde, yeni padişahın Eski Saray'da mahfuz olarak yaşayan validesi, parlak bir alayla oradan çıkarılır, Yeni Saray'a getirilir, vaktiyle kocası zamanında gördüğü ikbâle bu defa oğul devrinde tekrar kavuşurdu. Her cülusta1 bu an'anenin hükmü iki yüz yıldan fazla devam etmiştir. Bu an'ane ancak 1826'da, Vak'a-i Hayriyye'de2 sona ermiş ve Eski Saray, Seraskerlik3 makamına tahsis edilmiştir. Abdülâziz devrinde, Müşir Namık Paşa bu binaları tamamen ortadan kaldırarak Bâb-ı Seraskerî'yi inşa ettirilmiştir. Bu değişiklikler yüzünden Fâtih'in İstanbul'da inşa ettirdiği bu ilk saraydan, kitaplarda okuduğumuz tasvirlerinin dışında başka bir şey kalmamıştır.

Bu arada, Bayramlarda bayramın üçüncü günü, padişahların Eski Saray'a gelerek oradaki kadın ve ağaların tebriklerini kabul ile bayramlaşmalarının da âdet olduğunu belirtelim.

Topkapı Sarayı’nı, şehirden bir kale duvarı ayırmaktadır. Söz konusu duvarın deniz kenarındaki kısmı, Bizans surlarının bir parçasıdır. Bunun dışında kalan kısım ise, Fâtih tarafından yaptırılmıştır. Bundan dolayı adı tarihî kaynaklarda Sûru Hâkaanî diye geçer.

Şehirden kale duvarı ile ayrılmış olan saray, üç büyük kısımdan ibarettir. Bunlar, bugün Dış Saray diye bilinen Birûn, İç Saray (Enderûn) ve Harem (Harem-i Hûmâyûn)'dur.



Dış Saray (Birûn), sarayın yayıldığı alanda en geniş sahayı işgal etmektedir. Saray hizmetkârları ile, padişahın emrindeki saray muhafız kıt'alarının işgal ettikleri yerdir. Saray hastahanesi, mutfak, ahırlar, kayıkhaneler, erzak ve odun ambarları bu kısım içerisinde yer almıştır.

İç Saray (Enderûn-ı Hümâyûn), padişahların sarayda harem dışında günlük hayatlarını geçirdikleri yerdir.

Harem (Harem-i Hümâyûn) ise; adından da anlaşılacağı üzere, sarayın harem kısımdır. Sayısız daire, salon ve iç avlulardan ibarettir.

Cumhuriyetin ilânından sonra, Topkapı Sarayı, sanat değeri ve kıymeti paha biçilmez millî sanat hazinelerimizin teşhir edildiği bir müze haline getirilmiştir. Topkapı Sarayı, bugün beş asırlık Osmanlı - Türk tarihinin adetâ canlı bir panoramasıdır.

Yahya Kemal, «Bazı yerler vardır ki rûh eser derler ...» diyor. Ve devam ediyor «.. Topkapı Sarayı'nda bir gün geçiren insan, bu sözün kuvvetini derinde derine duyar.»4

*

Yeni Kütüphane (Ağalar Camii):

İç Saray (Enderûn)'da üçüncü avluda, III. Ahmed Kütüphanesi'nin yanı başında yer alan bina, XV. yüzyılda Fâtih Sultan Mehmed tarafından Enderûn Ağalanı'nın5 ve Küçük Oda

____________________________________________________________________________



1 Bir şehzâdenin tahta geçmesidir ki; «Cülûs-ı hümâyûn-ı hazret-i pâdşâhî» tâbir olunur.

2 Yeniçeri Ocağı'nın kaldırılması münasebetiyle kullanılmış bir tâbirdir.

3 Millî Savunma Bakanlığı.

4 Yahya Kemal: Aziz İstanbul. İstanbul, 1964. 49. s.

5 Enderûn, Osmanlı Sarayı'nın iç teşkilâtına verilen addır. «Enderûn-ı Hümâyûn» da denir. Enderûn Ağaları ise, padişah hizmetinde bulunanlardır. Kendileri için «İç Ağaları» tâbiri de kullanılmıştır. Ancak sarayda padişah hizmetinde bulunan «Saray Ağaları» da vardır. Enderûn Ağaları, devşirilen Hıristiyan çocukları arasından terbiye edilerek yetiştirilen saraylılardır.

Resim 2: Bab-ı Hümâyun (Topkapı Sarayı Müzesi)

Resim 3: Bab-ı Saâde (Akağalar - Topkapı Sarayı Müzesi)

Mektebi'ne mensup ağaların namaz kılmaları için yapılmıştır. Bunun için Ağalar Camii ve Küçük Oda Mescidi diye de anılır. Sarayın müze haline getirilmesinden sonra, namaz kılacak cemaatin kalmaması üzerine, 1925 yılında restore edilerek, kütüphane haline getirilmiştir.

Bina ilk tamiri XVII. yüzyılda görmüş ve Türk çiniciliğinin en güzel örnekleriyle tezyin edilmiştir.

Sarayın müze haline getirilmesinden sonra, III. Ahmed Kütüphanesi hariç, Topkapı Sarayı'nın çeşitli köşk ve dairelerinde bulunan kitaplar ve yazı levhaları Yeni Kütüphane'de toplanmıştır.

Binanın (Camiin) sağ tarafında, Kuşhane6 Meydanı'na bakan ufak giriş yeri, bugün yazı levhalarının teşhir edildiği yer olarak kullanılmaktadır. Okuma salonu olarak kullanılan ufak mescid, XVIII. yüzyılda ilâve edilmiştir.

Yeni Kütüphane'ye nakledilmiş kitaplıklar şunlardır:



Revan Köşkü Kitaplığı:

IV. Sultan Murad tarafından yaptırılmış olan bu köşk, adını Sultan Murad'ın Revan Seferi'nden almıştır. Revan Odası ve Has Oda Kitaplığı adları ile de anılır. I. Sultan Mahmud'un H. 1146 (M. 1733) da kurduğu kitaplığa, daha sonra III. Osman ve III. Mustafa tarafından da kitap konmuştur. Bu kitaplıktaki eserlerde üç padişahın vakıf mühürlerinin bulunduğu 2083 adet eserin çoğunluğunu din, edebiyat ve tarih konulu kitaplar teşkil etmektedir. Koleksiyonun bir diğer özelliği de, tezhib, hat ve minyatür sanatları yönünden dikkat çekici olmasıdır.

Tarihî hâdiselerle beraber, padişahların şemâilinden (huy, tabiat, ahlâk) bahseden ve onların resimlerini de ihtiva eden Seyyid Lokman7ın Kıyafet ül-İnsaniyye fi Şemâil il-Osmaniyye adlı eseri ile, Mükerrer 738 No. da kayıtlı Türk tezhib sanatının en güzel örneklerinden Muhibbî Divanı bu koleksiyon içerisindedir.

Yazıcıoğlu Ali'nin Târih-i Âl-i Selçuk8 adlı tarih kitabı ile, Gelibolulu Mustafa Âli9 nin on iki eseri de yine bu kitaplıktadır.

Nev'i-zade Atayî'nin10 minyatürlü Hamse'si, Şeyhi'nin11 Hüsrev ü Şirin’i ve şuera tezkirelerinin12 başlıcaları olan Lâtifî Tezkiresi13, Ahdî'nin Gülşen-i Şuera'sı14, Aşık Çelebi'nin

____________________________________________________________________________



6 Kuşhane; Kuşhane Matbahı : Sarayda padişahların şahsına mahsus yemeklerin piştiği mutfaktır. «Matbah-ı Âmire», «Matbah-ı Hümâyûn» da denmiştir.

7 Seyyid Lokman (ö. 1601): III. Murad devri tarihçilerinden ve ressamlarındandır. Sarayda hoca ve şehnâmeci idi. Öteki eserleri; «Hünernâme», «Selimşahnâme», «Şehinşahnâme», «Zafernâme» ve «Tomar» dır. Şâir olduğundan eserlerinin bir kısmı manzumdur.

8 «Târih-i Âl-i Selçuk». 288 yk. 18x27 cm. satır sayısı 23, yazı nesih, XVI. yüzyıl zeytunî, şemseli deri cild. «Târih-i Âl-i Selçuk». İstinsah tarihi : H. 951 - M. 1544. 455 yk. 22,5x33,5 cm. satır sayısı 17, yazı nesih, şemseli siyah deri cild.

Târih-i Al-i Selçuk» un Revan No : 1392'de de bir nüshası vardır. Ayrıca, Bibliothèque Nationale M. T. 737'de de bir nüshası bulunmaktadır.]

«Tevârih-i Âl-i Selçuk». 455 yk. 33x23 cm.

[XVII. yüzyılda istinsah edildiği tahmin edilmektedir. bk.: Blochet: Cat. Bibliothèque Nationale, II, 48. s.]



9 Gelibolulu Âli (ö. 1541 - 6. 1599): Yaradılıştan. II. Selim devrine kadar olan bölümleri içerisine alan «Künhü'l-Ahbar» adlı eseri ile meşhurdur. Eser 5 cild olarak basılmıştır (İstanbul, 1277, Takvimhane-i Âmire). Ancak bu baskıda cildler gelişigüzel ayrılmış, rükünler ve rükünlerin başlangıçları ve sonları birbirine karışmıştır. Bu baskıda Fâtih'in İstanbul'u almasına kadar olan bölümler yer almıştır. «Menakıb-ı Hünerverân» adlı eseri, İbnülemin Mahmud Kemal İnal haşiyesi ile basılmıştır.

10 Nev-i-zade Atayî (d. H. 991 - M. 1538/ö. H. 1045-M. 1635/36): İstanbul'da doğmuştur. Şâir Nev'î'nin oğludur. Öğrenimini müteakip müderrislik ve kadılıklarda bulunmuş, son görevi olan Üsküp kadılığından azledilmesi üzerine İstanbul'a gelmiş ve orada ölmüştür. Şeyh Vefa Camii avlusunda, babasının kabri yanında gömülüdür.

«Eş Şakaiku'n-Nu'maniyye Zeyli» den başka, «Divan»: vs «Hamse» siyle tanınır, bk.: Abdülkadir Karahan: Nev'i-zade Atayî. İslâm Ansiklopedisi, 92. Cüz, 226 - 228. ss.



11 Şeyhi (ö. H. 832 - M. 1428) bk.: Faruk Kadri Timurtaş : Şeyhî’nin Husrev u Şirin'i. İnceleme - Metin. İstanbul, 1963.

12 Şâirler tezkireleri; bunlar umumiyetle sairleri meslek, mezhep ve bölge ayırımı gözetmeden toplarlar.

13 «Lâtifi Tezkiresi», yazıldığı tarih H. 953 (M. 1546)

14 Ahdî (ö. H. 1002 - M. 1593) : «Gülşen-i Şuera», yazıldığı tarih H. 971 (M. 1563).

Resim 4: III. Ahmet Kitaplığı dış görünüş (Topkapı Sarayı Müzesi)

Resim 5: III. Ahmet Kitaplığı iç görünüş (Topkapı Sarayı Müzesi)

Meşâirüs-Şuera'sı15, Safâyî'nin Safâyî Tezkiresi16 Râmiz'in Âdâb-ı Zurafa'sı17, Salim Tezkiresi18 ve Şakaiku'n Nu'mâniyye19 ile, tercüme ve zeylleri ve Nevaî'nin20 Külliyatı'nın en kıymetli nüshaları bu kitaplıkta bulunmaktadır.

Hazine Kitaplığı:

Bu kitaplık, Osmanlı Devleti'nin kuruluşundan itibaren, Osmanlı Padişahlarına yazar ve sanatkârları tarafından veya satın alınarak takdim edilmiş eserlerden meydana gelmiştir. Ayrıca yabancı devletlerden hediye olarak gönderilen eserlerle, seferlerde harp ganimeti olarak ele geçirilen veya varisi olmayan saray ileri gelenlerine ait kitaplar da burada muhafaza edilmiştir. Özellikle edebiyat ve tarihe ait bu kitapların sayısı üç bini geçmektedir. Kitaplarının 632'sini batı dillerinde yazılmış olan basmalar teşkil etmektedir.

Bu kitaplığın minyatür ve murakka bölümündeki 140 cilt içerisinde 7200 den fazla minyatür bulunmaktadır. Bu minyatürlerin 2800'den fazlası Türk, geri kalanları Hint, Moğol ve Arap minyatürleridir. Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi'nde minyatür yönünden en zengin koleksiyonlar bu kitaplıkta bulunmaktadır. Çeşitli devirlere ait zengin minyatürlü nüshalara sahip olması, esasen kitaplığın en büyük özelliğini teşkil etmektedir.

Bunlar arasında en önemlilerinden birisi, 841 No. da kayıtlı olan Varka ve Gülşah Mesnevisi'dir21. Bilindiği gibi, Büyük Selçuklular devrinde tekâmül eden minyatür sanatı, Anadolu Selçukluları zamanında da devam etmiş, fakat buna ait eserler maalesef günümüze kadar gelememiştir. Selçuklu mektebi, klasik Osmanlı minyatürlerinin üslûbuna hazırlık mahiyetindedir. XIII. yüzyıl başlarından günümüze kalan Varka ve Gülşah'ın minyatürleri, Selçuklu mektebinin en eski ve tek örnekleridir. İslâmiyet'in ilk devirlerindeki bir aşk hikâyesini konu olarak ele alan bu mesnevi, 70 sayfa olup, 71 minyatürü ihtiva etmektedir. Azerbaycanlı Abdülmümin bin Muhammed el-Nakkaş imzalı bir ustanın22 elinden çıkmıştır. XI. yüzyılda yaşamış olan Ayyukî adlı bir şâire atfedilen eser, Gazneli Sultan Mahmud'a ithaf edilmiştir.

Osmanlı devri minyatürlerinden, ancak Fâtih Sultan Mehmed devrinden itibaren olan eserler günümüze intikal edebilmiştir. İstanbul'un fethinden sonra, bütün güzel sanat kollarında olduğu gibi, minyatür sanatı da, Fâtih'in kolu kanadı altında himaye ve gelişme imkânı bulmuştur. Osmanlı devri Türk minyatüründe Fâtih'le birlikte başlayan bu gelişme, Kanunî zamanında tam bir olgunluğa kavuşmuştur.

Hazine Kitaplığı 2153 ve 2160 No. da kayıtlı olan ve Fâtih Albümü diye tanınan, Siyah Kalem (Akkoyunlu Yakub Bey) imzasıyla birçok resimleri ve

____________________________________________________________________________

15 Âşık Çelebi (ö. H. 979 - M. 1571): «Meşâirü'ş Şuera», yazıldığı tarih H. 974 (M. 1566).

16 Safâyî (ö. H. 1138 - M. 1725) : «Safâyî Tezkiresi», yazıldığı tarih H. 1134 (M. 1721).

17 Râmiz (ö. H. 1200 - M. 1785): «Âdâbı Zurafa», yazıldığı tarih H. 1198 (M. 1783).

18 Salim (ö. H. 1156-M. 1743): «Salim Tezkiresi», yazıldığı tarih H. 1134 (M. 1721).

19 «Eş-Şakaiku'n-Nu'mâniyye fi ulemâi'd-Devlet'i Osmaniyye» adlı Arapça eser, Taşköprîzâde Ebulhayr Isâmeddin Ahmed'indir. Taşköprîzâde (d. H. 901-M. 1495 - ö. H. 968 - M. 1561), Bursa'da doğmuştur. Müderrislik ve kadılıklarda bulunmuş, H. 958 (M. 1551) de İstanbul Kadısı olmuştur. Fâtih'te Aşık Paşa Mahallesi'ndeki Seyyid Vilâyet Türbesi yanında gömülüdür.

Eser, Osman Gazi'den başlayarak Kanunî Sultan Süleyman devri sonlarına doğru, H. 965 (M. 1558) yılına kadar yetişmiş bilginlerle, şeyhlerin biyografilerinden meydana gelmiştir. Eserde 150 şeyh ve 371 bilgin olmak üzere, 521 kişinin biyografisi yer almıştır. Mısır'da basılmıştır (Bulak, 1299, 1310). Tercüme ve zeylleri de vardır, bk.: M. Münir Aktepe : Taşköprîzade. İslâm Ansiklopedisi, 120. Cüz, 41 - 46. ss.; Behçet Gönül : İstanbul Kütüphanelerinde Eş-Şakaiku'n-Nu'maniyye Tercüme ve Zeyilleri. Türkiyat Mecmuası, VII -VIII, 2(1945), 136-168. ss.



20 Nizameddln Ali Şir, 17 Ramazan 844 (9 Şubat 1441) de Herat'da doğmuştur. Uygur Türklerindendir. 3 Ocak 1501 'de ölmüştür. Hayatı, sanatı, eserleri ve Nevaî çalışmaları için bk.: Agâh Sırrı Levend : Ali Şir Nevaî. 1. C. Hayatı, Sanatı ve Kişiliği. Ankara, 1965. (Eserlerinin toplu listesi, 256-257. ss.; Bibliyografya ve Nevaî çalışmaları, 258-294. ss.)

21 bk.: Ahmed Ateş : Farsça eski bir Varka ve Gülşah Mesnevisi. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi, V (1954). 33-50. ss.

22 M. Kemal Özergin : Selçuklu sanatçısı nakkaş Abdül-mü'min el - Hoyî hakkında. Belleten, XXXIV (1970), 229. s.

Resim 6: Sultan Fatih adına, Şemseddin Kudsî adındaki hattatın istinsah ettiği, İmam Merzukî'nin «Şerh-i Divan-i Hamase» adlı, 1464 tarihli kitabın kabı. (Topkapı Sarayı Müzesi Revan Kütüphanesi No: 706)

Resim 7: Sultan Fatih için hazırlanan «Şerh-i Divanü'l-Hamase» adlı ve 1464 tarihli kitabın 16. sayfası.(Topkapı Sarayı Müzesi Revan Kütüphanesi No: 706)

diğer ressamların eserlerini ihtiva eden minyatür koleksiyonunda, XV. yüzyıl Türk resmi ile, Uygur resmi arasındaki benzerlik ve bağlar açıkça kendini gösterir.

Fâtih Albümü'ndeki minyatürlerde etnolojik unsurlar, şahıs elbiseleri, çehreler ve tipler tamamen Türk'tür. Bu minyatürlerde, Uygur şehirlerindeki mâbedlerin duvarlarını süsleyen ve Bezeklik tâbir edilen Uygur resimleriyle açık bir şekilde üslûp benzerliği vardır. Nakkaşların Uygur minyatür sanatının geleneğini bu kadar yüzyıl sonra İstanbul'da devam ettirdikleri aşikârdır. Bu gelenek, Osmanlı minyatürünün Fatih'ten sonraki devirlerinde de devam etmiştir.

Kanunî devrinde daha da gelişen minyatür sanatında, Barbaros'un ve Kanunî'nin resimlerini çizen saray nakkaşlarından Nigârî (Haydar Reis), Hünernâme ve Sûrnâme'yi resimleyen Nakkaş Osman gibi büyük üstâdlar yetişmişlerdir. XVII. yüzyılda Nakşî (Ahmed Mustafa), XVIII. yüzyılda adı renk vuran anlamına gelen Levnî (Edirneli Abdülcelil Çelebi) bu sanat kolunun en büyük isimleridir. Nakşî adıyla tanınan nakkaş Ahmed Mustafa, Kanunî devrine kadar yaşamış âlimlerle, Osmanlı padişahlarından bahseden Şekâyık-ı Numâniye adlı eserin minyatürlerini yapmıştır. Sultan III. Ahmed'in nakkaşbaşısı olan Levnî III. Ahmed'in oğlu Şehzade Süleyman'ın sünnet düğünü için Şâir Vehbi'nin yazdığı Sûrnâme'yi süsleyen 137 minyatürü ile tanınmıştır. Saydığımız bu isimlerin minyatürlerini, Hazine Kitaplığı'nda en güzel örnekleri ile görmekteyiz.

Firdevsî'nin Şehnâmesi'nin23 minyatürlü 43 nüshası, Nizâmî'nin Hamsesi'nin minyatürlü 45 nüshası, Osmanlı minyatür sanat ve geleneğinin şaheserleri olan Hünernâmeler, III. Murad Sûr-nâmesi, XVI. yüzyıl sonlarından günümüze kalan Nüsretnâme ve Levnî'nin 50'ye yakın minyatürü, 642 No. da kayıtlı 1525 -1526 tarihli Piri Reis Atlası Kitâb-ı Bahriye, kitaplığın şüphesiz en değerli eserleridir.

____________________________________________________________________________



23 Şehnâme: Padişahların hususiyetlerini, şan ve zaferlerini, tarihî hâdiseleri kayıt ve tasvir eden eserlere verilen addır. Bunu yazana ilkönceleri «Şehnâmehan» denmiştir Vesikalarda «Şehnâmenüvis» ve «Şehnâmegüy» tâbirlerine de sıkça rastlanır. Bu ünvan daha sonraları «Vak'anûvis»e çevrilmiştir. Osmanlı DevIeti'nde bu vazifeyi ilk ihdas eden Fatih'dir. Şehnâmecilerin maiyetlerinde kâtipler, tezhip ustaları ve musavvir denilen minyatür yapan sanatkârlar bulunurdu. Önceleri «Şahnâmeler» sadece manzum yazılırken XV. yüzyılda 1559'dan itibaren, hem manzum hem de mensur olarak kaleme alınmıştır.

Şehnâmecilere «Dergâhı âli müteferrikalığı» verilirdi. «Şehnâmehan» ünvanı ile bu vazifeye memur edilmiş ilk kişi, İran'dan göç ederek Osmanlı Devleti hizmetine girmiş olan ve H. 960 (M. 1553) da vefat etmiş Fethullah Ârifi'dir. Yavuz Sultan Selim'in zaferlerine ait altmış bin beyitlik bir şehnâme yazmıştır. Kanunî devri için «Hünernâme» adlı bir esere başlamış, ancak kısa bir süre sonra vefat etmiştir. Yerine Şirvanlı Eflâtun Hazanî tayin olunmuştur. Kendisi aynı zamanda tezbih ve minyatür sanatlarında da üstaddı. Eflâtun 1559 yılında vefat edince, yerine Osmanlı şehnâmecileri içerisinde en tanınmışı olan Seyyid Lokman getirilmiştir. Seyyid Lokman, Eflâtun'un yazmış olduğu üç faslı yeniden gözden geçirip tashihini yapmış ve geri kalan kısmını yazmağa başlamıştır. Bu arada bu tarzda olmak üzere «Şehenşahnâme» adlı bir eser yazıp, III. Murad'a takdim etmiştir. Ancak «Hünernâme» yi bir türlü bitirememiştir. III. Murad'ın öiümü ve yerine III. Mehmed'ln tahta çıkması üzerine, yazdığı kısımlardaki padişahın adını değiştirerek yeni padişaha takdim edince, bu hareketi bu vazifeden azline sebep olmuştur. Yerine 1595 tarihinde Ta'likî-zâde namıyla anılan Kâtip Mehmed getirilmiştir. Ta'likî'nin «Şehnâme-i Tâ'llkî-zâde» adıyla Türkçe olarak yazdığı eser, l'inci Abdül-hamid Kütüphanesi 1774 No. da kayıtlıdır.

Ta'likî-zâde'nln vefatı üzerine bu vazifeye Hasan Hükmî getirilmiş ve bu vazifeyi on yıl kadar sürdürdükten sonra, ünvanı «Nişancı»lığa yükseltilmiştir.

Nişancılık, Selçuklularda ve Anadolu Beyliklerinde olduğu gibi, Osmanlı Devleti'nde de ilk zamanlardan beri mevcut bulunmaktaydı. Nişancıların vazifesi, devlet kanunlarını iyi bilmek, yeni ve eski kanunları ve bunlarla şer’î ahkâmı telif etmek, Dîvân'da gerekirse bu konularda görüş bildirmek, yabancı hükümdarlara yazılacak mektup, vezirlere verilecek menşur ve beratların müsveddelerini hazırlamak, ahitname, berat, menşur, nâme ve fermanların baş tarafına padişahın imzası demek olan «Tuğra'yı çekmekdi. Nişancılık 1836'da kaldırılmıştır. Tuğra konusu için bk.: İsmet Binark : Osmanlı Padişahlarının Mühür ve Tuğraları. Önasya Mecmuası, V, 5 (Ekim 1053), 6-9. ss.

Hasan Hükmî'nin yerine kimin tâyin edildiği bilinmemektedir. 1663 tarihinde IV. Mehmed'in emri ile Nişancı Abdullah Paşa vekayi yazmağa memur olunmuş, ancak bu yazış şehnâme tarzında olmayıp, kronik şeklinde olduğundan, Hükmî Efendi'den sonrakilere «Vak'a-nüvis» denmiştir.

Resim 9: Fatih'in kütüphanesi için hazırlanan «Takvimü'l Ebdân» adlı ve 1464 tarihli kitabın '1 a' sayfası. Dilimli zahriye levhasının içinde Fatih Sultan Mehmed adına, onun okuması için yazıldığı ifade edilmektedir. (Topkapı Sarayı Müzesi III. Ahmed kütüphanesi No: 2097)

Resim 8: Ma'kılî yazının en eski örneklerinden Name-i Saâdet. (Topkapı Sarayı Müzesi Hırka-i Saâdet Dairesi)


Yüklə 2,97 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   34   35   36   37   38   39   40   41   42




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin