ÂŞik veysel şatiroğLU



Yüklə 201,39 Kb.
səhifə3/4
tarix06.03.2018
ölçüsü201,39 Kb.
#44769
1   2   3   4

ALİ KUŞÇU 

Türk astronomu. Semerkant’ta doğdu. Babası Türkistan ve Maveraünnehiremîri Uluğ Bey’in doğancıbaşısı Muhammed’dir. Kuşçu adının buradan geldiği söylenir. İlköğrenimini Semerkant'ta yaptı. Sonra, Bursalı Kadızade Rumî'den ve Uluğ Beyin kendisinden matematik ve astronomi okudu. Semerkant'tan Kirman'a giderek öğrenimini tamamladı. Uluğ Beyin kurduğu rasathaneye müdür oldu (1421) ve onun Zîc (yıldızların yerlerini ve hareketlerini gösteren cetvel) adlı eserine yardım etti. Gürganî tahtında oturan Uluğ Bey, oğlu Abdüllâtif'in ihaneti sonucu öldürülünce (1450), Semerkant medreselerindeki derslerine son verdi ve Hacca gitmek üzere Tebriz'e geldi (1449). Tebriz'de Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan kendisine çok itibar etti ve yanında alıkoydu. Bir ara, Osmanlılarla barış konuşmalarını yürütmek üzere elçi olarak Ali Kuşçu'yu Fatih Sultan Mehmet’e yolladı. Ünlü bilgine hayran olan Fatih Sultan Mehmet, kendisinden İstanbul'da kalmasını rica etti.Ali Kuşçu, bu daveti ancak elçilik görevini bitirdikten sonra gerçekleştirebileceğini bildirdi: Tebriz'e döndü, bir süre sonra bütün ailesini alarak İstanbul'a geldi. Osmanlı-Akkoyunlu sınırında Fatih Sultan Mehmet’inemriyle büyük bir törenle karşılanan Ali Kuşçu, Ayasofya medresesine müderris oldu. 1474 yılında öldü.

ESERLERİ
Çalışmaları iki yönde gelişmişti: Kelâm ve Dilbilgisi, Riyaziye ve Hey’et (Matematik ve Astronomi).

Kelâm, dilbilgisi ve Nâsırıüddin-i Tusî'ninTecrid-ül-Kelam (Sözün Tecridi) adlı kitabına ve KadıAdudüddin'in Risale-i Adüdiye'sine (Adudüddin'in Risalesi) yaptığı yorumlar ve özellikle Unkud-üz-Zevahir fi Nazm-ül-Cevahir (Mücevherlerin Dizilmesinde Görülen Salkım) adlı eserleri önemlidir. Astronomi konusunda ise Farsça yazdığı Riselet-ülfi'lhey'et (Astronomi Risalesi) başta gelir. Eser, bazı ilâvelerle Arapçaya çevrildi. Ali Kuşçu bu nüshaya Risalet-ül-Fethiye (Fetih Risalesi) adını vererek Fatih'e sundu.


Ayrıca Uluğ Beyin Zîc'ine yaptığı yorum, en önemli yazılarındandır. Bunlardan başka Mahbub-ül-Hamail fi keşif-il-mesail (Meselelerin Keşfinde Tılsımların en Makbulü) adlı ansiklopedik bir eseri daha vardır. Çağında İstanbul medreselerinde matematik ve astronomi çok gelişmiştir.

CELALETTİN ÖKTEN

1882'de Trabzon'da doğdu. Rüşdiyeyi ve İdadiyi Trabzon'da bitirdi. İdadiyi okurken bir yandan medrese eğitimi aldı. Allah'la ahidleşmesi bu yıllara denk düşer: "Bir Ramazan günü ikindi vakti camide müezzinin Kur'an okuduğu sırada kendinden geçer ve samimi bir lisanla, kalple:'"Ya Rabbi senin bu kitabının lisanını anlamayı bana nasip eyle, ben de ölünceye kadar senin kitabının dellalı olayım.' der. Sonra İstanbul yılları yani aksiyon yılları başlar. 1905'te Daru'l-Muallimin'e girer. Okulu bitirdikten sonra Daru'l-Fünun Edebiyat şubesine kaydolur. Birara kısa süreliğine İstanbul'dan ayrılır fakat İstanbul'dan ayrı yapamaz, kaldığı yerden devam etmek üzere geri döner. Zamanın meşhur âlimlerinden dersler alır. Bu zatlar arasında BabanzadeAhmed Naim, İzmirli İsmail Hakkı, Mehmed Akif, Ali Fehmi Câbiç, Şevki Efendi, Mustafa Asım ve Muğlalı Ali Rıza Efendi vardır. Bu isimlerden yaptığı tahsil onu başta Arapça olmak üzere kelam, fıkıh, mantık ve felsefede söz sahibi yapar. Daru'l-Fünunu bitirdikten sonra İstanbul Sultanisinde Arapça muallimi olarak göreve başlar.Buradaki görevinden sonra İstanbul'un diğer köklü okullarında uzun yıllar muallimlik yapar. 1947'de Vefa Lisesinde felsefe hocalığı yaparken emekli oldu.

Celal Hoca’nın asıl aksiyon dolu yılları ise ilginçtir 1947'de emekli olduktan sonra başlar, vefatına kadar devam eder. İmam Hatip Okullarını kurma fikriyle bir mücadele başlatır. Okulların açılmasıyla ilgili birçok engel varken o ümidini hiç yitirmez ve 'Allah var, gerisi teferruat. O bir kapı açar elbet!' şuuruyla mücadelesini sürdürür. 1951'de İstanbul İmam Hatip Okulu açılır ve ilk müdürü olarak tayin edilir. Vefatına kadar 1961'e kadar okullarımıza hizmette bulunur. Tüm gayreti çağın gereksiniminin farkında, temsilcisi olduğumuz İslam medeniyetinin bilincinde olarak insan yetiştirmek olan üstadımızın düsturu kendi ifadesiyle kelimelere dökülür: "Asrın ihtiyaçlarını müdrik, Doğuyu ve Batıyı bilen münevver, aydın desinler diye dinden taviz vermeyen, dindar desinler diyede dinden taviz vermeyen, tavizsiz fakat müsamahakâr bir gençlik..."

Hülasa, Allah'tan geleni gücü nisbetinde hayatına uygulamaya çalışmış, hayatı ciddiye almış, Allah'a verdiği sözü tutmuş hatta tuttuğu sözüne karşılık İmam Hatip Okullarının bugünkü durumu göz önüne getirildiğinde değil ömrünün sonuna belki kıyamete kadar İslam'a hizmet etme imkânını kazanmış, ömrünün sonuna kadar mücadeleyi vazife bilmiş, öğrencilerine "Derse gelemediğim gün cenazeme gelin" diyecek kadar işine aşk derecesinde bağlı meçhul kahraman...



ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI

18 Mayıs1703 yılında Erzurum'a bağlı Hasankale'de dünyaya gelmiştir. Küçük yaşlarda annesini ve daha sonra babasını yitiren İbrahim Hakkı, bir süre amcasının yanında kalmış, bu süre içinde eğitimine devam etmiştir. 1747 tarihinde İstanbul'a gelerek Sultan I. Mahmut ile görüşmüştür. Yeniden Erzurum'a dönen İbrahim Hakkı, sürekli olarak dinî ve bilimsel konularla ilgilenmiş ve 1780 yılında rahatsızlanarak aynı yılın 22 Haziran günü vefat etmiştir. Kabri Siirt Tillo'dadır.

Manzum ve düz yazı toplam on beş eser yazmış olan İbrahim Hakkı'nın en önemli eserleri Divan ve Marifetname'dir.

Erzurumlu İbrahim Hakkı, astronomi, fizik, psikoloji, sosyoloji ve din ile ilgili pek çok çalışma yapmıştır. Tasavvufî konularla birlikte, fen bilimleri hakkında da geniş bilgileri kapsayan Marifetname adlı eseri, ansiklopedik bir özellik taşımaktadır. 1757'de tamamlanan Marifetname, yalın ve halkın anlayabileceği bir dilde yazılmıştır. Yazarın söylediğine göre, Marifetname 400 kitaptan yararlanılarak yazılmıştır. Bu kitapta ilk defa bir alim tarafından Güneş Sistemi ('hey'et-i cedide') anlatıldı.



FARABİ


AbūNasrMuhammad al-Fārāb; Batı′da bilinen adıyla Alpharabius (d. 872 Fārāb – 14 Aralık 950 ile 12 Ocak 951 arası Şam), 8. ve 13. yüzyıllar arasındaki İslam'ın Altın Çağı'nda yaşamış ünlü filozof ve bilim adamı. Aynı zamanda gökbilimci, mantıkçı ve müzisyendir.

Yorumları ve incelemeleri sayesinde Farabi ortaçağ islam aydınları arasında Muallim-i Sânî ya da Hace-i Sâni (İkinci Üstad / Magistersecundus) olarak bilinir. Hace-i Evvel (Birinci Üstad / MagisterPrimus) ise Aristo'dur.

Kendi eserlerinden tesadüfen elde edilmiş bilgilere göre zamanının önemli bir kısmını Bağdat'ta Yuhanna bin Haylan, Yahya bin Adi ve Abu İshak İbrahim el-Bağdadi gibi hıristiyanalimlerle geçirmiş olduğu rivayet edilir. Daha sonra ise Şam, Suriye ve Mısır'da yaşamış ve 950-1 yıllarında Şam'da ölmüştür.

Farabi'nin hayatı ve ölümü üzerine çok sayıda hikaye aktarılmış olmasına rağmen, bunların çoğu güvenilir değildir. Farabi'nin El-Medinetü'l-Fazıla (Türkçe: Fazilet Şehri:Toplumun İlkeleri Üstüne Kitap) adlı elyazmalarındaki bazı notlardan öğrenebildiğimiz kadarıyla 942 yılı Eylül'üne kadar Bağdat'ta kaldı, daha sonra Bağdat'tan ayrılıp Suriye'ye, Halep'e gitti, bir dönem Halep'te de yaşadı ve dersler verdi. Daha sonra Mısır'ı ziyaret etti ve El-Medinetü'l-Fazılasını özetleyen 6 bölümü 948'de Mısır'da kaleme aldı.[1] Ardından Suriye'ye geri döndü. Suriye'deki Hamdani hanedanındanSeyfüddevle'nin koruması altında kaldı ve onore edildi. Bu ilişki sonraki dönem biyografi yazarları tarafından süslenmiştir. Aynı dönemlerde yaşamış olan tarihçi El-Mesûdî'ye göre 339 yılı Recep ayında (14 Aralık 950 ile 12 Ocak 951 arası) Şam'da ölmüştür.

Bazı Eserleri


•Kitabu'l-Cem beyne reyey el-hakimeyn (İki Felsefeci Arasındaki Düşüncelerin Uzlaştırılması)
•Ele Alınan Kaynakların Kaynakları
•Medinetü'l-Fadıla (Erdemli Toplumun İlkeleri Üstüne Kitap)
•Risale fi Ma'anii'l-Akl(Aklın Anlamları)
•İhsa el-Ulûm musiki el-Kebir (Büyük Müzik
•Tasilü’s-Saâde:Farabi, siyaset ile ahlak arasında kurduğu sıkı ilişki nedeniyle Tasilü’s-Saâde adlı eserinde siyasal lideri bir ahlak prototipi, önderi ve öğretmeni olarak görmüştür.

FATİH SULTAN MEHMET
Yedinci Osmanlı Padişahı ve İstanbul'un Fatihi
Saltanatı: 1451-1481
Babası: II. Murat Han
Annesi: Hatice Âlime Hüma Hatun
Doğumu: 30 Mart 1432
Vefatı: 3 Mayıs 1481

Sultan Murat Han, oğlu şehzade Mehmet'i yalnız din ve fen ilimlerinde yüksek bir tahsil yaptırmak ve bir takım kültür dillerine (Arapça, Farsça, Latince, Yunanca ve Sırpça) sahip olarak yetiştirmekle kalmadı. O, bu kudretli ve kabiliyetli şehzadeye tecrübeli devlet adamlarından ve büyük âlimlerden müteşekkil yüksek bir muhiti, maddi-manevi bakımlardan devrin en üstün bir ordusunu ve nihayet bütün düşmanlarını ve Haçlı ordularını yere seren rakipsiz ve sağlam bir devleti de miras bırakmıştı.

Bununla beraber 21 yaşında tahta oturan genç Hakan, daha ilk günlerde devleti ve ordusunu daha büyük hamleler yapacak bir kudrete ulaştırdı. Şehzadeliğinden beri bir an önce İstanbul'u fethetmek ve Hazret-i Peygamber'in "Konstantiniyye (İstanbul) muhakkak fethedilecektir. Bu fethi yapacak hükümdar ne güzel hükümdar ve onun askerleri ne güzel askerdir." müjdesine mashar olmak istiyordu. Bu gaye ile askerî tarihin kaydettiği ilk büyük ateşli silahlar ve toplar ile ordusunu dayanılmaz bir kudret haline getirdi. Ayrıca 1000 yıllık tarihi boyunca bütün muhasaraları muvaffakiyetsizliğe uğratan surları aşmak için seyyar kuleler kurdu. Nihayet 6 Nisan'da başlayan kuşatma, 22 Nisan'da Fatih'in donanmayı Beşiktaş'tan Haliç'e indirmesiyle çok şiddetli bir duruma girdi. 29 Mayıs 1453'te yapılan son taarruzla şehri alarak Ortaçağ'a son verdi.

Fatih Sultan Mehmet bundan sonra, Osmanlı Devleti'ni bir Cihan İmparatorluğu haline getirme ve İslamiyet'i bütün dünyaya yayma mücadelesine girişti. O; "Dünyada tek bir din, tek bir devlet, tek bir padişah ve İstanbul da cihanın payitahtı olmalıdır" diyordu. Nitekim bu gaye ile Fatih kısa zamanda Anadolu'da İsfendiyar, Trabzon, Karaman ve Akkoyunlu memleketlerini ilhak etti. Dulkadir beyliği ile Kırım hanlığını tabiiyeti altına aldı. Yunanistan, Arnavutluk, Bosna-Hersek, Sırbistan (Belgrad hariç), Eflak-Boğdan ve sair ülkeleri fethetti. Birçok krallık, imparatorluk, hanlık ve beylik ortadan kaldırıldı ve Osmanlı toprakları Tuna'dan Fırat'a kadar yayıldı. Anadolu'da milli birlik tesis edildi.

Bu büyük Türk Sultanı 1481 senesi ilkbaharında üç yüz bin kişilik bir ordunun başında olarak yeni bir sefere çıktı. Ancak, Hünkar çayırı denilen mevkide hastalandı ve çok geçmeden 3 Mayıs 1481'de vefat etti.

HACI BAYRAM VELİ

On dördüncü ve on beşinci yüzyıllarda Anadolu’da yetişmiş olup, Fâtih Sultan Mehmed Hanın İstanbul’u fethedeceğini müjdeleyen büyük velî. İsmi, Nûmân bin Ahmed, lakabı Hacı Bayram’dır. 1352 (H. 753) târihinde Ankara’nın Çubuk Çayı üzerinde Zülfadl (Sol-fasol) köyünde doğdu. 1429 (H. 833) târihinde Ankara’da vefât etti.

Fâtih’in babası Sultan İkinci Murâd Han, Hacı Bayrâm-ı Velî’yi Edirne’ye dâvet edip, ilim ve mânevî derecesini anlayınca, fevkalâde hürmet göstermiş, Eski Câmide vâzettirmiş, tekrar Ankara’ya uğurlamıştır.

Sultan İkinci Murâd Han kendisinden nasîhat isteyince; İmâm-ı A’zam’ın, talebesi EbûYûsuf’a yaptığı uzun nasîhatı yaptı: “Tebean içinde herkesin yerini tanıyıp bil; ileri gelenlere ikrâmda bulun. İlim sâhiplerine hürmet et. Yaşlılara saygı, gençlere sevgi göster. Halka yaklaş, fâsıklardan uzaklaş, iyilerle düşüp kalk. Kimseyi küçümseyip hafife alma. İnsanlığında kusûr etme. Sırrını kimseye açma. İyice yakınlık peydâ etmedikçe kimsenin arkadaşlığına güvenme. Cimri ve alçak kimselerle ahbablık kurma. Kötü olduğunu bildiğin hiçbir şeye ülfet etme. Bir şeye hemen muhâlefet etme. Sana bir şey sorulursa ona herkesin bildiği şekilde cevap ver. Seni ziyârete gelenlere faydalanmaları için ilimden bir şey öğret ve herkes öğrettiğin şeyi belleyip tatbik etsin. Onlara umûmî şeyleri öğret, ince meseleleri açma. Herkese îtimâd ver, ahbablık kur. Zîrâ dostluk, ilme devâmı sağlar. Bâzan da onlara yemek ikrâm et. İhtiyaçlarını temin et. Onların değer ve îtibârlarını iyi tanı ve kusurlarını görme. Halka yumuşak muâmele et. Müsâmaha göster. Hiçbir şeye karşı bıkkınlık gösterme, onlardan biri imişsin gibi davran.”

Hacı Bayram-ı Velî, ömrünün sonuna kadar İslâmiyeti yaymak için çalıştı. 1429 (H. 833) senesinde Ankara’da vefât etti.



İBN-İ SÎNA

Ailesi Belh'ten gelerek Buhara'ya yerleşmişti. İbniSinâ, babası Abdullah, maliyeye ait bir görevle Afşan'dayken orada doğdu. 10 yaşındayken Kur‘an-ı Kerim'i ezberledi. 18 yaşında çağının bütün ilimlerini öğrendi. 57 yaşındayken Hemedan'da öldüğü zaman 150'den fazla eser bıraktı. Eserleri Latince’ye ve Almanca’ya çevrilmiş, tıp, kimya ve felsefe alanında Avrupa’ya ışık vermiştir. Onu Latinler “Avicenna” adıyla anarlar ve eski Yunan bilgi ve felsefesinin aktarıcısı olarak görürler.

Buhara Emiri Nuh İbni Mansur’u ağır bir hastalıktan kurtardı ve bu yüzden de Samanoğulları sarayının kütüphanesinde çalışma iznini aldı. Bu sayede pek çok eseri elinin altında bulduğu için vaktini kitap okumak ve yazmakla geçirdi. Hükümdar öldüğü zaman o, henüz yirmi yaşındaydı ve Buhârâ'dan ayrılarak Harzem'e gitti: EI-Bîrûni gibi büyük bir şöhret ve değerin, onun çalışkanlığına, bilgisine değer vermesi, kendisini yanına kabul etmesi, beraber çalışması, hakkında kıskançlığa yol açtı. Bu yüzden takibata bile uğradı. Harzem'de barınamayarak yeniden yollara düştü. Şehirden şehre dolaşarak nihayet Hemedan'a kadar geldi ve orada kalmaya karar verdi.

İbniSînâ, çoğu fizik, astronomi ve felsefeyle ilgili olarak 150 civarında eser yazmıştı. Farsça olan birkaçı dışında bunların hepsi Arapça'dır. Çünkü o devirde ilim eserlerini Arap diliyle yazmak âdetti. Arapça'ya bu bakımdan değer verilirdi. Bilhassa tıp ilmine dair araştırmaları son derece orijinal ve doğrudur. Bu yüzden doğu ve batı hekimliğine kelimenin tam anlamıyla, 600 yıl, hükmetmiştir.

Eserleri Batı dillerine Latince yoluyla çevrilerek Avicenna diye şöhrete ulaşan İbniSinâ, yanlış olarak bir süre Avrupa'da İranlı hekim ve filozof olarak tanınmıştır. Bunun da sebebi, eserlerini Türkçe yazmamış olmasındandır... Bununla beraber, batılılar da kendisini Hâkim-i Tıb, yani hekimlerin piri ve hükümdarı olarak kabul etmişlerdir. 16 yaşındayken pratik hekimliğe başlayan İbniSinâ, resmî saray doktorluğu da yapmıştır. İbni Sina, 1037 tarihinde Hemedan’da mide hastalığından öldü.

İBN-İ HALDUN

27 Mayıs 1332 tarihinde Tunus’ta doğdu. Asıl adı Abdurrahman, babasının adı Muhammed’dir. Genellikle dedesi Haldun’un adıyla İbni Haldun (Haldun oğlu) diye tanınmıştır. Eski ve soylu bir ailenin çocuğudur. İlköğreniminden sonra aydın bir kişi olan babasının yakın ilgisi sayesinde seçkin hocalardan fıkıh, hadis, tefsir, akaid, mantık, felsefe, matematik, tabiat bilimleri, dil bilimleri, şiir ve edebiyat öğrenimi gördü.

Yirmi yaşındayken, Tunus’un yönetimini elinde bulunduran Beni Hafs hanedanından Sultan Ebu lshak’ınkatipliğine getirilmesiyle İbni Haldun’un çalkantılı siyasi hayatı başladı. Bunu, Biskra, Fas, Gırnata, Bicaye, Tlemsen gibi merkezlerdeki benzer görevleri izledi. Bir ara Fas Emiri Ebu İnan onu bilim meclisine kabul etti. Bu görevdeyken siyasi bir nedenle hapsedildi. İki yıl sonra yönetime getirilen Ebu Salim onu önce sırkatibi, ardından da «mezalim» dairesi başkanı yaptı. 1362’de İspanya’ya geçerek eski bir dostu olan Gırnata Emiri Ebu Abdullah Muhammed’in hizmetine girdi. Bir yıl sonra emir onu Castilla Kralı Zalim Pedro nezdinde elçi olarak görevlendirdi. Bir süre sonra Gırnata emirinden izin alarak Kuzey Afrika’ya döndü. Bicaye’de, çok istediği haciplik (başvezirlik) makamına kavuştu. Bu arada bir yandan da ilim faaliyetlerini sürdürdü.

Siyasi çalkantılardan bıkan İbni Haldun, Ebu Hammu’nun iznini alarak İbniSelame denilen bir kaleye yerleşti. Kendisini tümüyle ilmi çalışmalara verdi. Ünlü eseri Mukaddime’yi 1374’te burada tamamladı. Ardından, dört yıl içinde el-İber adlı yedi ciltlik tarih kitabının müsveddesini hazırladı. Bu son çalışmanın, eskiden incelediği kaynaklarını bir kez daha gözden geçirmek düşüncesiyle 1378’de Tunus’a gitti. Kadılık görevine getirildi ve bu görevdeki adaleti, yansızlığı ve yürekli tutumu nedeniyle beş kez görevden alındı ve yeniden atandı.

Bu arada Hicaz, Kudüs ve Suriye’ye gitti. Bu son gezisi sırasında, Suriye’yi ele geçiren Timur’la görüştü. İbni Haldun’dan çok etkilenen Timur, onu danışmanları arasına almak istedi. İbni Haldun bu isteği kabul etmedi. Çok sevdiği Kahire’ye döndü. 1406 yılında Kahire’de öldü.

İMAM-I AZAM EBU HANİFE

Ebu Hanife(r.a.), üstün zekâsı, ilmî şahsiyeti, örnek ve mücadele dolu hayatı ile tanınan büyük bir İslam âlimidir. Bu özelliklerinin yanı sıra fıkıh bilgisi ve birçok konuda pratik çözümler sunmasından dolayı ona “Büyük İmam“ anlamına gelen İmam Azam lakabı verilmiştir. Kûfe şehrinde doğan Ebu Hanife(r.a.) Irak’ın ünlü âlimlerinden ders aldı. Küçük yaşta Kur’an’ı ezberleyerek hafız oldu. Arapça, Tefsir, Hadis, Fıkıh ve Edebiyat gibi birçok ilmi öğrendi. Hocası Hammad bin Ebu Süleyman’ın vefatı üzerine onun yerine geçti ve ders vermeye başladı. Kısa sürede ünü tüm ilim çevrelerinde yayıldı. Ticaretle de uğraşan Ebu Hanife, ömrünün büyük bir kısmını ilim öğrenmek ve öğrenci yetiştirmekle geçirdi. Ebu Yusuf, İmam Muhammed ve İmam Züfer gibi müctehid düzeyinde birçok talebe yetiştirdi.


İmam Azam Ebu Hanife(r.a.) fıkhî meseleleri öğrencileriyle tartışarak birlikte hüküm verirdi. Ayrıca olması muhtemel olaylar üzerinde de düşünerek çözümler üretirlerdi. Bütün bu tartışmalar sonucunda ortaya çıkan görüşler, Ebu Hanife’nin öğrencileri tarafından yazıya geçirilmiştir. Onun Kur’an-ı Kerim’den ve Peygamberimizin hadislerinden yola çıkarak geliştirdiği ekole Hanefi mezhebi adı verilmiştir. Hanefilik başta Türkiye ve Balkanlar olmak üzere İslam dünyasının pek çok yerinde yaygınlaşmıştır.

İmam Azam Ebu Hanife(r.a.), bir konuda hüküm vermek ve amel etmek için Allah’ın kitabındakini alır kabul ederim. Onda bulamazsam Hz. Peygamberin güvenilir âlimlerce bilinen ve meşhur olan sünnetiyle amel ederim. Onda da bulamazsam sahabeden dilediğim kimsenin reyini alırım. Fakat diğer âlimlere gelince bir ilim adamı olarak ben de onlar gibi içtihat ederim, derdi.

Eserleri:

1- El- Müsned : İçtihadlarında istifade ettiği hadisleri ihtiva eden eseridir.

2- El- Fıkhü'l-Ekber : Ehli sünnetin görüşlerini ihtiva eden bir eseridir.

3- El- Fıkhü'l-Ebsat : Akidelerle ilgili olup, oğlu Hammad ve talebelerinden Ebu Yusuf ve Ebu Muti el-Belhi tarafından rivayet edilen eserdir.

4- El- Alim ve'l-müte'allim : Ehlisünnet akidesini soru-cevap şeklinde işleyen eseridir.

5- Er-Risale : Akideler konusunda kendisine yöneltilen eleştirileri ve ithamları cevaplandırdığı ve Basra Kadısı Osman el-Betti'ye hitaben yazdığı eseridir.

6- El-Vasiyye : Akide konularını kısaca ele alan bir risalesidir.

7- El- Kasidetü'n- Nu'maniye : Peygamber Efendimiz için yazdığı na'ttır.



İMAM-I GAZÂLÎ

Asıl adı Ebu Hamid Muhammed olan İmam-ı Gazali Hazretleri Horasan bölgesinde Tus şehrinin Gazale köyünde 1058 yılında doğdu. İslam dünyasında Hüccetü'l-İslam (İslamın ispatlayıcısı) olarak tanınan İmamı Gazalî, Selçuklu döneminde yaşamış, İslama yönelen hücumlara, dine yapılan taarruzlara karşı müdafaalarda bulunmuş, dinin anlaşılması için tartışmaya açılmış olan meselelere çözümler getirmiş bir müceddiddir. 

İmamı Gazalî'nin İslam eğitim ve ahlakı üzerinde getirmiş olduğu yenilik, İslamın özünden uzaklaşma yoluna girmiş olan Müslümanları ahlakî eğitime tabi tutmuştur. En mühim eseri olan İhyâuUlûmi'd-Din, başta iman ve ibadet olmak üzere, ahlak sahasında çok ciddî bir hizmet görmüş, dokuz asırdır tazeliğinden bir şey kaybetmemiştir. 

İmam-ı Gazalî'yi halka tanıtan hacımca küçük, fakat tesiri bakımından büyük olan eseri Eyyühe'l-Veled olarak bilinen ve dilimizde Ey Oğul şeklinde bilinen eseridir. 1111 yılında vefat etti. 

Gazali'nin 457 adet kitap yazdığını belirtir. Ancak günümüze kadar ulaşan eserlerinin sayısı 75 tanedir.


  • İhyauUlumi'd Din

  • El münkızmine'dDalal

  • Makaasidü'lFelasife

  • El Mustafa

  • Tehafütü'lFelasife

  • El İktisadfi'lİtikad

  • Kimya-i Saadet

  • El Kıstasü'l Müstakim ve Fedâih-ul-Bâtınîyye

  • Bidayetü'lHidaye

  • Miyarül İlim

  • Mihekkun Nazar

  • Mişkatü’lEnvar

  • Tefsir u Yakuti’tTe’vil

  • Cevahir’ül Kur’an


MEHMET AKİF ERSOY

1873 yılında İstanbul'da doğdu. İlköğrenimine Fatih'te Emir Buharî mahalle mektebinde başladı. Maarif Nezareti'ne bağlı iptidaîyi ve Fatih Merkez Rüştiyesi'ni bitirdi. Bunun yanı sıra Arapça ve İslami bilgiler alanında babası tarafından yetiştirildi. Türkçe, Arapça, Farsça, ve Fransızca bilgisiyle çevresindekilerin dikkati çekti. Mekteb-i Mülkiye'nin idadi (lise) bölümünde okurken şiirle uğraştı.

Babasının ölümü ve evlerinin yanması üzerine, mezunlarına memuriyet verilen bir yüksek okul seçmek zorunda kaldı. 1889'da girdiği Mülkiye Baytar Mektebi'ni 1893'te birincilikle bitirdi. Ziraat Nezareti emrinde yirmi yıl görev yaptı. 1906'da Halkalı Ziraat Mektebi ve 1907'de Çiftçilik Makinist Mektebi'nde hocalık yaptı. 1908'de Dârülfünûn Edebiyat-ı Umûmiye müderrisliğine tayin edildi. Dâr-ül -Hikmetülİslâmiye adlı kuruluşun başkâtipliğine getirildi. Savaş sonrasında Anadolu'da başlayan direniş hareketini desteklemek üzere Balıkesir'de etkili bir konuşma yaptı. Bunun üzerine 1920'de Dâr-ülHikmet'deki görevinden alındı. İstanbul Hükümeti Anadolu'daki direnişçileri yasa dışı ilan edince Sebillürreşad dergisi Kastamonu'da yayınlanmaya başladı. Mehmet Akif bu vilayette Milli Mücadele hareketine katkısını hızlandıran çalışmalarını sürdürdü. Nasrullah Camii'nde verdiği hutbelerden biri Diyarbakır'da çoğaltılarak bütün ülkeye dağıtıldı. Burdur milletvekili sıfatıyla TBMM'ye girdi.

Meclis, İstiklal Marşı güftesi için yarışma açtı. Yarışmaya katılan 724 şiirin hiçbiri beklenilen başarıya ulaşamadı. Maarif vekilinin isteği üzerine 17 Şubat 1921 tarihinde İstiklal Marşı'nı yazdı. 12 Mart 1921'de birinci TBMM tarafından kabul edildi.

Sakarya zaferinden sonra kışları Mısır'da yaşamaya başladı. Daha sonra sürekli olarak Mısır'da yaşamaya karar verdi. 1926'dan başlayarak Camiü'l-Mısriyye'de Türk Dili ve Edebiyatı müderrisliği yaptı. Bu gönüllü sürgün hayatı sırasında siroz hastalığına yakalandı. Hava değişimi için 1935 yılında Lübnan'a, 1936 yılında Antakya'ya birer gezi yaptı. Yurdunda ölmek isteğiyle Türkiye'ye döndü. 27 Aralık 1936 tarihinde İstanbul'da vefat etti.


Yüklə 201,39 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin