Son büYÜk endüLÜs fâTİHİ Endülüs Emevileri Hâciblerinden ei-mansûr Muhammed İbn Ebî Âmir



Yüklə 264,43 Kb.
səhifə3/4
tarix18.01.2018
ölçüsü264,43 Kb.
#38775
1   2   3   4

2. Dış Siyaseti

Mansûr'un hayatını nakleden Endülüslü ve doğulu islam tarihçileri, onun özel hayatı ve kişisel ilişkilerine, Kurtuba'da geçen hayatına, yönetimi eline geçirebilmek için yaptığı işler, hileler ve cinayetlere dair oldukça taf­silatlı haberler aktarmalarına karşılık; şöhretinin gerçek sebebi, güç ve şerefinin sergilendiği yer, Endülüs hal­kının çoğunluğu nezdinde kurduğu düzenin gerçek



  1. İbn izâri, II, 293.

  2. İbn Izârî, II, 294; E.Levi-Provençal, s.228-229; inan, II, 552-554,
    Na'naî, s.440 vd.

  3. IbnBessâm, IV, 52-54, 71.

  4. İbn izârî, II, 286; İbn Haldun, IV, 147-148; Dozy., s.512-516; E.Levi-
    Provençal, s.230; inan, II, 537, 555-557; Na'naî, s.442-444.


dayanağı ve siyasi-askeri boyutlara sahip seferleri-savaşları (gazavât) konusunu ihmal etmişlerdir. Ayrıca yönetimi süresince Hristiyan ispanya'ya karşı çıktığı se­ferlerin sayısının, yaz seferi (sâife) ve kış seferi (şâtiye) olmak üzere elliyi aştığını ifade etmelerine rağmen, bun­ların tam sayısı ve ayrıntıları hakkında inceleme yapma gereği duymamışlardır. Mesela Nüveyrî, Mansûr'un gaz­velerinin sayısını elli altı olarak verirken,63 Ibnü'l-Esir yaz ve kış seferleri olarak toplam elli iki olduğunu ya­zar.64 Ancak, tarihçilerin birleştiği bir nokta var ki, o da bu seferlerin elliden fazla olduğu, Mansûr'un bunların hiçbirinden mağlup dönmediği ve Endülüs'ü ganimet ve esirlerle doldurduğudur.65

Hatta esirlerin -çoğalması Endülüslü kızların ha­yatında da bir değişikliğe yol açmıştı. Şöyle ki, Rûm kız­lar ucuza satıldığı için insanlar ellerindeki bu câriye kız­ların giyim-kuşam ve süslemesinde aşırıya gitmişlerdi. Bu durumda erkekler cariyelere düşkün olup evlilikte de onları tercih etmeye başlayınca, aileler hür kızlarını da cariyeler gibi giydirip süslemeye önem verir olmuşlardı. Çünkü böyle yapmazlarsa hür kızlarla kimse ev-lenmezdi.66 Bu konuda islam tarihçilerinin ri­vayetlerinde müphem kalan bazı küçük noktaların ay­dınlatılmasına yardımcı olması dışında Hristiyan ispanyol ve Fransız kaynaklan da pek farklı tavır içinde değildir.67 II.Hakem'in vefatından sonra Endülüs islam devleti içinde söz sahibi olmasıyla birlikte Mansûr, is­panya Hristiyan topraklarına karşı giriştiği cihad si­yasetini Müslüman halkın kalbini kazanma sebebi, siyasi emellerini destekleyici bir vesile ve şahsi saltanatını güç­lendirici bir unsur olarak sürekli gündemde canlı tut­muştur. Nitekim, onun hakimiyet yolunda bazı ha­sımlarını bertaraf etmek veya yüksek bir makamı elde etmek şeklinde görülen her önemli adımının önünde veya arkasında düşman topraklarına yaptığı ve parlak zafer elde ederek döndüğü bir askeri sefer vardır. Ancak, bu özelliğinden dolayı Mansûr'un vatanperverliğinden, di­nine ve devletine bağlılığından şüphe etmek doğru de­ğildir. Zira, onun dindar bir şahsiyete sahip olduğu da


  1. Nüveyri, XXIII, 405.

  2. İbnü'l-Esir, IX, 33.

  3. Abdülvâhid el-Merrâküşî, s.83; İbnü'l-Ebbâr, s.269; İbn izârî, II, 286;
    Ibnü'l-Hatîb, el-ihâta, II, 104; İbn Haldun, IV, 148; Makkarî, II, 403
    vd.; VV.Montgomery VVatt-Pierre Cachia, A.Hİstory of Islamic Spain,
    Edinburgh 1992, s.83-84; Chalmeta, s.431-432; inan, II, 540-541;
    Na'naî, s.444 vd.

  4. Abdülvâhid el-Merrâküşî, s.84.

  5. L.S.de Lucena Paredes, "New Light on the Military Campaigns of Al-
    manzor", The Islamic Ouarter/y, sy.14, s.126-129.

bilinmektedir.68 Öte yandan, bu seferleriyle Mansûr top­rak kazanmaktan çok, Hristiyan krallıkları yıpratmayı ve onları Endülüs aleyhine faaliyet göstermeye mecal bu­lamaz hale getirmeyi hedefliyordu. Bu bakımdan III. Ab-durrahman veya II.Hakem devirlerinde yapılan seferlerle Mansûr'un seferleri arasında stratejik açıdan bir farklılık yoktur.69



a) Hristiyan Dünyası ile ilişkiler

Mansûr'un Hristiyan ispanya krallıklarına karşı (Kaştâle, Liyûn ve Neberra) çıktığı askeri seferlerin sa­yısı elliyi aşkındır. Ancak, tarihi rivayetlerde bunlardan en önemli on tanesi hakkında geniş, diğer onbeş tanesi hakkında daha az, geriye kalan seferleriyle ilgili ise çok yetersiz bilgi bulunmaktadır, işte bu seferlerden bilinen ve önemli olanlar şunlardır:



a1. Hısnü'l-Hâme (Los Banos) Seferi (977) : İbn

Ebî Âmir, daha II. Hakem hastalandığı zaman sınır te­cavüzlerine başlayan kuzeyli Hristiyanlar üzerine, II.Hişâm'ın tahta geçtiği yıl olan 977 yılı Şubat ayında, o zaman vezir ve ordu komutanı unvanıyla sefere çıktı. Sı­nırı geçerek Kaştâle topraklarında bulunan Ta-lemenka'daki Hısnü'l-Hâme kalesini kuşattı ve kaleyi ha­kimiyetine aldıktan sonra yüklü miktarda savaş ganimeti ve esir ele geçirerek muzaffer şekilde Nisan ayında Kur-tuba'ya döndü. Müslümanların bu taarruzu düşmanlar üzerinde uzun süre etkisini gösterdi ve onlar bir süre sal­dırma cesaretini gösteremediler.70



a2. Mola Seferi (977): Vezir İbn Ebî Âmir, yine 977 yılında kuzey Hristiyanlarma karşı sefere çıktı. Mecrît ka­lesinde ünlü kumandan Gâlib ile ordusunu birleştirdi ve beraberce Kaştâle topraklarına girerek Mola kalesini ku­şattılar. Sonuçta pekçok esir ve ganimetle döndüler.71

a3. Talemenka Seferi (978) : Vezir İbn Ebî Âmir, yine Gâlib ile birlikte 978 yılında Tuleytula topraklarına girerek Talemenka şehrini yağmaladı. Sefer sonunda İbn Ebî Âmir, yanında esir aldığı birçok Hristiyan liderler, diğer esirler ve pekçok ganimet olduğu halde Kurtuba'ya döndü72.

a4. ifrağa (Fraga) Seferi (978):

İbn Ebi Âmir, 978 yılında, Hristiyan topraklarına üç saldırı gerçekleştirdi. Birisi bu ifrağa saldırışıdır. Diğer



  1. İnan, 11,571-573.

  2. Mehmet Özdemir, Endülüs Müslüman/an, Ankara 1994, l, 120.

  3. İbnü'l-Ebbâr, s.269; İbn İzârî, II, 264.

  4. İbn izârî, II, 265-266; İbnü'l-Hatîb, A 'mâl, s.61.

  5. İbn izârî, II, 267.



ikisini ise Benbelûne (Pamplona) ve Berşelûne (Bar-celona) ovasına yaptı. Bu, onun "hâcib" unvanını al­masından sonra çıktığı ilk seferidir. Mayıs ayının son günü Cuma namazından sonra Kurtuba Camii'nden ha­reket etti. Zikredilen bölgelerde yine kuşatma ve yağma harekatı gerçekleştirerek 6 Ağustos'ta geriye döndü.73

a5. Ledesma Seferi (978): 4 Ekim Cuma günü yine namazdan sonra Kurtuba Camii'nden hareket etti. Aynı talan ve tahrip harekatından sonra 6 Kasım'da geriye döndü.74

a6. ikinci Ledesma Seferi (979): İbn Ebî Âmir, 1 Mayıs'ta yola çıkarak Ledesma'yı tahrip ettikten sonra muzaffer şekilde 28 Mayıs'ta geriye döndü.75

a7. ilk San Payo Seferi (979): 29 Temmuz'da bu sefere çıktığında da aynı tahrip ve cezalandırma ha­rekatı gerçekleştirdi. Geriye dönüşü 31 Ağustos'tadır.76

a8. Keştâle Seferi (980): İbn Ebî Âmir, Mentîşe ka­lesinde kayınpederi Gâlib'in verdiği ziyafete katıldı. Ancak, bir süredir kendisine kızan Gâlib'in çıkışmasıyla kavga ettiler. Bu kavgadan hemen sonra o, 2 Nisan'da Kaştâle içlerine bir saldırı yaptı ve 28 Mayıs'da geriye döndü.77

a9. Almunia Seferi (980): 14 Ekim'de çıktığı bu se­ferinden, 20 Kasım'da ve yine zaferle döndü.78

a10. Canillas Seferi (981): 9 Şubat'ta yola çıktı ve bu kış seferinden aynı ayın 28'inde döndü.79

a11. Şentbecent (San Vicente) Seferi (981): Ka­yınpederi Gâlib ile aralarındaki mücadeleyi ne­ticelendiren savaştır. Antise yakınındaki Şentbecent ka­lesi önündeki savaşı Temmuz ayında şans eseri İbn Ebî Âmir kazandı ve Gâlib savaş sırasında öldü.80

a12. Liyûn Seferi (981): Hâcib İbn Ebî Âmir, Gâlib'ten kurtulduktan sonra, kayınpederine destek bir­likler sağladığı ve Endülüs'ün içişlerine müdahaleye kal­kıştığı için Liyûn kralı III.Ramiro'yu cezalandırmak ama­cıyla 981 yılı başlarında Liyûn topraklarına girdi. Hâcib'in emriyle Talemenka'nın kuzeyinde kalan Sammûre (Za-mora) şehrine giren Abdullah b.Abdulaziz adlı komutan şehri yağmaladı ve yüzlerce Hristiyanı kılıçtan geçirdi.

  1. Paredes, s. 130.

  2. Paredes, s.130-131.

  3. Paredes, s. 131.

  4. Paredes, gös.yer.

  5. İbnü'l-Hatîb, A'mâl, s.66; Paredes, s.131-132.

  6. Paredes, 132-133.

  7. Paredes, s.133.

  8. Bu savaşın tafsilatı daha önce verilmiştir. Geniş bilgi için bkz. İbn
    Hazm, s.94-95; İbn Izârî, II, 278-279; E.Levi-Provençal, s. 224-228.

Bunun üzerine kral III.Ramiro, derhal Kaştâle Kontu Gar-cia Fernandez ve Neberra-Benbelûne Kralı Sancho Abarca ile hâcibe karşı bir ittifak oluşturdu. Üçü birlikte hâcibe karşı savaşmak üzere Şentmenkeş'in (Simencas) güneybatısında bulunan Rueda denilen yere geldiler. Yapılan savaşta yenildiler ve bölgenin önemli kalesi olan Şentmenkeş Müslümanların eline geçti ve savaşta pek-çok Hristiyan öldürüldü.

Bundan sonra İbn Ebî Âmir, zor kış şartlarına rağ­men kuzeydeki krallık başkenti Liyûn'a doğru ilerledi. Onun harekatını kontrol için Ramiro da ilerledi ve yine savaş başladı. Bir ara askerlerinin çözülüp dağıldığını gören hâcib, oturduğu yerden hiddetle kalkarak altın miğferini yere çaldı ve oturdu. Komutanlar onun bu ha­reketiyle başarısızlığı protesto ettiğini biliyorlardı. Bu yüzden bu hareketin etkisiyle geri çekilmekten utanç duyan askerler, bu hatalarını telafi için düşmana ani bir kontratak yaptıklarında onları dağıttılar. Peşlerinden Liyûn kapılarına kadar onları takip ettiler. O esnada şid­detlenen kar fırtınası sebebiyle şehri zaptetmekten vaz­geçen hâcib, Kurtuba'ya geri döndü. Bu seferi so­nucunda o, Liyûn ve Neberra krallıklarını kendisine haraç veren devletler durumuna düşürdü ve baş­kentlerinde birer garnizon bulundurmaya başladı.81

Bu zaferin ardından hâcib İbn Ebî Âmir, "el-Mansûr Billah" unvanını kullanmaya başladı ve hutbelerde kendi adının da okunmasını emretti. Aynı zamanda bütün resmi belge ve yazışmalarda "el-Hâcib el-Mansûr Ebi Âmir Muhammed b.Ebi Âmir" adını parafe etmeye baş­ladı. Devletin çıkardığı paraya adının nakşedilmesin! de emrettikten sonra bütün saltanat alametlerine sahip olmuş olarak devlet adamlarını ve vezirleri çevresine topladı. Onlar huzuruna ancak el-etek öperek girebilir ol­muşlardı. Böylece Mansûr, halife payesi dışında yönetim adına resmen ve fiilen herşeye tek başına sahip ol­muştu.

a13. ikinci Liyûn Seferi (982): Kral III.Ramiro, Man-sûr'a karşı yenilgisinden sonra bir devrimle tahttan indi­rildi ve yerine kuzeni Bermudo geçirildi. 15 Ekim 1982'de kendisine Liyûn kralı olarak Şentya'kûb (Santiago de Compostela) Kilisesinde taç giydirildi. Zor durumda kalan Ramiro hemen harekete geçti ve Portilla de

81 İbnü'l-Hatîb, A'mâl, s.67, 69, vd.; E.Levi-Provençal, s.223, 233-237; Paredes, s.134-135; A.Ali el-Hajji, "Christian States in Northern Spain During The Umayyad Peripd (138-366/755-976)", The Islamic Qu-arterly, 1965, sy.9, s.51-53; İnan, II, 541.




Arenos'da Bermudo ile giriştiği savaş sonuçsuz kaldı. Bu du­rumda hem taraflara korku salmak için hem de adeti ol­duğu veçhile 20 Eylül'de yola çıkan Mansûr, Liyûn böl­gesinde tahrip harekatı yaptıktan sonra 27 Ekim'de geriye döndü.82



a14. Şentmenkeş Seferi (983): Bu harekâtına Mansûr, 16 Haziran'da çıktı ve 17 Temmuz'da geriye döndü.83

a15. ikinci Talemenka Seferi (983): Aynı sefer-cihad siyaseti sebebiyle Mansûr, Talemenka bölgesini yağmaladığı bu seferine 1 Eylül'de çıkıp 29 Eylül'de ge­riye döndü.84

a16. Şakûre (Sequra de la Sierra) Seferi (983): 2

Kasım'da sefere çıktı ve otuzyedi gün sonra 8 Aralık'ta Kurtuba'ya döndü.85



a17. ikinci Sammûre Seferi (984): Ramiro ile mü­cadelesinde Kral Bermudo, yeniden Ramiro'ya saldırarak Liyûn şehrini aldı. Astorga şehrine çekilen ve zor du­rumda kalan Ramiro, Mansûr'dan yardım istedi. Ancak, kısa süre sonra 26 Haziran 984'te öldü. Mansûr'un des­teğiyle krallığı bir müddet idare etmeye çalışan Ra-miro'nun annesi, daha sonra bu desteği yitirdi. Bu arada Ramiro gibi davranan Bermudo, ülkesindeki inatçı prens­lerin mukavemetini Mansûr'a boyun eğip yardım al­madan kıramayacağını anladığı için ve Mansûr'a itaat arz edip ondan yardım istedi. Mansûr'un sağladığı Ber­beri ordu sayesinde Bermudo, bütün ülkeyi hakimiyeti al­tına almayı başardı. Ancak, artık kendisi sadece Mansûr'un bir vassaliydi ve kendisini korumak amacıyla büyük bir Endülüs birliğini yanına almıştı. Böylece Liyûn ülkesine hakim olmasına rağmen Mansûr, cihad ge­leneğini terketmeyerek 13 Şubat'ta çıktığı Sammûre se­ferinden 11 Mart'ta geriye döndü.86

a18. Berşelûne Seferi (985): Liyûn'dan sonra Mansûr, Kaştâle'ye yöneldi. Frenk krallarına vergi verir durumdaki L-u üü-.eye o zamana kadar Endülüs halifeleri saygılı davranmışlardı. Çünkü, oraya saldırırlarsa Frenk kralı ile aralarının açılacağından çekinirlerdi. Mansûr'un ise böyle bir korkusu yoktu. Büyük bir orduyla ve yanına kırk tane de şair alarak 5 Mayıs 985'te yola çıktı, llbîre
(Elvira), Beyyâse (Baeza) ve Levrka'dan (Lorca) geçerek Mursiyye'ye (Murcia) girdi. Burada bir toprak ağası olan İbn Hattab'a konuk oldu. Mansûr, ordusuyla birlikte ken­disini her çeşit ikrama garkeden İbn Hattab'a ihsan ola­rak onun arazi vergisinin bir kısmını kaldırdı ve böl-gc-deki saygınlığını pekiştirdi. Kaştâle'ye doğru ilerleyerek Kont Borrel'i yendi ve 1 Temmuz Çarşamba günü Berşelûne'ye vardı. Bir taarruzla şehri teslim aldı. Şehre giren askerler, büyük tahribat, yağma ve katliam yaptılar. Esirler arasında Berşelûne'ye vardı. Bir ta­arruzla şehri teslim aldı. Şehre giren askerler, büyük tah­ribat, yağma ve katliam yaptılar. Esirler arasında Ber­şelûne Konto Naibi Odlerado da bulunuyordu.87 Zafer sonrasında Mansûr, Berşelûne'yi fethettiği bir yer olarak elinde tutmadı. Böyle bir niyeti de yoktu. Zira onun amacı, kuzeyli Hıristiyanları güçsüz durumda tutmak ve her yıl yaptığı seferlerle bu durumu devam ettirmekti.

a19. Talemenka, Garbü'l-Endülüs (Algarve) ve Liyûn Seferi (986): 19 Haziran'da yola çıktı. Aynı si­yaseti takiple gerçekleştirdiği harekâtını 1 Ağustos'da sona erdirdi.88

a20. Büyük Liyûn Seferi (987-988): Liyûn kral­lığında bulunan Müslüman birliklerin, burayı fethedilmiş bir ülke olarak görme tavırlarından rahatsız olan kral Bermudo, şikâyetini Mansûr'a iletti. Ancak, Mansûr'un küçümseyici bir cevap vermesine kızarak Müslüman bir­likleri ülkesinden çıkardı. Bunun üzerine Mansûr, Ber-mudo'ya ders vermek üzere Haziran 987 yılında Ku-lumriye'yi (Coimbra) fethederek çok büyük tahribat yaptı. Öyle ki, yedi yıl süreyle şehir ıssız bir yer olarak kal­dı.89 Bu olayın peşinde 988 yılında Mansûr'un ordusu Duvîro (Rio Duero) nehrini aşarak fırtına gibi Liyûn'a girdi Bermudo ise, Mansûr'un önce Sammûre'ya sal­dıracağına inandığı için burada bulunuyordu. Fakat Mansûr, şehre saldırmamış ve Liyûn'a doğru ilerlemişti. Daha önceki Liyûn kuşatmasında, şehrin iyi tahkim edil­miş surları, gözetleme kuleleri, yekpare mermerden ya­pılmış giriş kapıları ve yirmi ayaktan daha kalın olan Ro­malılar döneminden kalma duvarları sebebiyle fethi gerçekleştirememişti. Fakat bu sefer surların batı gi­rişinde büyük bir gedik açıldı.


  1. Dozy, s.500-501; İnan, II, 542.

  2. Paredes, s. 136-137.

  3. Paredes, s. 137-138.

  4. Paredes, s. 138.

  5. E.Levi-Provençal, s. 235-237; Paredes, s. 138; inan, l

,542.


  1. Ibnü'l-Hatîb, A'mâl, s.74; İbnü'l-Hatîb, el-ihâta, II, 105-106; E.Levi-
    Provençal, s. 237-241; Paredes, s. 139; inan, II, 543-544.

  2. Paredes, s. 139-140.

  3. Paredes, s. 141-142.



Tam bu sırada garnizon komutanı Cıllîkiye'li (Galicia) Kont Gonsalvo Gonzalez, ağır hasta olmasına rağmen, zırhını giydi ve sedye ile açılan gediğin önüne getirildi. Ondan cesaretlenen askerler, Müslümanları körfezde üç gün süreyle tutmayı başardılarsa da dördüncü gün Müs­lümanlar şehre güney kapısından bir fırtına gibi girdiler. Kısa ve çetin bir çatışmadan sonra büyük bir zafer elde ettiler.90 Kont Gonsalvo da bu arada öldürüldü. Şehrin stratejik mevkileri tahrip edildi. Ancak kuzey kapısı ya­nındaki kule Mansûr'un emriyle tahrip edilmeden bıra­kıldı. Bu Liyûn fethi dönüşü Mansûr, Sammûre şehrini kuşattı. Liyûn'daki yeğeni kadar cesur olmayan Bermu-do, gizlice kaçtığı için şehir halkı teslim oldu, ancak yağ­madan kurtulamadılar. Sonuçta bölgedeki kontların ek­serisi Mansûr'a bağlılıklarını bildirdiler. Bermudo'nun elinde ise sadece deniz kenarında bazı yerler kal­mıştı.91

a21. Kaştâle Seferi (989): Liyûn ve Sammûre fet­hinden döndüğünde Mansûr'un karşılaştığı isyan te­şebbüsünde adı geçen kendi oğlu Abdullah, babasıyla olan ilişkisini tamamen kesme kararı vererek, Iştebîn (San Esteban) kuşatması esnasında ordugâhtan gizlice kaçarak Kaştâle Kontu Garcia Fernandez'e sığındı. Onu koruyacağına dair söz veren kont, Mansûr'un tehditlerine rağmen bir yıl kadar sözünde durabildi. Çünkü, 989 Ağustos'unda yaptıkları savaşta Mansûr'a yenildi ve Uşûne (Osuna) ile Alcoba'yı kaybettikten başka, barış is­temek ve Abdullah'ı teslim etmek zorunda kaldı.92

a22. Kaştâle Kontu Garcia'yı Devirme Harekatı (994-995): Mansûr, kendisine karşı isyan oluşumunu da­ğıtmış, ancak Kont Garcia'nın Abdullah'ı himaye et­mesini affetmemişti. Bu sebeple, misilleme olarak kontun oğlu Sancho'yu babasına karşı kışkırtarak ayak­lanmasını sağladı. Sancho nüfuzlu Kaştâleliler'in des­teğiyle 994 yılında silahlanarak ayaklandı. Mansûr'un kendisine gönderdiği destek sayesinde Iştebîn ve Clunia kalelerini ele geçirdi, işin uzun sürmesinden rahatsız olan Mansûr, savaşı bir an önce bitirmek istiyordu. Bu da Garcia'nın teslim alınmasıyla mümkündü. O da oldu ve 25 Mayıs 995 yılında Duvîro kıyılarındaki Kasru Ebî Dânis (Alcacer do Sal) ve Langa arasında esir alındı. Bundan beş gün sonra kont, aldığı yaraların tesiriyle öldü. Böylece Sancho, bölgede tek otorite olmuş oldu.

Ancak, kendisi her yıl Müslümanlara vergi vermek zo­rundaydı.93



a23. Kral Bermudo'ya Karşı Seferi (995):

Mansûr'a isyan oluşumunun bir diğer üyesi Taşyürekli Abdullah'ı Kral Bermudo himaye ediyordu. Halbuki kral acınacak bir durumdaydı. Otoritesi azalmış, soylular ara­ziler ile adamlarını ve sürülerini elinden almışlardı. On­lara karşı Bermudo'nun yaptırım gücü kalmamıştı. Bu arada, Bermudo'nun egemenliğindeki kalelerin ko­mutanlarının Mansûr'a karşı koyabilecek güçleri kal­mamıştı. Bermudo'yu cezalandırmak üzere Mansûr son­baharda sefere çıktı. Böyle durumda Bermudo yapılması gerekeni yaptı ve barış istedi. Abdullah'ı teslim etmesi ve yıllık vergi vermesi şartıyla bu isteği kabul edildi. Şürrîn'li (Sorrion) Kont Gomez'in başkentini ele geçiren Mansûr, kendisine teslim edilen Abdullah'ı yanına alarak Kasım ayında geriye döndü.94



a24. Sent Ya'kup (Santiago de Compostela) Se­feri (997): Mansûr'un mutlak otoritesine isyan eden el-Udve Genel Valisi Zîrî b. Atiyye, aynı zamanda Subh ile de Mansûr'a karşı ittifak yapmıştı. Halife Hişâm'dan tam yetki belgesi almakla Subh'u etkisiz hale getirdikten sonra Mansûr, Ziri'ye yönelmişti. Bu durumu fırsat bilen Bermudo, şartların artık lehine değiştiğini düşünerek vergi vermeyi reddetti. Tabidir ki, böyle yapmakla Mansûr'u kızdırmıştı. Mansûr, 3 Temmuz 997 Cumartesi günü süvari birliğinin başında yola çıktı. Aynı zamanda güçlü Endülüs donanmasını da yola çıkardı. Köriye (Coria) üzerinde Viseu'ya ilerledi. Burada kendisine bağlı bazı kontlar orduya katıldı. Oradan Oporta'ya geçti. Kasr-ı Ebi Daniş'ten yola çıkmış olan filosunu da orada hazır buldu. Donanma uzun yürüyüş yapmış olan pi­yadelere bol silah ve teçhizat getirmişti. Palamalarla bir­birine bağlanan teknelerden oluşturulan köprü sayesinde Duvîro nehri aşıldı. Duvîro ve Minho arasındaki bölge dost kontlara ait olduğundan burası kolaylıkla geçildi. Ordu Minho'yu aştıktan sonra düşman ülkesine girerek karargâh kurdu.

Bu sırada Mansûr, bir askeri görevlendirerek: "Bütün hızınla Tamiares'e git ve orada nöbetçi muhafız kılığına girerek, geçite yaklaşak ilk adamı yakalayıp bana getir" dedi. Sabaha karşı asker, ormana ağaç kesmeye




  1. İbnü'l-Esîr, IX, 33-34.

  2. Dozy., s. 505-506; inan,

  3. Dozy., s.507-508.

l, 547-548.


  1. Dozy., s. 508-509; E.Levi-Provençal, s. 244-245; inan, II, 552.

  2. Dozy., s.509-510; E.Levi-Provençal, s.241-243, 245-246; inan, II,
    552.


gittiğini söyleyen yaşlı bir köylüyü alıp Mansûr'a götürdü. Adamın üzeri arandığında, Müslüman ordusu içinde bu­lunan bazı Liyûnlular tarafından yurttaşlarına hitaben ya­zılmış bir mektup bulundu. Mektupta ordugâhın bir ya­nının iyi korunmadığı ve buraya saldırılırsa başarılı olunacağı bildiriliyordu. Derhal hâinler bulunup ce­zalandırıldı. Ordu ilerleyişini durdurdu ve hızlı bir şekilde ovalara yayıldı. Bazı stratejik mevkileri imha ederek Ulla'yı aştı. 11 Ağustos'ta Şentya'kûb'a vardı şehri fet­hetti. Şentya'kûb, Hıristiyanlığın kutsal merkezi olması sebebiyle bu sefer Mansûr için çok önemliydi. Buradaki meşhur Santiago Kilisesi, Hıristiyanlar için Müslümanla­rın Kâbesi gibi kutsaldı. Zira, Yakup peygamberin orada gömülmüş olduğuna inanıyorlardı. O zamana kadar hiç­bir Arap hükümdarının düşünemediğini Mansûr yapmış, uzak ve engebeli olan bölgeyi ordusuyla geçerek kutsal şehre gelmişti.95

Mansûr terk edilen Şentya'kûb'da bir hafta kaldıktan sonra askerlerine Lamego yönünde geri çekilme emri verdi. Bu şehirde müttefiki olan kontlara değerli hediyeler dağıttı. Bu arada Kurtuba'ya da seferle ilgili ayrıntılı haber gönderdi, istediği zaferi elde eden Mansûr, omuz­larında şehrin kapıları ile kilisenin çanlarını taşıyan bir­çok Hıristiyan esirle birlikte Kurtuba'ya döndü. Şehre gi­rişinde muhteşem bir törenle halk tarafından karşılandı. Getirilen kapılar bir caminin çatısına yerleştirildi. Çanlar ise camide lamba olarak kullanılmaya başlandı.96 Bu arada, Mansûr 999 yılında biri Navar ve diğeri Kaştâle bölgesine olmak üzere iki sefer daha düzenlendi.97

a25. Son Seferi (1002): Savaş meydanında ölmeyi arzu eden Mansûr, son seferini Kaştâle üzerine yaptı. Sonbaharda yola çıkarak öncekilerde olduğu gibi ba­şarılar elde etti. Ancak, bir süredir kendisine ızdırap veren hastalığın iyice nüksetmesi nedeniyle hemen Medînetü's-Sâlim'e getirildi.98

b. Bizans İmparatorluğu ve Avrupa Devletleri ile İlişkileri

Hıristiyan ispanya dışında Mansûr'un diplomatik ilişki kurduğu devletlerden birisi Bizans imparatorluğudur, iki ülke arasında önceki Emîrler ve halifeler dönemlerinden beri süregelen ve karşılıklı elçiler hediyeler gönderme şeklindeki dostluk siyasetini Mansûr da aynen devam et­tirmiştir. Onun zamanındaki Bizans imparatoru ise,



  1. İbn Hazm, s. 225; Ibnü'l-Hatîb, A 'mâ/, s.67-68; Makkarî, II, 413-416;
    E.Levi-Provençal, s.246-250; C.Sanchez-Albornoz, s. 370-373.

  2. İbn Hazm, s.225;İbnü'l-Hatîb, A'mâl, s.67-68; Makkarî, II, 413-416;
    E.Levi-Provençal, s.246-250; C.Sanchez-Albornoz, s. 370-373.

  3. inan, II, 562-563.

  4. İbn Hazm, s.226; E.Levi-Provençal, s.254-256; inan, II, 563-567.

Makedonya hanedanı üyeleri içinde en uzun hakimiyet süren ve ülkesine parlak bir dönem yaşatan II.Basileios (976-1025) idi. Mansûr'un diplomatik ilişki kurduğu Hı­ristiyan ülkelerden bir diğeri Mukaddes Romen-Germen imparatorluğu idi. Almanya ve italya'da hüküm süren im­parator lll.Otto ile ilişkileri gayet dostâne idi. Barışsever imparator Almanca, Latince, Yunanca bilen bir bilim düş­künü idi. imparatorluğu Şarlman devrinde olduğu gibi bü­yütmeye çalışıyordu. Ancak, bunu başarma fırsatı ol­madan, Mansûr ile aynı yılda, yani 1002 yılında öldü. Mansûr ile bazı ispanya kralları arasındaki ilişkiler de güçlenmiştir. Mesela, Neberra Kralı ll.Sancho Aharca (970-995) bunlardandır. Mansûr, bu kralın Müs­lümanlığı kabul eden kızıyla evlenmiş, ondan oğlu Ab-durrahman dünyaya gelmiştir. Annesi Abdurrahman'a, babasına benzediği için ve onun hatırasına Sanchuelo, yani küçük Sancho diye hitap ederdi. Daha sonra in­sanlar bu ismi Şancol diye söylemeye başlamışlardır. Mansûr zamanında Kaştâle'de hüküm süren bazı kont­larla da ilişkiler olmuştur. Kont Garda Fernandez (970-995)'in hayatı, savaşta esir edilip Kurtuba'ya ge­tirilmesiyle Mansûr'un elinde sona ermiştir. Kont burada ölmüş ve müsta'riblere ait bir kilisede defnedilmiş, sonra da kemikleri Kaştâle'deki Gardena Kilisesi'ne nak­ledilmiştir. Garcia'nın oğlu Kont Sancho Garda (995-1017) ise, uğradığı pekçok yenilgiden sonra Mansûr ile mecburen ittifak antlaşması yapmış ve kızkardeşini onunla evlendirmiştir.99 Sonuç olarak Mansûr, çağının Hıristiyan ülkeleriyle ilişkileri daima büyük ve güçlü bir devletin başkanı olarak yürütmüştür. Bu ülkelerden pek çoğu onun üstünlüğünü tanımış ve kendisiyle dostluk te­essüs etmişlerdir.100



b. Kuzey Afrika Siyaseti ve Fâtımîler ile ilişkiler

Mansûr Afrika'daki topraklar konusunda güneydeki Fâtımî-Şîî tehlikesine karşı, III.Abdurrahman ve II.Hakim'in takip ettiği siyaseti sürdürmüştür. Ancak o, kendinden öncekilerin başaramadığını gerçekleştirmiş ve Afrika'daki toprakları güneyde Sicilmâse (980), do­ğuda ise Telimsan ve Tahert (991) vilayetlerine kadar Endülüs hakimiyeti altına almıştır. Şîî Fâtımîler Kuzey Afrika'da devletlerini kurduklarından bu yana Endülüs ile aralarında sürekli bir çatışma başlamıştı.. Fâtımîler,

99 inan, II, 583-584, 588-603 vd. 100 İbnü'l-Ebbâr, s.269.



Endülüs Emevîleri'nin hakimiyet bölgelerine uzanacak şe­kilde batıya doğru ilerlemek istiyorlar ve bunun kendi hakları olduğunu, Emevîler'in ise meşru olan bu hak­larına tecavüz ettiklerini iddia ediyorlardı. Emevîler de bölgedeki varlıklarını korumayı, şehitlerinin kanlarıyla ka­zandıkları toprakları savunmayı kendilerine bir hak ve görev biliyorlardı. Afrika'nın orta batı toprakları ile Ber-berî toprakları (el-Udve) bu sürtüşmenin meydana gel­diği yerler idi. el-Mağribu'l-Aksâ denen bu bölge, Emevîler için düşmanları Fâtımîler'e karşı stratejik öneme sahipti ve iki tarafın topraklarını ayıran bir nüfuz bölgesiydi.101

Mansûr, Cebel-i Tarık Boğazı'nda stratejik bir mevki olan Sebte şehrini, donanmasından güçlü bir parçayı ve seçkin birliklerini konuşlandırdığı askeri üs haline getirdi. Bundan başka o, Emevîler'e tâbi Berberi liderleri kendi içişlerinde özgür bırakarak maddi, askeri her çeşit yar­dımı ve hediyeyi onlara bol bol yererek gönüllerini ka­zandı, kendine bağladı. Hatta onlardan Endülüs'te görev kabul edip yerleşen lider ve askerlere çok daha büyük bağışlar yaptı.102 Sonuçta ücretli Berberi askerlerden teşkil ettiği yeni ordusu (Mürtezikatü'l-Berber), kendisinin en büyük gücü ve güvencesi oldu. Çünkü Mansûr, Arap askerlere güvenmiyordu. Zira onların kabile reislerinin kendisine ve otoritesine bağlı kalacaklarına inanmıyordu. Mansûr'un Kuzey Afrika'daki ilk başarısı 980 yılında Haz-rün b.Fülfül ez-Zenâtî adındaki komutanı Sicilmâse şeh­rine sevketmesiyle başlar. Hazrün, şehri Emevi hilafeti adına zaptetmiş ve camisinde hutbeyi Halife II.Hişâm adına okutturmuştur.103 Bundan memnun olan Mansûr, Hazrün'a pekçok hediye göndererek onu ele geçirdiği bölgeye vali tayin etti. Sebte'de oluşturduğu küçük, fakat etkin askeri üsse ilaveten Mansûr, Endülüs'ün üzerinde bulunduğu Iberya yarımadasının güney ucunda kalan el-Ceziretü'l-Hadrâ şehrini de Akdeniz'in diğer tarafındaki kıyı bölgelerinde Emevî nüfuzunu korumak için her an müdahaleye hazır önemli bir askeri üs haline getirdi. Öte yandan Fâtımîler'in hükümdarı Aziz, 980 yılına kadar Mısır'da kendi içişleriyle, bilhassa Karmatîler ile uğraştığı için genellikle Kuzey Afrika işleriyle ilgilenememişti. Ancak, içerde sükuneti sağladıktan hemen sonra En­dülüs tahtında bir çocuk halifenin bulunmasından da ya­rarlanmak amacıyla Kuzey Afrika'ya yöneldi. Sanhâce kabileleri reislerinden olan tâbisi Bulukkin b.Zîrî'ye el-



  1. İnan, II, 544-545.

  2. Ibnü'l-Esîr, IX, 32; İbn izârî, II, 282; Makkarî, II, 417 vd.

  3. İbnü'l-Esîr, IX, İbnü'l-Hatib, A 'mâl, s.66; İbn Haldun, IV, 148.

Mağribu'l-Aksâ'daki Emevî bölgesine saldırı emri verdi. İbn Zîrî, altmış bin kişilik ordusuyla bölgeye saldırdı. En­dülüs'e bağlı Zenâtî liderler karşı koyamayarak geri çe­kildiler ve Sebte'ye sığındılar. Mansûr derhal Sebte li­manına büyük bir orduyu şevketti ve büyük donanması­na da tehdit edilen bölge limanına hareket emri verdi. Endülüs'ten gelen bu seri ve kesin tavır karşısında İbn Zîrî korkuya kapıldı ve memleketine geri döndü.104 Bu durumda Aziz, daha önce kendisine sığınmış olan Idrisîler'in lideri Hasan b.Gannûn'u, kaybettiği top­raklarını ve saltanatını geri almak üzere Kuzey Afrika'ya gönderdi. Berberi Zîrîoğullan'na da İbn Gannûn'a yardım etmelerini emretti.

Bölgeye varan İbn Gannûn'un etrafında, bütün Şiîler, Fâtımîler'e meyilli olanlar, Endülüs hakimiyetine karşı olanlar ile Zenâtîler'den büyük çoğunluk toplandı. Doğu'dan gelen bu büyük tehlike karşısında bir an te­reddüt etmeyen Mansûr, Askalâce adıyla tanınan kuzeni ve veziri Ebu Hafs b.Abdullah b.Amr İbn Ebî Âmir'i büyük bir ordunun başında İbn Gannûn'un üzerine şev­ketti.105 Peşinden başka bir orduyu da oğlu Abdülmelik kumandasında bölgeye gönderdi. Mansûr'un ordusu önünde duramayan İbn Gannûn barış istedi ve II. Hakem devrinde yaptığı gibi Kurtuba'da halifenin hi­mayesinde yaşamasına müsaade edilmesini talep et­ti.106 isteği kabul edildi ve Kurtuba'ya gönderildi. Ancak Mansûr, devlete karşı birçok kez başkaldırmış olan bu inatçı hasımdan kurtulmakta kararlıydı. Verdiği can gü­venliği sözünde durmayarak İbn Gannûn'un Kurtuba'ya ulaşmadan yolda katledilmesini emretti. 985 yılında İbn Gannûn'un kesik başı başkente getirildi. Böylece, Fâtımîler'in dostu Idrisîler'in hamlesi kırılmış ve Kuzey Afrika'da yeniden devlet kurma uğraşları boşa çıkmıştı. Başsız kalan Idrisîler'in kolları ve tabileri de çeşitli böl­gelere dağılmışlardı. Mansûr ise bütün Kuzey Afrika'ya hakim olmuştu.107

Bu olaydan sonra Mansûr, Kuzey Afrika bölgesine, dahî veziri Hasan b.Ahmed es-Sülemî'yi idareci olarak tayin etti ve ondan zedelenmiş olan Berberiler'le dostluk antlaşmalarını yenilemesini istedi. Çünkü o, Endülüs'teki düzeninin bekası için temel dayanak olmaları itibariyle Berberîler'le olan antlaşmaların sürmesini istiyordu. Aynı


  1. İbnü'l-Esîr, IX, 34; İbn Haldun, IV, gös.yer; E.Levi-Provençal, s.259
    vd.

  2. İbnü'l-Ebbâr, s.277.

  3. İbn İzârî, II, 248.

  4. İbn izârî, II, 281; Dozy., s.502-503; inan, II, 545.



şekilde, Miğrâvî kabileleri lideri olan Zîrî b.Atıyye'yi ken­disine ve Emevî hanedanına bağlılığından ötürü yakın bir dost edindi ve ona geniş yetkiler verdi. Bu Berberi lider, bazı münasebetlerle birçok defa Kurtuba'ya gelip Mansûr'u ziyaret etmiş ve sınırsız bir ikramla ağır-lanmıştır, daha sonra Mansûr, kendisine vezir unvanı vermiştir. Ancak bu ikili arasındaki dostluk bir müddet sonra beklenmedik şekilde yerini düşmanlığa bıraktı. Çünkü İbn Atıyye, Endülüs hakimiyeti uğruna yaptığı büyük hizmetlerine karşılık kendisine verilen "vezir" un­vanını az buluyordu. Halbuki kendisi Emîr oğlu Emîr idi. Bundan başka o, Emevî ailesine duygusal bağlarla bağlı olduğu için Mansûr'un halife Hişâm üzerinde kurduğu baskıyı ve onun saltanatını elinden alarak etkisiz ve yet­kisiz halde tutmasını kabullenemiyordu. Ayrıca İbn Atıy­ye, kabilesi arasında ve bölgesinde çok güçlü durumda oluşundan cesaret alarak müsait zamanını bulduğunda Kurtuba'dan bağımsız olmayı ve hatta kendisini daha layık gördüğü Mansûr'un makamını elde etmeyi dü­şünüyordu. Bu düşüncesinin tezahürü olarak, Cezayir sı­nırına yakın Melîle şehrinin güneyinde kendisi için büyük bir kasaba yaptırdı. 996 yılından itibaren de burayı or­dusu ve yönetimi için bir başkent yaptı.

Ülkenin her ya­nındaki casusları vasıtasıyla İbn Atıyye'nin hareketlerini takip eden Mansûr, bu durumda onu 996 yılında ve­zirlikten azletti, maaşını kesti, aralarındaki antlaşmayı kaldırdı ve siyasi himayesine son verdi. Ertesi yıl da Slav asıllı kölesi Vazıh komutasında büyük bir orduyu üzerine gönderdi. Önce Tanca şehrine uğrayarak orduya müt­tefik Berberilerden büyük katılımlar oldu. Daha sonra İbn Zîrî'nin ordusuyla yapılan savaşta Mansûr'un ordusu ye­nildi ve Vazıh beraberindekilerle birlikte 1 yıl kadar Ah-biye'de yardımcı birliklerin gelmesini bekledi. Mansûr'un böyle bir yenilgiyi kabullenmesi mümkün değildi. Aksi takdirde Kuzey Afrika'daki Emevî hakimiyeti kesin olarak sona ererdi. Bu yüzden bizzat kendisi güneydeki el-Ceziretü'l-Hadra'ya giderek olaylara ve ordu şevkine daha yakından nezaret etti. Hemen oğlu Abdulmelik ko­mutasında seçkin askerlerden oluşan büyük bir orduyu Sebte'ye şevketti, iki taraf arasındaki nihai savaş yine önceki çarpışmanın geçtiği yer olan Tanca yakınındaki Vadi Mina'da gerçekleşti. Savaş esnasında kuzeni el-Hayr b. Mukatil'in ihanetine uğrayan İbn Atıyye, kafasına saplanan mızrakla yere düşünce ordusu içerisinde ka­rışıklık başgösterdi ve mağlup olarak dağıldılar. Böylece Abdulmelik ve Mansûr'un ordusu zaferi kazanmış oldu. Savaşın kaderini değiştiren hareketin sahibi olan İbn Mu­katil'in, bu işi Mansûr'un etkisiyle yapıp yapmadığı

ISLÂMÎ ARAŞTIRMALAR DERGiSi, CiLT : 11, SAYI 3-4

konusu tartışmalıdır. Bu savaş sonunda Kuzey Afrika ye­niden tamamiyle Endülüs hakimiyetine girdi.

Abdulmelik, 997 yılında bölgenin başşehri olan Fas'a girerek burada 6 ay kaldı. Bu süre zarfında bölgenin iş­lerini tanzim etti ve bazı Berberî liderlerle olan ant­laşmaları yeniledi. Abdulmelik Endülüs'e döndükten sonra Mansûr, güvendiği adamı Sâhibü'ş-Şurta Isa b.Said'i bölgeye vali tayin etti. Bundan sonra İbn Atıyye, mecburen Mansûr'dan razı görünerek elinde kalan yer­lerdeki hakimiyetini, Endülüs'e tabi durumda ölümüne kadar sürdürmüştür. Kendisinden sonra oğlu Muiz de babasının Emevîler'e ve onların güçlü adamı Mansûr'a olan bağlılık siyasetini sadakatle takip etmiştir. Sonuç olarak, Kuzey Afrika'daki Emevî hakimiyeti Âmirîler'in son günlerine kadar güçlü bir şekilde sürmüştür.108

3. Ölümü ve Vasiyeti

Mansûr, 1002 yılı sonbaharında çıktığı Kaştâle Seferi sırasında bir süredir çektiği bir hastalığın iyice belirmesi üzerine yatağa düştü. Hastalığının teşhis ve tedavisinde ihtilafa düşen doktorların çabalarının sonuçsuz ka­lacağına inanmış ve iyileşmekten ümidini kesmişti. Bu arada ata binemez olduğu için bir arabada taşınmaya başlandı, iki hafta sonra Medînetü's-Salim'e getirildi. Acı ve ızdırap içinde kalan Mansûr, elde ettiği büyük mevki ve gücün ailesinde kalmasını istiyordu. Devamlı ba-şucunda bulunan büyük oğlu Abdülmelik'e son öğütlerini verirken, orduyu kardeşi Abdurrahman'a emanet edip süratle başkente gitmesini ve idareyi ele alarak ola­bilecek isyanları bastırmasını istedi. Abdülmelik'in ha­reketinden bir süre sonra Mansûr biraz iyileşti ve ko­mutanları yanına çağırdı. Artık zayıflamış ve konuşma gücünü kaybetmek üzere olarak yaptığı bu toplantıdan kısa süre sonra 27 Ramazan 392 (11 Ağustos 1002) Pa­zartesi gecesi 64 veya 65 yaşında iken vefat etti ve Medînetü's-Salim'de defnedildi. Kendisinin Hâciblik dö­nemi 25 yıl sürmüştür.109



Bazı ispanyol kaynakları, Mansûr'un son seferi es­nasında Kal'atü'n-Nüsur'da yaralandığını ve bunun etkisiyle öldüğünü iddia ederler.


  1. İbn Izârî, II, 281-282; E.Levi-Provençal, s.259 vd.; inan, II, 546-547,
    557-559; Burada Mansûr'un seferlerinin sonuçlan hakkında geniş
    bilgi için bkz. Na'naî, s. 447 vd.; Mansûr'un Kuzey Afrika ile ilişkileri
    hakkında geniş bilgi için bkz. Na'naî, s.456 vd.

  2. Abdülvâhid el-Merrâküşî s. 84; İbnü'l-Ebbâr, s. 273; İbn izârî, II,
    301; Ibnü'l-Hatîb, A'mâl, s.80-81; İbnü'l Hatib, el-ihâta, II, 107-108;
    Makkarî, II, 399; Dozy., s.522-523; E.Levi-Provençal, s. 231; Vin-
    cent Buıanelli, "AI-Mansur İbn Ebi Âmir", Dictionary of the Middle
    Ages,
    New York 1990, VIII 89-90.




Bu rivayet, ispanyol halkı atasözlerinden birine dayanmaktadır. O söz şöyledir: "Kal'atü'n-Nüsur'da Mansûr öldü ve davulu kayboldu". Şüphesiz, Mansûr'un ölümü Hristiyan çevrelerde büyük sevinç dalgası meydana getirmiştir. Nitekim, kendileri için bir dönüm noktası teşkil eden bu ölümü Hristiyan ra­hipler şöyle tescil etmişlerdir: "1002 senesinde Mansûr öldü ve cehenneme gitti".110 Ancak, bir başka en­teresan söz daha var ki, bir Hristiyan keşiş tarafından Mansûr'un mezar kitabesine yazılmıştır, o da şudur: "Onun tarihi okunmak üzere yeryüzüne yazılmıştır. Yıllar geçtikçe onun bir benzeri ve sahillerimizi onun gibi mü­dafaa edecek birisi Allah tarafından yaratılmayacaktır".111 Mansûr'un kabri o günden bu yana aynı yerinde bulunmakta ve Müslüman ziyaretçilere açık durumdadır. Mansûr'un vefatıyla hicabet makamı, oğlu Abdülmelik'e verildi. Endülüs halkına nasıl muamele edeceğini öğ­reten önemli bir vasiyeti oğluna bırakan Mansûr, uzun yılların birikimi olan tecrübelerini orada veciz bir şekilde aktarmıştır. Oğluna, ihtiyacı olan gelirleri fazlasıyla bı­raktığını ve bunları halka harcamada sıkı dav­ranmamasını tenbihlemiştir. Bu prensip, devletin ha­yatiyetini sürdürebilmesinin temel unsurudur. Vasiyetin-deki ikinci prensip, oğlunun kapısına gelecek ihtiyaç sa­hipleriyle ilgilidir. Bunlardan hiçbirini dinlemeden ve der­dine çare bulmadan çevirmemesini, bu konuda adam­larına da güvenmemesini, zira çoğu zaman idarecinin yanındaki yakın adamların kendisiyle mazlum ve muh­taçlar arasında bir engel teşkil ettiğini belirtmiştir. Üçün­cü prensip olarak oğluna, halife ile iyi geçinmesini, fakat çevresindeki Âmiri düşmanlarına karşı dikkatli olmasını tenbihlemiştir. Emevîler konusundaki nasihati ise şöy­ledir: "Bütün gayretinle Mervânîleri kontrol altında tut­manı öneririm. Zira ben, onlara karşı olan suçumu bi­liyorum".'112' Bu sözdeki gerçek şu ki, o eriştiği ve elde ettiği hâkimiyetini garantiye almak için her ihtimale karşı halife ailesi ya da Mervânîler'i sıkı bir kontrol altında ya­şamaya mahkum etmiştir. Onların yaşadığı Medînetü'z-Zehrâ'yı güvendiği adamlarının yönetimine vererek,

  1. Dozy., s.523-526, E.Levi-Provençal, s.256 vd.

  1. Nüveyri, XXIII, 406; İbnü'l-Ebbâr, s.273; İbn İzârl, II, 301; Makkarî,
    II, 398, 402.

  2. Mansûr'un ez-Zâhire'ye taşındıktan sonra kurduğu düzenin
    selâmeti için Mervânîler ya da Ümeyyeoğulları'nın erkek ço­
    cuklarından bir kısmını öldürttüğü ve diğer bir kısmını da çeşitli böl­
    gelere sürgün ettiği şeklinde bazı tarihi rivayetler mevcuttur. Nü­
    veyri, XXIII, 406; İbn Bessâm, l, 77.

Mervânîler'i evlerinde oturmaya mecbur etmiş, ancak zo­runlu hallerde dışarı çıkmalarına izin vermiştir. Adamları vasıtasıyla onların her hareketini kontrol etmiş ve yan­larında görevli hizmetçilerden başkasıyla konuşmalarına izin vermemiştir. Bu arada onları kendi savaşlarına gö­türdüğünden korkarak evlerine kapanmışlar ve can der­dine düşmüşlerdir.113 Mansûr sonuncu vasiyetinde ise, oğluna annesi yanında emanet bulunan mal yüklü bir sandığı alıp ihtiyacı için kullanmasını söylemiştir.114

Yüklə 264,43 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin