Stephen King Kara Kule Cilt7 Kule



Yüklə 2,92 Mb.
səhifə21/62
tarix03.12.2017
ölçüsü2,92 Mb.
#33720
1   ...   17   18   19   20   21   22   23   24   ...   62

"Şunu anlamanız gerek -belki Sheemie'nin eski dostu Roland şimdiden biliyordur- bizler, varlığın sonu anlamına gelse bile suya sabuna do-kunmamayı amaç edinmiş bir toplumun üç asi üyesiyiz. Hatta sonun bir an önce gelmesini tercih ediyorlar. Son derece yararlı yeteneklerimiz var ve bunları bir araya toplayarak bir adım önde olmayı başardık. Ama Prentiss veya Finli o'Tego -Prentiss'in güvenlik şefi- yapmaya çalıştığımız şeyi öğrenirse Dinky akşam olmadan hayvanlara yem olur. Muhtemelen Sheemie de. Ben daha sonra değineceğim sebeplerden bir süre daha güvende olabilirim ama Pimli Prentiss gerçek bir silahşoru işini engellemesi için getirmeye çalıştığımızı öğrenirse -ki o silahşor muhtemelen buraya fazla uzak olmayan bir yerde beş düzine Yeşil Pelerinli'nin ölümüne yol açan çarpışmanın başındaydı- benim hayatım bile güvende olmayabilir." Bir duraksama. "Zaten fazla bir değeri yok."

Daha uzun bir duraksama oldu. Boş olan makara artık yarı yarıya dolmuştu. "Dinleyin bakalım," dedi Brautigan. "Size talihsiz bir adanııo hikâyesini anlatacağım. Dinlemeye ayırabileceğiniz süreden daha faz» sürebilecek, uzun bir hikâye. Eğer vaktiniz kalmazsa eminim aranızda" en az üçü ileri sarma düğmesini nasıl kullanacağını biliyordur. Bana geliince, saatlerin anlamsız kaldığı ve brokolinin şüphesiz kanunlarca yasaklandığı bir yerdeyim. İstediğim kadar zamana sahibim." Adamm sesindeki bezginlik Eddie'yi bir kez daha çarptı. "Size önerim, çok mecbur kalmadıkça ileri sarmamanız. Dediğim gibi ne olduğunu bilmesem de anlatacaklarım arasından işinize yarayacak bir şey çıkabilir. Bilmek için fazla içindeyim. Sadece uyanıkken değil, uyurken bile savunmada kalmaktan yoruldum. Ara sıra Zencefil Ev'e gelip kendimi korumadan uyuma şansım olmasa Finli'nin can-toi adamları üçümüzü uzun zaman önce enselemiş olurdu. Köşede o harika yapışmayan yumuşak şekerlemelerden yapılma bir kanepe var. Oraya uzanıp uyuyabiliyor, akıl sağlığımı korumak için gereken kâbusları görebiliyorum. Sonra görevimin sadece kendimi değil, Dinky ve Sheemie'yi de korumak olduğu Devar-toi'ye dönüyorum. Gizli işlerimizi yaparken muhafızların ve kahrolası telemetrilerinin tüm o zaman boyunca olmamızı istedikleri yerde, istedikleri şeyi yaptığımızı sanmaları için uğraşıyorum: odalarımızda, Çalışma Odası'nda, belki bir film izlediğimiz Gem'de ya da dondurmak soda içtiğimiz Henry Graham'in Dükkânı'nda ya da Fıskıye'nin orada olduğumuzu düşünmeleri için. Bu aynı zamanda kırmaya devam etmek anlamına geliyor ve üzerinde çalıştığımız Işm'ın -Ayı ve Kaplumbağa- daha da eğildiğini her gün hissediyorum.

"Buraya bir an önce gelin, çocuklar. Sizden dileğim bu. Buraya olabildiğince çabuk gelin. Çünkü tek sorun benim dizginleri elimden kaçırmam değil, biliyorsunuz. Dinky'nin çok asabi bir yapısı var ve damarına basıldığında aniden parlayabiliyor. Öyle bir anda ağzından yanlış kelimeler kaçırabilir. Sheemie de elinden geleni yapıyor ama ben etrafta yokken

bin yanlış bir soru sorar veya yapmaması gereken bir şeyi yaparken yaka-larsa..."

Brautigan cümlesini bitirmedi. Dinleyicilere göre bitirmesine gerek Mtu zaten.
3

Tekrar başladığında onlara 1898'de Milford, Connecticut'ta doğduğu, nu söyler. Hepimiz bir otobiyografinin başlangıcını belirten benzer tanıtım mısralarını duymuşuzdur. Bununla birlikte hikâyesini dinlerken silahşorların içini bir tanıdıklık hissi kaplar, Oy'un bile. Önce ne olduğunu tam olarak tespit edemezler ama zamanla anlarlar. Gezgin bir rahip değil de gezgin bir muhasebeci olan Ted Brautigan'ın hikâyesi pek çok yönden Peder Donald Callahan'ın hikâyesine benzemektedir. İkiz bile olabilirler. Ve altıncı dinleyi-ci -mağaranın battaniyeyle örtülü girişinin ötesinde, rüzgârlı karanlıkta oları-giderek artan bir sempati ve anlayışla dinler. Neden olmasın? Brautigan'ın hikâyesinde içki önemli bir rol oynamamaktadır ama yine de ana fikir bağımlılıktır. Dışlanmış birinin hikâyesi.


4

Theodore Brautigan on sekiz yaşında Tim Amca'sının mezun olduğu Harvard'a kabul edilir ve Tim Amca -çocuğu olmamıştı- Ted'in eğitim masraflarını seve seve üstlenecektir. Timothy Atwood'un bildiği kadarıyla olanlar gayet doğrudan bir gelişim izler: teklif yapılır, kabul edilir, yeğeni doğu alanlarda başarı gösterir, mezun olur ve Birinci Dünya Savaşı sonrası Avru-pası'nda altı ay gezdikten sonra amcanın mobilya şirketinde işe girmeye hazırlanır.

Tim Amca'nın bilmediği, Harvard'a girmeden önce Ted'in yakında Amerika Seferi Harekat Gücü adı verilecek birliğe yazılmak istediğidir. "Evlat," der doktor ona. "Kalp hırıltısı var ve işitme yeteneğin standartların altında. Buraya gelirken bunların seni engelleyeceğini bilmediğini söyleme sakın Haddimi aşıyorsam bağışla ama bunun için fazla zeki görünüyorsun."

Ve sonra Ted Brautigan daha önce hiç yapmadığı bir şey yapar, bir daha asla yapmayacağına yemin ettiği bir şey. Ordu doktorundan bir ile °n arası değil, bir ile bin arasında bir rakam tutmasını ister. Doktor, onu nef'jendirmek için (Hartford'da hava yağmurludur ve kayıt bürosunda işler yavaştır') 748'i tutar. Ted tuttuğu rakamı bilir. Ardından 419'u... 89'u... ve çç7'yi. Ted, ona hayatta olan veya olmayan bir ünlüyü düşünmesini söyleyip Andrew Johnson olduğunu bilince, Jackson değil Johnson, doktor sonunda afallar. Arkadaşı olan bir başka doktoru çağırır ve Ted aynı şeyi tekrarlar... bir farkla. İkinci doktordan bir ile bir milyon arasında bir rakam tutmasını ister ve sonra doktora tuttuğu sayının seksen yedi bin dört yüz on altı olduğunu söyler. İkinci doktor bir anlığına çok şaşırmış görünür -hatta şok olmuş-sonra şaşkınlığını pişmiş kelle gibi sırıtarak gizler. "Üzgünüm evlat," der. "Yüz otuz bin civarı bir farkla kaçırdın." Ted gülümsemeden ona bakarama hâlâ on sekiz yaşındadır, böyle açık ve anlamsız bir yalana şaşıracak kadar gençtir. Bu arada İki Numaralı Doktor'un yüzündeki gülümseme de silinmektedir. İki Numaralı Doktor, Bir Numaralı Doktor'a döner ve, "Gözlerine bak, Sam," der. "Gözlerine ne olduğuna bak."

İlk doktor Ted'in gözlerine bir oftalmoskop tutmaya çalışır, ama Ted aleti sabırsızca bir tarafa iter. O güne dek aynaya defalarca bakmıştır ve gözbebeklerinin büyüyüp küçüldüğünü bilmektedir. Ayna olmasa bile görüş alanındaki değişimden bunun gerçekleştiği zamanlan anlayabilir ama o an gözbebeklerinin büyüyüp küçülmesiyle hiç ilgilenmemektedir. Onu ilgilendiren, iki Numaralı Doktor'un yalan söylemesi ve bunun sebebini bilmemesidir. "Bu kez sayıyı bir kâğıda yazın," diye önerir. "Yazın ki hile yapamayasınız."

iki Numaralı Doktor yaygarayı basar. Ted önerisini tekrarlar. Doktor Sam bir kalem ve kâğıt getirir ve ikinci doktor alır. Tam yazacakken tekrar düşünür ve kalemi Sam'in masasına atarak, "Bu ucuz bir sokak numarası, Sam," der. "Bunu göremiy orsan körsün demektir." Ve çeker gider.

Ted, Dr. Sam 'den herhangi bir akrabasını düşünmesini ister ve bir dakika sonra doktora on dört yaşındayken apandisitten ölen erkek kardeşi vuy'ı düşündüğünü ve annelerinin o zamandan beri Guy'ı koruyucu melek-en kabul ettiğini söyler. Dr Sam bu kez tokat yemiş gibi görünür. Sonunda 0rkmuştur. Sebebi belki Ted'in acayip bir şekilde büyüyüp küçülen gözbe-elc'eri, belki de alnını ovmadan, "Bir görüntü alıyorum... bekleyin..." diyerek olayı dramatize etmeden, sıradan bir durummuşçasına telepati gösterisi yÖD maşıdır, Dr. Sam sonunda ürker, l^ed'in kayıt başvuru belgesinin üzerine bü-yük, kırmızı REDDEDİLDİ damgası basar ve onu başından savmaya çalış» -sıradaki, kim Fransa'ya gidip hardal gazı solumak ister?- ama Ted kolunu nazikçe, bir o kadar da ısrarla kavrar.

"Dinle," der Ted Stevens Brautigan. "Ben gerçek bir telepatim. Altıya yaşlarımdan beri bundan şüpheleniyordum -kelimeyi öğrendiğimden beri- ve on altı yaşımdan beri de eminim. Ordu istihbaratın işine yarayabilirim ve standartların altındaki işitme yetimle sorunlu kalbim böyle bir göreve engel teşkil etmez. Gözlerime gelince?" Göğüs cebine uzanır ve bir güneş gözlüğü

çıkarıp takar. "Ta-taam!"

Dr. Sam'e çekinerek gülümser. Bir işe yaramaz. Doğu Hartford Lise-si'nin fizik muayene bölümündeki geçici kayıt ofisinin kapısında nöbetçi çavuş beklemektedir ve doktor onu çağırır. "Bu adam 4-F ve onunla tartışmaktan usandım. Ona dışan kadar eşlik etsen iyi olur."

Şimdi kolu kavranan Ted'dir ve hareketin nazikçe olduğu söylenemez. "Bir dakika!" der Ted. "Bir şey daha var! Çok daha kıymetli bir şey! Bunun bir adı var mı bilmiyorum ama..."

Çavuş daha fazla devam etmesine izin vermeden neredeyse onun yaşında olan ve şaşkınca bakan birkaç kızla oğlanın önünden onu koridor boyunca sürükler. Bir adı vardır ve bunu yıllar sonra Mavi Cennet'te öğrenecektir. Kelime yükselticidir ve Paul "Pimli" Prentiss'in gözünde Ted Brautı-gan'ı evrendeki en değerli insan yapan da budur.

Ama 1916 yılının o günü bu söz konusu değildir. 1916 yılının o günü koridordan yaka paça sürüklenip binanın girişindeki basamaklara atılır ve, "Dışarda kalsan iyi olur, evlat," uyarısı alır.

Ted bir süre bırakıldığı yerde kalır. Sizi ikna etmek için ne lazım, dip düşünür. Nasıl bu kadar kör olabilirsiniz? Az önce başına gelenlere inanmamaktadır.

Ama inanmak zorundadır, orada, dışarıdadır. Hartford çevresinde" kilometrelik bir yürüyüşün ardından bir şeyi daha anladığını düşünür. Asmıtnavacaklardır. Hiçbiri. Hiçbir zaman. Bir Alman kumandanın aklını kuvabilen birinin epeyce faydalı olabileceğini görmeyi reddedeceklerdir. Bir onraki Alman saldırısının nerede olacağını Müttefik kumandanına söyleyebilecek biri. Böyle bir şeyi birkaç kez -belki sadece bir veya iki kez!- yapabilecek birinin savaşa Noel'den önce son verebileceğini. Ama böyle bir şansı olmayacaktır, çünkü ona fırsat vermeyeceklerdir. Ve niçin? İkinci doktorun red bildiğinde farklı sayı olduğunu söylemesi ve kâğıda yazmasıyla ilgili bir sevdir. Çünkü içlerinde bir yerlerde savaşma isteği vardır ve onun gibi biri her şeyi mahvedebilir. Bunun gibi bir şeydir.

Bok canına o halde. Amcasının parasıyla Harvard'a gidecektir. Ve gider de. Harvard, Dinky 'nin ona söylediği her şey ve fazlasıdır: Tiyatro, Münazara, Harvard Crimson, Matematikçi Tuhaf Ahbaplar ve elbette Şeref Listesi Boku. Erken mezun olarak Tim Amca'yı daha fazla masraf etmekten de kurtarır.

Eline bir telgraf geldiğinde savaşın bitiminden çok sonra, güney Fransa 'dadır: AMCAN ÖLDÜ STOP EN KİSA ZAMANDA EVE DÖN STOP. Buradaki anahtar kelime STOP gibi görünür.

Tanrı da bilmektedir ya bu o dönüm noktalarından biridir. Eve döner evet ve gerekli yerlere gereken teselliyi verir, evet. Ama mobilya işine girmektense maddi kazanca doğru yürüyüşüne STOP der ve maddi belirsizliğe doğru yolculuğuna START verir. Roland ve ka-tet'z adamın uzun hikâyesinde Ted Brautigan'in kasıtlı gizliliğinin nedeni olarak olağanüstü yeteneğini veya kendisini gösterdiği o dakikayı gördüğünü bir kez bile duymaz: dünyadaki hiç kimsenin istemediği değerli yeteneğini.

Tanrı'm bunu nasıl anlayacaktır! Öncelikle, "vahşi yeteneği" (bazı bi''nkurgu dergilerinde böyle nitelenmektedir) doğru koşullar altında fiziksel acidan tehlikelidir. Ya da yanlış koşullar altında.

1935'te, Ohio'da, Ted Brautigan'ı bir katilyapar.

Bu kelimenin bazıları için fazla sert bir ifade olacağına şüphesi yoktur,

m

Yaz gününün mor alacakaranlığı aniden kapkaranlık olur, ardından tekrar aydınlanır ve sonra tekrar kararır. Gözleri yirmi yıl önce ikinci doktoru afallatan numarayı yapmaktadır, ama Ted bunu fark etmemiştir bile. Tüm dikkati az önce ona saldırıp cüzdanını çalan, bunu yaparken suratını dağıtan orospu çocuğuna yönelmiştir. Hayatında hiç bu denli öfkelenmemiş-tir, asla ve adama gönderdiği düşünce zararsız, neredeyse nazik olmasına rağmen

(sorsaydın sana bir papel verirdim, ahbap, hatta belki iki) fırlatılmış bir mızrağın ölümcül ağırlığına sahiptir. Ve gerçekten bu mızraktır. Bunu kabullenmek biraz zaman alır ama daha sonra bir katil olduğu gerçeğini kavrar ve bir Tanrı varsa Ted Brautigan bir gün tahtını" önünde durup bu yaptığının hesabını vermek zorunda kalacaktır. Kaç"" adam ayağı bir şeye takılmış gibi görünür ama çatlak kaldırımın üzerini beside yazılmış ve solmaya yüz tutmuş HARRY BEUNDAYİ SEVİYOR yazısından başka hiçbir şey yoktur. Cümlenin etrafına daha sonra gördüğünde korkacağı çocukça süsler -yıldızlar, bir kuyrukluyıldız, bir hilal- eklenmiştir. Ted kendi sırtına bir mızrak yemiş gibi hisseder, ama o en azından hâlâ ayaktadır Ve bunu yapmak istememiştir. Bu gerçektir. Kalbinin derinliklerinde kasıtlı yapmadığını bilir. Sadece... gafil avlanıp öfkeye kapılmıştır.

Cüzdanını yerden alır ve oyun oynayan çocukların ağızlan bir karış açık halde ona baktığını görür. Cüzdanı gevşek namlulu bir tür tabanca gibi onlara doğrultur ve beysbol sopası tutan bir çocuk irkilerek olduğu yerde büzülür. Sonraki yıllar boyunca her gece ve ömrünün sonuna dek ara ara Ted'in kâbuslarına adamın yere yığılmasından ziyade bu görüntü girecektir. Çünkü çocukları sever onları bile bile korkutmayı aklından bile geçirmez. Ve ne gördüklerini bilmektedir: pantolonu paçalı iç çamaşırı görünecek şekilde aşağı inmiş (erkeklik organının aradaki boşluktan görünüyor olabileceğini düşünür, bunun son sihirli dokunuş olmaması için hiçbir sebep yoktur), elinde cüzdan tutan, kanlı suratında delice bir ifade bulunan bir adam.

"Hiçbir şey görmediniz.1" diye bağırır onlara. "Beni duydunuz mu? Hiçbir şey görmediniz, ona göre/"

Sonra pantolonunu kaldırır. Evrak çantasının yanına döner ve yerden alır. Kahverengi kesekâğıdındaki pirzolayı olduğu yerde bırakır, boş ver pirzolayı, ön dişlerinden biriyle beraber iştahını da kaybetmiştir. Kaldırımdaki cesede ve korkmuş çocuklara bir kez daha bakar. Sonra kaçar.

Ve bu bir kariyer haline gelir.


5

ikinci makaradaki bandın ucu makaranın göbeğinden kurtuldu ve dönerken fip-fip-fip sesleri çıkarmaya başladı.

"Tanrım," dedi Susannah. "Tanrım, zavallı adam."

"Çok uzun zaman olmuş," dedi Jake ve kafasını temizlemek istercesi-ne başını iki yana salladı. Onun ve Bay Brautigan'ın zamanları arasındaki W'ar ona göre arasında köprü kurulamayacak kadar derin bir boşluktu.

Eddie üçüncü kutuyu alıp açtı ve kaşlarını kaldırarak Roland'a baktı Silahşor devam etmesini belirten o bildik parmak çevirme hareketini yaptı

Eddie makarayı yerleştirdi. Daha önce böyle bir teybi hiç kullanmamıştı, ama keşfetmek için bilim adamı olmak gerekmiyordu. DinK Earnshaw'un Sheemie için yaptığı Zencefil Ev'den, hayal gücünden yaratılan o gerçek evden gelen yorgun ses tekrar duyuldu. Brautigan oranın Kara Kule'nin dışında bir balkon olduğunu söylemişti.

Adamı akşam saat yedi sularında öldürmüştü (kazara olduğu konusunda hepsi hemfikirdi; tabancayla yaşıyorlardı ve kazara öldürmekle kasten öldürmek arasındaki farkı iyi bilirlerdi). Brautigan o akşam saat dokuzda batıya yönelen bir trendeydi. Üç gün sonra Des Moines gazetesinde muhasebeci aranıyor ilanlarını tarıyordu. Hakkındaki bazı gerçeklerin farkındaydı ve çok dikkatli olması gerektiğini biliyordu. Haklı sebeplerle bile olsa öfkelenme lüksüne sahip değildi. Normal koşullarda sadece basit bir telepattı -öğle yemeğinde ne yediğinizi, kupa kızının hangi kart olduğunu söyleyebilirdi- ama öfkeliyken bir mızrak yaratıyordu ve bu mızrak...

"Ve şunu söylemeliyim," dedi teypten yükselen ses. "Basit bir telepat olduğum kısmı doğru değil. Bunu orduya katılmaya çalışan bir çocukken bile biliyordum. Sadece beni tanımlayan doğru kelimeyi bilmiyordum."

Kelimenin yükseltici olduğu ortaya çıktı. Ve daha sonra bazılarının -bazı yetenek avcılarının- onu o zamanlarda bile izlediğini, ölçüp biçtiğini, diğerlerinden farklı olduğunu bilip tarttığını ama bunu, ne yönden farklı olduğunu bilmeden yaptığını öğrendi. Öncelikle, Kilittaşı Dünya'dan (bu onların deyişiydi) olmayan telepatlar çok nadirdi. Ted bin dokuz yüz otuzlu yılların ortalarında yeteneğinin bulaşıcı olduğunu keşfetmişti: yoğun duygular hissettiği bir anda başka birine dokunursa o kişi kısa süreliğine telepat oluyordu. O zamanlar, hali hazırda telepat olanların, doku-nuşuyla daha da kuvvetlendiğini bilmiyordu.

Olağanüstü bir oranda kuvvetlendiğim.

"Ama bu bölüme hikâyenin biraz daha ilersinde değineceğim," dedi'

Hiçbir yerde kök salacak kadar fazla durmadan bir kasabadan diğerine volculuk etmişti. O günlerde bile takip edildiğini içten içe biliyordu. İçgüdüsel bir şeydi ya da gözucuyla görülen tuhaflıklar gibiydi. Belli bir türde insanlar olduğunun farkındaydı örneğin. Birkaçı kadın, çoğu erkekti. Hepsi de şatafatlı kıyafetlere, çiğ dana etine ve renkleri en az giysileri kadar göz alıcı olan hızlı arabalara düşkünlerdi. Yüzleri donuk ve tuhaf bir şekilde ifadesizdi. Çok daha sonra bu ifadeyi beceriksiz cerrahlara estetik ameliyat yaptırmış ahmakların yüzlerindekine benzetecekti. Aynı yirmi yıllık dönem boyunca -ama yine bilinçli bir şekilde değil, sadece göz ucuyla- hangi şehirde olursa olsun o çocuksu, basit semboller bir şekilde çitlerde, kaldırımlarda ve eşiklerde karşısına çıkmaya devam etti. Yıldızlar, kuyrukluyıldızlar, halkalı gezegenler ve hilaller. Bazen bir de kırmızı göz oluyordu. Aynı yerde çoğunlukla yere çizilmiş bir seksek oyunu oluyordu ama her zaman değil. Daha sonra her şey çılgınca bir şekilde yerli yerine oturmuştu ama oradan oraya savrulduğu otuzlu, kırklı ve ellili yıllarda değil. Hayır, o zamanlar kendisi de Bir ve İki Numaralı Doktorlar gibiydi, burnunun dibindekini görmeye yanaşmıyordu, çünkü... rahatsız ediciydi.

Ve sonra, Kore'deki hareketli günlerin sona erdiği dönemlerde, ilanı gördü. HAYATINIZIN İŞİ diyordu ve eğer DOĞRU YETENEKLERE SAHİP BİR ADAMSANIZ kesinlikle HİÇBİR SORU SORULMAYA-CAKtı. Muhasebenin de aralarında olduğu aranan özellikler alt alta sıralanmıştı. Brautigan ilanın ülkedeki bütün gazetelerde yayınlandığından emindi; o Sacramento Bee'de okumuştu.

"Vay canına!" diye bağırdı Jake. "Peder Callahan'ın okuduğu gazete de oydu! Arkadaşı George Magruder'ın haberini..."

"Şşş," dedi Roland. "Dinle."

Dinlediler.


6

Testleri insanlar uygulamaktadır (Ted Brautigan insanlardan başkaları ** olduğunu birkaç hafta daha öğrenmeyecektir... 1955 yılından ayrılıp Algul'un zamansızlığına gelmeden önce değil). San Francisco'da onunla mülakat yapan adam da bir insandır. Ted (daha pek çok şeyin yanı sıra) sığ adamların giydikleri kıyafetlerin, özellikle maskelerinin çok iyi olmadığını, hele yakından bakıldığında hiç iyi olmadığını öğrenecektir. Yakından bakıldığında gerçekler görülür: aslında oluşlarını adeta dinsel bir hararetle önemseyen insan/t&hcen melezleridirler. Bir sığ adamın amansız kolları arasına hapsolup atardamarınızı arayan ölümcül sivri dişlerine hedef olmanın en kestirme yolu, giderek daha yaşlı ve daha çirkin olduklarını söylemektir. Alınlarındaki kırmızı delikler -Kral'ın Gözü- Amerika tarafında oldukları sırada genellikle kaybolur (ya da geçici olarak uykuya dalan sivilceler gibi kurur) ve maskeler kıllı, dişe benzer dokunun göründüğü kulak arkaları hariç tuhaf, organik bir maddeye dönüşür. Düzinelerce hareketli kısa tüycüğün görülebildiği burun delikleri de maske olduklarını belli eder. Ama kim bir adamın sümük yollarına bakmak isteyecek kadar kabadır?

Onlar ne düşünürse düşünsün yakından bakıldığında, Amerika tarafında olsalar bile çok yanlış bir şeyleri olduğu hissedilir ve kimse ağları düzgünce yerleştirmemişken balıkları ürkütmek istemez. Bu yüzden sınavlarda, mülakatlarda, Amerika tarafındaki sağlam kapılardan birinden geçip Gök Gü-rültüsü'ne gelene dek her yerde insanlar vardır.

Ted yaklaşık yüz kişiyle beraber, ona Doğu Hartford'u hatırlatan bir spor salonunda sınava tabi tutulur. Bu sefer spor salonu art arda dizilmiş sıralarla doludur (sıraların eski moda demir ayaklarının ahşap parkeleri çizmemesi için güreş minderleri yerden kaldırılmamıştır) ama ilk sınavdan sonra -matematik, İngilizce ve kelime bilgisi sorularından oluşmuş doksan dakikalık bir sınav- katılanların yansı elenir. İkinci turdan sonra ise dörtte üçü-İkinci tur çok acayip sorulardan oluşmaktadır, son derece öznel sorulardır ve Ted birkaç soruya gerçekte inanmadığı cevaplar verir, çünkü sınavı yapanların onun -ve katılanların çoğunun- normalde vereceği cevaptan farklı bir cevap istediklerini düşünür (belki de bilmektedir). Örneğin şu sorudaki gibi:

23. Trafiğin pek yoğun olmadığı bir yolda ters dönmüş bir arabanın yanında durdunuz. Arabanın içinde sıkışıp kalmış Genç Adam yardım istiyor. "Yaralı mısın, Genç Adam?" diye soruyorsunuz. "Sanmıyorum!" diye cevaplıyor. Hemen yakındaki tarlada parayla dolu bir çanta var. Siz:

a. Genç Adamı kurtarır ve parasını verirsiniz

b. Genç Adamı kurtarır ama paranın polise teslim edilmesinde ısrar edersiniz.

c. Parayı alır ve trafiğin seyrek olmasına rağmen birinin er geç Genç Adamı kurtaracağını düşünerek kendi yolunuza gidersiniz.

d. Yukarıdakilerin hiçbiri.

Bu sınav Sacramento Polis Teşkilatı'na girmek için olsa Ted hiç düşünmeden b'yi işaretlerdi. Sürekli bir yerden diğerine giden bir serseri olabilir ama annesi bir aptal yetiştirmemiştir, çok teşekkürler. Pek çok şartta o seçenek doğru şık olur... en güvenli, yanlış bir sonuç elde edilemez şıktır. Bir de, "Burda neler olup bittiğine dair en ufak fikrim yok ama hiç olmazsa bunu itiraf edecek kadar dürüstüm," şıkkı olan "d" vardır.

Ted c'yi işaretler ama bunun sebebi öyle yapacağını düşünmesi değildir. Aslında "Genç Adam"a paranın kaynağına dair birkaç soru sorduktan sonra "a" seçeneğini işaretlemeye daha meyillidir. Ve bir işkence söz konusu değilse (Genç Adam ne derse desin o gerçeği bilecektir, değil mi) parasını verip veda eder. Ve neden? Çünkü Ted Brautigan terk edilmiş şekerci dükkânının sahibinin haklı olduğu bir nokta olduğuna inanmaktadır: KÜÇÜK ADAMİ ÖLDÜRÜYORLAR

Ama c'yi işaretler ve beş gün sonra kendini San Francisco'da, kapılan-m is dünyasına kapamış bir dans stüdyosunun bekleme salonunda bulur (San Francisco'ya tren ücreti önceden ödenmiştir). Salonda ondan başka üç mam ve asık suratlı genç bir kız vardır (sonradan öğrendiğine göre kız eskiden Bryce, Colorado'dan Tanya Leeds'tir). İlanın çekimine kapılıp spor salonunu dolduranların sayısı dört yüzü bulmuştu. Ama burada sadece dört kişi vardır. Yüzde bir. Ve Brautigan bunun bile inanılmaz bir rakam olduğunu daha sonra öğrenecektir.

Sonunda kapısının üzerinde ÖZEL yazan bir ofise götürülür. İçerisi tozlu bale malzemeleriyle doludur. Kahverengi takım elbise giymiş geniş omuzlu, sert ifadeli bir adam bir katlanır sandalyede, etrafı pembe tütülerle sarılmış bir Mide oturmaktadır. Hayali bir bahçede gerçek bir kurbağa, diye düşünür Ted.

Adam öne eğilerek kollarını kalın bacaklarına dayar. "Bay Brautigan," der. "Bir kurbağa olabilirim de, olmayabilirim de ama size hayatınızın fırsatını sunabileceğimden emin olabilirsiniz. Sizi burdan elinizi sıkarak göndermem de mümkün. Tek bir soruya vereceğiniz cevaba bağlı. Aslında bir soru hakkında bir soru bu."

İsminin Frank Armitage olduğu sonradan ortaya çıkacak olan adam Ted'e bir kâğıt uzatır. Kâğıtta Genç Adam ve para dolu çanta ile ilgili olan 23. soru vardır.


Yüklə 2,92 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   17   18   19   20   21   22   23   24   ...   62




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin