Tck tanitim semineri notlari


III. YURT DIŞINDA İŞLENEN ULUSLARARASI SUÇLARIN Türkiye’DE KOVUŞTURULMASI



Yüklə 4,78 Mb.
səhifə23/127
tarix02.11.2017
ölçüsü4,78 Mb.
#27177
1   ...   19   20   21   22   23   24   25   26   ...   127

III. YURT DIŞINDA İŞLENEN ULUSLARARASI SUÇLARIN Türkiye’DE KOVUŞTURULMASI


Yeni TCK’nın 13. maddesinin birinci fıkrasının a) bendi uyarınca yurt dışında işlemiş olan soykırım, insanlığa karşı suçlar, göçmen kaçakçılığı ve insan ticareti suçlarının Türkiye’de kovuşturulması açısından evrensellik ilkesi kabul edilmiştir. Everensellik ilkesinin 13. maddede düzenleniş şekline göre, bu maddede sayılan suçların yurt dışında işlenmesi halinde, failin ve mağdurun vatandaşlığına bakılmadan, failin Türkiye’de bulunması da gerekmeden hakkında Türk kanunları uygulanacaktır. Bu nedenle, belirtilen suçlar, yurt dışında bir yabancı tarafından yabancıya karşı işlenmiş olsa ve kendisi de yurt dışında bulunsa bile hakkında Türkiye’de kovuşturma yapılacaktır. Evrensellik ilkesinin bu şekilde geniş olarak uygulanmasına uluslararası ceza hukukunda sınırlandırılmamış evrensellik ilkesi denmektedir.

Soykırım ve insanlığa karşı suçlar bütün insanlığı ilgilendiren en ağır suçlar olduğu için bu suçlarda sınırlandırılmamış evrensellik ilkesinin kabul edilmesi belki savunulabilir. Ancak, dünyanın her yerinde işlenen insanlığa karşı suçları Türk savcısının soruşturması fiilen mümkün olmadığı gibi, fail Türkiye’de olmadığı için hukuken yargılama yapılması da mümkün değildir.

Göçmen kaçakçılığı ve insan ticareti suçları ise uluslararası hukuk suçu teşkil etmemektedir. Bu suçlara ilişkin uluslararası sözleşmeler, taraf devletlere sadece iç hukukta bu fiillerin etkili bir şekilde cezalandırılmasını sağlayıcı normlar koyma yükümlülüğü getirmektedir. Ancak, insan ticareti suçlarının yurt dışında işlenmesi halinde Protokol taraf devletlere herhangi bir kovuşturma yükümlülüğü getirmemektedir.

Bu nedenle yurt dışında işlenen göçmen kaçakçılığı ve insan ticareti suçlarının Türkiye ile herhangi bir bağlantısının olmaması halinde sınırlandırılmamış bir evrensellik ilkesi uyarınca Türkiye’de kovuşturma yapılması uluslararası hukuka aykırıdır.

 

 

Kişilere Karşı Suçlar



Yeni kanunumuzun özel hükümler kitabının birinci kısmı uluslar arası suçları düzenlemekte, hemen ardından ikinci kısımda kişilere karşı suçlar düzenlenmektedir. Kişilere karşı suçlar kısmı ise: Hayata Karşı Suçlar; Vücut Dokunulmazlığına Karşı Suçlar; İşkence ve Eziyet; Koruma, Gözetim, Yardım veya Bildirim yükümlülüğünün İhlali; Çocuk Düşürtme, Düşürme veya Kısırlaştırma ;Hürriyete Karşı Suçlar ; Şerefe Karşı Suçlar ; Özel Hayata ve Hayatın Gizli Alanına Karşı Suçlar ve Mal Varlığına Karşı Suçlar olmak üzere toplam on bölümden oluşmakta olup, kasten öldürme suçundan hırsızlık suçuna kadar bir takım suçlar burada yer almıştır.

 

& 19. HAYATA KARŞI SUÇLAR

Eski TCK’ da adam öldürmek cürümleri başlığı altında 448’den 455. maddelere kadar toplam 8 maddede öldürme suçları düzenlenmişti. Yeni TCK’ da ise hayata karşı suçlar başlığı altında 81’den 85. maddelere kadar, toplam 5 madde altında öldürme suçları düzenlenmiştir.

Burada madde sayısının azalmasının nedeni, eski kanunda iki maddede yer alan (449 ve 450) ağırlaştırıcı sebeplerin, tek maddede toplanmasının (md. 82) yanı sıra; 451. maddedeki “birleşik hallerde ölüme sebebiyet” haline ilişkin hükmün ve 453. maddede düzenlenmiş bulunan namus için çocuk öldürme suçunun kaldırılmış olmasıdır. Ayrıca eski 452. maddede düzenlenen kastı aşan adam öldürme suçu ise bu bölümden alınarak, yaralama suçunun yer aldığı bölümde, neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama başlığı altında düzenlenmiştir (md. 87/4).

Hayata karşı suçlara ilişkin olarak eski ve yeni kanun karşılaştırıldığında dikkat çeken en temel farklar şunlardır: Öncelikle suçun ismi adam öldürme değil, öldürme suçudur. Ayrıca eski kanunda bir kimsenin öldürülmesinden bahsedilirken, yeni kanunumuz “bir insanın öldürülmesi” ifadesini kullanmaktadır. Failin kastına göre kasten öldürme (md. 81) veya taksirle öldürme (md. 85) suçlarından bahsetmek gerekecektir.

Kasten öldürme

MADDE 81. - (1) Bir insanı kasten öldüren kişi, müebbet hapis cezası ile cezalandırılır.63

Türk Ceza Kanununun 82 nci maddesinin birinci fıkrasının (h) bendinde geçen "kolaylaştırmak" ibaresinden sonra gelmek üzere, ibaresi ile bu bentten sonra gelmek üzere aşağıdaki (i) bendi eklenmiş ve diğer bentler buna göre teselsül ettirilmiştir.



Nitelikli hâller

MADDE 82. - (1) Kasten öldürme suçunun;

a) Tasarlayarak,

b) Canavarca hisle veya eziyet çektirerek,

c) Yangın, su baskını, tahrip, batırma veya bombalama ya da nükleer, biyolojik veya kimyasal silâh kullanmak suretiyle,

d) Üstsoy veya altsoydan birine ya da eş veya kardeşe karşı,

e) Çocuğa ya da beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı,

f) Gebe olduğu bilinen kadına karşı,

g) Kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle,

h) Bir suçu gizlemek, delillerini ortadan kaldırmak veya işlenmesini kolaylaştırmak "ya da yakalanmamak"64 amacıyla,

i) Bir suçu işleyememekten dolayı duyduğu infialle,65

j) Kan gütme saikiyle,

k) Töre saikiyle,

İşlenmesi hâlinde, kişi ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılır. 66

GEREKÇE :

Maddede, kasten öldürme suçunun, ağırlaştırılmış mü­ebbet hapis cezasını gerektiren nitelikli hâlleri belirlenmiştir. Söz konusu suçun seçimlik olarak belirlenen bu nitelikli şekilleri, bentler hâlinde sıra­lanmıştır.

(a) bendinde, kasten öldürme suçunun tasarlayarak işlenmesi, bir nite­likli hâl olarak kabul edilmiştir.

(b) bendinde, öldürme suçunun canavarca hisle veya eziyet çektirerek işlenmesi bir nitelikli hâl olarak öngörülmüştür. Bent kapsamında iki seçim­lik harekete yer verilmiştir.

Kişinin acıma hissi olmaksızın bir başkasını öldürmesi hâlinde cana­varca hisle öldürme söz konusudur. Canavarca hisle öldürmenin arzettiği özellik, öldürmenin vahşi bir yöntemle gerçekleştirilmesidir. Kişinin yakıla­rak, uyurken kulağının içine kızgın yağ dökülerek ya da vücudu parçalana­rak öldürülmesi, buna örnek olarak gösterilebilir.

Bu bentte yer verilen ikinci seçimlik hareket ise, kişiye eziyet çektiri­lerek öldürülmesidir. Bu durumda, kişi hemen değil, belli bir süreç içinde acı çektirilerek öldürülmektedir. Örneğin kişiye gözleri çıkarılarak, kulağı ve sair organları kesilerek acı çektirilmekte ve sonuçta öldürülmektedir.

(c) bendinde ise, öldürmenin genel tehlike yaratmak ya da tehlikeli araçlar kullanılmak suretiyle işlenmesi, bu suçun nitelikli hâli olarak tanım­lanmıştır. Genel tehlike yaratmak, başlı başına bir suç oluşturmaktadır. Ge­nel tehlikeye sebebiyet verme suçunun oluşabilmesi için ölüm veya yara­lama ya da malvarlığına zarar verme gibi bir neticenin meydana gelmesi gereksizdir. Bu nedenle, kasten öldürme suçunun genel tehlike yaratmak suretiyle işlenmesi hâlinde, hem genel tehlike yaratma suçu hem de kasten öldürme suçu birlikte gerçekleşmiş olmaktadır. Fikri içtima hükümleri uy­gulanmak suretiyle bu durumda kişiye daha ağır cezayı gerektiren kasten öldürme suçundan dolayı cezaya hükmetmek gerekecektir. Ancak, bu bent hükmüyle söz konusu durum, kasten öldürme suçunun nitelikli hâli olarak kabul edilmiştir.

(d) bendinde ise, kasten öldürme suçunun belli akrabalık ilişkisi içinde bulunulan kişilere yani üstsoy veya altsoydan birine ya da eş veya kardeşe karşı işlenmesi, bu suçun diğer bir nitelikli hâli olarak tanımlanmıştır.

(e) bendinde, kasten öldürme suçunun çocuğa ya da beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı işlen­mesi, bu suç açısından bir nitelikli hâl olarak öngörülmüştür. Çocuk olması veya ileri yaşı, hastalığı, malûllüğü veya ruhî veya fizik güçsüzlüğü nede­niyle kendini korumaktan âciz bir kimseye karşı fiilin işlenmesi, gerek fail­deki ahlâkî kötülüğün mefruz çokluğu gerek fiilin icrasındaki kolaylık dola­yısıyla, nitelikli hâl sayılmıştır.

(f) bendinde ise, kasten öldürme suçunun gebe olduğu bilinen kadına karşı işlenmesi bir nitelikli unsur olarak kabul edilmiştir. Suçun gebe kadına karşı işlenmesi hâlinde iki hayata son verilmektedir. Bu nedenle, belirtilen durumda faile daha ağır ceza verilmesi öngörülmüştür. Failin söz konusu nitelikli unsur dolayısıyla sorumlu tutulabilmesi için, mağdurun gebe oldu­ğunu bilmesi gerekir; yani suçun bu nitelikli unsuru açısından failin doğru­dan kastla hareket etmesi gerekir.

(g) bendinde, suçun kamu görevlisine karşı ve görevini yerine getir­mesi dolayısıyla işlenmesi, bu suçun nitelikli hâli olarak kabul edilmiştir. Suçun salt kamu görevlisine karşı işlenmesi yeterli değildir; mağdurun, göre­vinin gereklerine uygun davranılması dolayısıyla öldürülmesi gerekir. Hatta, kamu görevliliği sıfatı sona ermiş olsa bile, kişinin kamu görevinin gerekle­rine uygun davranması dolayısıyla öldürülmesi hâlinde de bu nitelikli unsur oluşacaktır.

(h) bendinde, bu suçun güdülen amaç itibarıyla nitelikli hâline yer ve­rilmiştir. İşlenmiş olan bir suçu gizlemek, delillerini ortadan kaldırmak veya işlenmekte olan bir suçun işlenmesini kolaylaştırmak amacıyla, kişi öldürül­düğünde, amaç suç araç suç ilişkisi söz konusudur. Suçun bu nitelikli hâlinin oluşabilmesi için, belirtilen amaçlarla bir kişinin öldürülmesi yeterlidir; öl­dürmek suçuyla amaçlananın gerçekleşmesi gerekmez. Bu nedenle, örneğin bir banka soygununu gerçekleştirebilmek amacıyla öldürme suçunun işlen­mesi hâlinde, fail hakkında bu nitelikli unsur dolayısıyla cezaya hükmedile­cektir. Banka soygununun gerçekleşmesi hâlinde, failin ayrıca bu suçtan dolayı da cezalandırılması gerekir. Başka bir deyişle, bu gibi durumlarda gerçek içtima kurallarını uygulamak gerekir.

(j) bendine göre; yerleşmiş Yargıtay kararlarında da kabul edildiği üzere, kan gütme saikiyle öldürme hâlinde ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına hükmedilmesi, fiilin sadece kan gütme saikine bağlı olarak işlenmiş olması hâlinde söz konusu olabilecektir. Ancak, belirtilmelidir ki, haksız tahrikin koşullarının bulunduğu hâllerde, bu bent hükmü uygulanamaz.

Nihayet, (k) bendine göre; töre saikiyle öldürme hâlinde ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına hükmedilecektir. Ancak, bu hükmün uygulanabil­mesi için, somut olayda haksız tahrikin koşullarının bulunmaması gerekir.



5357 SAYILI KANUN İLE YAPILAN DEĞİŞİKLİK GEREKÇESİ :

Kasten öldürme suçunun nitelikli hallerini düzenleyen 82 nci maddenin birinci fıkrasının (h) bendine eklenen "ya da yakalanmamak" ibaresi ile, işlediği suçtan dolayı kaçmakta olan kişinin yakalanmamak için bir başkasını öldürmesi halinde de ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılmasını sağlamak amaçlanmıştır. Keza, bu bentten sonra gelmek üzere Madde metnine eklenen (i) bendi ile, kişinin kasten öldürme suçunu bir suçu işleyememekten dolayı duyduğu infialle işlemesi halinde de ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılması uygun görülmüştür.



I. ADAM ÖLDÜRME SUÇU :

1. Basit kasten öldürme suçu : 81. maddede düzenlenmiş bulunmaktadır. Kasten öldürme suçunun unsurları bakımından, eski kanun ile yeni kanun arasında herhangi bir fark bulunmamaktadır. Sadece, cezanın artırıldığı görülmektedir. Nitekim eski kanundan farklı olarak, faile verilecek ceza alt ve üst sınırlar arasında süreli hürriyeti bağlayıcı ceza olarak belirlenmemiştir. Yeni kanunumuz sabit ceza olarak müebbet hapis cezasını öngörmektedir (md.81).

Yeni kanunumuzda eski kanundan farklı olarak öldürme suçunun hafifletici nedenleri düzenlenmemiştir (eski kanunumuzda namus için çocuk öldürme suçunun (453) adam öldürme suçunun hafifletici sebebi olup olmadığı tartışmalıydı).



2.Nitelikli Haller :

Eski kanunumuzun 449 ve 450. maddelerinde düzenlenen ağırlaştırıcı nedenler birleştirilerek yeni kanunumuzun 82. maddesinde kasten öldürme suçunun nitelikli halleri başlığı altında düzenlenmiştir. Bu bakımdan eski kanunla karşılaştırıldığında, eski kanunumuzdaki adam öldürme suçunun,

babalık, analık, evlatlık, üvey ana, üvey baba, üvey evlat, kayınbaba, kaynana, damat ve gelinler hakkında adam öldürme suçunun işlenmesi;

zehirlemek suretiyle işlenmesi;

birden fazla kimseler aleyhine işlenmesi,

dolayısıyla cezanın artırıldığı haller, yeni kanuna alınmamıştır. Basit kasten öldürme suçunun cezasının artırılmış olması dolayısıyla, bu hallerin ağırlaştırıcı neden olarak düzenlenmesine gerek görülmemiş olduğu düşünülebilir.

Böylece, yakın akrabaya karşı işlenen kasten öldürme suçu ancak üstsoy, altsoy, eş veya kardeşe karşı işlendiği takdirde bir ağırlaştırıcı neden olacaktır (md. 82/1-d).

Kasten öldürme suçunun zehirlemek suretiyle işlenmesi halinde basit kasten öldürme suçu (md.81) uygulanacaktır.

Birden fazla kimselerin öldürülmesi durumunda ise gerçek içtima kuralları uygulanarak her mağdur için ayrı ayrı 81. madde gereğince ceza tayini yoluna gidilecektir. Bu son durumda, faile uygulanacak olan ceza gerçek içtima kuralları dolayısıyla daha ağır olacaktır.

Buna karşılık eski kanunumuzdaki, adam öldürme suçunun,



  • TBMM üyelerinden biri aleyhine veya üyelik sıfatı sona ermiş olsa bile bu görevinden dolayı işlenmiş olması,

  • Velevki husule gelmiş olmasın diğer bir suçu hazırlamak veya kolaylaştırmak veya işlemek için ika olunması,

  • Bir suçtan hasıl olacak faydayı elde etmek veya bu gayeye vasıl olmak maksadıyla yapılan ihzaratı saklamak için veya takip edilen gayeye vasıl olamamaktan mütevellit infial ile işlenmiş olunması,

  • Bir suçu gizlemek veya delil ve emarelerini ortadan kaldırmak veya kendisinin yahut başkasının cezadan kurtulmasını temin maksadıyla vukua getirilmesi,

  • Devlet memurlarından biri aleyhine görevi esnasında veya devlet memurluğu sıfatı zail olsa bile bu görevi yapmasından dolayı

halleri, yeni kanunda daha farklı düzenlenmiştir.

TBMM üyeleri ve memurlar bakımından 82/1-g maddesinde “kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle” öldürülmesi hükmü konulmak suretiyle, eski kanunumuza göre ileri bir adım atılmış bulunmaktadır. Bu suretle, soyut olarak milletvekili veya memurun öldürülmesi yeterli olmayacak, ancak bu kimselerin görevleri dolayısıyla öldürülmesi cezanın ağırlaştırılmasını gerektirecektir. Nitekim madde gerekçesinde bu husus şöyle ifade edilmektedir: “Suçun salt kamu görevlisine karşı işlenmesi yeterli değildir; mağdurun, görevinin gereklerine uygun davranılması dolayısıyla öldürülmesi gerekir. Hatta, kamu görevliliği sıfatı sona ermiş olsa bile, kişinin kamu görevinin gereklerine uygun davranması dolayısıyla öldürülmesi hâlinde de bu nitelikli unsur oluşacaktır”.



Yeni TCK.’ nun da suçun kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle işlenmesi ağırlatıcı neden olarak kabul edilmiştir. Dolayısıyla kişinin idare hukuku anlamında kamu görevlisi veya memur olması gerekmez. Önemli olan kişinin yerine getirdiği görevin kamu görevi olup olmadığıdır. Örneğin tanıklık bir kamu görevidir.( CMK.nun 43. maddesinin gerekçesinde, “Tanıklık kamu yararının ağırlık taşıdığı toplumsal bir görev olup kişiler bu görevi yerine getirmekle yükümlüdürler “ denmektedir. ) Eğer yerine getirdiği tanıklık dolayısıyla kişi öldürülmüş ise bu ağırlatıcı neden uygulanacaktır. Kanun koyucu burada mağdurun statüsünü değil, yerine getirilen görevin niteliğini esas alarak düzenleme yapmıştır. Yani salt kamu görevlisine karşı işlenmesi, ağırlatıcı nedenin uygulanması için yeterli değildir, önemli olan suçun; kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle işlenip işlenmediğidir.

Eski kanunumuzun 450/7,8 ve 9. bentlerinde sayılan hususlardan ise sadece “bir suçu gizlemek, delillerini ortadan kaldırmak veya işlenmesini kolaylaştırmak yada yakalanmamak amacıyla” kasten öldürme suçunun işlenmesi bir ağırlaştırıcı neden olarak kanunda yer almıştır (md. 82/1-h). Esasen yeni kanunun bu hükmü somut olayda yerine göre eski kanundaki “bir suçtan hasıl olacak faydayı elde etmek; bu gayeye vasıl olmak maksadıyla yapılan ihzaratı saklamak; kendisinin yahut başkasının cezadan kurtulmasını temin” hallerini de kapsayabilecektir.

Eski kanunda mevcut olmamakla beraber, yeni kanunda getirilen nitelikli haller ise şunlardır:


  1. Bombalama ya da nükleer, biyolojik veya kimyasal silah kullanmak suretiyle;

  2. Çocuğa ya da beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı,

  3. Gebe olduğu bilinen kadına karşı

  4. Töre saikiyle ve

E. Bir suçu işleyememekten dolayı duyduğu infialle,

kasten öldürme suçunun işlenmesi yeni ağırlaştırıcı nedenlerdir (md. 82/1-c, e, f, j).

Bu yeni ağırlaştırıcı nedenlerden 82/1-e bendinde düzenlenmiş bulunan husus, “çocuk olması veya ileri yaşı, hastalığı, malûllüğü veya ruhî veya fizik güçsüzlüğü nedeniyle kendini korumaktan âciz bir kimseye karşı fiilin işlenmesi, gerek faildeki ahlâkî kötülüğün mefruz çokluğu gerek fiilin icrasındaki kolaylık dolayısıyla, nitelikli hâl sayılmıştır” gerekçeleriyle açıklanmaktadır.

İkinci bir yeni ağırlaştırıcı neden, suçun gebe kadına karşı işlenmesidir. Buradaki önemli unsur, failin kadının gebe olduğunu bilmesidir. Bilindiği üzere, normalde hamile kadının öldürülmesi, failin ayrıca çocuğun düşmesi amacını taşımadığı hallerde, tek bir suç oluşturmaktadır. Halbuki, madde gerekçesinde de belirtildiği üzere, “suçun gebe kadına karşı işlenmesi hâlinde iki hayata son verilmektedir. Bu nedenle, belirtilen durumda faile daha ağır ceza verilmesi öngörülmüştür. Failin söz konusu nitelikli unsur dolayısıyla sorumlu tutulabilmesi için, mağdurun gebe olduğunu bilmesi gerekir; yani suçun bu nitelikli unsuru açısından failin doğrudan kastla hareket etmesi gerekir”.

Töre saikiyle adam öldürmenin işlenmesi ise, kan gütme gibi, kötü geleneklerden kaynaklanan ve faillerin genellikle koca, baba, kardeş gibi yakın erkek akrabaların; mağdurların ise kadın olduğu suçların daha ağır cezalandırılarak önlenebilmesi amacıyla kanuna eklenmiştir. Ancak bu konuda töre saikinin tespiti önem kazanmaktadır

Töre; yaşam içinde toplum tarafından oluşturulan, bireylerin toplum içindeki davranışlarını düzenleyen, toplum içindeki alışkanlıklar, gelenekler ve göreneklerdir. Töreler toplumları diğerlerinden ayıran kültürel özelliklerin tümüdür ve her toplumun farklı töreleri vardır. Töreler, pratik, yaşamı kolaylaştırıcı, insanlara güven veren, dayanışma sağlayan, hoşgörülü olabileceği gibi acımasız ve şiddet uygulamaya yönelik de olabilmektedir. Bazı durumlarda törenin yaptırımı kınama, dışlama ve cinayet ile sonuçlanmaktadır.

Türk toplumunun kültüründen, özellikle değerler sisteminden kaynaklanan töre ya da diğer bir deyişle namus cinayetleri daha çok kırsal kesim kültürünü yansıtmaktadır. Ülkemizde daha çok Doğu, Güneydoğu Anadolu ve Karadeniz Bölgelerinde rastlanan bu cinayetler kentleşme ile birlikte kentlere de gelerek özellikle alt toplumsal yapıda yaygın olarak görülmektedir.

Kırsal kesim kültürünü yansıtan töre cinayetleri; ekonomisi tarıma dayalı, kapalı toplumlarda görülmektedir. Aile fertlerinin her konuda aile reisinin hakimiyeti altında olduğu yapıda kazanç müşterek ve kadınlar erkeğe bağlıdır. Bu nedenle de kadınların namus ve şerefi ailenin, özellikle de erkeğin şerefidir. Karar verme yetkisinin aile reisine ait oluşu nedeniyle diğer bireylerin bağımsız düşünce yetenekleri gelişmemiştir, tek başlarına karar veremez ve özgüvenleri zayıftır. Bağımsız düşünce ve davranış geliştiremedikleri için töreye aykırı yapılan her şey hepsinin adını lekeler ve birisinin gerçekleştirdiği onurlu bir hareket herkese saygınlık ve şeref kazandırır.

Ülkemizde kırsal kesimin değer yargıları, kentte dahi kırsal toplumun kültüründen kopamamıştır. Bu cinayetleri işleyenler çoğu kez toplum tarafından birer katil değil, namusunu temizleyen biri olarak değerlendirilebilmektedir. Feodal yapının hakim olduğu yörelerde, seçimlerde, evlilik gibi her türlü karar alma ve etkinlikte aşiret düzeninin geçerli olduğu bilinmektedir. Kırılmalar çok az da olsa yaşanmaktadır.

Doğu illerimizde köylerden şehir merkezine doğru yaşanan göçler aşiret yapısını şehre de yerleştirmiştir. Günümüzde töre baskısı günlük yaşamın her yerinde belirleyicidir. Törede kız kaçırma, kumalık, kan davası gibi olaylarda konu adliyeye intikal etmeden aile meclisinin aldığı kararla çözüm üretilmektedir. Feodal yapının aşılamaması ve bu konudaki çözümsüzlükler töre olaylarının kanıksanmasına neden olmaktadır.

Törenin fonksiyonlarından en önemlisi “namus olgusu” karşısında edinilen tavırdır. Toplum tarafından kabul görmeyen kadın erkek ilişkileri konusunda “namus” kavramı ön plana çıkmaktadır. “Namus”a yüklenen anlam ve atfedilen değer ülkemizin her bölgesinde birbirine benzemektedir. Bu durum birçok ülkede de aynı şekilde değerlendirilmektedir. Namus olgusuna kadın merkezli bakılmaktadır. Yaşanan ilişki toplum tarafından “kabul edilemez bir hata” olarak görülmektedir. Böyle bir olayda toplum önce, erkeği evli olsa bile kadını ikinci eş olarak nikahına alması konusunda zorlamaktadır. Ayrıca erkeğin ailesinden bekar bir kız diğer aileden biriyle evlendirilerek (kısasa kısas) sorun çözümlenebilmektedir. Ancak sorunun bu yollarla çözümlenememesi halinde namusunu temizleme konusunda ilk olarak kadına sorumluluk yüklenmekte suçu işleyen erkeği ve kendisini öldürmesi beklenmektedir. Kadının bu sorumluluğu yerine getirememesi halinde toplumsal baskı ve tahrik ailenin erkeklerini kadını öldürmek suretiyle namusunu temizlemeye yönlendirmektedir.

“Namus olgusu”na bakış açısı olarak kadınların çoğu kez erkeklere göre daha katı davrandıkları ve erkeği yönlendirdikleri bir gerçektir. Kadınlar “namus” eksenli “töre cinayeti”ni meşru görmektedirler. Bunun sebepleri arasında kadının eğitimsizliği ön plandadır. Ayrıca psikolojik olarak hemcinsinin namusunu sahiplenmesi de söz konusudur. Yasak ilişkiye giren erkeğin mutlaka öldürülmesi ve öç alınması gerektiğini savunarak törenin devamlılığına destek olmaktadır. Bu konuda özellikle ailenin hukuku devletin hukukunun önüne geçmektedir. Kadının eğitim yoluyla dış dünyaya açılması, kadının varlığını devam ettirebilmesi için geleneksele tutunma zorunluluğunu azaltmakta, bağımsız düşünme yeteneğini ve özgüvenini geliştirmektedir. Bu nedenle eğitim önemlidir.

Töre cinayetlerine ilişkin yasal düzenlemelerin caydırıcı etkisi beklenebilir ancak, ailelerin çözüm arayışları ve infazdan kaçınmaları, ailenin hatta aşiretin diğerleri tarafından dışlanması, aşağılanmasını getirmektedir. Bu durumda aile için tek çıkış yolunun töreyi uygulamak olduğu görülmektedir. Cezaların ağırlaştırılması ile sorunun çözümü çok mümkün görünmemektedir. Sorunun kesin çözümü, yöredeki hakim feodal yapının zayıflaması, bireyin ve bireysel değerlerin önem kazandığı modern bir toplum düzenine geçilmesi ile mümkündür. Bunun için de üretim ilişkileri, eğitim imkanları ve toplumsal altyapıdaki olumlu projeler üzerinde ısrarla durulmalıdır. ( Bu bölüm Aile Araştırma Kurumu Başkanlığının İnternet sitesinden alınmıştır. Ayrıca bu konuda bkz. Hakeri/Yıldırım/Erpolat/Zeytin, Sosyolojik ve Hukuksal Boyutlarıyla Töre ve Namus Cinayetleri Uluslararası Sempozyumu, Diyarbakır 2003).

Yeni kanunumuzun 29. maddesi gerekçesinde, töre ve namus cinayetlerinin akraba içi öldürme suçları oldukları ifade edilmektedir.82. maddenin gerekçesinde ise, “bu hükmün uygulanabilmesi için, somut olayda haksız tahrikin koşullarının bulunmaması gerekir “ denmektedir. Ancak töre cinayeti olarak adlandırdığımız adam öldürmelerin özünde zaten bir tahrik vardır. Bu nedenle gerekçedeki bu belirlemeye katılmıyorum. Kanımca töre cinayetlerinde haksız tahrike ilişkin 29. madde hükmünün uygulanması da olanaklı değildir.

Maddenin (i) bendi ile, kişinin kasten öldürme suçunu bir suçu işleyememekten dolayı duyduğu infialle işlemesi hali de nitelikli hal olarak kabul edlmiştir.

Kasten öldürme suçunun nitelikli halleriyle ilgili olarak son olarak belirtilmesi gereken husus, eski kanunumuzdan farklı olarak ağır kasten öldürme suçu için öngörülmüş olan cezanın ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası olduğudur.


Yüklə 4,78 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   19   20   21   22   23   24   25   26   ...   127




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin