11. فَاسْأَلُواْ أَهْلَ الذِّكْرِ إِن كُنتُمْ لاَ تَعْلَمُونَ 1228
Bu ayetin delaletine dair şöyle buyurmuştur:
Ehl-i Zikr’in Masum İmamlar (a.s) olduğuna ilişkin çok sayıda nas (rivayet) gelmiştir. Öyleyse bilinmeyen herşeyi onlara sormak vaciptir. Bilinmeyen şeyler arasında olanlardan biri de, üzerine tartıştığımız, bilgi dışında kuşku ve zan taşıdığına şüphe götürmez ve inkârı ihtilaflı olan konudur.1229
Cevap:
Rivayetlerin, Ehl-i Zikr’in hususen Masum İmamlar (a.s) olduğuna veya onların bu kavramın aşikâr karşılığı olduğuna delaletinde tartışma ve ihtilaf vardır. Yine bu ayetteki emrin irşadla mı, yoksa velayetle mi ilişkilendirilmesi gerektiği de tartışmaya açıktır. Ayetin delaletini bilinmeyen herşeyi onlara sormanın vacip olduğuna yormak, üzerinde düşünülmesi lazım gelen bir yaklaşımdır. Fakat her halükarda bu ayetin, “Ehl-i Zikr”i tefsir eden rivayetlerin ilavesiyle, bilinmesi gereken ama bilinmeyen şeylerde en salih ve en güvenilir soru merciinin Masum İmamlar (a.s) olduğuna delalet ettiğine tereddüt yoktur. Ayetlerin anlamının bilinmediği yerlerde, hazır bulundukları zamanda onlara sorulması ve onlara ulaşılamadığı vakitlerde de rivayet ve eserlerine başvurulması en emin yol, hatta bazı yerlerde ayetlerin mana ve maksadını bilmenin tek yoludur. Ama ayetlerin anlamının gayet açık olduğu yerlerde veya açık olmasa bile başka bir yolla, onlara sormaksızın ve rivayetlerine müracaat etmeksizin tefsir edilebilir. Bu ayet, ne başka bir yolla tefsir edilmeye dair bir yasağa delalet etmekte, ne de ayetlerin manası ortaya çıktıktan ve onun hilafına herhangi bir kayıt ve karine bulunmadığı anlaşıldıktan sonra onunla istidlali ve konuları anlamaya yasak getirmektedir. Bu ayet, bilinmeyen ama bilinmesi gereken şeyleri onlara sormak lazım geldiği yönünde yalnızca icap veya irşad ifade etmektedir ve bunun dışında bir şeyle çelişkisi yoktur, sükût etmektedir.
12. ayetten 18. ayete kadarki kısma da 6. ayetin izahında cevap vermiştik. Şu halde Şeyh Hürr’ün delil getirdiği on sekiz ayetten hiçbiri onun iddiasına ve mutlak rivayet ekolünu ispatlamaya delalet etmemektedir.
Hadaik sahibi bu bahiste başka ayetleri de zikretmiş ve o ayetlerin tefsirine ilişkin nakledilmiş olan rivayetleri bu ekolün delili olarak kullanmıştır.1230 Gerçi orada ayetleri delil olarak kullanmamıştır ama kişinin ayetleri tefsir ederken zikrettiği rivayetleri dayanak yapması veya bu ekolü ispatlamak ve muhalifleri ikna etmek için polemik babından o ayetleri delil göstermesi mümkün olduğuna göre bu ayetleri incelemek gerekecektir.
بَلْ هُوَ آيَاتٌ بَيِّنَاتٌ فِي صُدُورِ الَّذِينَ أُوتُوا الْعِلْمَ 1231
ثُمَّ أَوْرَثْنَا الْكِتَابَ الَّذِينَ اصْطَفَيْنَا مِنْ عِبَادِنَا 1232
قُلْ كَفَى بِاللّهِ شَهِيدًا بَيْنِي وَبَيْنَكُمْ وَمَنْ عِندَهُ عِلْمُ الْكِتَابِ 1233
فَاسْتَمْسِكْ بِالَّذِي أُوحِيَ إِلَيْكَ إِنَّكَ عَلَى صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍوَإِنَّهُ لَذِكْرٌ لَّكَ وَلِقَوْمِكَ وَسَوْفَ تُسْأَلُونَ 1234
Bu ayetlerden hiçbiri, hatta onları tefsir eden rivayetlerin karinesiyle bile bu ekolü ispatlamaya ve Peygamber ile onun vasileri dışındaki hiçkimsenin Kur’an’daki maarif ve ahkâmın en küçük parçasını dahi anlayamayacaklarına ve tefsir edemeyeceklerine delalet etmez.
Fakat birinci ayet, “ هُوَ” zamirinin Kur’an’a atıf olması dolayısıyla -zâhir bunu göstermektedir ve الَّذِينَ أُوتُوا الْعِلْمَ ifadesinden kasıt, hususen çok sayıda rivayetin delalet ettiği Masum İmamlardır-1235 Kur’an’ın Masum İmamların (a.s) sinesinde apaçık ayetler olduğuna delalet etmekte ve o büyük şahsiyetlerin Kur’an’ın bütün mana ve maarifini bildiğini anlatmaktadır. Fakat onlardan başka hiç kimsenin Kur’an’daki mana ve maarifin en küçük parçasını dahi anlayamayacağına ve tefsir edemeyeceğine delalet etmez. Çünkü birincisi bu cümlenin anlamı yoktur. İkincisi, anlamı olsaydı bile onların dışındakilerin Kur’an’ın bütün mana ve maarifini anlayamayacaklarına delalet ederdi sadece, hiçbir kısmını anlayamayacaklarına değil.
İkinci ayete gelince; “ الَّذِينَ اصْطَفَيْنَا مِنْ عِبَادِنَا” cümlesinden maksat hususen Masum İmamlar (a.s) olduğundan dolayı, bazı rivayetlerde de öyle tefsir edildiği1236 gibi, Kitab’ın (Kur’an-ı Kerim) bütün mana ve maarifiyle birlikte Masum İmamlara (a.s) bahşedildiği ve onların Kur’an’daki tüm mana ve maarife vakıf oldukları hükmünden fazlasına delalet etmez. Aynı şekilde bir önceki ayetin değerlendirmesinde zikredildiği gibi bunun, onlardan başka hiçkimsenin Kur’an’daki mana ve maarifin en küçük parçasını bile bilemeyeceğine delaleti yoktur.
Üçüncü ayette “ الْكِتَابِ”tan murad Kur’an-ı Kerim olduğuna ve “عِندَهُ” kelimesinin “عِلْمُ الْكِتَابِ”tan önce zikredilmesi sınırlandırma ve tahsis ifade ettiğine göre “مَنْ عِندَهُ عِلْمُ الْكِتَابِ” cümlesini İmam Ali (a.s) ve diğer Masum İmamlar (a.s) ile tefsir eden rivayetlerin1237 yardımıyla, kitabın mutlak ilminin Masum İmamlara (a.s) mahsus olduğuna delalet etmektedir. Ama kitabın mutlak ilmini ve tefsirini başkalarına yasaklamamakta, onlardan başka hiçkimsenin Kur’an’ın bilgisinden hiçbir şekilde nasiplenemeyeceğine ve Kur’an’dan en küçük parçayı bile yorumlayamayacağına delalet etmemektedir.
Dördüncü ayete gelince; rivayetlerden anlaşıldığına göre bu ayette geçen “Peygamber’in (s.a.a) kavmi” Masum İmamlar (a.s) olduğuna göre1238 ayet, Peygamber’e (s.a.a) vahyedilmiş olanın (Kur’an-ı Kerim) Hazret için zikir olduğu gibi Masum İmamlar (a.s) için de zikir olduğundan fazlasına delalet etmemektedir. Fakat bu şahsiyetlerden başka hiçkimse için hiçbir şekilde zikir olmadığı bahsinde ayet sessizdir ve bunun yasaklandığına delalet etmemektedir. Çünkü “إِنَّهُ لَذِكْرٌ لَّكَ وَلِقَوْمِكَ” cümlesi, Peygamber ve kavmi dışındakiler için zikredilmesinin yasaklanması durumunda Arap edebiyatı kurallarına ve diyalogun akılcı ilkelerine göre anlamsızlaşacaktır.
Bu açıklama ile anlaşılmış olmaktadır ki, her ne kadar bu ayetler onları tefsir etmek üzere ulaşmış rivayetlerin karinesiyle Masum İmamların (a.s) Kur’an’daki bütün mana ve maarife, zâhir ve bâtına vakıf olduğuna ve hatta çok sayıda ayet bu bilginin o yüce şahsiyetlere mahsus kılındığına delalet ediyorsa da hiçbiri, üstelik onları tefsir etmek üzere nakledilmiş rivayetlerin karinesiyle bile Kur’an ilmi ve tefsirinin bu yüce şahsiyetler dışındaki herkese mutlak anlamda yasak edildiğine delil oluşturmamaktadır. Öyleyse Kur’an tefsirinin yalnızca rivayetlerle sınırlı olduğu ve Peygamber ile vasileri dışındakiler için onların rivayetleri dışında bir yolla tefsir yapmanın imkanı bulunmadığını söyleyen bu ekolün haklılığı sabit değildir.
Bu ekolün ispatlanması için “لَّا يَمَسُّهُ إِلَّا الْمُطَهَّرُونَ”1239 ayetiyle de istidlal edilmiş olabilir. Fakat Kur’an Tefsiri Metodolojisi’nde, bu ayetin Kur’an-ı Kerim’deki maarifi anlamayı Masumlarla (a.s) sınırladığına delalet ettiği iddiasını reddederken açıkladıklarımız1240 dikkate alındığında bu istidlale verilecek cevap da ortadadır.
Dostları ilə paylaş: |